13 Eylül 2021 Pazartesi

TROÇKİZM BALTASI, MAHİR SAYIN, SAVRAN... II. BÖLÜM

 

''Sovyet insanı ne gördü? Cenneti ararken bin bir eziyet çekerek kapitalist olmayan yoldan cehenneme/kapitalizme nasıl gidileceğini! Bunun için bunları yaşamaya hiç gerek yoktu. Zaten cehennemdeydiler.'' (Mahir Sayın)

İKİNCİ BÖLÜM

Ellerinde bir balta var, baltayı hep birlikte sımsıkı kavramışlar. Baltayı hep birlikte Marksizm-Leninizm'in, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşanın, Stalin'in beynine ve yüreğine indirmeye çalışıyorlar. Ama ellerindeki balta, kirli, kanlı, provokatif ve paslı bir balta ve bu balta aslında uluslararası sermayenin baltasıdır. Nesnel durum budur. ''Troçki Cinayeti'' adı altında Troçki'nin, Troçkizm'in propagandası yapılmaktadır. Troçki ve Troçkizm, Marksizm, Bolşevizm olarak pazarlanmaktadır. ''Troçki Cinayeti'' adı altında Troçki'nin, Troçkizm'in gerçek karakteri, suçları örtülmekte, Leninizm düşmanlığı bayraklaştırılmaktadır. ''Troçki Dosyası''na yazı yazan yazarlar arasında bazı önemli ayrılıklar olmasına karşın, gerçek budur. Bu ideolojik saldırı, tarih çarpıtıcılığı, psikolojik hareket ilk değil kuşkusuz. Bu bağlamda asıl sorun, sayısız biçime ve renge bürünen ve bürünmüş olan sistematik saldırılara gerçekler temelinde ideolojik saldırı üstünlüğüyle yanıt vermek ve verebilmektir...

I

Emperyalizm, uluslararası burjuvazi, sosyal demokrasi, Troçkizm, ''Frankfurt Okulu'', post-Marksizm vs. elbirliğiyle ''Stalinizm'' düşmanlığıyla Marks ve Lenin'e, Lenin ve Stalin'e, Ekim Devrimi'ne, III. Enternasyonal'e, görkemli sosyalist inşa deneyimine tek cepheden saldırmaktadır. Bu anti-komünist ve tasfiyeci küresel saldırının etkisiz kaldığı hiçbir biçimde söylenemez. Aksine, geçtik sıradan işçi ve emekçileri, devrimci ve komünist safları bile derinden etkileyebilmektedir...

Sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin eleştirel incelenmesi yakıcı bir görev olmaya devam etmektedir. Geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında deneyimlerin zamanında ve yeterli derinlikte incelenip aydınlatılamamasının emperyalizm ve bağlaşıklarına, anti-Stalinist kampanyaya güç taşıdığı, geniş alan açtığı da nettir. Keza söz konusu deneyimlerin incelenmesi adına burjuva saflara geçiş/kaçış, Marksizm-Leninizm'den kopuş son 30 yılın yalın gerçeğidir.

Öncülük, önderlik vs. adına bu görevin ve gerekli ideolojik mücadelenin politik maddi bir güçle birlikte geliştirilememesi ibret verici bir gerçeğimizi de ifade etmektedir. Doğa gibi, toplumsal ve politik yaşam da boşluk tanımaz, öyle ya da böyle boşluk dolar... Meydanı boş bulanlar özgürce at koşturur, teori ve tarih çarpıtıcılığı, ideolojik ve politik kuşatma, baskı, burjuva ve küçük burjuva ideolojik saldırılar her yerde yükselen değere dönüşür. Altı çizilerek vurgulanmalıdır ki, burada öncülük, önderlik falan yok, aksine çarpıcı bir artçılık ve artçı sürüklenme var. Komünist gelecek böyle kazanılamaz...

Troçkizm'in ve Troçkizm'in ideolojik yörüngesine giren aydınların, siyasi çevrelerin, partilerin ideolojik saldırısı aynı zamanda yukarıda işaret ettiğimiz zaaflarımızla, negatif tabloyla bağlıdır. Bu bağlamda da günahsız olduğumuzu iddia etmek saçmalıktan ibarettir.

Bu Tabloya işaret ettikten sonra ''Dosya''nın bazı gerçeklerini incelemeye devam edebiliriz.

II

Emperyalist, faşist, burjuva, Troçkist, Titosit, Kruşçevci, Avrupa-Komünizmi, Gorbaçovcu vb. propaganda aygıtı Marksizm-Leninizm'e, proletarya diktatörlüğü teorisine ve tarihsel deneyimine, sosyalist inşaya karşı küstahça saldırmaya devam etmektedir. Sosyalist inşanın, Hitler faşizminin ezilmesinin, sosyalist kampın kurulmasının önderi olan Stalin adı hep nefretle anılmaktadır. ''Stalinizm'' adı altında, Lenin ve Stalin SSCB'si, sosyalist inşa terörle, katliamlarla, ''Gulag''larla, on milyonların vahşice katledilmesiyle, soykırımlarla, Bolşevikleri de yok eden canavarlıkla aynılaşması/böyle düşünülmesi için tam bir seferberlik mevcuttur. Amaç bellidir; Marksizm-Leninizm demek, sosyalizm demek, proletarya diktatörlüğü demek, burjuva sistemi yıkmak, burjuvaziyi yok etmek, sosyalist inşayı geliştirmek demek, on milyonların yok edilmesi, kanlı bir diktatörlük, Hitler faşizminden daha vahşi bir diktatörlük ve toplum kurmak demektir... En iyisi akıllanın, emperyalist dünya sistemine boyun eğin, devrimi, sosyalizm ve komünizmi düşünmeyin, kapitalizm insanlık tarihinin en iyi, en son, en demokratik toplumsal sistemidir...

Bu iftira kampanyasına devrim ve komünizm davasına ihanet ederek katılanlar her zaman olmuştur. Kapitalist/revizyonist sistemin çöküşü ve aşırı çürümesinden dolayı kolayca yıkılışı da bu olguyu yaman besledi ve beslemeye de devam etmektedir... Revizyonist/kapitalist sistem ve kamp işçi sınıfına ve emekçilere o kadar yabancılaşmıştı ki sistemi savunmak için sınırlı bir direniş dışında sahiplenmediler. Lenin ve Stalin'in önderliğinde her türlü fedakarlığı yaparak sosyalizme sahip çıkan proletarya ve halklar, Kruşçevlerin, Brejnevlerin, Gorbaçevlerin (bu sonuncusu aynı sistemi tasfiye eden kişidir) ''sosyalist sistemi''ne sahip çıkmadılar... En büyük hayal kırıklıklarına uğrayanlar da yıkılışa kadar SSCB'yi ve önderliğindeki kampı sosyalist gören akımlar ve aydınlar oldu. Onlar, onlarca yıl, Kruşçev'le açılan ve Gorbaçov'la, yıkılışla sonlanan süreci de sosyalist olarak propaganda edegelmişlerdi. Modern revizyonist karşı-devrimi, yeni tip burjuvazinin egemenliğini kavrayamamış, kapitalizmin restorasyonuna gözlerini kapatmışlardı. Böylece küresel ölçekte Lenin ve Stalin'in SSCB'sini tasfiye eden modern revizyonist karşı-devrimi ve kapitalizmin restorasyonu gözlerden gizlediler. Tekelci bürokratik devlet kapitalizmine dayanan/dönüşen sistemi sosyalizm olarak sundular. Bu durum, yaygın ve etkin bir şekilde gerçek durumun geniş işçi ve emekçiler nezdinde açığa çıkarılmasını önledi. Bu olgu, söz konusu sürecin ve giderek çöküşün yıkıcı sonuçlarının daha da yıkıcı yaşanmasının nedenlerinden birisidir. Modern revizyonist burjuvazi revizyonist/kapitalist sistemi sosyalizm olarak propaganda ettti. Keza orta yolcu akımın bu sistemi sosyalizmin savunusu adına bayraklaştırması, Dünya Komünist Hareketi'ne, devrimcilere kesilen faturanın daha pahalı olmasına yol açtı. Bu bağlamda, Mahir Sayın'ın içerisinde yer aldığı orta yolculukla şekillenen devrimci akımın bu sorumluluğu hatırlatılmadan, eleştirilmeden geçilemez.

Emperyalizm ve Troçkizm'in vb. akımların kirli saldırısına karşın, devrim ve sosyalizm davasına, Stalin önderliğindeki sosyalist inşaya, sosyalist sisteme sahip çıkan ve ordan öğrenmeye çalışan ve savunan devrimci ve komünist güçler de daima var oldu. Aralarındaki hegemonya ve rekabet mücadelesine karşın, emperyalizm ve modern revizyonist burjuvazinin sosyalizmi tasfiye ve komünizm düşmanlığı üzerindeki stratejik birliği, geride kalan tarihsel sürecin karakteristiklerinden birisiydi. ''Stalinizm''e karşı birleşmeleri bu olgunun kanıtıdır. Fakat çok iyi biliyoruz ki, hiçbir iftira ve gerçeklerin tek yanlı çarpıtılması, manipülasyon tarihin genel doğrultusunu değiştiremez, olsa olsa süreci yavaşlatabilir, fakat gelişme kendi nesnel doğrultusunda akmaya devam eder. Dünya proletaryasının ve öncülerinin zayıfladığı, dünya devrim dalgasının gerilediği, hatta dibe vurduğu dönemler geçicidir. Yenilgiler yeni ve daha güçlü atılım ve zaferleri mayalar...

Kapitalizmi, burjuvaziyi yok eden sosyalist inşanın dev deneyimi, tarihten ve işçi sınıfının kolektif belleğinden silinemez. Ve o çok nefret edilen Stalin de daima gündemde kalmaya devam edecektir. Yeni Ekimlerin zaferi her seferinde Lenin ve Stalin'e başvurarak geleceği kuracaktır. Bugün de dünya proletaryasının mücadelesinin geçici yenilgisi bir son değil, aksine yeni ve daha güçlü atılım ve zaferlere giden yolları döşeyen bir uğraktır; proletarya, tarihsel deneyimlerden çıkaracağı derslerle daha güçlü ileri atılacaktır... Meselenin özü ve özeti bu olguda yatmaktadır. Tarihsel gerçeği reddeden, revize ederek kirli bir tarih yazıcılığı yapanların tarihte yeri olmayacaktır. Ve tarih, yaşadığımız, tanık olduğumuz süreçlerle, anlarla sınırlı değildir. An, süreç ve tanıklık, dev bir tarihsel akışın sadece küçücük bir bileşenidir. Tarih ne bizden ibarettir ne de bizlerle başlamıştır. Kendini tarihin başlangıcı ve sonu ya da tarihin mutlak yanılmaz aklı ve temsilcisi sayan zihniyetler, akımlar, önderler her zaman olmuştur ama onlar da tarihin çöp sepetine gitmiştir.

Bu bağlamda ''Stalinizm'' örtüsüne bürünmüş kirli savaş, ne uluslararası proleter devrimin zaferini önleyebilir ne de Stalin'in unutulmasını sağlayabilir. Stalin'in dediği gibi;

''Biliyorum, ölümümden sonra mezarımın üstüne yığınla pislik atacaklar. Ama tarihin rüzgarı onları temizleyecektir.''

Tarih düz bir çizgide gelişmiyor, Lenin;

''Devrimin zorlukları ve olası geçici başarısızlıkları ya da karşı-devrimin dalgaları ne kadar büyük olursa olsun, proletaryanın nihai zaferi kaçınılmazdır.'' der.

Şöyle yazmıştık;

''Kuşkusuz ki, söz konusu yenilgi, tarihin helezonik akışı içerisinde sadece geçici bir tarihsel gerilemeyi ifade etmektedir. Ve tarih, geçmişten geleceğe doğru akmaya devam etmektedir. Lenin’in dediği gibi, birkaç on yıl geriye gidiş olanaklıdır, 'çünkü tarihin bazen geriye doğru dev adımlar atmadan pürüzsüz ve biteviye ilerlediğine inanmak diyalektik değildir, bilimsel değildir, teorik açıdan yanlıştır.' Yine Lenin’in vurguladığı gibi, 'Bilim ise hatalar ve yenilgiler olmadan öğrenilemiyor.'''(SSCB'de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları, Tarihi Dersler, 2011, Akademi/Kuram, Ceylan Yayıncılık) Sosyalizmin tarihine ve deneyimlerine de bu perspektiften bakmak gerekir.

III

Yenilgi ve gericilik fırtınası, yenilginin ürünü tasfiyeci oportünizm ve burjuvazinin sürmekte olan dizginsiz saldırıları, hele de 90 sonrasının ortaya çıkardığı ağır tablo, sayısız devrimci ve komünist parti ve çevreyi devrim ve sosyalizm savaşımından kopardı. Doludizgin umutsuzluk kasırgası genelleşen bir olguya dönüştü. Bu olgu Mahir Sayın'ların gerçeğinde de yansıdı. Devrimci-demokratik bir tarihten ''Kuru Çeşme''ciliğe, ÖDP'lileşmeye, oradan kopuşarak legal partileşmeye, oradan parçalanmalarla dağılmaya, SYKP'in kuruluşuna... savruluş. Bu süreci karakterize eden olgu, devrimci çizgiden ve geleneklerden koparak tasfiyeci sosyal reformizme geçiştir. Bu tasfiyeci ideolojik ve politik savruluş, son derece istikrarsız zemin ve kayışlar küçük burjuvazinin sınıfsal karakterinin yansımasıydı. Mahir Sayın'ın ideolojik savrulması ve giderek Troçkizm'in de ideolojik rüzgarına kapılması, şu umutsuzluk, pişmanlık fışkıran ''analiz''den çok çarpıcı bir tarzda görülmektedir;


''Sovyet insanı ne gördü? Cenneti ararken bin bir eziyet çekerek kapitalist olmayan yoldan cehenneme/kapitalizme nasıl gidileceğini! (iM.S.a) Bunun için bunları yaşamaya hiç gerek yoktu. Zaten cehennemdeydiler. Çarlık yerinde kalsa da olurdu. Nasıl olsa başka ülkelerde olduğu gibi Rusya’da da kapitalizm gelişecek ve şimdi ulaşılan kapitalizm düzeyine çoktan ulaşılmış olacaktı. Çarlıktan çıkıp sosyalizmden geçip yeniden kapitalizme varmanın bedeli çekilen bunca acı olurken bir de bunların hepsi kapitalist zulmü ortadan kaldıracağını, insanın insan üzerindeki egemenliğine son vereceğini ilan eden sosyalizme fatura edilmiş oldu.'' (Troçki Dosyası, Sosyalizmin kafasına inen balta ve Troçki’nin katli, iba.)


Burada devrimci bir bakış açısının zerresi yok. Bu propaganda burjuvazinin ve Troçkizm'in yapageldiği berbat gerici propagandadır. Bu sözlerde, umudu yıkılmış, nedamet getirmiş küçük burjuva aydınların ruh hali şahlanmış olarak karşımızda durmaktadır. Sayın, keşke sosyalizm kurulmasıydı, başımıza bu belalar açılmasıydı vs. diyor. Ekim Devrimi'nin zaferi, proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenmesi (proletarya diktatörlüğü), III. Enternasyonal'in kuruluşu ve mücadelesi; iç savaşın kazanılması, devrimi ezmek için müdahale eden bir düzine emperyalist ve burjuva devletin yenilgiye uğratılması; Sovyet proletaryası ve halkının dev başarıları, sosyalist sanayinin kuruluşu, tarımın sosyalist dönüşümü, sosyalist aydınlanma, yüksek kültürel donanım, kent ve kır burjuvazisinin yok edilişi; Hitler faşizminin ezilmesi; dünya devrimine yapılan eşsiz katkı, sosyalist bir blokun doğuşu ve sosyalizmin inşasına girişilmesi... Geleceğe ışık tutacak olan eşsiz deneyim birikimi...

Olsun, Sayın bundan mutlu değil, açıkça itiraf ediyor, ''Sovyet insanı ne gördü?'', ''Bunun için bunları yaşamaya hiç gerek yoktu. Zaten cehennemdeydiler. Çarlık yerinde kalsa da olurdu. Nasıl olsa başka ülkelerde olduğu gibi Rusya’da da kapitalizm gelişecek ve şimdi ulaşılan kapitalizm düzeyine çoktan ulaşılmış olacaktı.''


Ah şu proletarya, Lenin, Stalin, Bolşevikler, Bolşevik parti, proletarya diktatörlüğü, sosyalist inşa... başımıza neler açtı neler! Eğer bunlar yaşanmasıydı ne rahat olacak ve zemzem suyundan çıkmış bir sosyalizm, cennet bir demokratik sosyalizm kuracaktık. Şu kapitalizm onların kurduğu sosyalizmden daha iyi. Yukarıdaki sözlerin başka bir anlamı yok. Nerden nereye!.. Devrimcilikten reformizme savruluş sürecinde pek çok devrimcinin yitirilmesinin, düzen içileşmesinin sorumluluğunu omuzlarında, belki de en önde taşıyan Mahir Sayın'ın vardığı yer burası. Ne acı!

Sayın şöyle yazmış;

''Böylesine bir kan deryasının üzerinde insanlığın geleceğinin yükseleceğini bekleyebilmek için ya dünyadan habersiz olmak ya da insanlık adına epeyce bir eksikliğe sahip olmak gerekir. Üstelik bütün bu çekilen acıların sonucunda ortaya sahiden bir zafer çıkmış olsa, insanlar geriye dönüp baktıklarında, 'çok kayıp verdik, çok eziyet çektik ama şu günleri de gördük!' diyebilselerdi bari!'' (Agm., iMSa.)


Sayın'ın gerçeği bu. Var mı bu sözde eleştiri de devrimcilik? Yok! Yenilgiye yenilmiş, tasfiyeciliğin batağına batmış, sosyalizmi ve yüksek başarılarını, tarihsel kazanımlarını hiçe sayarak düpedüz kapitalizm ve burjuvazi aklayan, Lenin-Stalin'e, SSCB'ye baktığında sadece kan deryası ve insanca yaşanamayacak bir dünya gören bir zihniyet, teori ve pratik, onu temsil eden bir siyasi çevrenin içler acısı halini göstermektedir. Sayın ve çevresi, umut ve irade kırılmasının abidesi haline gelmiş aynı yolun diğer yolcuları gibi. O buna da tarihten ders çıkarmak, sosyalizmin tarihsel deneyimlerinden öğrenmek falan diyor. Fakat bu durum yalnızca Sayın'a da özgü sayılamaz, coğrafyamızın ve küresel coğrafyanın bir gerçeğidir.


Bu ''garip'' değerlendirmelerden sonra, ''Elbette her şey boşuna olmuş değil. Belki Rusya halkları yaptıkları fedakarlıkların karşılığını yeniden kapitalizme dönmek olarak aldılar ama dünya halklarının bugün elde ettikleri özgürlüklerin de en önemli temelini oluşturdular. Burjuvazi sosyalizm korkusundan siyasal gericilik peşindeyken demokrasinin gelişmesinin önüne geçemedi.'' diye yazdığı bu sözler ise boş bir kubbede hoş bir seda olarak bile kalamamaktadır. Hem Lenin-Stalin'in SSCB'si hakkında yukarıdaki sözde eleştirileri yap, keşke olmaz olmasaydı bu sosyalizm, yaktı bizi çıra gibi, Çarlık kalsaydı... vs. de hem de eh bari 3-5 lafı da iyi söyleyelim mealinden yukarıdaki baştan savma lafları et. Hani kazanım adına aklına gelen de bu kadar!


Bu, Mahir Sayın ve siyasi çevresinin geldiği yerdir. Bu yer, tasfiyecilik, reformizm, burjuva demokrasisi hayranlığı ve Marksizm-Leninizm karşıtlığı ve anti-Stalinciliktir. Ancak hatırlatmak bile gereksiz ki, anti-Stalinizm'e, Troçkizm'e kapılmanın, payanda olmanın, Troçkizm'in propagandisti haline gelmenin Sayınlara da bir faydası olmayacaktır.

Sayınlar burjuva demokratik ön yargıların kurbanı haline gelmiştir. Kurtuluş hareketi, 70'li yıllarda, Dev-Yol'dan sonra en büyük devrimci siyasi gücü oluşturuyordu. Kurtuluş, 12 Eylül yenilgisi, ardından 89/91 çözülüş ve yenilgisi sürecinde devrimci-demokrasiden küçük burjuva liberalizmine geçerken ve geçtikten sonra, sayısız devrimciyi sosyal reformizme, kendi iç iktidar mücadelelerine kurban ettiler. Bu tasfiyeci sürece karşı devrimcilikte ısrar eden devrimciler ise, sosyal reformizme ve tasfiyeci bataklığa kaçışa karşı mücadelelerinde başarılı olamadılar. Mahir Sayın'ın başını çektiği siyasi çevre tarihe karşı sorumluluk, sosyalizmden ders çıkarıp yenilenme adına yaptığı şey, teoride revizyonizme, politikada reformizme, örgütlenmede legalizme kapaklanmak ve tasfiyeciliğin yıkımlarını yaymak oldu.

Sayın'ın, ''Üstelik bütün bu çekilen acıların sonucunda ortaya sahiden bir zafer çıkmış olsa, insanlar geriye dönüp baktıklarında, 'çok kayıp verdik, çok eziyet çektik ama şu günleri de gördük!' diyebilselerdi bari!'' sözleri de gerçekleri çarpıtmaktadır.

Rusya, Sovyet proletaryası ve halkı, 1917 devrimini yaparken, iç savaşı kazanırken, dış müdahaleyi ezerken, sosyalist sanayiyi kurarken, tarımın sosyalist temelde dönüşümünü başarırken, Hitler faşizmini ezip Kızıl bayrağı Berlin'de faşizmin burçlarına dikerken, her seferinde “çok kayıp verdik, çok eziyet çektik ama şu günleri de gördük!” demiştir. Bunları unutan, bu gerçeği inkar eden, kendi pişmanlığı ve üzüntüleri altında ezilen Mahir Sayın'dır. Yenilmiş, geçmişe reddiye yazan, ah ah, keşke o günler olmasaydı, keşke o günler yaşanmasıydı, keşke bu acı sonla karşılaşmasaydık, batsın bu dünya be, derken, bir daha o dehşet dolu günlere geriye dönmeyeceğiz, biz o devrimci tarihten koptuk vs. demektedir. Revizyonist/kapitalist sistem ve kampın çöküşü ve yarattığı yıkımlar ne kadar ağır olursa olsun, bu geçici bir olgudur. Ah vah çekmekle de hiçbir şey çözülmüyor, geçmişten gelecek için zorunlu, kalıcı, eleştirel devrimci, komünist dersler çıkararak yürüyeceğiz. Bu dersleri çıkarmanın tek yolu diyalektik materyalizme, Marksizm-Leninizm'e bağlı kalmaktan geçmektedir. Önsel olarak bu bağlamı yok saydığında, reddettiğinde geriye kalan şey, iliklerine dek çürümüş, kokuşmuş burjuva ve küçük burjuva liberalizmidir.

IV

Sayın şöyle yazmış;

''Bütün monolitik düşünce sahipleri gibi Stalin de sosyalizmin bu olduğuna ve bunu da en iyi kendisinin yapabileceğine o kadar emindir ki, buna karşı duran her anlayışı devrime ihanet olarak görür ve bütün günahlarını devrimi korumak, halka, işçi sınıfına hizmet etme yüce amacıyla kutsar ve ilk kez gerçekleşiyor olmasa da amaç aracı kutsar” Makyavelizmi, ya da son günahı ortadan kaldırmak için işlenen günah günahtan sayılmaz” teolojik anlayışı, pragmatizm üzerinden sosyalist anlayışa yerleşmiş olur. O buna o kadar inanmıştır ki, milyonların kurtulması için başka milyonların feda edilmesinde hiçbir mahzur görmez. Zira işi, kendisinin temsil ettiği yüce amaç devrimle karşı devrim arasındaki savaş gibi görmektedir ve bu “yüce amaç uğruna” bir savaşta yapılabilecek olan ne varsa onu yapmaktadır. İşçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmesinin yerini almış olan yeni “yüce amaç”ın proletaryayı yönetilen sınıf konumuna yeniden sürüklemiş olmasının yanında, böyle sürekli bir iç savaş halinde olan ülkede de insanın insan olarak yaşamasına imkan verecek koşulların oluşması hiçbir zaman gerçekleşemez. 

Stalin bu zulüm yoluna içinde bulunulan savaşı kazanmak için her şeyi yapma adına girdi ve buna uygun bir aparat oluşturdu.'' (Agy., bba.)

Stalin ve Bolşevik parti mi, onlar milyonların kanını döken Makyavelistlerdir. Proletarya diktatörlüğü mü, Lenin ve Stalin'in proletarya diktatörlüğü zaten elit bir azınlık diktatörlüğüydü. İktidarı proletaryadan alan bürokrasinin diktatörlüğüydü. Azınlık çoğunluğa diktatörlük uyguladı, milyonları kesti. Stalin ve partisi Sovyet proletaryasına ve halkına bir cehennem yarattı; SSCB'de ''insanın insan olarak yaşamasına imkan verecek koşullar'' da yaratmadıkları* gibi bu zaten olanaklı da değildi vb.

Şirazeden çıkmak böyle bir şey işte!


Mahir Sayın'ın ana düşüncesi sosyal bir kapitalizm, burjuva demokrasisine dayanan bir devlettir. Azami sınırı ilerici, demokratik, halkçılıkla sınırlı ve sınıflararası barışa dayanan bir devlet. Sayın, Bernstein'in, Kautsky'in yolunda. Sayın'ın Marksizm-Leninizm'in devlet ve devrim teorisine ve sosyalizmin tarihsel deneyimine karşı gerici ideolojik saldırısı ve tarih çarpıtıcılığın teorik temeli ve çerçevesi budur. On yıllarca devrim yolu sarptır, çetindir, serttir, ağır bedeller ödenmeden zafer kazanılamaz; devrimin zaferi daha kolay ama iktidarda kalmak, sosyalizmi inşa etmek daha çetin, daha karmaşık, daha zordur; ve sınıf mücadelesi daha karmaşık ve yeni biçimler altında sürer vb. diyen Sayın, küçük burjuva dar kafalılığın ifadesi olan burjuva hümanist, reformist burjuva demokratik ön yargıların sözcüsü haline gelmiştir. ''Troçki Dosyası'' hikayesi de bu gerçekle bağlı.

DEVAM EDECEK


*Lenin ve Stalin'in SSCB'sinin sosyalist inşa sürecinin başarı ve kazanımları için, bkz. ''Rakamlarla Sovyet İktidarının 40 Yılı'', Almancadan çeviren İbrahim Okçuoğlu, Töz Yayınları, Haziran 2020.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder