16 Nisan 2021 Cuma

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -V

 

Kapitalizmin doğuş, yükseliş, çöküş süreci dahil tüm süreçlerinde mülksüzleştirme, herşeyi metalaştırma, ekonomik zor da dahil zora dayanan soygun kapitalist üretim tarzının karakteristiğidir. Üretimin yoğunlaşması ve merkezileşmesi yasası kapitalizmin olmazsa olmazıdır. Yerel ve dağınık pazarlardan dünya tekellerine dayan pazar ekonomisine yükseliş bu olgunun anlatımıdır. Sermaye birikimi sürecinin temelinde kapitalist genişletilmiş yeniden üretim süreci ve artı-değer (P-M-P') gasbı yatar. Mülksüzleştirme, sömürgeleştirme, mali spekülasyon, paradan para kazanma, sermayenin, tekellerin, günümüzde ise dünya tekellerinin kamusal mülkiyete ve özel mülkiyete dayanan işletmelere el koyması, sermaye birleşmeleri, satın almaları vb. bu sürece içkindir...


Kapitalizmin insancıl, adil dağıtıma vs. dayanan bir sistem olmadığı açıktır. Ücretli kölelik düzeni olan kapitalizmin tarihi aynı baskı ve zorun, rüşvet ve yolsuzluğun tarihidir. Bu tarih, aynı zamanda sermayenin merkezileşmesi sürecidir. Sermayenin merkezileşmesi süreci sermaye birikiminin temelini oluşturmaz. Üretimin yoğunlaşması ile el ele giden artı değer, maddi üretim sektörlerinde yaratılır; bu bağlamda sermaye birikiminin temelini mülksüzleştirmeye dayandırmak kapitalizmin gerçeklerinden kopmayı ifade eder. Kapitalist merkezileşme artı-değer yaratmaz. Merkezileşme eğilimi, kapitalist mülkü ve sermayeyi belli sermaye çevrelerinin ellerinde toplar. Sermaye birikimini maddi temelinden kopararak sermayenin merkezileşmesine dayandırmak kapitalizmi, sermaye birikimini anlamamak demektir. Bu bağlamda kapitalist üretim tarzı kendi nesnel yasaları, iç dinamizmi temelinde sermaye birikimi yaratarak ilerler. Mülksüzleştirme kapitalizmin nedeni değil, sonucudur...


Genişletilmiş kapitalist yeniden üretim sürecinden koparılmış ''el koyarak birikim'' teorisi kapitalizmin özsel içeriğini artı-değer ve karın üretimine değil de mülksüzleştirmeye dayandırarak Marksist kapitalizm teorisini yadsımaktadır. Mülksüzleştirme kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecine bağlı gelişen bir süreçtir. Ekonomi dışı zor da bu sürece eşlik eder. İlksel birikim döneminde ise zora dayalı mülksüzleştirme özel bir tarihsel rol oynar. Emperyalizmi ilhak ekonomisine indirgemek, emperyalizmin bir eğilimini (''Emperyalizm, bir ilhak eğilimidir; doğru, ama çok eksik bir tanım; çünkü emperyalizm, genellikle, bir şiddet ve gericilik eğilimidir'' -Lenin) temel almak kapitalist emperyalizmi anlamamaktır.


Harvey'in yukarda aktardığımız uzun alıntıda bahsettiği görüngüler gerçektir ve kapitalizmin tarihinin tanık olduğu en büyük metalaşma, sermayeleştirme, gasp saldırısının biçimleridir. Dünyanın dört bir yanının kapitalist sömürüye, yağmaya, spekülasyona açılması, emlak vurgunu, borç köleliği, yerküremizin açık pazara dönüştürülmesi; dünya tekellerinin bir ahtopot gibi dünyanın en ücra köşelerine dek nüfuz ederek hortumlaması ''neoliberal dönem''in göz çıkaran gerçekleridir. Fakat bu tablo, emperyalist kapitalizmin tablosudur. Uluslararası tekelci kapitalizme, uluslararası tekellere dayanan kapitalizmin tablosudur. ''Neoliberalizm'' olarak tanımlanan politika, uluslararası tekellerin ekonomik, siyasi, askeri çıkarlarını temsil eden politika ve çözüm programıdır. Yani Harveylerin reformlarla ıslah etmeyi önerdikleri üretim tarzının tarihsel olarak geldiği dönüm noktası ve dönemecinde nesnel zorunluluklarının, gereklerinin, gereksinmelerinin ürünüdür bu politika ve saldırı. Bu nesnel gerçeği, nesnel hareket yasalarını reddederek, emperyalizmin politikasını ekonomik temelinden kopararak onu ''burjuva iktidarın bir aşaması'' olarak tanımlayanların neo-liberalizmi, kötü kapitalistlerin tercihi olarak sunması, kötülerin yerine ''iyi kapitalistler''i geçirerek çözüm önermeleri, sorunu bir politik tercih düzeyine indirgemeleri, bu gerçekleri anlamaktan ne denli uzak olduklarını göstermektedir.


Harvey'in, ''El Koyarak Birikim Biçimindeki Emperyalizm'' alt başlığı altında yer alan çözümlemelerinde şu sözler de dikkat çekmektedir;


''Genişlemiş yeniden üretimin yol açtığı kronik aşırı birikim sorunları ortaya çıkmasaydı ve iç reformlarla çözüm yolları üretilmesine siyasi olarak burun kıvrılarak bu sorunlar çözümsüz bırakılmasaydı elbette bunların hiçbiri önem taşımayacaktı. Bir çözüm yolu olarak, neo-liberalizm ve özelleştirme politikalarıyla simgelenen el koyarak birikimin önem kazanması, dünyanın şu ya da bu bölgesinde dönem dönem patlak veren devalüasyonlarla ilgilidir. Çağdaş emperyalist uygulamanın merkezinde bu devalüasyonlar yatmaktadır. Kısaca, İngiliz burjuvazisinin 19. yüzyılın son otuz yılında keşfettiği olguyu Amerikan burjuvazisi yeniden keşfetmiştir. Arendt'in anlatımıyla bu, 'birikimin motoru aniden durmasın diye', ilkel sermaye birikimini mümkün kılan 'adi hırsızlığa nihayetinde yeniden başvurulmak zorunda kalınmasıdır.' 101 Eğer durum buysa, 'yeni emperyalizm' eskinin tekrarından başka bir şey değildir, tek fark değişik bir yer ve zamanda ortaya çıkmasıdır. Mevcut sorunlarla ilgili olarak bunun yeterli bir kavramlaştırma olup olmadığı, değerlendirilmeyi beklemektedir.'' (Agk., s. 150-51)


Ancak onun ''yeni emperyalizmi'' ''eskinin bir tekrarı'' olan bir emperyalizm olarak görmediğini biliyoruz. O, düşüncelerini izlediği Arendt'in ''ilkel sermaye birikimini mümkün kılan 'adi hırsızlığa nihayetinde yeniden başvurulmak zorunda kalınmasıdır.' '' tezini, kitabının bir başka yerinde söylediği ''İngiliz burjuvazisinin 19. yüzyılın son otuz yılında keşfettiği olguyu Amerikan burjuvazisi yeniden keşfetmiştir.'' sözlerinden de görmekteyiz.


Harvey'in ''Genişlemiş yeniden üretimin yol açtığı kronik aşırı birikim sorunları ortaya çıkmasaydı ve iç reformlarla çözüm yolları üretilmesine siyasi olarak burun kıvrılarak bu sorunlar çözümsüz bırakılmasaydı elbette bunların hiçbiri önem taşımayacaktı.'' sözleri diyalektik materyalist yöntemle bağdaşmayan, Marksist politik-ekonomi bilimini yadsıyan sözlerdir. ''Eğer'' şu olmasaydı, ''eğer'' bu olmasaydı vs. Oysa emperyalist kapitalizmin uluslararası tekelci evreye yükselmesi, dünya tekellerine dayanan uluslararası iş bölümünün şekillenmesi, neoliberal saldırganlık, kapitalist evrimin nesnel gerçeğidir; yani ''ihmalkarlık'' gösterildiği, ''burun kıvrıl''dığı için bu aşamalara gelinmedi. Bu küçük burjuva ütopik bir yaklaşımdır. Kapitalizmin nesnel hareket yasalarını reddeden ya da anlayamayan Harvey'in izahı idealist karakterdedir. Zaten emperyalizmi bir devlet tercihi, sermayenin bir bölümünün tercih ettiği politikalardan biri olarak tanımlayan, emperyalizmi siyasi bir görüngüye indirgeyen, emperyalizmi kapitalizmle bağdaşmaz bir politika gören Harvey'in bunun ötesinde bir değerlendirmede bulunması da beklenmemelidir.


Post-Marksist akımlar, aydınlar, emperyalizmi nesnel ekonomik yasaları olan bir ekonomik-toplumsal düzen, bir üretim ilişkileri sistemi olarak ele almamaktadırlar. Böyle olunca da emperyalizmi bir politikaya indirgemekte, sermayenin tercih edebileceği ''yanlış'' ve düzeltilmesi gereken bir politika olarak görmektedirler. Üstelik Dinazorlar çağında kalma, çöpe gitmiş teorileri de ''yeni koşullar'' adına, ''yenilik, yeni açılım, yaratıcı Marksizm, Marksizm'e katkı'' vs. olarak pazarlayabilmektedirler. Onlar, emperyalizmin bilimsel açıklanması adına Kautsky gibi emperyalizm sözcüğüne ''salt siyasal bir anlam'' vererek, Kautsky gibi ''emperyalizmin ekonominin bir 'evre'si ya da aşaması değil de mali sermayenin 'yeğlediği' bir politika, belirlenmiş bir politika olduğunu'' savunarak, ''klasik emperyalizm çağında'' kalma sözde emperyalizm teorilerini diriltilip piyasaya sürmektedirler. Leninizm'i, Leninist emperyalizm ve proleter devrimler teorisini unutturmak için tüm yeteneklerini seferber ederek burjuvazinin sunduğu olanakları tepe tepe kullanmaktadırlar.


Emperyalizmin ve entelektüellerinin burjuva neoliberal ''Büyük anlatıların sonu'', ''Tarihin sonu'', ''Elveda proletarya'' ideolojik saldırısı, post-Marksizm tarafından ''Marksçılık'', ''yaratıcı Marksizm'', ''21. yüzyılın sosyalizmi'', ''21. yüzyılda Marksizmin yeniden üretilmesi'' vb teorilerle sol söylem altında yeniden üretildi ve daha radikal görüntüler altında yeniden üretilmeye, propaganda edilmeye devam edilmektedir. Bu teori ve propagandaların, diğer bir ifadeyle proletarya sosyalizmine, Bilimsel Komünizme dönük burjuvazinin ve küçük burjuvazinin gerici ideolojik saldırısı ve baskısı komünist hareketi de etkiledi ve derinden etkilemeye de devam etmektedir.

Marksizm-Leninizm'in, Lenin'in emperyalizm ve çağ teorisinin ''emperyalist kapitalizm de olmayan emperyalist küreselleşme'' çağında aşıldığı, eskidiği; proletaryanın değil, ezilenlerin temel alınması gerektiği; kapitalist emperyalizmin nesnel ekonomik yasalarının olmadığı/küreselleşmeyle sonlandığı, kapitalizmin artık artı-değer üretmediği; Marksizm-Leninizm'in ''Stalinist sosyalizmin'', ''Stalinist dogmatik Marksizmine karşı mücadele'' adı altında mahkum edilmesi, 20. asırdaki ''tek tek ülkelerde sosyalizm girişimlerinin, sosyalizmi kurma mücadelesinin Marksizmi ve sosyalizmi güçten düşürdüğü''; ''20. asrın Marksizminin ve sosyalizminin çöktüğü'' vs teorileştirmelerinin komünist saflarda ortaya çıkarak gelişmiş olması, söz konusu teorik-ideolojik-programatik-stratejik çerçeveye ve temele dayanma çabasını ve dahası dayanıldığını kanıtlamaktadır.


Açık ki, ''büyük anlatıların sonu'', ''öznenin sonu'', ''tarihin sonu'' vb anlatıları, Marksizm-Leninizm'in sonu, proletaryanın sonu, proleter öznenin sonu, sosyalizmin sonu, Leninist emperyalizm teorisinin sonu biçimlerine bürünen ''yeni'' bir ''anlatı''dır ve ''bütünlüklü anlatıların sonu'' teorisi, yerini, yeni bir biçimde kendini ortaya koyan revizyonizm, tasfiyeci oportünizm ve inkarcılık olarak gündemleşmiş ve komünist hareketteki değişik versiyonlarıyla oportünizmin birleşik çabası, cephesi ve sapmasıyla komünist hareketi ideolojik ve örgütsel olarak küçük burjuva bataklığa sürüklemiştir. Harveyciliği sadece Harvey'den, post-Marksizmi sadece post-Marksizmin açık savunucularından ibaret görmek ya cehalet ya da oportünizm ve tasfiyeciliktir. Komünist hareket, cam bir fanus içerisinde yaşamamaktır ve o, her zaman burjuva saldırı, baskı, kuşatma altında yaşamaktadır. Marksizm-Leninizm'e ilkeli bir teorik ve pratik duruş ve istikrarlı yönelimle, kendini/niteliğini kesintisiz üretip geliştiremediği koşullarda, bu baskı onun saflarında her zaman ortaya çıkacak, alıcıları tarafından içerden de pazarlanacaktır. Bugün de yaşadıklarımız bu gerçeğin somutlanışıdır.


DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder