EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU?
I. BÖLÜM
Atılım gazetesinde, ''Çıkışsız Manifesto'' başlıklı, Arif Çelebi imzalı bir yazı (26 Mayıs 2020) yayınlandı. Yazıda, burjuva liberal sol aydınların (Dünyada 650 üniversiteden 3 binden fazla araştırmacının) imzaladığı "demokratik toplum ve sürdürülebilir bir ekonomi için ekonomik sistemin kurallarının yeniden yazılma çağrısı" yapan ''Manifesto''su eleştiriliyor. Ancak yazı kendi içinde eklektik bir yazı, dahası Marksizm-Leninizm'le, diyalektik materyalizmle bağdaşmayan oportünist düşüncelerin propagandasını yapma misyonu üstlenmiş bir yazı. Yazar, daha önce yaptığı gibi oportünist hoşgörünün korumasında fırsattan istifade Birlik Devrimi'nin programatik ve teorik çizgisine reddiye yazan düşüncelerini yaymaktadır. Ayrıca yazarın bir makalenin sınırları içerisinde bu kadar çok zaaf sergilenmesi de dikkat çekmektedir.
Yazı bağlamında eleştiri ve değerlendirmelerimizi birden fazla alt bölüm halinde yayınlayacağız.
I
Öncelikle yazının eklektik karakterini göstermek için sadece birkaç örnek üzerinde durmak istiyoruz.
Burjuva liberallerini eleştirirken O, şöyle yazmış;
''İşçi sınıfı ve bütün ezilenler için biricik çözüm üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırılarak toplumsal mülkiyet altına alınmasıdır. Ancak bu koşulun gerçekleşmesi ile yani bütün üretimin toplumsal mülkiyet altına alınması ile kar için değil toplumun ihtiyaçları için üretim yapılarak soruna çözüm bulunabilir. Kapitalizmin varoluşsal krizi koşulları altında bunun dışında bir ara çözüm, bir geçici yol arayışı kalmamıştır. Kapitalizm esnetilemez ancak kırılabilir, kapitalizm iyileştirilemez ancak gömülebilir.''
Sosyalizmin ''sınıfsız toplum'' olduğunu savunan yazarın, ''Ancak bu koşulun gerçekleşmesi ile yani bütün üretimin toplumsal mülkiyet altına alınması ile kar için değil toplumun ihtiyaçları için üretim yapılarak soruna çözüm bulunabilir.'' sözleriyle sosyalist toplumu anlatmadığını biliyoruz. Peki yazar hangi toplumdan bahsediyor? Neden bu toplumu tanımlamadan geçiyor?
Bize göre sosyalizm, komünizmin alt evresidir ve sosyalist toplumda üretim kar için değil, toplumun maddi ve manevi ihtiyaçları için yapılır. Bu aşamada geçerli ilke, herkesten yeteneğine, herkese emeğine göre ilkesidir. Sosyalist toplum bir geçiş toplumudur, olgunlaşmamış komünizmden olgunlaşmış komünizme, yani sınıfsız topluma geçiş toplumudur. Bu gerçeğe şimdilik sadece okurun dikkatini çekmekle yetiniyoruz.
Yazarın, ''Kapitalizmin varoluşsal krizi koşulları altında bunun dışında bir ara çözüm, bir geçici yol arayışı kalmamıştır. Kapitalizm esnetilemez ancak kırılabilir, kapitalizm iyileştirilemez ancak gömülebilir.'' sözleri oldukça keskin, ''militan'' görünen sözler. Burada sosyal reformlarla kapitalizmin nefeslenebileceği, sınıf mücadelesinin gelişimi içinde zorunlu kalınca reformist manevralar yapılabileceği olasılığı reddedilmektedir.
Daha ileride yazılan şu sözler de yazara ait;
''Yukarıda bahsedildiği gibi sınıf mücadelesinin basıncı altında burjuva devlet emekçiler lehine bazı düzenlemeler yapabilir, sağlık, eğitim, altyapı gibi kimi hizmetler meta olmaktan çıkarılabilir ama işgücü meta olmaktan çıkmadığı müddetçe burjuvazi fırsatını bulduğu anda bu alanlar tekrar sermaye üretimi alanına dahil edilir.
Yine de kapitalist üretim altında bazı mal ve hizmet üretimi meta kapsamından çıkarılabilir. Örneğin sağlık hizmetleri, eğitim işleri, çeşitli alt yapı hizmetleri birçok kapitalist ülkede bir ölçüde meta kapsamından çıkarılmıştı. Emperyalist küreselleşme saldırıları ile birlikte bu alanlar parça parça özelleştirilerek yeniden meta üretimi kapsamına dahil edildiler.''
Yukarıya aktardığımız alıntıda ise, ''Yukarıda bahsedildiği gibi sınıf mücadelesinin basıncı altında burjuva devlet emekçiler lehine bazı düzenlemeler yapabilir, sağlık, eğitim, altyapı gibi kimi hizmetler meta olmaktan çıkarılabilir'' deniyor. Evet, bu doğru ve bu, kapitalizm içerisinde gerçekleşebilecek bir olgudur. Burada da belirleyici olan proletarya ve halkların mücadelesidir, bu mücadelenin burjuva devlete ağır darbeler indirerek bazı hakları koparıp almasıdır.
Proletaryanın ve bağlaşıklarının henüz bir devrimi yapabilecek kadar güçlenmediği, burjuvazinin ise bu mücadeleyi önleyemediği ve ezemediği koşullarda burjuvazi geri adım atarak ciddi tavizler vermek zorunda kalabilir. Teorinin aydınlattığı bu mesele tarihsel deneyim tarafından da kanıtlamıştır. Böyle bir olasılığın ya da böyle bir geri adım atışın ''varoluşsal kriz'' nedeniyle artık bir kez daha gerçekleşemeyeceğini ileri sürmek tipik bir dar kafalılık olacaktır.
Hem bu olasılığın hala geçerli olduğunu söyleyeceksin, hem de artık esneme ve iyileştirmenin olanaklı olmadığını yazacaksın! İşte bu olmadı. Birbirini yadsıyan iki tezi savunmak iki sandalyeye oturmak gibi bir şeydir.
Kuşkusuz ki kapitalizmi iyileştirerek düzeltmek, reforme etmek elbette ki komünistlerin işi değildir. Onların asli, temel, genel, sürekli görevi, proletaryayı ve ezilen, sömürülen, aşağılanan emekçi sınıf ve tabakaları devrim ve sosyalizm davasına kazanarak, kapitalizmi, emperyalizmi, dünya gericiliğini yıkmaktır. Zaten sosyal reformlar ve kazanımlar devrim mücadelesinin yan ürünleridir. Burjuva liberalleri, küçük burjuva reformcuları ise reformları temel alırlar. Kapitalizmi bir devrim tehlikesinden ve yıkımdan kurtarmak için kapitalizmi iyileştirmek isterler. Reformist akımın teori ve pratiğinin merkezinde reformlarla kapitalizmi güvence almak hedefi durur.
Yukarıda gösterdiğimiz gibi, yazı, eklektik bir perspektifle, birbirini yadsıyan saptamalarla, kendi iç çelişkisini dışa vuruyor. Böylece iç bütünlükten yoksun karakterini de sergilemiş oluyor. Bu koyuş, yazara duruma göre kalem sallama, ana fikirlerinin üstünü örtme olanağı sunuyor. Fakat yazının bu eklektisizmi rastlantısal değildir, aksine yazarın Marksizm-Leninizm'den kopuşunu ifade eden teorisiyle iç içedir. Böyle olduğu içindir ki yazar, gerçekte, ''sol'' keskinlikten ibaret olan ana fikirlerinin yanıbaşında, ana fikriyle açık çelişki oturan sosyal reformların da mümkün olabileceği tezini eklektik bir tarzda ifade etmek zorunda kalıyor.
Aslında yazar, Troçki'nin 1938 yılında yayınladığı (Ekim Devrimi'ne, Marksizm-Leninizm'e, SSCB'ye, III. Enternasyonal'e karşı savaşmak ve ''politik devrim''le Stalin önderliğindeki SSCB'yi yıkmak için kurduğu) sözde IV. Enternasyonal'in programı olarak ilan edilen ''Geçiş Programı''nda savunduğu düşünceyi, sosyal reformların da artık mümkün olmadığı, kapitalist emperyalizmin ve (''Stalinist karşı devrimci diktatörlüğün'') tükendiği, ha yıkıldı yıkılacak duruma geldiği düşüncesini savunuyor. Troçki ölümüne dek bu tezi de ısrarla savunmuştur. IV. Enternasyonal de Troçki'den sonra oldukça uzun yıllar bu propagandayla yoluna devam etmiştir. Belki yazar diyecek ki, o, o zamandı, o gün bu saptama yanlıştır ya da yanlış olabilir ama bugün değil vs. Olabilir, yazar manevra yapabileceği çelişkili, eklektik koyuşuyla kapıyı buna da açık tutmaktadır. Fakat biz biliyoruz ki, Troçkist akımın çeşitli türevleri hala bu saçmalıkları savunmaya, güncel önemi üzerine kalem sallamaya devam etmektedir.
Yazar kapitalizmin çeşitli olgularını kendince anlattıktan sonra, şunları yazmış;
''Bir yanda kronik aşırı sermaye fazlası bir yanda kronik aşırı ücretli emek fazlası birbirini üretme imkânı bulamaz hale gelir. Bütün bunlar sermayenin varoluşsal krizinin görünümleridir ve aynı zamanda nesnel ekonomik yasaların bir sonucudur.''
Öte yandan aynı yazı içerisinde yer alan şu sözler de yazara ait;
''Kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı için nesnel ekonomik yasalar onun gelişmesinde belirleyici olmaktan çıkar, çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır. ''
Burada bir kez daha yazarın eklektisizmiyle karşı karşıyayız. Kapitalizmin nesnel yasaları vardır, kapitalizmin nesnel yasaları yoktur. Böylece yazar işine geldiği yerde nesnel yasalar üzerine bilgiçce kalem sallayacak işine gelmediği yerde ise ''sol'' keskinliğine silah sunacak ya da sunmaktadır. Aslında ana fikri ''emperyalist küreselleşme aşamasındayız'' ve ''varoluşsal kriz'' çağındayız, nesnel yasalar da yoktur tezidir.
Yazının eklektisizmi sadece yukarıda işaret ettiğimiz sorunlarla sınırlı değildir. Yazımızın gelişimi içerisinde okuyucu bu gerçekleri daha iyi görecektir.
Şimdilik bu noktayı geçiyoruz.
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder