Translate

14 Mayıs 2021 Cuma

İDEOLOJİK MÜCADELE VE ''PARTİ KARŞITLIĞI'', SOSYALİZMİN SORUNLARI

Partiler, sınıfların öncü kuvvetlerinin örgütlendiği öncü politik yapılardır. Partiler sınıfları temsil eder. Partiler, politik maddi öncü güç olarak, doğası gereği, temsil ettikleri sınıfın ideolojik-siyasi çizgisinde örgütlenir. Bu olgu, sözkonusu temsiliyetin maddi bir öncü kuvvet haline dönüşüp dönüşmemesinden bağımsızdır. Herhangi bir parti, temsil ettiği sınıfın sınıfsal-toplumsal gereksinmelerine ve gereklerine yanıt olursa işlevsel temsiliyet gücü kazanır, kazanamazsa biçimsel bir yapı olarak kalır.


Komünist parti(ler), proletaryanın devrim ve sosyalizm mücadelesine önderlik eden en üst örgüt biçimidir; sınıfın genelkurmayıdır. Komünist partilerin dünya görüşü (ideolojisi) Marksizm-Leninizm'dir. Komünist partilerin teorisi, politikası, örgütsel-pratik çalışmasına damgasını basan dünya görüşü Marksizm-Leninizm'dir. Marksizm-Leninizm'i temel almayan, proletaryayı teori ve pratiğinin merkezine koymayan bir parti komünist olamaz ya da giderek süreç içerisinde komünist karakterini kaybeder. Proletaryanın sınıf bilinçli öncü müfrezesi olan komünist parti, küçük burjuva sosyalizmi ile sınıfsal farklılığını yalnızca teoride değil, pratikte de ortaya koymak, kanıtlamakla yükümlüdür. Bu olgu, başlıca olarak komünist işçi hareketi yaratmada, bu harekete dayanarak geçici devrimci-demokratik görevlerini sosyalist görevlerine tabi kılarak nihai hedefi doğrultusunda mücadeleye önderlik etmede cisimleşir.


Komünist partisi, ''Bilimsel Sosyalizm ile işçi sınıfı hareketinin birliğini'' ifade eder. Birlik Kongresi Belgeleri incelendiğinde bu kavrayışın çarpıcı bir tarzda ortaya konulduğunu görmekteyiz. Keza birliğin ardından birkaç yıl Birlik Devrimi'nin teori ve politikasına uygun güçlü bir yönelim gösterilmişti. Ancak, özellikle de 2000 sonrası bu duruş ve yönelimden esaslı bir uzaklaşma yaşanmıştır. Bu süreç, öncüdeki ideolojik-siyasi ayrılıkların gelişmesi, ideolojik birliğin çözülmesi, derin ve giderek kronikleşen bir ideolojik krize saplanılması, temel ideolojik ayrılıkların ilkeli bir tarzda, zamanında çözülerek partinin irade birliğinin daha üst düzeyde kurularak geliştirilememesi sonucu derinleşerek sürmektedir. Ki, 20 yıla yakındır sürüm sürüm süründürülen sosyalizmin sorunları, SSCB'de ve sosyalist kampta kapitalizmin restorasyonu ve tarihi dersleri tartışması, bu partinin komünist kalıp kalmayacağını belirleyecektir son tahlilde. Kuşkusuz ki bu tartışma, partinin gelişim sürecinin, deneyimlerinin eleştiri, özeleştiri ekseninde yeni baştan değerlendirilmesini de kapsamak zorundadır. Teori-politika-örgüt-kadro politikası-çalışma tarzı, önderlik anlayışı, yönetme yönetilme ilişkilerine dek bütün çalışmaların iç bütünlüklü eleştirisini kapsamak zorundadır. Bu kapsamda derinlemesine bir tartışma olmaksızın yeni ve güçlü donanım kazanmak olanaklı olmayacaktır. Böyle bir tartışma, ideolojik mücadele, yenilenme olmaksızın komünist öncü/parti kendi öz temellerine oturamayacak, teori ile pratiğin birliğine dayanan bir gelişme sağlanamayacak; her duruma uyarlanma ilkesizliğiyle tasfiyeci oportünizme yeni biçimler altında yeni manevralar yapma olanağı sunacaktır.


Bu bağlamda yaşadığımız tarihsel bir dersi, 1979'da ÇKP ve Mao Zedung Düşüncesi üzerine yaptığımız iç tartışmanın deneyimlerini (ki 8 ay süren bir tartışma oldu) hatırlamakta yarar görmekteyiz. O dönemde yaptığımız tartışma, genel olarak Marksizm-Leninizm'in üç bileşeni (felsefe, politik ekonomi, sınıf mücadelesi ve sosyalizm) ile sınırlı kalmış, bu tartışma programatik, stratejik, taktiksel gelişme hattı, çalışma tarzı ile birleştirilmediği için Maozim'in derin etkileri nispeten uzun yıllar resmi platformda kalmaya devam etmişti. Son derece geliştirici olan o tartışma süreci, yanlış bir yöntem izlendiğinden dolayı yarım kalmıştı ve ideolojik ve örgütsel bütünsel komünist yenilenme mantıki sonuçlarına kadar geliştirilememişti.


İdeolojik birliğin (teori, program, strateji, taktiklerde birlik) çözülmesinin (ideolojik krizin) merkezinde ezilenlerin Marksizmi, post-Marksizm, Troçkizm, legalizm hastalığı durmaktadır. Bu ayrılıklar, dünya ve Türkiye gerçekleriyle; nesnel koşullardaki değişmelerin zamanında bilince çıkarılarak yanıt verilememiş, bu yanıtı ifade eden teorik ve pratik duruşun geliştirilmemiş olmasıyla bağlıdır. Bu olgu, Türkiye komünist hareketinin tarihsel ve güncel halkçı zaaflarıyla, küçük burjuva oportünist günahlarıyla, bu günahlarından kesin ve derin, istikrarlı bir kopuşun gerçekleştirilememesiyle bağlıdır. Bu gerçek, kısa dönemlerdeki önemli çıkışlar ve gelişmeler hariç, komünist hareketin teorik temellerinin zayıflığıyla, istikrarsızlığıyla, bağımsız sınıf kimliğinin yeterince gelişmemesiyle ya da zayıf gelişmiş olmasıyla; teorisi ve pratiği arasında ilkeli ve istikrarlı birliği kurup geliştirememesiyle bağlıdır.


Bazı çarpıcı tarihsel deneyleri hatırlatmak istiyoruz.


70'li yıllarda ''3 Dünya Teorisi''nden, ''Mao Zedung Düşüncesi''nden, 12 Eylül 1980 askeri faşist karşı-devrim ve yenilgi döneminde tasfiyeci oportünizmden ve 2000'ler sonrası ezilenci ve post-Marksist, Troçkist ideolojik saldırılardan derinden etkilenmemiz örneklerini unutmamız mümkün mü!


Örneğin, 70'li yıllarda ''Halk savaşı teorisi'' ve politik stratejisini savunuluyordu. Pratikte ise, kendiliğindenci davranılıyor, pratik-politik duruş ''Halk savaşı stratejisi''nden bağımsız gelişiyordu. Yani teori ile pratik birbirinden kopuktu.


Bugün ise, Birlik Devrimi Belgelerinde teori ve pratiğimizin merkezinde proletarya harereketi durduğunu savunmamıza karşın, proletarya içinde çalışma temel alınmamaktadır. Dahası, bu perspektif yarı-resmi, özellikle de pratikte reddedilmektedir. Bu olgu, komünist işçi hareketi yaratarak halkların, ezilenlerin hareketine öncülük etme perspektifinden kopulmuş olunmasında somutlaşmıştır. Yani teori ile pratik arasında çarpıcı bir kopukluk göz çıkarıyor. Proletaryaya önderlik anlayışı, ideolojik önderliğe indirgeniyor. Proletarya hareketinden, politik maddi işçi hareketinden kopuk ve oldukça uzak olan bir politikanın proletaryaya ''ideolojik önderliği'' de zaten olanaklı değildir.


Örneğin, Birlik Kongresi Belgeleri, ulusal demokratik Kürt devriminin Batıya taşınması, ''Doğu'' ve ''Batı''nın devrimci birleşik cephesinin kurulmasını ısrarla vurgulamıştır. Bu görevi, komünist ve devrimci bir işçi hareketi yaratarak, sınıf hareketinin önderliğinde devrimci halk hareketini geliştirmeyi başarmada somutlaştırmıştı. Türkiye ve Kürdistan devriminin bu stratejik ve taktik temel zaafını böylece aşmayı acil politik bir görev olarak önüne koymuştu. Ancak süreç içinde bu görev adeta unutuldu, başarısız kalındı, rotadan çıkıldı; gerek Türkiye'de gerekse de Kuzey Kürdistan'da etkili olacak maddi-politik bir güç olmak geliştirilemedi. Yani teori ile pratiğin kopukluğu bu olguda da çarpıcı bir tarzda ortadadır. Bu işler öyle, hayatın gerçekleriyle ilgisi olmayan, karşılığı bulunmayan, kitlemizde ve ilerici kitlelerde, devrimci kitlelerde güvensizlik geliştiren, kendini aldatmanın ve manipülasyon yapmanın çıplak kanıtı olan ''2020 yılı 1 Mayısına öncü damgasını vurdu''', hadi bakalım daha ileri görevler için ileri atılalım gibi garip, şirazeden çıkmış duygusal, romantik, gerçek dışı ajitasyonla çözülmüyor.


Örneğin, yıl 2021, ama hala, kestirmeden ifade edecek olursak, ''Sosyalizmin tarihsel deneyimleri'' üzerine tartışmalar sonlandırılamamıştır; üstelik bu tartışma, 2000'lerin ilk yıllarından başlatılmış olduğu halde hala esaslı bir tartışma bile başarılamamıştır. Bu sorun ve tartışmanın öncünün çözülmüş olan ideolojik-siyasi birliğini daha üst düzeyde kurmayı hedefleyecek tarzda ilkeli bir tarzda çözülmemesi, öncüye inanılmaz zararlar vermiştir. Kronikleşmiş olan ideolojik-siyasi-örgütsel sorunlar kendi doğrultusunda derinleşerek, daha güçlü ve daha hızlı gelişerek öncüyü kemirmeye, güçten düşürmeye devam edegelmiştir. Küçük burjuva tatminden öte anlamlı olmayan büyük ve başarılı önderlik üzerine lafazanlık yapmakla bu sorunun ve sorunların çözülmediği, sayısız kere görülmüştür. Teori ve pratiğin birliği üzerine büyük lafazanlık ama yaşamsal önemde olan, pek çok akımın kendince tartışarak çözdüğü ve küresel çapta birkaç on yıldır dünya burjuvazisi ve yedeğindeki akımların korkunç saldırılarına karşın, sosyalizm sorunları (ki proletarya, proletarya sosyalizmi ve sosyalizm mücadelesi bizim varlık nedenimiz ve temelimizdir) tartışmasını hala yeni bir donanım kazanarak pratik-politik bir silaha çevirecek noktaya gelememiş olmamız içler acısı bir durumdur. En kötüsü de manipülatif propaganda ve sözde analizlerle, suç derekesinde ağırlığı olan zaaflara ve önderlik anlayışlarına meşruiyet kazandırılabilmekte, özeleştirinin ucu bile görünmemektedir.


Burada sergilenmiş olan niteliksizlik, yeteneksizlik, iradesizlik, vurdum duymazlık, idare-i maslahatçılık, dar kafalılık öncülüğün, önderliğin başarısının değil, aksine başarısızlığının içler acısı tablosudur. Bu gerçeklerin de dile getirilmesi ve ısrarla ideolojik mücadelenin konusu yapılması ise tasfiyeci oportünist eğilimlerde olağanüstü rahatsızlık yaratmakta ve gerçek dışı iddialarla, gerçeklerin çarpıtılmasına dayalı yıpratma savaşı geliştirmelerine yol açmaktadır.


Parti hamasetiyle, romantik, mistik, melankolik, ajitatif manipülasyonla, irade ve feda ruhu üzerine kalem sallamakla ve çağrılar yapmakla teori ve pratiğin, sosyalizmin sorunlarının çözülmediği ve asla çözülemeyeceği açıktır. Açıktır diyoruz ama sosyalizmin sorunları, deneyleri tartışmasını çözmek yerine, 20 yıldır adeta sürünenerek, tam bir artçı duruş sergilenerek bugünlere gelinmiştir. Bu durumun özeleştirisi bir yana, hala ne kadar başarılı olduğumuz üzerine, ne kadar büyük ve yaratıcı, hatta uluslararası açılımı da ifade eden teorik açılımlar yaptığımız üzerine lafazanlığa devam edilmektedir. Açık ki küçük burjuva oportünist zihniyet ve temsilcileri kendi narsizmi ve tasfiyeci bürokratik elitizmi içerisinde boğulmuş, baştan aşağı kibire batmış, zaaflarını erdem olarak sunmaya devam eden bir tarzla tahribat yaratmaya devam etmektedirler. Bu tablo içinde ''Kral çıplak!'' diyenlerin hedefleştirilmesi ise anlaşılırdır...


Böyle bir perspektifle, duruşla ne geçmiş birikim ve kazanımlar korunabilir, ne bugün ne de gelecek kazanılabilir. Çözüm Marksizm-Leninizm'dedir. Çözüm UKH'nın tarihsel deneyimlerden eleştirel öğrenmektedir. Çözüm, ağır ve çözüm bekleyen sorunların adını hakkedecek bir komünist parti olduğumuzu kanıtlayarak çözmektedir. Çözüm, bugüne dek başarıyla kendini gizlemiş, gerçek kökleri ve sınıfsal, ideolojik nedenleri örtülenmiş ilkel, dar pratikçi, idare-i maslahatçı, bürokratik zihniyetin ve temsilcilerinin, öncelikle de ilkesel ve ideolojik olarak aşılmasındadır. Çözüm, sorunları, yenilgileri, zaafları, yalpalamaları, başarısızlıkları dışsallaştırarak kendini hep başarılı ve başarının sahibi ama zaafları, yenilgileri, suçları ''taktik önderlik''lere, bireylere yıkan küçük burjuva bürokratik çürümenin, küçük burjuva elitizmin aşılmasındadır. Dar kafalı bir zihniyetle, tarzla, iradecilikle sorunlar çözülmek bir yana, deneylerimizin de kanıtladığı gibi, sürekli nitelik kaybedilmektedir.


Sosyalizmin tarihsel deneyimleri üzerine sayısız çevre sorunları tartışıyor, bir arayış içinde. Marksizm-Leninizm'e inanan sayısız samimi devrimci bu sorunlarda bir yön, sağlam ve net bir doğrultu ve çözüm arayışı içerisinde. Basit bir sosyal medya taramasında bile bunu görmek olanaklı. Bu tartışmalarda esamemiz bile okunmuyor. Özellikle 1980 sonları, 89/91 sürecinde kapitalist/revizyonist sistemin çözülüşü sonrası gerek coğrafyamızda, gerekse de küresel alanda Marksizm-Leninizm'e her salise dizginsiz saldırılar yapılıyor ve bu durum değişmiş değil. Artçı duruş, yeni ve güçlü bir donanım kazanarak, sosyalizmin sorunları da içinde olmak üzere ideolojik-siyasi bir çekim merkezi haline gelmemizi önlüyor ve önlemiştir ve bu tablonun hesabı ise sorulamamıştır.


Bu fatura, ağır bir faturadır. Öncülük-önderlik adına trajik bir durumdur. ''Düşünen değil, koşturan insanlara, iyi erlere ihtiyacımız var'' diyen bir zihniyet, pratik duruş, artçılığı ''öncülük'' ve ''parti tarzı'' olarak maskelemiştir. Böyle bir önderlik teori ve pratiği, öncü değil, artçı bir konuma yol açmış ve komünist partiyi artçı olarak konumlandırmıştır. Kendi tarihsel ve güncel sorumluluk bilincine sahip bir öncünün yaratılamamış olmasının partiyi getirdiği yerdir bu. Bu tablonun sorumluluğundan komünistler kaçınamaz...


Objektif gerçeği kavrayamayan ve yanıt olamayan, ilkelere dayalı özeleştiriden uzak duran ve kaçan küçük burjuva dar kafalılığı ilkeli bir tarzda, ideolojik ve siyasi olarak mahkum edilerek aşılmadan da bu tarihsel, yapısal kronik sorun(lar) çözülemeyecektir. Bu gerçeği anlamak, kavramak ve aşmak yerine, yapılan eleştirileri, yürütülen ideolojik mücadeleyi ''anti-parti''lilikle, ''parti düşmanlığı''yla, ''partiyle uğraşmakla'', ''partiyi yıpratmakla'', ''kindar davranmak''la, ''ağır siyasal koşulları göğüsleyememek''le vb. gibi motiflerle maskeleyenler, bu propaganda ve ajitasyonu yöneten, yönlendiren ve yürütenler, tarih tarafından mahkum edilecektir.


Marksizm-Leninizm'i, Birlik Devrimi'nin çizgisini değişik ideolojik-teorik görünüşler altında yadsıyan oportünizmi, revizyonizmi, Troçkizm'i, tasfiyeciliği eleştirmek ideolojik mücadelenin gereklerini, ilkeli bir duruşun gereğini yerine getirmekten ibarettir. Bu parti karşıtlığı değil, partiyi oportünizm bataklığına sürükleyen parti karşıtlığının eleştirisidir. Oportünist tasfiyeciliği eleştirmeyi ''parti düşmanlığı'' vb. olarak lanse etmek de anti-parti küçük burjuvazinin ve zihniyetin manipülatif psikolojik savaşıdır. Eğer bir parti karşıtlığı aranacaksa, tamda burada aranmalıdır. Hepsi bu.


Değişik renklerden oluşan oportünizm ve tasfiyeciliğin sağlamlaştırmak istediği hegemonyaya karşı mücadele etmeden de komünist kalınamaz. Devrimci-demokratik ya da komünist, farketmez partileri, grupları, çevreleri eleştirmek doğal demokratik-devrimci ve komünist bir haktır. Bu hakkın engellenmesi, engellemek için baskı örgütlenmesi küçük burjuva bürokratik tahammülsüzlüğün ifadesidir. Ki, bu yol ve yöntemler, bir demokratik devrim deneyiminden bile geçmemiş, demokrasi bilinci gelişmemiş, komünist demokrasiyi de özümsememiş, kendi küçük çıkarlarına, hesaplarına göre davranan, kurnazlığı ''meslek'' edinmiş, işine geldiği yerde işine geldiği gibi davranan, kendisini demokrasinin, eleştiri ve tartışma özgürlüğünün temsilcisi olarak pazarlayan ama kendine dokundu mu çığırtkanlıkla manipülasyon yapan ve coğrafyamızda da toplumsal karşılığı olan, devrimci hareketin tarihinde de bolca tanık olduğumuz çifte standarttır. Bu bir sınıf tavrıdır, rastlantısal değil; yapısal, tarihsel bir zihniyet, tarz, gelenek ve kültürdür.


Yaşamın neresinde olursa olsun komünist kendi dünya görüşünün mücadelesini veren insandır.


Dikensiz gül bahçesi yoktur. Gülü seven dikenini de katlanır.


Olan-bitenin, süreçlerin, dönemeçlerin değerlendirilmesinde daima bilince çıkarılması gereken şey, ideolojik-teorik-ilkesel eleştirel perspektifin kaybedilmemesidir. Her örgütsel sorunun politik düzeyde, her politik sorunun teorik düzeyde; bütün sorunların teorik-ideolojik-sınıfsal düzeyde ve alanda ele alınması, incelenmesi, tarihsel temelinin açığa çıkarılması olmazsa olmaz ilkesel bir duruştur. Marksizm-Leninizm'in bize öğrettiği ve uygulamamızı zorunlu kıldığı yöntem ve bakış açısı budur.


Lenin'in dediği gibi,Acı gerçek,… ‘bizi yükselten’ yalandan daha yararlıdır.’' Ve teori ve pratiğin, politik ve örgütsel çalışmanın, çalışma tarzının ve kadro politikasının, önderlik anlayışı ve siyasi mücadele hattının sorunları, yönetme yönetilme ve sınıf ve kitleler ilişkisi, parti krizinin sorunları iyi niyetlerle, dileklerle, bunlar da yoldaşlarımızdır vs. gibi saflıkla ele alınamaz. Sorunlara, duygularımızın gözünden değil, ilkelerin, ideolojik-siyasal mücadelenin perspektifinden bakmak zorundayız. Yoldaşların yoldaş olarak kalmasının, sapanların sapmadan kurtarılmasının yolu da buradan geçer.


Lenin'den öğrenmeye devam etmeliyiz; O, şöyle diyor;


Reformist Turati’nin —bu Kautsky yandaşının— niyetinin savaşı haklı göstermek olmadığına inanalım. Fakat politikada niyetlerin değil eylemin, iyiniyetli dileklerin değil gerçeklerin, hayallerin değil gerçekliğin geçerli olduğunu kim bilmez? (Lenin, SE C. 5, s. 272, iba.)



Hasan OZAN İLTEMUR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder