EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU? V. BÖLÜM
V. BÖLÜM
“Küreselleşme”, yani sermayenin hareketinin uluslararasılaşması kapitalist üretim biçiminin bir yasasıdır. Kapitalizm geliştiği ölçüde uluslararasılaşma yasası ya da üretimin ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi yasası daha etkin işlevselleşir. Dolayısıyla “küreselleşme” yeni bir evre olarak tanımlanamaz. “Küreselleşme” bir “evre” değil, kapitalizmin bir temel özelliğidir. Ama ulusal pazarı temel alan tekellerden dünyayı temel alan tekellere geçiş ise bir olgudur ve emperyalizmin yeni ve daha yüksek bir iç evresini oluşturmaktadır. Yani emperyalist kapitalizm tekelci kapitalizm olmaktan çıkmak bir yana tekelci temeli daha güçlü hale gelmiş bir kapitalizmdir. Uluslararası tekellere dayanan bir emperyalizmdir. Dolayısıyla zaten Lenin'in Emperyalizm kitabında tahlil ettiği tekelci kapitalizm, işleyiş yasaları, tekellerin dünya tekellerine doğru gidiş süreci hakkında bizi aydınlattığı ve gelişmenin yönünü bize gösterdiği uluslararası tekellere dayanan kapitalizmi, Leninizm karşıtlığının kanıtı olarak sunmak berbat bir tasfiyeciliktir.
Yazarın, içerisinde yaşadığımız dünya sistemini tanımlarken ''emperyalist kapitalizm de değil, emperyalist küreselleşmedir'' dediği şey, Leninizm'in emperyalizm teorisinin red ve inkarından ibarettir. Bu saptama Leninizm'in emperyalizm öğretisinin eskidiği, aşıldığı düşüncesini dile getirmektedir. Emperyalist küreselleşmeyi Lenin'in teorisinin karşısına koyma saçmalığı, 80-90'lar dünyasında ve sonrasında ileri sürülen ''yeni emperyalizm'' teorileriyle, tartışmalarıyla bağlıdır. ''Yeni emperyalizm'' savunucularının son tahlilde üzerinde birleştiği şey, Leninizm'in, keza Lenin'in emperyalizm ve proleter devrimler çağı teorisinin, programanın geçersizleştiğidir. Yazarımız da aynı şeyi yapıyor, son tahlilde aynı kulvarın yolcusu olarak Marksizm-Leninizm'e karşı mücadele ediyor.
Yazarın emperyalist küreselleşme teorisinin ve analizinin bir sacayağı da Rosa Lüxemburg'un ''yarı-Menşevik'' emperyalizm teorisine dayanıyor. Küresel çapta Marksizm-Leninizm'in kapitalist üretim tarzı ve emperyalizm teorisinin binbir biçimde revize edildiği ya da açıktan reddedildiği koşullarda Rosa gibi bir komünistin konu bağlamındaki zaaflarının post-Marksistler tarafından sömürülmesi dikkat çeken bir olgudur. Ki, yazarımız bağlamında bu sorun, yazımızın ileriki bölümlerinde ayrıca incelenecektir.
Uluslararasılaşma (''küreselleşme'') olgusunu kapitalizmin ve emperyalizmin tarihsel gelişmesinden biliyoruz. Yerel ve dağınık pazarları ulusal pazar, ulusal pazarları uluslararası pazar olarak geliştirip şekillendirmek kapitalizmin özelliğidir. Ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine, tekelci kapitalizmden uluslararası tekellerin yönettiği tekelci kapitalizme dek geçen tarihsel süreç, kapitalizme özgü olan uluslararasılaşma gerçeğini çarpıcı bir tarzda göstermektedir.
Bir dünya pazarı oluşturmak kapitalizmin nesnel doğasında yatar. Marx’ın vurguladığı gibi, bu, “sermayeye dayalı üretimin koşullarından biri”sidir. Nesnenin doğası gereği, kapitalizmin eğilimi “dolaşımın çapını sürekli büyütmek” ve “üretimi her yerde sermaye egemenliğinde gerçekleşen üretime dönüştürmek”tir. Bu bakımdan “her sınır üstesinden gelinecek bir ayakbağıdır.” (Grundrisse) Kapitalizm geliştiği oranda kapitalist üretimin ve tüketimin çerçevesi de hem derinlemesine, hem de genişlemesine genişleyecektir ve genişlemiştir, genişlemektedir.
Lenin, emperyalizmin temel karakteristik ekonomik özelliklerini içeren ünlü tanımlamasını yaparken, “Üretimde ve sermayede görülen yoğunlaşma öyle yüksek bir gelişme derecesine ulaşmıştır ki, ekonomik yaşamda kesin rol oynayan tekelleri yaratmıştır.” der. Lenin'in ''üretimde ve sermayede görülen yoğunlaşma'' vurgusu özel bir önem taşımaktadır. Dünya tekelleri öncelikle ve temel olarak üretimin ve sermayenin küresel ölçekteki yoğunlaşmasını ifade eder. Merkezileşme olgusu da bu temele dayanır ve süreci ivmeler.
Kapitalizm üretici güçleri geliştirerek, küreselleştirerek, bir dünya pazarı yaratarak, üretimi ve emeği küresel çapta devasa ölçekte toplumsallaştırarak, mezar kazıcısı proletaryayı geliştirip biçimlendirerek, bizzat kendisi “sosyalizmin maddi önkoşulları sürecini tamamlar” Böylece “sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayakbağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kabuklarıyla bağdaşmadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirilenler mülksüzleştirilirler.” (Marx, Kapital, C.I, s.727)
Bunu anlamaktan uzak olanların ise şuraya buraya saparak yoldan çıkması, küçük burjuva demokrasisinin değişik eğilimlerinin bileşeni haline gelmesi kaçınılmazdır ve burada yazar, yalnız değildir...
P-M-P' hareketinin küreselleşmesi, üretici güçlerin daha yüksek düzeyde gelişimini ifade eder ve üretimin toplumsallaşmasında devasa bir gelişmeyi, ilerlemeyi; sosyalist devrimin öngünü olarak emperyalist kapitalizmin dünya proleter devrimin nesnel koşullarını, maddi-teknik temelini daha da keskinleştirdiğini, daha fazla olgunlaştırdığını gösterir.
Bugünkü tekelci kapitalizm ve uluslararası tekeller dünya pazarını kendi ''ulusal pazarı'' olarak gören, küresel kapitalist pazarı temel alan kapitalizm ve tekellerdir. Bütün uzlaşmaz iç çelişki ve çatışmalarıyla, bütün kriz, hegemonya ve rekabet mücadeleleriyle, temel çelişkisiyle, karşımızda duran olgu, emperyalist tekelci kapitalizmdir. Yani emperyalist tekelci kapitalizm eskiyip tarihe gömülmemiştir. Emperyalizmin daha yüksek tipi bir kapitalizm olarak emperyalist tekelci kapitalizm olmaya devam ediyor. Ve doğası gereği bütün dünyayı uluslararası tekellere uygun olarak biçimlendiriyor. Bu gerçekleri yadsıyarak, emperyalist kapitalizmi emperyalist kapitalizm olmaktan çıkaran teoriler revizyonizm ve tasfiyeciliktir. Hatırlatmak bile gereksizdir ki, post-modernizme, post-Marksizme, Troçkizm'e sığınanların ise proletarya sosyalizmi adına bir geleceği de olamaz.
Tekel, emperyalizmin ekonomik özüdür. Bundan dolayıdır ki Lenin, “Emperyalizm tekelci kapitalizmdir” der. “Küreselleşme” ile çapı, temposu vs. hızlanarak büyüyen para sermaye, mali piyasalar, mali kapkaççılar, sermayenin maddi üretimden mali piyasalara yönelmesi ve yığılması, ekonomik temeli tekel olan emperyalizmin ulaştığı yeni düzeyi ifade eder. “Esas karlar mali dolaplar çeviren 'deha'lara akmaktadır.” Bütün dünya ekonomileri ve halkları uluslararası tekeller, spekülatif sermaye adına “haraca” kesilmiştir. Her türlü mali işlemler ve hareketler, uluslararası tekellerin ve para kapkaççılarının kasalarına akmaktadır.
Kronik fazla sermaye, kronik durgunluk, kapitalist çevrimin yükseliş evresine sıçrayayamaması, kronik işsizlik, kronik yoksulluk, kronik kapasite kullanım düşüklüğü, para sermayenin üretimden geniş ölçekli kopuşu, ''ekonomilerin malileşmesi'', emperyalist tefecilik ve asalaklaşmanın sınır tanımaması vb. 80'ler, 90'lar sonrası emperyalist kapitalizmin keskinleşen kronikleşmiş sorunlarıdır. Ve bu sorunlar, uluslararası tekellerin hegemonyası ile belirlenen sürecin, emperyalizmin sosyalist devrimle yıkılmasının tarihsel kaçınılmazlığını gösterdiği gibi, bu gelişme, devrimci yıkımın nesnel koşullarını alabildiğine olgunlaştırmıştır. Bu olgular, kapitalist mülkiyet biçiminin üretimin toplumsal karakteri ile bağdaşmadığını ve bu çelişkinin daha yüksek bir temelde olgunlaştığını, emperyalist kapitalizmin sosyalist devrimle yıkılmasının zorunluluğunu kanıtlamaktadır. Emperyalizmin kapitalizmden sonra gidebileceği bir yer, yeni bir aşaması, postkapitalizm dünyası yok. O yıkılmaya mahkumdur ve bunu da enternasyonal proletarya gerçekleştirecektir.
Toplumsal üretici güçlerle kapitalist üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişkinin ve bu çelişkinin alabildiğine keskinleşmesinin ürünü olan emperyalist kapitalizmin tarihsel ve güncel gerçeği (nesnel tablosu), emperyalist dünya sisteminin ha yıkıldı yıkılacak; dünya proleter devriminin kaçınılmaz olan zaferinin ha gerçekleşti ha gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Yani neden ve sonuç arasındaki bu ilişki otomatik bir ilişki ve süreç değildir.
Evet, kapitalizm tarihsel sınırlarına dayanmıştır. Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması, çürüyen, can çekişen, yıkılması kaçınılmaz bir dünya sistemidir. Bu sosyalist yıkım için dünya proletaryasının öncelikle dünya komünist partisi olarak örgütlenmesi, dünya devrimine önderlik edecek kudrete kavuşması, uluslararası devrimin müttefiği olan sınıf ve tabakaları kazanması vb. gerekiyor. Ancak bugün küresel alanda olgunlaşmış nesnel koşullarla özne koşullar arasında bir uçurum vardır. Kuşkusuz ki bu geçici bir durumdur ama bu boşluğun yarattığı yıkım çok yüksektir, ulusal ve küresel alanda proletarya devriminin zaferi için etkin harekete geçmeyi engellemektedir. Uluslararası komünist hareketin (UKH) aşırı dağınıklığı, güçsüzlüğü, akıntıya karşı kürek çekememesi uluslararası sermaye ve küresel gericilik için olağanüstü bir avantaj oluşturmaktadır.
Aslında yazarın, emperyalizmin artı-değer üretmekten çıkmış olduğu, nesnel yasalardan yoksun olduğu, teknolojik ilerlemeden vazgeçtiği, emperyalizm ha yıkıldı ha yıkılacak olarak ifade ettiği düşünceler yazara has teori ve analizler değildir. Aslında bu tür teori ve analizler dünya piyasasında bolca bulunabilir. Örneğin, bir başka yazıda ele alacağımız Harveyci ''yeni emperyalizm'' teorisi de genişletilmiş yeniden üretim sürecinin tıkandığı, aşıldığı, kapitalizmin artık artı-değer üretmediğini savunmaktadır. Fakat biz yine de bu savunuların daha özgün bir şekilde Troçki'ye, IV. Enternasyonale özgü olduğunu vurgulamak isteriz. Troçki, ''Kapitalizmin Can Çekişmesi Ve Dördüncü Enternasyonal'in Görevleri, 1938 Geçiş Programı'' başlığı taşıyan, Kardelen Yayınları tarafından basılan kitapta (Çeviren Zeynep Gök), ''Geçiş Programı'' bölümünde sorunu (s.13) tamda böyle koymaktadır.
Bu konuda Troçkiyi lideri olarak gören ama Troçkizm'in farklı ekolonü de temsil eden azılı Troçkist Tony Cliff'e kulak vermekte yarar vardır. Çevirisi İsmet Yılmaz tarafından yapılan ve yayınlanan yazının ''I. Bölüm'''ünde Cliff, ''TROÇKİ’DEN SONRA TROÇKİZM'' başlıklı çalışmasında şunları yazıyor;
''2) Trotsky kapitalizmin ölümcül bir kriz içinde olduğunu düşündü. Sonuç olarak üretim genişleyemeyecek ve buna bağlı olarak ciddi sosyal reformlar ya da kitlelerin yaşam standartlarında bir büyüme olamayacaktı. 1938'de, Kapitalizmin Can çekişerek ölümü ve Dördüncü Enternasyonal’in görevlerinde, Trotsky şöyle yazıyordu:
''... çürüyen kapitalizm çağında: genel olarak, sistematik sosyal reformların ve kitlelerin yaşam standartlarının yükseltilmesinin tartışması olamaz... proletaryanın her ciddi talebinde ve hatta küçük burjuvazinin her ciddi talebinde kapitalist mülkiyet ilişkileri ve burjuva devleti kaçınılmaz şekilde sınırlarının ötesine ulaşacaktır. [6]
''Bununla birlikte, savaş sonrası dünya kapitalizmi genel olarak durgunluk ve çürüme tuzağına düşmedi. Gerçekten, Batı kapitalizmi çok büyük bir genişlemeden memnundu ve yanında bu, reformizmin gelişmesini getirdi. Mike Kidron'un belirttiği gibi, 'Bir bütün olarak sistem savaştan beri hiç büyümediği kadar hızlı ve uzun süreli büyüdü-1950 ile 1964 arasında 1913 ile 1950 arasında olduğundan iki kat ve ondan önceki dönemin yaklaşık yarısı kadar daha hızlı.' " *
''Troçkist'' isimli sitede, 7 Ağustos 2020'de yayınlanmış ''Kapitalizm: bunalım içinde bir ekonomik sistem ve devrilmesi gereken bir sosyal düzen'' başlıklı (''LEON TROÇKİ ÇEVRESİ’NİN BROŞÜRÜ, 26/02/2019'') yazıda şunlar yazılmaktadır;
''Marks tarafından tanımlanan bu 'kapitalizmin dinamiği' nedir ? Marks’ın 1847’de öngördüğü ve Troçki’nin 1938’de İkinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Geçiş Programı’nda ortaya koyduğu gibi neden bu sistem, her zamankinden daha da fazla 'üretici güçlerin gelişmesine engel' teşkil ediyor ?''
''1938’de
Troçki’nin söylediği gibi :
'Yeni teknik ilerlemeler artık
maddi zenginliklerin artmasına yol açmıyor. ' ''
''Troçki’nin 1938 yılında bu savaşın arifesinde ... : ' insanlığın üretici güçlerinin büyümesi durdu '. 'Yeni icatlar ve yeni teknik ilerlemeler artık bir maddi zenginlik artışına yol açmıyor [Troçki – Geçiş Programı – 1938].' diye belirtiyordu''
''Ancak Troçki tarafından dile getirilen bütün sorunlar devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin üzerinden neredeyse 75 yıl geçmiş olsa bile, kapitalist sistem 50 yıllık kriz yaşamış olacak. Bir kere daha, bu sistemin uzmanlarının ve aydınlarının endişelerini ifade ettikleri gibi, 'Burjuvazinin kendisi hiç bir çıkış yolu görmüyor [Troçki - Geçiş Programı – 1938]' ''.
Bu alıntıları buraya almamızın nedeni, en azından Troçkistlerin bir bölümü tarafından Troçki'nin, ''38 programı''nda ileri sürdüğü saçmalıklarının yalnızca o döneme özgü olmadığı, bugün için de güncel öneminin sürdüğü vurgusudur. Arif Çelebi de aynı cephede.
Tony Cliff gibi bazı Troçkistler 38 programındaki sözkonusu anlayışları kendi meşrebince eleştirmesine rağmen, bu teori ve analizler bugün de pekçok Troçkist çevre tarafından savunulmaya devam etmektedir. Cliff'in eleştirileri ise, Troçki ve 38 programının ıskartaya çıkan, Troçkizm'in teşhirine hizmet eden bazı unsurlarını eleştirerek Troçkizm'i kabul edilebilir hale getirerek propagandasını yapmayı hedeflemektedir.
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR
*''Trotski'nin tahminleri
Ölümünden önce Trotski bir dizi tahminde bulunmuştu. Bunların dördüne İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen olayların gerçekliği meydan okudu.
Trotski Rusya'da Stalinist rejimin savaştan sonra ayakta kalamayacağı tahmininde bulundu. Böylece, 1 Şubat 1935'te bir makalede, İşçi Devleti, Termidor ve Bonapartizm, Trotsky bir Bonapartist biçim olarak Stalinizm "kendisini uzun süre koruyamaz, piramidin tepesindeki bir küre her zaman ya bir tarafa ya da diğer tarafa yuvarlanmak zorundadır", bu nedenle "Stalinist rejimin kaçınılmaz çöküşü izleyecekti " [2]
2) Bir sonuç kapitalist restorasyon olabilirdi. Savaş ve Dördüncü Enternasyonal makalesinde (10 Haziran 1934) Trotsky "dünya prolertaryasının edilgenliği ile beraber uzamış bir savaş durumunda Rusya'daki iç sosyal çelişkiler burjuva Bonapartist bir karşı devrime sadece yol açabilir değil aynı zamanda yol açmak zorundadır.[3]
8 Haziran 1936'da alternatif bir senaryo ortaya koyar:
SSCB tek bir koşulda savaştan yenilgisiz çıkabilir ki o da onun Batı'da ya da Doğu'da gerçekleşecek bir devrimle desteklenmesidir. Sadece uluslararası devrim, SSCB'nın korunmasının tek yolu, aynı zamanda Sovyet bürokrasisi için ölüm vuruşu olacaktır. [4]
Hangi perspektif dikkate alınmalıdır, Trotski'nin Stalinist rejimin istikrasızlığına ikna olduğu açıktır. Dahası 25 Eylül 1939'da, bir makalede, Savaşta SSCB, o "Rusya'daki rejimi istikrarlı bir sınıf sistemi olarak görmek kendimizi gülünç bir durum içine sokmak olacaktır" çünkü bu aynı zamanda "onun şerefsizce düşmesinden sadece bir kaç yıl ya da hatta- bir kaç ay önce" olacak.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda ki gerçeklik tamamı ile farklı idi. Stalinist rejim çökmedi. Gerçekte, 1945'ten sonra Doğu Avrupa'nın içine genişlemesiyle daha da güçlendi.
2) Trotsky kapitalizmin ölümcül bir kriz içinde olduğunu düşündü. Sonuç olarak üretim genişleyemeyecek ve buna bağlı olarak ciddi sosyal reformlar ya da kitlelerin yaşam standartlarında bir büyüme olamayacaktı. 1938'de, Kapitalizmin Can çekişerek ölümü ve Dördüncü Enternasyonal’in görevlerinde, Trotsky şöyle yazıyordu:
... çürüyen kapitalizm çağında: genel olarak, sistematik sosyal reformların ve kitlelerin yaşam standartlarının yükseltilmesinin tartışması olamaz... proletaryanın her ciddi talebinde ve hatta küçük burjuvazinin her ciddi talebinde kapitalist mülkiyet ilişkileri ve burjuva devleti kaçınılmaz şekilde sınırlarının ötesine ulaşacaktır. [6]
Bununla birlikte, savaş sonrası dünya kapitalizmi genel olarak durgunluk ve çürüme tuzağına düşmedi. Gerçekten, Batı kapitalizmi çok büyük bir genişlemeden memnundu ve yanında bu, reformizmin gelişmesini getirdi. Mike Kidron'un belirttiği gibi, "Bir bütün olarak sistem savaştan beri hiç büyümediği kadar hızlı ve uzun süreli büyüdü-1950 ile 1964 arasında 1913 ile 1950 arasında olduğundan iki kat ve ondan önceki dönemin yaklaşık yarısı kadar daha hızlı." [7]
Sonuç olarak sosyal demokrat ve komünist partiler, parçalanmadan uzak, savaş sonrası dönem içinde kitlesel destek açısından önceden olduğundan daha güçlü ortaya çıktılar. Reformizm yükselen yaşam standardının temeli üzerinde gelişti. Örneğin Britanya'da, Attlee hükümeti reformizmin doruğunu temsil etti. 1945'te oluşan, sadece ilk büyük işçi hükümeti değildi.
İşçi Partisi tarihinin en önemli dönemiydi. 1945-51'in işçi hükümetleri hakkında her ne efsane saysalar da, reformist işçi hükümetlerinin en etkilisi olduğundan kuşku yoktu. Attlee hükümeti altında işçiler ve onların aileleri savaş öncesinden çok daha iyi oldu. Hükümet sosyal hizmetlerdeki harcamaları yüksek bir düzeyde tuttu; yiyecek sübvansiyonları Nisan 1949'da ki bütçede 465 milyon pound olarak saptanmış iken, onlar daha da aşılması zor bir miktar açıkladı ve işçi sınıfının yaşam maliyetlerini daha aşağıda tutmayı becerdi. Ve elbette, tam istihdam ve göreceli olarak hafif enflasyon işçiler için ölçülemez nimetlerdi. Tam istihdam hükümet için kitle desteğinin güvencesiydi. İşçi hükümetinin başından sonuna işsizlik (1947 kışının yakıt krizi sırasında yüzde 3'e yükseldiği zaman hariç) son derece düşüktü. Üç buçuk milyondan fazla işçi, 6 yıl öncesinden Haziran 1951'ine kadar, istihdam edildi. [8]
İşçi Partisi'nin popülaritesi işçiler arasında yüksek kaldı. 43’te ki ikinci derecede seçimlerde sadece bir sandalye kayıp etti. Dahası Ekim 1951 genel seçimi İşçi Partisi'ne daha önce hiç bir partinin ulaşamadığı bir yükseklikte oy sağladı (13.948.605 oy, toplam oyların yüzde 49,8). Sadece önceden tahmin edilemeyen seçim sistemi, Tory'lere parlamentoda bir çoğunluk sağladı. Yine de ülkede sertlik ve karneye bağlama ve deniz aşırı savaşlar, İşçi Partisi kendi desteğini korudu. [9]
Ve Britanya bir istisna değildi. Avrupa baştan başa yaşam standardını geliştirdi. Tam istihdam, ya da yaklaşık olarak tam istihdam galip geldi. Sistematik reformlar başarıldı ve kitlesel reformist partiler solarak bitmedi. Almanya, Fransa, İspanya, Notfeç, İsveç, Danimarka ve diğer ülkelerde, sosyal demokratik partiler uzun süre yönetimdeydi.
3) Onun sürekli devrim teorisini kullanarak, Trotsky geri kalmış, az gelişmiş ülkelerde ' burjuva demokratik görevlerin başarılmasını -ulusal bağımsızlık ve tarım reformu -sadece işçi sınıfı iktidarı tarafından ilerletilebileceğini ortaya koyuyor.
Bu da gerçek olaylar tarafından çürütüldü. Çin'de, dünyadaki en kalabalık ülke, Mao işçi sınıfından tamamen ayrı bir Stalinist parti}®?, ülkeyi birleştirmek, ~ emperyalizmden bağımsızlığı kazanmak ve toprak reformlarını yapmak üzere önderlik yaptı. Aynı süreç Kuba ve Vietnam gibi başka ülkelerde de meydana geldi.
4) Sonunda, yukardaki üç tahmin doğru ise Stalinizm ya da reformizmin bir geleceği olamayacaktı ve gelecek Dördüncü Enternasyonal'ın aşırı derecede hızlı bir gelişmesi için tamamen açılacaktı. Bu zemin üzeıtıde Trotsky yaklaşan bir kaç yıl içinde büyük bir gelecekleri olduğundan çok emindi. 10 Ekim 1938'de şöyle yazıyordu:
İnsanlık 25 yıl öncesine göre dahada yoksullaşırken tahrip araçları son derece çok güçlendi. Savaşın ilk aylarında, bu yüzden, şovenizmin pis kokulu gazlarına karşı fırtınalı reaksiyon işçi kitleleri arasında başlayacak. Bu reaksiyonun ilk kurbanları, faşizm ile birlikte, İkinci ve Üçüncü Enternasyonal partileri olacak. Onların çöküşü (^Dördüncü Enternasyonaldan paşka eksen yolo onun kristalleşmesini bulacağı, açıkça ilan edilmiş bir devrimci hareket için va2 geçilmez koşul olacak. Onun olgunlaşmış kadroları büyük saldırı için işçilere önderlik edecek.[10|
Trotsky şunuda sölemişti: Komünist Manifestonun (yaz. tar. 1948) yüzüncü yılı kutlanırken, Dördüncü Enternasyonel gezegenimizin kararlı devrimci gücü haline gelmiş olacak. JTJJ
18 Ekim 1938'de Dördüncü Enternasyonal'ın Kuruluşu adlı bir konuşmasında Trotsky şu görüşün altın/çiziyordu.
On yıl! Sadece on yıl! Tahminimi bitirmeme izin verin: Dördüncü Enternasyonal'm programı önümüzdeki on yıl içinde milyonların rehberi olacak ve bu devrimci milyonlar yeryzünü ve cenneti nasıl fethedeceklerini bilecekler. |T2]
Dördüncü Enternasyonal'ın hızlı zaferi onun ifadelerinin üzerine kurulan bunlara benzer tekrarlanan yorumlar görmezlikten gelinebilecek yorumlar değildi ve ölümüne kadar sürekli tekrarladı.
Yazık! Bu tahminde boş çıktı çünkü onun Rusya, Bati kapitalizmi ve Üçüncü Dünya'ya ilişkin tahminleri 1945 soması olayların verili gerçekliği tarafından yanlışlandı. Dördüncü Enternasyonal için çok az bir boşluk kaldı - Trotskist örgütler işçi sınıfı içinde çok az etkili küçücük yapılar olarak kaldı.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder