12 Nisan 2021 Pazartesi

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -IV

Emperyalizmle kapitalizm arasındaki bağı, emperyalizmin ekonomik karakterini kavrayamayan burjuva aydınların, emperyalizmi militarizmle, yayılmacılıkla, işgalcilikle, sömürge yağmasıyla, ekonomi dışı zorla bir tutarak sorunu açıklamaya çalışmaları onların sermayeye bağımlılıklarının ve burjuva ufkun onların nihai ufukları olduğunun kanıtıdır. Üretim ilişkileri, sınıf ilişkileri, sınıflar, sınıflararası temel ilişkiler ve mücadele arenası, proleter devrim onların ufkunun dışındadır. Dahası onlar devrimci sosyalist sınıf mücadelesinden ve kapitalizmi yıkacak proleter devrimden ölesiye korkarlar; dolayısıyla sınıf barışını yüceltirler, en iyi durumda sınıf barışını önlediğini düşündükleri kapitalizmin sivriliklerine karşı çıkarlar; tıpkı ''neoliberalizm''e, ''neomuhafazakar neoliberalizm''e karşı çıkarken iyi kapitalizmi, iyi emperyalizmi, demokratik kapitalizmi, ''sosyal refah kapitalizmi''ni savunma perspektiflerinde olduğu gibi.

Lenin'in şu eleştirisi Kautskist ''Ultra emperyalizm''' teorisini ''Yeni Emperyalizm'' olarak pazarlayan teorisyenlere de yanıttır;

''Asıl olan şu ki, Kautsky, emperyalizmin politikasını ekonomisinden ayırmakta; ilhakların mali-sermayece 'tercih edilmiş' bir politika olduğunu ileri sürmekte; ve bu politikanın karşısına, güya olanaklı görünen ve gene mali-sermaye temeline dayanan başka bir burjuva politikası çıkarmaktadır. Burdan da, ekonomi içersinde tekellerin, tekeli, zoru ve fethi dıştalayan bir politik tutumla bağdaşabileceği sonucunu çıkarmaktadır. Bu da, tam anlamıyla mali-sermaye döneminde tamamlanmış olan ve en büyük kapitalist devletlerin arasındaki rekabetin günümüzdeki biçimlerinin kendine özgü temelini meydana getiren 'dünyanın paylaşılması olayının' emperyalist olmayan bir politikayla bağdaşabileceği demek oluyor. Böylece, Kautsky, kapitalizmin -bugünkü evresinin en temel çelişkilerini bütün derinliğiyle ortaya koyacağı yerde, bunları daha hafif göstermeye, gizlemeye calışıyor. Vardığı sonuçda, marksizmin yerine, burjuva reformizmi oluyor. ''


''Kautsky, Cunow'a karşı çıkıyor: Hayır, emperyalizm, çağdaş kapitalizm değildir; yalnızca, onun politikasının biçimlerinden biridir; ve biz, politikaya, emperyalizme, ilhaklara vb. karşı savaşım verebiliriz, vermeliyiz.''


''Bu, ilk bakışta alkışlanacak bir yanıt gibi geliyor. Ama, aslında, emperyalizmle uzlaşmanın daha önce, daha iyi [sayfa 112] maskelenmiş (bu bakımdan da daha tehlikeli) bir propagandasını taşıyor; bankaların ve tröstlerin politikasına karşı yapılıp da bunların ekonomik temellerini kavramayan bir 'savaşım', reformizmden ve burjuva pasifizminden başka bir şey değildir, masum ve iyi niyetli isteklerden öteye gidemez. Varolan çelişkileri bütün derinliğiyle ortaya koymak yerine onlardan kaçmak, en önemlilerini gözden kaçırmak, Kautsky'nin marksizmle hiçbir ortak yanı olmayan teorisi böyledir işte. ''



''Ultra emperyalizm'' savunucusu Harvey, kapitalist genişletilmiş yeniden üretimin tıkandığını, artı-değer üretemediğini, yerini ''mülksüzleştirme yoluyla birikim'' politikasına bıraktığını düşünüyor.

O şöyle diyor;

"El koyarak birikim" [accumulation by dispossession] adını verdiğim (bkz. 4. Bölüm) süreç (özelleştirmeyle birlikte) küresel kapitalizmin başlıca özelliği haline geldi. Bu alanda gösterilen direnç, genişlemiş yeniden üretimin ortaya çıkardığı emek mücadelelerinden ziyade, anti-kapitalist ve antiemperyalist hareketler içinde öne çıkmaya başladı.'' (Yeni Emperyalizm, s. 57)

O, ''Sonuç olarak,.. 1970'ten önce belli belirsiz olan el koyarak birikim, kapitalist mantığın başlıca niteliği olarak tekrar ortaya çıkıyor'' (iba.) diyor.

Emperyalizmi, kapitalizmin en üst ve son aşaması olarak görmeyen ve emperyalizmi ''burjuvazinin iktidarının aşamaları'' olarak değerlendiren Harvey, ''ABD başatlığı ve hegemonyasında geçen 1945-1970 arasındaki dönem, burjuvazinin siyasi iktidarındaki ikinci aşamaydı.'', ''Burjuvazinin küresel iktidarının bu ikinci aşaması 1970'lerde son buldu. Sorunlar katlandı. Bir kere, tüm emperyal rejimlerin klasik bir sorunu yine ortaya çıkmıştı: aşırı büyüme.'' saptamasını yapar. Bu aşamayı da ''el koyarak birikim'' aşaması olarak ilan eder. Aşırı birikim nedeniyle çıkmaza saplanan emperyalizm. Artı-değer üretmediği için genişletilmiş kapitalist üretimin aşılması olan ''el koyarak birikim''. Nesnel yasaları olmayan bir emperyalist kapitalizm. Kapitalist üretim tarzından kaynaklanmayan, dahası ona aykırı, yanlış ve düzeltilmesi gereken bir sapma olan neoliberal politika ve ''yeni emperyalizm.'' Saptamalar bunlar.

O, Marks'ın tahlil ettiği kapitalizmin ''ilkel birikim aşaması''nın sürdüğünü ve bugün ''tekrar'' başat hale geldiğini vurguluyor kitabında.

Harvey;

''El koyarak birikimin münhasıran periferiye özgü bir olgu olmadığını düşünsem de, en acımasız ve insanlık dışı özelliklerinin, eşitsiz coğrafi gelişmişlik düzeyine sahip zayıf ve bozulmuş bölgelerde görüldüğünü kabul ediyorum.'' değerlendirmesinde bulunur ve ''el koyarak birikimin emperyalist sermaye birikimi örgütlenmesi içinde temel çelişki olarak ön plana'' çıktığını söyler.

Harvey, "El koyarak birikim"in tablosunu şöyle çizer;

''El koyarak birikimin bütünüyle yeni mekanizmaları da artık devreye girmiş durumdadır. DTÖ müzakerelerinde fikri mülkiyet haklarına yapılan vurgu (TRIPS anlaşması -trade-related intellectual property rights-), genetik materyalin, dölleme plazmasının ve buna benzer diğer ürünlerin patent ve lisans haklarının, bunların gelişiminde önemli rol oynamış halklara karşı artık bir silah olarak kullanılabileceğine işaret etmektedir. Biyolojik korsanlık salgın gibi her yere yayılmakta ve dünyanın genetik kaynakları birkaç büyük tıp şirketinin çıkarına yağma edilmektedir. Küremizin ortak çevresel kaynaklarının (toprak, hava, su) hızla tüketilmesi ve sermaye yoğun tarımsal üretim tekniklerinin neden olduğu çevresel bozulmalar, doğanın toptan metalaştırılmasına yol açmıştır. Kültürel formların, tarihlerin ve fikri yaratıcılığın metalaştırılması toptan el koymaları gerektirmektedir (müzik endüstrisi kültür ve yaratıcılığın sömürülmesinde önde gelmektedir). Şimdiye kadar kamu hizmeti gören varlıkların şirketleşmesi ve özelleştirilmesi (örneğin üniversiteler), her türden kamu hizmetinin (su, elektrik, telefon vs) özelleştirilmesi akımının dünyayı sarması, "ortak mülkiyetin" yeni bir "çevrelenme" akımına maruz kaldığının göstergesidir. Çevrenin bozulmasını engellemeye ve emeğin korunmasına yönelik düzenleyici kurallar tek tek yok edilmiş ve bu da kimi hakların yitirilmesine yol açmıştır. Yıllar boyu verilen sert sınıf mücadeleleriyle edinilmiş ortak mülkiyet haklarının (emeklilik aylığı hakkı, refah hakkı, sağlık güvencesi hakkı) özel alana geçmesi, neo-liberal gerçeklik adına izlenen en berbat el koyma politikalarından biri olmuştur.''

Harvey'in kitabının alt başlıklarından biri ''Özelleştirme: El Koyarak Birikimin Ulaştığı Son Nokta''dır.

Harvey saydığı görüngülere dayanarak günümüzün emperyalizmini ''yeni emperyalizm'' olarak teorileştirip tanımlamaktadır. Ona göre, 70'lerden itibaren ''Genişlemiş yeniden üretim yoluyla birikim yapılmadığı için'', "El koyarak birikim" yeni birikim modeli olmuştur. Böylece sermaye, sermayenin çıkmazını, hile ve zor yoluyla el koyma yoluyla çözmeye yönelmiştir. Bu çözüm yolunu ifade eden politika ise, kapitalizmle bağdaşmayan ''neo-liberal'', ''neo-muhafazakar neo-liberal'' politikadır.


Peki, 73 krizi ''mülksüzleştirme yoluyla birikim'' politikasında ana dönemeçse, ''küreselleşme''nin, ''neoliberalizm''in atılımı 80'lerde, özellikle 90'larda gerçekleştiğini biliyoruz. Yani uluslararası tekellerin dünya pazarlarını en ücra köşesine dek fethi harekatı, 90'larla atılım yaptı. Yani, üretici güçler küresel ölçekte örgütlendi, üretim küresel ölçekte toplumsallaştı. Üretimin uluslararasılaşması özellikle bu sürecin temeliydi. Böylece P-M-P' hareketi dünya pazarını temel alarak gelişti. P-M-P' hareketi kapitalist genişletilmiş yeniden üretimin ifadesidir. O halde, Harvey'in 73 dönemeci ile, düşen kar oranları, kronik sermaye fazlası nedeniyle, artık kapitalist genişletilmiş yeniden üretimin ve artı değerin üretimin sonlandığı vurgusu ne kadar gerçekçidir? Kapitalist emperyalizmin yaşadığı tüm krizlere karşın, genişletilmiş yeniden üretim sürecinin devam ettiğinin açık bir kanıtı değil mi ifade ettiklerimiz!


Peki Harvey'in saydığı görüngüler, hile ve zorla el koyma, yukarıda işaret ettiğimiz dönemde de sürmüştür. P-M-P' hareketi de özellikle bu dönem doruğuna çıkmıştır. Doğanın, insanın, maddi ve manevi olan her şeyin metalaştırılması kapitalizmin nesnel tarihsel gerçeği ve gelişme çizgisidir. ''Neoliberalizm''le birlikte bu sürecin görülmemiş ölçülere ulaştığını ise hepimiz biliyoruz...

Hile ve zorla, spekülasyonla el koyma ise zaten kapitalist üretim tarzının her bir tarihsel kesitinde görülen bir olgudur. Hile ve zorla el koyma, yağmalama, işgaller modern temeller üzerinde kapitalizme içkin olgulardır. Bu olguları kapitalist üretim tarzının, emperyalist kapitalizmin nesnel yasaları ve işleyişiyle, tarihsel evrimiyle izah etmek, anlamak yerine, kalkıp sorunu kapitalist işleyiş yasaları dışında ''güç politikaları''yla vs. izah etmeye kalkmak bilimsel ve devrimci değildir, Marksist-Leninist politik-ekonomi biliminin de gömülmesidir.


Emperyalizmi, finansal emperyalizme indirgeyerek, emperyalizmin maddi üretim temelini yitirdiğini savunan, emperyalizmin tekelci sermayenin/mali sermayenin egemenliği olduğunu çarpıtan, finansal piyasaları da yönetenin emperyalist tekelci sermaye olduğunu yadsıyan, emperyalizmi sermayenin merkezileşmesine indirgeyen ve dayandıran, kapitalist emperyalizmin artı-değer ve azami kar üzerinde yükselen bir sistem olduğunu unutturmak isteyen teoriler çıkmaz sokaktır. Sözkonusu Post-Marksist tasfiyeci oportünist manipülasyon ve ideolojik saldırılar uluslararası proleter devrimi ve onun öncü gücü proletaryayı yolundan saptırmayı hedeflemektedir. Nesnel yasaları olmayan bir kapitalizm, artı-değer üretmeyen bir kapitalizm, emek sermaye çelişkisine dayanmayan bir kapitalizm, proletarya ve burjuvazinin buharlaştığı bir kapitalist emperyalizm teorisi, kendiliğinden aşılmış bir kapitalizm teorisidir. Bu teorinin nesnel karakterinden baktığımızda karşımıza çıkan tabloya göre, kapitalizme karşı savaşan proletarya ve halklar gerçekte olmayan ya da gerçek olmayan bir düşmanla, yani hayaletlerle savaşıyor demektir. Bundan daha iyi kapitalizm savunusu mu olur...


DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder