Translate

23 Kasım 2019 Cumartesi

PROLETARYA PARTİSİ VE İŞÇİ SINIFI HAREKETİ
I
Proletarya partileri proletarya sınıfının temsilcileri, proletaryanın sınıf örgütlenmesinin en yüksek biçimi, proleter devrimde komünist önderliğin örgütlenmesidir. Bu partiler, proletaryanın nihai amacına ulaşmak için birer araçtır. Amaç değil, araç! Bir araç da olsa önemi yaşamsaldır; çünkü sınıfın komünist önderlikten yoksunluğu, proletaryayı burjuvazi karşısında güçsüz ve yenilmeye mahkum eder. Bundan dolayıdır ki, Lenin, haklı olarak, “Tarihte hiçbir sınıf, kendi içinden hareketi örgütleme ve yönetme yeteneğinde olan kendi politik önderlerini, kendi öncü savaşçılarını yaratmadan egemenliğe ulaşmamıştır.” ve ''komünist öncüden yoksun bir işçi hareketi, ne ölçüde gelişmiş olursa olsun, başarısızlığa mahkumdur.” (Marx – Engels – Lenin, Anarşizm ve Anarko -Sendikalizm, Sol Yay. , s.246) der.
Komünist parti(ler) dinsel bir hareket, kutsal mezhepler hareketi vs. değildir. Böyle bir muamele Marksizm-Leninizm'e, komünist partilerin nesnel doğasına ve politik çizgisine aykırı olduğu gibi partileri ölüme mahkum eder. Komünist partileri (ve yöneticilerini) idealize eden (fetişleştiren) her zihniyet burjuva, küçük burjuva gerici karaktere sahiptir. Büyük ve vazgeçilmez değerine karşın, hiçbir parti Marksizm-Leninizm'in üstünde değildir ve olamaz. Partiler proletaryanın ideolojisine bağlı kaldıkça anlamlıdırlar, aksi durumda varlıkları tümüyle gereksizdir.
Marksizm-Leninizm proletaryanın dünya görüşü, proletaryanın dünyayı değiştirmesinin aracıdır. Marksizm-Leninizm kutsal bir dogma, tüm bilgilerin doruk noktası, ansiklopedik bir kaynak değildir; bir bilim olarak sürekli gelişmek ve zenginleşmek zorundadır. Marksizm-Leninizm'e kutsal bir din, Marksist Leninist klasiklere kutsal kitap(lar) muamelesi yapılamaz. Bunu Marksizm'in Marksizm-Leninizm aşamasına yükselmesinden; örneğin, başta SSCB olmak üzere sosyalist kampın tarihsel deneyiminden çıkarılması gereken eleştirel derslerle Bilimsel Sosyalizm'in zenginleştirilmesi gereksiniminden; toplumsal tarihin hareketinin ortaya çıkardığı yeni unsurlarla, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerden hareketle, felsefenin, politik-ekonominin, sosyalizm ve sınıf mücadelesi öğretilerinin geliştirilmesi gereğinden görmekteyiz. Hareket, doğanın olduğu gibi, toplumların, düşünce dünyasının ve bilimin de varoluş biçimidir. Çelişki yasası diyalektiğin temel yasasıdır ve evrensel hareketin, değişmenin, gelişmenin kaynağıdır. Çelişki yasası, yani, karşıtların birliği ve mücadelesi her türlü gelişmenin kaynağıdır ve sonsuz bir varoluş biçimidir. Bu bağlamda, bilimin, bilimsel bir öğreti, biricik bilimsel sosyoloji olan Bilimsel Sosyalizm'in gelişimi de eleştirel yenilenerek gelişmek, böylece zenginleşerek ilerlemek zorundadır. Kuşkusuz ki bu yenilenme, zenginleşme, pratikleşme görevi, değişik renk ve tondan oportünist akımlara, post-Marksistlere, ezilencilere, halkçılara bırakılamaz; ki onların asli işlevi burjuvazinin yedeği olarak Marksizm-Leninizm'i bozmak, gözden düşürmek, dişi, tırnağı çekilmiş bir aslana çevirmek, proletaryayı burjuvazinin uysal bir uzantısı haline getirmektir...
Proletaryanın kurtuluş hareketinin teorisi; doğaya, tarihe, topluma, düşünceye bakış açısı olan Marksizm-Leninizm'e hiçbir, tekrarlıyoruz, hiçbir kutsallık atfedilemez. Ancak onu içselleştirmeden, diyalektik materyalist yöntemini kullanmadan da proletaryanın nihai amacına ulaşılamaz. Oportünizm, revizyonizm, reformizm proletarya sosyalizmi, Marksizm-Leninizm değildir. Bernsteincılık, Kautsykcilik, Troçkizm, Maoizm, orta yolculuk, postMarksist ezilencilik vb. savunuları, Leninizm'in reddi, Uluslararası Komünist Hareket'in ve başta SSCB olmak üzere sosyalist ülkelerin tarihsel deneyimlerinin yadsınması enternasyonal proletaryayı temsil etmez, aksine, bu değerlerin red ve inkarı temeli üzerinde yükselir. Teorinin yenilenmesi, bazı eskimiş ya da yetersizliği açığa çıkmış (örneğin sosyalizmin zaferi ve kesin zaferi teorisinde olduğu gibi, önder-parti-devlet kültü/fetişi, yeni tip küçük burjuva tabakaların ortaya çıkması, yeni tipten burjuva bürokratik karşı devrim yolu deneyiminin gösterdikleri) unsurlarının eleştirel aşılması; tarihsel, toplumsal, bilimsel, teknolojik alandaki gelişmelerin ışığında Marksizm-Leninizm'i zengileştirerek geliştirmek ise güncel bir görev olarak dünya komünistlerinin önünde durmaktadır. Fakat, bu görev, Marksizm-Leninizm'den küçük burjuva demokrasisine, postMarksizme vb. yönelerek yerine getirilemez. Bu gerçeğin altı tekrar tekrar çizilmelidir.
Parti kültü, birey kültü, etkin birey kültü, yönetici kültü, önder kültü (SSCB'de kapitalizmin restorasyonu deneyimlerinin çok çarpıcı bir şekilde ortaya çıkardığı gibi) Marksizm-Leninizm'le ve proletaryanın nihai amacı komünizmle (sınıfsız toplum) bağdaşmaz; bu tür zaafların gelişmeye başladığı, giderek teori katına yükseldiği (örneğin, tipik bir burjuva elitisizmi ve bürokratizmi olan ''stratejik önderlik'' teorisi ve pratiği gibi) koşullarda niteliksel yitim kaçınılmazdır. Bu vb. eleştiriler ve değerlendirmeler yapıldığı zaman öfkeyle ayağa sıçrayan zihniyet Uluslararası Komünist Hareket'in tarihinden gerekli bilimsel komünist eleştirel dersler çıkaramadığına ayna tutmaktadır sadece.
II
Komünist parti, proletarya hareketiyle komünist hareketin birleşmesidir. Sınıfı da partiyi de güçlü kılacak ana şey, bu birliktir öncelikle. Komünist hareketi de proletarya hareketini de zayıf düşüren ana zaaf buradadır. Bu bakımdan Türkiye komünist hareketinin tarihsel ana başarısızlıklarından birisi de bu birleşmenin gerçekleştirilmemiş olması; bunun da bir sonucu olarak, bu sonucun da bir nedene dönüşerek proletaryanın öncülüğü iddiasından vazgeçme yoluna sürüklenmiş olmasıdır. Ki bu durum, ezilenlerin başına işçi sınıfı eklenmesinde, proletaryaya herhangi bir ezilen sınıf muamelesi yapılmasında, proletaryaya önderlik anlayışının ideolojik önderlik düzeyine indirgenmesinde, sınıfın genelkurmayı olması gereken komünist partilerin ''öncü feda bölüğü'' olarak teorize edilmesinde, bu teorik ve pratik sapma ekseninde, sosyalist mücadele ve görevlerin ikincil plana itilmiş olmasında somutlaşmaktadır. Birlik Devrimi'nin perspektifiyle ilişkisi olmayan bu durumu anlamak için yapılacak en iyi şey Belgeleri (TKİH ve TKP/ML Hareketi Birlik Kongre Belgeleri) yeni baştan incelemek* ve öz deneylerin ışığında sorunları eleştirel çözerek yürümektir.
Birlik öncesi dönemde parti kuruluşunu idealize eden, partinin kuruluşunu bilinmez bir geleceğe bırakan bir perspektif vardı. Bu kendiliğindenci ve mükemmeliyetçi perspektif Birlik Devrimi ile teorik ve pratik olarak aşıldı; özeleştirisi de kamuoyu nezdinde yapıldı.
Birlik Devrimi belgelerinde, parti, komünist hareketle işçi sınıfı hareketinin birleşmesi olarak tanımlanıyor ve komünist işçi hareketinin yaratılması en yakıcı görev olarak saptanıyordu. İlk yıllarda bu perspektife bağlı ve son derece değerli olan yönelim ve yüksek duyarlılık giderek (2003 dönemeç alınabilir) tersine döndü. Bu kez, partinin komünist hareketle işçi sınıfının birliği olduğu, sorunun çözümünün yalnız ilkesel değil, pratik-siyasal bir sorun ve zorunluluk olduğu politikası, giderek yerini, ezilenciliğe, kolay yoldan gelişme yönelimine, nerede hareket orada bereket yoluna (öyle ya, önemli olan güç olmaktır, iğneyle kuyu kazmayı gerektiren işçi sınıfı çalışması gibi ağır zahmete neden katlanılsın ki!) bıraktı.
Oysa Belgelerde politik özgürlük kavgasının da, bu bağlamda bütün emekçi sınıf ve tabakaların, Kürt ulusal sorununun ve Kürt ulusal demokratik devrimi karşısında partinin yükümlülüklerinin, ulusal topluluklar, ezilen cins, ezilen inançlar vb. gibi tüm sorunların çözümünün (proleter perspektiften devrimci çözümünün de) ön koşulu komünist işçi hareketi yaratmaktan geçtiği vurgulanmıştı. Ancak bu perspektif, içerde ve küresel alanda esen burjuva liberal rüzgarların ve komünist hareketin geçmişinde yatan zaafların da etkisi ve birleşmesiyle (ilk anda görünmese de birleşerek) birlikten bir müddet sonra ortaya çıkarak gelişmeye, öncüyü silahsızlandırmaya başladı. Bu bağıntıda ortaya çıkan ''bakış açısı yorgunluğu'', ideolojik ve örgütsel ''görüş açısı yorgunlu''ğu Marksizm-Leninizm'den uzaklaşmaya ve proletaryadan umutların kesilmesi eşliğinde Birlik Devrimi'nin zihniyetinden, çizgisinden, yenilenme gücünden sapmaya gidişi koşulladı...
Bu teorik ve pratik sapma, komünist hareketi yolundan savurdu. Birliğin temellerini ve ruhunu kemirdi. Teorimizin ve pratiğimizin merkezinde duran proletaryayı temel alma, halkların ve ezilenlerin hareketini de bu perspektife bağlı ele alma politik çizgisi giderek yerini, ilke ve istikrardan yoksun tasfiyeci postMarksist, halkçı devrimcilik yoluna doğru bırakmaya başladı. Bu sapmanın düzeltilmediğini ve gelişmeye devam ettiğini, özeleştirel bir tutum takınılmadığını biliyoruz. Küçük burjuva demokrasisinin ideolojik ve pratik ağır tahribatını ifade eden söz konusu zaafiyet eğer özeleştirel düzeltilmiş olsaydı, kamuoyuna gerekli açıklama yapılmış, böylece bizler de bu gelişmeyi öğrenmiş olacaktık. Fakat bugüne dek kamuoyu böyle bir özeleştirel açıklamaya tanık olmadı. Kanımızca komünistler, halkçı tasfiyeci oportünist sapmayla ideolojik olarak hesaplaşmadan böyle bir özeleştiri de olmayacaktır. Belli ki bu hamur daha çok su götürecek.
Bir elini proletaryaya ve Marksizm-Leninizm'e diğer elini küçük burjuvaziye ve oportünizme uzatan eklektisizmle komünist öncü tarihsel ve güncel görevlerini yerine getiremez. Orta yolculuktan, eklektisizmden özeleştirel arınmanın ve ilkeli, tutarlı bir pratik-siyasal gelişme yoluna girmenin tek doğru tutum olacağına inanıyoruz. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmayacağını yeniden hatırlatıyoruz.
Bu sorunlar, uzun zamandan beri, ilkelerin ve teorinin, programın tartışmasına dönüşmüştür; dolayısıyla eleştiri ve tartışmalar kaçınılmaz olarak teori-ilke-ideolojik alanda/düzeyde cisimleşmektedir; sorunun ve sorunların öncelikle teorik, politik düzeyde çözülmesi zorunludur. Sorun, işçi sınıfı çalışmasına yoğunlaşmış, komünist işçi hareketi yaratmayı çalışmasının merkezine koymuş bir partinin sorunları değildir, bu konumdan çoktan uzaklaşılmıştır ve Birlik Devrimi'nin perspektifinden ve ilk yıllardaki deneyimlere dayanan bir işçi sınıfı çalışması da ortada görünmemektedir. Komünist basın bunun aynasıdır. Bu bir. İki, sorun program, strateji, taktiklerin, örgütsel strateji ve taktiksel gelişmenin merkezinde ezilenlerin mi proletaryanın mı duracağı sorununa gelip dayanmıştır. Böyle olunca, sorunların bu düzeyde öne çıkması kaçınılmazdır. Sorunun siyasal çözüm gücü olarak pratikleşebilmesi için değişik renkleri bulunan ve eklektisizmle birlikte belli bir içsel bütünlüğe sahip sapmanın aşılması gerekiyor. Bu gerçek bilince çıkarılmadan da gerçek ve istikrarlı bir gelişme sağlanamayacaktır. Eleştirilerin görüngülerle, görünebilen olgularla sınırlı çerçevede kalması ise, (ki bu pozitivizmdir) tarihsel bağlam ve gerçek nedenlerin derinlemesine açığa çıkarılmasıyla birleşmediği için gerçek bir komünist yenilenmenin önünü açmayacaktır. Hastalık teşhiş edilecek, nedenleri saptanacak, tedavi yöntemleri bütünsel ve istikrarlı uygulanacaktır. Mesele burada zaten...
Gerek dünyada, gerekse de Türkiye coğrafyasında ciddi bir işçi hareketi gelişmeden de eleştiregeldiğimiz sapma kolay kolay aşılamayacaktır. İdeolojik krizin Marksist Leninist temelde köklü aşılması sorunu yakıcı bir sorundur. Kriz dünya çapındadır, bir bütünselliğe sahiptir. Gerisinde bir tarih yatıyor ve özellikle 90'lar sonrası dünya çapındaki köklü altüst oluşlarla da bağlıdır. Bu sorun dünya çapında dişe dokunur bir komünist hareketin, komünist işçi hareketinin olmaması gerçeğinde de somutlaşmaktadır. Krize karşın krizin aşılması olanaklıdır, krizin aşılması için dünya çapındaki gelişmeleri beklemek gerekmiyor. Ancak böyle bir çözümün gelişebilmesinin önündeki ana engelde, Marksist Leninist teorinin içselleştirilmemiş, teorik bütünlüğün yıkılmış olması, tarihsel deneyimlerle donanmış bütünsel bir niteliğin geliştirilememesi, burjuva, küçük burjuva sosyalizminin derin etkisi yatmaktadır. En kötüsü de bu durumun teorisinin yapılmasıdır.
III
Burada durup, Lenin'in proletarya partisi hakkındaki bazı analizlerini birlikte okumak yararlı olacaktır.
''Siyasi bir parti sınıfın sadece bir azınlığından oluşabilir, aynı şekilde, herhangi bir kapitalist toplumda gerçekten sınıf bilincinde olan işçiler, bütün işçilerin ancak çok küçük bir azınlığını oluşturabilirler. Bu nedenle, ancak sınıf bilinçli azınlığın en geniş işçi kitlelerinin öncülüğünü yapabileceğini ve onları yönlendirebileceğini kabul etmek zorundayız.
''Nedir bu örgütlü azınlık? Eğer bu azınlık gerçekten sınıf bilincine sahipse, kitlelere öncülük edebiliyorsa ve eğer ortaya çıkan her güncel soruna cevap verebiliyorsa, o zaman gerçekte bu bir partidir.''
''Bizim İstediğimiz yeni ve farklı partilerdir. Biz kitlelerle sürekli ve gerçek bağlantıları olan ve bu kitlelere öncülük edebilecek olan partileri istiyoruz.
''… yani işçi sınıfının azınlığıyla gerideki tüm işçiler arasında bir bağlantı görevini görmeleri üzerinde kesinlikle ısrar ediyoruz. Eğer bu azınlık kitlelere öncülük edemiyor ve kitlelerle sıkı bağlar kuramıyorsa, o zaman bir parti değildir, ve genel olarak hiçbir değeri yoktur'' (Komünist Partisinin Rolü Üzerine Konuşma, 23 Temmuz 1920, Komintern 2. Kongresi, abç)
Komünist öncünün Lenin'in perspektifinin ışığında kendisini sorgulaması, özeleştirel aşması gerekmez mi! Oportünist hoşgörü ve küçük burjuva dar kafalılığı ideolojik olarak komünistçe aşılmadan böyle bir özeleştirel yenilenme gerçekleştirilebilir mi?!
Bütün sömürülen ve ezilen sınıf ve tabakaların, cinslerin, cinsel yönelimlerin, ulus ve ulusal toplulukların, toplumsal kültürlerin ve inançların vb. sorunlarına ve mücadelesine sahip çıkabilmenin, onlarla bağlaşma kurabilmenin, giderek proletarya önderliğine kazanabilmenin ön koşulu ve temeli teorik ve pratik çalışmaların merkezine proletaryayı koymakla, proletarya hareketine bağlanmakla, bu eksende ciddi bir politik güç olmakla olanaklı olabilir. Marksizm-Leninizm'le ilkeli bir ilişkilenme olmadan da bu başarılamaz. Çağımızın ve topraklarımızın merkezinde duran, geleceği elde tutan, kurtuluş ''koşulu tüm sınıfların ortadan kalkması”na dayanan proletaryaya dayanan bir sınıf bilinci ve pratiği olmadan komünizm ve sınıf adına bir gelecek kazanılamaz. Lenin'in çarpıcı anlatımıyla meselenin özü şu gerçeği kavramaktan ibarettir;
''Komünist parti, proletaryanın ve bütün emekçi kitlelerin öncüsünü toplayıp birleştirebilecek ve eğitebilecek ve örgütleyebilecek tek partidir... Yani siyasal olarak proletaryayı yönetebilecek ve onun aracılığıyla bütün emekçi kitlelere klavuzluk edebilecek tek partidir.'' (abç)
Ve Lenin vurgular;
Partideki tartışmalı ve baş ağrısı verici sorunları bizzat incelemek, bu sorunlar üzerinde bizzat karar vermek isteyen her işçi, her şeyden önce kendi başına bir araştırma yaparak…gerçeği özümsemelidir. Sadece ve sadece sorunları ve kendi partilerinin kaderi üzerine düşünen, bunları dikkatle araştırıp inceleyenler parti üyesi kimliğine ve işçi partisinin kurucuları olmaya hak kazanırlar.” (Lenin, Tasfiyecilik Üzerine, s. 258, iLa, Sol Yay.)
IV
Kesintisiz Devrim ve İktidar Sorunu başlıklı kitabımızın Önsöz'ünde şunları yazmıştık;
''Eğer komünist partiler “ezilenler” içerisinde, ezilenleri de kurtuluşa götürecek sonuna kadar tek tutarlı devrimci sınıf olan proletaryaya dayanmazsa; salt teoride değil, daha önemlisi, pratik bir hareket olarak sınıf hareketine bağlanmaz ve dayanmazsa, bu iddiasını pratik olarak terk eder(ler)se; teorisi ile pratiği bir tutarlılıkla yaşam bulmazsa,  bu misyonunu da oynayamazlar; oynamak bir yana, kaçınılmaz olarak “ezilen”ci oportünizmin, post-Marksist pragmatizmin esiri haline gelirler.
''Kuşkusuz ki bu rolün reddi, onun ideolojisinin, partisinin, tarihsel başarılarının; kendisinin dışındaki sömürüden, zulümden, toplumsal adaletsizlikten acı çeken tüm toplumsal kesimlerle ilişkileniş tarzının da ret ve mahkum edilmesidir. Yani sorun, asıl ve belirleyici sorun, devrimci proletaryanın sosyalist bir sınıf olarak tarihsel rolünün ve tüm ezilen, sömürülen, toplumsal sınıf ve tabakaların, ezilen ulusların ve ulusal toplulukların, ezilen cinsin, ezilen kültürlerin, ezilen inançların, ezilen sosyal kategorilerin demokratik öz taşıyan mücadelelerinin de öncüsü olarak proletaryanın tarihsel rolünün ve güncel önderliğinin tasfiye edilmesidir. Tüm bu saldırıların ana nedeni işte, tamda bu gerçekte yatmaktadır
''Komünist hareketin temel ve bağlayıcı belgelerinde vurgulandığı gibi: “İşçi hareketinin dışında doğan komünist hareket, bütün gelişim evreleri boyunca teorisinin proleter sınıf karakterine ve programının odağında proletarya durmasına karşın, proleter sınıf hareketine dayanan bir politik güç olamamıştır. Bu çelişkili durum komünist hareketi kesin bir yol ayrımına getirmiştir. Ya teorisi ile programı ile eylemi arasındaki devrimci tutarlığı sağlayarak, proletarya hareketine sıkı sıkıya bağlı, öncü politik hareketi, devrimin önderi gerçek bir politik sınıf partisi olarak gelişecek ya da başka yola girecektir. Bütün tarihi boyunca yaşadığı çelişki, en keskin biçimde kendini göstermekte ve çözümünü dayatmaktadır. Komünist hareket bu çelişkiyi, teori ve programının gösterdiği yolda çözecek devrimci iradeyi ortaya koyma görüş açısı ve kararlılığına sahiptir.” “Stratejik planımızın öncelikli hedefi, işçi sınıfı içinde gerçek bir çekim merkezi haline gelmek, komünist partisini inşa etmek, devrimci bir işçi hareketi yaratmaktır. İlk öncelik budur. Stratejinin diğer tüm sorunlarını ancak buna bağlı çözümleyebiliriz.”  “…burada bir kez daha, işçi sınıfı saflarındaki komünist çalışmanın güçlenmesinin aynı zamanda stratejik önderliğin en önemli sorunlarının da çözüm anahtarı olduğu gerçeğine geliriz. Stratejik önderliğin geliştirilmesi bakımından da, sınıf içinde yoğunlaşma hattında ilerlemeliyiz.” “Bugün taktik planımızı saptarken, en temel sorunun, tıpkı stratejik planda olduğu gibi, işçi sınıfı hareketi içinde belirli ve az çok politik bir gücü elinde bulunduran komünist bir partinin henüz bulunmaması olduğu açıktır.” Bu sözler yaklaşık yirmi yıl önce (bugüne dek ise 25 yıl!) söylenmiştir. Birlik devrimi ve partileşme atılımıyla bunu başarabilecek ve başarmak için de yeni bir sürece girmiş olan hareket, bu misyon ve iddiasının arkasında duramadı. “Komünistler, ana güçlerinin kesin bir kararlılıkla ve duraksamaksızın işçi sınıfı içerisinde çalışmaya teksif etmekle yükümlü oldukları halde, bunu yapamamışlardır.” “Bu noktadaki her tereddüdün, her yalpalamanın, her zikzakın, davaya çok büyük ve onarılamaz zararlar vereceğinin bilinç ve sorumluluğuyla hareket edeceklerdir. Komünist hareket programı ve teorisinde vurgulanan öncülük iddiasını, tamamen bilinçli ve iradi bir biçimde sınavdan geçirecektir.” gibi son derece net, güçlü, parlak, çarpıcı vurgulara karşın, söz ile eylemi arasında bir tutarlılık sağlayamamıştır. Bu, açıkça sınıfta kalmadır. Vurgulanan irade sınavdan geçmiş ve yeni dönemin ilk evresinde, güçlü ve olumlu olan yönelim, giderek terk edilmiş ve yeni dönemin deneyimi de pratik bakımdan açıkça başarısız olmuştur.
''Stalin’in şu sözleri yol göstermelidir bizlere: “Yoldaşlar, belli bir grubun, belli bir eğilimin, belli bir partinin devrimci ruhu, sözler ve yaptığı açıklamalarla sınanamaz. Belli bir grubun, belli bir eğilimin, belli bir partinin ruhu, yaptığı işlerle, patiği ile, pratik planları ile sınanır. Ne kadar çarpıcı olursa olsunlar, yapılan işlerle desteklenmemişlerse, uygulamaya konulmamışlarsa, sözlere ve açıklamalara inanılamaz.” Ele aldığımız konuda, aradan geçen iki on yıla yaklaşan (ekliyoruz, bugün 25. yıl) tarihsel deneyimlerimiz, belgelerde ortaya konulan çarpıcı ve parlak perspektifi fiilen büyük bir oranda, esasen terk ettiğimizi, bu kararlılığa sahip olmadığımızı keskin bir tarzda ortaya koymuştur. Sağa sola çekilecek bir yanı da yok bu tablonun. Teori ile pratiğin tutarlılığı üzerine söz söylerken, söz ile eylemin bu kadar açılmasının, ortada bir parti tarzı olmadığını, böyle bir tarz geliştirilemediğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu, bir sonuçtur. Asıl sorun, buna yol açan önderlik anlayışı, çalışma tarzı, zihniyet vb.nin eleştirel açığa çıkarılması ve giderilmesidir. Bir atasözünde dille geldiği gibi: “Çıngıraklı deve kaybolmaz.” Gerçek durumun anlaşılmasını, bilince çıkarılmasını, dersleriyle donanmayı engelleyen zihniyetler, hangi biçim altında ortaya çıkarsa çıksın, artık gözden kaçamaz. Tarihsel deneyim bir kez daha kanıtlamıştır ki, dar pratikçi, idareimaslahatçı bir önderlik anlayışı ve çalışma tarzıyla da bu ve benzeri sorunlar çözülemez. Biçimsel kalan, tutarlılıkla yolunu açmayan özeleştiriler de durumu kurtaramaz. Yeni tip tutuculuğun, yedi, hatta yetmiş yedi canlı, eskinin yeni dönemde, yeni içinde tutunarak kendini üretmesinin ve baskın hale gelmesinin ve kendini örtülemesinin ifadesi olan ajitatif “parti tarzı” söylemiyle de, “doktrinerizm”e, “dogmatizm”e çatarak da artık durumu kurtarmak olanaklı değildir.'' (2014)
Bu bağlamda yapılacak eleştiri ve değerlendirmelerde şu temel tarihsel gerçeklerin de görülmemesi esaslı bir zaaf olacaktır; Türkiye Komünist Hareketi, devrimci-demokratik geçmişini aşma sürecine ön gelen evrelerde çok istikrarsız bir gelişme sergiledi ve aşarken de teorik temelleri zayıftı ve zayıf kaldı. İdeolojik, programatik, stratejik bakımdan istikrarlı bir bütünsellik üzerinde şekillenmedi. Kısa süre sonra 12 Eylül askeri faşist darbesiyle açılan yenilgi ve gericilik yıllarında tasfiyeciliğe kapaklandı. Bir yandan halkçılığın (Maoizm'le hesaplaşma ve kopma sürecini hatırlayalım) derin etkileri, öte yandan tasfiyecilik komünist hareketteki niteliksel zayıflığın, istikrarsız gelişmenin çarpıcı verilerini sunmaktadır. Tasfiyecilikle ve Mao Zedung Düşüncesi ile (bu reddin program, strateji bağlamındaki hesaplaşmaya dek geliştirilememiş olmanın yarattığı sorunlar) hesaplaşma sürecinden çıkış komünist hareketin teorik temellerinin (teori, program, strateji) sağlamlaşması bakımından (1985-86 dönemeç olarak ele alınabilirse) çok önemli gelişmeler kaydetmesine yol açtı. Birlik Devrimi atılımı bu temellerin göreli geliştirilmesi üzerinde şekillendi aynı zamanda; fakat sürecin açığa çıkardığı gibi, bu temeller hala sağlamlaşmamıştır. Giderek Birlik Devrimi'nin, halkçılık, bürokratizm, legalizm, ekipçilik, kendiliğindencilik, idare-i maslahatçılık, ideolojik birliğin çözülmesi yoluna girmesi ve ilerlemeye başlaması, farklı yönelimlere sürüklenmesi de bu olgunun kanıtıdır.
Bu bağlamda, komünist hareketin bir kesiminin (geçmiş şekillenmesinde) çevrecilikten grup düzeyine yeni geçmiş sayılabilecek, tüzüklü örgütsel işlerlik ve geleneğin yeterince oluşmadığı ya da oturmadığı; kollektivizmin, kollektif işlerlik ve önderlik anlayışının henüz oturmadığı, bürokratik kendini beğenmişlikten kopamamış, kişisel ilişkilerin ekipçi zihniyetle derin bir şekilde biçimlendiği, dar zihniyetli ekipçi kadro politikası ile biçimlenmiş, iç demokrasi ve partili mücadele yöntemlerinin az geliştiği vb. zaafların Birlik Devrimi sonrası yeni biçimler alarak ortaya çıkışı, gelişimi, tahribatları da hesaba katılıp bilince çıkarılamadan da sağlıksız gelişmelerin nedenleri yeterince anlaşılamaz. Birlik Devrimi'nin bir atılımı ile geçmişin bu vb. kalıntılarından kurtulacağını düşünmek ise diyalektik değildir...
Bu durumu anlayabilmek için birliğe karşı tavır alan TKİB örneğini verebiliriz. Bir tüzükleri (ve programları) olmasına karşın örgütsel yaşantılarında, örgüt içi işlerlikte, yönetme yönetilme ilişkilerinde, kadro politikasında, önderlik anlayışlarında, çalışma tarzında çevreci, ekipçi, sekter bürokratik yönetim tarzından hiçbir zaman kopamamışlardır; Selim Açan'ın iki ciltlik yayınlanan anılar kitabı da bu konuda yeni veriler sunmaktadır. Ayrıca bu konuda, Proleter Doğrultu, Sayı 17 / Temmuz-Ağustos 1998 'de yayınlanmış olan “Üçüncü Konferans” Aynasında TİKB Gerçeği '' yazısını da incelemekte yarar vardır. Bu yazıyı incelerken o gün haklı olarak eleştirdiğimiz pekçok zaafın partide de geliştiğini göreceğiz. Dün dündür, bugün bugündür diyemeyiz.
Birlik Devrimi gibi tarihsel ve politik anlamı büyük olan yenilenme ve atılımın giderek zayıflaması, yolundan sapması, rastlantılarla izah edilemeyeceği görülmelidir.
Tarihsel bağlamdan, yapısal sorunlardan, nedenlerden kopararak yapılacak değerlendirmelerin yüzeysel, tek yanlı vb. olacağı açıktır. Tarihsel bağlamı ve nedenleri atlayarak, görüngüleri sıralamakla da meseleler anlaşılamaz. Bu vb. yaklaşımlar diyalektik değildir, materyalist değildir, teorik olarak yanlıştır, Bolşevik eleştiri, özeleştiri anlayışına da aykırıdır.
Türkiye Komünist Hareketi'nin bütün politik tarihine baktığımızda istikrarlı, tutarlı bir hatta yürüyemediğini görüyoruz.
Bu olgunun iç ve uluslararası nedenlerini yeniden eleştirel incelemekte yarar vardır.


*
  • MLKP PROGRAMI
STRATEJİK PLANIMIZIN ANA ÖZELLİKLERİ
  • ÖRGÜTLENME PLANININ GENEL ÇERÇEVESİ
  • SINIFA YÖNELİK ÇALIŞMALAR ve SENDİKALAR POLİTİKASI










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder