Harvey, şunları yazıyor;
''Arendt, 19. yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkan emperyalizmin 'kapitalizmin son evresinden ziyade burjuvazinin siyasi iktidarının ilk aşaması' olduğunu öne sürer.''* (Yeni Emperyalizm, s. 37, iba.)
Başka bir yerde ise;
''2. Bölüm'de de belirttiğim gibi, Arendt'in haklı olduğunu düşünüyorum. Arendt'e göre, 19. yüzyılda ortaya çıkan emperyalizm, Lenin'in dediği gibi kapitalizmin son aşaması değil burjuva iktidarının ilk aşamasıdır. Bu konuya 5. Bölüm'de daha ayrıntılı olarak yeniden döneceğiz.'' (s. 104, iba.) diyor.
Görüldüğü gibi ''Marksist'' Harvey, emperyalizmi kapitalizmin en üst ve son aşaması; çürüyen, can çekişen bir kapitalizm; proleter devrimin öngünü vb. olarak görmez. O, kapitalist emperyalizme karşı proleter devrim teorisi, strateji ve taktikleriyle bağlı bir sosyalist devrim, sosyalizm seçeneğine karşıdır.
Bu reformist perspektifin, teori ve pratiğin Marksist falan olmadığı, dahası ''Marksizm'' adına Marksizm'i, Marksizm-Leninizm'i tasfiye etmeyi amaçladığı açıktır. Bu olgu ya da olgular, Marksist olma iddiasını öne süren küçük burjuva entelektüellerini emperyalist kapitalizmin yedeğine konuşlandırmaktadır.
Marksizm adına gürültülü şekilde konuşan bu cennah, perspektiflerini vs. ''Marksizme, Marks'a dönüş'', ''teoriyi yenileme'', ''yaratıcı Marksizm'', ''dogmatizme karşı mücadele'', ''ideolojik-siyasi tutuculuğa karşı mücadele'', ''21. yüzyılın sosyalizmini geliştirme'', ''eskimiş, yenilmiş 20. yüzyılın Marksizmini aşma'', ''21. yüzyılın Marksizmini'' kurma ve geliştirme adına bu işlevleri yerine getirmektedir.
Kapitalizmle emperyalizm arasındaki tarihsel bağı ve kapitalizmin gelişme sürecinin emperyalizm aşamasına yükseldiğini anlayamayan Harvey'in, emperyalizmi, ''kapitalizmin son aşaması değil burjuva iktidarının ilk aşaması'' olarak görmesi, emperyalizmin iktisadi temeli ile onun politikasını, alt yapısı ile politik üstyapısını birbirinden kopardığını da gösteriyor. Emperyalizmi bir devlet biçimi, burjuvazinin politik iktidarın ilk aşaması, tercih edilebilecek, vazgeçilebilecek bir politika olarak görmesi eleştirimizin doğruluğunu kanıtlıyor. Gerçekte bu savunu, emperyalizm tartışmalarının başladığı 20. yüzyılın başlarındaki Marksizm karşıtı emperyalizm teorilerinin yeni koşullarda savunusunu ve propagandasını ifade etmektedir. ‘’Batı Marksizm’i’’nin yeni koşullardaki biçimlenişi olan post-Marksizm, Leninizm, Bolşevizm, ''Stalinizm'' karşıtlığıyla şekillenmiş bir akımdır. Harvey de aynı yolun yolcusu. Uluslararası tekellerin emperyalizmini ''neo-Muhafazakar'', ''neoliberal'' biçimde değil de ''radikal sol'' söylem adına savunarak meşrulaştırıyor.
Bu bağlamda onun ''yeni emperyalizm'' teorisi ve bu teoriye dayanan politik analizleri ve politik hedefleri Marksizm-Leninizm'in yadsınmasına dayanmaktadır. Kanımızca bu, anlaşılır bir durumdur. Çünkü O, bir Marksist-Leninist değildir; Marksizm adına konuştuğunu savunmakla birlikte bir Marksist değildir; O, daha radikal görünen bir üslupla post-Marksizmi savunan ve temsil eden isimlerden birisidir. Post-Marksizmin maskesi düştükçe, daha ince biçimlerde ortaya çıkmaya devam edecektir, buna da kuşku yok.
Onun girişte atıfta bulunduğumuz röportajda ifade ettiği, ''Bunun sonucunda emperyalizm terimini, en azından şimdilik, devletler arası ilişkilerin ve küresel sermaye birikimi sistemi içindeki güç hareketlerinin bir özelliği olarak kullanıyorum.'' demesi; emperyalizmi devletler arası mücadelelerde güç ilişkileri bağlamında ele alması, emperyalist devletlerin sırası gelince emperyalizmden vazgeçebileceğini savunması da bizce anlaşılırdır. Bu düşünceler, örneğin Kautsky'in düşünceleridir. Yeni değil, eski, eskimiş, tarihsel deneyim tarafından bir kenara atılmış düşüncelerdir. Yapılan şey, eski, eskimiş teorilerin yeni koşullarda yeni bir örtüyle, yenilik, yaratıcılık vs. adına üretilmesinden ibarettir.
Harvey gibi, pekçok burjuva demokrat aydın da Marksizm adına ''Marksizm''i geliştirme, Lenin'i mahkum etme, unutturma, Lenin'in emperyalizm teorisinin sözde bilimsel olmadığını kanıtlama peşinde.
Harvey, ''Yeni Emperyalizm'' kitabının ''Devlet Seyirci Kalıyor'' alt başlığında şunları yazıyor;
''Dünyanın her yerindeki mülkiyet sahipleri sınıfı hesap vermeye çağrılmalıdır. Ayrıca, sadece vazgeçilmez özel mülkiyet hakları ve tatmin edici kar oranları peşinde koşmak yerine, topluma karşı sorumlulukları da olduğunun hatırlatılması gerekmektedir.'' (s. 112-113 )
Oysa devletin seyirci kaldığı bir şey yok. Emperyalist devlet, uluslararası tekelci burjuvazinin, bağımlı devlet tek tek ülkelerdeki tekelci burjuvazinin devletidir ve her biri kendi tekellerinin arkasındadır; dahası azami kar yarışında, emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde kendi tekelleri için dünya arenasını temizleme, elverişli hale getirme mücadelesi yürütmektedir. Burjuva devlet ne sınıflar üstüdür ne de tarafsız. Burada dile gelen şey, sosyal reformculuktur; sınıfsal gerçeklerin üstünün örtülmesi ve reformist beklentilerin diri tutulması çabasıdır.
''Dünyanın her yerindeki mülkiyet sahipleri sınıfı hesap vermeye çağrılmalıdır.'' ''sadece vazgeçilmez özel mülkiyet hakları ve tatmin edici kar oranları peşinde koşmak yerine, topluma karşı sorumlulukları da olduğunun hatırlatılması gerekmektedir.'' sözleri de tipik reformizmdir. Harvey, burada, kar için üretime değil, kapitalizmin ''topluma karşı sorumluluğunu'' yerine getirmemesine karşı olduğunu dile getiriyor. Yani ıslah edilmiş, demokratikleşmiş, sınıflar arası uzlaşmaya dayanan bir kapitalizmi savunuyor Harvey. Bu bakış açısında, teori ve politikada yeni fikirdir denilebilecek hiçbir şey yok. Bunlar sosyal demokratik karaktere sahip, Bernsteinci, II. Enternasyonalci, modern revizyonist, Avro-Komünist reformist fikirlerdir. Harvey'in sözünü ettiği sözde alternatif, bugün neo-liberal politikaları savunarak sosyal liberal partiler haline gelmiş ''Avrupa sosyal demokrasisi''nin bir zamanlar savunduğu, hükümet oldukları kesitlerde de uyguladıkları politikalardır. Reformizm, kapitalizmin yedek lastiğidir, emniyet suvabıdır. Harveyci ve benzeri aydınlar da bu rolü oymaktadır.
Gerek Marks gerekse de Lenin, kapitalizmi reforme etmeyi değil, sosyalist devrimle mezara gömmeyi savunmuşlardır. Onlar, reforumcu kazanımların sınıf mücadelesinin, devrimin yan ürünleri olduğunu savunmuşlardı. Kapitalizme, emperyalizme emniyet suvabı olmak komünistlerin işi değildir. Gerek ''neo-liberal emperyalizme'', gerekse de ''neo-liberal emperyalizmin yeni muhafazakar emperyalizm''ine karşı Marksistlerin görevi, sosyal kapitalizmi, ‘’Keynesçi kapitalizm’’i savunmak değildir; emperyalizmi, emperyalist dünya sistemini proleter devrimle yıkmak, sosyalizm ve komünizme yürümektir. ''Marksist'' Harvey'in bu düşüncelerle, hedeflerle bir ilişkisinin olmadığı, dahası karşı olduğu ise kesindir. Açık ki, Marksizmi geliştirme, yenileme vs. adına hareket eden Harvev Marksizm'e karşıdır.
Harvey şunları yazıyor;
''Geçici olsa da, sorunun üretimin kapitalist kurallarina göre tek çözümü, küresel çapta bir çeşit yeni bir 'Yeni Anlaşma' [ New Deal) 'dır. Bu yeni 'Yeni Anlaşma', sermaye dolaşım ve birikimini neo-liberal zincirlerinden kurtararak özgürleştirmek; devlet gücünü daha müdahaleci ve paylaştırıcı yönde düzenlemek; mali sermaye gücünü frenlemek; uluslararası ticaretle ilgili görüşleri medyaya dikte ettiren oligopol ve monopollerin ezici gücünü özellik(172) le askeri endüstri kompleksinin gücünü) demokratik yollardan denetlemek demektir. Sonuçta, Kautsky'nin çok önceden öngördüğü gibi, kapitalist güçlerin koalisyonuyla ulaşılan daha yararlı yeni bir 'Yeni Anlaşma' emperyalizmine dönülecektir.'' (iba.)
Aşağıdaki alıntıdan hemen önce, ABD sermayesinin ve devletinin neoliberal politikalardan nasıl kurtarılabileceğine dair tavsiyelerde bulunduktan sonra, Harvey, şunları söylemektedir;
''Yeni bir 'Yeni Anlaşma' programı uygulanma olasılığı çok az gözükmekle birlikte, böyle bir programın bile küresel aşırı kapasite karşısında işe yarayacağı kesin değildir. Bu noktada, 1930'ların derslerini hatırlamak yararlı olabilir: Roosevelt'in 'Yeni Anlaşma' programının Depresyon sorununu çözeceğine çok az ihtimal veriliyordu. Yeni Anlaşma, kapitalist devletler arasındaki çatışma noktalarını ekonomiyi sürekli ve geniş bir sermaye birikimi üzerine oturtacak şekilde çözüme kavuşturdu.'' (s. 65, iba.)
Bu düşünceler bir Marksistin, bir komünistin, bir diğer ifade ile Marksist-Leninistlerin düşüncesi olamaz. Bu düşüncelerin Marks-Engels'le zerrece ilişkisi yoktur. Bu düşünce ve özlemler, ''New Deal'', ''sosyal devlet'' politikalarına geri dönüş, uluslararası tekellerin saldırılarından, derin yıkımlarından, vahşetinden vb. ürkmüş ve yorgun düşmüş ilerici burjuva ve küçük burjuva aydınların özlemidir. Onlar emperyalizmi yıkmak değil, ehlileştirerek kurtarmak peşindedirler. Onlar, devrim tehlikesine, proletarya ve halkların devrim ve sosyalizm mücadelesine karşı ''aklı başında'', ''sağduyulu'', ''uygar'' burjuvaziye seslenmekte ve ikna etmeye soyunmakta. Onlar aynı zamanda dünya çapında canlanma, kabarma aşamasına girmiş proletarya ve halkların mücadelesinin bir fırtınaya dönüşeceğini iyi biliyorlar; erken uyarı sistemi işlevleriyle burjuvaziyi uyarıyorlar ve enternasyonal proletaryanın sınıf bilinçli en üst örgüt biçimi olan komünist partilere, onların önderliğine karşı çıkarak da bu uğursuz rollerini oynuyorlar.
''Geçici olsa da, sorunun üretimin kapitalist kurallarina göre tek çözümü, küresel çapta bir çeşit yeni bir 'Yeni Anlaşma' [ New Deal) 'dır.'' derken Harvey, Keynesçiliği kapitalizmin normal durumu ilan ediyor ve öte yandan da neoliberalizmi kapitalizmle, kapitalizmin normal durumu ile bağdaşmaz görüyor. Oysa her iki birikim modeli de kapitalizmin/emperyalizmin ''normal'' durumudur; emperyalist iktisadi temeller üzerinde yükselen ve burjuvazinin farklı dönemlerinin gereksinmelerine yanıt olan, yanıt veren normal politikalarıdır. Dolayısıyla birincisini (Keynesyenciliği) kutsarken, ikincisini (neoliberalizmi) kapitalizmle bağdaşmayan politika ilan etmenin Marksizm ile bir ilişkisinin olmadığı açıktır. Bunları savunan ve propagandasını yapan birinin Marksist olarak tanımlanamayacağının altı çizilmelidir.
Yukarıdaki değerlendirmelerden de görülebileceği gibi, Harvey, Kautskyci ''ultra emperyalizm'' teorisini savunuyor. Sermayeye akıl vererek, sermayeyi ''neo-liberal zincirlerinden kurtararak özgürleştirmek'' istiyor. Yeni bir ''New Deal'' önererek ve ''oligopol ve monopollerin ezici gücünü (özellikle askeri endüstri kompleksinin gücünü) demokratik yollardan denetleme''sini ana seçenek olarak pazarlıyor. Bu düşünce ve öneriler tipik burjuva demokratik ön yargılardan ve hayalcilikten ibarettir.
Burjuvaziyi ikna etmek ve kapitalizme karşı mücadele eden ve edecek olan kuvvetleri inandırmak için de ''1930'ların derslerini'' hatırlatıyor. ''Roosevelt'in 'Yeni Anlaşma' programının'' ne denli başarılı olduğununun propagandasını yapıyor. ''Yeni Anlaşma, kapitalist devletler arasındaki çatışma noktalarını ekonomiyi sürekli ve geniş bir sermaye birikimi üzerine oturtacak şekilde çözüme kavuşturduğu''nu ve kavuşturacağının altını çiziyor. ''Marksist'' Harvey'in çözüm programı açık ki kapitalizm savunuculuğudur.
Harvey;
''İşin ilginç yanı, ABD’nin yanı sıra, kapitalizmin diğer çekirdek ülkelerinde (özellikle Avrupa’da) neo-liberal politikalara ve kamusal ve sosyal harcamalara ayrılan ödeneklerin kısılmasına karşı kitlesel bir karşı saldırı başlaması, belki de bu ortamda, içsel olarak kapitalizmi kendi yıkıcılığından ve kriz yaratıcı eğilimlerinden kurtarabilecek tek yoldur.” sözleriyle kapitalizme öğüt veriyor. ''Küreselleşme karşıtı'' kitlesel eylemleri ''kapitalizmi kendi yıkıcılığından ve kriz yaratıcı eğilimlerinden kurtarabilecek tek yol.'' ilan ediyor ya da uluslararası sermayeye akıllı olun, bu hareketten öğrenin diyor. Kendisinin önerdiği yolu hatırlayalım; ''Marksizm'' adına ''Keynesçilik''.
Şu sözler de Harvey'e ait;
''Bugün Avrupa'da tercih edilen ultra-emperyalizmin olumsuz sonuçları ve yan anlamları var. Elbette, başka birçok radikal çözüm yolları da var ama mevcut konjonktürde hem yurtiçinde hem de uluslararası zeminde, ABD ile Avrupa'nın öncülüğünde yeni bir 'Yeni Anlaşma'nın yapılması, ezici sınıf güçleri ve onlarla çarpışan özel çıkarlarla mücadele etmek için şüphesiz yeterlidir. Ve yeterli miktarda uzun vadeli zaman-mekan sabitesi bulunmasıyla bu yeni 'Yeni Anlaşma''nın, aşırı birikim sorunlarını, en azından birkaç yıllığına hafifletebileceği ve el koyarak birikim yapma gereksinimini azaltabileceği düşüncesi, demokratik, ilerici ve insani güçleri 'Yeni Anlaşrna'nın arkasında birleştirebilir ve anlaşmanın gerçekten uygulanmasını sağlayabilir. Bu, ABD'de yeni muhafazakarların ortaya attığı ham militarist emperyalizmden çok daha az şiddet içeren ve çok daha yararlı bir emperyal yönelim önermektedir.'' (s. 174, iba)
Lenin'in şu eleştirisi Harvey gibi ''Yeni Emperyalizm'' teorisyenlerine de yanıttır;
''Asıl olan şu ki, Kautsky, emperyalizmin politikasını ekonomisinden ayırmakta; ilhakların mali-sermayece 'tercih edilmiş' bir politika olduğunu ileri sürmekte; ve bu politikanın karşısına, güya olanaklı görünen ve gene mali-sermaye temeline dayanan başka bir burjuva politikası çıkarmaktadır. Burdan da, ekonomi içersinde tekellerin, tekeli, zoru ve fethi dıştalayan bir politik tutumla bağdaşabileceği sonucunu çıkarmaktadır. ''
Harvey, ABD ve AB öncülüğünde, küresel neo-liberal kapitalizme karşı küresel yeni bir ''New Dal'' programının emperyalizm ve gericiliğe karşı savaşan siyasal ve toplumsal güçleri de birleştireceğini vurguluyor. Sermayeye akıl veriyor. Sermayeye akıl vermeğe soyunmanın bir Marksistin görevi olamayacağını, olmadığını ise, birazcık Marksizm ile tanışıklığı olan herkes için açıktır. ''Yeni muhazafakar ham militarist emperyalizm''e karşı, ''çok daha az şiddet içeren ve çok daha yararlı bir emperyal yönelim''i, emperyalizmi savunmak katışıksız reformizmdir. Emperyalist kapitalizme yedeklenmektir. Kapitalizmi meşrulaştırmaya çalışmaktır. Ultra emperyalizm, barışçıl emperyalizm, savaşlardan arınmış emperyalizm hayallerini yaymaktır. Devrim tehlikesinden kurtulmuş bir emperyalizm. Sınıf uzlaşmasına dayanan bir emperyalizm. Hani, şu bazı kötü emperyalistler olmasa gül gibi geçinip gideriz diyor adeta ''Marksist'' Harvey.
Emperyalist
üst yapının, üst yapının merkezinde duran burjuva devletin,
burjuva siyasetin nesnel temellerini kavrayamayan; burjuva siyasetin
bu iktisadi temel üzerinde yükselerek pratikleştiğini; siyasetin
ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olduğunu anlayamayan bir kafanın;
emperyalizmin, emperyalist siyasetin emperyalizmin ekonomik temeli
olan tekelci kapitalizme dayandığı, devletin, tekelci kapitalist
ekonomi temeli üzerinde yükselen tekelci burjuvazinin devleti
olduğunu anlayamaması; emperyalizmi istendiği zaman
değiştirilebilecek bir politik tercih olarak lanse edilmesi tipik
burjuva ve küçük burjuva darkafalılığıdır. Harvey örneğinde
kanıtlandığı gibi burjuva sosyolojisine, burjuvazinin ideolojik
kalıplarına ve alışkanlığına dayanılarak bilimsel bir
emperyalizm tahlili yapılamaz.
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR
*Aksi belirtilmedikçe, alıntılar, Davit Harvey'in ''Yeni Emperyalizm'' kitabından alınmıştır. ''Kitabın Türkçesi: Hür Güldü.''
Kitap, tarafımdan PDF formatında indirilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder