COVİD-19
VE
‘’HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!’’ SLOGANI
ÜZERİNE
Her
önemli krizin ardından ‘’Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!’’
sloganı yükselir. Bu
slogan bir yandan kapitalizme karşı yükselen tepkileri dile
getirir.
Diğer
yandan burjuvazinin proletarya ve halklarda sahte beklentiler
yaratarak oyalama
anlamını taşır.
Öte
yandan sermaye sınıfının olası değişim ve
saldırı planlarını
kamuoyuna kabul ettirmenin aracı
olarak kullanılır.
Bu
bağlamda komünistler için önemli olan şey, her krizi emperyalizm
ve gericiliğe karşı proletarya ve halkların mücadelesini
geliştirmenin bir olanağı olarak değerlendirmektir. Sermaye
sınıfı ve burjuva devletin kriz(ler)in yükünü emekçi sınıf
ve tabakaların sırtına yıkma politikasına karşı mücadele
etmektir. Program ve stratejisine bağlı olarak sürece güncel
politikalarla; sürece yanıt olacak mücadele ve örgüt
biçimleriyle, talep ve sloganlarla müdahale etmektir. Sınıfın ve
kitlelerin kendiliğinden devrimci öfkesini bilinçli, örgütlü
hale getirerek devrim ve sosyalizm kavgasının zaferine
yönlendirmektir. Devrimci iktidar kavgasının yan ürünü olan ve
olacak sosyal reforumcu kazanımları da elde ederek geliştirmektir.
Bu
bağlamda da belirleyici olan öncülüğün gereklerine yanıt
verecek komünist bir partinin varlığıdır. Proletarya içinde
etki gücü olmayan, geniş emekçi kitlelerle bağları olmayan,
kitlelerin içinde değil dışında kalan bir komünist öncü ise
kuşkusuz ki kriz anlarında da mücadelenin gereksinmelerine yanıt
veremez; demokratik ve sosyalist amaçlarına doğru ilerleyemez.
Böyle olunca da etki gücünden yoksun, karşılık bulmayacak
analizlerle, çağrılarla, sloganlarla yetinmek zorunda kalır. Yine
bu bağlamda ‘’öncü görevlerini yapmaya hazırdır’’
vbg söylemler de karşılığı olmayan boş sloganlara, çağrılara
dönüşür; ‘’ezilenler’’ kendinizi dünya devrimi için
feda edin, başkaldırın vs. üzerine ajitatif söylemlerle
yetinilmek zorunda kalınılır.
Söz
konusu sloganın kitleleri aldatmak, yönetmek için kullanılması
burjuvazinin taktiğidir. Sözgelimi sahte umutlar yaratmak için,
‘’küreselleşme’’ üzerine sistematik bir tarzda
geliştirilen toz pembe parıltılı söylemi hatırlayalım…
Neoliberal, postmodern, postMarksist güzellemelerin yüzündeki
maske bugün zaten yere düşmüştür. Şu Koronavirüs salgını
deneyimi de ayrıca söz konusu gerici propaganda ve ajitasyona ağır
ve yeni bir darbe indirmiştir. Milyarlarca insan can güvenliğinden
yoksun olduğunu, yaşama hakkını güvence altına alacak sağlık
ve gelirden, sosyal korumadan yoksun yaşadığını, burjuva
devletlerin aldığı tedbirlerin sermayeyi, uluslararası tekelleri
kurtarmak amaçlı olduğunu bugün daha iyi görmektedir.
Her
krizi kendi sınıf çıkarları için kullanmak burjuvazinin
sistematik bir politikasıdır. Koronavirüs salgınında da aynı
şey yaşanmaktadır.
Kriz
süreçlerinde ‘’Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!’’
sloganı dünya burjuvazisi için, yeni plan ve saldırılarını
pratikleştirmenin de fırsatı olarak kullanılır. Covid-19
salgınında da bu gerçeği görmekteyiz. Burjuvazi ve yardakçıları
bu sloganı gerici amaç ve hedefleri için bir karartma aracı
olarak kullanmaktadır. Uluslararası sermaye bu vb. sloganların
ardına gizlenerek kazanılmış kamusal ve bireysel özgürlükleri
gasp etmektedir. Gözetim ve denetim teknolojisinin toplumun tüm
gözeneklerine dek sızmasını meşrulaştırıp yasa katına
çıkarmak istemektedir. Tekellerin ve burjuva devletin kriz yönetim
model ve saldırısını olağanlaştırmaktadır. ‘’Koronavirüs
krizi’’ kullanılarak ‘’terörle mücadele’’ modeli
günlük yaşam tarzının normalleşmiş bir formuna dönüştürülmek
istenmektedir. Ordunun her fırsatta sokaklara inmesi
sıradanlaştırılmak istenmektedir. Proletarya ve halklara gönüllü
kulluk dayatılmaktadır.
Kuşkusuz
ki sahte umutlar yaratılmasına ve krizin burjuva devletleri
sağlamlaştırmanın, ‘’otoriterleştirme’’nin aracı olarak
kullanılmasına karşı en geniş kitleleri aydınlatmak,
örgütlemek, seferber ederek dişe diş mücadele etmek zorunludur.
Böyle bir mücadele olmaksızın ne uluslararası sermayenin ne de
Türkiye’de dinci faşist cuntanın saldırı ve manevraları boşa
çıkarılamayacaktır.
Lastik
gibi dört bir yana çekilen sloganlara karşı etkin bir propaganda
ve ajitasyon, ideolojik ve politik mücadele şarttır.
Politik-pratik mücadelenin gereksinmelerine öncü pozisyonlarda
yanıt verecek bir müdahale geliştirmek devrimci ve komünist
güçlerin acil görevidir.
Her
slogan bir sınıf karakterine sahiptir. Her sloganın teorik arka
planını ve politik karakterini okumak lazım. Hiçbir şeyin eskisi
olmaması ancak devrim ve sosyalizm kavgasının zaferiyle ve
başarılı bir çizgide sosyalist inşanın geliştirilmesiyle
olanaklı olabilir yalnızca.
Deniyor
ki salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, peki ne
olacak?
Emperyalist
dünya pazarının sonu mu gelecek? Uluslararası tekellerin varlığı
bitecek mi? Azami kar için üretim düzeni olan emperyalist
kapitalizm kendiliğinden çökmüş mü olacak? Burjuva devlet
burjuvazinin devleti olmaktan çıkıp sözgelimi ‘’halkın
devleti’’ne mi dönüşecek?
Soruları
uzatmaya gerek yok, burjuva liberal propaganda sahtedir ve geniş
kitleleri yanıltma amacı taşımaktadır.
Bu
sloganı kullananların bir kesiminin
beklentisi kriz sonrası ‘’sosyal devlet’’e geri dönülmesi,
‘’Keynesyen politikalar’’ın yeniden uygulanmasıdır. Bu
sözde beklenti ve propaganda burjuva liberal ideolojik saldırının
bir biçimidir. Kapitalizmi reforme ederek ömrünü uzatma
perspektifini ifade ediyor. Devrimci başkaldırılara, devrimin
gelişmesine karşı eskimiş sosyal demokrat burjuva çizgi umut
göstirilerek
reformist bir barikat inşaa
edilmek isteniyor.
Dünya
devriminin atılıma geçtiği, güçlü bir uluslararası komünist
ve devrimci-demokratik hareketin var olduğu ve geliştiği dönemde
burjuva devlet Keynesyen politikalar izleyebilir. Geçmişte
SSCB’nin, giderek sosyalist bir kampın var olduğu, küresel çapta
güçlü bir emek hareketinin geliştiği,
dünya devrim dalgasının güçlü
bir şekilde yükseldiği,
sosyalizm
sempatisinin güçlü
olduğu bir
tarih kesitinde emperyalist dünya sistemi ve burjuva devletler
‘’sosyal
devlet’’ uygulamasına geçmişlerdi. Dünya
devriminin önünü kesmek için bu politikalar uygulanmıştı.
Kuşkusuz
ki bu gerçeklerin yanı sıra, o koşullarda söz konusu politikalar
uluslararası burjuvazinin sermaye birikim stratejisinin gereklerine
de dayanmaktaydı.
Daha
sonra uluslararası tekellerin emperyalist kapitalizmin başlıca
biçimleri haline gelmesiyle tekellerin neoliberal saldırı
politikası gündemleşti. Bu politikaların bir gereği olarak,
küresel çapta ÇUŞ’ların yeni tip sermaye birikim stratejisi
saldırgan bir tarzda uygulandı. Emperyalist
dünya sistemi, yeni
bir teknik temelde
alt ve üstyapısıyla
birlikte biçimlendirildi.
Dünya devrim dalgasının geri çekilmeye başlaması ve özellikle
‘’Doğu bloku’’nun (kapitalist/revizyonist sistemin)
çöküşüyle devrimci dalganın dibe vurması ÇUŞ’ların
saldırısı için oldukça elverişli koşullar sağladı. Böylece
‘’Keynesyen dönem’’; merkezde ‘’refah devleti’’,
çevrede ‘’ulusal kalkınmacı, ithal ikameci, devletçi’’
model tasfiye edildi. Uluslararası
tekeller, yeni işbölümü temelinde bir ahtopot gibi yerküremizi
ele geçirdi. Dünya
proletaryasının, ezilen halkların, sosyalist sistem ve kampın
mücadelesiyle kazanılmış ekonomik, siyasal, sosyal haklar ve
özgürlükler tırpanlandı.
‘’Serbest
piyasa ekonomisi’’, “devletin
ekonomiden
çekilmesi” politikası, “ulus devletin” yeniden
yapılandırılması isteği, tekelci
kapitalizmin ulaşmış olduğu birikim aşamasının, yeni
uluslararası iş bölümünün, yeni kapitalist sermaye birikim
modelinin
bir gereğiydi.
Bu
bağlamda ÇUŞ’lu
kapitalizm döneminde burjuva devletin iktisadi
yükümlülükleri de
yeniden
tanımlanarak
yapılandırıldı.
Burjuva
devlet,
böylece, yeni dönemin, ÇUŞ’lu tekelci kapitalist dönemin
gereksinimlerini
karşılayan
ve yeni sürecin
gereklerine
ve gereksinmelerine yanıt veren ‘’neoliberal devlet’’ olarak
sürecin
önünü açmaya başladı…
Dünya
devriminin hala
atılıma
geçmediği, devrimci ve komünist hareketin oldukça cılız ve
dağınık olduğu, ortada herhangi bir sosyalist ülkenin veya
kampın olmadığı, dünya proletaryasının ve halkaların
ağır mevzi kayıplarına uğradığı bir tarihsel kesitte
emperyalist kapitalizmin, uluslararası tekellerin ‘’refah
devleti’’ne döneceğini beklemek ham bir hayaldir. Bu
bağlamda sermaye zorunlu kaldığı oranda sosyal liberal
politikalar uygulayabilir ancak.
Sermaye,
dünya proletaryası ve halklarının büyüyen devrimci öfkesi ve
indireceği darbelerle bir takım tavizler vermek zorunda kalabilir
vb.
Ancak
bu, sermayenin
‘’sosyal devlet’’e dönüşü olmayacaktır.
Kuşkusuz
ki ‘’Koronavirüs salgını’’ ile dünya çapında
kapitalizme ve burjuva devletlere olan güven duygusu daha
güçlü
bir şekilde gerilemiştir. Kapitalizm ve politikaları daha fazla
sorgulanacaktır. Bu
tepki ve sorgulamaların sistem içine çekilerek asimile edilmesi
için ‘’Keynesyen devlet’’ üzerine sahte beklentiler
yaratılmak
istenmektedir.
Yukarıda
eksik olarak çizdiğimiz tablo, bugün ‘’Keynesyen
politikalar’’a, ‘’sosyal devlete’’ dönüş yapılmasını,
kapitalist emperyalizmin kendisini reforme ederek ‘’yeni
politikalar’’ izlemesini öneren, böylece ‘’sosyal adalet’’e
dayanan bir gelişme uman ve bekleyen eğilimlerin neden gerçekçi
olmayacağını göstermeye yetmektedir. Temel ve yakıcı ihtiyaç,
kapitalizmi reforme etmek değil, devrim ve sosyalizmin zaferiyle
yıkmaktır.
Salgın
şoku geçtiği oranda işçiler, işsizler, sosyal güvenceden
yoksun olanlar, evsizler, yoksullar, kitlesel biçimde ölmeleri
meşrulaştırılan yaşlılar, kadınlar, gençler, iflasa
sürüklenen küçük işletmeciler sermaye ve devletlerinin salgın
karşısında kendilerini kendi kaderleriyle başbaşa bıraktıklarını
unutmayacak; sermayenin teknolojisinin, savaşlara, nükleer,
biyolojik, kimyasal, konvansiyonel silahlara yapılan yatırımların;
ekolojik sistemin yıkımının, doğanın vahşice yağmalanmasının;
piyasa ekonomisinin, azami kara hizmet eden sağlık sisteminin vb.
kendilerini korumadığı gerçeklerinden de yola çıkarak
emperyalist dünya sistemini daha güçlü sorgulayacaktır.
Birikmiş, keskinleşmiş öfkesini sayısız biçimlerde ortaya
koyacaktır. Kendiliğinden anti-kapitalist hareketler daha güçlü
gelişecektir. Ekolojik hareket sıçrama yapacaktır.
Önümüzdeki
tarihsel kesitte, bir yandan emperyalist hegemonya ve rekabet
mücadeleleri daha bir keskinleşecek, çok kutuplu dünya gerçeği
daha keskin gelişecektir. Diğer yandan siyasal gericilik
ivmelenecek, faşist hareket güç kazanacak, faşizme doğru gidiş
süreci güçlenecektir. Öte yandan proletarya ve halkların,
ezilenlerin mücadele dalgası gelişecektir. Yani önümüzdeki
dönemde ‘’sosyal devlet’’e, ‘’demokratikleşmeye’’
değil, daha sert ve karmaşık mücadelelerle şekillenecek, daha
karmaşık bir sürecin içerisine girilecektir.
Ulusal,
bölgesel, uluslararası alanda mücadeleleri birleştirip
geliştirmek, bu mücadeleleri devrim ve sosyalizm mücadelesinin
zaferine yönlendirmek ise, Türkiye ve dünya komünist hareketinin
görevidir. Ancak belli ki bu tekne daha çok su kaldıracak. Dünya
devriminin olgunlaşmış nesnel koşullarıyla öznel koşulları
arasındaki uçurumun aşılması gerekiyor. Bu ise, gerek Türkiye
ve Kürdistan’da
gerekse de dünya ölçeğinde yeni tip bir komünist hareketin
gelişmesiyle olanaklı olacaktır.
Hasan
OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder