Translate

12 Nisan 2020 Pazar

‘’HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!’’ SLOGANI

COVİD-19 VE ‘’HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!’’ SLOGANI ÜZERİNE
Her önemli krizin ardından ‘’Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!’’ sloganı yükselir. Bu slogan bir yandan kapitalizme karşı yükselen tepkileri dile getirir. Diğer yandan burjuvazinin proletarya ve halklarda sahte beklentiler yaratarak oyalama anlamını taşır. Öte yandan sermaye sınıfının olası değişim ve saldırı planlarını kamuoyuna kabul ettirmenin aracı olarak kullanılır.

Bu bağlamda komünistler için önemli olan şey, her krizi emperyalizm ve gericiliğe karşı proletarya ve halkların mücadelesini geliştirmenin bir olanağı olarak değerlendirmektir. Sermaye sınıfı ve burjuva devletin kriz(ler)in yükünü emekçi sınıf ve tabakaların sırtına yıkma politikasına karşı mücadele etmektir. Program ve stratejisine bağlı olarak sürece güncel politikalarla; sürece yanıt olacak mücadele ve örgüt biçimleriyle, talep ve sloganlarla müdahale etmektir. Sınıfın ve kitlelerin kendiliğinden devrimci öfkesini bilinçli, örgütlü hale getirerek devrim ve sosyalizm kavgasının zaferine yönlendirmektir. Devrimci iktidar kavgasının yan ürünü olan ve olacak sosyal reforumcu kazanımları da elde ederek geliştirmektir.

Bu bağlamda da belirleyici olan öncülüğün gereklerine yanıt verecek komünist bir partinin varlığıdır. Proletarya içinde etki gücü olmayan, geniş emekçi kitlelerle bağları olmayan, kitlelerin içinde değil dışında kalan bir komünist öncü ise kuşkusuz ki kriz anlarında da mücadelenin gereksinmelerine yanıt veremez; demokratik ve sosyalist amaçlarına doğru ilerleyemez. Böyle olunca da etki gücünden yoksun, karşılık bulmayacak analizlerle, çağrılarla, sloganlarla yetinmek zorunda kalır. Yine bu bağlamda  ‘’öncü görevlerini yapmaya hazırdır’’ vbg söylemler de karşılığı olmayan boş sloganlara, çağrılara dönüşür; ‘’ezilenler’’ kendinizi dünya devrimi için feda edin, başkaldırın vs. üzerine ajitatif söylemlerle yetinilmek zorunda kalınılır.

Söz konusu sloganın kitleleri aldatmak, yönetmek için kullanılması burjuvazinin taktiğidir. Sözgelimi sahte umutlar yaratmak için, ‘’küreselleşme’’ üzerine sistematik bir tarzda geliştirilen toz pembe parıltılı söylemi hatırlayalım… Neoliberal, postmodern, postMarksist güzellemelerin yüzündeki maske bugün zaten yere düşmüştür. Şu Koronavirüs salgını deneyimi de ayrıca söz konusu gerici propaganda ve ajitasyona ağır ve yeni bir darbe indirmiştir. Milyarlarca insan can güvenliğinden yoksun olduğunu, yaşama hakkını güvence altına alacak sağlık ve gelirden, sosyal korumadan yoksun yaşadığını, burjuva devletlerin aldığı tedbirlerin sermayeyi, uluslararası tekelleri kurtarmak amaçlı olduğunu bugün daha iyi görmektedir.

Her krizi kendi sınıf çıkarları için kullanmak burjuvazinin sistematik bir politikasıdır. Koronavirüs salgınında da aynı şey yaşanmaktadır.

Kriz süreçlerinde ‘’Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!’’ sloganı dünya burjuvazisi için, yeni plan ve saldırılarını pratikleştirmenin de fırsatı olarak kullanılır. Covid-19 salgınında da bu gerçeği görmekteyiz. Burjuvazi ve yardakçıları bu sloganı gerici amaç ve hedefleri için bir karartma aracı olarak kullanmaktadır. Uluslararası sermaye bu vb. sloganların ardına gizlenerek kazanılmış kamusal ve bireysel özgürlükleri gasp etmektedir. Gözetim ve denetim teknolojisinin toplumun tüm gözeneklerine dek sızmasını meşrulaştırıp yasa katına çıkarmak istemektedir. Tekellerin ve burjuva devletin kriz yönetim model ve saldırısını olağanlaştırmaktadır. ‘’Koronavirüs krizi’’ kullanılarak ‘’terörle mücadele’’ modeli günlük yaşam tarzının normalleşmiş bir formuna dönüştürülmek istenmektedir. Ordunun her fırsatta sokaklara inmesi sıradanlaştırılmak istenmektedir. Proletarya ve halklara gönüllü kulluk dayatılmaktadır.

Kuşkusuz ki sahte umutlar yaratılmasına ve krizin burjuva devletleri sağlamlaştırmanın, ‘’otoriterleştirme’’nin aracı olarak kullanılmasına karşı en geniş kitleleri aydınlatmak, örgütlemek, seferber ederek dişe diş mücadele etmek zorunludur. Böyle bir mücadele olmaksızın ne uluslararası sermayenin ne de Türkiye’de dinci faşist cuntanın saldırı ve manevraları boşa çıkarılamayacaktır.

Lastik gibi dört bir yana çekilen sloganlara karşı etkin bir propaganda ve ajitasyon, ideolojik ve politik mücadele şarttır. Politik-pratik mücadelenin gereksinmelerine öncü pozisyonlarda yanıt verecek bir müdahale geliştirmek devrimci ve komünist güçlerin acil görevidir.

Her slogan bir sınıf karakterine sahiptir. Her sloganın teorik arka planını ve politik karakterini okumak lazım. Hiçbir şeyin eskisi olmaması ancak devrim ve sosyalizm kavgasının zaferiyle ve başarılı bir çizgide sosyalist inşanın geliştirilmesiyle olanaklı olabilir yalnızca.

Deniyor ki salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, peki ne olacak?
Emperyalist dünya pazarının sonu mu gelecek? Uluslararası tekellerin varlığı bitecek mi? Azami kar için üretim düzeni olan emperyalist kapitalizm kendiliğinden çökmüş mü olacak? Burjuva devlet burjuvazinin devleti olmaktan çıkıp sözgelimi ‘’halkın devleti’’ne mi dönüşecek?

Soruları uzatmaya gerek yok, burjuva liberal propaganda sahtedir ve geniş kitleleri yanıltma amacı taşımaktadır.

Bu sloganı kullananların bir kesiminin beklentisi kriz sonrası ‘’sosyal devlet’’e geri dönülmesi, ‘’Keynesyen politikalar’’ın yeniden uygulanmasıdır. Bu sözde beklenti ve propaganda burjuva liberal ideolojik saldırının bir biçimidir. Kapitalizmi reforme ederek ömrünü uzatma perspektifini ifade ediyor. Devrimci başkaldırılara, devrimin gelişmesine karşı eskimiş sosyal demokrat burjuva çizgi umut göstirilerek reformist bir barikat inşaa edilmek isteniyor.

Dünya devriminin atılıma geçtiği, güçlü bir uluslararası komünist ve devrimci-demokratik hareketin var olduğu ve geliştiği dönemde burjuva devlet Keynesyen politikalar izleyebilir. Geçmişte SSCB’nin, giderek sosyalist bir kampın var olduğu, küresel çapta güçlü bir emek hareketinin geliştiği, dünya devrim dalgasının güçlü bir şekilde yükseldiği, sosyalizm sempatisinin güçlü olduğu bir tarih kesitinde emperyalist dünya sistemi ve burjuva devletler ‘’sosyal devlet’’ uygulamasına geçmişlerdi. Dünya devriminin önünü kesmek için bu politikalar uygulanmıştı.

Kuşkusuz ki bu gerçeklerin yanı sıra, o koşullarda söz konusu politikalar uluslararası burjuvazinin sermaye birikim stratejisinin gereklerine de dayanmaktaydı.

Daha sonra uluslararası tekellerin emperyalist kapitalizmin başlıca biçimleri haline gelmesiyle tekellerin neoliberal saldırı politikası gündemleşti. Bu politikaların bir gereği olarak, küresel çapta ÇUŞ’ların yeni tip sermaye birikim stratejisi saldırgan bir tarzda uygulandı. Emperyalist dünya sistemi, yeni bir teknik temelde alt ve üstyapısıyla birlikte biçimlendirildi. Dünya devrim dalgasının geri çekilmeye başlaması ve özellikle ‘’Doğu bloku’’nun (kapitalist/revizyonist sistemin) çöküşüyle devrimci dalganın dibe vurması ÇUŞ’ların saldırısı için oldukça elverişli koşullar sağladı. Böylece ‘’Keynesyen dönem’’; merkezde ‘’refah devleti’’, çevrede ‘’ulusal kalkınmacı, ithal ikameci, devletçi’’ model tasfiye edildi. Uluslararası tekeller, yeni işbölümü temelinde bir ahtopot gibi yerküremizi ele geçirdi. Dünya proletaryasının, ezilen halkların, sosyalist sistem ve kampın mücadelesiyle kazanılmış ekonomik, siyasal, sosyal haklar ve özgürlükler tırpanlandı.

‘’Serbest piyasa ekonomisi’’, devletin ekonomiden çekilmesi” politikası, “ulus devletin” yeniden yapılandırılması isteği, tekelci kapitalizmin ulaşmış olduğu birikim aşamasının, yeni uluslararası iş bölümünün, yeni kapitalist sermaye birikim modelinin bir gereğiydi. Bu bağlamda ÇUŞ’lu kapitalizm döneminde burjuva devletin iktisadi yükümlülükleri de yeniden tanımlanarak yapılandırıldı. Burjuva devlet, böylece, yeni dönemin, ÇUŞ’lu tekelci kapitalist dönemin gereksinimlerini karşılayan ve yeni sürecin gereklerine ve gereksinmelerine yanıt veren ‘’neoliberal devlet’’ olarak sürecin önünü açmaya başladı…

Dünya devriminin hala atılıma geçmediği, devrimci ve komünist hareketin oldukça cılız ve dağınık olduğu, ortada herhangi bir sosyalist ülkenin veya kampın olmadığı, dünya proletaryasının ve halkaların ağır mevzi kayıplarına uğradığı bir tarihsel kesitte emperyalist kapitalizmin, uluslararası tekellerin ‘’refah devleti’’ne döneceğini beklemek ham bir hayaldir. Bu bağlamda sermaye zorunlu kaldığı oranda sosyal liberal politikalar uygulayabilir ancak.

Sermaye, dünya proletaryası ve halklarının büyüyen devrimci öfkesi ve indireceği darbelerle bir takım tavizler vermek zorunda kalabilir vb.

Ancak bu, sermayenin ‘’sosyal devlet’’e dönüşü olmayacaktır.

Kuşkusuz ki ‘’Koronavirüs salgını’’ ile dünya çapında kapitalizme ve burjuva devletlere olan güven duygusu daha güçlü bir şekilde gerilemiştir. Kapitalizm ve politikaları daha fazla sorgulanacaktır. Bu tepki ve sorgulamaların sistem içine çekilerek asimile edilmesi için ‘’Keynesyen devlet’’ üzerine sahte beklentiler yaratılmak istenmektedir.

Yukarıda eksik olarak çizdiğimiz tablo, bugün ‘’Keynesyen politikalar’’a, ‘’sosyal devlete’’ dönüş yapılmasını, kapitalist emperyalizmin kendisini reforme ederek ‘’yeni politikalar’’ izlemesini öneren, böylece ‘’sosyal adalet’’e dayanan bir gelişme uman ve bekleyen eğilimlerin neden gerçekçi olmayacağını göstermeye yetmektedir. Temel ve yakıcı ihtiyaç, kapitalizmi reforme etmek değil, devrim ve sosyalizmin zaferiyle yıkmaktır.

Salgın şoku geçtiği oranda işçiler, işsizler, sosyal güvenceden yoksun olanlar, evsizler, yoksullar, kitlesel biçimde ölmeleri meşrulaştırılan yaşlılar, kadınlar, gençler, iflasa sürüklenen küçük işletmeciler sermaye ve devletlerinin salgın karşısında kendilerini kendi kaderleriyle başbaşa bıraktıklarını unutmayacak; sermayenin teknolojisinin, savaşlara, nükleer, biyolojik, kimyasal, konvansiyonel silahlara yapılan yatırımların; ekolojik sistemin yıkımının, doğanın vahşice yağmalanmasının; piyasa ekonomisinin, azami kara hizmet eden sağlık sisteminin vb. kendilerini korumadığı gerçeklerinden de yola çıkarak emperyalist dünya sistemini daha güçlü sorgulayacaktır. Birikmiş, keskinleşmiş öfkesini sayısız biçimlerde ortaya koyacaktır. Kendiliğinden anti-kapitalist hareketler daha güçlü gelişecektir. Ekolojik hareket sıçrama yapacaktır.

Önümüzdeki tarihsel kesitte, bir yandan emperyalist hegemonya ve rekabet mücadeleleri daha bir keskinleşecek, çok kutuplu dünya gerçeği daha keskin gelişecektir. Diğer yandan siyasal gericilik ivmelenecek, faşist hareket güç kazanacak, faşizme doğru gidiş süreci güçlenecektir. Öte yandan proletarya ve halkların, ezilenlerin mücadele dalgası gelişecektir. Yani önümüzdeki dönemde ‘’sosyal devlet’’e, ‘’demokratikleşmeye’’ değil, daha sert ve karmaşık mücadelelerle şekillenecek, daha karmaşık bir sürecin içerisine girilecektir.

Ulusal, bölgesel, uluslararası alanda mücadeleleri birleştirip geliştirmek, bu mücadeleleri devrim ve sosyalizm mücadelesinin zaferine yönlendirmek ise, Türkiye ve dünya komünist hareketinin görevidir. Ancak belli ki bu tekne daha çok su kaldıracak. Dünya devriminin olgunlaşmış nesnel koşullarıyla öznel koşulları arasındaki uçurumun aşılması gerekiyor. Bu ise, gerek Türkiye ve Kürdistan’da gerekse de dünya ölçeğinde yeni tip bir komünist hareketin gelişmesiyle olanaklı olacaktır.

Hasan OZAN İLTEMUR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder