22 Kasım 2020 Pazar

EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU? IV. BÖLÜM

 

EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU? IV. BÖLÜM



IV. BÖLÜM


Ya yazarın şu sözlerine ne demeli;


''Kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı için nesnel ekonomik yasalar onun gelişmesinde belirleyici olmaktan çıkar, çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır. Buna karşın sınıf mücadelesi kapitalist üretim sürecinde belirleyici konum kazanır çünkü kapitalizm içinde kalarak sistemi emekçiler lehine esnetme imkânı kalmamıştır.''


'''Emperyalist küreselleşme'' çağı, 'Varoluşsal kriz'', ''nesnel ekonomik yasalar belirleyici olmaktan çıkar'', ''buna karşın sınıf mücadelesi kapitalist üretim sürecinde belirleyici konum kazanır''!


Bu fikirler silsilesi bilimsel teoriden uzak, Marksizm-Leninizm'i yadsıyan, tarihin motorunun sınıf mücadelesi olduğu öğretisinin de revizyonundan ve tasfiyesinden başka bir şey değildir.


Sınıflı toplumlardan bu yana tarih, sınıflar mücadelesi tarihidir. Sınıf mücadelesi bu tarihin belirleyici dinamiği, başlıca gelişme yasası olmuştur. Bu kapitalist üretim tarzında da böyledir ve modern biçimler kazanmış olarak hükmünü icra eder. Bu sınıf mücadelesi, gerici sınıfların ilerici, devrimci sınıflara; devrimci, ilerici sınıfların gerici sınıflara karşı mücadelesi olarak açığa çıkar. Bu mücadele otomatik bir çizgide değil, diyalektik bir gelişme çizgisinde ortaya çıkar; gerileyiş, yenilgi, durgunluk, canlanma, yükseliş ve atılım süreçleri kesintisiz olarak iç içe geçer ve herbir yeni üretim tarzında, o üretim tarzının kendi temel çelişmesi üzerinde yeniden yapılanarak tarihi belirlemeye devam eder. Bu olgu, yazarın ifadelerini aktararak söyleyecek olursak, ''Bugünkü kapitalizm ne serbest rekabetçi kapitalizmdir ne de emperyalist kapitalizmdir, emperyalist küreselleşmedir.'' dediği aşamada da geçerlidir. Yani sorunu ''varoluşsal kriz'' dönemiyle sınırlı koyamayız. Dolayısıyla kalkıp sınıf mücadelesinin bugünkü koşullarda belirleyici olduğunu söyleyemeyiz.


Bu saçma teze göre, tarih, ''emperyalist küreselleşme aşaması'' öncesi sınıf mücadelesinin belirleyici olmadığı bir tarihtir. Sözlerin nesnel mantığı bu. O zaman sorarlar, bu ne biçim bir tarih ve toplum teorisi? Sınıflar mücadelesinin belirleyici olmadığı bir tarih ve toplum burjuva sosyolojisinin bakış açısı ve yönteminden ibarettir. Hadi uzak geçmişi geçtik, 1917 Devrimi, sosyalist inşa, faşizm ve savaş, sosyalist kampın doğuşu, 68 kuşağının mücadele dalgası, emperyalizmin sömürge tekelinin yıkılması, demokratik, sosyalist mücadeleler, ''Doğu bloku''nun yıkılışı, neoliberal politikalar süreci, yerel ve bölgesel savaşlar, kapitalizmin genel ekonomik krizleri, vb. vb. tüm bunlar sınıf mücadelesi değil mi? Devrim ve karşı-devrim arasındaki mücadeleler sınıf mücadelesi değil mi? ''Evet, öyledir'' denecektir; çok güzel, peki o halde bilimsel teori ve analiz adına nasıl oluyor da sözkonusu anlayışların propagandası yapılabiliyor?!


Yazarın söylediklerinin ilkesizliği, belkemiksizliği açıktır. Bu garip, Marksist -Leninist tarih ve toplum teorisini, proletarya sosyalizminin sınıf mücadelesi teorisini yadsıyan, bilimsel akılla asla izah edilemeyecek perspektif ve analiz, ya ne dediğini bilmeyen bir yazarın hezeyanları ya da doğru yoldan kopmuş bir insanın kafa karışıklığı ve oportünizmi olarak görmek gerekir.


Marksizm-Leninizm'den bir kere kopulmasın, insanın, partilerin nereye gideceği belli olmuyor. Tarihe ve teoriye, felsefe ve politik-ekonomiye, emperyalizm ve proleter devrimler çağına ''sol'' oportünist, Troçkist açıdan bakan ve yorumlayan kişi ve akımların cephaneliği kuşanılarak doğru analizler yapılamayacağını yazar ve yazar gibi düşünenlerin yazdıklarından da çarpıcı bir tarzda görmekteyiz. Bir makalede bu kadar çok hata, bu kadar subjektivizm, bu kadar eklektisizmin bir araya getirilmesi için elbette ki yetenekli olmak gerekir. Yazar bu yeteneği göstermiştir.


Devam edelim. Peki şu sözde analize ne demeli;


''Kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı için nesnel ekonomik yasalar onun gelişmesinde belirleyici olmaktan çıkar, çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır.'' (bba.-boldlar bana ait)


Bir kez daha ''emperyalist küreselleşme'', ''varoluşsal kriz'', ''nesnel yasalar''ın tayin edici olmaktan çıkması''. Peki neden? ''çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır.''


Burada Marksizm-Leninizm'den bir iz var mı? Leninist emperyalizm teorisinden ve onun somut tarihsel duruma uyarlanmasından, analiz gücünden bir iz var mı?!


Ne demek ''kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır''? Yazar ne dediğinin farkında mı? İnanacak olursak ''varoluşsal kriz'' ve ''emperyalist küreselleşme'' öncesi dönemde kapitalist emperyalizm çürüme değil, genç, diri, gençlik iksiri içmiş, yükselen bir kapitalizmmiş; çürüyen, çöküşe doğru giden, asalak, kapitalizmin son aşaması değil de, gelişme çağındaymış. Ancak o çağ geride kalmış, kapitalizm bu aşamaya (çürüme aşamasına) daha yeni gelmişmiş vs. Bu saçma sapan görüşler yazarın ve bu düşünceleri benimseyenlerin gerçekte, ''küreselleşme'' öncesi döneminde de emperyalizmi zerre kadar anlamadıklarını, o dönemde yenilmez gördükleri, dahası şirin gösterdikleri anlaşılıyor.


Oysa biliyoruz ki, Lenin, ''Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması'' kitabında emperyalizm olgusunun parlak bir analizini yapar. O, bu kitabında, emperyalizmi sosyalist devrimin ön günü olarak vurgularken, emperyalizmi tekelci kapitalizm, yaşlanmış, tarihsel ömrünü doldurmuş, can çekişmekte olan, tekelci asalaklıkla belirlenen, çürümekte olan kapitalizm olarak tanımlar. Kapitalist emperyalizmin üretici güçlerin özgürce gelişmesinin önündeki ana engel olduğunu vurgular. ''KAPİTALİZMİN ASALAKLIĞI VE ÇÜRÜMESİ'' bölümü de dahil tüm kitabında bu olguyu ayrıntılı inceler. Lenin emperyalizmi, can çekişmekte, asalaklığın damgasını vurduğu bir kapitalizm olarak nitelemesi çağımızın temel bir olgusudur ve ''küreselleşme dönemi'' ile çağımız değişmediği gibi, Lenin'in sözünü ettiği emperyalizm ve nitelikleri daha keskinleşmiş, derinleşmiş, genişlenmiş, yeni biçimlerde yoğunlaşmış haliyle karşımızda durmaktadır.


Lenin ne demişti, birlikte bakalım;


... bütün tekeller gibi, kapitalist tekel de şaşmaz bir biçimde bir durgunluk ve çürüme eğilimine yol açar. ... Elbette, bir tekel, kapitalist rejimde, dünya pazarındaki rekabeti tümüyle ya da uzun süre bir süre için ortadan kaldıramaz (ultra emperyalizm teorisinin saçmalığını kanıtlayan nedenlerden biri de budur). Kuşku yok ki, üretim giderlerini azaltma ve uygulanan teknik düzeltme işlemleriyle karı artırma olanağı, bir takım değişikliklere yol açmaktadır. Ancak tekellere özgü o durgunluk ve çürüme eğilimi işlemeye devam etmekte, bazı ülkelerde, bazı sanayi dallarında, bir zaman için üste çıkmaktadır.” (Emperyalizm, s. 112-113, iLa.)


“…Emperyalizm, az sayıda ülkede, daha önce de gördüğümüz gibi 100-150 milyar frankı bulan büyük bir nakdi sermaye birikimidir. Rantiye sınıfın ya da daha doğrusu rantiye tabakanın, yani ‘kırptıkları kuponlarla’ yaşayan insanların, herhangi bir işletmenin çalışmasına hiçbir biçimde katılmayan insanların, meslekleri işsizlik olan insanların olağanüstü çoğalması bundandır (tekelci durgunluk ve çürüme, sömürge tekeli bn.). Emperyalizmin başta gelen ekonomik temellerinden biri olan sermaye ihracı, rantiye tabakasının üretimden kopuşunu artırır ve denizaşırı bazı ülkelerin ve sömürgelerin emeğinin sömürüsüyle yaşayan ülkenin topuna asalaklık damgasını vurur.” (age., s. 113)


''Rantiye devlet''. ''tefeci devlet'' vurgusu Lenin'in çözümlenmesinde temel bir yer tutar; ''Rantiye devlet, asalak, çürüyen kapitalizmin devletidir'' diyen Lenin'dir.


Lenin, 6 Temmuz 1920'de kitabının yeni baskısına hazırladığı ön sözde kitabının ''Kapitalizmin Asalaklığı ve Çürümesi'' alt başlığına atıfta bulunarak, şunları yazar;


''Bu kökler, (Lenin hemen yukarıda sosyalizm, Marksist maskeli küçük burjuva reformizmin burjuvaziyle devrime karşı birleşmesine atıfla bulunuyor- bn.) kuşkusuz, kapitalizmin en yüksek tarihsel aşamasını, yani emperyalizmi karakterize eden asalaklık ve çürümesidir.''


''Tekeller, oligarşi, özgürlük eğilimi yerine egemenlik eğilimi, sayıları gitgide artan küçük ya da zayıf ulusların zengin ya da güçlü birkaç ulus tarafından sömürülmesi bütün bunlar, emperyalizme, onu asalak ve çürümüş bir kapitalizm haline getiren ayırdedici özellikler kazandırmıştır. Burjuvazinin, gitgide artan bir ölçüde sermaye ihracından gelen kazançlar ve "kupon kırpmak"la yaşadığı, "rantiye-devlet"in, tefeci-devletin yaratılması, gitgide daha belirgin biçimde emperyalizmin eğilimlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu çürüme eğiliminin, kapitalizmin hızlı gelişmesini önleyeceğini sanmak yanlış olur. Önlemez. Emperyalist dönemde, bazı sanayi kolları, burjuvazinin bazı katmanları, bazı ülkeler, bu eğilimlerden birini ya da ötekini, küçük ya da büyük ölçüde gösterirler. Genel olarak, kapitalizm, eskiye göre çok daha büyük bir hızla gelişmektedir. Bu gelişme, yalnızca genellikle gitgide daha eşitsiz hale gelmekle kalmayıp gelişme eşitsizliği, sermaye bakımından en zengin ülkelerin (İngiltere) çürümesinde kendini özellikle göstermektedir.'' (Lenin, agk. s. 140, Sol yayınları)


''Emperyalizmin olabildiğince açık ve tam bir tanımıyla başlamalıyız. Emperyalizm, kapitalizmin özgün bir tarihsel aşamasıdır. Bunun özgün niteliğinin üç yönü vardır: emperyalizm, (1) tekelci kapitalizmdir; (2) asalak, ya da çürüyen kapitalizmdir; (3) cançekişen kapitalizmdir. Serbest rekabetin tekel tarafından ayağının kaydırılması, emperyalizmin temel ekonomik özelliği, özüdür.'' (Lenin, Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme, S.E., C.I, s. 526)


''Emperyalizmin niçin cançekişen kapitalizm, sosyalizme geçiş halindeki kapitalizm olduğu besbellidir: kapitalizmden doğan tekel, zaten ölmekte olan kapitalizmdir, sosyalizme geçişin başlangıcıdır. Emperyalizm tarafından emeğin çok geniş boyutlarla toplumsallaştırılması (savunucuların —burjuva iktisatçılarının— 'birbirine kilitlenme' dedikleri şey) aynı sonucu doğurmaktadır.'' (age., s. 529, iLa.)


Lenin'in konu bağlamında söylediği şey, bu. Emperyalizmin çürümeyle bağdaşmadığı, çürümenin ''emperyalist küreselleşme aşaması''yla (''çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır.'') ortaya çıktığı ya da belirleyici bir niteliğe yükseldiği, emperyalist kapitalizmle kapitalizmin, üretici güçlerin hızlı gelişimiyle bağdaşmadığı gibi saçmalıların anti-Leninist karakteri açıktır.


Daha fazla uzatmaya gerek yok, yazar Lenin'den, keza Birlik Devrimi'nin teorisi ve programından kopmuştur.


Dönemin modası, devrime, sosyalizm ve komünizme, Marksizm-Leninizm’e, o arada Marx’ın kapitalizm, Lenin’in emperyalizm teorisine saldırmak modasıdır özellikle 90'lardan bu yana. Yazarın bir dönem savunduğu Marksizm-Leninizm'den kopması onu da aynı cepheye götürmüştür.


Yazarın ''Bugünkü kapitalizm ne serbest rekabetçi kapitalizmdir ne de emperyalist kapitalizmdir, emperyalist küreselleşmedir.'' saptaması üzerinde de ayrıca durmak gerekiyor. Burada da açık bir sapma var. Bugünün kapitalizmi emperyalist kapitalizm değilmiş! Peki neymiş, ''emperyalist küreselleşme''ymiş. Sorunun bu tarzda konuluşu oportünizmdir. Bugünkü kapitalizm de emperyalist kapitalizmdir ve emperyalizmin ekonomik temelini oluşturan tekelci kapitalizm ''emperyalist küreselleşmenin'' de ekonomik temeli olmaya devam etmektedir. Lenin'in emperyalizmin karakteristiği olarak ortaya koyduğu olgular daha yüksek bir temelde tekelci kapitalizmin nitelikleri olmaya devam ediyor. Kuşkusuz ki yazar ve onunla aynı düşünceleri paylaşan küçük burjuvalarımız bütün lafazanlıklarına karşın, Leninizm, Ekim Devrimi, emperyalizm ve proletarya devrimleri karşısında mevzilenmiş Marksizm-Leninizm'e ateş açmaktadırlar.


Yazarın emperyalist küreselleşmeyi ''Bugünkü kapitalizm ne serbest rekabetçi kapitalizmdir ne de emperyalist kapitalizmdir, emperyalist küreselleşmedir.''* vurgusundan da görülebileceği gibi, ''emperyalist kapitalizm''in aşıldığını açıkça savunuyor. Doğal olarak böylece Lenin'in emperyalizm ve çağ teorisi de eskimiş, geride kalmış ve yeni bir çağa, ''emperyalist küreselleşme'' çağına girilmiştir. Eh bu çağda da kapitalizmin nesnel yasaları yok, artı değer üretemiyor. Faizin, ticari karın, rantın kaynağı olan artı değer üretilmediği için sanayici karı üretilmiyor. Üretici güçler büyümüyor. Kapitalist maddi üretimin çevrimi yok. Durgunluk ve tükenmişlik belirleyici ve emperyalist kürelleşmeyi ''hellak'' ediyor. Çünkü ''varoşsal kriz'' çağındayız. Gerçekte emperyalist kapitalizm kendiliğinden aşılmıştır ya da çökmüştür; öyle ya dünya devrimi falan da olmadı. Yazar, yeni dönemi ise ''emperyalist küreselleşme''yi ''gömme'', ''yıkma'' vs. dönemi olarak tanımlıyor ve ütopizme, romantizme, subjektivizme batmış olarak devrimden bahsediyor. Eh, emperyalist kapitalizmi yıkamadık, zaten yıkılamazdı da çünkü çürüyen kapitalizm değildi, ''emperyalist küreselleşmeyle'' bu aşamaya geldik; emperyalist kapitalizm ise zaten aşıldı, o eskide kaldı, artık yeni bir çağda, dünyada yaşıyoruz, artık adı her ne ise.


Zaten yazar Leninizm'in kapitalizmin eşitsiz ve sıçramalı gelişme yasasını, emperyalizmin en zayıf bir ya da birkaç halkasının kırılarak sosyalist inşa yoluna girileceğine, sosyalizmin inşa edilebileceğine de inanmıyor.


Sosyalizmi komünizm olarak görüyor. Dünyanın emperyalizmin topyekün yıkılmasıyla, dünya devriminin Avrupa, ABD merkezli olarak topyekün zaferiyle dünyanın kurtuluşunun yolunun açılacağını savunuyor. Buna rağmen yine de (sosyalizm eşittir komünizm) sosyalizm/komünizme geçebileceğine inanmıyor ve üstelik topyekün yıkılsa bile zaten sosyalizmi kuramayacağımız için, ne kapitalist ne de sosyalist olan, gerçekte kapitalizmin damgasını bastığı bir ''toplum'' olan Troçkist ''geçiş toplumu'' sürecine gireceğimizi, artık ne zaman gerçekleşebilirse o zaman sosyalizme yani komünizme, yani sınıfsız bir topluma geçebileceğini savunuyor. Artık bu yeni çağda (''Emperyalist küreselleşme'' çağı!) Ekim Devrimi ve sosyalist kampın doğuşunda olduğu gibi örnekler de olmayacaktır. Olsa olsa bir dünya devrimi olabilir ya da olacaktır. Sırası geldiğinde yazar, manevra niteliğinde kullandığı argümanları da bir köşeye atacaktır. Cesaretli davranma cüretini kendisinde bulduğunda daha açık, daha keskin ''Yaşasın Troçkizm!'' diyecek, Lenin, Stalin ve III. Enternasyonal karşıtlığını segileyecektir.


Sağa sola çekilecek bir yanı yok, yazar Troçkizm'i, Troçkizmin dünya devrim teorisini kendisine temel alıyor, militanca savunuyor, propagandasını yapıyor. Bu fikirleri herhangi bir Troçkist yayında, sitede bulabilirsiniz. Yani bu teoriler, savunular kendisine değil, başka bir cephaneliğe aittir. Yazar bu gerçeği ilkeli ve dürüstçe davranarak ortaya koymak yerine oportünizme özgü manevralara başvuruyor. Bu düşünceleriyle bağlı olarak ''emperyalist küreselleşme'', ''varoluşsal kriz'' üzerine kalem oynatıyor.


Yazara göre, sosyalizm-komünizm, yani sınıfsız toplum olduğu için zaten SSCB'de, sosyalist kampta hiçbir zaman sosyalizm kurulamamıştır ve kurulamazdı da; dahası “ 'tek ülke'lerde sosyalist inşalar da sosyalizme ilerlemeyi zayıflatan bir rol oynuyordu.'' Bu gerici saptama tek ülkede veya birkaç ülkede proletarya devriminin zaferine, proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmin inşasına karşı çıkan, dünya proletaryasına bu yola girmemeyi öğütleyen, böyle bir teori ve duruşun sosyalizme-komünizme karşı olduğunu propaganda eden, küresel sermayenin hizmetinde olan bir saptamadır; teorik arka planı ya da teorik temeli Troçkizm'e dayanan, anti-kapitalist sosyalist mücadeleyi proletaryaya yasaklayan bir zihniyetin ürünü ve ifadesidir.


Örneğin, Farrell Dobbs ''Sosyalist İşçi Partisi’'nin (SWP lideri) bir toplantısında, ''Troçki’nin öğretisi'' üzerine yaptığı bir konuşmada söylediği şu sözler pekçok Troçkist yayında, propaganda da rastlayabileceğimiz sözlerdir.


''Sovyetler Birliği, Çin, Almanya, Fransa, İspanya’daki işçi sınıfına, II. Dünya Savaşı’nda tüm işçi sınıfına ihaneti, bu sonsuz ihanetler zinciri Stalin’i işçi sınıfına karşı daha da büyük bir şiddete sürükledi.''*


Yani Lenin, Stalin önderliğinde sosyalizmi kurmaya kalkan, sosyalist kampın doğuşuna önderlik eden, sosyalizmi kurma yolunda devasa başarılara imza atan, emperyalizme ve faşizme darbe üstüne darbe indiren gafiller sosyalizme, dünya proletarya devrimine zarar vermişlerdir.


Ne yazık! Umut ve irade kırılması yazarı, Troçkizm'in şemsiyesine sığınmaya götürmüş.


Dileriz yazar özeleştirel kendisini yeniler de çıkmaz sokaktan çıkar.


    *Yazarın ''Sosyalizm Yenilmedi mi?'' başlıklı ATILIM gazetesinde yayınlanmış yazısı ve röportaj.


** ''ABD’li devrimci Marksist ve Sosyalist İşçi Partisi önderlerinden Farrell Dobbs’un 21 Ağustos 1941’de Minneapolis’te düzenlenen Lev Troçki’yi anma toplantısında yaptığı bu konuşma 12 Eylül 1941’de partinin yayın organı olan The Militant’ta yayımlandı. Marxists.org sitesinde yer alan metin İngilizce orijinalinden ilk defa Türkçeleştirildi.''


DEVAM EDECEK


Hasan OZAN İLTEMUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder