KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE
DEVLETLER
KORONA
SALGINI
BURJUVA
DEVLET VE TEKNOLOJİ
I
Koronavirüs
salgını tekellerin ve burjuva devletin teknolojik denetim ve
yönetim sistematiğinin daha köklü yerleşmesi için bir fırsat
olarak görülmektedir.
Şok edici gelişmelerle, korku ve
panik yaratarak ya da salgın örneğinde olduğu gibi şok edici
gelişmeler kullanılarak sermayenin ekonomik, siyasi, askeri
planları, saldırıları
yaşama geçiriliyor ve
geçirilmeye çalışılıyor.
Sözgelimi,
salgına karşı mücadele adına
“Teknoloji tabanlı iz sürme yöntemleri” hızla
devreye koyuluyor ya da bu sistem tüm toplumu kapsayacak hale
getiriliyor. Cep telefonuna yüklenen
bir programla hastalığı ve
salgını denetleme ve yayılmasını
önleme adına
insanlar anı anına
takip ediliyor, kimin kimle, kimlerle
görüştüğü,
ne kadar görüştüğü
saptanıyor. Bu amaçla teknoloji
devleri ve burjuva devletler
en ileri teknolojik üretimi daha da
geliştirmeyi, toplumsallaştırmayı,
bu vb. uygulamaların meşrulaştırılarak yerleştirilmesi için
harıl harıl çalışıyor. Kağıt ve
madeni para yerine çipli kart kullanımı yerleştirilerek anında
iz sürme geliştirilerek
tüm toplumun hücrelerine dek sızılmak
hedefleniyor. Öyle ya, Korona salgını
var. Yani, Minareyi
çalan kılıfı da hazırlıyor.
Demokratik
hak ve özgürlükler mi, geçelim onları. Kişisel
verilerin
korunması
mı, geçelim bunları;
bu veriler de çoktan metalaşmış,
piyasaya sürülmüş ve bu defalarca da dünya
kamuoyu nezdinde açığa çıkmıştır.
Sözde
demokratik burjuva devletlerin ve
uluslararası tekellerin kişisel verilerin korunmasına saygı
duyduğu ve
bu verileri ihlal
etmeyeceğine, bu ihlalin sadece ‘’Çin,
Rusya, Kuzey Kore gibi otoriter
devletler tarafından yapıldığına ve
yapılacağına’’ inanmak için ya
aptal ya da cahil olmak gerekir. Bu
vb. propagandalar
emperyalist batı ülkelerini, ABD, AB gibi ülkeleri ve platformları
temize çıkarma çabasından başka bir şey değildir. Modern
teknolojik gözetleme, takip, denetleme, yönlendirme söz konusu
olunca hiçbir ‘’otoriter devlet’’ ABD’yle,
AB’yle,
İngiltere’yle,
İsrail’le
aşık atamaz bile. Örneğin
bilgisayarımda şu an bu makaleyi
yazarken anında ABD tarafından izleniyor, denetleniyor.
Peki ‘’otoriter’’ denen devletlerden hangisi bu güce ve
gözetleme
imkanına sahip ki?!
Kapitalizmin
eşitsiz gelişme yasası, düşen kar oranları, keskinleşen
hegemonya ve rekabet mücadelesi emperyalist tekellerin en
modern teknolojileri kullanmalarına yol açmaktadır. Makinenin,
teknolojinin kapitalistçe kullanımı uluslararası sermayenin
elinde enternasyonal proletaryanın direnişini kırmada daima etkili
bir güç olagelmiştir. Aynı saldırgan uygulama istim üzerinde
devam etmektedir. Teknolojik denetimin tekellerin elinde olduğu
koşullarda proletarya ve halkların, doğanın sömürülmesinin
kaçınılmaz olduğu kesin ve açıktır. Bu olgu, kapitalist
emperyalizmin nesnel karakterinin sonucudur.
Toplumu
gözeneklerine kadar izlemede,
trilyonlarca doları savaş sanayine ve ordulara aktarmakta
duraksamayan
‘’merkez’’ ve ‘’çevre’’nin burjuva devletleri, iş
sözgelimi Korona salgınına gelince proletarya
ve halklara kaynak yokluğundan,,
toplumun fedakarlık yapması gerektiğinden
bahsediyorlar. Bu
sınır tanımayan burjuva iki
yüzlülüğün tipik bir yansımasıdır.
İçeride
gerici iç savaş, dışarıda emperyalist yayılma ve dünya
devrimini ezme cihazı olarak tahkim edilerek
yetkinleştirilen emperyalist (ve bağımlı) devlet bütün bu
işlevlerini yerine getirme sürecinde ileri teknik-teknolojik
temelde yapılanmıştır. Emperyalist
küreselleşmenin devleti tipik bir “Big
Brother” devletidir zaten.
“Travma”
ile kontrol, psikolojik savaş,
psikolojik harp teknikleriyle yönetim
tarzı olağanlaşarak sıradanlaşmıştır. Kaotik bir dünyada
yaşadığımız, “terörizmin baş düşman” ve
görünmez bir düşman olduğu;
düşmanın her an ve her yerde olduğu neofaşist propagandasıyla
her an başımıza kötü bir şey geleceği duygusu ile toplumsal
psikoloji yeniden
ve yeniden şekillendiriliyor.
Böylece, “güçlü devlet” arzusu meşrulaştırılıp
toplumsallaştırılıyor. Ve bu iş küresel çapta örgütleniyor.
Bu, yeni değildir fakat Koronavirüs
salgınıyla ‘’güçlü devlet’’, ‘’yöneten demokrasi’’,
‘’kontrol devleti’’ daha köklü ve
dizginsiz olarak geliştirilmeye
çalışılıyor.
Kuşkusuz
amaç, yoğun, kapsamlı, sistematik ideolojik, politik, psikolojik
saldırı kampanyalarıyla proletarya ve halkların özgüven
duygusunu yıkmak, yıldırmak, pasifize etmek, teslimiyet dayatarak
“toplum”u yönetmektir. Sömürüye, zulme, toplumsal
adeletsizliğe dayanan hegemonyalarını pekiştirmektir. İdeolojik
hegemonyalarını zor yoluyla kabul ettirmektir. Ulusal, bölgesel,
küresel devrimlere karşı savunma, bastırma, saldırı ve ezme
çalışmalarını sürekli diri tutarak yetkinleştirmektir.
Emperyalist rekabet mücadelesinde önde olmak, öne çıkmak
dünyanın patronu olmaktır.
Başlangıçta
ve özellikle askeri amaçlarla geliştirilen enformasyon ve
telekomünikasyon teknolojileri zamanla ekonomilerin yeni teknik
temeline dönüşerek emperyalist dünya ekonomisini yeniden
yapılandırmıştır. Enformasyon, telekomünikasyon, biyometrik
teknolojiler bir yandan üretim süreçlerinde kullanırken, diğer
yandan da politik üstyapının ve üst yapının merkezinde duran
devletin proletarya ve halkları denetlemesinin, kontrol edilip
yönetilmesinin silahları haline getirilmiştir. Yapay zeka
kullanımı, “E-devlet”, çipli yaşam, dijitalleşmiş dünya,
biyolojik pasaport, “Big Brother” devlet gerçeğini vurgular
aynı zamanda. İleri teknoloji ile tüm toplum hücrelerine dek
denetim altına alınmaya çalışılıyor. Sonu gelmeyen “İç ve
dış düşmanlar”; jeopolitik çıkarlar, beka, milli güvenlik,
küresel güvenlik; “düşman” havada, karada, denizde, uzayda
vs. neofaşist propaganda ve manipülasyonu çok bilinçli yapılıyor.
Koronavirüs her yerde, nerede ve nasıl salgına yakalanacağınızı
bilemezsiniz, düşman Koronavirüstür, daha büyük ve daha
tehlikeli virüs salgınları da sık sık gelecek; devletinize, ilaç
tekellerine vb. güvenin, sokaklara çıkmayın, artık olağanüstü
hal rejimleriyle yönetilmek zorunlu ve doğaldır, söz dinleyin,
akıllı olun vb. propagandası ile ‘’terörizme karşı
mücadele’’ strateji ve taktiği karşılıklı birbirini
tamamlıyor.
Kapitalist
üretim tarzı, uluslararası emperyalist dünya sistemi güvensizlik
ve rekabet üzerine kuruludur. Kapitalist üretim tarzının
“herkesin herkesle mücadelesi”ne dayanan toplumsal gerçeği ve
toplumsal psikolojisi; emperyalist küreselleşmenin her bakımdan
daha kapsamlı üreterek küreselleştirdiği toplumsal kötülüklerin
kaynağının emperyalist kapitalizm olduğu gerçeği gizlenmek isteniyor. ''Kamusal aklın
kontrolü” temelinde yok sayılarak dünya yönlendiriliyor. Ancak emperyalizmin ve
işbirlikçi gericiliğin tüm çabalarına karşın Koronavirüs
salgını ile bir kez daha görmekteyiz ki, geniş kitleler
kapitalizme sorgusuz sualsiz boyun eğmiyor. Kapitalizm ve
uluslararası tekellerin ve devletlerin gerçeği artan oranda
sorgulanıyor, dünya çapında devrimci öfke birikip bendine
sığmıyor. Gezegenimizin her yanında mücadeleler gelişiyor.
Unutmamız gerekiyor ki, karşımızda kadir-i mutlak bir güç
yok...
Emperyalist
küreselleşmenin devleti, zayıf değil güçlü devlettir. Burjuva
devletin militarist ve terörist karakteri küresel ölçekte
gelişiyor, geliştiriliyor. Yürütme
erkinin, asker-polis-istihbarat
aygıtlarının olağanüstü güçlendirilmiş olması; “güvenlik”in
özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi; özel kapitalist sektöre
dayalı özel birliklerin, özel orduların, paramiliter kuvvetlerin
sayısız biçimde
geliştirilmesi “neoliberal küreselleşme”nin önemli ve
genelleşen olgularından birisidir. Bu bakımdan ABD modeli,
prototip olarak örnek teşkil ederek hızla yaygınlaşmıştır.
“Kamusal”
olan özelleştiriliyor, özelleştirilen “kamusal”laşıyor,
yani “kamusal” kabul ediliyor.
Devletin güvenlik aygıtlarıyla (bürokrasi,
polis, asker, istihbarat) özel
kapitalist sektörün özel “güvenlik” kuvvetleri ve orduları
iç içe geçiyor, birbirini tamamlıyor. Dünya
pazarının derinlemesine ve genişlemesine sömürülmesi,
emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde daha etkin hale
gelmek mücadelesi,
dünya devrimine karşı saldırgan hazırlık
ve yönelim bu süreçlerle iç içedir.
Bilgisayar,
uydu sistemleri, internet, cep telefonları, kamera,
biyoteknolojilere dayanan sistemler devasa bir “savunma”,
“güvenlik”, kontrol, saldırı, baskı aracı olarak tüm
“küresel toplum”un gözeneklerine dek sızıyor.
Hollywood
filmlerinde izlediğimiz bilim-kurgu teknolojileri giderek
artan oranda sıradanlaşarak günlük
yaşamın denetiminin aracına dönüştürülüyor. Rafine bir
“gözetim toplumu” inşa ediliyor. Ev-okul-işyeri-boş
zamanlar-kamusal alanlar
elektronik denetim altına alınıyor. Buna da “demokrasi” ve
“şeffaflık”, “enformatik toplum”, “bilgi çağı” vb.
deniyor. Teknoloji ve bilgi ise bir
avuç ÇUŞ’un ve burjuva devletin
tekelinde bulunuyor.
Gezegenimiz
küçülmüş küresel bir kente dönüşmüş bulunuyor.
Kapitalizmde başta metropoller olmak üzere kentler belirleyici
roller oynar ve bu belirleyicilik hem burjuvazi hem de proletarya
için geçerlidir. Kentler, ekonomik, siyasal, toplumsal yaşamın
merkezidir. ‘’Küreselleşme’’yle kentleşme de sıçrama
yaparak belirleyici rolünü arttırmıştır. Böylece kentler
devrimci başkaldırın daha yaşamsal merkezlerine dönüşmüştür.
Bu gerçeği bilen sermaye ve devlet, kent yaşamını bir örümcek
ağı gibi denetim altına almış, gözetim teknolojisini de bir
baştan bir başa örmüştür. Özellikle dünyanın bütün önemli
kentleri gören, izleyen, tanıyan, denetleyen gelişkin kameralar
ağıyla, dinleme teknolojisiyle, yapay zekayla kontrol edilmektedir.
Koronavirüs
salgınını kullanan ve kullanmaya devam edecek burjuva devlet,
yalnızca sermayenin iktisadi gereksinimleri açısından değil,
yanı sıra yoğunlaşan siyasal gericilik eğilimine bağlı olarak
kentleri de yeniden ve yeniden yapılandırmaya devam edecektir.
Onlar, kapitalist kentlerin sınıf mücadelesi bakımından yaşamsal
stratejik ve taktik öneminin farkındadırlar ve buna göre de
konumlanmaktadırlar.
Dün
olduğu gibi bugün de burjuva devlet, özü itibari ile hiçbir
yasayla sınırlandırılmamış burjuvazinin sınırsız
diktatörlüğüdür. ‘’Neo-liberal devlet’’ dünya pazarını
temel alan ve ÇUŞ’lu dönemin gereklerine yanıt veren devlettir.
Doğası gereği, dünden çok daha yoğunlaşmış olan siyasal
gericilik eğilimini temsil etmekte ve artan saldırganlık olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Koronavirüs
salgınını kullanan ve daha güçlü kullanacak olan burjuva
devletin, önümüzdeki süreçte ‘’sosyal devlet’’e,
‘’demokratikleşen devlet’’e dönüşeceğini bekleyenler
yazı dizimiz boyunca anlatageldiğimiz gibi emperyalist dünya
sisteminin gerçeklerini gizliyorlar. İçte,
21. asırda daha da sert ve daha enternasyonalist
karakterde patlak vermesi kaçınılmaz olacak olan
devrimci ve sosyalist mücadelelere karşı daha hareketli, daha
esnek, vurucu gücü daha yüksek gerici bir iç savaş aygıtı
olarak, dışta ise daha sert
ve sertleşecek olan emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesinde
daha yetkin bir yayılmacılık, militarist ve aşırı saldırganlık
olarak burjuva devlet gerçeği, proletarya, halklar ve ezilenler
cephesinin karşısına çıkacaktır. Burjuva devlet, emekçiler ve
işçi sınıfı karşısında tüm ekonomik ve sosyal
yükümlülüklerinden sıyrılmış, tipik bir asker, polis,
istihbarat aygıtına dönüştürülmüştür. Kendi burjuvazisinin
çıkarları temelinde ve proletarya ve ezilenlerin kavgasını
ezmede tipik gerici militer terörist bir iç savaş aygıtı olarak,
burjuva devlet yıkılmadan tarihsel gelişmenin önü açılamaz.
Teknolojinin, yapay zekanın kullanımını da ele geçirip toplumsal
üretim ve toplumsal gereksinmeler için kullanılabilmesinin de tek
yolu budur.
DEVAM
EDECEK
Hasan
OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder