14 Kasım 2020 Cumartesi

EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU? II. BÖLÜM

 

EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU?

II. BÖLÜM

'' Artı-değer teorisi, Marx'ın ekonomik teorisinin temel taşıdır.'' (Lenin)



II


Yazarın ana düşüncesi ya da düşünceleri özetle aşağıdadır;


''Tekrar etmek pahasına söyleyelim, bugünkü koşullar ikinci paylaşım savaşından sonrakinden çok farklı. O yıllarda kapitalist genişleme yaşanıyordu bugün ise kapitalizm sınırlarına dayandı ve varoluşsal krize saplandı.'' (iba.)


''...Kapitalizm esnetilemez ancak kırılabilir.'', ''Kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı için nesnel ekonomik yasalar onun gelişmesinde belirleyici olmaktan çıkar, çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır. Buna karşın sınıf mücadelesi kapitalist üretim sürecinde belirleyici konum kazanır çünkü kapitalizm içinde kalarak sistemi emekçiler lehine esnetme imkânı kalmamıştır.''


'c) Tekelci sermayenin egemenliği nedeniyle teknolojik devrimler gerçekleşmiyor ve yeni sermayeler sürgün veremiyordu. (Yazar bu ifadeleri C-19 pandemisi önceki durumu anlatırken kullanıyor ve devamında da bugün tablonun daha da ağırlaştığını ifade ediyor.)


Bugünkü kapitalizm ne serbest rekabetçi kapitalizmdir ne de emperyalist kapitalizmdir, emperyalist küreselleşmedir. '' (iba.)


''Kısacası; mutlak artıdeğer üretimi, spekülatif sermaye birikimi, kronik işsizlik, orta sınıfın çökmesi ve sınıflar arası gelir uçurumunun sürdürülemez düzeye ulaşması bugünkü sermaye üretiminin geldiği varoluşsal kriz aşamasının zorunlu sonucudur.'' (agy.)


Aşağıya aktaracağımız alıntı ise, gerçekte bugünü tarif ediyor (yukarıda aktardığımız alıntılar bunu kanıtlıyor) ama yazar sanki daha ileriki süreçleri (''Ne zamana kadar?'') anlatıyor görünümü sunarak, oportünist bir manevra yapıyor.


''Üretiminin tarihsel sürecinin belli bir aşamasında sermaye, gelişmesinin sınırlarına dayanır. Bu da onun içsel bir yasasıdır. Öyle bir an gelir ki birkaç dünya tekeli dünya piyasasına hâkim hale gelir, artık ne fethedilecek yeni pazarlar vardır ne de yeterince mülksüzleştirilecek küçük kapitalist kalmıştır. Böyle bir anda sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için ya da bir başka deyişle artı kar elde etmek için teknolojik devrimlerle göreli artıdeğeri artırmanın yerini giderek artan oranda mutlak artıdeğer elde etmek yani işçiyi daha çok ve daha yoğun çalıştırmak alır. Diğer yandan aşırı tekelleşme nedeniyle, pazarlar daraldığı ve ortalama kar oranı düştüğü için elde edilen sermayenin giderek büyüyen bölümü aşırı sermaye fazlası haline gelerek spekülatif sermaye birikimine kaynaklık eder. Kronik aşırı sermaye fazlalığı kaçınılmaz olarak kronik aşırı işsizliği üretir. Bir yanda kronik aşırı sermaye fazlası bir yanda kronik aşırı ücretli emek fazlası birbirini üretme imkânı bulamaz hale gelir. Bütün bunlar sermayenin varoluşsal krizinin görünümleridir ve aynı zamanda nesnel ekonomik yasaların bir sonucudur.'' (agy., iba.)


Bu düşünceleri yazının değişik bölümlerinde tek tek ele alacağız.


Yazara göre, kapitalizm gelişmesinin nihai sınırlarına dayanmıştır. Bu kapitalizmin varoluşsul krizidir. Bu sınır, kapitalizmin çöküşünün kaçınılmaz olduğu sınırdır. Bu sınırda olduğu için kapitalizm artı değer de üretememektedir. Bu sınırda ''sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı için nesnel ekonomik yasalar onun gelişmesinde belirleyici olmaktan çıkar, çünkü kapitalizm şimdi gelişme değil çürüme aşamasındadır.''

Demek ki, ''nesnel ekonomik yasalar onun (kapitalizmin-bn.) gelişmesinde belirleyici olmaktan çık''mış; ya da varoşsul kriz aşamasında bu nesnel yasalardan (ya da yazarın ifadesiyle ''kapitalist üretim ilişkilerine içkin olan ekonomik yasalar''dan) bahsedilemez. Demek ki artık kapitalizm artı değer üretemiyor. ('' Artı-değer teorisi, Marx'ın ekonomik teorisinin temel taşıdır.'' -Lenin) Üretici güçler gelişmiyor. ''Tekelci sermayenin egemenliği nedeniyle teknolojik devrimler gerçekleşmiyor.'' Yazarın bu sözde saptamalarına göre, yani ekonomik yasalar artık olmadığına göre, kapitalist üretim ilişkilerinden de bahsedilemez. Demek ki kapitalizm ha çöktü ha çökecek ya da zaten çökmüştür. Yazar ya ne dediğinin farkında değil ya da saplandığı oportünizm ve inkarcılık yazara bunları söyletiyor, kuşkusuz ki belirleyici olan ikincisidir.


Bir kere hala kapitalizmden, emperyalist dünya sisteminden bahsediyorsanız onun nesnel yasalarından da, kapitalist üretim ilişkilerinden de bahsetmeniz gerekir. Burjuva liberallerini ''materyalist diyalektikten yoksun'' olmakla eleştiren yazar burada saf idealizme, metafiziğe, dogmatizme boylu boyunca batmıştır. Dahası, felsefi idealizmin de subjektif idealizmi temsil eden biçimine batmış durumda.


Marks, şöyle der;


''Ulaşmış olduğum ve bir kez ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk etmiş olan genel sonuç, kısaca şöyle formüle edilebilir: Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da, bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile —ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir—, hukuki, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri ayırdetmek gerekir. Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi gözönünde tutularak, bir hükme varılamaz; tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi hayatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. '' (Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz)


Oysa yazar, ''emperyalist küreselleşme aşaması''nda, ''varoluşsal kriz aşamasında'' kapitalizmin nesnel ekonomik yasalarının olmadığı iddiasıyla Marks'tan, Marksist politik-ekonomiden kopmuştur. Lenin'in tahlil ettiği emperyalizm teorisinden, emperyalist kapitalizmin aşılmış, geride kalmış bir tarihsel çağa ait olduğu saptamasıyla, ''emperyalist küreselleşme aşaması'' perspektif ve analiziyle bu teorik perspektiften de kopmuştur. Dolayısıyla emperyalizm ve proletarya devrimler çağının nesnel gerçeklerinden koparak gerçeğin yerine subjektif idealizmi, metafizik öğretiyi ve yöntemi koymuştur. Nesnel yasalarını yitirmiş bir kapitalizmden, boşluk içinde yüzen bir emperyalist kapitalizmden bahsetmesi bunun çarpıcı kanıtıdır.


Marks'ın yukarıda vurguladığı zorunlu uygunluk yasası bütün üretim tarzların doğuşu, yükselişi, çöküşünü açıklayan yasadır ve toplumsal tarihin hem diyalektik hem de materyalist nesnel gelişme yasasıdır. Bu yasa, bugün de tepkime vermekte ve emperyalist dünya sisteminin yıkım sürecini belirlemektedir. Kapitalist üretim tarzında ve onun emperyalizm aşamasında üretimin toplumsal niteliği ile mülkiyetin kapitalist biçimi arasındaki çelişki temel çelişkidir. Bu çelişki sınıfsal planda proletarya ile burjuvazi karşıtlığı olarak şekillenmiştir. Emek sermaye çelişkisinin çözümü ise proletarya devrimin zaferinde yatmaktadır...


Yazar, ''emperyalist kapitalizm olmayan'' (''Bugünkü kapitalizm ne serbest rekabetçi kapitalizmdir ne de emperyalist kapitalizmdir, emperyalist küreselleşmedir.'' sözleri) bir ''emperyalist küreselleşme'' ve ''varoluşsal kriz'' çağında kapitalizmin nesnel ekonomik yasalarının olmadığı saçmalığıyla, gerçekte, Marks'ın vurguladığı, Marksizm-Leninizm'e yol gösteren zorunlu uygunluk yasasının da olmadığı bir toplumdan, herhalde ''tarihin sonu''ndan bahsediyor olmalı. Oysa zorunlu uygunluk yasası olmadan ne toplumsal tarih ne günümüz emperyalizmi tahlil edilebilir ne de dünya proleter devriminin zorunluluğu ve somut analizi yapılabilir. Yazara, ''komünal, köleci, feodal, 'emperyalist küreselleşme çağı öncesi' kapitalizmi tahlil et'' derseniz, yazar, muhtemelen hemen toplumsal tarihin evriminde zorunlu uygunluk yasası üzerine Marks'a atfen kalem oynatacak ve sayfalar dolusu yazacaktır. Fakat iş, ''varoluşsal kriz'' dönemine gelince yazar, subjektif idealizme dayanarak, gerçeklerin yerine geçirdiği subjektif fikirlerini yazmaya başlayacaktır. Okuyucunun bu uyarıyı akılda tutmasını isteriz. Çünkü oportünizm ve tasfiyecilikte sınır yoktur.


Tarihin yapıcısı fikirler, ''mutlak idee'', ''mutlak irade'', ''evrensel akıl'', ''Tanrı'', bireysel kahramanlar değildir. Bu idealist öğreti diyalektik ve materyalist felsefeyi, tarihi materyalizmi, sınıflar mücadelesi gerçeğini yadsır. Bizi yazarın söylediklerinin objektif anlamı ilgilendirir. Yazarın söylediklerinin objektif anlamı ve özü, kapitalizmin nesnel yasalarının bittiği, kapitalist maddi üretim ilişkilerinin sonlandığı, yani emperyalizmin maddi toplumsal temelini yitirdiği anlamına geliyor. O halde geriye subjektivizm, ideeler dünyası, saf akıl kalmıştır. Yani maddi toplumsal dünya yitirilmiş! Sözkonusu teorik yaklaşımın başka bir anlamı da yoktur. ''sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi tarihsel sınırlarına gelip dayandığı'' sözleriyle bir yandan hala, sınırına dayanmış olsa da, sermayenin genişletilmiş yeniden üretiminden bahsediliyor görünürken öte yandan kapitalizm bitmiştir derken yazar, ne yazdığını bilmeyen, kafası bulanık, girdapta dönen biri gibi yazıyor. Aslında yazarın açmazı yazısının da açmazı olarak yansıyor.


Yazar bir yandan ''Sınıf mücadelesinin şiddeti ne derece yüksek olursa olsun sermayenin egemenliğine nihai olarak son verilmedikçe sermaye egemenlik kurduğu alanlarda genişletilmiş yeniden üretimini gerçekleştirmeye devam eder.'' (iba.) derken öte yandan da artık ''sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi''nin gerçekleşmediğini iddia ederek tipik eklektisizmini bir kez daha sergilerken, diğer yandan ana fikri olan nesnel yasalar yoktur, artı-değer üretilemiyor derken tam bir açmazın içerisinde olduğunu görüyoruz.


Altını çizerek ifade etmek gerekir ki, gerçekte bu bakış açısı ve analiz ''Elveda Leninizm!'', ''Elveda proletarya!'' haykırışıdır ya da aynı çıkmaz sokaktır.


Denebilir ki yazar, yazılarında proletarya, sosyalizm vb. deyip duruyor, bu da nereden çıktı? Kapitalizm bitmişse, nesnel yasaları yoksa, artı değer falan üretilmiyorsa, bu durumda, başka ne denilebilir ki! Eğer sözkonusu teori ve analize rağmen ''sol'' keskinlik, proletarya, ezilenler üzerine lafazanlık yapılıyorsa, bu yol ve yöntem yazarın eklektisizmi kadar onun savunduğu oportünist ana fikirlerini örterek propagandasını yapma gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Sorunun düğüm noktası, yazılan yazının, savunulan teori ve analizin nesnel içeriğidir; bu içeriğin sınıfsal karakteri, ideolojik ve politik anlamıdır. Eğer soruna bu gerçeğin ışığında bakmazsak oportünizm, revizyonizm, Troçkizm vbg. akımların teorilerinin gerçek karakterini bilince çıkaramaz, dahası oltadaki sazan oluruz. Komünistler, söylenenlerin nesnel içeriğini, teorik arka planını, sınıfsal temelini sorgulamalı ve buradan hareketle gerçekleri anlamaya özel önem vermelidir. Sorun yazarın iyi niyeti ya da kötü niyeti meselesi değildir. Düşüncelerinin nesnel karakteri ve bu nesnel karakterin bilimsel olarak analiz ve sentezi; sınıfsal karakterinin bilince çıkarılıp tanımlanmasıdır.


Ekonomik yasaları olmayan bir kapitalizm! Toplumsal üretici güçlerle kapitalist üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişkide ifadesini bulan nesnel yasa ve bu çelişkinin patlamasının bir ifadesi olan ekonomik kriz. Bunlar yoksa, o halde ekonomik krizlerden de azade bir kapitalizmle karşı karşıyayız. Yani krizlerden arınmış bir postkapitalizm. Haksızlık mı yapıyoruz acaba yazara? Peki ekonomik nesnel yasaları olmayan bir ''emperyalist küreselleşme aşaması'', ''Varoluşsal kriz aşaması'' teorisi ve analizinin bir başka anlamı var mı!!! Fakat yazar, aynı yazısında, paşa keyfince, 2008 krizinin süreklileşerek devam ettiğini de iddia etmektedir. Fakat nesnel ekonomik yasaları olmayan kapitalizmin genel ekonomik krizi nasıl olabilir ki! Ve nasıl oluyor da hala bu kriz sürüyor!? Ayrıca yazarın Leninist emperyalizmin genel bunalımı teorisini de red ve inkar ettiği açıktır. Onun yerine geçirdiği tasfiyeci ''varoluşsal kriz'' teorisi ise bambaşka bir anlam taşıyor.


Kapitalizm var oldukça kapitalizmin genel ekonomik krizleri kaçınılmazdır. Ekonomik kriz, kapitalizmin anarşik karakterinin ve kar için üretim sistemi olmasının ürünüdür. Her kriz, toplumsal üretici güçlerle kapitalist üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın sert bir tarzda patlak vermesinin ifadesidir.


Gerek daha önce gerekse de 2008'de ve 2019 sonlarında (ya da 2020'de) patlak veren emperyalist kapitalizmin genel ekonomik krizleri, bir kez daha, ama daha keskin bir biçimde gösteriyor ki, “kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayenin kendisidir.” (Marx, Kapital, C. I, s. 221) “Bunalımlar, daima, mevcut çelişkilerin ancak geçici ve zora dayanan çözümleridir. Bunlar, bir süre için bozulmuş dengeyi tekrar kuran şiddetli patlamalardır.” (age., s. 221) ve her ekonomik krizde de “burjuva üretimin bütün çelişkileri kolektif olarak patlak verir.” (Marx, Artı Değer Teorileri, C. II, s. 512, Sol Yay.)


Kapitalizm var oldukça kapitalizmin genel ekonomik krizleri de kaçınılmazdır. Bu krizler iradeyle yaratılıp yok edilmez. Bir fantezi dünyasında yaşamıyoruz. Maddi bir dünyada yaşıyoruz. Toplumsal maddi gerçek dünyamızı belirlemeye devam ediyor. Kapitalist üretim ilişkileri yoksa, artık kapitalizmin ekonomik krizlerinden de bahsedilemez. Hem var hem yok, aslında yok ama yine de var vs. vs. Açmaz açmazı üretiyor. Oportünizm ve tasfiyeciliğin, Troçkizm'in, eklektisizmin bataklığı yazarı dibine kadar çektiği açık.


Kapitalist emperyalizmin miadını doldurmuş olması, kapitalizmin üst ve son aşaması, can çekişen ve çürüyen bir kapitalizm olmasına karşın henüz üretici güçleri geliştirme yeteneğini yitirmiş değil; toplumsal üretici güçlerin gelişimi ile çürümenin bir arada kapitalizmin hızlı gelişmesiyle çeliştiğini düşünmek Lenin'in emperyalizm teorisiyle de bağdaşmaz. Ulusal tekellerden uluslararası tekelleşme aşamasına geçilmiş olmasından da bu olguyu görmekteyiz. Kapitalist emperyalizm, üretici güçleri, kimi zaman gerileterek, kimi zaman durağanlığa saplanarak, kimi zaman geliştirerek ilerler. Yani kapitalist emperyalizmin tarihsel gerçeği, otomatik yükseliş ve çöküşle şekillenen bir tarih değildir. Böyle bir yaklaşım dogmatizmle, metafizikle şekillenen bir yaklaşımdır. Kar oranları başta olmak üzere süreç üzerinde etkili olan değişik faktörler vardır... Diyalektiğin yasaları bu süreci de belirler.


Uluslararası tekeller, üretici güçlerin küreselleşerek daha yüksek bir evreye yükselmesinin eseridir. Uluslararası tekeller (ÇUŞ), üretimin küreselleşmesinin, P-M-P' hareketinin küresel düzeyde gelişiminin, üretimin dünyasal ölçekte toplumsallaşmasının gelişkin düzeyininin yansımasıdır. 80'ler sonrası dünya, kapitalizmin tarihinde görülmemiş tempoda, derinlik ve genişlikte kapitalizmin gezegenimizi fethettiği bir tarihsel kesittir. Bu atılımın özellikle 1980'ler sonrası gerçekleştiğini ise hepimiz biliyoruz. Ki bu süreç, kapitalist emperyalizmin çürümesinin de en ileri düzeye sıçradığı bir süreçti(r). Demek ki yazarın, ''sol'' keskinlikle kendi saçmalıklarını örtmesi mümkün değildir.


ÇUŞ'ların dünyayı yönetmesi olgusu, emperyalist kapitalizmin genişletilmiş yeniden üretim temelinde küresel ölçekte kendisini üretmesinin; sermaye birikiminin küresel ölçekte büyümesinin ifadesidir. Bunu görmemek için ya cahil ya da oportünist olmak gerekir. Kapitalist üretim ilişkilerinin üretici güçlerin özgürce gelişiminin önündeki ana engel olması ile, azami kar yarışında şöyle ya da böyle üretici güçleri geliştirebiliyor oluşu, bir ve aynı anlama gelmez. Eğer böyle olsaydı, kapitalizm zaten kendiliğinden çökmüş olacak ya da dünya devrimi ile yıkılmış olacaktı. Eğer böyle olmasaydı, emperyalist tekelci kapitalizm ÇUŞ'lara dayanan bir emperyalist tekelci kapitalizme yükselemezdi. Eğer böyle olsaydı, daha yüksek bir teknik temeli ifade eden ''Endüstri 4.0'' teknolojisinin kapitalist dünya ekonomisinin teknolojik temeli haline gelme doğrultusundaki gelişimi olmazdı vs. vb.


Kapitalizmin gelişimi dengesiz ve eşitsizdir. Emperyalist küreselleşmenin atılımı III. Bilimsel Teknolojik devrim temelinde gelişti. Bu atılım aynı zamanda uluslararası tekellerin atılımıydı. Bütün ülkeler, bütün kıtalar, bütün kentler, bütün köyler emperyalist küreselleşmenin girdabına çekildi. Bu atılım süreci küresel çapta üretimin ve sermayenin daha hızlı yoğunlaşmasının, merkezileşmesinin; üretici güçlerin küresel ölçekte gelişmesi ve örgütlenmesinin; yeni tipte uluslararası iş bölümünün ürünüydü. Böylece dünya ekonomisi, bütün iç çelişki ve çatışmaları, eşitsiz gelişimiyle birlikte daha entegre hale geldi. Dünya pazarı, dünya tekellerinin ''yerel pazarı'' haline geldi. Bu sürecin otomatik bir süreç olarak gelişeceğini düşünmek ise kapitalist emperyalizmden bir şey anlamamak anlamına gelir. Toplumsal tarih gibi, kapitalizmin tarihi de karmaşık ve helezonik bir gelişme karakterine sahiptir. Kapitalizmi tarihte ortaya çıkan üretim tarzlarından farklı kılan bir temel özelliği de esnekliğidir. Şu 120 yıllık emperyalist tarihe baktığımızda da bu gerçeği görmekteyiz.


Emperyalist dünya sistemi, proleter devrimle yıkılmadıkça kapitalizm, genel ekonomik krizlerden çıkabilecek bir üretim tarzıdır. Devrimle yıkmadan kapitalizm ve burjuva egemenliği kendiliğinden yıkılmaz ve yıkılmadıkça da kapitalizm ekonomik ve siyasi krizlerini aşabilir. 2008'de ve bugün patlak vermiş ve sürmekte olan ekonomik krizler deneyiminden de bu gerçeği görebiliriz. Marks'ın dediği gibi, kapitalizm esnek bir karaktere sahiptir. Tarihsel olarak emperyalizmle birlikte kapitalizm miadını doldurmuş olmakla birlikte o hala esnek karakterini yitirmiş değildir.


Bu konuda Marks'ın aşağıdaki perspektifi bize yol göstermektedir.

Her “bunalım, daima geniş yeni yatırımların çıkış noktasını oluşturur” (Marx, Kapital, C.II, s.170)


Marx ve Engels, sermayenin ekonomik krizden “Bir taraftan zorunlu olarak üretici güçlerin kitlesel yok edilişiyle; diğer taraftan da yeni pazarların fethedilmesiyle ve eski pazarların adamakıllı sömürülmesiyle” (Komünist Manifesto) çıkacağını vurgular. Fakat bu da kapitalizmin maddi-teknik temelinin yenilenmesini ve kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecinin kendini daha üst düzeyde üretmesiyle yol aldığını gösterir. Bugün bu temelin sarsılmış, ağır darbeler almış olmasına karşın, bu gerçek hala geçerli olmaya devam etmektedir. Emperyalizmin çürüyen kapitalizm olması bu gerçeği ortadan kaldırmıyor.


Eşitsiz ekonomik ve politik gelişme yasası kapitalizmin mutlak yasasıdır. Bu yasa, emperyalizm çağında özellikle keskinleşmiştir. I. ve II. emperyalist genel paylaşım savaşları bu olguyu doğrular. Bu yasa, emperyalist dünya savaşlarının açıklanabilmesinin nesnel temelidir. Etki alanlarını, hammadde kaynaklarını, dünya pazarlarını, stratejik bölgeleri paylaşma mücadelesi kıran kırana süren rekabeti keskinleştirir. Giderek, ekonomik ve siyasi rekabetin yetersizleşmesiyle birlikte, hegemonya mücadelesi ''barışçıl'' biçimlerden askeri biçimlere sıçrayarak emperyalist dünya savaşlarına varır. Bu bağlamda gelişen ve yükselen ve dünya pazarının yeni efendisi haline gelmekte olan ülkelerle, gerileyen ve pazarlarını koruyamayan emperyalist ülkeler arasındaki mücadelede, üretici güçler genç, hırslı, yükselen ülkelerde hızlı bir tempoda gelişirken, yaşlanmış, geride kalmış ülkelerde durağanlaşır ya da gerileyebilir. Yani üretici güçlerin, tekelci kapitalizm koşullarında gelişimi orantılı değil, eşitsiz olmaya mahkumdur. Stalin'in de vurguladığı gibi, emperyalizm var oldukça emperyalist dünya savaşları kaçınılmazdır, emperyalist savaşlara son vermek için emperyalizmi proleter devrimle yıkmak gerekir. Emperyalist savaşlar, emperyalizmin ölümcül genel krizinin hem çarpıcı bir görünümü hem de yıkımının temellerini daha da keskinleştiren bir olgudur.


Yazarın, ''emperyalist kapitalizm'' de değil, ''emperyalist küreselleşmedir'' dediği aşamada pekçok tarım ülkesi sanayi ve tarım ülkesine ve sanayi ülkesine dönüşmüştür. Bir dönemin geri sanayi ülkesi olarak değerlendirilen çok sayıda ülke, kapitalizmin orta derecede geliştiği, bir kısmının da daha ileri kapitalist gelişme sağladığı ülke haline geldi. Herhalde bu gelişme, Tanrının inayetiyle değil de, toplumsal üretici güçlerin gelişmesiyle gerçekleşmiştir.


Sermaye birikimi, kapitalist üretim tarzının nesnel yasası, içsel bir özelliğidir. Sermaye birikimi, artı-değerin bir bölümünün üretimin genişletilmesi için yeniden kullanımıdır. Kapitalist genişletilmiş yeniden üretim süreci bu temelde şekillenir ve ilerler. Dolayısıyla kapitalizm, kapitalizmin gelişimi, sadece bir yeniden üretim süreci değil, aksine kapitalist üretim ilişkilerinin sürekli ve genişletilmiş ölçekte yeniden üretim sürecidir. Bu nesnel yasanın reddi, Marks ve Lenin'in görüşlerinden açıkça kopma anlamına gelir. Emperyalist küreselleşmenin bu nesnel temeli, gelişme yasasını imkansız kıldığı için ha çöktüğü ha çökeceği, ''onu kırmak'', ''gömmek gerekir'' üzerine sözde analizler ''sol'' keskinlikten başka bir şey değildir.


1917 Ekim Devrimi ve 1945'lerden sonra doğan sosyalist kampın tarihsel deneyiminin kanıtladığı gibi, emperyalist dünya sistemi içerisinde dünya proleter devriminin nesnel koşulları olgunlaşmıştır, bunun için ''emperyalist kapitalizmin'' aşılmasıyla ''emperyalist küreselleşme '' aşamasını ne beklemek gerekiyor ne de ilk defa bu koşullar emperyalist küreselleşmeyle ortaya çıkmıştır. Gerçek şudur ki, Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm aşamasıyla bu nesnel ön koşullar zaten ortaya çıkmış, olgunlaşmış; uluslararası tekellerin emperyalizm evresiyle bu koşullar daha keskin olgunlaşarak derinleşmiştir.


Eğer II. Enternasyonal oportünizmin ihaneti olmasaydı acaba dünyamız nerede olacaktı!? Eğer Kruşçevci modern revizyonist ihanet ve karşı-devrim olmasaydı acaba bugün dünyamız nerede olacaktı?! İki tarihsel kritik evrede/dönemeçte gerçekleşen ihanet ve karşı-devrim saflarına geçişin emperyalizm ve uluslararası sermaye ve burjuva devletler için olağanüstü bir avantaj sağladığı açıktır. Tabii ki bu olgular da çağımızın olgularıdır, başta nesnel faktör olmak üzere subjektif faktörle birlikte analiz edilmesi gereken olgulardır. Bunları hatırlatmamızın nedeni, dünya proleter devriminin zaferi için nesnel koşulların (ekonomik-toplumsal koşulların) ancak ''emperyalist küreselleşmeyle'', ''varoluşsal kriz''le birlikte ortaya çıktığı/olgunlaştığı oportünizmine dikkat çekmek içindir. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı'yla başlayan, özellikle de Ekim Devrimi'nin zaferiyle açılan tarihsel dönemeç, emperyalizmin genel bunalım çağıdır. Bu çağda, emperyalizm ve proletarya devrimler çağında, emperyalist dünya sistemi dünya proletarya devriminin zaferi için nesnel koşulları itibari ile zaten olgunlaşmıştı. Ekim Devrimi'nin zaferi ve başarılı sosyalist inşa süreci, ardından sosyalist kampın ortaya çıkışı vurguladığımız temel tarihsel gerçeğin, teorinin sınandığı tarihsel pratiğin berrak bir anlatımıdır.


Aslında sözkonusu teori ve propaganda revizyonizmin ve Troçkizm'in damgasını taşımaktadır. Dünya proleter devrimi üzerine bütün sahte söylemine rağmen, gerçekte Troçkizm, bugün bile dünya proleter devriminin nesnel koşullarının yalnızca emperyalist ülkelerde olgunlaştığını savunuyor. İleri kapitalist ülkelerde devrim zafer kazanmadığı müddetçe bu ülkelerin dışında kalan ülkelerde sosyalizmin zaten inşa edilemeyeceği gibi proletarya diktatörlüklerin de ayakta kalamayıp yıkılacağını ya da bürokratik totaliter diktatörlüklere dönüşeceğini savunmalarının anlamı budur.


Yalnızca bu kadar da değil, Troçkizm, Batı merkezli olarak dünya devriminin gerçekleşmesinden sonra da sosyalizmin kurulamayacağını, gündeme ''geçiş toplumu''nun geleceğini, ancak böyle bir geçiş toplumundan geçildikten sonra ''sınıfsız toplum olan sosyalizme'' geçilebileceğini ileri sürmektedir. Bu ülkeler kategorisi dışında kalan ülkelerde proleter devrimin nesnel koşullarının hala oluşmadığını savunuyorlar. Proleter devrimin ancak Batılı ülkelerde, (emperyalist ülkelerde) gerçekleşmesinden sonra, o da, uzun bir geçiş toplumu sürecinden sonra sosyalizmin kurabileceğine inanıyorlar. Kuşkusuz ki dünya burjuvazisi bu teori ve pratiklerden son derece memnundur. Hepimiz kendimize soralım; niye memnun olmasın ki?!!!


Troçkizm, II. Enternasyonal oportünizminin yol göstericiliğinde, emperyalizmin en zayıf halkasının ya da zayıf halkalarının kırılmasıyla proletarya diktatörlüğü altında sosyalizmin inşa edilemeyeceğini, nitekim SSCB'de ve sosyalist kampta sosyalizmin hiçbir zaman kurulmadığını ve kurulamayacağını ileri sürerek, ''Stalinizme karşı mücadele'' sahtekarlığıyla Marksizm-Leninizm'e, Ekim Devrimi'ne, sosyalist inşaya karşı ideolojik-siyasi saldırmaya devam ediyor. Zıvanadan çıkmış ''sol'' çığırtkanlıkla Troçkizm'in dünya proletaryasına ve halklara söylediği şey, şudur; umut etmeyin, mücadele etmeyin, bekleyin, devrim sizin neyinize, bakın SSCB, sosyalist kamp çöktü, neden o yola bir kez daha gireceksiniz ki; Batıda devrim olacak, onu da Troçkistler yapacak, böylece dünya kurtulacak, sizler de kurtulmuş olacaksınız. Ama dünya devrimi zafer kazansa da, sevgili Avrupa'mızda, İngiltere'mizde, ABD'mizde zafer kazansak bile yine de sosyalizmi kuramazsınız; sabırlı olun, hele geçiş toplumu da bitsin ki sosyalizme geçebilesiniz. Sizleri ancak II. Enternasyonal oportünizminin Batı merkezci bakış açısı ve temel teorisi, onun yolunda giden Troçkizm kurtarabilir. 21. yüzyılın Marksizmi, Troçkizm'dir.


Yazar da bu yolun yolcusu. Yazar da aynı düşünceleri savunuyor.


Tekrar konuya doğrudan dönecek olursak;


Kapitalist üretim ilişkileri, kapitalist genişletilmiş yeniden üretim süreci, kapitalizmin genel ekonomik krizleri nesnel karaktere sahiptir ve kapitalizmin nesnel ekonomik yasaları üzerinde yükselir. İradeyle, subjektif analizlerle, gerçeklerin yerine hayali analizleri geçirerek nesnel gerçekler, nesnel hareket yasaları ortadan kaldırılamaz. Bunu yadsımak Marksizm-Leninizm'i yadsımaktır.


Lenin, ''Halkın Dostları''nı eleştirirken vurguladığı şu gerçek, yazarımız için de olduğu gibi geçerlidir; ''yineliyorum, öznel toplumbilimin en tipik özelliği, gerçekliğin doğrudan ve kesin bir tanımından korkması, küçük-burjuvazinin... 'idealler' dünyasında uçmayı yeğlemesidir.'' ''Emperyalist küreselleşme aşaması'' gerekçesinin ardına gizlenen yazar, zorunlu uygunluk yasasını reddetmektedir. Bir yandan, ''kapitalist üretim ilişkilerine içkin olan ekonomik yasalar.''dan bahsederken diğer yandan bu nesnel yasalar artık yoktur diyen yazarın öznel toplum bilimini temel aldığı, ''ve idealler dünyasında'' uçtuğu açıktır. Lenin'in ''Halkın Dostları''nı eleştirirken söylediği şu sözler, olduğu gibi metafizikçi, idealist yazarımız içinde geçerlidir; ''Yıkmaya kalkıştığı öğreti (Marksizm), birinci olarak, tarihin materyalist anlayışına, ikinci olarak da, diyalektik yönteme dayanır.''


Marks'ın öğretisinin ''... bilimsel bir toplumbilimini ilk kez olanaklı kılmasının bir başka nedeni de, yalnızca toplumsal ilişkilerin üretim ilişkilerine ve bu sonuncuların da üretken güçlerin düzeyine indirilmesinin, toplum biçimlenmelerindeki gelişmenin doğal tarihin bir süreci olduğu anlayışına sağlam bir temel sağlamasıdır.'' (Lenin) teorisinin yazarımıza yol göstermediği açıktır.


Yazar, nesnel temelini yitirmiş, nesnel yasaları olmayan bir ''emperyalist küreselleşme'' aşaması teori ve analiziyle, ''... maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir.'' diyen Marx'ı, Marksizm-Leninizm'i yadsımaktadır.


Kapitalist emperyalizm kronik bir durgunluğa saplanmıştır. O, kronik sermaye fazlası, kronik kapasite kullanım düşüklüğü, kronik kitlesel küresel işsizlikle boğuşuyor. Para sermayenin maddi üretime değil de mali piyasalara yoğunlaşması vb. olguları, kapitalizmin insanlık ve üretici güçler için ne kadar gereksizleştiğini, ne büyük engel haline geldiğini, yıkılmasının ne denli keskin bir gerçek olduğunu kanıtlıyor, kanıtlamaktadır.


Bu görüngüler kapitalizmin üretim ve dolaşım sisteminin nasıl teklediğininin, ekonomik krizlerden gönenç evresine geçememesinin, ne derin açmazlarla karşı karşıya kaldığının çarpıcı ifadesidir. Kuşkusuz ki bu, kapitalizmin toplumsal üretici güçlerin özgürce gelişiminin önündeki ana engeli oluşturduğunun ve gittikçe daha keskin engel haline geldiğinin çarpıcı kanıtıdır. Kapitalizm bilimsel ve teknolojik devrimleri azami kar için kullanırken öte yandan da eğilimli düşen kar oranlarından dolayı, bilim ve teknolojiyi üretici güçleri geliştirmenin etkin aracı haline getirememektedir. Bu çelişki, onun nesnel karakteridir. Kapitalizmin gerçeği çelişkili gerçektir. Bu çelişkiler kapitalizmin tarihsel var oluşunun çelişkileridir. Kapitalizmin niteliğini değerlendirirken tek yanlı, onun bütünsel gerçeğini ve dinamik hareketini dikkate almayanların bakış açısı, analizleri ise ne diyalektiğe ne de materyalizme uygundur.


Tekrar vurguluyoruz, nesnel karaktere sahip yasaları olmayan bir kapitalizm. Nesnel maddi toplumsal temeli olmayan bir kapitalizm ya da ''emperyalist küreselleşme aşaması.'' Burada kaskatı subjektif idealizmle karşı karşıyayız. Burada Marksist-Leninist politik-ekonomi biliminin kaba saba red ve mahkum edilmesiyle karşı karşıyayız.


''Marx için önemli olan tek şey, araştırdığı görüngüleri yöneten yasaları bulmaktır.'' Doğada ve toplumsal gelişmede belirleyici olan tüm görüngüleri yöneten yasaları bulmaktır ve bu yasalar, diyalektik gelişmenin nesnel karaktere sahip yasalarıdır. Tarihin ve toplumsal tarihin hareketi nesnel gelişme yasalarına dayanır. Nesnel yasaları olmayan bir kapitalizmden-emperyalizmden bahsetmek, bunu teorize etmek, propagandasını yapmak şirazeyi yitirmiş olmak demektir. Bu sözde teori ve analiz, kapitalist üretim ilişkilerinin son bulduğu/bittiği anlamına gelir ve bu ise kapitalist emperyalizm olmaktan çıkmış, belirsiz, şekilsiz, ne olduğu bilinmeyen yeni bir üretim tarzı anlamına gelir ya da kapı bu saçmalığa ardına kadar açılmış anlamına gelir. Kapitalist emperyalizm, kapitalist üretim ilişkileri kendiliğinden yıkılmaz. Kapitalizmin proleter devrimle yıkılmasıyla, kapitalist üretim tarzının nesnel yasaları da tasfiye edilmiş olur. Emperyalist dünya sistemi henüz yıkılmış değil. Buna rağmen küresel bir dünya sistemi olan emperyalizmin ekonomik yasaları yoksa, o zaman kapitalist üretim tarzı gerçekte zaten kendiliğinden aşılmış ya da yıkılmıştır. Yani, eleştirdiğimiz perspektif ve analiz pekçok saçmalığı içerisinde taşıdığı gibi, insanı bir dizi hezeyana da sürükler.


Her üretim tarzı nesnel karaktere sahip yasalar üzerinde yükselerek biçimlenir. Kapitalist üretim tarzı da kendi nesnel ekonomik gelişme yasalarına sahiptir ve bu nesnel yasalar kalem darbeleriyle, sözde analizlerle, subjektif çığırtkanlıkla ortadan kaldırılamaz. Bu, nesnel gerçeğin yerine subjektivizmi koymaktır. Bu saçmalık, toplumsal, tarihsel nesnel karaktere sahip maddi gerçeğin ve onun nesnel hareketinin yerine iradeyi, subjektivizmi koyarak gerçeklerden kopmanın uç noktasıdır. Bu yanaşım ve analiz, gerçek durumun ve gelişmenin yerine, olanı değil, olması gerektiği düşünülen saçmalığın geçirilmesidir. Burada çağımızın karakterinin yadsınmasıyla, Leninizm'den, Lenin'in emperyalizm ve proletarya devrim teorisinden kopuşmayla, küçük burjuvazinin cephaneliğinden, özellikle de Troçkizm'den, Troçkist akımdan alınan cephaneyle karşı karşıyayız. Burada postmodernlerin kapitalizmin kendiliğinden aşıldığı, artık proletaryanın artı-değer üretmediği, Marks'ın ''emek değer teorisi''nin tarihe karıştığı ya da tarih dışına düştüğü anlayışıyla karşı karşıyayız.


Kapitalist emperyalizm, uluslararası sermaye, emperyalist dünya tekelleri karşımızda duruyor. Azami kar için üretim yapıyor. (Ki, azami kar yasası, kapitalist emperyalizmin temel ekonomik yasasıdır.) Kapitalizmin değer yasası, üretimin anarşik ve plansız gelişimi yasası, ekonomik kriz yasası (örneğin 2008 krizi, örneğin 2020 krizi), kapitalizmin nüfus yasası, tüm bu yasalar emperyalist dünya sisteminin gerçeği olmaya devam ediyor. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası, emperyalizmin rekabet yasası keskinleşerek işliyor. Kar oranlarının eğilimli düşmesi nesnel gelişme yasası işlevli. Proletaryanın mutlak ve göreli yoksullaşması yasası çarpıcı işlevsel. Mutlak ve göreli artı-değer yasası tepkimeye devam ediyor. Burjuvazi elde etmek istediği hedeflerine yeterince ulaşamasada ve derdine derman olmayacağını bilsek de ''Endüstri 4.0 devrimi'' ile yeni teknolojik atılımlara yönelmiş durumda. Üretim kar için üretim olmaya devam ediyor. Üretim ve sermayenin yoğunlaşarak, merkezileşerek uluslararasılaşması dalgalı bir tarzda sürüyor. Sermaye ihracı açık bir olgu. Emperyalist devletler ve tekeller arası kıran kırana yürütülen rekabet ve hegemonya mücadelesi keskinleşerek devam ediyor vb.


Bu yasaların olmadığı bir kapitalizm, emperyalizm vs. teorileri ve analizleri saçmalamaktan, burjuvazinin ideolojik saldırılarına katılmaktan, proletaryanın bilincini bulandırmaktan, devrim ve komünizm teori ve pratiğini tasfiye etmeye çalışmaktan öte bir anlamı yoktur.


DEVAM EDECEK


Hasan OZAN İLTEMUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder