26 Aralık 2020 Cumartesi

''KDP PKK GERİLİMİ'' Mİ? II

 

''KDP PKK GERİLİMİ'' Mİ? II


''KDP PKK GERİLİMİ'' Mİ?

II


Her ulusal kurtuluşçu devrim, ulusu, ulusal hainler ve ulusal direnişçi güçler olarak parçalar. Bu olgunun temelinde, son tahlilde, sınıfsal gerçekler durur... KDP ilerici ulusal geçmişinden çoktan kopmuş, işbirlikçi, sömürücü bir sınıfın temsilcisine dönüşmüştür. Çıkarları emperyalizm ve bölgesel gericilikle değişen türden ittifaklarla davranmaktadır. Bu konuda hayaller yaymak sermayeye, Kürt burjuvazisine hizmet eder ve etmektedir. Kürdistan'daki ulusal kurtuluşçu devrimci-demokratik ve ilerici demokratik mücadelelere karşı durmak, kendi çizgisine yedeklemek, yedeklemeyince boğmak, tasfiye etmek KDP ve bağlaşıklarının sınıfsal doğası gereğidir. Geçmiş bir yana, KDP rejiminin Rojava Devrimi'ni ve PKK'yi tasfiye politikası ve saldırganlığı bu olgunun kanıtıdır. KDP'nin bu politikadan geri adım atması öncelikle ve özellikle Kürt ulusal devriminin gücüne ve baskısına, Kürt halkının mücadelesine, Güney Kürdistan'da Kürt emekçilerinin mücadelesine, baş kaldırı gücüne bağlıdır. Rojava devriminin Güney Kürdistan halkının çoğunluğu tarafından sempatiyle karşılanması önemlidir ve KDP'nin odağında olduğu politik rejimin itibarının gerek Şengal'in bırakılıp kaçışı gerekse de Rojava devriminin etkisi nedeniyle yıpranması yurtsever ulusal demokratik Kürt mücadelesi ve devriminin yararınadır.


Kürt ulusal birliğini Kürdistan çapında kurmak mücadelesi meşru, haklı bir mücadeledir; bu talep ve mücadelenin yükseltilmesi güncel politik bir görevdir. Fakat, Kürt ulusal birliği, Kürt ulusal hainlerini kapsayan birlik değildir. Ulusal birlik, Kürt halkının merkezinde bulunduğu Kürt ulusunun, ulusal demokratik haklarını savunan ve bu hakların mücadelesini veren politik ve sosyal çevrelerin birliği olabilir. Emperyalizm ve bölge gericiliğiyle birlikte davranan, Kürt ulusal haklarının mücadelesini veren politik kuvvetleri tasfiye etmeye çalışan Kürt burjuvazisinin işbirlikçi kesimleri, Kürt ulusunun bir bileşeni olmakla birlikte, Kürt halkının ulusal demokratik ve devrimci kesimlerinin ulusal birlik mücadelesinin kapsamı içerisinde yer alamaz. Ulusal hainler+ulusal direnişçi güçlerin birliği Kürt ulusal birliğinin hedefi ve muhattabı olamaz. Bu birliğin kapsamını ve hedefini iki kesimi de kapsayan bir ittifak olarak görmek Kürt ulusal devriminin politikası olamaz. Aksine bu ayrımı derinleştirmek, genişletmek, ulusal hainleri oluşturan politik ve askeri güçleri tecrit etmek, iç çelişkilerini geliştirmek yurtsever güçlerin, ulusal kurtuluşçu Kürt hareketi ve devriminin görevidir.


Taktik manevralar gereklidir, bu manevraya bağlanmış ''ulusal birlik'' çağrıları taktik esnekliğin bir gereğidir. Tıpkı Türkiye'de faşist diktatörlükle proletarya ve halklar arasındaki çelişkiyi derinleştirmeyi, faşizmi teşhir etmeyi kolaylaştıran, hedefleyen ''barış'' talebi gibi. Bu bağlamda ulusal hainlerle, ulus ve halk arasındaki parçalanmayı derinleştirme ve böylece daha geniş kitleleri kazanma manevrası dışında, ulusal hainlerle, ulusal birlik politikası izlenemez. Ne KDP, ne ENKS ne de Kuzey Kürdistan'daki ulusal demokratik mücadeleye karşı mücadele eden KDP uzantısı parti ve çevreler Kürt ulusal birliğinin bileşenleri değildir ve olamaz da. Tarihsel ve güncel deneyimin gösterdiği gibi bu kuvvetler, emperyalizm ve bölge gericiliğiyle ya da onların değişik kesimleriyle Kürt ulusal birliğine ve direnişine karşı değişik biçimler alan baskı, saldırı, parçalama, tecrit etme politikası izlemektedir. Bu bağlamda, iç çelişkilerle parçalanmış, birbirleriyle rakip devletlerin iç mücadelelerine ve hesaplarına karşın, son tahlilde bölge gericiliğin de desteği KDP ile birliktedir.


Kürdistan'da ulusal devrimci-demokratik ulusal birliğin, değişik biçimler altında inşası zorunludur. Bununla birlikte, ulusal birlik taktiği ve manevrası, Kürtlük iddiası altında ortaya çıkarak Kürt ulusal devrimine sürekli ihanet eden sınıflar üzerinde baskı kurarak geri adım attırmak, Kürt halkının tabandan gelen baskısını geliştirmek, ulusal ihanetin yüzünü sergilemek, gerici saldırganlığını etkisizleştirmek için gerekli bir taktiktir ama bu, bir strateji, programatik çözüm kertesine yükseltilemez.


Yurtsever ulusal demokratik hareket, bu bakımdan eklektik bir politikaya sahiptir. Bir yandan PKK, PYD yürüttüğü mücadeleyle, tarihsel deneyimle, Rojava devriminin deneyimleriyle ulusal ihanetin gerçeğini görmekte ve karşı koymaktadır. Dört bir yandan kuşatılmışlık ve ezilme tehdidi altında esnek manevralar yaparak kazanımlarını, direniş mevzilerini korumaya çalışmaktadır. Ancak, ''demokratik modernite'', Kürt sorununun bölgesel çözümü için öngördüğü ''demokratik konfederalizm'' çözüm önerisi O'nu, ulusal birlik adına KDP-ENKS vb. gibi güçlerle kalıcı, stratejik ulusal birliği inşa etme, ulusal birleşik cephe kurma politikasına koşullayıp şekillendirmektedir. Bu ikilik, bir olgudur ve politik güçler dengesine bağlı olarak yurtsever hareketin konu bağlamında değişik söylemlerinin ortaya çıkmasını belirlemektedir. Kürt ulusal devrimi, burjuva demokratik karaktere sahiptir, yani o bir proleter devrim değil, dahası, Ortadoğu gibi son derece karmaşık çelişkiler yumağı girdabında bağımsız birleşik devrimci bir Kürdistan kurmak gibi bir program ve stratejiye de dayanmamaktadır. Bu çizgi, 90'ların ortalarından itiaren terkedilmeye başlanmıştı; ''İmralı çizgisi'' ile terkedilmişti. Bu olgu, Kürt burjuvazisine ulusal devrim karşısında değişik manevralar yapma, ulusal devrimci pratiği tasfiye etme politikasına elverişli zemin hazırlamıştır ve hazırlamaktadır. Emperyalist güçler ve bölgesel gerici devletler de bunun bilincinde.


Bu tablo, aynı zamanda PKK ve Rojava devriminin kendi iç çelişkisi ve sorunlarının bir kaynağıdır.


Kahramanca yürütülen mücadeleye ve küresel ölçekte yarattığı devrimci etkiye karşın, dünya proletaryası ve halklarının mücadelesinin devrimci bir atılım dönemine girememiş olması, başta Türk halkı olmak üzere, Arap, Fars halklarından yeterli destek ve dayanışmayı görememesi sözkonusu zaafiyetin ulusal devrim ve liderliği üzerinde negatif bir rol oynamasına yol açmaktadır. Kimi zaman Kürt ulusal hareketi içerisinde Kürt burjuvazisinin sesi olan eğilimlerin güçlenmesi, olanaklı olsa, devrimin kazanımlarını ve mevzilerini ucuza satarak sınıfsal çıkarları temelinde ulusal mücadeleyi sonlandırma isteği rastlantısal değildir. Kürt ulusal devriminin dayandığı ana kuvvetin Kürt işçileri, yoksulları, emekçileri olması, ödenen ağır bedelleri bu sınıf ve tabakaların taşıması gerçeği, şimdilik Kürt ulusal hareketi içerisinde Kürt burjuvazisinin ve Kürt küçük burjuvazisinin üst tabakalarının politikasının gelişerek hegemonya kurmasını önlemektedir.


Ortadoğu'da fay hatları kırılmıştır. ''Skype Picot Antlaşması'' işlevsizleşmiştir. Ortadoğu öyle kolayca durulmayacaktır. Çünkü dünya çapında emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesi keskinleşerek gelişmektedir ve gelişecektir. ''BOP'' bu rekabetin merkezi durumunda. Bölgesel devletler veya bu iddiayı taşıyan gerici devletler (TC., İran, İsrail, Mısır vb.) kendi özgün çıkarları ekseninde yayılmacı politikalar izlemekte, manevralar yapmakta, parsadan pay kapmaya çalışmaktadırlar. Kürt ulusal mücadelesi tam da at izinin it izine karıştığı böyle bir tablo içerisinde yön bulmaya, kendini geliştirmeye, mevzilerini korumaya ve büyütmeye çalışmaktadır. Açık ki, yurtsever çizgide somutlaşan mücadele çok büyük risklerle karşı karşıya. Tüm bu süreçlerde KDP çizgisi daima devrimci Kürt direnişinin tasfiyesine dayanacaktır. Bu konuda hayallere yer yoktur ve olmamalıdır.


Kürt halkı öncelikle de bölge haklarının desteğini kazanmadan, halkların birleşik cephesi geliştirilemeden onu kuşatan açmazlardan kurtulamayacaktır. Kürt ulusal mücadelesinin tecrit edilerek boğulması tehditinin (ezme, ehlileştirme, işbirlikçileştirme) önlenmesini, etrafında örülen çemberin kırılmasını kendi devrimci görevi olarak görmeyen devrimcilik, küçük burjuva milliyetçilikle, sosyal şovenizmle şekillenmiş, lekelenmiş, devrimci niteliğin yıpranmasını yansıtan bir devrimciliktir.


Kürt ulusal devriminin devrimimiz olarak kavranması, birleşik bir devrim olarak geliştirilmesi devrimci çizgisinde durmayan ve duramayan devrimci siyasi parti ve çevrelerin, devrimcilik adına söyleyeceği fazla bir şey de olamaz. Somut tarihsel bir olanağı, devrim ve sosyalizmin lehine değerlendirebilmek perspektif ve pratiğinden yoksun olanların, öncülük iddiası da boş bir iddiadır. Ve Ortadoğu'da Kürt ulusal sorununun devrimci çözümü sözkonusu olduğunda Türkiye işçi sınıfının ve halkının Kürt halkıyla omuz omuza olması, öncelikle ve özellikle yaşamsal önemdedir. Türk burjuvazisi ve sömürgeci faşist diktatörlük bu gerçeği pek çok ''sol'' akımdan daha iyi kavramakta ve politikasını da buna göre şekillendirmektedir. Burjuvaziden öğrenmek de politik eğitimin önemli bir sacayağıdır. Lenin'in dediği gibi, insan politikada çoğu kez düşmanından öğrenir. Suruç ve Ankara katliamları boşuna yapılmadı... ''Bir kurşunun fiyatının kaç para olduğunu biliyor musunuz!'' lafı boşuna edilmedi ve edilmiyor...


Türkiye ve Kürdistan devriminin temel tarihsel ve güncel sorunu politik özgürlüklerin kazanılmasıdır. İşte bu mücadelede Kürt ulusunun ulusal özgürlük kavgası, politik özgürlüğü devrimle kazanma mücadelesi sorunun yoğunlaştığı noktayı oluşturmaktadır. Bu olgunun ilerici demokratik, devrimci-demokratik ve komünist harekete, Türkiye proletaryası ve halkına yüklediği yakıcı görevler vardır. Bu görevi üstlenmede, halkların birleşik mücadelesini geliştirmede militanca öne çıkma sorumluluğunu kavrayamayanların ırkçılığa, şövenizme, milliyetçiliğe, dinci gericiliğe, faşist diktatörlüğe karşı tutarlı demokratizm çizgisinde bile mücadele edemeyecekleri vurgulanmalıdır.


Bir dönemden beri, dinci faşist ele başının (Erdoğan) ve devletin Kürt sorununda yeni bir ''açılım'' yapacağı, yeni bir ''barış süreci'' başlatacağı propagandası yapılmaktadır. Bu propagandanın kaynağı, sömürgeci faşist rejim ve Kürt burjuvazidir.


Duvar gazetesinin T. Bakırhan'la yaptığı röportajdan bir hafta önce Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’yla yaptığı söyleşide dille getirilen “yeni çözüm süreci” tartışmaları, karşılığı olmayan manipülatif bir propagandadan ibarettir. Aslında, bu sahte ve karşılığı olmayan propaganda patlama aşamasına gelmiş Kürt halkını beklentiler yaratarak yönlendirme manevrasıdır. İç ve bölgesel, uluslararası güçler dengesindeki gelişmeler, iç ve dış politikada dinci faşist terör rejiminin duruş ve yönelimi sözkonusu liberal gerici beklentiler uyandırma operasyonunun demagojik karakterini göstermektedir. Bu sahte beklentileri teşhir etmek, halkların birleşik cephesini güçlendirerek kitlesel sokak hareketlerini geliştirmek en yakıcı görevdir. Ki, bugünkü koşullarda sözkonusu demagoji ve manipülasyonun Kürt halkı nezdinde itibar bulacağını da sanmıyoruz. Sömürgeci faşist diktatörlük ve başı dinci faşist cunta ekonomik ve siyasi krizin artan baskısıyla karşı karşıya. Politik rejimin kitlesel temeli aşınıyor. Dış politikada tecrit olma sürecinde. Bunlardan yola çıkarak faşizm ve sermayeden ''demokratik reformlar'', ''Kürt sorununun barışçıl çözümü''nü bekleyen gerici liberal ve devlet terörüne boyun eğmiş ilerici aydın çevrelerin bu gerçek dışı beklentilere kapılması ise anlaşılırdır.


Kürt ulusal mücadelesinin her kaybı, Türkiye işçi sınıfının ve halkların, bölge halklarının kaybı olacaktır. Her kayıp, proletarya ve halklara daha fazla terör, hak kayıpları vb. olarak geri dönecektir. Politik özgürlüklerin kazanılması mücadelesinde, devrim ve sosyalizm kavgasının geliştirilmesinde kavranacak halka Kürt sorunudur. Kürt ulusunun köleleştirilmesi Türk işçilerinin ve halkının da boynundaki halkadır. Kürtler ulusal özgürlüğünü kazanmadan Türk işçi ve emekçileri de özgürlüğünü kazanamayacaktır. Türk halkının desteklemediği bir Kürt ulusal mücadelesi her zaman zayıf kalacak ve ezilme tehlikesi taşıyacaktır. Türk halkı ve işçi sınıfı Kürt halkıyla birleşik bir mücadeleye atılmadan, tutarlı bir ekmek kavgası bile veremeyecektir. Halkların birliği ve birleşik devrim çizgisi çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının ve halklarının en yakıcı sorunudur.


Bağımsız birleşik Kürdistan hakkı Kürt ulusunun meşru ve haklı bir istemedir. Ulusların ve dillerin eşitliği, başta ayrı devlet kurma hakkı olmak üzere, silahlı direnme ve ulusal ayaklanma hakkı savunulmadan, geçtik sosyalizmi, tutarlı devrimci-demokratik bir mücadele bile verilemez. Bu mücadele ilkeli ve günlük propaganda, ajitasyon, örgütlenme ve eylem çalışmasında somutlaşmadıktan sonra kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Kürt sorununu ve Rojava devrimini Türk işçi ve emekçilerini ilgilendirmeyen, salt Kürtleri ilgilendiren bir sorun olarak görmek de tipik bir sosyal şövenizmdir. Faşizm ve sermayeye, bölgesel gericiliğe karşı demokratik ve sosyalist devletler federasyonu hedefiyle halkların ve ulusların kardeşliğini yükseltmek devrimci-demokratik ve komünist hareketlerin elindeki bayrak olmalıdır.


Bir ulusu ezen başka bir ulus özgür olamaz. Türk işçi sınıfının ve emekçilerin sıradan ekmek kavgası bile ''bölücü teröre'' karşı mücadele'' adına ağır ekonomik ve siyasal saldırılarla ezilmeye çalışmaktadır. Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesinin karşısına Türk milliyetçisi ve sosyal şöven bir mesafe koyarak ''politik mücadele'', ''devrim ve sosyalizm'' mücadelesi verdiklerini iddia edenler, objektif olarak Türk burjuvazisine, işbirlikçi faşist diktatörlüğe hizmet eder yalnızca.


Sömürgeci faşist diktatörlüğün kirli, haksız, sömürgeci savaşına ve terörüne karşı savaşmayan, ''silahlara, savaşa karşıyız, silahlar bırakılsın'' liberal gerici ajitasyonuyla yetinen veya ''ortak düşman Amerikan emperyalizmidir'' söyleminin arkasına gizlenerek ''vatanı böldürmek'' istemeyen sosyal şöven ve Türk küçük burjuvazisinin milliyetçilik bayrağını taşıyan reformist ve keskin devrimci solculuk yapan bir bölüm demokrat parti ve çevrenin Türk halkına da kötülük yaptıklarının altı çizilmelidir. 80 sonlarından bu yana geçen tarihsel ve politik sürecin deneyimlerini de gösterdiği gibi, Kürt mücadelesinden uzak durarak ''kitleselleşme'' hayali kuranlar sınıfta kalmıştır ve sınıfta kalmaya da devam edeceklerdir. Türk işçi sınıfının ve halkının, gitgide yoğunlaşan katmerli gericilik ve faşist terör rejimi altında her açıdan inlemesinin bir nedeni de, dahası başta gelen nedeni de Türk egemen sınıflarının Kürdistan'daki sömürgeci boyunduruğu ve Ortadoğu'da Kürt mücadelesini boğma, ezme saldırısıdır. Türk halkı ve işçi sınıfı bu gerçekleri görmediği müddetçe daha ağır sömürülmeye, ezilmeye mahkum olacaktır. Türk ve Kürt halklarının mücadelesinin birleşmesi dinsel faşist diktatörlük ve Türk sermayesi için en büyük korkudur, bundan dolayıdır ki Türk halkına da göz açtırılmamaktadır.


DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder