2 Mayıs 2021 Pazar

''YENİ EMPERYALİZM'' TEORİSİ VE HARVEY -VII

 

Tabi ki sınıf savaşı var, benim sınıfım yani zenginler bunu yapıyor ve biz kazanıyoruz.” ( Warren Edward Buffett, aktaran Davit Harvey)

''Dünyasal sosyalizm-komünizm ideali çökmüş olsa da, ortaya attığı sorunlar hâlâ çözülmeyi bekliyor: toplumsal avantajın arsızca kullanılması ve çoğu kez olayların gidişatını yönlendiren paranın aşırı gücü. Ve eğer yirminci yüzyılın küresel dersi iyileştirici bir aşılama olarak hizmet etmezse, o zaman büyük kızıl girdap kendisini bütünüyle tekrarlayabilir.'' - (Alexander Soljenitsin, New York Times, 28 Kasım 1993, Aktaran, Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl 1914-1991 Aşırılıklar Çağı, Birinci Baskı : Ekim 1996, s. 637)


''Batı Marksizmi'', ki temelleri Frankfurt Okulu tarafından atılarak geliştirilmiştir, postmodernizmin ve post-Marksizmin, tarihsel esin kaynağıdır. Sözü geçen post'lu akımlar, temellerini ''Batı Marksizmi''nden alan ve okulun bir devamı ama ''küreselleşme'' ve dünya devriminin geçici yenilgisinin uluslararası sermayenin gözünden okunmasıyla şekillenmiş burjuva bir akımdır. ''Batı Marksizmi'' ve onun değişik ekolleri, Marksizm adına Marksizmin içini boşaltmaktadır. Leninizm düşmanlığı, dünya komünist hareketinin tarihini reddi, bu akımın varlık koşuludur. Proletaryanın devrimlerde önderliğini yadsımaktadır. Sosyalist devrimlerin ve sosyalizmin başarılı kuruluş deneyimlerini fütursuzca yok saymaktadır. Emek sermaye çelişkisini yok sayma; sosyal ve kültürel kimlikler mücadelesini temel alma, bu akımın sosyal reformizmle biçimlenmiş karakterini yansıtmaktadır. İşte Harvey, bu tarihsel çizginin, teori ve pratiğin tarihsel evriminin ürünlerinden birisidir. Kuşkusuz ki ''Batı Marksizmi'' Brensteinci revizyonizme, II. Enternasyonal oportünizmine, Kautskyciliğe, sosyal demokrasiye dayanmaktadır... Frankfurt okulu, Leninizm'e, Ekim Devrimi'ne, proletarya diktatörlüğüne, sosyalist inşaya karşı, uluslararası sermayenin doğrudan desteği ile kurulmuştur. Yani öyle bir grup ''Marksist'' teorisyenin falan kurduğu bir kurum/okul değildir. Frankfurt Okulu üzerine yapılan tarihsel incelemeler bu olguyu açık seçik göstermektedir.


Harvey'in emek sermaye temel çelişkisini (yarı dolaylı, dahası, dolaylı denemeyecek tarzda) yadsıması ve şu postmodernizmin, post-Marksizmin kutsadığı ''yeni toplumsal hareketler''i, ''postmodern toplumsal hareketler''i, ''çokluk''a dayanan ''sınıf mücadelesi''nin temel alınmasını önermesi rastlantısal değildir.


Konu bağlamında Harvey'e kulak verelim;

''Dünya çapındaki küreselleşme karşıtı akım (genişlemiş yeniden üretim süreçlerinde mündemiç sınıf mücadelesinden hayli farklı bir biçimde) uluslararası toplumun köklerinden gelen muazzam destekle birlikte alternatif bir küreselleşme akımına dönüşmüştür.'' (Yeni Emperyalizm, s. 63, iba.)


''Dolayısıyla, genişlemiş yeniden üretim alanındaki (ki geleneksel solun çok fazla vurgu yaptığı bir alandır) mücadelelerle, küreselleşme karşıtı ve almaşığı hareketlerin oluşturduğu toplumsal akımların üzerinde yoğunlaştıkları el koyarak birikim karşıtı mücadeleler arasında diyalektik bir ilişki olduğu sonucuna varılabilir. Eğer içinde yaşadığımız dönem, yapılan vurgunun genişlemiş yeniden üretimden el koyarak birikime kaydığı bir dönemse ve el koyarak birikim emperyalist uygulamaların merkezindeyse, küreselleşme karşıtı ve almaşığı akımın el koyarak birikimi çözülmesi gereken temel çelişki olarak görme zorunluluğunda olduğu sonucu ortaya çıkar. Fakat bu temel çelişki, genişlemiş yeniden üretim alanındaki mücadelelerle olan diyalektik ilişki göz ardı edilerek çözülemez.'' (s. 146, 147, iba.)


O, görünüşte kapitalizmin temel çelişkisi olan emek sermaye çelişkisini reddetmemektedir. ''Kapitalizmin Onyedi Çelişkisi ve Kapitalizmin Sonu'' kitabı üzerine yapılan bir röportajda şunları söylüyor;

''Marksizmin tarihinin her zaman üretimdeki ana mücadeleleri konu aldığını ve bu bahsettiğim diğer ikincil mücadele biçimlerini pek fazla önemsememiş olduğunu düşünüyorum.''

''Soru- Dünyanın geneline bakarsanız, üretim aleminin böyle aşırı vurgulanmasının bugün halen doğru olduğunu görüyor musunuz gerçekten?


''Önceden olduğu kadar doğru değil bugün, ama Sol’un bu vurguya yapışan bölütleri halen bulunmakta, yaptıkları işin merkezinde işçici ve üretkenci türde bir nosyon var ve sahip oldukları proletarya imgesini oluşturan şey halen endüstriyel işçilerdir.'' (Saadet Zinciri Kapitalizmi — David Harvey ile görüşme Steffen Böhm
11 Ağustos 2014,
https://yersizseyler.wordpress.com)

''Marksizmin tarihinde'' vurgusu ile, gerçekte, Marksizm'in tarihi çarpıtılıyor, toptancı bir ''eleştiri'' yapılıyor. ''İşçici''lik eleştirisinde ve proletaryadan salt ''endüstri'' proletaryasının anlaşıldığı iddiasında da bu yöntem dile geliyor. Söz konusu tarih, farklı tarihsel evrelerden geçerek bugüne gelmiştir ve bu tarihsel evrimde proletarya da yeniden ve yeniden yapılanmıştır. (İlkel birikim, manifaktür, sanayi kapitalizmi, 1., 2., 3. bilimsel teknik devrimler...) Keza üretken sermaye sektörü dışında da bir işçi sınıfı gelişmiş ve büyümeye de devam etmektedir. Gerek proletaryanın gerekse de değişik türden sınıfsal ve toplumsal hareketlerin evrimi de değişik tarihsel evrelerden geçerek bugüne gelmiştir. Her bir dönemin kendi özgül koşulları içerisinde değişik türden kitlesel hareketler de gündemleşmiş ve gelişmiştir. Örneğin, çevre, barış, konut sorunu, kent yoksullarının hareketi, kadın hareketi vbg. hareketler 1950'ler sonrası gelişmeye ya da daha keskin biçimler kazanarak küresel hareketler olarak gündemleşmiştir. Özellikle 1950'ler sonrası dünya komünist hareketinin bu bağlamda ortaya çıkan eksiklik ve hataları, yetersizlikleri ise dünya çapındaki zayıflığı ve dağınıklığıyla ilgiliydi ve ilgidir... ''Küreselleşme''yle küresel çapta ortaya çıkan ''yeni toplumsal hareketler''in deneyimleri ise sanayi proletaryasının tarihsel-sınıfsal işlevini ortadan kaldırmadığı gibi, kapitalist emperyalizme karşı gelişen değişik türden hareketler de dünya proletaryasının müttefiğidir... Bu deneyimlerden de öğrenmek gerekir. Bu kısa hatırlatmalarla, işin bu yanını geçiyoruz. Ve yazı dizimizin ana doğrultusunda devam ediyoruz.


Harvey'in kitap ve röportajlarında dile getirdiği iki tür mücadele biçimi arasındaki diyalektik bağ üzerine yaptığı değerlendirmeler ana düşüncesini örtmeye dönüktür. Ana düşüncesini örtülemeye dönük manipülatif söylemi çekip aldığımızda yazarın ana düşüncesi görünür hale gelmektedir. Komünist Parti Manifesto'da vurgulanan pozisyon, ''Burjuvazinin bir kesimi, burjuva toplumun varlığının devamını sağlamak için, toplumsal hoşnutsuzlukları gidermek ister.'', ''Sosyalist burjuva, modern toplumsal koşulların bütün üstünlüklerini istiyor,[82*ama buradan zorunlu olarak çıkan savaşımlar ve tehlikeler olmaksızın. Bunlar mevcut toplumu istiyorlar, yeter ki, devrimci ve çözücü öğeleri çıkartılmış olsun. Proletaryası olmayan bir burjuvazi istiyorlar. '' çizgisi, özü itibari ile post-Marksistlerin, o ara Harveyciliğin gerçeğinin de yansımasıdır.


Ona göre, (dolaylı denebilecek bir söylem kullanmakla birlikte) emek sermaye çelişkisi önemsizleşmiş, eskimiş, aşılmış, yerini başka ana çelişkiye ve mücadelelere bırakmıştır. Ona göre, emek sermaye çelişkisi, ikincil derecede çelişkiler kategorisinde görülebilir ancak. Çünkü, ''Yeni emperyalizm'' çağıyla birlikte, sermaye artı-değer üretememekte, genişletilmiş yeniden üretim süreci işlememekte, bundan dolayı ''mülksüzleştirme yoluyla el koyma'' öne çıkarak sermaye birikimini belirlemekte; böylece ''yeni emperyalizm''de, artık sınıf mücadelesi, eskiden olduğu gibi emek sermaye çelişkisi temelinde yükselmemekte ve belirleyici önem taşımamaktadır. Maddi üretim temelini yitirmiş kapitalizmde, mücadeleler artık kapitalist dolaşım alanındadır. Yani Harveycilik demektedir ki, kapitalizmi yıkmak sizin neyinize; bırakın dogmatik-dinazor kafalı olmayı. ''İdeolojik-teorik tutuculuğu'', ''dogmatizmi aşın''. Bernstein'den, Kautsky'den, Horkheimer'den, ''Batı Marksizmi''nden, post-Marksizmden, Negri'den, Negrici ''çokluk''tan vb. öğrenin. Yapacağınız şey, ''geleneksel sol''un, başarısız, ''ideolojik-teorik-ilkesel çerçevesi 20. yüzyılda kalmış'', ''yaratıcı Marksizm'' karşıtı, ''21. yüzyılın Marksizm''ine, ''21. yüzyılın sosyalizmi''ne yanıt vermeyen teorilerini terketmenizdir...


Bu teori ve analizler sadece Harvey tarafından geliştirilmiş değil, ''Batı Marksizmi''nin, ''post-Marksizm''in, 60'lı yılların ''Yeni Sol''unun Marksizm adına değişik renklerde geliştirdiği, ısrarla propagandasını yaptığı, ''Elveda proletarya!'' teorisidir. İstenen şey, ''geleneksel sol''un, ''Sol hareket''in ''Marksizm'' adına kendisini ''yeni''lemesi, program, strateji, taktiklerinin ve örgütsel güç teksifinin odağından proletaryanın çıkarılması ve ''Elveda proletarya!'' diyen teorinin gereklerine göre şekillenmesidir.


Uluslararası tekellerin dünyayı yönettiği, kapitalizmin genel olarak tek tek ülkelerde bile egemen üretim tarzı haline geldiği bir dünyada; kapitalizmin hiçbir dönemiyle kıyaslanamayacak kadar dünyamızın burjuva ve proleter hale geldiği, yerkürenin küçülmüş bir küresel kapitalist kente dönüştüğü bir tarihsel kesitte; yaklaşık dört milyar proleterin yaşadığı bir gezegende, ''Elveda proletarya!'' diyen teorilerin, siyasetlerin, partilerin, entelektüellerin, liderlerin beş paralık bir değeri olmadığı açıktır. Türkiye'ye bir bakın, 16 milyonluk bir proletarya var, 2020 sonlarına gelindiğinde Türkiye nüfusunun %65'i 15 büyük metropolde toplaşmış olacak. Dünyanın olduğu gibi Türkiye'nin de kaderini proletarya tayin edecektir. Elveda proletarya, yaşasın ezilenler, yaşasın çokluk diyenlerin ya da sözle değil, hayatın dilinden/pratikte bunu söyleyenlerin Marksizm'le, Marksizm-Leninizm ile bir ilişkisinin kalmadığı açıktır.


Yazarın ısrarla her platformda işlediği fikir, rengarenk küreselleşme karşıtı amorf kitlesel hareketlerin (ezilenlerin, çokluğun) çağımızın ana mücadelesi olduğu fikridir. Harvey, Marksizm-Leninizm karşıtları ile birlikte Marksist-Leninist parti anlayışına da karşıdır. Bu bağlamda Harvey, yalnızca ''küreselleşme karşıtı'' kendiliğinden hareketi değil, bu hareketin kendiliğindenci örgütlenme anlayışının da militan bir savunucusudur.


Aslında Harvey, çağımızın temel çelişkisinin, temel mücadelenin Keynesyen sosyal politikalarla neo-liberal politikalar arasındaki çelişki ve mücadeleler olduğunu savunmaktadır. Onun ana düşüncesi bu teoridir. Çelişkinin çözümü için de ''sosyal Keynesçilik'' politikası önermektedir. Zaten uluslararası sermayeye de, ''yeni toplumsal hareketlerden öğrenin'', akıllı olun, ders çıkarın, ''Yeni bir New-Deal''le kendinizi yenileyin, yoksa tepe-taklak gideceksiniz, diyor. Ki, yazımızın yayınladığımız bölümlerinde bu saptama ve eleştirilerimizin kanıtlarını bizzat Harvey'den vermiştik. Önerdiği çizgi ve çözüm, zaten burjuvazinin akıllı ve uyanık kesimleri ve temsilcileri tarafından on yıllardır propagandası yapılan düşüncelerdir.


Harvey'in emperyalizm, emperyalist küreselleşme, ''gücün ülkesel mantığı ve sermayenin mantığı'' ile kurduğu ilişki, ''zaman-mekan sabiteleri'' üzerinde yaptığı değerlendirmeler; emperyalizmi kapitalist nesnel maddi temellerinden kopararak sermayenin bir politik tercihine indirgemesi; kapitalist emperyalizmi nesnel ekonomik yasaları olan, azami kara dayanan bir ekonomik ve toplumsal sistem, kapitalizmin en üst ve çöken kapitalizm aşaması olarak anlamaması, aslında onun diyalektik materyalizmi, tarihsel materyalizmi, Marksist-Leninist politik ekonomiyi, proletarya sosyalizmini reddettiğini açık bir şekilde sergilemektedir. Onun elveda proletarya, yaşasın ezilenler, çokluk, yeni toplumsal mücadeleler, sosyal kapitalizm perspektifini ''yaratıcı Marksizm'' olarak görenler, gerçekte, zaten Marks'tan kopmuşlardır. Marks'ı Marksizmi vurmanın, içeriğini boşaltmanın; Marks'ı, Marksizm'i burjuvazi için kabul edilebilir hale getirmenin mücadelesini verenler gerçekte burjuvazinin gönüllü propagandistleridir.


Varsın burjuvazi ve sözcüleri, yedeklerindeki post-Marksist vb. akımlar Marksizm-Leninizm'i, proleter sınıf mücadelesini, proletaryayı, proleter devrimi, komünist geleceği yok saysın. Gerçek hayat başkadır. Kapitalizm-emperyalizm uşaklığında sınır tanımayan Alexander Soljenitsin gibilerin yüreğindeki korkuyu (bu, dünya sermayesinin korkusudur) yansıtan ''kızıl girdab'' yine hem de daha güçlü bir fırtına olarak geri gelecek. Fakat bu sefer, kapitalizmi silip süpürecek kadar şiddetli ve kapsamlı gelecek. Ve bu ''kızıl girdab''ın önderi bir kez daha Marksizm-Leninizm ve proletarya olacaktır. Marks'ın dediği gibi, ''Tarih yargıç, infazcısı da proletaryadır.''


SON

Hasan OZAN İLTEMUR


*''Warren Edward Buffett (30 Ağustos 1930, Nebraska), Amerikalı iş adamı, hayırsever ve hisse senedi yatırımcısıdır. 20. Yüzyılın en başarılı yatırımcılarından biri olarak gösterilmektedir. Berkshire Hathaway yatırım şirketinin CEO'su ve en büyük hissedarıdır. Forbes Dergisi'nin "2008 Milyarderler Listesi"ne göre 62 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanıdır. Aynı zamanda 2012 yılında Time dergisinin yaptığı araştırmada, dünyanın en etkili insanlarından birisi olarak gösterilmiştir.'' Wikipedi)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder