10 Aralık 2016 Cumartesi

Marksizm ve Bilim



Marksizm ve Bilim | Bir bilim adamı olarak J.Stalin - J.D.Bernal*

Günümüz tarihinin en önemli figürü olarak Stalin'den söz ederken, onun, aynı zaman da büyük bir bilim adamı olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamalıyız. Stalin toplumbilimine doğrudan katkıda bulunmakla kalmadı, bunun yanı sıra Sovyetler Birliği'nde yeni, giderek yayılan halk biliminin yaratılmasında, bilim ve tekniğin her koluna devinim gücü ve gelişme olanağı sağladı. Stalin'in bilimin gelişimine katkısı, sosyalizmin inşacısı ve koruyucusu olarak yarattığı büyük eserden ayrılamaz. O, çağdaşlarının hiçbirinin sahip olmadığı derin bir teorik kavrayışı, yanılmaz bir pratik ustalıkla birleştirdi. Bu, tesadüfen olmuş değildi. Stalin’in hem oynadığı yaratıcı rolde, hem de karşı konulmaz gibi görünen güçlere karşı mücadelesinde gösterdiği başarı, Marksizm bilimini yaşayan bir güç olarak kavramasında yatıyordu. Marksizmden öğrenerek ve Marksizmi kullanarak onu daha da geliştirdi. Artık sonsuza kadar Marks, Engels ve Lenin'le birlikte, insan evriminin en önemli aşamasında düşüncenin ve toplumun dönüştürülmesini formüle eden büyük insanlardan biri olarak anılacaktır. Her birinin yürüdükleri yolda tamamlamaları gereken farklı, can alıcı görevleri vardı. Marx ve Engels, kapitalizmin egemenliğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde güvence altında olduğunun düşünüldüğü bir dönemde, kapitalist sömürünün ve bilimsel sosyalizmin ilk bilgisine ulaşmak için, çağın resmi düşüncesine bütünüyle yabancı olan diyalektik materyalizmin yöntemlerini oluşturmak zorundaydılar. Yeni ortaya çıkmakta olan sınaî işçi sınıfının kendi gücünün ve yazgısının bilincine varmasını sağlamaları gerekiyordu.
Lenin, kesin bir kopuşu gerçekleştiren ilk kişiydi ve yeni türde komünist bir parti kurarak, devrim yoluyla ilk sosyalist devleti kurmayı başardı. Ne var ki, o, yalnızca, devrimin düşmanlarının ilk saldırısına karşı zaferini görecek kadar yaşadı. Geri kalmış ve yarı yarıya harap olmuş bir ülkeyi, büyük ve gönençli bir sınaî ve askeri güç haline getirme, içteki zorlukların ve dıştan gelen saldırıların doğurduğu bütün bunalımlar sırasında, her şeye karşın sosyalizmin yaşayacağını, işleyeceğini gösterme görevini Stalin üstlendi; _tarih onun başarısını kaydetmekte. _Fakat o, yol gösterici bir usta olmasına rağmen ve ayrıca herkesin güvenebileceği bir irade gücüne sahip bulunmasına karşın, bu yüz milyonlarca erkek ve kadının başarısıydı. Bir önder olarak Stalin'in _gerçek büyüklüğü, her türlü sorun karşısında derin bir bilimsek yaklaşımı yalın ve doğrudan insani bir dille kendisini ifade etme ve hissetme yeteneğiyle kusursuzca birleştirmesiydi._Teoriyi kavrayışı, onu, asla açık bir hedeften mahrum bırakmadı. İnsancılığı, onu, daima bir doktriner haline gelmekten korudu. Dilbilimi tartışmaları sırasında, Holopov'a verdiği yanıtta, bu konudaki düşüncelerini en açık biçimde dile getirdi:

''Dogmatikler ve talmudistler Marksizmi ve Marksizmin çeşitli yargı ve formüllerini toplumun değişim koşullarındaki değişikliklere karşın, 'asla' değişmeyen bir dogmalar yığını olarak görürler. Bu yargı ve formülleri ezberler ve yerli yersiz onlardan alıntı yaparlarsa, ezberlenen yargı ve formüllerin her dönemde, her ülkede, olası her durumda kendilerine yardımcı olacağını sanarak, karşılaştıkları türlü sorunları çözebileceklerini düşünürler. Ne var ki, bu görüş, ancak Marksizmin biçimini gören, ama özünü göremeyen, Marksizmin yargı ve formüllerini kitaplardan ezberleyen, ama onun içeriğini anlamayan kimseler tarafından kabul edilebilir.'' (*Talmud: Yahudi şeriatı kitabı; cinsel ve din dışı yaşam ile ilgili yasalar.)

''Marksizm, doğanın ve toplumun gelişimini yöneten yasaların bilimidir: Ezilen ve sömürülen yığınların devriminin, bütün ülkelerde sosyalizmin zaferinin, yeni komünist bir toplum inşa etmenin bilimidir. Marksizm bir bilim olarak yerinde sayamaz; gelişir ve ilerler. Marksizmin, gelişimi içinde, yeni deneyim ve yeni bilgilerle kendisini zenginleştirmesi kaçınılmazdır- dolayısıyla onun çeşitli formülleri ile yargılarının zorunlu olarak değişmesi; yerlerini, yeni tarihsel görevlere uygun düşen yeni formül ve yargılara bırakması kaçınılmazdır. Marksizm tüm çağlar ve dönemler için zorunlu, değişmez yargı ve formülleri kabul etmez. Marksizm, her türlü dogmatizmin düşmanıdır.''

Stalin'in yazılı eserlerinin, bu eserlerin yazılmasına neden olan ve ardından bu eserlerde aydınlatılan politik, toplumsal ve ekonomik sorunlarla bağlantısı içinde incelenmesi gerekir. Stalin gençliğinde, ''pratik'' bir Marksist olarak bilinirdi; bunun başlıca nedeni, devrimci ajitasyondaki başarısının, derin ve kapsamlı bilgisinin fark edilmesini engellemiş olmasıydı. Gözlerden ırak geri kalmış Gürcistan'da doğup büyüyen bu öğrencinin, 60 yıl önce okuyup özümlediği ekonomik ve felsefi materyalin miktarı, günümüzün ileri kültür merkezlerindeki öğrencileri utandırmaya yeter. Darwin’in İnsan Soyu, Lyell’in İnsanlığın Eski Uygarlıkları, Adam Smith ve David Ricordo'nun ekonomi ve politik üzerine kitapları, Victor Hugo'nun Deniz İşçileri, Thackeray’in Yalancı Adalet’i, Mendelyev’in Kimya’sı, Spinoza’nın Etika’sı, Shakspeare’in, Schiller’in ve Tolstoy'un klasikleri gibi çeşitli yapıtları okumuştu. İlk yazılarında da görüldüğü gibi, henüz Tiflis Papazlık Okulu'nda iken, Marksizmin özünde bilimsel bir nitelik taşıdığını kavramıştı. Onun keyfi bir yaratıcı değil, doğanın ve toplumun nesnel yasalarının keşfi olduğunu görebiliyordu. Bu bilimsel yasa kavramından asla vazgeçmedi. Marksizme yaptığı son bilimsel katkı olan SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları'nda ona en doğru anlamı verdi. Orada, girişte, bu kavramı kategorik olarak açıklar:

''Marksizm, ister doğa yasaları, ister ekonomi politik yasaları olsunlar- bilim yasalarını insan iradesinden bağımsız olarak gerçekleşen nesnel süreçlerin yansımaları olarak görür. Onlar keşfedilebilir, tanınabilir, eylemlerimiz sırasında göz önünde bulundurulabilir, toplum yararına kullanılabilirler; ancak onları ne değiştirmek ne de yok edebilmek mümkündür. Hele yeni bilimsel yasalar oluşturmak ya da yaratmak bütünüyle olanaksızdır.''

Stalin, Tiflis gözlemevinde gözlemci ve hesaplamacı(kompüter) olarak geçirdiği birkaç ay dışında bilimle profesyonel bir bağlantısı bulunmamasına karşın, bilimin ilerlemesini sürekli canlı ve pratik bir ilgiyle izledi; onun gereksinimleri ve güçlükleri üzerine değerlendirmeleri, Sovyetler Birliği'nde bilimin serpilip gelişmesi ve dönüşümü açısından belirleyici bir öneme sahiptir. Stalin’in, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi için kaleme aldığı ''Diyalektik Materyalizm'' başlıklı çalışması, onun, ilk olarak kırk altı yıl önce Anarşizm ve Sosyalizm'de ortaya koyduğu kavrayış gücünü ve anlatım ustalığını gösteren en güzel örnektir. Dünyanın ve toplumun gelişmesi üzerine, birçok yerde dağınık olarak bulunan ve Marx, Engels, Lenin’in yazılarında belli belirsiz dile getirilen düşünceler, yalın biçimde ve akla uygun olarak açıklanmıştır. Yalınlık bir bakıma aldatıcıdır. Defalarca okumaya değer, pek çok yeni düşünce ve pratik uygulamanın çıkarsanabileceği görüş ve formülasyonlar, kısa bir bölümde açıklanır. Toplumsal yaşam görüngelerinin tüm karmaşıklığına karşın, diyelim ki, biyoloji kadar kesin bir bilim olabilecek toplum tarihi bilimi üzerine değerlendirmeler, özellikle aydınlatıcıdır (Leninizm, sf. 601).Burada ayrıca, Dilbiliminde Marksizm Üzerine'de daha da geliştirdiği ideolojik üstyapının niteliği ve toplumsal düşüncelerin önemine dair görüşlerini görürüz:

''Yeni toplumsal düşünceler ve teoriler, ancak toplumun maddi yaşamının gelişimi toplumun önüne yeni görevler koyduktan sonra ortaya çıkarlar. Fakat bir kez ortaya çıktıklarında, toplumun maddi yaşamının gelişimi tarafından konulan görevlerin yerine getirilmesini -toplumun ilerlemesini- kolaylaştıran en etkili güç haline gelirler.Yeni düşüncelerin,yeni politik görüşlerin ve politik kurumların muazzam örgütleyici,harekete geçirici ve dönüştürücü değeri tam da burada kendisini gösterir.Yeni toplumsal düşünceler ve teoriler ortaya çıkarlar,çünkü onlar topluma gereklidir; çünkü onların örgütleyici,harekete geçirici ve dönüştürücü eylemi olmaksızın,toplumun maddi yaşamının gelişiminin acil görevlerini yerine getirmek olanaksızdır.Toplumun maddi yaşamının gelişiminin getirdiği yeni görevlerden doğan yeni toplumsal düşünceler kendilerine yol açar,yığınların malı haline gelir,onların toplumun can çekişen güçlerine karşı harekete geçirip örgütler ve böylece toplumun maddi yaşamının gelişimine engel olan bu güçlerin yıkılmasını kolaylaştırır.(Leninizm, sf. 603)

Stalin,Marksizmi özümlediği andan itibaren,sonuna kadar,doğal ve toplumsal ilerleme konusunda dinamik bir anlayışı sürdürdü.Toplumsal güçlerin, o anki durumları ne olursa olsun,gelişmekte olanın zaferini ve çürümekte olanın yenilgisini gördü ve kendinden emin bir biçimde bunun olacağına inandı.Henüz 1906'da şöyle yazıyordu:

''Yaşam içinde,doğan ve günden güne gelişmekte olan (şey) yenilmezdir; onun ilerlemesi engellenemez.Diğer bir deyişle,örneğin proletarya bir sınıf olarak doğmuşsa ve günden güne gelişiyorsa, bugün ne kadar güçsüz ve sayıca az olursa olsun,sonunda zafere ulaşacaktır.Neden? Çünkü o büyümekte, güçlenmekte ve ileriye doğru yürümektedir. Diğer taraftan, yaşam içinde eskiyen ve mezarına doğru adım atmakta olan, bugün devasa bir gücü temsil ediyor olsa da, kaçınılmaz olarak yenilgiye uğrayacaktır. Diğer bir deyişle, örneğin, burjuvazinin ayağının altındaki toprak yavaş yavaş kaymakta ve her geçen gün burjuvazi daha da gerilemekteyse, bugün ne kadar güçlü ve sayıca çok olursa olsun, sonunda yenilgiye uğrayacaktır. Neden? Çünkü o bir sınıf olarak çürümekte, gücü tükenmekte, eskimekte ve yaşam için ağır bir yük haline gelmektedir.'' (Anarşizm mi Sosyalizm mi?)

Onun bir an bile cesaretini yitirmeksizin birbiri ardına gelen tehlikelerin üstesinden gelmesine yardımcı olan şey, bilimin sağlam temelleri üzerinde yükselen bu inançtı. Bununla birlikte bu Marksizm açıklaması, Stalin’in pratikte ve teoride yaptığı katkıların yalnızca nüvesiydi. Onun hem insanlığa, hem de tek ülkede sosyalizmin yaratılmasına en önemli katkısı bir cümlede özetlenebilir: Halkla birlikte öğrenmek. Stalin’in öğrenme yeteneği, onun eylemdeki başarısının sırrıdır. Onun bu yeteneği, ilk politik deneyimiyle başladı.-''Benim ilk öğretmenlerim Tiflis işçileriydi'' (Pravda,16 Haziran 1926) ve SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları'nda görüldüğü gibi sonuna kadar devam etti. Bolşevikleri, ancak ayaklarını toprak anaya bastığında güçlü olabilen masaldaki dev Antaeus'a benzetmesinin temelinde bu anlayış yatar.''Onlar kendi analarıyla halkla bağlarını korudukları sürece yenilmez kalacak her türlü olanağa sahiptirler.'' (SBKP(B) Tarihi, sf.363)

Bu derin halk sevgisi, halka ve halk içinde tek tek bireylere duyduğu yakınlık, iyi günlerde olduğu gibi, kötü günlerde de Stalin'e güvenilir bir sezgi ve etkileme gücü kazandırdı. Koşulları dikkate almaksızın ilerlemeyi zorlamak adında olan doktrinerler ile en yavaş kalabalıktan daha hızlı gidemeyecek olan eyyamcıları aynı kefeye koyup mahkum ederken, buna dayanır.2 Mart 1930'da yazdığı ''Zafer Sarhoşluğu'' başlıklı tartışılmaz Pravda makalesinde, sorumsuz ve kendi bindiği dalı kesmek anlamına gelen zorlama kolektifleştirme adımını tam zamanında önleyerek, bu ustalığını gösterdi. Büyük çifte dönüşün–5 yıllık planlarla gerçekleştirilen sanayileşme ve kolektif çiftliklerin kurulması- Stalin'in en kalıcı anıtıdır. Bunu gerçekleştirmek için derin bir ekonomik ve teknik inceleme ile tam bir kararlılık gerekiyorduysa da, dönüşümün olanaklı olmasının tek nedeni, onun Sovyetler Birliği halklarının büyük çoğunluğunun etkin iradesini temsil etmesiydi. Sığ düşünürler, ''Batı Uygarlığı''nın felsefi savunucuları, Stalin’i güdülüyen şeyin iktidar aşkı olduğu suçlamasında bulundular. Oysa onun düşünce ve eserlerini izleyenler açısından bu suçlama, yalnızca kara bir cehaleti açığa vurmaktadır. Stalin politik iktidarın niteliğini öylesine iyi kavramıştı ki, herhangi bir insanın ya da insan grubunun onu isteyebileceğini ve elinde tutabileceğini görebiliyordu. O, politik yaşamdaki olayların, yalnızca toplumsal güçlerin, ancak maddi koşullar uygun olduğunda ve eğer onlar bunun bilincine varmışlarsa harekete geçirilebilecek olan milyonlarca insanın istenç ve özlemlerinin sonucunu ifade ettiğini biliyordu:

''Üretim planının, yalnızca rakamların ve görevlerin sıralanması olduğunu düşünmek ahmakça olur. Gerçekte üretim planı, milyonlarca insanın canlı pratik etkinliğinin somutlaşmasıdır. Bizim üretim planımızı gerçek yapan, yeni bir yaşam yaratmakta olan milyonlarca emekçidir. Bizim planımızı gerçek yapan, yaşayan insanlardır; sizsiniz, benim bizim çalışma isteğimiz, yeni bir tarzda yaşamaya hazır oluşumuz; planı hayata geçirmekteki kararlılığımızdır.'' (Leninizm, sf.387)

Stalin, işbirliği ile çalışmanın ve ikna yöntemlerinin gereğini, örnekler göstererek, uyarılarda bulunarak, defalarca vurguladı ve yöneticilerin buyurgan bürokratik pratiğini kınadı. O, Hitler'i kaçınılmaz sona götüren içi boş ''Führer Prinzip''e yalnızca küçümseyerek bakıyordu. Son yapıtında bir kez daha vurguladığı gibi, toplumsal ilerlemelerin yasaları nesneldir; onları yapmak olanaksızdır, keşfedilmeleri gerekir. Onları keşfetme süreci içinde, daima, yeni ve beklenmedik olanı açığa çıkarma olasılığı vardır. Kapitalizmden sosyalizme ve sosyalizmden komünizme geçiş pek çok sürpriz doğurmuştur; bunlar arasında iyi sürprizler olduğu gibi, kötü sürprizler de vardır. Önemli yeni belirtileri ortaya çıkarmak ve akılda tutmak, Stalin’e özgü bir dehaydı. Bu onun açısından çok doğaldı, çünkü bireylerin başarılarının değerini bilme, bunları akılda tutma ve onların öğrenebilecekleri derslerden öğrenme yeteneğine sahipti. Bunun en çarpıcı örneği, Stahanov’un başarısını anında kavraması ve işçilerin arasında, daha sıkı ve daha büyük bir coşkuyla çalışanların yanı sıra, modern bilimsel tekniği özümseyerek bunu kendi pratik deneyimleriyle birleştirebilenlerin de olduğunu anlamasıydı. Stalin, bunun, halkın zekâsının o güne kadar saklı kalmış olan, kapitalizmin asla ulaşamayacağı rezervlerini kullanmanın yolunu açtığını ve üretimin benimsenmiş ölçütlerinin koyduğu engelleri parçaladığını gördü. Burada, tarihte ilk defa işçiler bilime olumlu bir etkide bulunuyorlardı ve bilim, işçilerin önünü açmak zorundaydı.

''İnsanlar bilimden söz ediyorlar. Bilimin verilerinin, teknik el kitapçıklarında ve talimatlarda yer alan verilerin, Stahanovcuların yeni ve daha yüksek teknik standartlar talebiyle çeliştiğini söylüyorlar. Peki ama nasıl bir bilimdir bu sözünü ettikleri? Bilimin verileri her zaman pratik tarafından, deneyim tarafından sınanır. Pratikle, deneyimle bağını koparan bir bilim- nasıl bir bilimdir bu? Eğer bilim bizim bazı tutucu yoldaşlarımızın tanımladıkları gibi bir şey olsaydı, insanlık açısından uzun zaman önce yok olur giderdi. Bilime bilim denmesinin nedeni, onun fetişleri kabul etmemesi, günü geçmiş ve köhneleşmiş olana karşı çıkma cesaretini göstermesi ve deneyimin, pratiğin sesine dikkatle kulak vermesidir.''(Leninizm, sf.555)

Onun bu değerlendirmesinin, tüm bir emekçi nüfusun bilgiyi yalnızca kullanmakla yetinmeyip, bilginin üretimine de katkıda bulunması gibi devrimci bir etkisi oldu. Stalin 1936 Mayısında, yüksek öğrenim işçilerinin bir toplantısında kadehini bilim için kaldırdı:

''Bilimin serpilip gelişmesine! Kendisini halktan ayırmayan, halktan uzak durmayan, halka hizmet etmeye, tüm başarılarını halkın hizmetine sunmaya hazır olan, zoraki değil gönüllü olarak, seve seve halka hizmet eden bilimin... ''Bilimin serpilip gelişmesine! Kendisini ona adayanların, bir taraftan, bilimdeki yerleşik geleneklerin güç ve önemini fark edip bilimin yararına bundan ustaca faydalanırken, diğer taraftan, bu geleneklerin kölesi olmayı reddettikleri bilimin; günü geçtiğinde, ilerlemeyi frenlemeye başladığında eski gelenekleri, standartları ve yöntemleri parçalama cesaretini gösteren, yeni gelenekler, yeni standartlar ve yeni yöntemler oluşturabilen bilimin... ''Gelişim boyunca bilim, her türlü engellemeye ve güçlüğe karşın, eskiyi parçalayıp yeniyi kurabilen birçok cesaretli insan tanımıştır. Galileo, Darwin ve yaygın olarak tanınan diğer pek çoğu, bu türden bilim insanlarıdır. Böylesi bilim Corythaeus'larından birini burada anmak isterim; o aynı zamanda modern bilimin en büyük insanıdır; öğretmenimiz, yol göstericimiz Lenin... ''Bilimdeki yeni yolların tanınmış bilim adamlarınca değil, bilim dünyasında isimleri hiç duyulmamış sıradan insanlar, pratik çalışmayla meşgul olan yenilikçiler tarafından açıldığı da olmuştur. Burada, bu masada Stahanov ve Papanin yoldaşlar bizimle birlikteler; onlar bilim dünyasında tanınmayan, akedemik unvanları olmayan, kendi alanlarında pratikte çalışan işçiler. Ama Stahanov ve Stahanovcuların sanayi alanındaki pratik çalışmalarıyla, bilim ve tekniğin tanınmış insanları tarafından kurulmuş olan mevcut günü geçmiş standartları kaldırarak, gerçek bilimin ve tekniğin taleplerine uygun yeni standartlar getirdiklerini bilmeyen var mı? Papanin ve Papanincilerin, özel bir çaba harcamaksızın buz kütlelerini sürükleme üzerine pratik çalışmalarıyla Kuzey Kutbu'nun günü geçmiş eski(çalışma) anlayışına son verip, yeni bir anlayış oluşturduklarını bilmeyen var mı? Stahanov ve Papanin'in bilimde yenilikçiler olduklarını, bizim ileri bilimimizin insanları olduklarını kim yadsıyabilir?' '(İnternational Book Review, Sayı 1-2, published Marx Memorial Library,1938)

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bilim işçisi grubunun -üretimi sürekli olarak ayrıntılarıyla ilerleterek verimliliği artıranlarla üretim tarzında köklü değişikliklere yol açan yenilikçilerin- tanınmasıyla gelişim çok daha açık bir biçim aldı. Bilim ve tekniğin saklı duran ve doğrusu önceki öteki bütün sistemler tarafından etkin bir biçimde bastırılan sınırsız yeni kaynakların keşfi, zamanla sosyalizme son derece büyük yararlar sağlayacaktır. Stalin, ikinci aşamanın -komünizme geçişin- yolunu açmak için bunun ne kadar gerekli olduğunu gördü. Bu, kafa ve kol emeği arasındaki temel farkın kaldırılmasını gerektiriyordu.

''Üçüncü olarak, böylesi bir kültürel ilerlemeyi sağlama, toplumun tüm üyelerinin bedensel ve zihinsel yeteneklerinin çok yönlü gelişimini güvence altına almak için gereklidir. Böylece toplumun üyeleri, toplumsal gelişmenin etkin unsurları olmalarını sağlayacak yeterli eğitimi alabilecek durumda olacaklardır.'' (SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları, sf.76)

Bu ise çalışma gününün altı, hatta beş saate indirilmesini gerektirir:

''Ayrıca, toplumun üyelerinin mesleklerini özgürce seçebilmeleri ve tüm ömürleri boyunca tek bir mesleğe bağlı kalmamaları için genel, zorunlu, politeknik eğitimin başlatılması gerekmektedir.'' (SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları, sf.77)

Ancak sosyalizmle olanaklı kılınan bu gelişme ardından sosyalizmin zaferini hızlandıracak ve kaçınılmaz kılacaktır. Bütünüyle eğitimli bir nüfus, milyonlarca atom bombasına eş bir güçtür; üstelik yıkıcı değil, yapıcı bir güç. Daha iki yıl önce Sovyetler Birliği’ndeki eğitimli erkek ve kadınların sayısı, Birleşik Devletler'dekini geçti, kapitalizm sürdükçe ve yüksek öğrenim bir sınıfın egemenliğini pekiştirmek için kullanıldıkça, aradaki farkın büyümesi kaçınılmazdır. Bu ülkede (ABD'de), gerçekte yaş grubunun %3 1/4'ünün girdiği üniversitede bu oranın daha da düşmesi demek olan bir takviyeyi kabul eden üniversite yetkililerinin budalaca memnuniyetleri, ülke ekonomisinin ve yaşamın felaketi anlamına gelmektedir. Stalin’in keşfettiği ve özel olarak gelişmesine yardımcı olduğu yeni güç, ancak gerçek bir sosyalist devlette açığa çıkarılabilirdi. Stalin, eski burjuva aydınının büyük teknik gelişmelerin etkisi altında dönüşümünü ve yeni Sovyet aydınını oluşturmak üzere işçilerin arasına katılarak genişlemesini yakından izledi.

''Bizim Sovyet aydınımız, diyordu SSCB Anayasa Taslağı üzerine yaptığı konuşmada, ''kökleri işçi sınıfına ve köylülüğe bağlı bütünüyle yeni bir aydındır... Eskiden o, varlıklı sınıflara hizmet etmek zorundaydı, çünkü başka seçeneği yoktu. Bugün halka hizmet etmelidir, çünkü artık sömürücü sınıflar yok. Onun şimdi Sovyet toplumunun eşit bir üyesi olmasının nedeni tam da budur; o, bu toplum içinde işçiler ve köylülerle yan yanadır, onlarla işbirliği içinde çalışmakta, yeni sınıfsız bir Sovyet toplumunun inşasına katılmaktadır.'' (Leninizm, sf. 566-567)

Stalin'in gerçek büyüklüğü, her şeyden çok, gelişmekte olan bir toplumda, maddi ve insani unsurlar arasında etkin bir denge kurabilmesiyle kendini gösterir. O,modern sanayinin üretim mekanizmasını, hammaddeye, tekniğe ve bilimin uygulanmasına duyulan gereksinimi herkesten iyi biliyordu, herkesten daha iyi kavrıyordu. Fakat asla bu bilgi ve deneyimle kendinden geçerek makinelere insan-dışı bir inançla bağlanmadı, teknokrasinin hiçbir biçimine ilgi duymadı. Ekonomik sorunlar üzerine yürütülen tartışmalarda görüldüğü gibi, böyle düşünenleri acımasızca alaya aldı. Her zaman insanı öne koydu:

''İnsanlar, üretimin hatırına değil, kendi gereksinimlerini karşılamak amacıyla üretirler... toplumun gereksinimlerini karşılamaktan uzak bir üretim solar ve ölür.'' (SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları, İng.Baskı, sf.84)

Stalin'in erkek ve kadınlara olan ilgisi, ezilen halkların ve ulusların ilerlemesine olan ilgisinde de kendisini gösterir. O kendi deneyimleriyle çok iyi biliyordu ki, ezilen halklar ve uluslar geri olmak şöyle dursun, sözde ileri uygarlıklara oranla çok daha büyük olanakları barındırıyordu. Bir bütün olarak dünyada uluslar sorununa en kalıcı etkiyi yapan Stalin'in çözümü olacaktı. O, bir taraftan bütün halkların, en ilkel olanının bile, politik, teknik ve ekonomik yaşamını en yüksek olanın düzeyine çıkartırken, aynı zamanda ulusal kültürün yaşayan özünün nasıl korunacağını gösterdi. Bu yöntemin başarısı ile Point Four projeleri ve Colombo Planları'nın acınacak başarısızlığı arasındaki karşıtlık, bir ülkenin kendi kendine gelişebilmesi için kapitalist sömürünün kaldırılmasını zorunlu sayan Marksist koşulun önemini vurgular. Bu, yalnızca Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerin öğrendiği bir ders değildir. Asya’daki pek çok ulus da bu dersi öğrenmeye başladı; zamanı geldiğinde hepsi öğrenecekler. Stalin, bu alanda da toplumbilimine doğrudan bir katkıda bulundu. Dilbiliminde Marksizm Üzerine başlıklı makalesi, başlığın işaret ettiğinden fazlasını içeriri: Belli bir dönemle sınırlı olan, özel bir sınıfa hizmet eden ideolojik üstyapı ile dil ve maddi üretim araçları gibi, kökenleri ne olursa olsun, eski sınıfların yapılarına olduğu kadar, yenilerine de hizmet edebilen toplumsal yapının genel yardımcıları arasına belirgin bir ayrım çizgisi koymasıyla, Marksist düşüncenin, tüm bir toplumsal, kültürel alan üzerine yayılmasıdır. Aynı değerlendirme kuşkusuz bilim için de geçerlidir ve Stalin'in eleştirileri, Marksizmin mekanik ve eleştirel olamayan uygulamaları açısından son derece değerli bir düzeltmedir.

''Herkesçe kabul edilmelidir ki, diye yazıyordu, ''hiçbir bilim, fikir mücadelesi olmadan, eleştiri özgürlüğü olmadan gelişip ilerliyemez. Ne var ki, herkesçe bilinen kural görmezden geliniyor ve saygısızca ayaklar altına alınıyordu. Dar bir yanılmaz yöneticiler grubu çıktı ortaya, bunlar her türlü olası eleştiriye karşı önlemlerini aldıktan sonra, kendi bildiklerini okudular ve akıllarına eseni yapmaya başladılar.''(Dilbiliminde Marksizm Üzerine, sf.22)

Stalin'in bu noktadaki müdahalesi, ekonomi alanındaki benzer durumlarda olduğu gibi, hatalı eğilimlerin ve Marksizmin çarpıtılmış yorumlarının güçlü bir pratik sağduyu aşılanarak düzeltilmesi gerektiğinin sürekli bilincinde olduğunu gösterir. O, Marksist görüşlerin mümkün olduğunca ve özgürce geliştirilmesin amaçlıyor, fakat onların uygulanmasının, eğer dogmatizme düşülmek istenmiyorsa, sürekli bir uyanıklık gerektirdiğini görüyordu. Stalin'in başarısı, Sovyetler Birliği'nin güçlendirilmesi ve korunmasından, hatta tüm dünyaya verdiği barış ve ilerleme umudundan daha büyüktür. Onun düşüncesi ve gösterdiği örnek, artık milyonlarca kadın, erkek ve çocuğun yaşamları ve düşüncelerinde somutlaşmış, büyük insanlık geleneğinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Sonraki birkaç yıl içindeki değişiklikler ne kadar büyük olursa olsun, bunlar onun çözümlediği ve memnuniyetle karşılayacağı değişikliklerdir. Marx’ın görüşleri, bir köşede sonsuza kadar huzurla yatacağı bir yer bulmamıştır, bulamaz da; fakat Stalin onları aydınlatmış ve asla unutulmayacak bir devinim gücü kazandırmıştır. Onun ilk Yunan değişim filozoflarından Heraklit'ten aktardığı sözlerle: ''Dünya bir tanrı ya da insan tarafından bir bütün olarak yaratılmış değildir; o canlı bir alevdi, bugün de öyledir ve sonsuza kadar öyle kalacaktır.''

*J. D. Bernal (Marksizm ve Bilim kitabından bir bölüm. Kaynak internet.)
NOT: Yazı dizimiz devam ederken arada çeşitli belgeler yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yöntemin sorunları inceleyecek okura katkı yapacağını düşünüyoruz. Bu yöntemi kullanırken ölçütümüz yayınladığımız yazılarla fikir birliği içinde olma ölçütü değildir ve olmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder