SINIFLI
TOPLUM VE KOMÜNİZM
II. BÖLÜM
“Soru
yalnızca şu şekilde durabilir: burjuva ideolojisi mi, sosyalist ideoloji mi.
İkisinin ortası yoktur... Bu nedenle, sosyalist ideolojiyi her türlü küçümseme,
ona her sırt çeviriş, aynı zamanda burjuva ideolojisini güçlendirmektir.”
(Lenin)
Bu olgu, dün
olduğu gibi bugün de geçerli, yol göstermeye devam eden tarihsel bir gerçeği,
sınıfsal ve ideolojik bir gerçeği dile getirmektedir. Bu olgu, “yöntem”
tartışmaları ve “yöntem”in ardına gizlenerek Marksizm-Leninizm’e karşı
yapılan salvo atışları için özellikle geçerlidir. Dünya çapında yaşanan ideolojik kargaşa ve bunalım kullanılarak, tarihsel ideolojik-siyasi bölünmeler ve mücadeleler sınıfsal-ideolojik karakterinden koparılarak, çarpıtılarak, sömürülerek yapılan manipülasyonlar çarpıcı bir şekilde Marksist Leninist Komünist saflarda burjuva, küçük burjuva ideolojisinin gelişip güçlenmesine, onun kendi öz sınıfsal, ideolojik ve tarihsel temellerinden ve çerçevesinden çıkarılmasına, başka bir şey haline, post-Marksist, Troçkist bir “şey” haline getirilmesine hizmet etmektedir. Bunun bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılıyor olması, son tahlilde bir şeyi değiştirmiyor. Düşünce ve mücadelelerin kendi nesnel bir mantığı vardır ve ya sosyalist ideolojiyi ya da burjuva ideolojisini temsil eder ve güçlendirir. Marksizm-Leninizm’e ve UKH’ya karşı “yöntem” kamuflajına bürünmüş olarak salvo atışları yapan küçük burjuva zihniyet, diyalektik ve tarihsel materyalizmi temsil etme adına diyalektiğin yerine metafiziği, materyalizmin yerine idealizmi geçirerek, duruma göre düalizme sığınarak üstelik arsızca ideolojik saldırılarını gerçekleştirmektedir.
yapılan salvo atışları için özellikle geçerlidir. Dünya çapında yaşanan ideolojik kargaşa ve bunalım kullanılarak, tarihsel ideolojik-siyasi bölünmeler ve mücadeleler sınıfsal-ideolojik karakterinden koparılarak, çarpıtılarak, sömürülerek yapılan manipülasyonlar çarpıcı bir şekilde Marksist Leninist Komünist saflarda burjuva, küçük burjuva ideolojisinin gelişip güçlenmesine, onun kendi öz sınıfsal, ideolojik ve tarihsel temellerinden ve çerçevesinden çıkarılmasına, başka bir şey haline, post-Marksist, Troçkist bir “şey” haline getirilmesine hizmet etmektedir. Bunun bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılıyor olması, son tahlilde bir şeyi değiştirmiyor. Düşünce ve mücadelelerin kendi nesnel bir mantığı vardır ve ya sosyalist ideolojiyi ya da burjuva ideolojisini temsil eder ve güçlendirir. Marksizm-Leninizm’e ve UKH’ya karşı “yöntem” kamuflajına bürünmüş olarak salvo atışları yapan küçük burjuva zihniyet, diyalektik ve tarihsel materyalizmi temsil etme adına diyalektiğin yerine metafiziği, materyalizmin yerine idealizmi geçirerek, duruma göre düalizme sığınarak üstelik arsızca ideolojik saldırılarını gerçekleştirmektedir.
Hatırlatmak
bile gereksizdir ki, sınıflar üstü bir yöntem ve ideoloji yoktur. İdeolojiler,
ideolojik bölünmeler, ideolojik mücadeleler kapitalizmle sosyalizm, proletarya
ile burjuvazi arasındaki nesnel tarihsel bölünme ve mücadeleleri yansıtır. Bu
mücadeleler, burjuva ideolojisi ile sosyalist ideoloji (Marksizm-Leninizm)
arasındaki mücadele ve saflaşmayı ifade eder ve etmektedir. Lenin’in dediği
gibi, orta bir yol, bir üçüncü yol yoktur; küçük burjuvazi de, adı üstünde
burjuvazinin küçüğü olarak, küçük burjuva ideolojisi olarak burjuva
ideolojisinin bir biçimidir… Bu, güncel olarak Marksist Leninist Komünist
Hareket’te de sürmekte olan ideolojik saflaşma ve mücadeleler bakımından da
keskin bir şekilde geçerlidir. Doğası gereği bu saflaşma ve mücadeleler uluslararası
karaktere sahiptir; dünya proleter devriminin uluslararası karakteri bu
mücadeleleri de belirleyip şekillendirmektedir.
Demagojik
olan şu: Sorunu doğrudan incelemek, somut verileriyle ortaya koyarak tartışmak
yerine, yöntem adına, propagandatif, ajitatif, manipülatif yöntemlerle Marksizm-Leninizm’i,
UKH’yı, Marksist Leninist Komünist Hareketi kanıtsız, tanıksız, belgesiz anti-diyalektik,
anti-materyalist, anti-tarihsel materyalist olmakla, “mezhepçi Marksist”
olmakla itham edeceksin. O arada, yine somut verilere, incelemelere dayanmadan,
ortalığa, içeriğinden, gerçeğinden koparılarak baştanbaşa çarpıtılmış sözde
Marksist yorumların eşliğinde birkaç alıntı serpiştirerek sözde eleştiriler
yapacaksın ve bunu da diyalektik materyalizm, tarihsel materyalizm, diyalektik
yöntem olarak pazarlayacaksın. Bu olmaz işte!
Diyalektik materyalizm
ve tarihsel materyalizm, Marksizm-Leninizm’in felsefi temelleridir. Diyalektik
ve tarihsel materyalizm, doğanın, toplumun, düşüncenin genel hareket yasalarını
inceleme, bilince çıkarma yöntemidir. Burada, hareket halindeki dinamik gerçeği,
(maddi nesnel gerçeği) bilimsel olarak inceleme, soyutlama başköşede oturur. Ve
somut koşulların somut tahlili Marksizm-Leninizm’in yaşayan ruhudur. Hem bunu
yapmayacaksın, hem de arsızca UKH’yı ve Marksist Leninist Komünist Hareket’i
gayri-diyalektik, gayri-materyalist vs. ilan edecek, eklektik manevralarla
lafazanlık yapacaksın bunu da Marks’ın felsefesi ve yöntemi olarak lanse
edeceksin. Bu yöntem ve tarz, Marksizm-Leninizm’den kopuşun, ideolojik
yabancılaşmanın, ideolojik çürümenin çarpıcı bir ifadesidir. Bu aynı zamanda
bir tartışmanın, ideolojik mücadelenin nasıl yürütülmemesi gerektiğinin de
çarpıcı kanıtıdır.
Bir sorunu
ele almak ve tartışmak mı istiyorsun, yöntem üzerine demagoji ve manipülasyon
yapmak yerine şu Marksist-Leninist yönteme sadık kalacaksın:
“Marks’ın
yöntemi, her şeyden önce, her dönemin kendi kesin ve somut koşulları altında o
tarihsel sürecin nesnel içeriğini
layıkıyla değerlendirmektir, buradaki amaç, öncelikle, söz konusu somut
koşulları altında mümkün olan ilerlemenin kaynağında hangi sınıfın hareketi olduğunu anlamaktır.” (Lenin, F. ENGELS, s.
83, iLa., Agora kitaplığı)
Biliyoruz ki
görüngülerle onun temelinde yatan şey birebir çakışmaz. Burada asıl sorun,
şeyleri, süreçleri yöneten ve derinde yatan yasaları, ana dinamikleri bilince
çıkarmaktır; bu yöntem “sosyalizmin Sorunları”nın incelenmesi ve somut olarak
tartışılması için de aynen geçerlidir. Marks’ın dediği gibi, “Dış görünüş ile şeylerin özü eğer doğrudan
doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” (Marks) Malını pazarlayan
açıkgöz tüccar gibi davranarak aynı anda düalizme, idealizme, pozitivizme,
septisizme, metafiziğe, diyalektiğe vs. yaslanarak/sığınarak ilkeli bir
ideolojik mücadele yürütemezsiniz. Bu, ideolojik karmaşayı büyütme, oportünizme
has kuşkuculuğu kışkırtma, dikkatleri asıl sorunlardan ve ana içeriklerinden
kopararak hedef şaşırtma, Marksizm-Leninizm’i ve Hareket’i gözden düşürme
yönelimini ifade etmektedir sadece. Ama bu, tasfiyeci oportünizmin zayıflığını,
tutarsızlığını, demagojik karakterini, belirsizliğini, öz güvenden yoksun
olduğunu vs. gösterir sadece.
O halde
bilim, bilimsel yöntem adına yapılması gereken şey, “şey”i ya da “şeyler”i
Lenin’in ifade ettiği Marks’ın yöntemiyle incelemek, ortaya koymak ve böylece
sosyalizmin o zengin ve koskoca tarihinin derslerini çıkarmak için tartışmak
olmalıdır. Hem bunu yapma, hem “devrimci Marksist” (yani Troçkist)lerin bilinen
cılkı çıkmış sözde teori ve tezlerini Troçki’yi, Troçkistleri (sözgelimi
“Marksist Tutum” çevresi gibi çevreleri) anmadan propaganda yapmaya yönel, hem
de UKH’yı ve Hareketimizi ucuz mu ucuz yoldan “maddi gerçeği incelememekle”,
idealizmle, falan filan “mezhepçi Marksizm”le vs. suçla. Yani baskının
basanındır taktiğini, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkma taktiğini izle! Bu,
bunu yapan zihniyetin, zihniyetlerin zayıflıklarının bilincinde olduklarını,
amaçlarının üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğunu gösterir sadece; ama bu,
aynı zamanda Marksizm-Leninizm’den kopuşulduğu gerçeğini de ortaya koyar ve koymaktadır.
Yöntem
üzerine ilkesiz, tasfiyeci oportünist manevralar yapmak, Marksizm-Leninizm’in
yerine post-Marksizmi, Troçkizm’i (“devrimci Marksist”!), orta yolculuğu
geçirmek yerine Marks’a, Lenin’e, Marksizm-Leninizm’in yöntemine bağlı kalmak
yolunu şaşırmışları belki kendisine getirir. Bakın Lenin ne diyor:
.“Toplum
bilimindeki bir sorunda en güvenilir şey ve bu soruna gerçekten de doğru bir
biçimde yaklaşmak alışkanlığı elde etmek için ve insanın bir yığın ayrıntılar içerisinde ya da birbiriyle çatışan çok değişik
düşünce içerisinde kaybolmasını önlemek için en çok gerekli olan şey – eğer bu
soruna bilimsel bir biçimde yaklaşmak istiyorsak en önemli şey, her sorunu bu
verilen olayın tarihi içinde nasıl ortaya çıktığı ve gelişimindeki belli başlı
aşamaların neler olduğu açısından incelemek, bugün ulaştığı durumu
incelemektir, temelinde yatan tarihsel bağlarını unutmamaktır.” (Swerdlov
Üniversitesi’nde verdiği “Devlet” konulu konuşmasından)
Dolayısıyla
Marksist Leninist komünistlerin tartışmaların gidiş sürecine doğru bir tarzda
müdahale ederek kendilerini ortaya koyması yaşamsal önemdedir. Keyfi,
demagojik, tasfiyeci-yıkıcı manipülasyon ve yönelimin zararlarını önlemenin
yolu da buradan geçmektedir. Fikir ayrılıklarını tartışma adı altında
tartışılan şey, Marksizm-Leninizm’in temelleri, esaslarıdır. Komünist Hareketin
varlığıdır, varlık hakkıdır; açıkça ona reddiye yazılıyor, söz konusu
manevralar da bu gerçeğin ifadesidir. Tarihi ve Hareketi
“ideolojisizleştirme”ye karşı, ısrarla, “Bir marksist, sınıflar arası
ilişkilerin tahlilinde gerçek zemini terk etmemelidir.”. Dolayısıyla ortaya
çıkan sapmanın, teoriye, tarihimize ve yapıya yabancılaşmış yönelimin sınıfsal
karakterini ısrarla ortaya koymak gerekir. Biliyoruz ki, bu zihniyet ve yönelim
Lenin’in her salise bizlere yol göstermesi gereken şu temel yönteminden de
açıkça kopuşmuştur: “Ama bir marksist, bir durumu değerlendirmek için,
olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder.” (Lenin) Bilimsel
yöntemin, Marksizm-Leninizm’in yerine Troçkizm’i, post-modernizm’i ve
post-Marksizmi geçiren zihniyetlerin gerçeğin yerine kurgusal yöntem ve
perspektifin esiri haline gelmesi kaçınılmazdır. Tanık olduğumuz şey, tamda
budur. “Marksizm, bizi, sınıflar
ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en
uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya
zorunlu kılar.” (Lenin) Yolunu şaşırmışların Marksizm-Leninizm’den koptukları
açıktır.
Söz konusu
yabancılaşma ve kopuşun sonucudur ki gerçekler tersyüz edilerek ya da
çarpıtılarak, üstelik fütursuzca, SSCB’de ve sosyalist kampta kapitalizmin yeni
tipte tasfiyesi olgusunun, kapitalist/revizyonist kampın dağılışı olgusunun incelenmediği,
diyalektik ve tarihsel materyalizme dayalı bir izahı yapılmadığı ileri
sürülebilmektedir. İleri sürülmektedir, çünkü eklektisizmde, yavanlıkta,
Marksizm-Leninizm’e, Stalin ve sosyalist inşa sürecine, III. Enternasyonal’e, UKH’ya
ve Enver Hoca’ya düşmanlıkta sınır tanımayan, varlık koşulu “Stalinizm”
düşmanlığı olan Troçkizm’e ve post-Marksizme çağrılıyor Marksist-Leninist
Komünist Hareket! Ve bu gerici çağrı ve ideolojik savaşımda Troçkizm’in ve post-Marksizmin
yöntemleri ve ideolojik motivasyonları da pazarlama teknikleri ve ideolojik
saldırı aracı olarak kullanılıyor. Kuşkusuz ki söz konusu ideolojik-siyasi
tasfiyecilik salt Troçkizm kılığıyla da karşımıza çıkmıyor, orta yolcu
oportünizmin teorik ve tarihsel olarak kutsanması da bu sapma ve yönelimlerden
biri olarak teoriye, tarihe, Hareket’e karşı savaşıyor. Tasfiyeci oportünizm;
Troçkizm, post-Marksizm, orta yolculuk, bürokratik elitizm, önder kültü yaratma,
mutlak iktidar tekeli kurma (bütün iyiliğinin, güzelliğin, başarının, doğrunun
kaynağı “stratejik önderlik”, bütün hataların, zaafların, geriliklerin,
kötülüklerin kaynağı “taktik önderlikler” trajikomikliği ve bu amaçla her şeyi
fütursuzca araçsallaştırma) biçimlerinde ortaya çıkarak birbirinden besleniyor,
enternasyonal proletaryanın varlık hakkına karşı savaşıyor ve savaşmaya devam
edecektir. Ve bu, zaten uzun yıllardan beri yapılmaktadır da; üstelik
ilkesizce, liberalizm ve sekterizmin iç içe geçmesiyle, komünist açıklık ve yoldaşça
güven ilkelerinin dinamitlenerek yıkılmasıyla, komünist yasallığın (resmi
görüşlerin ve tüzüğün) fütursuzca çiğnenmesiyle, Birlik Devrimi’nin
zihniyetinin çiğnenmesiyle, sık sık Marksist-Leninist görüşlere ambargonun
uygulanmasının eşliğinde üstelik.
Şunlar,
üstünün örtülmesi olanaklı olmayan geçeklerimizin bir yanıdır: Hareketin
yüzeyselleşmesi, nitelik kaybı; teorinin, teorik çalışmanın ağır bir şekilde
ihmal edilmesi ve giderek yön kaybını ifade eden sözde düşüncelerin ve pratik
yönelimin yayılması. “İdeolojisizleştirme”, sorunların büyüyerek zamanla niteliğimiz
üzerinde daha yıkıcı yıpranmalar yaratması.
Bu tablonun, zaman zaman gösterilen, kısa erimli ve geçici, taktiksel
başarılarla örtülmesi, günlük çalışmayla program arasındaki bağın alabildiğine
zayıflaması. Teori ile pratiğin birliğine dayanan bir çalışma tarzın
geliştirilmemesi, idare-i maslahatçılığa kemikleşmiş tutsaklık. Stratejik
doğrultunun esaslı bir tarzda bir yana itilmesi, anı, dönemi kurtarmayla belirlenen
“öncülük-önderlik” tarzı. Sınıftan ve geniş kitlelerden kopuşun, gerçek bir
kitle çalışmasının yürütülememesinin çarpıcı hale gelmesi. Yasadışı temelin
kapsamlı zayıflaması, açık ve kesin legalizmin gelişip nitelik yitimini
güçlendirmesi vb. vb.
İşte bu
tablo, süslenerek-püslenerek “parti tarzı” olarak lanse edildi. Süreçlerde diktatörlüğün
ağır darbeleri de bu tabloyla iç içe geçerek durumu daha da ağırlaştırdı ve tüm
bunların ne hesabı verildi ne de ilkeli bir tarzda hesabı sorulup dersleri
pratik-politik bir silaha çevrilebildi. Bugün Hareketi kuşatmaya almış ya da
almaya çalışan oportünizm ve inkarcılık, tasfiyeci revizyonizm için bu tablonun
bereketli bir toprak olduğu açıktır…
Yani saçma sapan, Marksizm-Leninizm’i ret ve inkâr eden düşünceler durup
dururken ya da boşu boşuna gelişmedi; sorunun kısmi ve rastlantısal olmadığı,
yapısal ve tarihsel zaaflarla bağlı olduğu açıktır…
Tekrar konuya
doğrudan dönecek olursak; burada söz konusu olan şey, UKH’nın ve Marksist
Leninist Komünist Hareket’in öncelleri de dahil yaptıkları çalışmaların
yetersizlikleri, zaafları, eksiklikleri, sorunu aydınlatmada vb. yetersiz
kaldıkları noktalar üzerinden eleştiri ve tartışma değil, aksine, söz konusu
olan şey, tamda Marksizm-Leninizm’e aykırı bir cepheden tarihsel kazanım ve
birikimlere reddiye yazılarak oportünizm ve inkarcılığın baş kaldırışıdır. Üstelik
yenilik adına, teorik yenilenme, yeni açılımlar adına, dogmatizme karşı
mücadele vs. vb. adına ileri sürülen şeylerde de yenilik ve açılım denecek bir
şey de yok, aksine, biline gelinen eski, eskimiş, cılkı çıkmış, tarihin çöp
tenekesine atılmış ve bir dizi revizyonist, oportünist, reformist, Troçkist
akımın öteden beri savuna geldiği şeylerdir. Ama tasfiyecilik, inkarcı
oportünizm bunları “yeni açılım”, “teorik zenginleşme” vs. olarak sunabilmekte
ve bir etki gücü de yaratabilmektedir.
Hemen
ekleyelim: UKH, sosyalizmin yenilgilerini, revizyonist/kapitalist kampın
çöküşlerini ne salt bireylerle ne de komplolarla izah etti; bu sözde iddialar
aynı oportünist çarpıtma ve demagojinin unsurlarından bir kısmıdır sadece.
Bu noktayı
geçmeden vurgulamak isteriz: Biz kendi payımıza Marksizm-Leninizm’in ışığında,
temel bir çıkış olarak, UKH’nın ve sosyalizmin tarihini eleştirel inceleyerek
düşüncelerimizi bütünsel bir perspektiften “SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu,
Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler” başlığını taşıyan kitabımızda ortaya
koyduk. Bu kitapta, gerek Stalin’in önderliği sürecinde, gerekse de 1956
dönemecinden sonraki süreçte Enver Hoca ve AEP dâhil UKH’nın (ve önceller de dâhil
Birlik Devrimi’nden bu yana geçen süreçte Hareketimizin) görebildiğimiz hata ve
zaaflarını, eksikliklerini ortaya koyduk. Bu çalışma, aynı zamanda kendimiz
bakımından bir özeleştiriyi ifade etmektedir. Bu çalışmada, tarihsel bakımdan
sorunların aydınlatılmasına önemli katkısı olan parti ve önderlerin katkılarını
da aynı zamanda bir boyun borcu olarak açık-seçik belirttik. Geçmişten geleceğe
çıkarılacak dersleri özetledik. Keza aynı şekilde, Troçkizm, orta yolculuk dâhil,
bir dizi akımın eleştirisini kapsamlı bir şekilde gerçekleştirdik. Ve bu
çalışmamızın da üstü örtülmesine, sessizlikle boğulmasına karşın, sonunda gün
ışığına çıkarılarak kamuoyuna sunulabildi. Sorunun bu yanı elbette ki gelecekte
daha iyi görülecektir. Bu çalışma ve kitap, önceller de dâhil Hareketimizin
oturduğu Marksist Leninist tarihsel çizginin eleştirel değerlendirilmesiyle,
zenginleştirme çabasıyla birlikte onun eleştirel komünist savunulmasını da
temsil etmektedir.
Zamanında ele
alınmayan (ki bu bir sonuçtur), olağanüstü kesintilerle ilerleyebilen ve
çözülemeyen sorunların kartopu gibi büyüyerek daha derin ve kapsamlı
yıpranmalara vb. yol açması kaçınılmazdır ve bu, her sorunda böyledir. Bugün
yeniden gündemleştirilerek tartışılan sorunlara yanıtlar tarafımızdan daha önce
ortaya konulmuştur. Doğal olarak bu çalışmalarımız eksiksiz olmaktan uzaktır. Kuşkusuz
ki bu kapsamdaki sorunların mutlaka daha kapsamlı ve derin bir şekilde ele
alınması, kolektif akılla
geliştirilmesi gerekmektedir ve gerekecektir. Bu sorunlar gelişecek kavrayış,
ortaya çıkacak yeni verilerle incelenerek geliştirmelidir.
Tasfiyeci,
inkarcı oportünizm, gerek Türkiye’de gerekse de uluslararası alanda öteden
beri (siz dönemeci 1956 olarak alınız)
ileri sürüle gelen şu propagandaya da sarılmaktadır: Koca SSCB’nin, Doğu
bloğunun sosyalizmden kopuşunu, sonra yıkılışını kötü adam Kruşçev’le,
Gorbaçov’la izah ediyorsunuz. Yani Kruşçev vb.leri Stalin’in ölümünün üzerinden
kısa bir zaman geçtikten sonra önceden karar vermiş oldukları kapitalizme geri
dönüş şeytani planını mı uygulamaya başladı! Bu olacak şey mi yani, vb.
Evet, tarih,
tarihsel dönemeçler, toplumsal süreçler bireylerle, Erol Taş’larla, komplocu
zihniyetlerle, kurgularla, iyi niyet ya da kötü niyetle(lerle) vs. izah
edilemez. Aksine, tarih, tarihsel dönemeçler, tarihsel gelişmenin toplumsal biçimleri
toplumsal maddi gerçeğin incelenmesiyle bilince çıkarılır… Tarihte bireyin,
öznenin rolü ancak bu temel tarihsel gerçekle bağlıysa doğru olarak anlaşılabilir.
Dolayısıyla SSCB’de kapitalizmin restorasyonu somut tarihsel nesnel gerçekten
koparılarak, bireylerle, kötü adam Kruşçev’le vb. açıklanamaz. En nihayetinde
rolü ne olursa olsun Kruşçevler de somut tarihsel gelişmenin ürünüdürler…
Tarihin bireylerle, kahramanlarla, niyetlerle, kurgularla “analizi” felsefi
idealizmdir, burjuva sosyolojisinin işidir. Tarih, “saf akıl”ın, “mutlak
ide”nin, “stratejik önder”lerin, Tanrısal iradenin, megaloman, kendi
narsizmlerinde, egoizmlerinde boğulan üstün “etkin birey”lerin ürünü olmamıştır
ve olmayacaktır da.
Fakat sorunun
bu şekilde ortaya konulması ve sorulaştırılması ve ortama sorulması hileli bir
yöntemdir; sadece ve sadece gerçeğin çarpıtılmasına, amacı belli olan
manipülasyona, demagojiye hizmet eder, etmektedir. Marksizm-Leninizm donanımı
zayıf, UKH’nın tarihini, bu tarihteki saflaşmalar ve mücadeleler hakkında fazla
bilgisi ya da donanımı olmayan ya da donanımı zayıf olan kesimleri etkilemeye
dönük bir manevradan ibarettir bu vb. sorular. Bu soruda dile gelen şey, tipik
bir oportünizmdir, oportünist yöntemlerle oportünizme güç devşirmek hedefidir.
Ancak sadece bu değil, bol bol diyalektik materyalizmden, tarihsel
materyalizmden bahseden, UKH’yı ve Hareketimizi gayri-diyalektik, gayri-tarihsel
materyalist, mezhepçi vs. lanse eden küçük burjuva zihniyetin bir dizi şeyin
yanı sıra Kruşçevleri, modern revizyonist karşı devrimi, yeni tip burjuvaziyi,
kapitalizmin restorasyonunu, revizyonist/kapitalist sistem ve kamp gerçeğini
gizleme, masum göstermenin yanı sıra, diyalektik ve tarihsel materyalizmden
koptuğunu örtüleme amacını da güdüyor. Nasıl mı, hep birlikte görelim:
Önce bir hatırlatma; Kruşçevizmin, Kruşçevci
karşı devrimin somut bir tarihsel süreç olarak doğuşu ve gelişmesi, içerisinden
geçtiği dönemeçler; onu var eden nesnel ve öznel koşullar ilgili kitabımızda
kapsamlı ve derinlikli bir tarzda çözümlenmiştir. Dolayısıyla sorunun bu yanına
başlı başına girmeyeceğiz. Sorumlu okur bu gerçeği kitabımızda, bir ölçekte de
bloğumuzda yayınlanmış olan yazılarımızdan izleyecektir.
Şimdi
meseleye geçebiliriz.
Kimdir
Kruşçev? SSCB’nin önder kadrolarından biri. Peki Kruşçev (ve Kruşçevler) hep “kötü adam”lar mıydı?
Kuşkusuz ki hayır. 1956 dönemciyle modern revizyonist (yeni tipte) karşı
devrimi örgütleyenler bir dönem komünistti, sosyalizm davası için savaşan
komünistlerdi. Peki, nasıl oldu da bunlar “kötü adamlar” haline geldi? Burada, daha önce Marksizm-Leninizm
tarafından teorik olarak ortaya konmamış, daha önce yaşanmamış ve yaşanması da
olanaklı olmayan yeni bir tarihsel deneyim ve dönüşümle karşı karşıyayız.
Tarihte ilk defa Ekim devriminin zaferi ile sosyalist inşa sürecine
girilmiştir. Dolayısıyla tarihte ilk kez yaşanmış olan şeylerden birisi de
Kruşçevlerin doğuşu ve giderek yeni tipte bir karşı devrimi örgütleyerek
kapitalizmi restore etmesidir. Teori de buradan hareketle zenginleştirilecek,
geçmişten geleceğe gerekli dersler çıkarılarak ideolojik ve pratik bir donanıma
ve savaş yeteneğine çevrilecektir. İşte Stalin ve SBKP’nin, Sovyet
proletaryasının yaşadıkları maddi toplumsal süreç içerisinde baş göstererek
gelişen bu yeni olguyu görememeleri;
teorik ve pratik olarak
kendilerini yenileyerek sosyalist
inşayı güvenceye alamamaları onların en büyük zaafı oldu.
Geride hiçbir
tarihsel tecrübenin olmadığı, dolayısıyla Marksist Leninist teorinin de ortaya
koyamadığı yeni tipte tehlike ve ona karşı mücadele görevleri bilincinin
yokluğu koşullarında; üstelik emperyalist kuşatma, içerde ve dışarıda
olağanüstü zorluklar içerisinde, sosyalist bir kuruculuk süreci yaşadı SSCB.
Tüm bu koşullar ve zorluklar içerisinde geri bir köylü ülkesinde, dünya
proletaryası ve halkların mücadelesi ve desteğiyle bir düzine emperyalist
devletin ülkeyi işgal etmesi kahramanca geri püskürtüldü. Devrilmiş gericiliğin
ayaklanmaları (iç savaş süreci) bastırıldı. NEP gibi özgün bir deneyimden geçildi.
Sosyalist ağır sanayi kuruldu. Tarımda ikinci bir Ekim devrimi örgütlendi ve
sosyalist bir tarım kuruldu. 1950’lere gelindiğinde o geri köylü ülkesi,
içerden ve dışarıdan yok edilmeye çalışılan SSCB, dünyanın ikinci büyük sanayi
devi haline geldi. Kültürel bir devrim gerçekleşti. Faşist kamp Stalin ve SSCB
önderliğinde yenilgiye uğratıldı. Korkunç ağır kayıplara karşın (ki sadece II.
Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde 25 milyon, dile kolay: 25 milyon
Sovyet vatandaşı şehit düştü; bunun 3 milyonu parti ve komsomol üyesidir!),
Stalin önderliğindeki Sovyet proletaryası yalnızca dünyayı Hitler faşizminin
önderliğindeki faşist kamptan kurtarmadı, aynı zamanda sosyalist bir kampın
doğuşuna da başarıyla önderlik etti… Savaş nedeniyle ağır bir yıkıma ve kayba
uğrayan SSCB, on milyonların fedakârca seferberliğiyle ülkeyi üstelik kısa
sürede yeniden ayağa da kaldırmasını bildi. Tüm bu görkemli ve kahramanca
başarılarla belirlenen söz konusu tarihsel sürecin içerisinde, SSCB
proletaryası ve halklarının bağrından, inşa sürecinin içerisinde yetişen
kuşaklar, parti, devlet, ekonomi, kültür alanlarında öne çıkan kesimler oldu;
ki bu da sosyalist inşanın çok büyük başarı ve kazanımlarından biriydi.
Lenin ve
Stalin, SBKP, SSCB daima dünya
proletaryası ve halklarının bütün mücadeleleri için esin kaynağı oldu; dünya
devriminin zaferi için savaştı; dünya devriminin gelişimine eşsiz katkılar
sundu. Bu açık ve kesindir. “Sol” maske giymiş burjuva propaganda ve psikolojik
savaş bu gerçeklerin üstünü her zaman için örtemez ve örtememiştir de.
Tüm bu devasa
mücadele ve inşa sürecinin içerisinde yeni tip bir küçük burjuvazi de gelişerek
öne çıkmaya başladı. Bu küçük burjuvazi zamanla etkinleşmeye başladı… Söz
konusu olan klasik küçük burjuvazi, klasik bürokrasi, klasik bürokratik çürüme
değildi… Söz konusu olan şey, yeni tarihsel koşullarda, sosyalist inşanın
bağrında ortaya çıkarak gelişen yeni tip bir tehlikeydi. Söz konusu olan şey, görkemli
başarı ve kazanımların ve ağır bedellerin, zafer sarhoşluğunun gölgesinde ortaya
çıkıp gelişen yeni tip bir küçük burjuvazinin, yeni tip bir bürokrasinin, yeni
tip bir bürokratik çürümenin, kapitalizmden komünizme geçiş toplumu olan
komünizmin alt evresi (sosyalizm) içerisinde adım adım gelişerek güçlenmesiydi.
Böyle bir tehlike ve mücadele görevleri Marks ve Lenin tarafından ortaya
koyulmamıştı Keza Lenin’in ortaya koyduğu, Stalin’in bağlı kaldığı “sosyalizmin
zaferi” ve “kesin zaferi” teorisi de bu yeni tip tehlikeyi görecek ve
anlayacak, mücadele edecek bir perspektife sahip değildi. Ve partinin bazı
önemli ve giderek yapısallaşan zaafları da bu süreci ivmeledi… Giderek ortaya
çıkan yeni tip küçük burjuvazi artan şekilde ayrılacaklar kazanmaya, giderek
kastlaşmaya başladı…
İşte
kabaca özetlemeye çalıştığımız bu süreç, bir dönem komünist olan ve sosyalizm
davası için mücadele veren Kruşçev’i, Kruşçevleri yarattı, giderek öne çıkardı.
Niceliksel birikimlerin/gelişmenin niteliksel dönüşümlere sıçraması doğanın ve
toplumların gelişme yasalarından birisidir. Bu yasa, SSCB’de de yeni tip
burjuvazinin ortaya çıkışında, yeni bir yoldan, yeni tip bir karşı devrimi
gerçekleştirmesinde de ortaya çıktı. Bu sıçrama ve tarihsel politik dönemeç,
1956’dır; 20. parti kongresidir…
Kruşçevlerin
şeytanlaşması süreci işte böyle bir süreç içerisinde gelişip şekillendi. 1956
dönemeci, yeni tip burjuvazinin kızıl maskeli olarak politik iktidarı tümden
ele geçirerek zaferini ilan ettiği, programını, kapitalizmi yeniden inşa etme
programını yürürlüğe koyduğu bir dönemeçtir. O masum gösterilen, o “Stalinizm”in
mağduru gösterilen Kruşçev ve Kruşçevler, yani yeni tip burjuvazi dünya
burjuvazisinin, emperyalist dünya sisteminin enerjik desteği ile (aynı zamanda
rekabet içerisinde olarak) kapitalizmi yeniden inşa ettiler. Yalnız dünya
burjuvazisi değil, yedeğindeki sayısız akım ve o arada Troçkist akımlar da bu
karşı devrimci süreci ve dönüşümü zafer zafer çığlıklarıyla desteklediler;
“eleştiri”leri, Kruşçevlerin ve ardıllarının yeterince “Stalincilikten
kopuşmama”larına oldu; çünkü istedikleri tavizleri hemen ve doğrudan
alamamıştılar vs.
Bu
bir tarihsel süreçtir. “Gelişme karşıtların mücadelesidir.” “Somut tarihsel durumda geçmişin ve geleceğin
unsurları elbette iç içe geçer, iki yol kesişir.” (Lenin) Gelişme hem diyalektik
hem de materyalist karaktere sahip bir gelişmedir. Tarihsel gelişme yeni bir
deneyim ortaya çıkarmıştır. Açık ki eleştirel özümsenmesi gereken bir olguyla
karşı karşıyayız. Teorik-ideolojik zenginleşmenin çıkış noktası da burasıdır…
“Teorik
açıdan, hiç kuşku yok ki, ki, kapitalizm ile komünizm arasında, bu her iki
toplumsal ekonomi biçiminin özelliklerini ve niteliklerini birleştirmesi
gereken belli bir geçiş dönemi uzanır. Bu geçiş dönemi, ölen kapitalizm ile
doğan komünizm arasında -ya da bir başka deyişle, yenilmiş ama yok edilmemiş olan
kapitalizm ile doğmuş ama henüz çok zayıf olan komünizm arasında- bir mücadele
dönemi olmalıdır.” (Lenin)
Ve bu
böyledir de. SSCB ve Sosyalist Kamp’ın deneyimleri ve dersleri de, ilk bir
tarihsel deneyim olarak bunu kanıtlıyor. Bu deneyim, kapitalizmden komünizme
geçiş sürecinin, sanılandan daha karmaşık, daha zengin biçimler alan ve alacak
olan bir mücadele süreci olacağı da açıktır. Ve doğası gereği bu süreç, ulusal
ve uluslarararası alanda kesintisiz bir devrim sürecidir; ilk zaferler nihai
zaferler, ilk yenilgiler de nihai yenilgiler değildir…
“Fakat biz
ütopist değiliz ve burjuva ‘argümanlar’ın gerçek değerini biliyoruz,
geleneklerde eskinin izlerinin devrimden sonra belli bir süre yeninin
embriyoları karşısında ağır basacağını da biliyoruz. Yeni henüz ortaya
çıkmışsa, belli bir süre eski hep daha güçlü kalır, bu hep böyledir, gerek
doğada gerekse de toplumsal yaşamda. Yeninin embriyolarının zayıf olmasıyla
alay etmek, ucuz entelektüel kuşkuculuğu vb. şeyler, bütün bunlar aslında
burjuvazinin proletaryaya karşı sınıf mücadelesinin yöntemleridir, sosyalizme
karşı kapitalizmi savunmasıdır. Yenin embriyonlarını özenle incelemeli, onlara
en büyük itinayı göstermeli, gelişimini tüm olanaklarla teşvik etmeli ve bu
zayıf embriyonları ‘beslemeliyiz’.”(Seçme Eserler, Cilt 9, s. 474-475)
Bizim gelişme
yolumuz budur, bu olmalıdır. Ve sosyalist kurucu süreçte eskinin yeninin
içinde, yeni koşullara uyum sağlayarak, yeni bir biçimde ortaya çıkabileceğini,
giderek yeniden hegemonyasını kurabileceğini ama ne olursa olsun, ki geçici
yenilgiler de bu sürecin doğasında vardır, kapitalizmin yıkılışı, sosyalizm ve
komünizmin zaferi kaçınılmazdır. Enternasyonal proletarya bunu başaracaktır.
Yukarıda
üzerinde durduğumuz soruya birde şu açıdan bakalım, bakalım Kruşçev, Kruşçevler
öyle sunulduğu gibi masum mu! Lanse edildiği gibi bütün iyi niyetleriyle
sosyalizmin birikmiş sorunlarına yanıt verme arayışının temsilcileri miydi?
Böyle
düşünenler, bu doğrultuda propaganda yapanlar, bu doğrultuda kuşku yaymaya
çalışanlar, eğer burjuvazinin bilinçli sözcüleri değilse, diyalektikten,
materyalizmden, tarihsel materyalizmden, sınıf mücadelesinden, sosyalizmden ya hiçbir
şey öğrenmemişler ya da sadece ezberlemişlerdir demektir.
Neyi
tartışıyoruz? Kruşçevleri. Yani bir dönem sosyalizmin önderleri olan, bir dönem
sonra ise revizyonistleşen, yeni tip burjuvazinin temsilcileri haline gelen ve
modern revizyonist karşı devrime önderlik eden Kruşçevleri…
Hep birlikte
düşünelim o halde: Şu masum, hatta Stalin mağduru (!) şu Kruşçevlerin yeni tip
burjuvazinin hareketi haline gelene kadar geride nasıl bir tarih var; kabaca
hatırlayalım: Marksizm’in, Marksizm-Leninizm’in doğuşunun üzerinden yüz yılı
aşkın bir süreç geçmiş. Marks-Engels döneminde Marksizm, Lenin döneminde
Marksizm-Leninizm içerden ve dışarıdan burjuvazinin ve açık ya da gizli
dostlarının azgın ve kesintisiz saldırılarına karşı müthiş bir mücadele vermiş.
Ekim devrimiyle birlikte 3 devrim deneyiminden geçmiş; ardından emperyalist
müdahale ve iç savaş sürecinden geçmiş; ardından sanayileşme, kolektifleşme
sürecinden geçmiş; iki dünya savaşının yıkım ve deneylerinden geçmiş; sosyalist
inşa sürecinde proletarya diktatörlüğünü yıkmaya, kaleyi içten ele geçirmeye
çalışan başta Troçkizm olmak üzere bir dizi oportünist akımla yaman bir
mücadele deneyinden geçmiş… Modern revizyonizmin ilk biçimi olan Titoizme’e
karşı kararlı bir mücadele yürütülmüş… Ve iktidarda olan bir parti ve onların
önderleri ve bu önderlerden bir kısmı, maddi ve toplumsal ön koşulları ortaya
çıkmış, toplumsal havaya da güçlü bir şekilde sirayet etmiş olan yeni tip küçük
burjuvazinin temsilcileri, böylesine büyük mücadelelerin deneyimlerini taşıyan bir
sosyalist toplumda, Stalin’in ölümünün üzerinden 3 yıl geçtikten sonra yeni tip
burjuva karşı devrimi örgütlüyor, iktidar tekelini ele geçiriyor, bu sürece
karşı çıkan ya da karşı çıkabilecek dinamikleri eziyor, tasfiye ediyor vb. vb.
Peki bu
tabloda, yani son derece uzun, karmaşık, sayısız biçimlere bürünmüş sert bir
sınıf mücadelesi yürütmüş bir toplumda, sınıf
bilinci son derece gelişkin bir yeni tip burjuvazi olmadan yeni tip burjuva
karşı devrim ve restorasyon süreci örgütlenebilir mi! Proletarya
diktatörlüğü koşullarında, özellikle de 30’lar sonrası bilinen mücadeleler
sürecinin dersleriyle donanmış, partide önderlik düzeyinde görevler üstlenmiş
ama çürümeye başlamış, Kruşçevlerin, daha Stalin hayattayken gizli planlar
yapmasının, gizli tezgahlar çevirmesinin önünde ne engel olabilir ki? Neden
bunu bu kadar garipsiyoruz acaba, evet neden!!! Biçimde komünist, özünde yeni
tip burjuvazinin fiili olarak temsilcileri haline dönüşmüş olan ve bilinen
tarihsel sürecin mücadele tecrübelerine sahip bu kesimin, yüzlerini açıktan
gösterirlerse anında açığa çıkarılıp hesap sorulacağını bilen yeni tip
burjuvazinin sınıf bilincini temsil eden Kruşçevlerin uygun zamanı beklemeleri,
önlerinde en önemli son engel olarak duran Stalin’in ölmesiyle ya da
öldürülmesiyle, önlerinin açılmasıyla kızıl maskeli burjuva bir karşı devrime
yönelmelerinde ne gariplik var acaba? Neyin peşindesiniz?! Evet, bir kez daha,
amacınız ne!!! Kimi aldatmaya çalışıyorsunuz? Kruşçevizm’in, Troçkizm’in
taktiklerine karşı da uyanık durmak ve mücadele etmek her Marksist Leninist
Komünistin yakıcı bir görevidir. Biz buna inanıyoruz.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder