MARKSİZM-LENİNİZM VE DEVRİMCİ ROMANTİZM
III
Şimdi de Mark, Engels'e bakalım;
Engels, Komünist Parti Manifesto'suna yazdığı
önsözde, Manifesto'nun ''Komünist'' olarak nitelenmesinin
nedenini şöyle anlatır;
''Ama,
çıktığında, gene de, ona sosyalist
Manifesto
diyemezdik. 1847'de, sosyalist denilince, iki tür insan
anlaşılıyordu. Bir yanda çeşitli ütopik sistemlerin yandaşları
vardı, özellikle, o tarihte her ikisi de salt mezhep durumuna düşüp
giderek ölmekte olan İngiltere'deki Ovıncılar ile Fransa'daki
Furiyeciler. Öte yanda ise, toplumsal bozuklukları çeşitli her
derde deva yollarla, her türden bölük-pürçük çalışmalarıyla,
sermayeye ve kâra hiç bir zarar vermeksizin gidermek isteyen çok
çeşitli türden toplumsal şarlatanlar. Her iki durumda da, işçi
hareketinin dışında duran ve daha çok 'eğitim görmüş'
sınıflardan destek arayanlar. Ama, işçi sınıfının salt
siyasal devrimlerin yeterli olmadığına inanan, toplumun köklü
bir biçimde yeniden inşaasını isteyen kesimi, kendisine o sıra
komünist
diyordu. Bu henüz yontulmamış, yalnızca içgüdüsel ve çoğu
kez de biraz kaba bir komünizmdi. Ama, gene de, ortaya iki ütopyacı
komünizm sistemini, Fransa'da Cabet'nin 'İkaryan' komünizmini, ve
Almanya'da da Weitling'inkini çıkartacak kadar güçlüydü.
1847'de, sosyalizm bir burjuva hareketi, komünizm ise bir işçi
sınıfı hareketi anlamına geliyordu. Sosyalizm, hiç değilse
Kıtada, çok saygı değerdi, komünizm için ise, durum bunun tam
tersiydi. Ve 'işçilerin kurtuluşu işçi sınıfının kendi eseri
olmalıdır'
kanısını
daha o sıralar kesinlikle taşıyor olduğumuzdan, bu iki addan
hangisini seçmemiz gerektiği konusunda hiç bir duraksama
gösteremezdik. O günden beri bunu yadsımak da aklımızdan geçmiş
değildir.''
Bu saptamalardan da bilimsel
sosyalizmin ütopik sosyalizmin eleştirel aşılmasıyla Bilimsel
Sosyalizm haline geldiğini görüyoruz. Ütopik sosyalizm, ütopik
komünizm kapitalist toplumsal gelişmesinin daha geri aşamalarında,
proletaryanın gelişmesinin henüz zayıf olduğu dönemde
şekillenen ütopyalar olduğu açıktır. Proletaryanın
burjuvaziden bağımsız bir politik güç olarak tarih sahnesine
çıkmaya başlamasıyla, koşullar, proletaryanın dünya görüşü,
dünyayı değiştirmenin aracı olarak Bilimsel Sosyalizmin
doğmasına ve bilimsel sosyalizmin Marksizm olarak bayraklaşmasına
yol açtı.
Manifesyonun şiirsel bir dille nehirce akan şu güçlü
tahlilleri ütopik ve romantik akımların tarihsel ve sınıfsal
temelini ve karakterine kavramamıza ışık olmaktadır;
''Burjuvazi
tarihte son derece devrimci bir rol oynadı.
Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. İnsanı 'doğal efendiler'ine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı, ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı 'nakit ödeme'den başka hiç bir bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, darkafalı duygusallığın en ilâhi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi, ve sayısız yokedilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla perdelenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koydu.
Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. İnsanı 'doğal efendiler'ine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı, ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı 'nakit ödeme'den başka hiç bir bağ bırakmadı. Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, darkafalı duygusallığın en ilâhi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi, ve sayısız yokedilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla perdelenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koydu.
''Burjuvazi,
şimdiye dek saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün
mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi,
şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçisi durumuna getirdi.
''Burjuvazi, aile ilişkisindeki duygusal peçeyi yırtıp
attı ve bunu salt bir para ilişkisine indirgedi.''
''Burjuvazi, üretim araçlarını,
ve böylelikle üretim ilişkilerini ve, onlarla birlikte, toplumsal
ilişkilerin tümünü sürekli devrimcileştirmeksizin varolamaz.
Daha önceki bütün sanayici sınıfların ilk varlık koşulu,
bunun tersine, eski üretim biçimlerinin değişmeksizin
korunmasıydı. Üretimin sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal
koşullardaki düzenin kesintisiz bozuluşu, sonu gelmez belirsizlik
ve hareketlilik, burjuva çağını bütün daha öncekilerden
ayırdeder. Bütün sabit, donmuş ilişkiler, beraberlerinde
getirdikleri eski ve saygıdeğer önyargılar ve görüşler ile
birlikte tasfiye oluyorlar, bütün yeni oluşmuş olanlar
kemikleşemeden eskiyorlar. Yerleşmiş olan ne varsa eriyip gidiyor,
kutsal olan ne varsa lânetleniyor, ve insan, kendi gerçek yaşam
koşullarına ve hemcinsiyle olan ilişkilerine nihayet ayık kafa
ile bakmak zorunda kalıyor.''
Bu çarpıcı tablo, ''Kurulan
Yeni dünya''dan yıkımla çıkan tüm sınıf ve tabakaları ''Akıl
çağı''na karşı harekete geçirir. ''Eşitlik, Özgürlük,
Kardeşlik'' bayrağı burjuva aklın elinde kendi sınıfsal
çıkarlarının acımasız ve soğukkanlı papazı ve celladı
olarak dalgalanır. Kiliseye, feodal aristokrasiye, Ortaçağa karşı
burjuvazinin liderliğinde savaşan ve asıl bedeli ödeyen ezilen,
sömürülen kitlelerin, kapitalizmin asıl ve temel ürünü olan
proletaryanın tepkisi ütopizmin, romantizmin değişik türevlerinde
de kendini dışa vurur.
''Akıl
çağı'' yeni çağdır. Kapitalizmin gelişip yükseldiği çağdır.
Bu çağdan beklentilerini bulamayan, kapitalizmin ve burjuvazinin
çıkarlarından ve hegemonyasından başka bir şey olmayan ''Akıl
çağı''nın sınır tanımayan yıkımları karşısında
şaşkınlığa düşen, derin hayal kırıklığına saplanan,
umutsuzluğun girdabında isyancı ruhla dolup taşan sınıf ve
tabakaların arayışlara girmemesi düşünülenemezdi bile. Bu
bağlamda, dünya saflığını yitirmiştir. Dünyanın büyüsü
bozulmuştur. ''Kayıp cennet'' yeniden bulunmalıdır. Burada
nostalji, melankoli, mistisizm, büyüsünü yitirmiş dünyaya
karşı isyan;, akılla değil, duygusal, sezgisel elit akılla ideal
dünyaya ulaşma, bilime de kuşkulu ve mesafeli yanaşım vb. iç
içe geçer. Egzotik, otantik olanın kutsanarak bayraklaştırılması
öne çıkmaya başlar. İşte
bu ütopik, nostaljik, romantik arayış ve çıkışlar, nesnel
gerçek karşısında güçsüz kalmaya mahkum ütopik romantik
çıkışlarda, teorilerde, projelerde, yönelişlerde ifadesini
bulmuştur. Komünal topluma, bozulmamış doğaya, ''masumiyet
çağına'', Ortaçağ
kültürüne özlem ve dönüş istemleri bu temelde romantik
haykırışlar olarak gündemleşir.
Bu
akımlar, yeni çağın nesnel gerçeğini, kapitalizmin hareket
yasalarını, sınıflararası temel ilişkiler alanını ve
sınıfların geleceğe dönük nesnel hareketini kavramaktan uzak
oldukları için, henüz proletarya ve burjuvazi arasındaki sınıf
kaşıtlığının yeterince keskinleşmediği bir tarihsel kesitte,
yeni bir dünya tasarımlarıyla ortaya çıkmaya başladılar. “Katı
olan her şeyin buharlaşıp kutsal olan her şeyin
dünyevileşmesine”, ''insan
ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı 'nakit ödeme'den
başka hiç bir bağ bırakma''yan, doğayı hammadde kaynağına
dönüştürüp yıkıma sürükleyen para ekonomisine ve buz gibi
soğuk gerçeğine, ''Üretimin
sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal koşullardaki düzenin
kesintisiz bozuluşu, sonu gelmez belirsizlik ve hareketlilik''le
karakterize olan burjuva çağına karşı
isyancı öfke ve arayış, kendine değişik biçimlerde yer açmaya
başlayarak serpilip gelişir.
Kapitalizm karşısında eskiye, saf ve bozulmamış
eski çağa, ''Altın çağ''a, doğaya, köylüler çağına dönüş
özlemleri ve arayışları, kapitalizmin amansız teşhiri ve
hümanist, ahlaki vurgularla şekillenen saf ve temiz bir dünya
kurma projeleri, adalet isteği, akla karşı arzuyu, ütopik,
romantik, mesiyanik düşçülüğü yükselterek kendini üretmeye
başlar.
Doğal olarak, erişilemez özlemlere karşı duyulan
romantik melankoli, mistik alanın, geçmişte kalan idealize edilmiş
masumiyete vurgu ve sonuçsuz arzuların haykırışı arasında bir
gelecek sunamaz insanlığın acılarına. Aklın küçümsenmesinden
reddine kadar varan eğri üzerinde çeşitli romantik formlar
bütünsellikten uzak, bilincin yerine bilinç dışını, akla karşı
duyguları, nesnel gerçeğin karşısına düşsel özlemleri
çıkaran bir akım olarak, tarihin idealist-metafizik tarzda
yorumlanmasıyla akıl çağının kapitalist üretim tarzını ifade
ettiğini ve o yıkılmadan yeni bir devrimci gelişmenin ve
kurtuluşun olmayacağını anlamaktan yoksundur; keza kapitalizmin
asıl ve temel ürünü olan prolataryayı ve onun gelecekteki
rolünü...
Böylece romantizmin kapitalist yıkıma karşı isyanı
ile ütopik ve romantik düşsel girdabı, geçmişin nostaljik
övgüsü onu giderek öğütür, estetize edilmiş, dilsel ve
imgesel kıvraklıkla iç içe geçmiş, bireysel yaratıcılığın
ve sezginin yaratıcı gücünü burjuvazinin, paranın
Tanrılaşmasına, mekanik katı kuralcılığına, bireyi para
krallığına köle eden modern meta ekonomisi sistemine karşı öne
çıkaran haykırış, yine kapitalizmin ve burjuva aklın sınırları
içerisinde, ona bir biçimde yedeklenerek biçimlenir. Bu olgu,
giderek romantik düşçülüğü tüketmeye başlayarak doğal
olarak ona bir çıkış tanımaz ve sınıflar mücadelesinin
gelişerek sertleşmesiyle dibe vurarak yeni arayışlara yol açar...
Romantizmin sanat-edebiyat cephesinde ''Klasizme bir tepki'' olarak
olarak ortaya çıkması ve makine çağına, doğaya ve insanı
kendine yabancılaştıran karakterine karşı mücadelesi, sanat
cephesine kattığı olumlu katkılar da içinde olmak üzere
yukarıda anlatageldiğimiz tabloyla bağlıdır.
Kuşkusuz ki, gerici ve ilerici,
devrimci, devrimci öğelerin patlayıp gelişmesine yol açan
romantik ve ütopik akımlar arasında ayrım yapılması ve bu
ayrımların görülmesi gerekir. Ütopik, romantik karakterine
karşın politik bakımdan tarihin tekerliğini geriye çevirerek
''insanlığın acıları''na çare arayan gerici akımlarla geleceğe
akışın karşısına dikilmeden çözüm önermeye çalışan ve
mücadele eden akımlar aynı duruşu temsil etmezler. Bu ikinci
noktada, bu akımlar ideolojik gericiliğine karşın, politik
bakımdan olumlu roller oynamışlardır.
Tarihin tekerliğini geriye
çevirmeye çalışan ütopik ve romantik kategori ve projecilik,
devrilmiş feodal gericiliğin gerici ütopya ve romantizminin
gerçeği olarak ortaya çıkar ve kapitalizmin yıkımları
karşısında birikmiş tepkileri kendine yedeklemeye çalışır...
Öte yandan, hümanist, ahlakçı, romantik çerçevede, kapitalizmin
vahşetini ve dehşetini, ahlaki çökşünü acımasızca teşhir
eden, ''kahpe dünya''nın acılarını dindirmeye çalışan, iyi
niyetli arayış ve çözüm önerileriyle kapitalizmin sonuçlarına
karşı mücadele eden, sömürülenlere, ezilenlere seslenen ve
mücadele eden değişik türden ütopyacı akımlar. Bu ikinci
romantik ve ütopik arayış ve projecilik, tüm ayakları
havadanlığa karşın, tarihsel bakımdan ilerici bir çıkışı
ifade etmekteydi. Proletaryanın tarihsel mücadelenin alanına
bağımsız bir sınıf olarak çıkmasıyla, Bilimsel Sosyalizmin
doğuşuyla, bu akım artık nesnel olarak kapitalizmin tutsağı
olarak ütopik romantik karakteriyle giderek gerici bir rol oynamaya
başlamıştır.
Ütopik romantik arayışın en
ileri temsilcisi olan ve küçük burjuva demokrasisinin radikal
kanadını temsil eden devrimci-demokrasinin nihai olarak
kapitalizmin çerçevesine çakılıp kalan sözde sosyalizm,
komünizm vurgusu, onun değişik formlarının ütopik-romantik
karakterinin yansımasıdır. Özel mülkiyet temeli üzerinde
kalarak, küçük meta üretimine dayanarak, devlet kapitalizmine
dayanarak sömürünün yok edileceği, sosyalizmin kurulacağı düşü
tümüyle ütopik-romantik bir alemi ifade eder.
''Yeni umut çağı'' bağıntısında
romatizm, ütopizm kapitalizmin doğuşu ve gelişmesiyle, onun
değişik evreleri ile koşuttur. Feodal çağa, feodal
aristokrayiye, Kilise hegemonyasına karşı burjuvazinin, burjuva
aklın isyanı, geniş köylü kitlelerin, henüz oluşma halinde
olan işçi sınıfının devrimci öfkesini de yedekleyerek baş
kaldırdığı bir tarihsel dönemeçte romantizmin, ütopik teori ve
projelerin ortaya çıkarak yaygınlaşması doğaldı. Özellikte
yeni çağdan, burjuvaziden, onun egemenliğinden, parlak
vaatlerinden umduğunu bulamayan, derin acılar içerisinde kıvranan
sınıfın ve emekçi kitlelerin acılarına tercüman olan
düşüncelerin yükselmesi kaçınılmazdı. Bu çıkış ve oluşlar
aklın ürünü değildi, aksine içerisinde geçilen somut tarihsel
koşulların, sınıflar çatışmasının ürünüydü; bu
koşullara karşı bir tepki hareketinin ifadesiydi...
Kapitalizm doğayı hammadde
kaynağına, kullanım değerlerini değişim değerlerine, emeği
ücretli köleliğe, bütün ilişkileri parasal ilişkilere
indirgeyerek doğayı ve insanı acımasızca tahrip eden, doğaya,
emeğe, kendine yabancılaşan bireyci insanı yarattı. Sanatçıyı,
edebiyatçıyı ücretli köleye dönüştüren kapitalizm ve
sermayeyi kutsayan burjuva akıl, özgürlük adına verdiği sözleri
tarihin çöplüğüne attı. Çünkü o artık kendi egemenliğini
kurmuştu. Artık her şeyin, hakikatın tek ölçütü artı değeri,
karı, değişim değerini kutsayan burjuva akıldı. Bilim de
burjuvazinin ücretli kölesi olarak onun yıkıcı egemenliğinin
bir parçasına dönüşmüştü. Her şeyi metalaştıran
kapitalizmin bütün hesabı, kitabı, ölçütleri, ölçümlerinin
tek cetveli kalbi olmayan buz gibi soğuk kar, para cetveliydi.
Bu tablo içerisinde, burjuva
aklın eleştirisi, tarihin ve toplumların hareket yasalarının
bilincinde olmayan bir akıl olarak, yine kapitalizm tabanı üzerinde
kapitalizme karşı bir eleştiri hareketi olarak gelişti. Her şeyin
parayla ölçüldüğü bir dünyaya karşı çıkış, nihai olarak
yine o aklın çerçevesinde kalmakla birlikte, aklın yerine
duyguların, gerçeklerin yerine mitlerin, yeniye karşı eskiye
dönüş, ideal yaşanılır bir dünya kurma gibi karakteristik
özellikler taşıyan romantizm, romantik düşçü aklın
tasarımları olarak ortaya çıktı. Aklın iflas ettiğini, yerine
duygular ve arzular dünyasının geçmesi gerektiğini net ya da
fulu olarak ileri süren romantizm ve değişik türevleri,
fantastik, mesiyanik, gizemli, şiirsel bir alemde dolaşır.
Kapitalizmin vahşeti karşısında aydınlanmacı burjuva akla baş
kaldıran romantizm, bir yandan geçmişe, o güzel günlere dönme
arzusu, öte yandan da parlak romantik, ütopik ideal insan ve toplum
tasarımlarıyla geleceğe ve nesnel gerçeğe, toplumsal gerçeklere
kuşkuyla bakar; duygular dünyasında, duygu, coşku, semboller
dünyasında kendini üretir, üretimini imgelerle yüceltir.
Sözgelimi romantizmin özellikle
sanat-edebiyat cephesinde ortaya çıkarak yükselişi, burjuva
vahşetin kaba, açık, maskelenmemiş şirret yüzüne,
sanat-edebiyat da dahil bütün estetik değerleri, duygular
dünyasını da metalaştırmasına karşı bir muhalefet hareketi
olarak kendini dışa vurma haykırışıydı. Kapitalizmin ve
burjuva aklın soğuk, duyarsız, vicdandan, moral değerlerden
yoksun işleyiş ve mantığı, aklın yüceltilmesine koşut
insanlığı, duyguları ''bencil hesapların buzlu sularında
boğ''an; tüm toplumsal ilişkileri parasal değerlere indirgeyen
''modernite''ye karşı tepkisel bir çıkış ve şekillenmenin
ürünüydü. Ancak bu çıkış, sonuç itibari ile kapitalizmin
temellerine dokunmayan, ''modernite'' çerçevesinde muhalefet
hareket(ler)i olarak kalan tepkiydi.
Özlemi çekilen sevgiliye
ulaşamayan ya da özlemi çekilen sevgiliyi bir türlü bulamayan;
istek ve arzular dünyasının melankolik girdabında özlenen ama
bir türlü ulaşılamayan ''şeyler'' tutkusuyla ama derinden derine
yaşanan hayal kırıklığının, umutsuzluğun ıstırabını
tersyüz ederek örtmeye, manipüle etmeye endekslenmiş ''coşkulu''
haykırışlar romantizmiyle gelecek zaten kazanılamaz. ''Büyüsü
bozulmuş dünya''yı büyüleme melankolisi ile doymamış
komplekslerini tatmin etmeye adanmış, kendine tutkunluğunu,
romantik alemlerin insanı izlenimlerinin üretimine adapte olmuş
bir zihniyetin gerçekte dışa vuran kendine tutkunluğunun
girdabında kendi düşçülüğünü tüm toplumun ve ezilenlerin
platformu olarak sunan küçük burjuva ve küçük burjuvazi kendine
sevdalı türküler söyler. Kendini amaçlaştırarak her şeyi
araçsallaştıran egonun girdabında gerçekte uzağında olduğu
kahramanlığı özleyen ve özenen ama bu güç ve enerjiden yoksun,
anı, dönemi yaşamayı idealize eden, tutkulu bir yaşamı özleyen
ama dışa dönük manipülatif, histoyik narsist zihniyet ve
karakter olarak şekillenmiş, duygular dünyasının
hassasiyetlerini manipüle ederek bağımlılık ağı kuran, kendi
komplekslerini bir üstünlük komleksine çevirerek kendini tatmin
eden yönelim ve duruşlarda bir gelecek izi bile yoktur.
Sıradan
şeylere yüksek bir anlam, başarı, zafer anlamı yükleyen,
alışıldık olana ya da yapılması gereken ve yapılana, merkezde
kendi durdukça, gizemli bir itibar ve yüceltme, bilinene
bilinmeyenin ve yeni yaratıcı açılımların kutsallığını
atfeden bireyler ve partiler, ancak küçük burjuva ''romantik''
bireyler ve partiler olabilir. Sınıf mücadelesinde, iyiler
ve kötüler, ya ak ya da kara, romantik kahramanlar ve onlara
tapınanlar, kahraman romantikler ve pasif yığınlar vb.
ikilemleriyle romantizm yapan zihniyetlere her zaman tanık
olunacaktır.
Devrimci-demokratik romantik
kahramanlığa özenmekle devrimci kahramanlık üretilemez.
Sözgelimi devrimci kahramanlıklarıyla kendini tarihe yazan
1870'lerin Narodnikleri ya da 71 devrimci önderlerinin devrimci
kahramanlığıyla tarihe iz bırakan devrimciliği ile ona özenen
ama kendinde bu gücü taşımayan, umutsuz melankolinin
ütopik-romantik tasavvurlarını ''vakar içinde'' her fırsatta
yücelterek politik tatmin arayan zihniyetlerin arasındaki fark
''yerle gök'' kadar birbirinden uzaktır. Yaşamın gerçekliğinde
bu renklerde vardır ama kuşkusuz ki, proleterce olmayan,
Marksizm-Leninizm'i, proletaryayı, proleterce olan her şeyi bozan,
kirleten bir renk olarak. Bu gerçeğin temelinde de toplumsal
yaşamın, sınıfların, sınıf mücadelesinin gerçekleri durur...
Romantizm, nesnel gerçeğin
karşısına ''ide'nin, ütopik iradenin, bilimsel komünist aklın
karşısına duygular dünyasının koyulması ya da çıkarılmasıdır
da diyebiliriz. Romantizmin, hele de devrimci romantizmin sevgiliye
taşınan demet demet çiçeklerle, histiyonik narsist gösterilerle,
Nemrut dağında sabahlayan iki sevgilinin doğan güneşin
görkemiyle mest olmuş halde dışa vuran duygusal haykırışlarıyla
vb. ilişkisi yoktur. O bir akım, sayısız renkleri ile bir
felsefe, teori, politika, tarzdır. İçerisinde ''kurtarıcı
kültü'', ''büyüleme kültü''de dahil olmak üzere, elitist,
bilimsel tutarlıktan yoksun ama değişik formlarda kendini ifade
eden, iç bütünlükten uzak, kimisi de isyancı, baş eğmez
başkaldırıyı temsil eden, ancak tarihin, çağın, sınıfsal
gerçeklerin anlaşılmasıyla anlaşılabilecek bir akımdır.
Tarihsel ve toplumsal gelişmenin
nesnel hareket yasalarının kavranmaması ütopik sosyalizmin,
ütopik komünizmin, devrimci romantizmin karakteristiğidir. ilerici
ve devrimci karakter taşıdığı sürece politik bakımdan değerli
olan bu ilerici ve devrimci niteliğe karşın gerçek budur. Onlar,
bilimsel bir teoriye dayanmazlar, tarihsel hareketi anlama
nitelikleri taşımazlar. Kapitalizm koşullarında gerçekleşmesi
olanaklı olmayan hayallerle, duygusal ve tutku dolu coşkun çıkış
ve çözümlerle geçmişe ve geleceğe bakarlar. Sosyalizm adına
proletaryayı küçük burjuvaziye yedeklemeye çalışırlar.
Proletaryayı kendi amaçları için nicelik olarak güçlü ama
nitelik olarak güçsüz bir sınıf olarak küçük burjuva amaçları
için kullanmak isterler. Yüzlerine taktıkları sosyalizm ve
komünizm kamuflajıyla proletaryanın bağımsız politik kimliğinin
oluşumunu önlemeye çalışırlar... Değişik formlarda değişik
biçimlerde ortaya çıkan, yansıyan, söz gelimi, ''Elveda
proletarya, hoş geldin çokluk, ezilenler'' ya da ''Komünist
partisi proletaryanın, ezilenlerin öncü feda müfrezesidir''
örneğinde olduğu gibi.
En nihayetinde gelişen kapitalizm
karşısında güçsüz, dağılmakta, proletaryanın saflarına
atılmakta olan küçük burjuva sınıfın kapitalizmde bir geleceği
yoktur. Kapitalizmde proletarya ile burjuvazi arasında yer alan ve
dağılmakta olan bir sınıf olarak onun bir kanadının devrimci
kahramanlığın altına imza atması, Bakuninizmden Blankizme,
Narodnizmden fokoculuğa, öncü savaşçılığa kadar uzanan
değişik ekollerde savaşması, küçük burjuvazinin isyanının,
umutsuzluğunun birer ifadesi olarak tarihte iz bırakır. Fakat
Lenin'in dediği gibi, “Gerçek yaşamda küçük burjuvazi
burjuvaziye bağımlıdır… burjuvazinin dünya görüşünü
izler.'' (Devrimimizde Proletaryanın Görevleri) Ve yine Lenin'in
yol göstericiliğinde vurgulamak gerekir ki, enternasyonal komünist
proletarya, hayal kırıklığının girdabında, proletaryadan ve
Marksizm-Leninizm'den umudunu kesmiş bireyci aydının kendi hayal
kırıklığına boyun eğişin ifadesi olan romantik düşçü
özlemlere kaşıdır. Bu romantisizmle ya da ona yönelmekle ne
tutarlı devrimcilik yapılabilir ne de sosyalist ve komünist bir
dünyanın savaşımı verilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder