KÜRESELLEŞME
ÇÖKTÜ MÜ*?
2008’de
patlak veren kapitalizmin genel ekonomik
kriz döneminde olduğu gibi Covid-19 salgınında da
küreselleşmenin çöktüğü ısrarla işlendi.
Aslında
bu söylem ve analiz belirsiz, lastik gibi dört bir yana çekilebilen
liberal gerici bir karakteristiğe sahiptir. Burjuva liberal, burjuva
milliyetçi ideolojik ve siyasi demagojiye dayanmaktadır. Dileyenin
dilediği gibi kullandığı bir oportünizmden ibarettir.
Peki
bu sorun nasıl ele alınmalıdır?
Evet,
emperyalist burjuvazinin neoliberal sermaye birikimi modeli ve
politikası sınırlarına ulaşarak dibe vurdu. Bir yandan dünya
proletaryası ve halkların mücadelesi, diğer yandan çok
kutupluluk olarak şekillenmeye başlamış emperyalist dünya
sisteminin gerçekleri, öte yandan sıklaşan ekonomik krizler,
krizlerden gönenç evresine geçemeyen, kronik durgunluğa
saplanmış, düşük büyüme oranlarıyla kapitalizm gerçeği
esnek kapitalist birikim modeline ve neoliberal politikalara ağır
darbeler indirmiştir.
Fakat
buradan yola çıkarak emperyalist küreselleşmenin çöktüğünü
ileri sürmek subjektiftir. Neoliberal birikim ve saldırı
politikasının çöküşü ‘’küreselleşmenin çöküşü’’
anlamına gelmez, ikisi arasına eşit işareti koyulamaz. Evet,
emperyalist küreselleşme ağır darbeler almıştır, neoliberal
politikalar çökmüştür ama söz gelimi 2008 krizinden Koronavirüs
salgınına (C-19) kadar geçen süreçtede de neoliberal politikalar
uygulanmaya devam edilmiştir.
‘’Küreselleşmenin
krizi’’ emperyalizmin krizidir. C-19 krizi bir olgudur ama
emperyalist küreselleşmenin krizinin bir görünümüdür; onu
derinleştiren, keskinleştiren, ona genişlik kazandıran bir
gelişmedir. Ana sorumlusunun kapitalizm olduğu eko-sistemin
yıkımının, küresel ısınmanın, küresel virüs salgınlarının
kapitalizmin, burjuva egemenliğin devrimle yıkılması gerektiğini
daha çarpıcı açığa çıkaran bir olgudur. Uluslararası
sermaye, küresel virüs salgınını kullanarak, emperyalist
küreselleşmenin krizinin bir dışa vurumunun çarpıcı bir
ifadesi olan salgını bütün kötülüklerin kaynağı olarak
pazarlamaya çalışmakta; emperyalizmin genel krizinin, güncel
ekonomik krizin üstünü örtmek istemektedir. Dünya sermayesinin
ve yedeğindeki akımların demagoji ve manipülasyonuna karşın
mızrak çuvala sığmıyor. Küresel ölçekte neoliberal
politikaların ötesinde kapitalist üretim tarzı, emperyalist dünya
sistemi daha kapsamlı ve derin sorgulanmaya başlanmıştır ve
eğilim gelişecektir. Kapitalist emperyalizmin yarattığı
yıkımların faturasını salgına ve neoliberal politikalara
keserek kapitalizmi aklama çabasına karşı mücadele etmek de
güncel bir görevdir.
Devam
edecek olursak;
Dünya
sermayesi henüz neoliberal birikim politikalarının yerine geçecek
yeni bir birikim politikası da geliştirebilmiş değil. Fakat bu
gereksinimi gittikçe daha yakıcı yaşamaktadır. Önümüzdeki
süreçte uluslararası tekellerin azami kar gereksinmelerine yanıt
verecek politikalar geliştirilecektir.
Emperyalist
küreselleşmenin çöktüğü analizi nesnel ve bilimsel değildir.
Emperyalist küreselleşmenin nesnel maddi temelini dünya
çapında üretici güçlerin büyümesi, dünya çapında üretimin
toplumsallaşması yatmaktadır. Uluslararası tekellerin doğuşu,
yükselişi, emperyalizmin başlıca biçimlerine dönüşümü bu
sürecin ürünüdür.
Süreçleri,
olan biten gelişmeleri nesnel temellerinden kopararak yapılan
analizler kaçınılmaz olarak metafizik, idealist karakterdedir.
Küreselleşmenin çöktüğünü ileri sürenlerin bu savlarını
kanıtlamak için üretici güçlerin küreselleşmediğini, üretimin
ve sermayenin küresel ölçekte yoğunlaşıp merkezileşmediğini
ya da bu olguların çöktüğünü kanıtlamaları gerekir. Ki bunu
kanıtlamaları da mümkün değildir. Emperyalist küreselleşme
uluslararası tekellerin damgasını bastığı emperyalist
kapitalizmi dile getirir. Bundan sonra da emperyalizm, emperyalist
küreselleşme uluslararası tekellerin (ÇUŞ) emperyalizmi olmaya
devam edecektir.
Küreselleşme/uluslararasılaşma
kapitalist üretim tarzının bir gelişme yasasıdır. İlkel
birikimden manifaktüre, sanayi kapitalizminden emperyalist tekelci
kapitalizme, oradan uluslararası tekellerin damgasını bastığı
küreselleşmeye doğru tarihin akışından bu olguyu net bir
şekilde görmekteyiz. Küreselleşme kapitalizmin doğal tarihsel
gelişme eğilimidir. Tanrısal bir iradeden, evrensel bir akıldan
vs. doğmaz, aksine kapitalizmin nesnel gelişme yasaları üzerinde
şekillenen ve gelişen bir süreçtir.
Kapitalizm
pazar ekonomisidir. Kapitalizmin doğuşu ve yükselişi kapitalist
pazarın doğuşu ve yükselişi sürecidir. Dağınık yerel
pazarların birleştirilmesiyle ulusal pazarın doğuşu,
kapitalizmin dünya çapında yayılma süreciyle dünya pazarının
oluşması, oluşan dünya pazarının bütün içsel çelişki ve
çatışmalarıyla birlikte daha bütünleşik hale gelişi
kapitalist gelişmenin nesnel karakterinden kaynaklanır.
Diyalektiğin
yerine metafiziği, materyalizmin yerine idealizmi geçirerek bu
süreç ve gelişme eğrisi anlaşılamaz.
Kapitalist
küreselleşme süreci otomatik bir gelişme süreci değildir. Bu
süreç kendi tarihsel gelişme seyri içerisinde kesintileri, iniş
çıkışları, sıçramaları içeren bir süreçtir. Kapitalizmin
genel ekonomik krizlerini, I. ve II. dünya savaşlarını,
sosyalist kampın doğuşunu hatırlayalım; 89/91 çöküşünü ve
ardı sıra gelişen süreci hatırlayalım…
C-19
salgını,
keza patlak veren küresel ekonomik kriz olgusu küresel
kapitalist üretim ve dolaşım sistemine ağır
darbeler indirdi. Ekonomik
gelişme oranları hızla dibe doğru gitti. Dünya
ticareti daraldı. IMF’nin,
Dünya
Bankası’nın, DTÖ’nin, OECD’nin
açıkladığı verilerden bu gerçeği görmekteyiz.
Ancak
her kriz kapitalizmde üretim ve sermayenin yoğunlaşma ve
merkezileşme sürecini ivmeler. Gerek ekonomik kriz gerekse de C-19
pandemisi küresel ölçekte küçük ve orta çaplı mülk
sahiplerinin iflasını hızlandıracaktır; doğan boşluğu bir kez
daha uluslararası tekeller dolduracaktır. Dünya ölçeğinde
proleterleşme süreci ivme kazanacaktır. Sınıfsal uçrumlar daha
da keskinleşecektir. ‘’Teknolojik işsizlik’’ ivme
kazanacaktır.
Şu
veya bu ölçekte devlet kapitalizmi uygulamalarının bu gelişmeleri
önlemesi olanaklı olmayacaktır. ‘’4.0 devrimi’’ ivme
kazanacak, bu gelişmeye uyum sağlayamayan tekeller ve işletmeler,
eski tip sektörler iflas edecek; bu
yarışta geride
kalan ülkelerin gelişmiş emperyalist tekellere ve devletlere
bağımlılığı artacaktır. Online sistemlere dayanan ödeme ve
çalışma biçimleri yoğunlaşıp yaygınlaşacaktır. Yeni
yönetişim tarzı ve biçimleri gelişecektir. Yapay zekaya dayanan
teknolojik atılımlarla kapitalist maliyet fiyatları
düşürülecektir. Dijitaleşme
yerküremize daha derinden ve daha yagın ve daha hızlı sarıp
yerleşecektir.
Teknoloji
şirketlerinin, AR-GE çalışmaların önemi daha da artacaktır.
Eko-sistemi
koruma adına, kar amaçlı ‘’Yeşil
ekonomi’’
sektörleri gelişecektir. Bill
Clinton’nun
yardımcısı Al Gore’nin 2000 yılında DP adayı olarak başkanlık
yarışına girdiğinde seçim vaadleri içinde eko-sistem ve ‘’Yeşil
sanayi’’ nin geliştirmesi üzerinde ısrarla durması tesadüfi
değildi.
Şu ‘’Korona krizi’’nden sonra ‘’Yeşil ekonomi’’
alanı tekeller için sermaye birikiminin ve yeniden yapılanmanın
etkin bir alanı haline gelecektir. Avrupa’da
10 Çevre Bakanının,
‘’pandemi sonrası ekonomiyi yeniden canlandırma planlarının
çevre ve iklim sorunlarını hesaba katması gerektiği’’
çağrısı da
bu olguya işaret etmektedir**.
‘’Sosyal
liberal politika’’larla, sözde yoksulluğa, sosyal
güvencesizliğe vb. karşı mücadele adına yükler tekellere,
devlete değil, ‘’Hayırsever’’ kurumlar, ‘’sivil
toplum’’ yapıları gibi daha yaygın platformlara daha fazla
dayanılarak sadaka politikaları öne çıkacaktır.
‘’Serbest
piyasa ekonomisinin ve özel sektörün bütün sorunları çözeceği’’
demagojisinin teşhir olması ve sermayenin ‘’yönetişim
modeli’’nin çöküşü bir olgudur. Her kritik dönemeçte
burjuva devletlerin krizin yükünü proletarya ve halklara fatura
ederken tekellerin yardımına koşması, trilyonları aktarması
kapitalizmin bir gerçeğidir. Tekelci devlet kapitalizmi uygulaması
ile tekellerin batması, batan önemli tekellerin ve işletmelerin
kurturılmasına bugün de önem verilecektir. Devlet kapitalisti
önlemler dizisi liberal ve reformist çevreler tarafından da
sosyalizm olarak lanse edilecek ve gerçek bir sosyalist alternatife
karşı ideolojik ve politik saldırılar ve manipülasyon
yoğunlaşacaktır. Ki, bu sahte propaganda ve ajitasyon daha
bugünden başlamıştır.
Bazı
sanayi ve tarım işletmelerinin ‘’ulusal güvenlik’’ adına
ulusal sınırların içerisine kayması olanaklıdır. Uluslararası
tekellerin üretimlerinin bir kısmını ülkeye ya da değişik
bölgelere kaydırması görülecektir. Ancak bu gelişmenin ana
ölçütü kardır, sermaye kar oranları nerde yüksekse orda
olmaya, oraya yönelmeye devam edecektir. Hiçbir
uluslararası tekel, dünya pazarını terkederek sadece kendi
pazarına çekilmeyecektir. Bu kapitalizmin doğasına aykırıdır;
bu bağlamda belirleyici olan azami kar yasasıdır. Küresel tedarik
zincirlerindeki bazı değişimler sadece yeniden yapılanmanın
gereklerine, emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinin
gereksinmelerine bağlı şekillenecektir. Sözgelimi ABD, ABD’nin
en önemli emperyalist rakibi ve dünyanın atölyesi olan Çin’e
bağımlılıkların arttığı sektörlerde, tedarik zincirlerinde
değişik düzeyde düzenlemeler yapacaktır. Çin’in, ABD ve AB’de
stratejik sektörlerde satın alma ve birleşmeler yoluyla güç
kazanma politikasına karşı artan oranda yasal kısıtlamalar
politikası ivmelenecektir. Daha bugünden Japonya’da, ABD’de,
Almanya’da bu doğrultuda atılan adımlardan bu olguyu
görmekteyiz.
Küresel
salgınların daha sık gerçekleşeceği öngörülerine bağlı
olarak başta Batı ülkeleri olmak üzere ülkeler, gerekli mamul
maddelerin üretimini kendi ulusal pazarlarına çekmeye önem
verecekler.
AB’nin
salgın krizinde üye devletleri (İtalya, İspanya, Fransa gibi)
kendi kaderiyle baş başa bırakması, krizin altında kalması, AB
içi yeni tartışmaları, ayrışmaları, yeniden yapılanmayı
gündemleştirecektir. İngiltere’nin AB’den ayrılması bu
koşullarda daha fazla dikkate alınacaktır. Örneğin, ‘’Fransa
Cumhurbaşkanı Macron, Almanya ve Hollanda'yı İtalya ve İspanya
gibi ülkelere yeterli desteği vermemekle suçladı, bunun AB'nin
geleceğini tehlikeye attığını söyledi.’’ haberi
de olası gelişmenin yönüne
işaret
etmektedir.
Emperyalist
küreselleşmeyle, onun yeni evresiyle emperyalist dünya sisteminin
bütün çelişki ve çatışmaları, sorunları da küreselleşmiştir.
‘’Küreselleşme’’ bölgeselleşmeyi engellemek bir yana onu
da içermektedir. Emperyalist kamplaşmalar, çok kutupluluk
olgusunun yükselişi emperyalist küreselleşme süreciyle iç
içedir ve iç içe gelişir. Bu olgunun dünya ekonomisi üzerinde
sayısız etkisi olmaktadır. Emperyalist küreselleşmeyi
bölgeselleşmeyle, emperyalist küreselleşmeyi emperyalistler
arasındaki kutuplaşma ve çatışmalarla bağdaştıramayanlar
kuşkusuz ki ağır bir yanılgı içerisindedir. Bu süreç
kapitalizmin içsel uzlaşmaz çelişki ve çatışmalarıyla, dünya
devrim ve karşı devrim cephesi arasındaki uzlaşmaz karşıtlıkla,
hegemonya ve rekabet mücadeleleriyle, patlak veren kapitalist
emperyalizmin ekonomik krizleriyle; emperyalizmin genel bunalımıyla
iç içedir. Eşitsiz ve dengesiz gelişme yasası hükmünü
sürdürmeye devam eder. Yani kapitalizmin küreselleşmesi, ne
otomatik bir süreçtir ne de çelişmesiz bir bütündür.
Emperyalist
küreselleşme sürecinde kriz dönemlerinde sermayenin kendi ulusal
limanına doğru çekilme eğilimi göstermesi emperyalist
küreselleşmenin çöküşünün kanıtı falan değildir. Aynı
tarihsel gelişme eğrisinin görünümlerinden birisidir bu olgu. Bu
gelişmeleri anlamak yerine, mekanik bir tarzda bu olguyu
‘’küreselleşmeninin sonu’’ olarak lanse etmek ne bilimsel
tutarlılığa ne de olguyu açıklama karakterine sahiptir.
Burjuvazi,
ÇUŞ’lar, devletsiz
yapamazlar. Unutulmaması gerekir ki, burjuva devlet, burjuva
egemenliğin başlıca
aracı ve
temel
dayanağıdır. “Ulusal devlet”
mali sermayenin, uluslararası tekellerin en
güvenilir limanıdır.
Burjuva devlet, tekellerin, mali oligarşinin en
güçlü korunağı, örgütlü siyasal
ve askeri temel
saldırı aracı, başlıca saldırı üssüdür. Burjuva
devlete sırtını dayamayan tek bir
uluslararası tekel (ÇUŞ)
yoktur. Burjuva devlete ve devletler
hiyerarşisine
dayanmadan ayakta kalan
ve sömürü yapan
ve yayılan
tek bir ÇUŞ
gösterilemez. Dolayısıyla
her sıkıştığında tekellerin yuvaya doğru çekilme yönelimi
içerisinde olması anlaşılırdır. Şu ‘’Koronavirüs
krizi’nde de bu olguya tanık
olmaktayız.
Kaldı
ki emperyalist dünya sistemi içerisinde dünya pazarında etkili
olan ve dünya pazarında yükselen her güç ateşli bir çekilde
‘’küreselleşme’’ savunucusu olurken, gerileyen emperyalist
devletlerin ‘’küreselleşme’’ karşıtı konuşması, ulusal
gümrük duvarlarını yükseltmesi
de anlaşılır bir olgudur. Bu ilk defa ortaya çıkmamaktadır da.
Bir dönemden beri Trump yönetiminin ‘’küreselleşme’’ye
atıp tutması, başta Çin’e karşı
olmak üzere AB’ye karşı geliştirdiği ticaret savaşı, Çin’in
ise küreselleşmeyi
ateşli bir şekilde savunması bu gerçeklerin
ifadesidir. Bu
olguları emperyalist küreselleşmeyle bağdaşmaz görmek,
kapitalist üretim tarzını, emperyalist kapitalizmi anlayamamak
anlamına gelir. ‘’Küreselleşme’’
karşıtı ajitasyon yapan burjuva
milliyetçiliği burjuva ulus devleti yüceltirken
gerçekte kapitalizm ve emperyalizmi savunmaya da
devam etmektedir.
Gerici
milliyetçi, şöven propagandayla proletarya ve halkları aldatmaya
çalışmaktadır. Türkiye’de
ulusalcı gerici ve faşist kesimlerin propaganda ve ajitasyonunda da
bu olgu somuttur.
*
Koronavirüs salgını üzerine bloğumuzda şu yazılar
yayınlanmıştır;
22 Mart 2020 Pazar
KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER
24 Mart 2020 Salı
KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ, DEVLETLER
CORONA
SALGINI VE KAPİTALİZM
31 Mart 2020 Salı
KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER
KORONA
SALGINI VE BURJUVA DEVLET(LER) GERÇEĞİ
5 Nisan 2020 Pazar
KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE
DEVLETLER
KORONA
SALGINI BURJUVA
DEVLET VE TEKNOLOJİ
I
3 Nisan 2020 Cuma
KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER
KORONA
SALGINI VE BURJUVA DEVLET(LER) GERÇEĞİ
II
12 Nisan 2020 Pazar
‘’HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!’’ SLOGANI
COVİD-19
VE ‘’HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!’’
SLOGANI ÜZERİNE
**
‘’Avrupalı 10 bakandan ‘yeşil ekonomi’ çağrısı
Avrupa’da
10 Çevre Bakanı, pandemi sonrası ekonomiyi yeniden canlandırma
planlarının çevre ve iklim sorunlarını hesaba katması gerektiği
çağrısında bulundu.
Bakanlar climatechangenews.com sitesinde yayınladıkları ortak
açıklamada, mevut durumda salgınla mücadele öncelikli olsa da,
ekonomileri yeniden inşa etmeye hazırlanmak gerektiğini kaydetti.Açıklamada, “Avrupa ve vatandaşlarına ilerleme, yenilenmiş ve dayanılır bir refah vermeye yönelik yeniden canlandırma planlarını ekleyerek ekonomilerimizi yeniden oluşturmaya hazırlanmalıyız” denildi.
Bakanlar, “Avrupa Birliği’ni onlarca yıl fosil enerjilere dayalı bir ekonomiye hapsetme riski olan mevcut krize yanıt verirken kısa vadeli çözüm eğilimine direnmemiz gerekiyor” diye yazdılar.
Bakanları ayrıca Avrupa Komisyonu tarafından duyurulan “Green deal” (Yeşil Pakt) çerçevesinde ve özellikle de “desteklenebilir bir mobilite, yenilenebilir enerji, binaların yenilenmesi, araştırma ve keşif, biyoçeşitliliğin iyileştirilmesi ve sirküler ekonomi alanlarında yatırımları arttırarak ortak bir Avrupai yanıt” vermeye çağırdı.
Bu
açıklamaya Avusturya, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Letonya,
Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsveç ve Fransa çevre
bakanları imza attı.’’ (ANF, Cuma, 10 Nis 2020)
Hasan OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder