PROLETARYA
PARTİSİ VE İŞÇİ SINIFI HAREKETİ
I
Proletarya
partileri proletarya sınıfının temsilcileri, proletaryanın sınıf
örgütlenmesinin en yüksek biçimi, proleter devrimde komünist
önderliğin örgütlenmesidir. Bu partiler, proletaryanın nihai
amacına
ulaşmak için birer araçtır.
Amaç değil, araç! Bir araç da olsa önemi
yaşamsaldır;
çünkü sınıfın komünist önderlikten yoksunluğu, proletaryayı
burjuvazi karşısında güçsüz ve yenilmeye mahkum eder. Bundan
dolayıdır ki, Lenin, haklı olarak, “Tarihte hiçbir sınıf,
kendi içinden hareketi örgütleme ve yönetme yeteneğinde olan
kendi politik önderlerini, kendi öncü savaşçılarını
yaratmadan egemenliğe ulaşmamıştır.” ve ''komünist öncüden
yoksun bir işçi hareketi, ne ölçüde gelişmiş olursa olsun,
başarısızlığa mahkumdur.” (Marx – Engels – Lenin, Anarşizm
ve Anarko -Sendikalizm, Sol Yay. , s.246) der.
Komünist
parti(ler) dinsel bir hareket, kutsal mezhepler hareketi vs.
değildir. Böyle bir muamele Marksizm-Leninizm'e, komünist
partilerin nesnel doğasına ve politik çizgisine aykırı olduğu
gibi partileri ölüme mahkum eder. Komünist partileri (ve
yöneticilerini) idealize eden (fetişleştiren) her zihniyet
burjuva, küçük burjuva gerici
karaktere sahiptir. Büyük ve vazgeçilmez değerine karşın,
hiçbir parti Marksizm-Leninizm'in üstünde değildir ve olamaz.
Partiler proletaryanın ideolojisine bağlı kaldıkça
anlamlıdırlar, aksi durumda varlıkları tümüyle gereksizdir.
Marksizm-Leninizm
proletaryanın dünya görüşü, proletaryanın dünyayı
değiştirmesinin aracıdır. Marksizm-Leninizm kutsal bir dogma, tüm
bilgilerin doruk noktası, ansiklopedik bir kaynak değildir; bir
bilim olarak sürekli gelişmek ve zenginleşmek zorundadır.
Marksizm-Leninizm'e kutsal bir din, Marksist Leninist klasiklere
kutsal kitap(lar) muamelesi yapılamaz. Bunu Marksizm'in
Marksizm-Leninizm aşamasına yükselmesinden; örneğin, başta
SSCB olmak üzere sosyalist kampın tarihsel deneyiminden çıkarılması
gereken eleştirel derslerle Bilimsel Sosyalizm'in zenginleştirilmesi
gereksiniminden; toplumsal tarihin hareketinin ortaya çıkardığı
yeni unsurlarla, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerden
hareketle, felsefenin, politik-ekonominin, sosyalizm ve sınıf
mücadelesi öğretilerinin geliştirilmesi gereğinden görmekteyiz.
Hareket, doğanın olduğu gibi, toplumların, düşünce dünyasının
ve bilimin de varoluş biçimidir. Çelişki yasası diyalektiğin
temel yasasıdır ve evrensel hareketin, değişmenin, gelişmenin
kaynağıdır. Çelişki yasası, yani, karşıtların birliği ve
mücadelesi her türlü gelişmenin kaynağıdır ve sonsuz bir
varoluş biçimidir. Bu bağlamda, bilimin, bilimsel bir öğreti,
biricik bilimsel sosyoloji olan Bilimsel Sosyalizm'in gelişimi de
eleştirel yenilenerek gelişmek, böylece zenginleşerek ilerlemek
zorundadır. Kuşkusuz ki bu yenilenme, zenginleşme, pratikleşme
görevi, değişik renk ve tondan oportünist akımlara,
post-Marksistlere, ezilencilere, halkçılara bırakılamaz; ki
onların asli işlevi burjuvazinin yedeği olarak Marksizm-Leninizm'i
bozmak, gözden düşürmek, dişi, tırnağı çekilmiş bir aslana
çevirmek, proletaryayı burjuvazinin uysal bir uzantısı haline
getirmektir...
Proletaryanın
kurtuluş hareketinin teorisi; doğaya, tarihe, topluma, düşünceye
bakış açısı olan Marksizm-Leninizm'e hiçbir, tekrarlıyoruz,
hiçbir
kutsallık atfedilemez. Ancak onu içselleştirmeden, diyalektik
materyalist yöntemini kullanmadan da proletaryanın nihai amacına
ulaşılamaz. Oportünizm, revizyonizm, reformizm proletarya
sosyalizmi, Marksizm-Leninizm değildir. Bernsteincılık,
Kautsykcilik, Troçkizm, Maoizm, orta yolculuk, postMarksist
ezilencilik vb. savunuları, Leninizm'in reddi, Uluslararası
Komünist Hareket'in ve başta SSCB olmak üzere sosyalist ülkelerin
tarihsel deneyimlerinin yadsınması enternasyonal proletaryayı
temsil etmez, aksine, bu değerlerin red ve inkarı temeli üzerinde
yükselir. Teorinin yenilenmesi, bazı eskimiş ya da yetersizliği
açığa çıkmış (örneğin sosyalizmin zaferi ve kesin zaferi
teorisinde olduğu gibi, önder-parti-devlet kültü/fetişi, yeni
tip küçük burjuva tabakaların ortaya çıkması, yeni tipten
burjuva bürokratik karşı devrim yolu deneyiminin gösterdikleri)
unsurlarının eleştirel aşılması; tarihsel, toplumsal, bilimsel,
teknolojik alandaki gelişmelerin ışığında Marksizm-Leninizm'i
zengileştirerek geliştirmek ise güncel
bir görev olarak dünya komünistlerinin önünde durmaktadır.
Fakat, bu görev, Marksizm-Leninizm'den küçük burjuva
demokrasisine, postMarksizme vb. yönelerek yerine getirilemez. Bu
gerçeğin altı tekrar tekrar çizilmelidir.
Parti
kültü, birey kültü, etkin birey kültü, yönetici kültü, önder
kültü (SSCB'de kapitalizmin restorasyonu deneyimlerinin çok
çarpıcı bir şekilde ortaya çıkardığı gibi)
Marksizm-Leninizm'le ve proletaryanın nihai amacı komünizmle
(sınıfsız toplum) bağdaşmaz; bu tür zaafların gelişmeye
başladığı, giderek teori katına yükseldiği (örneğin, tipik
bir burjuva elitisizmi ve bürokratizmi olan ''stratejik önderlik''
teorisi ve pratiği gibi) koşullarda niteliksel yitim kaçınılmazdır.
Bu vb. eleştiriler ve değerlendirmeler yapıldığı zaman öfkeyle
ayağa sıçrayan zihniyet Uluslararası Komünist Hareket'in
tarihinden gerekli bilimsel komünist eleştirel dersler
çıkaramadığına ayna tutmaktadır sadece.
II
Komünist
parti,
proletarya hareketiyle komünist hareketin birleşmesidir.
Sınıfı da partiyi de güçlü kılacak ana şey, bu birliktir
öncelikle. Komünist hareketi de proletarya hareketini de zayıf
düşüren ana zaaf buradadır. Bu bakımdan Türkiye komünist
hareketinin tarihsel ana
başarısızlıklarından
birisi de bu birleşmenin gerçekleştirilmemiş olması; bunun da
bir sonucu olarak, bu sonucun da bir nedene dönüşerek
proletaryanın öncülüğü iddiasından vazgeçme yoluna
sürüklenmiş olmasıdır. Ki bu durum, ezilenlerin başına işçi
sınıfı eklenmesinde, proletaryaya herhangi bir ezilen sınıf
muamelesi yapılmasında, proletaryaya önderlik anlayışının
ideolojik önderlik düzeyine indirgenmesinde, sınıfın
genelkurmayı olması gereken komünist partilerin ''öncü feda
bölüğü'' olarak teorize edilmesinde, bu teorik ve pratik sapma
ekseninde, sosyalist mücadele ve
görevlerin ikincil plana itilmiş olmasında somutlaşmaktadır.
Birlik Devrimi'nin perspektifiyle ilişkisi olmayan bu durumu anlamak
için yapılacak en iyi şey Belgeleri
(TKİH ve TKP/ML Hareketi Birlik Kongre Belgeleri) yeni baştan
incelemek* ve öz deneylerin ışığında sorunları eleştirel
çözerek yürümektir.
Birlik
öncesi dönemde parti kuruluşunu idealize eden, partinin kuruluşunu
bilinmez bir geleceğe bırakan bir perspektif vardı. Bu
kendiliğindenci ve mükemmeliyetçi perspektif Birlik Devrimi ile
teorik ve pratik olarak aşıldı; özeleştirisi de kamuoyu nezdinde
yapıldı.
Birlik
Devrimi belgelerinde, parti, komünist hareketle işçi sınıfı
hareketinin birleşmesi olarak tanımlanıyor ve komünist işçi
hareketinin yaratılması en yakıcı görev
olarak saptanıyordu. İlk yıllarda bu perspektife bağlı ve son
derece değerli olan yönelim ve yüksek
duyarlılık giderek (2003 dönemeç alınabilir) tersine döndü. Bu
kez, partinin komünist hareketle işçi sınıfının birliği
olduğu, sorunun çözümünün yalnız ilkesel değil,
pratik-siyasal bir sorun ve zorunluluk olduğu politikası, giderek
yerini, ezilenciliğe, kolay yoldan gelişme yönelimine, nerede
hareket orada bereket yoluna (öyle ya, önemli olan güç olmaktır,
iğneyle kuyu kazmayı gerektiren işçi sınıfı çalışması gibi
ağır zahmete neden katlanılsın ki!) bıraktı.
Oysa
Belgelerde politik özgürlük kavgasının da, bu bağlamda bütün
emekçi sınıf ve tabakaların, Kürt ulusal sorununun ve Kürt
ulusal demokratik devrimi karşısında partinin yükümlülüklerinin,
ulusal topluluklar, ezilen cins, ezilen inançlar vb. gibi tüm
sorunların çözümünün (proleter perspektiften devrimci çözümünün
de) ön koşulu komünist
işçi hareketi yaratmaktan geçtiği vurgulanmıştı. Ancak bu
perspektif, içerde ve küresel alanda esen burjuva liberal
rüzgarların ve komünist hareketin geçmişinde yatan zaafların
da etkisi ve birleşmesiyle (ilk anda görünmese de birleşerek)
birlikten bir müddet sonra ortaya çıkarak gelişmeye, öncüyü
silahsızlandırmaya başladı. Bu bağıntıda ortaya çıkan
''bakış açısı yorgunluğu'', ideolojik ve örgütsel ''görüş
açısı yorgunlu''ğu Marksizm-Leninizm'den uzaklaşmaya ve
proletaryadan umutların kesilmesi eşliğinde Birlik Devrimi'nin
zihniyetinden, çizgisinden, yenilenme gücünden sapmaya gidişi
koşulladı...
Bu
teorik ve pratik sapma, komünist hareketi yolundan savurdu. Birliğin
temellerini ve ruhunu kemirdi. Teorimizin ve pratiğimizin merkezinde
duran proletaryayı temel alma, halkların ve ezilenlerin hareketini
de bu perspektife
bağlı ele alma
politik çizgisi giderek yerini, ilke ve istikrardan yoksun tasfiyeci
postMarksist, halkçı devrimcilik yoluna doğru bırakmaya başladı.
Bu sapmanın düzeltilmediğini ve gelişmeye devam ettiğini,
özeleştirel bir tutum takınılmadığını biliyoruz. Küçük
burjuva demokrasisinin ideolojik ve pratik ağır tahribatını ifade
eden söz konusu zaafiyet eğer özeleştirel düzeltilmiş olsaydı,
kamuoyuna gerekli açıklama yapılmış, böylece bizler de bu
gelişmeyi öğrenmiş olacaktık. Fakat bugüne dek kamuoyu böyle
bir özeleştirel açıklamaya tanık olmadı. Kanımızca
komünistler, halkçı tasfiyeci oportünist sapmayla ideolojik
olarak hesaplaşmadan böyle bir özeleştiri de olmayacaktır. Belli
ki bu hamur daha çok su götürecek.
Bir
elini proletaryaya ve Marksizm-Leninizm'e diğer elini küçük
burjuvaziye ve oportünizme uzatan eklektisizmle komünist öncü
tarihsel ve güncel görevlerini yerine getiremez. Orta yolculuktan,
eklektisizmden özeleştirel arınmanın ve ilkeli, tutarlı bir
pratik-siyasal gelişme yoluna girmenin tek doğru tutum olacağına
inanıyoruz. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmayacağını
yeniden hatırlatıyoruz.
Bu
sorunlar, uzun zamandan beri, ilkelerin ve teorinin, programın
tartışmasına dönüşmüştür; dolayısıyla eleştiri ve
tartışmalar kaçınılmaz olarak teori-ilke-ideolojik
alanda/düzeyde cisimleşmektedir; sorunun ve sorunların öncelikle
teorik, politik düzeyde çözülmesi zorunludur. Sorun, işçi
sınıfı çalışmasına yoğunlaşmış, komünist işçi hareketi
yaratmayı çalışmasının merkezine koymuş bir partinin sorunları
değildir, bu konumdan çoktan uzaklaşılmıştır ve Birlik
Devrimi'nin perspektifinden ve ilk yıllardaki deneyimlere dayanan
bir işçi sınıfı çalışması da ortada görünmemektedir.
Komünist basın bunun aynasıdır. Bu bir. İki, sorun program,
strateji, taktiklerin, örgütsel strateji ve taktiksel gelişmenin
merkezinde ezilenlerin mi proletaryanın mı duracağı sorununa
gelip dayanmıştır. Böyle olunca, sorunların bu düzeyde öne
çıkması kaçınılmazdır. Sorunun siyasal çözüm gücü olarak
pratikleşebilmesi için değişik renkleri bulunan ve eklektisizmle
birlikte belli bir içsel bütünlüğe sahip sapmanın aşılması
gerekiyor. Bu gerçek bilince çıkarılmadan da gerçek ve
istikrarlı bir gelişme sağlanamayacaktır. Eleştirilerin
görüngülerle, görünebilen olgularla sınırlı çerçevede
kalması ise, (ki bu pozitivizmdir) tarihsel bağlam ve gerçek
nedenlerin derinlemesine açığa çıkarılmasıyla birleşmediği
için gerçek bir komünist yenilenmenin önünü açmayacaktır.
Hastalık teşhiş edilecek, nedenleri saptanacak, tedavi yöntemleri
bütünsel ve istikrarlı uygulanacaktır. Mesele burada zaten...
Gerek
dünyada, gerekse de Türkiye coğrafyasında ciddi bir işçi
hareketi gelişmeden de eleştiregeldiğimiz sapma kolay kolay
aşılamayacaktır. İdeolojik krizin Marksist Leninist temelde köklü
aşılması sorunu yakıcı bir sorundur. Kriz dünya çapındadır,
bir bütünselliğe sahiptir. Gerisinde bir tarih yatıyor ve
özellikle 90'lar sonrası dünya çapındaki köklü altüst
oluşlarla da bağlıdır. Bu sorun dünya çapında dişe dokunur
bir komünist hareketin, komünist işçi hareketinin olmaması
gerçeğinde de somutlaşmaktadır. Krize
karşın krizin aşılması olanaklıdır, krizin aşılması için
dünya çapındaki gelişmeleri beklemek gerekmiyor.
Ancak böyle bir çözümün gelişebilmesinin önündeki ana
engelde, Marksist Leninist teorinin içselleştirilmemiş, teorik
bütünlüğün yıkılmış olması, tarihsel deneyimlerle donanmış
bütünsel bir niteliğin geliştirilememesi, burjuva, küçük
burjuva sosyalizminin derin etkisi
yatmaktadır. En kötüsü de bu durumun teorisinin yapılmasıdır.
III
Burada
durup, Lenin'in proletarya partisi hakkındaki bazı analizlerini
birlikte okumak yararlı olacaktır.
''Siyasi bir parti sınıfın sadece bir azınlığından
oluşabilir, aynı şekilde, herhangi bir kapitalist toplumda
gerçekten sınıf bilincinde olan işçiler, bütün işçilerin
ancak çok küçük bir azınlığını oluşturabilirler. Bu
nedenle, ancak sınıf bilinçli azınlığın en geniş işçi
kitlelerinin öncülüğünü yapabileceğini ve onları
yönlendirebileceğini kabul etmek zorundayız.
''Nedir
bu örgütlü azınlık? Eğer
bu azınlık gerçekten sınıf bilincine sahipse, kitlelere öncülük
edebiliyorsa ve
eğer ortaya çıkan her güncel soruna cevap verebiliyorsa, o zaman
gerçekte bu bir partidir.''
''Bizim İstediğimiz yeni ve farklı partilerdir. Biz
kitlelerle sürekli ve gerçek bağlantıları olan ve bu kitlelere
öncülük edebilecek olan partileri istiyoruz.
''…
yani işçi sınıfının azınlığıyla gerideki tüm işçiler
arasında bir bağlantı görevini görmeleri üzerinde kesinlikle
ısrar ediyoruz. Eğer bu azınlık kitlelere öncülük
edemiyor
ve kitlelerle sıkı
bağlar kuramıyorsa,
o zaman bir parti
değildir, ve genel olarak hiçbir değeri yoktur'' (Komünist
Partisinin Rolü Üzerine Konuşma, 23 Temmuz 1920, Komintern 2.
Kongresi, abç)
Komünist
öncünün Lenin'in perspektifinin ışığında kendisini
sorgulaması, özeleştirel aşması gerekmez mi! Oportünist hoşgörü
ve küçük burjuva dar kafalılığı ideolojik olarak komünistçe
aşılmadan böyle bir özeleştirel yenilenme gerçekleştirilebilir
mi?!
Bütün
sömürülen ve ezilen sınıf ve tabakaların, cinslerin, cinsel
yönelimlerin, ulus ve ulusal toplulukların, toplumsal kültürlerin
ve inançların vb. sorunlarına ve mücadelesine sahip çıkabilmenin,
onlarla bağlaşma kurabilmenin, giderek proletarya önderliğine
kazanabilmenin ön
koşulu
ve temeli
teorik ve pratik çalışmaların merkezine
proletaryayı koymakla, proletarya hareketine bağlanmakla, bu
eksende ciddi bir politik güç olmakla olanaklı olabilir.
Marksizm-Leninizm'le ilkeli bir ilişkilenme olmadan da bu
başarılamaz. Çağımızın ve topraklarımızın merkezinde duran,
geleceği elde tutan, kurtuluş ''koşulu tüm sınıfların ortadan
kalkması”na dayanan proletaryaya dayanan bir sınıf bilinci ve
pratiği olmadan komünizm ve sınıf adına bir gelecek kazanılamaz.
Lenin'in çarpıcı anlatımıyla meselenin özü şu gerçeği
kavramaktan ibarettir;
''Komünist
parti, proletaryanın ve bütün emekçi kitlelerin öncüsünü
toplayıp birleştirebilecek ve eğitebilecek ve örgütleyebilecek
tek partidir... Yani siyasal olarak proletaryayı
yönetebilecek
ve onun
aracılığıyla bütün emekçi kitlelere klavuzluk edebilecek
tek partidir.'' (abç)
Ve
Lenin vurgular;
“Partideki
tartışmalı ve baş ağrısı verici sorunları bizzat
incelemek, bu sorunlar üzerinde bizzat
karar vermek isteyen her işçi, her şeyden önce kendi başına bir
araştırma yaparak…gerçeği özümsemelidir. Sadece ve sadece
sorunları ve kendi partilerinin kaderi
üzerine düşünen, bunları dikkatle araştırıp inceleyenler
parti üyesi kimliğine ve işçi partisinin kurucuları olmaya hak
kazanırlar.” (Lenin, Tasfiyecilik Üzerine, s. 258, iLa, Sol Yay.)
IV
Kesintisiz
Devrim ve İktidar Sorunu başlıklı
kitabımızın Önsöz'ünde şunları yazmıştık;
''Eğer
komünist partiler “ezilenler” içerisinde, ezilenleri de
kurtuluşa götürecek sonuna kadar tek tutarlı devrimci sınıf
olan proletaryaya dayanmazsa; salt teoride değil, daha önemlisi,
pratik bir hareket olarak sınıf hareketine bağlanmaz ve
dayanmazsa, bu iddiasını pratik olarak terk eder(ler)se; teorisi
ile pratiği bir tutarlılıkla yaşam bulmazsa, bu misyonunu
da oynayamazlar; oynamak bir yana, kaçınılmaz olarak “ezilen”ci
oportünizmin, post-Marksist pragmatizmin esiri haline gelirler.
''Kuşkusuz
ki bu rolün reddi, onun ideolojisinin, partisinin, tarihsel
başarılarının; kendisinin dışındaki sömürüden, zulümden,
toplumsal adaletsizlikten acı çeken tüm toplumsal kesimlerle
ilişkileniş tarzının da ret ve mahkum edilmesidir. Yani sorun,
asıl ve belirleyici sorun, devrimci proletaryanın sosyalist bir
sınıf olarak tarihsel rolünün ve tüm ezilen, sömürülen,
toplumsal sınıf ve tabakaların, ezilen ulusların ve ulusal
toplulukların, ezilen cinsin, ezilen kültürlerin, ezilen
inançların, ezilen sosyal kategorilerin demokratik öz taşıyan
mücadelelerinin de öncüsü olarak proletaryanın tarihsel rolünün
ve güncel önderliğinin tasfiye edilmesidir. Tüm bu saldırıların
ana nedeni işte, tamda bu gerçekte yatmaktadır
''Komünist
hareketin temel ve bağlayıcı belgelerinde vurgulandığı gibi:
“İşçi hareketinin dışında doğan komünist hareket, bütün
gelişim evreleri boyunca teorisinin proleter sınıf karakterine ve
programının odağında proletarya durmasına karşın, proleter
sınıf hareketine dayanan bir politik güç olamamıştır. Bu
çelişkili durum komünist hareketi kesin bir yol ayrımına
getirmiştir.
Ya teorisi ile programı ile eylemi arasındaki devrimci tutarlığı
sağlayarak, proletarya hareketine sıkı sıkıya bağlı, öncü
politik hareketi, devrimin önderi gerçek bir politik sınıf
partisi olarak gelişecek ya da başka yola girecektir. Bütün
tarihi boyunca yaşadığı çelişki, en keskin biçimde kendini
göstermekte ve çözümünü dayatmaktadır. Komünist hareket bu
çelişkiyi, teori ve programının gösterdiği yolda çözecek
devrimci iradeyi ortaya koyma görüş açısı ve kararlılığına
sahiptir.” “Stratejik planımızın öncelikli hedefi, işçi
sınıfı içinde gerçek bir çekim merkezi haline gelmek, komünist
partisini inşa etmek, devrimci bir işçi hareketi yaratmaktır. İlk
öncelik
budur. Stratejinin diğer
tüm sorunlarını
ancak buna bağlı çözümleyebiliriz.” “…burada bir kez
daha, işçi sınıfı saflarındaki komünist çalışmanın
güçlenmesinin aynı zamanda stratejik önderliğin en önemli
sorunlarının da çözüm anahtarı olduğu gerçeğine geliriz.
Stratejik önderliğin geliştirilmesi bakımından da, sınıf
içinde yoğunlaşma hattında ilerlemeliyiz.” “Bugün taktik
planımızı saptarken, en temel sorunun, tıpkı stratejik planda
olduğu gibi, işçi sınıfı hareketi içinde belirli ve az çok
politik bir gücü elinde bulunduran komünist bir partinin henüz
bulunmaması olduğu açıktır.” Bu sözler yaklaşık yirmi yıl
önce (bugüne dek ise 25 yıl!) söylenmiştir. Birlik devrimi ve
partileşme atılımıyla bunu başarabilecek ve başarmak için de
yeni bir sürece girmiş olan hareket, bu misyon ve iddiasının
arkasında duramadı. “Komünistler, ana güçlerinin kesin bir
kararlılıkla ve duraksamaksızın işçi sınıfı içerisinde
çalışmaya teksif etmekle yükümlü oldukları halde, bunu
yapamamışlardır.” “Bu noktadaki her tereddüdün, her
yalpalamanın, her zikzakın, davaya çok büyük ve onarılamaz
zararlar vereceğinin bilinç ve sorumluluğuyla hareket
edeceklerdir. Komünist hareket programı ve teorisinde vurgulanan
öncülük iddiasını, tamamen bilinçli ve iradi bir biçimde
sınavdan geçirecektir.” gibi son derece net, güçlü, parlak,
çarpıcı vurgulara karşın, söz ile eylemi arasında bir
tutarlılık sağlayamamıştır. Bu, açıkça sınıfta kalmadır.
Vurgulanan irade sınavdan geçmiş ve yeni dönemin ilk evresinde,
güçlü ve olumlu olan yönelim, giderek terk edilmiş ve yeni
dönemin deneyimi de pratik bakımdan açıkça başarısız
olmuştur.
''Stalin’in
şu sözleri yol göstermelidir bizlere: “Yoldaşlar, belli bir
grubun, belli bir eğilimin, belli bir partinin devrimci ruhu, sözler
ve yaptığı açıklamalarla sınanamaz. Belli bir grubun, belli bir
eğilimin, belli bir partinin ruhu, yaptığı işlerle, patiği ile,
pratik planları ile sınanır. Ne kadar çarpıcı olursa olsunlar,
yapılan işlerle desteklenmemişlerse, uygulamaya konulmamışlarsa,
sözlere ve açıklamalara inanılamaz.” Ele aldığımız konuda,
aradan geçen iki on yıla yaklaşan (ekliyoruz, bugün 25. yıl)
tarihsel deneyimlerimiz, belgelerde ortaya konulan çarpıcı ve
parlak perspektifi fiilen büyük bir oranda, esasen terk ettiğimizi,
bu kararlılığa sahip olmadığımızı keskin bir tarzda ortaya
koymuştur. Sağa sola çekilecek bir yanı da yok bu tablonun. Teori
ile pratiğin tutarlılığı üzerine söz söylerken, söz ile
eylemin bu kadar açılmasının, ortada bir parti tarzı olmadığını,
böyle bir tarz geliştirilemediğini çok çarpıcı bir şekilde
ortaya koymaktadır. Bu, bir sonuçtur. Asıl sorun, buna yol açan
önderlik anlayışı, çalışma tarzı, zihniyet vb.nin eleştirel
açığa çıkarılması ve giderilmesidir. Bir atasözünde dille
geldiği gibi: “Çıngıraklı deve kaybolmaz.” Gerçek durumun
anlaşılmasını, bilince çıkarılmasını, dersleriyle donanmayı
engelleyen zihniyetler, hangi biçim altında ortaya çıkarsa
çıksın, artık gözden kaçamaz. Tarihsel deneyim bir kez daha
kanıtlamıştır ki, dar pratikçi, idareimaslahatçı bir önderlik
anlayışı ve çalışma tarzıyla da bu ve benzeri sorunlar
çözülemez. Biçimsel kalan, tutarlılıkla yolunu açmayan
özeleştiriler de durumu kurtaramaz. Yeni tip tutuculuğun, yedi,
hatta yetmiş yedi canlı, eskinin yeni dönemde, yeni içinde
tutunarak kendini üretmesinin ve baskın hale gelmesinin ve kendini
örtülemesinin ifadesi olan ajitatif “parti tarzı” söylemiyle
de, “doktrinerizm”e, “dogmatizm”e çatarak da artık durumu
kurtarmak olanaklı değildir.'' (2014)
Bu
bağlamda yapılacak eleştiri ve değerlendirmelerde şu temel
tarihsel gerçeklerin de görülmemesi esaslı bir zaaf olacaktır;
Türkiye Komünist Hareketi, devrimci-demokratik geçmişini aşma
sürecine ön gelen evrelerde çok
istikrarsız bir
gelişme sergiledi ve aşarken de teorik
temelleri zayıftı ve
zayıf
kaldı. İdeolojik, programatik, stratejik bakımdan istikrarlı bir
bütünsellik üzerinde şekillenmedi. Kısa süre sonra 12 Eylül
askeri faşist darbesiyle açılan yenilgi ve gericilik yıllarında
tasfiyeciliğe kapaklandı. Bir yandan halkçılığın (Maoizm'le
hesaplaşma ve kopma sürecini hatırlayalım) derin etkileri, öte
yandan tasfiyecilik komünist hareketteki niteliksel zayıflığın,
istikrarsız gelişmenin çarpıcı verilerini sunmaktadır.
Tasfiyecilikle ve Mao Zedung Düşüncesi ile (bu reddin program,
strateji bağlamındaki hesaplaşmaya dek geliştirilememiş olmanın
yarattığı sorunlar) hesaplaşma sürecinden çıkış komünist
hareketin teorik temellerinin (teori, program, strateji)
sağlamlaşması bakımından (1985-86 dönemeç olarak ele
alınabilirse) çok önemli gelişmeler kaydetmesine yol açtı.
Birlik Devrimi atılımı bu temellerin göreli geliştirilmesi
üzerinde şekillendi aynı zamanda; fakat sürecin açığa
çıkardığı gibi, bu temeller hala sağlamlaşmamıştır. Giderek
Birlik Devrimi'nin, halkçılık, bürokratizm, legalizm, ekipçilik,
kendiliğindencilik, idare-i maslahatçılık, ideolojik birliğin
çözülmesi yoluna girmesi ve ilerlemeye başlaması, farklı
yönelimlere sürüklenmesi de bu olgunun kanıtıdır.
Bu bağlamda, komünist hareketin bir kesiminin (geçmiş
şekillenmesinde) çevrecilikten grup düzeyine yeni geçmiş
sayılabilecek, tüzüklü örgütsel işlerlik ve geleneğin
yeterince oluşmadığı ya da oturmadığı; kollektivizmin,
kollektif işlerlik ve önderlik anlayışının henüz oturmadığı,
bürokratik kendini beğenmişlikten kopamamış, kişisel
ilişkilerin ekipçi zihniyetle derin bir şekilde biçimlendiği,
dar zihniyetli ekipçi kadro politikası ile biçimlenmiş, iç
demokrasi ve partili mücadele yöntemlerinin az geliştiği vb.
zaafların Birlik Devrimi sonrası yeni biçimler alarak ortaya
çıkışı, gelişimi, tahribatları da hesaba katılıp bilince
çıkarılamadan da sağlıksız gelişmelerin nedenleri yeterince
anlaşılamaz. Birlik Devrimi'nin bir atılımı ile geçmişin bu
vb. kalıntılarından kurtulacağını düşünmek ise diyalektik
değildir...
Bu
durumu anlayabilmek için birliğe karşı tavır alan TKİB örneğini
verebiliriz. Bir tüzükleri (ve programları) olmasına karşın
örgütsel yaşantılarında, örgüt içi işlerlikte, yönetme
yönetilme ilişkilerinde, kadro politikasında, önderlik
anlayışlarında, çalışma tarzında çevreci, ekipçi, sekter
bürokratik yönetim tarzından hiçbir zaman kopamamışlardır;
Selim Açan'ın iki ciltlik yayınlanan anılar kitabı da bu konuda
yeni veriler sunmaktadır. Ayrıca bu konuda, Proleter
Doğrultu,
Sayı
17 / Temmuz-Ağustos 1998
'de yayınlanmış olan “Üçüncü
Konferans” Aynasında TİKB Gerçeği ''
yazısını
da incelemekte yarar vardır. Bu yazıyı incelerken o gün haklı
olarak eleştirdiğimiz pekçok zaafın partide de geliştiğini
göreceğiz. Dün dündür, bugün bugündür diyemeyiz.
Birlik Devrimi gibi tarihsel ve politik anlamı büyük
olan yenilenme ve atılımın giderek zayıflaması, yolundan
sapması, rastlantılarla izah edilemeyeceği görülmelidir.
Tarihsel bağlamdan, yapısal sorunlardan, nedenlerden
kopararak yapılacak değerlendirmelerin yüzeysel, tek yanlı vb.
olacağı açıktır. Tarihsel bağlamı ve nedenleri atlayarak,
görüngüleri sıralamakla da meseleler anlaşılamaz. Bu vb.
yaklaşımlar diyalektik değildir, materyalist değildir, teorik
olarak yanlıştır, Bolşevik eleştiri, özeleştiri anlayışına
da aykırıdır.
Türkiye Komünist Hareketi'nin bütün politik tarihine
baktığımızda istikrarlı, tutarlı bir hatta yürüyemediğini
görüyoruz.
Bu olgunun iç ve uluslararası nedenlerini yeniden
eleştirel incelemekte yarar vardır.
- MLKP PROGRAMI
STRATEJİK
PLANIMIZIN ANA ÖZELLİKLERİ
- ÖRGÜTLENME PLANININ GENEL ÇERÇEVESİ
- SINIFA YÖNELİK ÇALIŞMALAR ve SENDİKALAR POLİTİKASI
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder