5 Nisan 2020 Pazar

KAPİTALİZM, CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER

KORONA SALGINI BURJUVA DEVLET VE TEKNOLOJİ
I

Koronavirüs salgını tekellerin ve burjuva devletin teknolojik denetim ve yönetim sistematiğinin daha köklü yerleşmesi için bir fırsat olarak görülmektedir. Şok edici gelişmelerle, korku ve panik yaratarak ya da salgın örneğinde olduğu gibi şok edici gelişmeler kullanılarak sermayenin ekonomik, siyasi, askeri planları, saldırıları yaşama geçiriliyor ve geçirilmeye çalışılıyor.
Sözgelimi, salgına karşı mücadele adına “Teknoloji tabanlı iz sürme yöntemleri” hızla devreye koyuluyor ya da bu sistem tüm toplumu kapsayacak hale getiriliyor. Cep telefonuna yüklenen bir programla hastalığı ve salgını denetleme ve yayılmasını önleme adına insanlar anı anına takip ediliyor, kimin kimle, kimlerle görüştüğü, ne kadar görüştüğü saptanıyor. Bu amaçla teknoloji devleri ve burjuva devletler en ileri teknolojik üretimi daha da geliştirmeyi, toplumsallaştırmayı, bu vb. uygulamaların meşrulaştırılarak yerleştirilmesi için harıl harıl çalışıyor. Kağıt ve madeni para yerine çipli kart kullanımı yerleştirilerek anında iz sürme geliştirilerek tüm toplumun hücrelerine dek sızılmak hedefleniyor. Öyle ya, Korona salgını var. Yani, Minareyi çalan kılıfı da hazırlıyor.
Demokratik hak ve özgürlükler mi, geçelim onları. Kişisel verilerin korunma mı, geçelim bunları; bu veriler de çoktan metalaşmış, piyasaya sürülmüş ve bu defalarca da dünya kamuoyu nezdinde açığa çıkmıştır. Sözde demokratik burjuva devletlerin ve uluslararası tekellerin kişisel verilerin korunmasına saygı duyduğu ve bu verileri ihlal etmeyeceğine, bu ihlalin sadece ‘’Çin, Rusya, Kuzey Kore gibi otoriter devletler tarafından yapıldığına ve yapılacağına’’ inanmak için ya aptal ya da cahil olmak gerekir. Bu vb. propagandalar emperyalist batı ülkelerini, ABD, AB gibi ülkeleri ve platformları temize çıkarma çabasından başka bir şey değildir. Modern teknolojik gözetleme, takip, denetleme, yönlendirme söz konusu olunca hiçbir ‘’otoriter devlet’’ ABD’yle, AB’yle, İngiltere’yle, İsrail’le aşık atamaz bile. Örneğin bilgisayarımda şu an bu makaleyi yazarken anında ABD tarafından izleniyor, denetleniyor. Peki ‘’otoriter’’ denen devletlerden hangisi bu güce ve gözetleme imkanına sahip ki?!

Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası, düşen kar oranları, keskinleşen hegemonya ve rekabet mücadelesi emperyalist tekellerin en modern teknolojileri kullanmalarına yol açmaktadır. Makinenin, teknolojinin kapitalistçe kullanımı uluslararası sermayenin elinde enternasyonal proletaryanın direnişini kırmada daima etkili bir güç olagelmiştir. Aynı saldırgan uygulama istim üzerinde devam etmektedir. Teknolojik denetimin tekellerin elinde olduğu koşullarda proletarya ve halkların, doğanın sömürülmesinin kaçınılmaz olduğu kesin ve açıktır. Bu olgu, kapitalist emperyalizmin nesnel karakterinin sonucudur.

Toplumu gözeneklerine kadar izlemede, trilyonlarca doları savaş sanayine ve ordulara aktarmakta duraksamayan ‘’merkez’’ ve ‘’çevre’’nin burjuva devletleri, iş sözgelimi Korona salgınına gelince proletarya ve halklara kaynak yokluğundan,, toplumun fedakarlık yapması gerektiğinden bahsediyorlar. Bu sınır tanımayan burjuva iki yüzlülüğün tipik bir yansımasıdır.

İçeride gerici iç savaş, dışarıda emperyalist yayılma ve dünya devrimini ezme cihazı olarak tahkim edilerek yetkinleştirilen emperyalist (ve bağımlı) devlet bütün bu işlevlerini yerine getirme sürecinde ileri teknik-teknolojik temelde yapılanmıştır. Emperyalist küreselleşmenin devleti tipik bir “Big Brother” devletidir zaten. Travma ile kontrol, psikolojik savaş, psikolojik harp teknikleriyle yönetim tarzı olağanlaşarak sıradanlaşmıştır. Kaotik bir dünyada yaşadığımız, “terörizmin baş düşman” ve görünmez bir düşman olduğu; düşmanın her an ve her yerde olduğu neofaşist propagandasıyla her an başımıza kötü bir şey geleceği duygusu ile toplumsal psikoloji yeniden ve yeniden şekillendiriliyor. Böylece, “güçlü devlet” arzusu meşrulaştırılıp toplumsallaştırılıyor. Ve bu iş küresel çapta örgütleniyor. Bu, yeni değildir fakat Koronavirüs salgınıyla ‘’güçlü devlet’’, ‘’yöneten demokrasi’’, ‘’kontrol devleti’’ daha köklü ve dizginsiz olarak geliştirilmeye çalışılıyor.

Kuşkusuz amaç, yoğun, kapsamlı, sistematik ideolojik, politik, psikolojik saldırı kampanyalarıyla proletarya ve halkların özgüven duygusunu yıkmak, yıldırmak, pasifize etmek, teslimiyet dayatarak “toplum”u yönetmektir. Sömürüye, zulme, toplumsal adeletsizliğe dayanan hegemonyalarını pekiştirmektir. İdeolojik hegemonyalarını zor yoluyla kabul ettirmektir. Ulusal, bölgesel, küresel devrimlere karşı savunma, bastırma, saldırı ve ezme çalışmalarını sürekli diri tutarak yetkinleştirmektir. Emperyalist rekabet mücadelesinde önde olmak, öne çıkmak dünyanın patronu olmaktır.

Başlangıçta ve özellikle askeri amaçlarla geliştirilen enformasyon ve telekomünikasyon teknolojileri zamanla ekonomilerin yeni teknik temeline dönüşerek emperyalist dünya ekonomisini yeniden yapılandırmıştır. Enformasyon, telekomünikasyon, biyometrik teknolojiler bir yandan üretim süreçlerinde kullanırken, diğer yandan da politik üstyapının ve üst yapının merkezinde duran devletin proletarya ve halkları denetlemesinin, kontrol edilip yönetilmesinin silahları haline getirilmiştir. Yapay zeka kullanımı, “E-devlet”, çipli yaşam, dijitalleşmiş dünya, biyolojik pasaport, “Big Brother” devlet gerçeğini vurgular aynı zamanda. İleri teknoloji ile tüm toplum hücrelerine dek denetim altına alınmaya çalışılıyor. Sonu gelmeyen “İç ve dış düşmanlar”; jeopolitik çıkarlar, beka, milli güvenlik, küresel güvenlik; “düşman” havada, karada, denizde, uzayda vs. neofaşist propaganda ve manipülasyonu çok bilinçli yapılıyor. Koronavirüs her yerde, nerede ve nasıl salgına yakalanacağınızı bilemezsiniz, düşman Koronavirüstür, daha büyük ve daha tehlikeli virüs salgınları da sık sık gelecek; devletinize, ilaç tekellerine vb. güvenin, sokaklara çıkmayın, artık olağanüstü hal rejimleriyle yönetilmek zorunlu ve doğaldır, söz dinleyin, akıllı olun vb. propagandası ile ‘’terörizme karşı mücadele’’ strateji ve taktiği karşılıklı birbirini tamamlıyor.

Kapitalist üretim tarzı, uluslararası emperyalist dünya sistemi güvensizlik ve rekabet üzerine kuruludur. Kapitalist üretim tarzının “herkesin herkesle mücadelesi”ne dayanan toplumsal gerçeği ve toplumsal psikolojisi; emperyalist küreselleşmenin her bakımdan daha kapsamlı üreterek küreselleştirdiği toplumsal kötülüklerin kaynağının emperyalist kapitalizm olduğu gerçeği gizlenmek isteniyor. ''Kamusal aklın kontrolü” temelinde yok sayılarak dünya yönlendiriliyor. Ancak emperyalizmin ve işbirlikçi gericiliğin tüm çabalarına karşın Koronavirüs salgını ile bir kez daha görmekteyiz ki, geniş kitleler kapitalizme sorgusuz sualsiz boyun eğmiyor. Kapitalizm ve uluslararası tekellerin ve devletlerin gerçeği artan oranda sorgulanıyor, dünya çapında devrimci öfke birikip bendine sığmıyor. Gezegenimizin her yanında mücadeleler gelişiyor. Unutmamız gerekiyor ki, karşımızda kadir-i mutlak bir güç yok...

Emperyalist küreselleşmenin devleti, zayıf değil güçlü devlettir. Burjuva devletin militarist ve terörist karakteri küresel ölçekte gelişiyor, geliştiriliyor. Yürütme erkinin, asker-polis-istihbarat aygıtlarının olağanüstü güçlendirilmiş olması; “güvenlik”in özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi; özel kapitalist sektöre dayalı özel birliklerin, özel orduların, paramiliter kuvvetlerin sayısız biçimde geliştirilmesi “neoliberal küreselleşme”nin önemli ve genelleşen olgularından birisidir. Bu bakımdan ABD modeli, prototip olarak örnek teşkil ederek hızla yaygınlaşmıştır. Kamusal” olan özelleştiriliyor, özelleştirilen “kamusal”laşıyor, yani “kamusal” kabul ediliyor. Devletin güvenlik aygıtlarıyla (bürokrasi, polis, asker, istihbarat) özel kapitalist sektörün özel “güvenlik” kuvvetleri ve orduları iç içe geçiyor, birbirini tamamlıyor. Dünya pazarının derinlemesine ve genişlemesine sömürülmesi, emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde daha etkin hale gelmek mücadelesi, dünya devrimine karşı saldırgan hazırlık ve yönelim bu süreçlerle iç içedir.

Bilgisayar, uydu sistemleri, internet, cep telefonları, kamera, biyoteknolojilere dayanan sistemler devasa bir “savunma”, “güvenlik”, kontrol, saldırı, baskı aracı olarak tüm “küresel toplum”un gözeneklerine dek sızıyor. Hollywood filmlerinde izlediğimiz bilim-kurgu teknolojileri giderek artan oranda sıradanlaşarak günlük yaşamın denetiminin aracına dönüştürülüyor. Rafine bir “gözetim toplumu” inşa ediliyor. Ev-okul-işyeri-boş zamanlar-kamusal alanlar elektronik denetim altına alınıyor. Buna da “demokrasi” ve “şeffaflık”, “enformatik toplum”, “bilgi çağı” vb. deniyor. Teknoloji ve bilgi ise bir avuç ÇUŞ’un ve burjuva devletin tekelinde bulunuyor.

Gezegenimiz küçülmüş küresel bir kente dönüşmüş bulunuyor. Kapitalizmde başta metropoller olmak üzere kentler belirleyici roller oynar ve bu belirleyicilik hem burjuvazi hem de proletarya için geçerlidir. Kentler, ekonomik, siyasal, toplumsal yaşamın merkezidir. ‘’Küreselleşme’’yle kentleşme de sıçrama yaparak belirleyici rolünü arttırmıştır. Böylece kentler devrimci başkaldırın daha yaşamsal merkezlerine dönüşmüştür. Bu gerçeği bilen sermaye ve devlet, kent yaşamını bir örümcek ağı gibi denetim altına almış, gözetim teknolojisini de bir baştan bir başa örmüştür. Özellikle dünyanın bütün önemli kentleri gören, izleyen, tanıyan, denetleyen gelişkin kameralar ağıyla, dinleme teknolojisiyle, yapay zekayla kontrol edilmektedir.

Koronavirüs salgınını kullanan ve kullanmaya devam edecek burjuva devlet, yalnızca sermayenin iktisadi gereksinimleri açısından değil, yanı sıra yoğunlaşan siyasal gericilik eğilimine bağlı olarak kentleri de yeniden ve yeniden yapılandırmaya devam edecektir. Onlar, kapitalist kentlerin sınıf mücadelesi bakımından yaşamsal stratejik ve taktik öneminin farkındadırlar ve buna göre de konumlanmaktadırlar.

Dün olduğu gibi bugün de burjuva devlet, özü itibari ile hiçbir yasayla sınırlandırılmamış burjuvazinin sınırsız diktatörlüğüdür. ‘’Neo-liberal devlet’’ dünya pazarını temel alan ve ÇUŞ’lu dönemin gereklerine yanıt veren devlettir. Doğası gereği, dünden çok daha yoğunlaşmış olan siyasal gericilik eğilimini temsil etmekte ve artan saldırganlık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Koronavirüs salgınını kullanan ve daha güçlü kullanacak olan burjuva devletin, önümüzdeki süreçte ‘’sosyal devlet’’e, ‘’demokratikleşen devlet’’e dönüşeceğini bekleyenler yazı dizimiz boyunca anlatageldiğimiz gibi emperyalist dünya sisteminin gerçeklerini gizliyorlar. İçte, 21. asırda daha da sert ve daha enternasyonalist karakterde patlak vermesi kaçınılmaz olacak olan devrimci ve sosyalist mücadelelere karşı daha hareketli, daha esnek, vurucu gücü daha yüksek gerici bir iç savaş aygıtı olarak, dışta ise daha sert ve sertleşecek olan emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinde daha yetkin bir yayılmacılık, militarist ve aşırı saldırganlık olarak burjuva devlet gerçeği, proletarya, halklar ve ezilenler cephesinin karşısına çıkacaktır. Burjuva devlet, emekçiler ve işçi sınıfı karşısında tüm ekonomik ve sosyal yükümlülüklerinden sıyrılmış, tipik bir asker, polis, istihbarat aygıtına dönüştürülmüştür. Kendi burjuvazisinin çıkarları temelinde ve proletarya ve ezilenlerin kavgasını ezmede tipik gerici militer terörist bir iç savaş aygıtı olarak, burjuva devlet yıkılmadan tarihsel gelişmenin önü açılamaz. Teknolojinin, yapay zekanın kullanımını da ele geçirip toplumsal üretim ve toplumsal gereksinmeler için kullanılabilmesinin de tek yolu budur.

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder