SSCB,
YENİ TİP RESTORASYON ve MADDİ ÖNCÜLLERİ...
Sosyalizmden
kapitalizme yeni tipten geri dönüş şu veya bu ölçüde
maddi-ekonomik öncüller ortaya çıkmadan olanaklı
değildir. Bilinen bir olgudur: Doğada, toplumda öncüller olmadan
olgular ortaya çıkmaz. Bu gelişme yasası, kapitalizmin yeni tipte
restorasyonu için de geçerlidir. Restorasyon, nesnel gerçeğin
dışında salt zihinsel bir süreç, zihinsel alanda olan biten bir
süreç değildir ki; böyle bir tez, açık ki sübjektif idealizmin
damgasını taşır. Kapitalizmin restorasyonu, ekonomik, politik,
toplumsal bir bütünsel/yapısal niteliksel değişimdir;
sosyalizmin her cephede tasfiyesi eylemidir. Eskinin yeni üzerinde
zafer kazanmasıdır... Yeni tip restorasyonun öncülleri ekonomik,
siyasal, toplumsal bakımdan sosyalizmin bağrında ortaya
çıkar, gelişir; niceliksel değişme sürecinden geçerek
niteliksel değişme sürecine sıçrayarak ilerler ve yeni duruma
damgasını basar. Birinci durumda (sosyalizm) yadsınan
kapitalizmdir, ikinci durumda yadsınan sosyalizmdir. Niceliğin
niteliğe dönüşümü, yadsınmanın yadsınması gerçeği
karşımızda durur bu tabloda. Maddenin ve toplumsal gelişmenin
diyalektik yasaları örneğimizde işte böyle ortaya çıkar.
Toplumsal gelişmenin diyalektiği, diyalektik gelişmenin nesnel
yasaları gereği maddenin hareketi ve toplumsal maddi gerçeğin
hareketi sarmal bir gelişmedir. Ama sarmal/helezonik gelişme süreci
kendi içerisinde büyük tarihsel geri çekilişleri ve gerilemeleri
de, sapmaları da taşır ve gelişme düz bir çizgide, fasit bir
daire üzerinde gerçekleşmez; bu büyük geri çekiliş
kesitlerinde de diyalektiğin yasaları işlemeye devam eder; bizler
ancak diyalektikle, materyalizmle diyalektiğin ve materyalizmin
yasalarıyla bu süreçleri de anlayabilir, kavrayabiliriz.
Engels
şöyle der:
“Sonuç
olarak, bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst
oluşların son nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz
doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki artan kavrayışlarında
değil; üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde aramak
gerekir; onları, ilgili dönemin felsefesinde değil, ama
iktisadında aramak gerekir. Eğer varolan toplumsal
kurumların usa-aykırı ve adaletsiz oldukları, usun budalalık ve
iyiliğin kötülük durumuna geldiği sonucuna varılırsa bu,
üretim yöntemleri ve değişim biçimlerinde, daha eski ekonomik
koşullara uyarlanmış toplumsal rejimin artık uyuşmadığı gizli
dönüşümler (iba.) olduğunun göstergesinden başka bir şey
değildir. Bu aynı zamanda, farkına varılan düzgünsüzlükleri
ortadan kaldırma araçlarının da -azçok gelişmiş bir durumda-
zorunlu olarak değişmiş üretim ilişkileri içinde bulundukları
anlamına gelir. Öyleyse, insanın bu araçları kafasından
uydurması değil ama beyninin yardımıyla, göz önünde
bulunan maddesel üretim olguları içinde bulması gerekir.”
(Anti-Dühring, s. 384-85, iEa.)
Engels,
materyalist tarih tezini böyle özetler. Kuşkusuz ki Engels,
burada, sosyalizmden kapitalizme geri dönüş (restorasyon) sorununu
tartışmıyor, gerek Engels’ten önce gerekse de Marks ve Engels
yaşarken böyle bir tarihsel deneyim de yoktur, ama bizlere tarihin
materyalist çözümünün anahtarını veriyor.
Biz
burada, temel toplumların somutunda, temel toplumların tarihsel
evrimi somutunda bu temel tezin incelenmesine girmeyecek, sorunu
SSCB’de kapitalizmin yeni tipte yeniden inşasının gerçekleriyle
kendimizi sınırlandıracağız. Zaten ana konumuz da bu konudur.
SSCB’de,
1960’a dek üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında genel
bir uyum olmuştur. Bunu, toplumsal üretici güçlerin toplumsal
üretim ilişkileriyle uyum içerisinde gelişmesinden somut olarak
görmekteyiz. Ama bu uyum, 50’lerin sonlarından başlayarak
bozulmaya yüz tutmuştur. 50’lerden sonra baş gösteren ekonomik
sorunlar ve artan sıkıntılardan bu görülebilir. Aşağıdaki
tablo bunun kanıtıdır.
Sovyet
Plan Dönemlerinde Gerçekleştirilen Yıllık Büyüme Hızı (%)
1966-70
1971-75
1976-80
1981-84
|
Ulusal Gelir
7.7
5.7
4.2 3.1
|
Sanayi Üretimi 8.5
7.4
4.4 3.6
|
Tarım Üretimi 3.8
2.4
1.7 1.1
|
Yatırımlar
7.6
7.0
3.4 3.1
|
Emek Verimliliği
6.3 4.5
3.1 2.4
|
Kişi Başına Gelir
5.7
4.3
3.3 1.7
|
(G.
Altınoğlu, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa NEREDEN NEREYE?, s.
26, Sun Yayıncılık)
56’lardan
başlayarak gelişen yeni tip burjuva karşı devrim, salt
politik bir karşı-devrim değildi. Evet, başlangıçta
revizyonist burjuva karşı-devrim, modern revizyonist ideolojinin
eşliğinde politik bir karşı-devrim olarak başlamıştır.
20. Parti Kongresi ile proletarya diktatörlüğünün tasfiyesi,
yeni burjuvazinin politik iktidarı ele geçirerek politik iktidar
tekelini kurması bunun kanıtıdır. Ama politik iktidarın ele
geçirilişi sadece bir başlangıçtır. Bu başlangıç
sayesinde yeni burjuvazi, ekonomik ve toplumsal programını
yürürlüğe koyarak kapitalizmin restorasyonunu ve böylece burjuva
karşı devrimi toplumsal yaşamın her alanında derinleştirerek
geliştirmiş ve 70’lere gelindiğinde kapitalizmi sosyalizm
maskesi altında tekelci devlet kapitalizmi olarak inşa etmeyi
başarmıştır. Böylece, emek sermaye çelişkisi, üretimin
toplumsal niteliği ile mülk edinmenin kolektif kapitalist biçimini
alarak gündemleşmiştir. 91’de dağılışla, klasik kapitalist
sosyo-ekonomik yapılanmaya geçişle birlikte, emek sermaye
çelişkisi, üretimin toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel
kapitalist biçimi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık olarak yeniden
şekillenmiştir.
Ancak,
bu sürece ön gelen ve yeni tip burjuva karşı devrimine öncül
oluşturan olgular, “sosyalizmin zaferi” ve “kesin zaferi”
koşullarında oluşmuş ve gelişmiştir. Maddi/ekonomik alanda da
aynı olgu -maddi öncüller- geçerliydi. Eğer bu öncüller
olmasaydı, oluşmasaydı, sosyalizmden kapitalizme geçiş
düşünülemezdi. Biz, SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu,
Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler (Ceylan-Akademi
Yayınları) kitabımızda bu olguyu da, kanıtlarıyla
birlikte ortaya koymuştuk. Dolayısıyla bu yazının
sınırlandırılmış çerçevesi içinde yeniden sorun üzerinde
başlı başına durmak gerekmiyor. Sorunu daraltarak, belli sınırlar
içerisinde ele alacağız.
Engels’in
“gizli dönüşümler” vurgusu önemlidir. Bu vurgu farklı
bir nedenle ilgili olarak yapılmış olmakla birlikte, kanımızca
sosyalizmden kapitalizme yeni tipten geriye dönüş için de
tahlilimizde uyarıcı olma işlevini yerine getirebilir ve
getirmektedir. Restorasyonun köklerini sosyalizmin inşası
döneminde “maddi üretim olguları içinde” de aramalıyız.
Stalin’in
SSCB’de sosyalizmin ekonomik soruları üzerine yapılan son
tartışmalardaki yazılarını her okuyucu incelemelidir. Stalin’in
Yaroşenko’ya dönük eleştirilerinden birisi de sosyalizmde
üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki ilişkiler
konusuyla ilgilidir. Bu eleştirilerinde Stalin yoldaş,
Yaroşenko’nun “sosyalizmde üretim ilişkileriyle toplumun
üretici güçleri arasında hiçbir çelişki olmadığını iddia
ederken yanıl”dığını vurgular. Sosyalist üretim ilişkilerinin
üretici güçlerin gelişiminin gerisinde kaldığında kaçılmaz
olarak çelişkilerin ortaya çıkacağına işaret eder. Ve
“Yönetici organları doğru bir politika izlediklerinde, bu
çelişkiler bir çatışmaya dönüşemez ve burada üretim
ilişkileriyle üretici güçler arasında çatışma olamaz. Eğer
Yaroşenko’nun tavsiye ettiği gibi yanlış bir politika
uygularsak durum farklılaşır. O durumda bir çatışma kaçınılmaz
olur, ve üretim ilişkilerimiz, üretici güçlerin gelişiminin
devamı için ciddi bir ayak bağı haline gelebilir. Bu yüzden
yönetici organların görevi, büyüyüp gelen çelişkileri
zamanında fark etmek ve üretim ilişkilerini üretici güçlerin
gelişimine uyumlu hale getirerek, üstesinden gelmek için zamanında
önlem almaktır.” der. “Üretici güçlerin rasyonel
organizasyonu, ekonominin planlaması vb. gibi sorunlar, politik
ekonominin değil, yönetici organların iktisadi politikanın
konusudur.”, der.
Stalin,
öncelikle de grup mülkiyetinin ve meta dolaşımının şimdilik
yararlı olsa da, giderek ilerlemek için daha fazla bir engel haline
geldiğini vurgular. Grup mülkiyetinin tüm halkın mülkiyeti
düzeyine çıkarılması, meta dolaşımının yerini adım adım
ürün değiş tokuşuna bırakması gerektiğini ve bu olguların
üretici güçlerin gelişimini muazzam kösteklediğini, bu süreç
ne kadar uzun sürerse o kadar daha fazla üretici güçlerin
gelişimini köstekleyeceğini vurgular.
Engels’in
ve Stalin’in tezleri ve değerlendirmeleri ışığında şunları
söyleyebiliriz.
Birincisi,
60’lar öncesi genel olarak üretici güçlerle üretim ilişkileri
arasında bir uyum vardı ve sosyalist üretim ilişkileri sosyalist
üretici güçlerin gelişimini kolaylaştırıyor ve
hızlandırıyordu. Ama ne var ki, sosyalist üretim ilişkileri daha
hızlı gelişen toplumsal üretici güçlerin belli ölçüde
gerisinde kaldığı için, giderek üretici güçlerin gelişimini
kösteklemeye başlamıştı. Parti ve devletin bu duruma etkin iradi
müdahalesi gerekiyordu. 50’de gündemleşen ekonomi sorunları
kapsamındaki tartışmaların bir yanı, kanımızca bunu ifade
etmektedir. Aslında Stalin’in yazıları dikkatli bir gözle
okunursa görülecektir ki Stalin bunun farkındadır. Bu müdahale,
iki mülkiyet türü arasındaki ayrımları adım adım ama sistemli
ve temposu artacak ve giderecek tarzda yürümeyi; meta üretimi ve
dolaşımının, dolayısıyla değer yasasının alanını ekonomik
yaşantıda daha fazla daraltarak ve azaltarak yürümeyi, sosyalist
üretici güçlerin daha yüksek bir teknik temelde ve daha gelişkin
ve büyük çaplı yoğunlaşıp merkezileştirilmesini
gerektiriyordu.
İkincisi,
50’deki ekonomik sorunlar eksenine dayanan tartışmalardan da ve
13 yıl aradan sonra 1952’de toplanan 19. Parti Kongresi’nden de
görülebileceği gibi bu dönem bürokratik yozlaşma süreci esasen
bilince çıkarılamamış, tedavisi de yapılamamıştır. Stalin’in
“Son Yazılar”ında eleştirdiği revizyonist tezler, gerçekte,
yeni tip küçük burjuva tabakanın, Stalin’in ölümünden sonra
56’da politik iktidarı gasp ederek kapitalist restorasyonu
örgütleyecek olan yeni burjuvazinin revizyonist çizgisiydi. Bu
tartışmalarda Stalin’in eleştirip mahkum ettiği teori ve
tezler, Stalin’in ölümüyle, 53-56 arası kısmi adımlar olarak,
56 ile birlikte ise olduğu gibi yürürlüğe koyulmuştur. Yeni
revizyonist çizginin erken bir doğumunu temsil eden Varga ve
Vozesensky’in 1947 ve 1949’da tasfiyesi, maddi öncülleri
oluşmuş olan yeni tip küçük burjuvazinin ilk öne
çıkışını ve cüretini ifade etmekteydi. Ama boynu kesildi.
Kökleri ise derindeydi. Asıl önem taşıyan da bu kökleri yok
etmekti ama yapılmadı, yapılamadı.
30’lu
yıllardan başlayarak gelişen yeni tip küçük burjuva tabaka,
ekonomik (siyasal ve toplumsal) ayrıcalıklar kazanarak
yükseliyordu. Ama toplumun yükselen yaşam standardı bu tabakanın
hemen ve doğrudan göze çarpmasını önemli ölçüde
örtebiliyordu. Ama bu tabaka, yükseldiği oranda, giderek
kastlaştığı oranda, sosyal yabancılaşma da giderek artıyordu.
Bu tabaka, işçi ve emekçilerin, on milyonların bağrından çıkıp
gelmişti. Genelde ya da çoğunlukla kitlelerin en nitelikli,
yetenekli kesimini oluşturuyordu. Ekonomik, siyasal, ideolojik ve
kültürel yaşamı yönetiyordu. Ana gövdesi yeni toplumsal
koşullarda, sosyalizm koşullarında yetişmiş olanlardan
oluşuyordu. Parti ve devlet yöneticileri, işletme yöneticileri,
aydınlar, subaylar, elit bürokratlar bu tabakanın değişik sosyal
kesimlerini oluşturuyordu. İşte bu tabaka, eşyanın doğası
gereği, ulusal gelirden daha fazla pay alıyordu. Bürokratik
yozlaşma sürecinin öncüsü işte bu tabakaydı.
İşte
Stalin ve Partinin göremediği bu olguydu. Ama bu olgu, aynı
zamanda sosyalist üretim ilişkilerinde bir bozulmanın
ifadesi ve yansımasıydı. Üretim ilişkilerinin giderek sosyalist
üretici güçlerin gelişimine ayak uyduramamasının, üretici
güçlerin özgürce gelişiminin kösteklenmeye başlandığının
da ifadesiydi.
Dolayısıyla,
gerek sosyalist toplumdaki bozulma ve
bu bozulmanın öncelikle üretim ilişkilerindeki yansıması ve
gerekse de Stalin’in işaret ettiği üretim ilişkilerindeki
yenilenme gereksinimi, ikisi bir arada üretici güçlerin gelişimini
frenleyen önemli bir olgu olarak ekonomik ve
toplumsal gelişmenin karşısına dikilmişti. Yenilenmeye
gereksinim vardı. Yalnızca iki seçenek vardı: Ya komünizme
doğru yürümek, bunun için yolu temizlemek, ya da kapitalizm
yolunda sosyalizmin tasfiyesi yolunda yürümek. Yolun açılması
için, üretim ilişkilerindeki bu iki engelin devrimci bir tarzda
aşılması gerekiyordu. Ama ne var ki, bu başarılamadı.
İşte
kapitalist restorasyonun sosyalizmin bağrında üretim ilişkileri
boyutunda ortaya çıkan bu maddi öncüller, tümüyle bir
geçiş evresini oluşturan ve komünizmin alt evresi,
olgunlaşmamış komünizm olan sosyalizmden kapitalizme geçişin
SSCB’deki içsel maddi temelini oluşturuyordu. Bu tabakanın
oluşma ve yükselme süreci, Sovyet komünistlerinin bilince
çıkaramadığı “gizli dönüşümler”di. Stalin’in
eleştirdiği felsefi, teorik, politik, kültürel, tarihsel,
ekonomik revizyonist tezler, özellikle de 1945-53 arası partiden
başlayarak tüm toplumsal yaşamı saran ideolojik mücadele, işte
bu tabakanın nesnel gerçeğinin bir sonucu ve yansımalarıydı
ve nesnel karakteri itibari ile kasta karşı yürütülen bir
mücadele karakterine sahipti Ama ne var ki bu mücadele gerçek
durumun anlaşılmamasından dolayı yüzeysel kaldı, daha sonra
revizyonist karşı-devrimi önleyecek bir dinamizm ve silahlanma
yaratamadı.
Nitekim
bu yeni tip küçük burjuva tabaka, az-çok olgulaşmış olan
maddi temeline dayanarak, siyasal ve ideolojik konumlarını
sağlamlaştırarak, 53-56 arası, emperyalist dünya sisteminin ağır
baskısı altında ve bu baskıyı da arkalayarak, uluslararası
sermayenin de desteğinde, 56 ile birlikte, politik iktidarı ele
geçirerek yeni tip kapitalist yola girdi…
Modern
revizyonist burjuva karşı-devrim önce alt yapıyı ele
geçirip, sonra politik üst yapıyı ele geçirerek
restorasyonu örgütleyemezdi. Restorasyonun zorunlu politik
ön koşulu politik iktidarın ele geçirilmesi, politik üst yapıya
dayanarak kapitalizmi kurmaktı. Nitekim gelişmeler bu yoldan, yeni
bir yoldan gelişti ve bir olguya dönüştü. Sosyalist üretim
ilişkilerinin tasfiyesi, yukarıdan aşağı gerçekleştirildi.
Böylece yeni tarihsel deneyimle birlikte,
Marksizm-Leninizm’in, “sosyalizmin zaferi” ve
“kesin zaferi” koşullarında sosyalizmden kapitalizme geriye
dönüş olmayacağı ya da artık sosyalizmin güvencede olacağı,
olabileceği teorisinin de yetersizliği, boşluğu, eksikliği açığa
çıkmış oluyordu.
Politik
iktidarı ve üstyapıyı ele geçirmiş olan yeni tip burjuvazi,
üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi,
sosyalist üretim ilişkilerini tasfiye ederek uzlaşmaz karşıtlık
düzeyine çıkardı. Üretici güçleri çeşitli biçimlerde
parçaladı. Kar için üretim yasası, değer yasası, sosyalist
planlamanın tasfiyesi, üretim araçlarının ve emek gücünün
meta haline getirilişi, işletmelerin fiilen özelleştirilmesi,
üretim araçları pazarlarının kuruluşu, kolhoz ve sovhozlarda
özel mülkiyetin alanının geliştirilmesi, MTİ’lerin satılışı,
maddi teşvik ve primler politikasının karı azamileştirmeye
hizmet edecek tarzda değiştirilmesi vb. ile yeni kapitalist
ekonomiyi kurdu. Bu politikalar, nesnel karaktere sahip
kapitalizmin yasalarının harekete geçmesini sağladı ve rolünü
de oynadı.
Güçlü
bir tarih bilgisine ve tarihin derin bir diyalektik materyalist
kavrayışına sahip olan Lenin, “tarihte hiç, yeni bir üretim
tarzının, uzun bir başarısızlıklar, hatalar, geri tepmeler
dizisi olmadan bir çırpıda kök saldığı” görülmemiştir,
der. Sosyalizmin tarihsel deneyimleri de bunu göstermiştir. Ama
aynı deneyimler, proletaryanın yeni bir sosyalizm atılımında, bu
kez, tarihin dersleri ile daha donanımlı olarak sosyalizmi
başarıyla kurmasının temel bir güvencesi de olacaktır. Bunu da
her an hatırlamalıyız.
Lenin,
komünist çalışmayı, hiçbir karşılık beklemeden toplum için
yapılan çalışma olarak niteler. O, sosyalizmi, komünizme
geçişte, çalışmayı toplum için yapılan çalışma, hiçbir
maddi dürtüye gerek kalmaksızın yapılan çalışma, yaşamın
başta gelen bir zevki olacak ve doğal bir alışkanlığa dönüşecek
bir çalışma olarak hazırlamakla, bu geçişi sağlamakla yükümlü
bir geçiş evresi olarak da tanımlar.
Böyle
bir düzeye geçebilmek için üretici güçlerin çok yüksek bir
gelişme düzeyine ulaşması, kitlelerin maddi ve manevi
gereksinimlerini azami derecede karşılayacak bir çizgide üretimin
sürekli geliştirilmesi, ideolojik ve kültürel devrimin komünizme
geçiş ve yeni insan tipini yaratma sürecinde kesintisiz
sürdürülmesi gerekecektir. Ama bu geçiş sürecinde, başlangıçta
ve özellikle de geri ülkelerde gündemleşebilecek yüksek ücret
ve maddi teşvikler yönteminin sosyalist iktisadi temelin oluşup
olgunlaşmasından sonra, giderek ortadan kalkması gerekir. Bu vb.
yöntemlerin geçicilik perspektifiyle ele alınması, tüm
kitlelerin de bu bilinç ve sorumlulukla yetiştirilmesi
gerekir. Kaynağı toplum için çalışma olan toplumsal üründen
kaynaklanan toplumsal fonlara dayanan parasız sosyal hizmetlerin
alanının sistematik geliştirilmesi yoluyla yüksek ücret ve ücret
ve maddi teşvikler alanının daraltılarak, giderek
anlamsızlaştırılması gerekir. Daha çok çalışanın
bireysel bakımdan daha çok kazanacağı, eşitliğin “sosyalizme
derinden düşman olduğu” (Politik Ekonomi Ders Kitabı!) gibi
revizyonist burjuva teori ve tezlere asla prim verilmemesi gerekir.
Bu vb. teori ve politikalar “Komünist Cumartesiler”
olgusuna çok yüksek değer biçen Lenin’in şu açıklamaları
ışığında zaten onaylanamaz.
“…Bu
(komünist cumartesiler-bn.), burjuvaziyi devirmekten daha zor, daha
önemli, daha radikal, daha tayin edici bir devrimin başlangıcıdır,
çünkü bu, kendi ataleti ve dizginsizliği üzerinde, küçük
burjuva egoizmi üzerinde, lanet olası kapitalizmin işçilerle
köylülere miras bıraktığı bu alışkanlıklar üzerinde bir
zaferdir. Bu zafer sağlamlaştığında, yeni toplumsal disiplin,
sosyalist disiplin o zaman ve ancak o zaman yaratılmış olacaktır,
o zaman ancak o zaman kapitalizme bir geri dönüş olanaksız
olacaktır, komünizm gerçekten yenilmez olacaktır.” (S.E. C. 9,
s. 459-60)
“Komünizm,
gönüllü, bilinçli, birleşik, ileri teknikten yararlanan
işçilerin kapitalizme kıyasla daha yüksek emek üretkenliği
demektir…” (age., s. 476)
Her
yeni üretim tarzı, eski üretim biçiminden daha yüksek bir emek
üretkenliği geliştirir. Toplumların tarihsel evriminden bunu
kolaylıkla görebiliriz. Sosyalizm kendi bağımsız özgün
temelleri üzerinde yükselen bir temel toplum olmamakla birlikte
kapitalizmden daha yüksek emek üretkenliği geliştirme nitelik ve
yeteneğine sahiptir. SSCB deneyiminden bunu görmekteyiz. Eğer
kapitalist restorasyon süreci yaşanmamış olsaydı bu olgu, daha
açık bir tarzda bütün boyut ve sonuçlarıyla birlikte ortaya
çıkacaktı…
Her
ekonomik toplumsal sistem kendine özgü iş disiplinini de yaratır.
Sosyalizmde çalışma bir sömürü aracı olmaktan çıkmıştır.
Çalışma bir kahramanlık eylemi haline gelmiştir. Gitgide daha
bilinçli ve gönüllü yapılan bir çalışmaya dönüşmüştür.
Fakat bu süreç SSCB’de henüz kendi içerisinde yeterince
oturmamıştır. Bu süreç, kendi içerisinde yeni tip bir
bireyciliği de geliştirmiştir.
Amaç
bu olmasa da, bu egoizm, 30’larla başlayan bildiğimiz yüksek
ücret ve maddi teşvik politikası eşliğinde kışkırtılmıştır.
Proletaryanın kırdan, köylülükten gelen bir işçi sınıfı
yapısı kazanması ile küçük burjuva ruh hali ve alışkanlıkları,
derinlemesine ve genişlemesine sınıfa sızarak sınıfın
bozulmasına da yol açmıştır. Unutmayalım, devrimin zafere
eriştiği Rusya bir küçük burjuvalar ülkesiydi. % 80’ni
köylülüktü.
Tarımda
sosyalist ekonomik temelin oluşturulmasına karşın kolhozcu
köylülük henüz küçük burjuva ruh halinden ve alışkanlıklardan
kurtulmuş değildi. Bunun için uzun vadeli bir mücadelenin
yürütülmesi ve devrimin kesintisiz geliştirilmesi gerekmekteydi.
Eski
tarihten ve zihniyetten devralınmış eşitsizlik ve alışkanlıklar
ve eskinin yeni dönemde de yeni biçimlerde üremesine yol açan
bazı politikalar, bürokratik yozlaşmanın eşliğinde yükselmeye
başlamıştır. Birkaç devrimin deneyimi, iç savaş ve emperyalist
müdahalelerin deneyleri, olağanüstü koşullarda devasa
başarıların ve zaferlerin deneyimleri ve eğitici gücüne karşı
eski bin canlı olduğunu ortaya koymuştur. Emperyalist kuşatmayı
ve baskısını ise, hatırlatmaya bile gerek yoktur.
Devrimler
ve savaşlar süreçlerinde proletaryanın en nitelikli ve savaşkan
kesimlerinin önemli bir kesiminin şehit düşmesi yoluyla
kaybedilmiş olması da söz konusu negatif unsurlar lehine açık
bir niteliksel zayıflık da yaratmıştır. Doğru politikaların
eşliğinde ısrarlı gündelik devrimci çalışmanın dışında
özel mülkiyetçi zihniyetin etkilerini de bir çırpıda ortadan
kaldıracak “filozof taşı” ya da sihirli bir değnek ise
elde bulunmamaktaydı.
Ekonomik,
siyasal ve toplumsal ayrıcalıklara sahip yeni tipten bir küçük
burjuva tabakanın sosyalist inşa sürecinde ortaya çıkışı
ve yükselişi de ideolojik ve toplumsal bir hastalık olarak
sosyalizm maskeli egoizmin doğuşu ve yükselişini ifade
etmekteydi. Çalışma bağlamında, bir yandan gelişen sosyalist iş
bilinç ve disiplini, öte yandan zamanla daha çarpıcı biçimler
alarak gelişen ve özellikle de fiili gelişimi daha hızlı olan
yeni tip burjuva bireyciliği ve değerleri. Bu çelişki, gerçeğin
çelişkisiydi. Bu çelişkili gerçek yeni tip yabancılaşma ve
kişilik parçalanmasının da yeni biçimiydi. Bu geri ve gerici
deformasyona ve dejenarasyona karşı yeni bir mücadele, yeni bir
başlangıç gerekiyordu. Ne var ki bu başarılamadı. Bu durum,
yeni dönemde, yeninin içinde eskinin, yeni tipten baş göstererek
gelişmesiydi. Sosyalist üretim ilişkilerinin deformasyonuydu,
bozulmasıydı. Küçük burjuva bürokratikleşme sürecine
zamanla alışıldı. Toplumsal bir hastalık olarak
meşruiyet kazandı. Zaten en tehlikeli olan da alışmaktı…
Pek
çok komünist duruma boyun eğdi. Demek ki, başka nedenlerin yanı
sıra, söz konusu durum, işte bu nedenle de, sosyalist inşa
sürecinde ortaya çıkmış ve toplumsal meşruiyet kazanmış ve
sosyalizmde bozulmanın da ifadesi olan söz konusu durumla da
ilgiliydi. Bunu görmezden gelmek mümkün değildir. Bu olguyu
değerlendirirken, toplumsal yaşamın her alanında öne çıkan ve
bürokratik yozlaşma sürecinin bir parçası olan milyonlarca ama
milyonlarca insanın aile çevreleriyle birlikte toplum içerisinde
on milyonları kapsadığını, yeni tip burjuva yozlaşma
sürecinin özellikle bu yoldan sosyal taban bularak, gelişerek
toplumsal meşruiyet kazandığını da bir kez daha vurgulamak
gerekir.
Revizyonist
karşı-devrim 56’da iktidarı ele geçirdi. Sosyalizmi tümden
tasfiye etmeye hızla girişti. Karı putlaştırdı. Bireysel kazanç
ve köşe dönücülüğünü kutsadı. Zenginleşmeyi, özel
mülkiyeti, kazancı yüceltti vb. Buna karşı geniş kitlelerden
doğrudan bir tepki gelişmedi. Yeni tip restorasyonun içerdeki
maddi temelinin dışarıdaki/uluslararası alandaki maddi temeli
olan emperyalist dünya sistemi ile tamamlandığını, beslendiğini,
desteklendiğini ise burada, bu yazı kapsamında hatırlatmanın,
çok da gerekli olmadığını sanıyoruz.
Yeni
emek üretkenliğini, yeni çalışma pratiğini, yeni iş
disiplinini geliştirirken, bu yeni olguyla bağdaşmayan eskinin
etkilerine ve yeninin içinde ortaya çıkan ve yenilik olarak
kendini göstermekle birlikte gerçekte eskiyi ifade eden burjuva
şeylere karşı da iç bütünlüklü bir kesintisiz
devrimi geliştirmek gerekir. Deneyin eleştirisinden ortaya
çıkan bir temel gerçek de budur.
DEVAM
EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder