21 Nisan 2021 Çarşamba

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -VI

 

''Özelleştirme: El Koyarak Birikimin Ulaştığı Son Nokta'' (Harvey)

Harvey'in Marks'ın ''ilkelsel birikim'' dediği ama kendisinin ''el koyarak birikim'' kavramsallaştırmasını tercih ettiği* soruna daha yakından bakalım.

İlkel birikim aşaması, kapitalizmin gelişmesinin ilk aşamasıdır. Kapitalizmin içerisinde doğduğu ilksel ekonomik-toplumsal koşulları ifade eder. Bu aşama, bir yanda doğuş ve gelişme aşamasında olan burjuvazinin, diğer yanda iş gücünden başka satacak bir şeyi olmayan ücretli köleler sınıfı olan proletaryanın doğduğu ilk aşamadır. Bu süreç, kapitalizmin gereksindiği iş gücünden başka satacak bir şeyi olmayan özgür emekçilerin (proletarya) pazarının zorla, baskıyla yaratıldığı bir süreçtir. Diğer bir ifadeyle bu süreç, ekonomik baskı dışında zora dayanan bir süreçtir.

Marks, ''SERMAYENİN ilkel birikimi, yani tarihsel doğuşu nasıl olmuştur?'' sorusunu sorarak kapitalist tarihin ilk aşamasını derinlemesine inceler.

Sürecin tahlilini, çarpıcı bir tarzda ortaya koyan Marks'tır. Yorumlamak yerine geniş aktarmaların eşliğinde Marks'ı birlikte okumak daha doğru olacaktır.

''Üretim ve geçim araçları kendiliklerinden nasıl sermaye değilse, para ve metalar da kendiliklerinden sermaye değildir. Bunların sermayeye dönüşmeleri gerekir.'' (Kapital C. III, s. 678, Sol Yayınları)

''İlkel birikimin tarihinde, bütün devrimler, kapitalist sınıfın oluşması yolunda kaldıraç görevi gören çağ açıcı devrimlerdir; ama her şeyden çok, büyük insan yığınlarının birdenbire ve zorla geçim araçlarından kopartılarak, özgür ve 'bağlantısız' proleterler olarak emek pazarına fırlatılıp atıldığı anlar önem taşır. Tarımsal üreticilerin, köylülerin mülksüzleştirilmeleri, topraktan ayrılmaları, bütün bu sürecin temelidir. Bu mülksüzleştirmenin tarihi, farklı ülkelerde, farklı yönler alır ve farklı evrelerini farklı sıralar izleyerek farklı dönemlerde tamamlarlar. Yalnız örnek aldığımız İngiltere'de klasik biçimde görülür.'' (age., s. 680)

''Kapitalist sistem, emekçilerin, emeklerini gerçekleştirebilecekleri araçlar üzerinde her türlü mülkiyet hakkından tamamen ayrılmış ve kopmuş olmalarını öngörür. Kapitalist üretim, ayakları üzerinde doğrulur doğrulmaz, yalnız bu ayrılığı sürdürmekle kalmaz, bunu gitgide artan boyutta yeniden-üretir de. Bu nedenle, kapitalist sistemin yolunu açan süreç, emekçinin elinden üretim araçlarının sahipliğini alan süreçten başkası olamaz; bu süreç, bir yandan toplumsal geçim araçlarını sermayeye dönüştürür, öte yandan, doğrudan üreticileri ücretli emekçilere dönüştürür.'' ( Age., s. 678-679)

Marks, ''İlkel birikim''i, ''bu üretim tarzının (kapitalizm-bn.) sonucu değil, çıkış noktası'' olarak kavrar. Oysa Harveyler, ilkel birikimin, 70'li yıllardan sonra kapitalist emperyalizmin yeni temeli haline geldiğini ileri sürmektedir. Emperyalizmi kapitalizmin üst ve son aşaması, sosyalist devrimin ön günü görmeyen, dahası emperyalizmi ''siyasal iktidarın aşamaları'' olarak (siyasal bir görüngüye indirgeyerek) değerlendiren Harvey, anlaşılıyor ki kapitalizmi adeta yıkılmaz, mezara gömülemez bir üretim tarzı olarak kavrıyor. Emperyalizme ve gericiliğe karşı devrimin, sosyalizmin zaferi gibi bir teorisi olmayan Harvey'in kapitalizmi kötülüklerinden arındırarak yaşatmak istemesi bu bağlamda daha da anlaşılırdır.

Marks, ilkel birikim sürecini ''Ve onların mülksüzleştirilmesini anlatan bu öykü, insanlık tarihine, kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır.'' der.

''Bu düzenin (feodalizm-bn.) yokedilmesi gerekir ve yokedilir. Bunun yokedilmesi, yani bireylerin malı olan dağınık üretim araçlarının toplumsal ve yoğunlaşmış birimler haline, pek çok insanin cüce mülkiyetinin birkaç kişinin dev mülkiyeti haline dönüştürülmesi, büyük halk yığınlarının, topraktan, geçim araçlarından ve emek araçlarından yoksun hale getirilmesi; halk yığınlarının bu korkunç ve ıstıraplı mülksüzIeştirilmesi işlemi, sermayenin tarihinin başlangıcını oluşturur. Bu, bir dizi, zor yöntemlerini içerir ve biz, bunlardan, yalnızca, ilkel sermaye birikimi yöntemi olarak çağ açıcı olan bazılarını gözden geçirmiş bulunuyoruz. Doğrudan üreticilerin mülksüzleştirilmeleri, acımasız bir vahşetle ve en bayağı, en rezil, en küçültücü, en çirkin tutkuların dürtüsü altında gerçekleştirilmiştir. Tecrit edilmiş, bağımsız emekçi bireyin, deyim yerindeyse, kendi emek koşullarıyla kaynaşmasının sonucu olan özel mülkiyetin yerini, öbürlerinin itibari olarak özgür emeğinin, yani ücretli-emeğin sömürülmesine dayanan kapitalist özel mülkiyet alır.'' (Age., s. 726, iba.)

Marks anlatmaya devam eder;

''Kilise mallarının yağmalanması, devlet mülkünün hileli yollardan ele geçirilmesi, ortak toprakların çalınması, feodal ve klan emlâkının gaspedilerek, başıboş bir terör havası içinde modern özel mülkiyet haline getirilmesi, ilkel birikimin birçok (sayfa 749) sevimli yöntemlerinden bazılarıydı. Kapitalist tarım için gerekli alan ele geçirilmiş; toprak, sermayenin bir parçası haline getirilmiş ve kent sanayileri için gerekli, 'özgür' ve yasa-dışı[20*]proletarya sağlanmıştı.'' (Age., s. 696)

''Kapitalist üretim tarzınin 'ebedi doğal yasalarının' yerleşmesi, emekçiler ile emek koşulları arasındaki ayrılma sürecinin tamamlanması, bir kutupta, toplumsal üretim ve geçim araçlarının sermayeye, karşıt kutupta, halk kitlelerinin ücretli-emekçiler, 'özgür emekçi yoksullar'[65] modern toplumun yapay ürünleri haline dönüştürülmesi tantæ molis erat[4*]. Eğer para, Augier'in[66] dediği gibi, 'dünyaya, bir yanağında doğuştan kan lekesiyle geliyor'sa, sermaye tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve pislik damlayarak geliyor.[67]''(Age., s. 723-24)

''Sömürge sistemi, kamu borçları, ağır vergiler, himaye, ticari savaşlar vb., gerçek manüfaktür döneminin bu çocukları, büyük sanayiin çocukluk çağı boyunca dev gibi büyüdüler. Masum insanların uğradıkları büyük katliam, bu sanayiin doğuşunun habercisiydi. Krallık donanması gibi, fabrikalar da, gerekli insanları, zor ve baskı yoluyla sağlıyordu. 15. yüzyılın son üçte-birinden kendi zamanına kadar, tarımsal nüfusun topraklarından yoksun bırakılmasının dehşeti karşısında blasé[3*] olan; bu süreci, kapitalist tarımın yerleşmesi ve 'ekilebilir topraklar ile otlaklar arasındaki gerekli oranın' kurulması için 'zorunlu' gördüğünden, sevinçle karşılayan Sir F. M. Eden, manüfaktür tipi sömürünün fabrika sömürüsüne dönüşmesi, sermaye ile emek-gücü arasında 'gerçek ilişkinin' kurulması için, çocuk hırsızlığı ve çocuk köleliğinin zorunluluğu konusunda aynı ekonomik görüş keskinliğini gösteremiyor. Şöyle diyor: 'Herhangi bir manüfaktürün başarıyla yürütülebilmesi için yoksul çocuklara elkoymak üzere kulübeler ile işevlerinin yağmalanmasının; gecenin büyük bir kısmında sırayla çalıştırılarak herkes için gerekli, ama genç insanlar için daha da gerekli dinlenmeden yoksun bırakılmalarının; her iki cinsiyetten farklı yaşta ve durumda bir yığın insanın birbirlerini baştan çıkarmaya ve hayasızlaşma örneği olacak şekilde aynı yerde toplanmalarına zorunluluk bulunup bulunmadığının; ve böyle bir manüfaktürün, ulusun ve bireylerin mutluluğuna katkısı olup olmayacağının incelenmesi herhalde kamunun dikkatine değer bir konudur.' "[62] (Age., s. 721)

''Kapitalist üretimin manüfaktür dönemi boyunca gelişmesiyle birlikte, Avrupa kamuoyu, utanç ve vicdan denen şeyin son kalıntılarını da yitirmişti. Uluslar, kapitalist birikim aracı olarak kendilerine hizmet eden her türlü utancı, sinsi bir tebessümle övüyorlardı. Örneğin, saygıdeğer A. Anderson'un, şu bönce Annals of Commerce'ını okuyunuz. Burada, Utrecht barışında İngilizlerin İspanyollardan, Asiento sözleşmesi ile, o zamana kadar yalnızca Afrika ile İngiliz Batı Hint adaları arasında yapılan zenci ticaretinin bundan böyle Afrika ile İspanyol Amerikası arasında yapılması ayrıcalığının koparılması, İngiliz devlet yönetiminin bir zaferi olarak ilân ediliyordu. Böylece, İngiltere, 1743 yılına kadar İspanyol Amerikasına, yılda 4.800 zenci gönderme hakkını elde etmiş oluyordu. Bu, aynı zaman da, İngiliz kaçakçılığı için bir örtü de oluyordu. Liverpool, köle ticareti ile göbek bağlamıştı. Bu, onun, ilkel birikim yöntemiydi. Ve hatta bugüne kadar Liverpool, köle ticaretinin cenneti olarak 'saygınlığını' devam ettirmiştir ve —Aikin'in (1795) sözü edilen yapıtına göre— 'bu durum, Liverpool ticaretinin özelliği olan ve onu bugünkü gönence hızla kavuşturan, cesur serüven ruhu ile aynı zamana raslamış; deniz ticaret gemileri ile denizcilere büyük iş alanları sağlamış, ülkenin sınai ürünlerine olan talep geniş ölçüde artmıştır' (s. 339). Liverpool köle ticaretinde, 1730 yılında 15 gemi, 1751'de 53 gemi, 1760'ta 74 gemi, 1770'te 96 gemi ve 1792'de 132 gemi çalıştırmıştır.

Pamuklu sanayii İngiltere'ye çocuk köleliğini getirdiği gibi, Birleşik Devletler için de, daha önce azçok ataerkil bir nitelik taşıyan kölelik düzenini, ticari bir sömürü sistemi haline getirmesi için bir dürtü olmuştur. Gerçekten de, Avrupa'da ücretli işçilerin örtülü köleliği, yeni dünyada kendisine taban olarak, katıksız ve düpedüz bir kölelik düzeninin bulunmasını gerektiriyordu.[64]'' (Age., s. 723)

''Kamusal borçlanma, ilkel birikimin en güçlü kaldıraçlarından birisi halini alır. .... borsa oyunlarının, kısacası borsa kumarı ile bankokrasinin doğmasına yolaçmıştır.'' ( Age., s. 718)

''İlkel birikimin farklı önemli anları, şimdi, azçok bir tarih sırasıyla, özellikle, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere üzerinde dağılmış bulunuyor. Bunlar 17. yüzyılın sonunda, İngiltere'de, sömürgelerin, kamu borçlarını, modern vergi ve himaye sistemlerini kapsayan sistematik bir bütün meydana getirirler. Bu yöntemler, bazan, örneğin sömürge sisteminde olduğu gibi kaba kuvvete dayanırlar. Ama hepsi de, feodal üretim tarzının, kapitalist tarza dönüşüm sürecini yapay bir biçimde hızlandırmak ve bu geçişi kısaltmak için, devlet gücünü, toplumun bu örgütlenmiş kuvvetini kullanırlar. Zor, yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir. Zor, kendisi, bir ekonomik güçtür.'' ( Age., s. 715-716)


''Hıristiyanlık konusunda uzman W. Howitt, hıristiyan sömürgecilik sistemi hakkında şöyle diyor: 'Hıristiyan denilen bu soyun, dünyanın dörtbir yanında boyundurukları altına alabildikleri halklara karşı gösterdikleri vahşet ve zulmün bir benzerine, hiç bir çağda, ne kadar yabanıl, ne kadar kaba ve ne kadar merhametsiz ve utanmaz olursa olsun, başka hiç bir soyda ra'slanamaz."[56] Hollanda sömürge yönetiminin tarihi —Hollanda 17. yüzyılın başta gelen kapitalist ulusuydu— 'en görülmemiş türden ihanetlerin, rüşvetlerin, kırımların ve bayağılıkların tarihidir'.[57] Bunların, Cava'da köle olarak kullanmak üzere giriştikleri insan hırsızlığından daha karakteristik bir şey olamaz. Bu amaçla insan hırsızları yetiştiriliyordu. Hırsız, tercüman ve satıcı, bu ticaretin başlıca ajanları, yerli prensler de, başlıca satıcılarıydı. Kaçırılan genç insanlar, köle vapurlarına gönderilecek duruma gelinceye kadar, Celebes'deki gizli zindanlara atılıyordu. Resmi bir raporda şunlar yazılı: 'Örneğin Macassar'ın bu kenti, gözü doymaz bir hırsın ve zalimliğin kurbanı olan ve ailelerinden zorla koparılan, zincire vurulmuş talihsiz insanların doldurduğu birbirinden korkunç, gizli zindanlarla doludur.' Malaka'yı ele geçirmek için Hollandalılar Portekizli valiyi satınalmışlardı. Vali, bunları, 1641 yılında kente soktu. İhanetinin fiyatı olan 21.875 sterlini ödemekten kurtulmak için Hollandalılar hemen vali konağına gidip adamı öldürdüler. Adımlarını attıkları bu yeri kurutup, insandan yoksun hale getirdiler. Cava'nın bir eyaleti Bancuvangi'de 1750 yılında nüfus 80.000'in üzerinde iken, 1811'de 8.000'e indi. Tatlı ticaret!'' ( Age., s. 716)


''Amerika'da altın ve gümüşün bulunması, yerli halkın kökünün kazınması, köleleştirilmesi ve madenlere gömülmesi, Doğu Hint Adalarının ele geçirilmeye ve yağmalanmaya başlanması, Afrika'nın, kara-deri ticaretinin av alanı haline getirilmesi, kapitalist üretim çağının pembe renkli şafak işaretleriydi. Bu pastoral gelişmeler, ilkel birikimin bellibaşlı adımlarıydı.

Bunu,  savaş alanı bütün yeryuvarlağı olan, Avrupalı ulusların ticaret savaşı izler. Bu savaş, Hollanda'nın İspanya'ya karşı başkaldırmasıyla başlar, İngiltere'de jakobenlere karşı savaşta dev boyutlara ulaşır ve Çin'e karşı afyon savaşı ile hâlâ sürer gider.'' ( Age., s. 715-716)

Marks bu süreci diyalektik materyalizme ve tarihi materyalizme dayanarak Kapital'de kapsamlı bir analize tabi tutmuştur.

''Yeni emperyalizm'' teorisyenlerinin somut tarihsel koşulları görmezden gelerek ''neoliberal emperyalizm''le ortaya çıkan süreci çözümlerken Marks'a dayanma çabaları nesnel durumu çarpıtarak lanse etmelerine yol açıyor. 16. yy'da ortaya çıkan ve kapitalizmin ''arkaik'' bir dönemindeki mülksüzleştirme sürecine dayanarak günümüzü açıklamaya çalışmaları bilimsel değildir. O tarihsel aşama birkaç yy. öncesinde kalmıştır. Tarihsel rolünü oynayarak sonlanmıştır. Tarihin tekerliği ne o zamana çevrilebilir ne de uluslararası tekellerin emperyalizmi ilkel birikim temelinde izah edilebilir. İlkel birikim aşaması, kapitalizmin tarihte ilk doğuş koşullarını, ayakları üzerinde durmaya yöneldiği bir evreyi anlatmakta ve simgelemektedir. Bu bağlamda tarihsel paralelikler kurarak günümüz anlaşılamaz. Benzerlikler ise ölçü değildir. Her bir dönemin analizi kendi özgün somut tarihsel koşulları içerisinde yapılabilir ancak. Ve bu inceleme yöntemi, görüngülerle yetinen pozitivist ve metafizik yönteme dayanılarak anlaşılamaz; her durumda belirleyici olan tüm görüngeleri yöneten nesnel yasaları, hareketin, toplumsal maddi hareketin biçimlerini yöneten nesnel gelişme yasalarını bulmaktır. Kapitalist emperyalizmin, kapitalizmin nesnel yasalarıyla, kapitalist genişletilmiş yeniden üretimle, azami kar yasası ile ilgili olmadığını düşünmek ve emperyalizmi siyasi bir görüngüye indirgemek, kapitalizmi, kapitalist emperyalizmi aklamak demektir.

Kapitalist ilkel birikim, mülksüzleştirerek el koyma aşaması, kapitalizmin doğum sürecini ve sancılarını anlatır. Sözde ilkel birikim, ''sermaye ve buna uygun düşen üretim tarzının tarih-öncesi aşamasını oluşturur.'' (Marx) İlkel birikim kapitalist üretim tarzına özgü olmayan bir geçiş evresiydi. Kapitalist üretim tarzı, artı-değer sömürüsüne dayanır ve ücretli emeğin/ücretli iş gücünün sömürülmesi üzerinde yükselir. O dönem kapitalizm, henüz doğum ve emekleme aşamasındaydı, ''özgür kapitalist pazar'' henüz oluşmamıştı. Kapitalizm, özellikle de sanayi kapitalizmiyle kendine özgü üretim temeline oturdu ve üretim tarzı olarak sağlamca yerleşti. Günümüzün kapitalizmini ilkel birikim dönemiyle, o dönemin mülksüzleştirmeyle el koyma içeriğiyle ilişkilendirilerek anlamak olanaklı değildir. Söz gelimi Harvey, 73'ten beri kronik bir sermaye fazlası olduğu saptıyor, çok güzel, peki sermayenin ilkel birikim aşamasında böyle bir aşırı sermaye birikiminden, kronik sermaye birikiminden bahsedebilir miyiz!!! Bu sorular çoğaltılabilir ama gerekmiyor.

Emperyalizm çağında, uluslararası tekellere dayanan emperyalizmde ise, tekelci kapitalist bir dünya pazarı evrensel bir olgudur. Üretici güçler küresel ölçekte dünya pazarını açık bir pazar olarak örgütleyecek kadar gelişmiştir. Emperyalizm proleter devrimin ön günü olarak keskin bir şekilde sosyalist devrim için daha keskin olgunlaşmıştır vs. vb.

Emperyalizm ve proletarya devrimleri çağında da zor, baskı, yağma, spekülasyon, hile, ilhak ve işgal kapitalist emperyalizme içselleşmiş olarak sürmektedir. Dolayısıyla ''neoliberal emperyalizm'' sürecini de tarihsel paralellikler kurarak ilkel birikim, mülksüzleştirme yoluyla birikim, el koyarak birikim gibi formülasyonlarda dile getirilen düşüncelerle izah edemeyiz. Kapitalizmin ve emperyalizmin zor ve işgalle, yağmayla bağdaşmadığını düşünmek saçmalıktır. Tüm kapitalizmin, tüm emperyalizmin tarihsel deneyimi buna tanıktır.

Emperyalizm çağında, tekelci burjuvaziye, ÇUŞ'lara dayanan tekeller döneminde kapitalizm dünya çapında derinlemesine ve genişlemesine gelişmiştir. 80 sonrası bu gelişimin temposu alabildiğine ivme kazanmıştır. Bu süreçler kaçınılmaz olarak küresel ölçekte proleterleşme sürecini yoğunlaştırıp geliştirmiştir. Dev bir proleter ordu gelişmiştir. Küçük meta ekonomisinin kapsamlı ve hızlı yıkımı, ''orta sınıfl''arın en geniş kesimlerinin mülksüzleştirilmesi bu süreçlerin tipik olgusu olmuştur. ''Keynesyen paradigma''nın tasfiyesi süreci burjuva devletin mülkünde olan ve kolektif kapitalist mülkiyet karakteri taşıyan kapitalist işletmelerin tekellere devri, sağlık, eğitim vbg. sektörlerin özelleştirilmesi, ''neoliberal'' saldırganlık döneminin çarpıcı gerçekleridir. Burjuva devlet, kronik sermaye fazlası, eğilimli düşen kar oranları, sermayenin değersizleşerek çöküşünü engellemek için özelleştirme politikasını etkin bir tarzda yaşama geçirmiştir. Maddi üretimde düşen kar oranları, sermayenin, başta da para sermayenin ezici bir tarzda mali piyasalara yoğunlaşarak sayısız biçimlerde vurguna yöneltmiştir. Ancak tüm bu görüngüler, yönelimler, politikalar ilkel birikim döneminin 70'lerle başlayarak emperyalist sömürünün temel biçimi haline geldiğini göstermez. Bu vb. teoriler, kapitalist üretim tarzına dayanan, tekelci sermaye temeli üzerinde yükselen emperyalist kapitalizmi aklayan teorilerdir.

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR


* ''Çeşitli araştırmacıların son zamanlarda gözlemlediği gibi, sermaye birikiminin uzun tarihsel coğrafyası içinde "ilkel" ya da "orijinal" birikimin yağmacı uygulamalarının sürekliliği ve kalıcılığının genel bir yeniden evrimi mümkündür.63 Bunun için, "ilkel" ya da "orijinal" birikim sürecinin yerine, ilerleyen satırlarda, "el koyarak birikim" kavramını kullanacağım.'' (iba.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder