Translate

11 Haziran 2015 Perşembe

7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE



7 HAZİRAN GENEL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE
7 Haziran’da gerçekleşen genel seçim, denebilir ki, T.C. tarihinin en önemli genel seçimidir. Seçimlerin gerçekleştiği tarihsel konjonktürü; iç, bölgesel, uluslar arası politik güçler dengesini ve önümüzdeki süreçte olası gelişmelerden yola çıktığımızda bu gerçeği çarpıcı bir şekilde görmek olanaklıdır… Dolayısıyla 7 Haziran seçimlerinin sonuçları da yaşamsal önemdedir. Emek, barış, demokrasi, adalet, özgürlük mücadelesi veren kuvvetlerin geniş kesimlerinin seçimlere politik bir bağlaşmayla katılması bu seçim sürecinin en temel olguydu. Bu bağlaşmanın bir cephesel birlikle taçlanmış olması (HDP) başlı başına yüksek bir politik kazanımdı. Böylece seçimlere halkların, ezilenlerin cephesel örgütlenmesiyle güçlü bir tarzda müdahale edilebilmiştir. Böylece aynı zamanda 12 Eylül faşizminin yüzde onluk barajı da dahil bir dizi baraj yıkılabilmiştir… Bu süreçte başlıca olarak iki cephe karşı karşıya gelmiştir; seçim sürecindeki çarpışma esas olarak HDP cephesi ile düzen, devlet, rejim ve partilerinden oluşan cephe arasında geçmiştir. Devlet aygıtı ve olanakları Erdoğan ve AKP Hükümeti eli ile, diğer burjuva partilere karşı kullanılsa da, esas olarak HDP’nin önünün kesilip geriletilmesi, etkisizleştirilmesi amacıyla fütursuzca kullanılmıştır. Gündemi belirleyen AKP, CHP, MHP gibi burjuva partiler değil, ezilenler cephesi, HDP olmuştur. Kesin olan şudur: HDP, seçimlerden açık ve net bir politik zaferle çıkmıştır ve bu sonuçların önümüzdeki süreç bakımından özgül bir ağırlığı ve etki gücü olacaktır. HDP’nin kazandığı başarının üstünü örtmek için faşist diktatörlüğün, dinsel faşist iktidarın, din tüccarı faşist elebaşının örgütlediği provokasyon, saldırı ve manipülasyonun gücü ise, bu zaferi gölgeleyememektedir ve gölgeleyemeyecektir de.
Zevkle ve mutlulukla yazalım: 7 Haziran seçimlerinin tek galibi HDP’dir. HDP deneyimi bu topraklarda bir ilktir ve başarılı olmuştur. Başarı, halkların kardeşliğinin başarısıdır. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tır… HDP’nin zaferi Gezi/Haziran Ayaklanması’nın ruh ve yönelimini temsil etmektedir. Haziranın meşru mücadele duruşu, demokratik halkçı karakteri, çeşitlilik ve birlik ruhu, birleşik mücadele yönelimi, ezilen sınıf ve tabakaların, toplumsal grupların eşitlik, adalet, özgürlük talepleri, kardeşleşme ve zulme baş kaldırma vb. duruş ve yönelimi HDP tarafından Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında her türlü faşist ve gerici teröre ve sınır tanımayan yalan rüzgârına karşı vuruşa vuruşa dile getirilmiş ve güçlü bir şekilde savunulmuştur. Boş laflarla, liberal ve reformist, ulusalcı/milliyetçi demagoji ve manipülasyonla bu gerçeğin üstü artık örtülemez. Haziran Ruhu özgün bir tarzda HDP’de cisimleşmiş ve yeniden şaha kalkmıştır… Rojava, Kobani, Gezi/Haziran ruhu HDP’ye yol göstermeye devam edecektir. Buralardan daha çok şey öğrenmeye de gereksinmemiz olduğu ise ayrıca açıktır…
7 Haziran Genel Seçimlerinden, Amerikancı dinci faşist AKP (ve saraydaki elebaşısı) ağır bir yenilgi alarak çıkmıştır. AKP birinci parti konumunu korusa da, yüzde 9’luk gibi ciddi bir oy kaybıyla seçimlerin asıl mağlubudur. Halklar, başta da Kürt halkı Erdoğan’ı ve partisini cezalandırmıştır. AKP hiçbir ilde oylarını artıramadığı gibi her yerde de oy kaybına uğramıştır. 7 Haziran seçim sonuçları Erdoğan için çok ağır bir hezimet olmuştur. HDP’yi baraj altı bırakıp HDP’nin hakkı olan milletvekillerine el koyarak tek başına iktidar olmayı hedefleyen haramzade, bu kez bunu başaramamıştır ve üstüne de ağır bir tokat yemiştir. Şu an yezidbaşı eşekten düşmüş misali şok halinde, iktidarını kaybetme telaşı ve can havliyle, Diyarbakır’da sergilenen provokasyon ve katliam girişiminden de görüldüğü gibi, Kürdü Kürde kırdırma ve gerici-faşist iç savaş kışkırtıcılığı yapmakla meşgul…  HDP, Erdoğan’ın ipini çekeğini söylemişti, nitekim öyle de oldu. HDP, IŞİD/DAİŞ başının çökecek saltanatına en ağır darbeyi indirdi. Gezi/Haziran Ayaklanması’nın şiarında olduğu gibi “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”… Yenilgi ve hezimeti kabullenemeyen, saltanat hesapları bozulan Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid başı, Diyarbakır’da örgütlediği provokasyon ve katliam benzeri, hatta daha ağır kirli işler peşinde görülmektedir. HDP’nin, devrimci hareketin, kitlelerin bu bakımdan uyanık olması hayati önemdedir…
Seçimlerin ikinci mağlubu ise CHP’dir. CHP, yerinde bile sayamamıştır. CHP geçtik oylarını arttırmayı, 2011 genel seçimlerindeki oy oranını bile koruyamamıştır. “Ana muhalefet partisi”nin yüzde 1’lik oy kaybı bunun kanıtıdır. Dahası, 13 yıllık “ana muhalefet partisi” unvanı düşünüldüğünde, gerçekte söz konusu oy kaybı, CHP’nin başarısız olduğunu, burjuva ana muhalefet partisi işlevini yerine getiremediğini de göstermektedir. Elebaşı Erdoğan ve AKP, 13 yıllık iktidarı döneminde gerek “ana muhalefet partisi” olan CHP ile ve gerekse de MHP ile kedinin fareyle oynaması gibi oynaya gelmiştir. Proletarya ve halkların temel ve güncel talep ve mücadelelerine gözlerini kapayan CHP’nin başarısız olmasının anlaşılmayacak bir yanı da yoktur. Ayrıca eğer HDP seçim barajını aşamamış olsaydı, Erdoğan ve AKP’si, CHP ve MHP ile kedinin fareyle oynaması gibi oynamaya da devam edecekti.
MHP seçimlerden oylarını yüzde 3 kadar arttırarak çıkmıştır. Bir “uç kutup” olarak MHP’nin oylarını arttırması dikkat çekici ve tehlikeli bir duruma işaret etmektedir… MHP, politik özgürlüklerin amansız bir düşmanıdır ve Kürt sorununun da demokratik barışçıl çözümüne karşı mücadele eden ırkçı faşist bir partidir. Dolayısıyla MHP yelkenlerini, ırkçılık-şovenizm-milliyetçilik rüzgârı ile şişirmiştir. Bu bağıntıda en büyük yardımcısı da dinci faşist elebaşı Erdoğan ve AKP Hükümeti olmuştur. Bu bağlamda MHP’nin özel bir başarısından da bahsedilemez. MHP’ye giden oylar esas olarak AKP’den, kısmen de CHP’den gelmiştir.
Seçimlerin politik ve psikolojik galibi, HDP’dir. HDP seçimlerden zaferle çıkmıştır. Yeni dönemde Meclis’te de güç dengeleri üzerinde kesin bir baskı gücü haline geldiği/geleceği açıktır. HDP önüne çıkarılan tüm engelleri öz gücüne güvenerek, esnek, etkin, soğukkanlı, kararlı ve mücadeleci bir duruşla göğüsleyerek aşmasını bilmiştir. HDP’nin seçim zaferi ileri kitleler, halklar nezdinde büyük bir sevinç ve mutlulukla karşılanmıştır. Gezi’nin, Rojava’nın, Kobani’in enerji ve dinamizmine de yaslanan HDP, halklar nezdinde öz gücüne güven ve umudu, daha büyük mücadelelere hazırlık ve yönelimi ivmelemiştir… Ayrıca komşumuz Yunanistan’daki işçi ve emekçilerin mücadeleci gücü ve seçimlerden çıkardığı ilerici sol seçenek de Türkiye’ye, HDP’nin seçim zaferine moral gücü desteği sağlamıştır. HDP yalnızca Kürdistan’da değil tüm Türkiye çapında oylarını önemli ölçüde yükseltmeyi başarmıştır. HDP dar anlamda bir Kürt partisi değil artık bir “Türkiye partisi”dir, Türkiye ve Kürdistan partisidir…
Politika güçle yapılır. Politik gündem güçle belirlenir. Gücü açığa çıkarmak ve büyütmek somut tarihsel koşulların biriktirdiği ve çözümünü dayattığı ya da çözümünü bir zorunluluk, gereklilik olarak toplumun önüne getirdiği gündemleşmiş gerçekler üzerinden politika yapmakla gerçekleşir… HDK, özellikle de giderek HDP gerçeği ve deneyimi bu olguyu çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır. Demokratik halkçı karaktere sahip ve halkların kardeşliği projesi olan HDP’nin politik başarısının arkasında da kabaca bu gerçek yatmaktadır. Bu proje ve pratikle, HDP, gündem belirleyen, güç üreten, geniş kitlelere seslenebilen ve giden, politik özgürlük kavgasının önünü açan etkin bir politik güç haline gelebilmiştir. Politikada bir çekim merkezine dönüşerek, geniş kitlelere güven verebilmiş, geniş bir sempati dalgası yaratabilmiş ve yüzde 13’ü aşkın bir oy alabilmiştir. Üstelik henüz yeni kurulmuş olduğu halde. Elinde sınırlı imkânlar olduğu halde. Üstüne üslük azgın bir faşist kuşatma, baskı, saldırganlıkla dövüldüğü halde…
CHP’nin, MHP’nin, AKP’nin tabanında bile nispeten geniş bir şekilde ortaya çıkmış olan Demirtaş sempatisinin asıl nedeni Demirtaş’ın başarılı bir demagog, bir “jön” ya da “popstar” olması değil, bu topraklarda gericiliğin etkisi altında olan kitlelerin bile içgüdüsel, bilinçsiz, yarı-bilinçli olarak, son derece çarpık da olsa, hissettiği adalet, eşitlik, özgürlük istem ve sezgidir. Bu bağlamda Demirtaşın sadeliği, güler yüzlülüğü, alçak gönüllülüğü, içtenliği, dürüstlüğü, pratik zekâsı, zekice esprileri, “içimizden birisi” etkisi, gençliği, enerjisi vb. önemli olmakla birlikte esas nedeni oluşturmamaktadır. İlerici kitlelerden gericiliğin, faşizmin etkisinde olan kitlelere kadar en geniş halk kitleleri, narsist, egoist, megolaman, bencil, hep bana hep bana diyen, iktidar düşkünü, kariyerist, entrikacı, içten pazarlıkçı, içi başka dışı başka, kibirli, duvar suratlı ya da sahte alçak gönüllük vb. taklidi yapan “önder”leri, yöneticileri sevmez aslında. Aslında bu, bin yılların kültürüdür ya da kökleri çok gerilere dayanan, komünal topluma uzanan ve insanlığın tarihsel hafızasından silinememiş ve emekçilerin, emekçi karakteri ile birleşmiş, en fazla da emekçi kitleler içerisinde yaşayabilen değerlerdir. Sınıflı hiyerarşik düzenin 10 bin yılı aşan tarihine karşın, bu kültür, ahlak anlayışı, moral değerler her şeye karşın en fazla da emekçi sınıf ve tabakalar içerisinde yaşamaya devam etmektedir…
7 Haziran Genel Seçimleri’nde Öcalan ile dinci faşist elebaşı Erdoğan’da somutlaşan iradeler savaşında kazanan Öcalan, kaybeden ise Erdoğan olmuştur…
Anayasanın çizdiği sınırları küstahça hiçe sayma pahasına bütün devlet imkânlarını, yandaş sermaye ve medyayı, AKP’nin elindeki belediyeleri, Dinayeti ve camileri, sayısız tarikatı,  rüşvet ve yolsuzlukla oluşturduğu gizli fonları seferber ederek sınırsız bir saldırganlıkla “Türk Tipi Başkanlık Rejimi” ve AKP için seçim çalışması yürüten Erdoğan, seçimlerin en ağır yenileni olmuştur. Seçimleri “Başkanlık” rejimi için bir referanduma çeviren dinci faşist elebaşı, başta Kürt halkı olmak üzere halklar tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Zat-ı muhteremin bu “heves”i kursağında kalmıştır.
Genel seçimden en büyük başarısızlıkla çıkan parti AKP ve “lider”i Davutoğlu; en büyük başarıyla çıkan parti ise HDP, HDP’nin kolektif liderliği ve lideri Demirtaş olmuştur. HDP Türkiye’nin her yerinde oy oranını arttırmıştır. Yalnızca Kürdistan’da değil, Batıda da, başta metropoller olmak üzere Türkiye’nin her yerinde arttırmıştır. Böylece bir “Türkiye partisi” olmayı büyük bir oranda başarmıştır. 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından görülebileceği gibi her türlü iftiraya ve teröre rağmen HDP, siyasal ve toplumsal meşruiyetini bileğinin hakkıyla koparıp almıştır ya da kazanmıştır. Seçimlerden başarıyla çıkan HDP, bugün, daha büyük bir politik güç olarak Türkiye, Kürdistan, Orta doğu’da politik güç dengeleri üzerinde etkin olabilecek bir politik kuvvet olarak her düzeyde derinlemesine ve genişlemesine gelişip güçlenmeye bakacaktır. Bunun için koşullar dünle kıyaslanmayacak kadar da elverişli…
Türkiye, Kürdistan ve “Genişletilmiş Ortadoğu”nun temel tarihsel ve güncel politik sorunu politik özgürlüklerin kazanılması sorunudur… Türkiye ve Kürdistan’da gerçekleşen 7 Haziran seçimlerinin deneyimleri de bu tarihsel ve politik gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye ve Kürdistan’da politik özgürlük sorunu daha keskin bir şekilde ortaya çıkarak çözümünü dayatmıştır ve dayatmaya da devam edecektir. 7 Haziran muharebesi, politik özgürlük kavgasının sadece bir evresidir… Emperyalizme bağımlılık ilişkileri, işbirlikçi Türk egemen sınıflarının egemenliği ve bu egemenliğin ana dayanağı olan faşist diktatörlük (devlet) antiemperyalist demokratik halkçı bir devrimle yıkılmadan (devrimimizin ilk adımı) temel politik özgürlüklerin kazanılamayacağı açıktır… HDP, HDP’nin seçim zaferi tamda bu kavgada politik mücadelenin önünü açan, proletarya ve halkların mevzilerini büyüten, politik eğitim ve mücadelesini geliştiren bir araçtır sadece ama gerekli, zorunlu, geliştirici, önemli bir araç… Öyle sosyal şoven çevrelerin sözde proletarya, sosyalizm vs. adına burun büktüğü, hor görülecek vb. bir araç değil. HDP’nin başarısının bir kez daha ve daha geniş bir şekilde açığa çıkardığı gibi barış (ve politik özgürlük) talebiyle, barış talebinin öne çıktığı bir mücadele ile; sömürgeci faşist diktatörlükle işçi sınıfı ve emekçiler, halklar, ezilenler arasındaki çelişkiyi büyütmek, büyüterek politik özgürlük ve devrim kavgasını geliştirmek tümüyle olanaklıdır…
7 Haziran seçimlerinin sonuçlarından görülebileceği gibi, dinci faşist elebaşı ve AKP artık istediği gibi at oynatamayacaktır. Yalnızca AKP değil, parlamentoda yer alan öteki burjuva gerici ve faşist partiler için de geçerlidir bu. Yalnızca bu kadar da değil, mecliste kurulacak koalisyon hükümetleri için de bu geçerli olacaktır. Çünkü karşılarında proletarya ve halkların büyüyen mücadelesi ve onun en önemli dinamiklerinden birisi olarak HDP olacaktır. HDP parlamentoda hakların mücadeleci sesi ve gücü olarak kendisini enerjik bir tarzda ortaya koyacaktır. Ki HDP’nin mücadele ve etki gücü kudretini salt legal ve parlamenter mücadeleden alan bir güç değildir. Aksine, arkasında, örgütlü ilerici demokratik ve devrimci dinamik ve kuvvetler bulunmaktadır. Meşru mücadele dinamiği ve alanına dayanmaktadır. Geride kalan sürecin deneyimlerinden de görülebileceği gibi, sokağın gücü, dağın gücü, etkisi Ortadoğu çapında hissedilen yurtsever hareketin gücü, milyonların gücü bulunmaktadır. Açık ki, HDP, parlamento dışı ve içi mücadelenin bileşiminden ve sentezinden kudretini alarak mücadelesini büyütecektir…
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder