MARKSİZM’DE PROLETER DEVRİM SORUNU
II. BÖLÜM*
Lenin’in Sorunu Ortaya Koyuş
Tarzı:
19. yüzyıl, serbest rekabetçi kapitalizmin yükselişini sürdürdüğü
yüzyıldır. 1860-70 yılları arası kesit serbest rekabetçi kapitalizmin zirvede
olduğu yıllardır. 1873’de ekonomik krizin patlak vermesiyle birlikte tekellerin
gelişme dönemi başlar. Böylece serbest rekabetçi kapitalizm gerilemeye, tekelci
kapitalizm yükselmeye başlar. Ancak tekeller, henüz kapitalist ekonomik (ve
politik) yaşamı belirleyecek unsur haline gelmemiştir. Bunun için tarih
saatinin 20. yüzyılın başlangıç yıllarını çalması gerekiyordu. Nitekim, 1900-03
ekonomik krizi, serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme
(emperyalizme) dönüştüğünü, serbest rekabetçi kapitalizmin gelişmesini tamamlayarak yerini tekelci kapitalizme bıraktığını kesin bir tarzda gösterdi.
(emperyalizme) dönüştüğünü, serbest rekabetçi kapitalizmin gelişmesini tamamlayarak yerini tekelci kapitalizme bıraktığını kesin bir tarzda gösterdi.
Emperyalizm çağına girilmesiyle birlikte bu yeni olgunun tahlil
edilmesi, Marksist proleter devrim teorisinin zenginleştirilmesi için yeni
sonuçlar çıkarılması, Marksizm’in yeni koşullara yanıt vermekten çıkan teorik
önermelerinin aşılarak geliştirilmesi gerekiyordu. Bu görev, Marks ve Engels’in
sadık ve yaratıcı öğrencisi, çağımızın en büyük Marksisti Lenin tarafından
yerine getirildi. Lenin, Marksizm’in ilkelerine ve diyalektik materyalist
yöntemine bağlı kalarak emperyalizm olgusunu inceledi ve Marksizm’in proleter
devrim teorisini yeni bir tarzda yeniden şekillendirdi. Böylece O, haklı
olarak, emperyalizm ve proleter devrimler çağının Marksizm’i olan Leninizm’in
kurucusu, Ekim Devrimi’nin önderi, Marks ve Engels’ten sonra dünya
proletaryasının önder ve öğretmeni olarak tarihteki yerini aldı.
Lenin’in, Leninizm’in Marksist emperyalizm tahlilini ve proleter devrim
teorisini şöyle özetleyebiliriz:
Emperyalizm, kapitalizmin son aşaması, çürüyen ve can çekişen
kapitalizmdir. Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. “Sermaye, uluslararası ve
tekelci hale gelmiştir.” Tekeller, serbest rekabetten doğdu. Üretimdeki ve
sermayedeki yoğunlaşma (ve merkezileşme) ekonomik yaşamda tekellerin egemenlik
kurmasına yol açtı. Sanayi sermayesi banka sermayesi ile kaynaşarak mali
sermaye temeli üzerinde mali oligarşiyi yarattı. Sermaye ihracı emperyalizmin
temel özelliği olarak öne çıktı ve meta ihracını da harekete geçiren araç oldu.
Emperyalizmle birlikte, yer küremizin bölüşümü tamamlandı. Böylece emperyalizm,
emperyalist dünya sömürge tekeli çağını açtı. Artık bölüşülmüş dünyanın yeniden
paylaşımının başlıca aracı, emperyalist genel savaşlardır. I. Emperyalist
Paylaşım Savaşı bu olgunun ürünüdür. “Emperyalist savaş, tekelci kapitalizmin
tekelci devlet kapitalizmine dönüşmesi olgusunu kuvvetlendirdi ve alabildiğine
hızlandırdı.”
Emperyalizm, kapitalizmin çelişki ve çatışmalarını son sınırına dek
geliştirerek keskinleştirdi. Böylece proletaryanın burjuvaziye karşı sosyalist
devrimleri; dünya proleter sosyalist devriminin yedeği haline gelen ezilen
halkların ve ulusların emperyalizme karşı anti-emperyalist, demokratik ve
ulusal kurtuluşçu devrimleri; emperyalist devletler ve mali sermaye grupları
arasındaki dünya pazarlarının, hammadde kaynaklarının, sermaye ihraç alanları
ve stratejik bölgelerin paylaşımı için emperyalist dünya savaşları kaçınılmaz
hale geldi.
Emperyalizmle birlikte kapitalist dünya pazarının oluşum süreci tamamlandı.
Böylece emperyalizm döneminde tek tek ülkelerin ulusal ekonomileri emperyalist
dünya ekonomi sisteminin birer bileşenine dönüştüler.
Emperyalizm, proleter devrimin nesnel koşullarını dünya ölçeğinde
eksiksiz bir biçimde oluşturdu. Böylece emperyalizm öncesi dönemde sadece
“uygar ülkeler”e, kapitalizmin ve proletaryanın en fazla geliştiği ülkelere
özgü olan bu koşullar, emperyalizmle birlikte en geri ülkelerde bile oluştu.
Kapitalizm gelişmesinin son sınırına varmıştır. Onun emperyalizmden öte gidebileceği
bir yer yoktur. Emperyalist kapitalizm, sosyalist devrimin ön günüdür. Çağımız
kapitalizmin ölüm, sosyalizmin zaferi çağıdır. “Demokrasi ve sosyalizm davası
denince yalnızca Avrupa’nın akla geldiği dönemler bir daha geri dönmemek üzere
geçip gitmiştir.” Artık bu sorunlar, geri ülkelerde içinde olmak üzere tüm
dünyanın gündemindedir.
Ekonomik ve politik gelişmenin eşitsizliği
yasası, kapitalizmin mutlak yasasıdır ama bu yasa
emperyalizm aşamasında özellikle
şiddetlenmiştir. Bu olgu, çağımızda devrimlerin emperyalizmin en zayıf halkasının ya da halkalarının
kırılması yoluyla proleter devrimin zaferini olanaklı kılmaktadır. Bu zayıf
halka ileri kapitalist bir ülke de olabilir, kapitalizmin az geliştiği ya da
geri bir kapitalist ülke de olabilir. Çağımızda kural olan emperyalizmin en
zayıf halkasının veya halkalarının kırılarak proleter devrimin
gerçekleşmesidir; zamandaş devrim bir istisna olabilir. Bu olgu, Marks ve
Engels döneminde geçerli olan uygarlığın, kapitalizmin, proletaryanın en
gelişkin olduğu ülkelerde kıtasal ve zamandaş devrim tezinin eskidiğini
göstermektedir. Lenin’in ifadeleriyle; “Eşitsiz
ekonomik ve siyasal gelişme,
kapitalizmin mutlak yasasıdır. Böylece, sosyalizmin zaferi, önce birkaç ya da hatta yalnızca bir kapitalist
ülkede olanaklıdır (iba-italikler
bana ait-). Bu ülkenin başarılı
proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra (iba.), öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendi
davasına çekerek, bu ülkelerde kapitalistlere karşı ayaklanmalarına yol açarak
ve sömürücü sınıflara ve onların devletine, gerektiğinde silahlı kuvvetlere
bile karşı koyarak, dünyanın geri kalanının, kapitalist dünyanın karşısına (iLa.) çıkacaktır.
Proletaryanın, burjuvaziyi alaşağı ederek zafere kavuşacağı toplumun siyasi
biçimi bir demokratik cumhuriyet olacaktır, ki bu, o ulusun ya da ulusların
proletaryasının, daha sosyalizme
geçmemiş bulunan devletlere (iba.) karşı savaşımında güçlerini giderek daha
çok merkezileştirecektir. Ezilen sınıfın, proletaryanın diktatörlüğü
olmaksızın, sınıfların ortadan kaldırılması olanaksızdır. Ulusların sosyalizmde
özgürce birleşimi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı azçok
uzun ve kararlı bir savaşımı olmaksızın olanaklı değildir.” (Lenin, Marx Engels
Marksizm, Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine, Ağustos 1915, s. 318, Sol
Yayınları) Bu sloganı ve “Dünya Birleşik
Devletleri” sloganını eleştiren Lenin, öteki şeylerin yanı sıra, bu
sloganların, “tek bir ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksız olduğu anlamında
yanlış yorumlara yol açabileceği” için de eleştirir. Yine Lenin, Eylül 1916’da yayınladığı “Proletarya
Devriminin Askeri Programı” makalesinde “silahsızlanma savunucularını”, haklı
savaşları, ulusal savaşları yadsıyan sosyal pasifist, emperyalist ekonomist
zaafları eleştirirken şunları söyler: “Üçüncüsü, bir ülkede sosyalizmin zaferi,
genel olarak bütün savaşları bir darbede ortadan kaldırmaz. Tersine, savaşları
öngörür. Kapitalizmin gelişmesi farklı ülkelerde son derece düzensiz bir yolda
ilerler. Meta üretimi koşullarında başka türlü de olamaz. Buradan çürütülemez
bir biçimde sosyalizmin bütün
ülkelerde eşzamanlı zaferini gerçekleştirilemeyeceği sonucu çıkar. Önce bir ya
da birkaç ülkede zafere ulaşırken öteki ülkeler bir süre daha burjuva ya da burjuva
öncesi dönemde kalacaklardır. Bu, yalnızca sürtüşmeler yaratmakla kalmayacak,
öteki ülkeler burjuvazisinin, zafere ulaşmış proletaryanın sosyalist devletini
ezme yolunda doğrudan girişimlerine neden olacaktır. Böyle durumlarda savaş
bizim yönümüzden meşru ve haklı savaş olacaktır.” (age., s.359, iLa.)
Kapitalizmin eşitsiz ve sıçramalı gelişim yasası, ülkelerin somut
tarihsel durumundaki farklılıklar, uluslararası proleter devrim sürecinin tek
tip devrimlerden oluşmasını serbest rekabetçi kapitalizm döneminde olduğu gibi
emperyalizm döneminde de önlemektedir. Her ülkenin komünistleri işe hangi
devrimle başlayacaklarını kendi ülkelerinin nesnel (ve öznel) gerçekleri temelinde
teorinin yol göstericiliğinde inceleyerek aydınlatmalıdırlar. Uluslararası proleter
devrim süreci farklı nitelikteki devrimlerin (sosyalist devrim,
anti-emperyalist demokratik devrim, ulusal kurtuluşçu devrim…) patlak verip tek
bir uluslararası proleter devrim akımı içerisinde birleşmesiyle zafere
ulaşacaktır. Lenin’in vurgusuyla, “Sosyalist devrim, ancak, ileri ülkelerde
proletaryanın burjuvaziye karşı iç savaşıyla, gelişmemiş, geri ve ezilen
uluslarda ulusal kurtuluş hareketi dahil, bir dizi demokratik ve devrimci
hareketi içinde birleştiren bir çağ biçiminde sökün edebilir.”
Emperyalizm, çağımızda, siyasi
gericiliğin merkezi ve her türden siyasi gericiliğin ana koruyucusudur. Bu
olgu, sosyalist nitelikte olmayan devrimlerin emperyalizme yönelmesine ve
böylece uluslararası proleter devrimin yedek gücü olmasına yol açmaktadır.
Lenin’in I. Emperyalist Genel Paylaşım
Savaşı’nın sürdüğü koşullarda, 1916’da yazdığı “Emperyalizm Kapitalizmin Üst
Aşaması” eserinde ortaya koyduğu tüm fikirler, pratik tarafından doğrulandı,
doğrulanmaya da devam etmektedir. II. Enternasyonal oportünistlerinin,
Menşevizm’in, Troçkizm’in ve her renk ve tondan oportünist akımın on yıllardır
dizginsizce süren saldırılarının merkezine Leninist emperyalizm ve proleter
devrim teorisini oturtmaları boşuna değildir. Çünkü bu tahlil ve teori,
emperyalizm ve proleter devrimler çağı olan çağımızda, çağımızın merkezinde
duran ve geleceği temsil eden enternasyonal proletaryaya yenilmez bir silah,
emperyalizmi ve bağlaşıklarını mezara nasıl gömeceğini, insanlığın altın çağı
olan komünizme nasıl yürüneceğini göstermektedir. Çünkü emperyalizmin ölümü
onların da ölümü olacaktır. Onların sınır tanımayan dolu dizgin saldırı,
tahrifat, demagoji ve manipülasyonunun nedeni işte tamda bu tarihsel ve
sınıfsal gerçekte yatmaktadır. İşte yine bu nedenledir ki Lenin, oportünizme
karşı mücadele emperyalizme karşı mücadeleden ayrılamaz demektedir.
Leninizm’i, emperyalizm ve proletarya devrimler çağının Marksizm’i;
genel olarak proletarya devriminin özel olarak da proletarya diktatörlüğünün
teori ve taktiği olarak tanımlayan Stalin, Leninizm’in 1903’de ortaya çıktığını
ve II. Enternasyonal oportünizmine ve öteki anti-Marksist akımlara karşı
yürütülen mücadeleler ve 1905, Şubat 1917 ve Ekim 1917 devrimlerinin deneyleri
içerisinde olgunlaşarak yetkinleştiğini saptar, haklı olarak.
Lenin, Marksizm’in burjuva demokratik devrim ve sosyalist devrim
teorisini de Marks ve Engels’ten devralarak yeni öğelerle zenginleştirip
geliştirdi. Lenin, Marks ve Engels’in “Teorimiz bir dogma değil, eylem kılavuzudur.”
perspektif ve direktifine, Marksizm’in diyalektik materyalist yöntemine,
eleştirel devrimci özüne bağlı kalarak bu görevi başardı. O Marksizm’i donmuş,
cansız, mekanik, şematik bir formüller yığını, bütün bilgilerin doruk noktası,
ansiklopedik bir kaynak, tamamlanmış, bitmiş bir teori olarak değil, bir bilim
olarak ele aldı ve uyarladı. Böylece Marksizm’i proletaryanın değişen sınıf
mücadelesinin yeni şartlarında yeniden üreterek, pratik sorunların çözümünde
ustaca uyguladı. Lenin, Marksizm’in yeni tarihi şartlara yanıt vermeyen teorik
önermelerini aştığı, yeniden biçimlendirdiği her konuda kendisini
Marks-Engels’ten, Marksizm’den ayrılmakla suçlayan geniş bir oportünist cepheyi
buldu karşısında. Kuşkusuz ki bu oportünist saldırı dalgası, Bolşevizm’in
(Leninizm’in) uzlaşmaz ideolojik savaşım sürecinde çelikleşerek dünya
proletaryasına mal olmasını önleyemedi.
Lenin’in, burjuva demokratik devrim ve sosyalist devrim çizgisini
geliştirilmiş biçimde açıklayan en önemli eseri “İki Taktik” isimli eseridir.
Lenin bu kitabında Rusya’nın nesnel ve öznel gerçeklerini özenle hesaba
katarak, Marks ve Engels’in yöntemi ve teorisinin ışığında ve bu teorinin
geliştirilmesi temelinde, Rus devrimini, proletaryanın demokratik ve sosyalist
görevlerini derinlikli bir tarzda somutlaştırdı. O, bu eserinde, ana darbeyi
Menşevizm’e indirdi ama, aynı zamanda, “Çar Yok, Yaşasın İşçi Hükümeti!”
şiarında ifadesini bulan “sol” oportünist Troçkist çizgiyle de kendi arasına
eleştirel bir tarzda sınır çizgisini çekti.
Önce Lenin’in katkısını ifade eden en önemli noktaları özetleyelim.
1) Lenin, Marks ve Engels’in proletaryanın bağımsız politik bir güç, ama
en tutarlı, en militan devrimci sınıf olarak demokratik devrime katılması
fikrini, proletaryanın demokratik devrimde hegemonya
kurması gerektiği fikrine dek ilerletti.
2) Lenin, Marks ve Engels’in demokratik devrimde proletarya ve küçük
burjuvazinin ittifakı fikrini (ki İspanya devrimine ilişkin tahlillerinde
Engels, proletaryanın küçük burjuvaziyle eylem birliğini iktidar paylaşımına
dek, “tepeden” eylem birliğine dek ilerletmesi gerektiğini saptar), ortak iktidara, proletarya ve
köylülüğün devrimci-demokratik
diktatörlüğü fikrine dek geliştirdi.
Lenin’in demokratik devrimde proletaryanın hegemonyasını kurması fikri
ve işçi köylü ittifakının işçi-köylü diktatörlüğüne dek geliştirmesi fikri,
Marksist kesintisiz devrim teorisinin daha da geliştirilmesini, kesintisiz
geçişin güvenceye alınmasını, kesintisiz geçişin hızlandırılması anlamına
geliyordu.
3) Marks ve Engels’in demokratik devrimden sosyalist devrime geçerken;
a) proletaryanın kentin ve kırın yarı-proleterleriyle ittifak kurması
gerektiği, b) birincisinden ikincisine geçerken tek ölçütün proletaryanın
bilinç ve örgütlülük düzeyi ve yarı proletarya ile birleşme derecesine
bakılacağı tezleri II. Enternasyonal oportünistleri tarafından gizlenerek
unutturulmuştu. Bu tezler, Marks-Engels’in kesintisiz geçiş teorisinin iki
unsuru olmakla birlikte henüz yeterince geliştirilmemişti. Lenin, hem
oportünistler tarafından unutturulan bu iki yaşamsal tezi gün ışığına çıkardı
ve hem de yetkin bir tarzda geliştirdi. Böylece O, revizyonist üretici güçler
tezini Marksizm’e ait bir görüşmüş gibi yutturan oportünistlere de güçlü bir
darbe indirerek kesintisiz geçiş sorununu bu bakımlardan da tam bir açıklığa
kavuşturdu.
4) Lenin, Bolşevizm’in (Leninizm’in) kesintisiz devrim teorisini ortaya
koyduğu “İki Taktik” eserinde, henüz, hala Marksistler tarafından kabul gören
zamandaş devrim tezini savunuyordu. O’na göre devrimin merkezi Rusya’ya
kaymıştı. Rusya proletaryası, uluslararası proletaryanın öncü bölüğü olarak öne
çıkmıştı. Rusya’da patlak verecek devrimin zaferi bir proletarya ve köylülüğün
devrimci demokratik diktatörlüğü ile taçlanacaktı. Rusya’da demokratik devrimin
zaferi, devrim yangınını Avrupa’ya taşıyacak; Avrupa proletaryası sosyalist
devrim için ayağa kalkacak, sosyalist devrimini yapacak ve Rusya proletaryasına
sosyalist devrimi nasıl yapacağını gösterecek, devletsel yardımıyla
proletaryanın yardımına da koşacaktı. Avrupa proletaryası gelinceye dek Rusya
devrimini, burjuva demokratik devrimi, sonuna dek ilerletmeli, devrilmiş
gericilikle kesin bir tarzda hesaplaşmalı ve devrim ayakta kalmalıydı. Böylece
Avrupa proletaryasının muzaffer devriminin desteği ile Rusya proletaryası
sosyalist devrime geçecek ve sosyalizmin kuruluşu işine başlayacaktı. Lenin bu
perspektifi ortaya koyarken öte yandan da, demokratik devrimden sosyalist
devrime kesintisiz geçişten yana olduklarını, yarı yolda durmayacaklarını,
birincisinden ikincisine geçerken tek kıstasın, proletaryanın hazırlık derecesi
ve yarı-proletaryayla ittifakının düzeyi olacağını da özellikle vurguluyordu.
Lenin 1916’da emperyalizm olgusunu sistematik bir şekilde tahlil etti.
Bu tahlil temelinde artık eskimiş olan zamandaş devrim tezini aştı. “Avrupa
Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine” başlıklı makalesinde ve “Proleter Devrimin
Askeri Programı” makalesinde sorunu yeni
bir biçimde koydu. Ona göre artık sosyalizmin bir ülkede zaferi olanaklıydı.
Artık devrim emperyalist zincirin en zayıf halkasının ya da halkalarının
kırılmasıyla olanaklıydı.
Bu tahlilden sonra da Lenin ve dünya komünistleri Rusya devriminin
zaferinin devrim yangınını Avrupa’ya taşıyacağına, Avrupa’da sosyalist devrimin
patlak verip zafere ilerleyeceğine, Avrupa devriminin kendi yardımlarına geleceğine
olan inançlarını da korudular. Ancak Lenin ve Bolşevikler, Rusya’da patlayacak
demokratik devrimi sosyalist devrime dönüştürmek ve tek ülkede sosyalizmin
kuruluşu işine girişmek için artık Avrupa proletaryasının zaferini beklemek gerektiğini, bunun zorunlu bir koşul olacağını
düşünmüyorlardı. (Ki konu bağlamında Lenin, “Dönek Kautsky” kitabında sorunun
bu yanını tartışır ve Kautsky’in Bolşevizm’in yaklaşımlarını nasıl tahrif
ettiğini ortaya koyarak bay döneği teşhir eder. Aslında bu yanıt, dolaylı olarak
ya da isim belirtmeden Troçki’ye ve Troçkistlere de verilmiş bir yanıttır.)
Nitekim önce Rusya devrimi burjuva demokratik devrim olarak patlak verdi
ve 1917’de (Şubat Devrimi) zafere erişti. İniş çıkışların ardından, sekiz ay
sonra, demokratik devrim kesintisizce sosyalist devrime (Ekim 1917) dönüştü ve
Rusya proletaryası şanlı Paris Komünü’nün ardından ilk kez proletarya
diktatörlüğünü kurarak sosyalizm yolunda ilerledi. Yani Rusya komünistleri
sosyalist devrime geçmek için Batı Avrupa proletaryasının sosyalist devriminin
zaferini beklemedi. Önce Rus devrimi burjuva demokratik devrim olarak patlak
verdi, sosyalist devrime dönüştü, devrim yangınını Avrupa’ya taşıdı, Avrupa’da
devrim 1918’lerden itibaren patlak verdi, fakat yenilgiye uğradı. (Bu yenilginin
en temel nedenini, II. Enternasyonal oportünizminin ihaneti oluşturmaktaydı.)
Eğer Lenin ve partisi, Rusya proletaryası eskimiş bakış açısına bağlı kalmış
olsaydılar, kuşku yok ki, Rusya devrimi demokratik devrime saplanıp kalacak,
dahası, yenilgisi kaçınılmaz olacaktı. Eğer Lenin daha 1905’te “İki Taktik”te
ortaya koyduğu kesintisiz devrimde temel ölçüt konusunda derin ve bütünlüklü
bir bakış açısına sahip olmasaydı, eğer Lenin, Leninist emperyalizm ve dünya
devrimi teorisini ve bu teori temelinde yükselen tek ülkede sosyalizm teorisini
ortaya koymamış olsaydı, doğal ve kaçınılmaz olarak, demokratik devrime çakılıp
kalacak, böylece tarihi bir fırsat kaçırılmış olacaktı.
Lenin, “Bütün ülkelerde devrimin gelişmesi, desteklenmesi, uyanması için
bir tek ülkede yapılabilecek olanın en çoğunu” yaptıklarını, bu taktiğin “tek
enternasyonalist taktik” olduğunu, bu taktiğin “Bolşevizm’i dünya Bolşevizm’i
durumuna” getirdiğini vurgular. Rus proleter devriminin dünya devriminin
başladığının kanıtı olduğunu, Avrupa, Amerika ve geri ülkelerde patlak verip
gelişen devrimlerin esin kaynağının Rusya proleter devrimi olduğunun altını
çizer. Rusya proleter devrimin zaferi ve tutunmasının temel nedenlerinden
birisinin de büyüyen dünya devrimi ve dünya proletaryasının ve halkların gelişen
kavgası ve Rusya’ya duydukları sempati ve verdikleri destek olduğunu saptar.
5) Lenin’in proleter devrim teorisine katkılarından birisini de “Demokratik
Cumhuriyet” yerine “Sovyet Cumhuriyeti”ni önermesi oluşturmaktadır.
Lenin, Sovyet Cumhuriyeti düşüncesine 1917 Şubat Devrimi’nin deneylerine
dayanarak ulaştı. 1917’den önce Marksistler içerisinde genel geçerli görülen
teoriye göre, kapitalizmden sosyalizme geçişin en elverişli politik biçimi
demokratik cumhuriyetti. Fakat Şubat Devrimi sovyetik örgütlenme modelini, 1905
devriminin aksine, ülke ölçeğinde genelleştirdi. Böylece Lenin, Marks’ın daha
sonra unutulan ve geliştirilip genelleştirilmemiş olan Komün tezini, Rusya devrim
deneylerine dayalı bir tarzda yeniden gün
ışığına çıkarıp geliştirip genelleştirdi. Buna bağlı olarak 1905’de de
vurguladığı demokratik cumhuriyet tezinin eskidiğini ilan ederek asgari
programın merkezine, Sovyet Cumhuriyeti düşüncesini oturttu.
Lenin, proleter tipten devlet
biçimi olan Sovyetler fikrini sadece proletarya diktatörlüğünün değil,
proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüklerinin de politik
biçimi olarak genelleştirdi.
Böylece O, burjuva nitelikteki devlet tipi yerine proleter tipte bir
devlet biçimi olan Sovyetlerin, kapitalizmden sosyalizme geçişin en elverişli,
en güvenilir politik biçimi olduğunu ortaya koyarak Leninist kesintisiz devrim
teorisini daha da geliştirdi.
Lenin’in “İki Taktik”te ortaya koyduğu ve daha sonra geliştirip
zenginleştirmeye devam ettiği kesintisiz devrim teorisi, Marksizm-Leninizm’in
proleter devrim teorisinin temel bir bileşeni olarak hep canlılığını korudu.
Lenin’in “İki Taktik”te ortaya koyduğu fikirler, Rusya’ya özgü olan, Rusya’nın
somut tarihsel gerçekliğinden, sosyo-ekonomik, sosyo-politik koşullarından
kaynaklanan öğeler hariç, evrensel nitelikteydi. O’nun demokratik devrim
sosyalist devrim, proletaryanın demokratik ve sosyalist görevleri, demokratik
ve sosyalist diktatörlük ilişkisine, kesintisiz geçişte temel ölçüte ilişkin
vb. tezleri, bugün de evrenselliğini korumaya, dünya komünistlerine yol
göstermeye devam etmektedir.
Lenin’in “İki Taktik”te geliştirdiği ve daha sonra zenginleştirdiği
kesintisiz devrim teorisi, sosyalist devrimin ön günü olan emperyalizm çağında
ve Ekim Devrimi ile açılan emperyalizm ve proleter devrimler çağında, Marksist
proleter devrim teorisinin çağın somut tarihsel nesnel gerçekliği temelinde
yeniden üretilmesi ve uyarlanmasıydı. Bu olguyla bağlı olarak, Lenin’in “İki
Taktik”te ortaya koyduğu devrim teorisi, temelleri 19. yüzyılın ortalarında
Marks ve Engels tarafından atılan yeni tipten burjuva demokratik devrim
teorisinin de geliştirilip yeniden biçimlendirilmesini ifade etmekteydi.
Lenin, proleter devrim teorisini ve onun bir bileşeni olan kesintisiz
devrim ve tek ülkede sosyalizmin zaferi teorisini, uluslararası oportünizmin
Rusya’daki iz düşümleri ve türevleri olan burjuva ve küçük burjuva sosyalizmin
değişik akımlarına ve II. Enternasyonal oportünizmine karşı mücadele sürecinde
geliştirdi. Burada sorunun bütün boyutlarına girmek gibi bir amacımız
olmadığından sadece birkaç noktaya dikkat çekerek geçeceğiz. Ele aldığımız
sorunun daha iyi anlaşılmasına hizmet edeceğinden bu dikkat çekmenin yararlı
olacağını düşünüyoruz.
Lenin, Bernstein revizyonizminin Rus uzantıları olan ve ekonomistler
olarak anılan akımla ve bu akımın ardılı Menşevizm’le her düzeyde çatıştı.
Rusya devriminin karakteri ve kesintisiz geçiş üzerine yürüyen ideolojik
mücadele bu çatışmanın en önemli alanıydı.
Menşevikler, Rusya devriminin bir burjuva devrim olmasından hareketle
devrimin önderinin burjuvazi olacağını, proletaryanın müttefikinin köylülük
değil, burjuvazi olması gerektiğini savunuyorlardı. Bu anlayışlarına bağlı
olarak devrimden doğacak iktidarın da bir burjuva diktatörlüğü olacağını,
proletaryanın burjuvaziyi ürkütmemek için geçici devrim hükümetinde yer
almayarak “aşırı muhalefet partisi olarak” kalmasının zorunlu olduğunu, zaten
sosyalistlerin burjuva bir iktidarda yer almasının ilkesizlik olacağını ileri
sürüyorlardı. Yanı sıra onlar, devrimin zaferinden sonra Rusya’nın geri bir
köylü ülkesi olmasından ötürü sosyalist devrime geçemeyeceğini, bunun için
üretici güçlerin, proletaryanın iyice gelişmesini beklemek gerektiğini
savunarak, kapitalist bir düzen örgütlenmesinden yana olduklarını ele
veriyorlardı. Menşevikler daha sonrada, Lenin’in tek ülkede sosyalizmin zaferi
teorisini geliştirdiği koşullarda da Bolşevizm’e karşı dövüştüler ve her
aşamada Lenin’i ve Bolşevizm’i Marks ve Engels’ten, Marksizm’den kopmakla
suçladılar. Marksizm’in eskimiş, Batı Avrupa merkezli zamandaş devrim
teorisinin de ardına gizlendiler.
Lenin Menşevik çizgiyi, devrime ihanetin çizgisi, proletaryayı
burjuvazinin yedeğine koşma çizgisi olarak mahkum etti. Menşeviklerin devrimin
önderi burjuvazi olması gerekir fikrinin karşısına devrimde proletaryanın
önderliği (hegemonyası) fikrini çıkardı. Menşeviklerin burjuvaziyle ittifak
politikasının karşısına, liberal burjuvazinin yalıtılması, proletaryanın
köylülükle ittifakı alternatifini koydu.
Menşeviklerin burjuva diktatörlüğü savunusunun karşısına proletarya ve
köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü seçeneğini savundu. Menşeviklerin
revizyonist üretici güçler ve düzen örgütlenmesi fikrine karşı, “Demokratik
devrimden derhal ve gücümüz ölçüsünde, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın
gücü ölçüsünde, sosyalist devrime geçişe başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden
yanayız. Yarı yolda durmayacağız.” seçeneğini ileri sürdü. Kesintisiz devrimi
reddeden Menşeviklere karşı, demokratik devrimle sosyalist devrimin tek bir
zincirin iki halkası olduğunu, birincisinin ikincisine dönüşeceğini; demokratik
devrimin zaferinden doğacak işçi-köylü demokratik diktatörlüğünün bir düzen
örgütü değil bir savaş örgütü, bir geçiş diktatörlüğü olduğunu ve olacağını
vurguladı. Bu diktatörlüğün henüz sosyalist olmadığını, demokratik
diktatörlüğün bir geçmişi bir de geleceği olduğunu; geçmişinin serfliğe,
monarşiye, otokrasiye, tüm orta çağ kalıntılarına karşı savaşım, geleceğinin
ise sosyalizm, sosyalizm için savaş olduğunu ortaya koydu.
Menşevizm’in çizgisi yalnızca Bolşevizm’in kesintisiz devrim teorisinin
yadsınması değildi, bu çizgi, aynı zamanda Marks ve Engels’in 1850’de formüle
ettikleri kesintisiz devrim çizgisinin de yadsınması, klasik tip burjuva
devrimler döneminin (1789-1848) çizgisiydi. Onlar Marksizm adına Marksizm’in
ilk döneminde ortaya koyduğu devrim teorisinin de gerisine düşmüşlerdi.
Nitekim söz konusu sağ oportünist çizgilerinin sonucu devrimin her
aşamasında liberal burjuvazinin yamağı oldular. Şubat Devrimi’nin ertesi günü İşçi,
Köylü, Asker Temsilcileri Sovyetleri biçiminde gerçekleşen proletarya ve
köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünü liberal burjuvaziye ve
kapitalistleşmiş büyük toprak sahiplerine peşkeş çektiler ve gönüllü olarak
iktidarı burjuvaziye teslim ettiler. Demokratik devrimin sosyalist devrime
dönüştürülmesine karşı, devrilmiş gericiliğin, burjuvazinin, emperyalizmin
saflarında dövüştüler. 1905’de ortaya koydukları düşüncelerin doğal bir
tamamlayıcısı olarak Bolşeviklerin iktidarını, proletarya diktatörlüğünü “silahlı” bir “demokratik devrimle yıkarak” yeniden burjuvaziye teslim etmek için
sosyalizme karşı, karşı devrimle birleşmiş/kaynaşmış bir akım olarak tarihin
kirli sayfalarında yerlerini aldılar
* Bu alt başlığı ikiye bölerek
yayınlıyoruz. Yazının ikinci bölümünde Troçki’in, Troçkizm’in (özü Menşevizm
olan) teorisi ve gelişimi incelenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder