3 Nisan 2020 Cuma

KAPİTALİZM, CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE DEVLETLER

KORONA SALGINI VE BURJUVA DEVLET(LER) GERÇEĞİ
                                          
                                  II

Korona salgını üzerine yapılan liberal gerici analizlere göre, dünyayı yöneten bir ‘’üst akıl var’’. Dünya bu üst akıl tarafından yönetilecek. ‘’Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.’’ Tarih, Koronavirüs salgını öncesi ve sonrası diye yazılacak. Ulusal devletler tasfiye edilecek. ‘’Tek dünya devleti’’ kurulacak. Tümüyle dijitalleşmiş bir dünyada robotlar üretim yapacak. Böylece proletarya da kalmayacak; geri kalan nüfus yok edilmesi gereken bir nüfus olacak. Dünya artık birkaç güçlünün dünyası olacak vb.

Bu ve benzeri teoriler, tezler, sözde açılımlar yeni değildir; yeni olan Korona salgını vesilesiyle sorunun gündemleştirilerek propaganda ve ajitasyonun yapılmasıdır. Bu sözde iddialar, süngüsü düşmüş ‘’Küreselleşme’’ propagandasının Korona salgını aracılığıyla yeniden parlatılmasından ve pazarlanmasından ibarettir.

Bu sözde analizler tarihsel, sosyolojik ve güncel gerçeklere dayanmıyor. Sınıfsal dünya gerçeği yok sayılıyor. Emperyalizm olgusu ve onu yöneten nesnel yasalar görmezden geliniyor. Emperyalist dünya sistemi uzlaşmaz çelişki ve çatışmalardan azade tutuluyor. Kautsk’inin ‘’ultra emperyalizm’’ savunuculuğu yapılıyor. Kara ütopyaya dayanan felaket tellallığı yapılarak dünya proletaryası, halklar umutsuzluğun girdabına çekilerek emperyalizme, dinsel gericiliğe, kaderciliğe mahkum edilmek isteniyor.

Bu vb. sözde analizlerle tarihsel ve güncel gerçeklerin çarpıtılmasıyla çağımızın emperyalizm ve proletarya devrimler çağı olduğu gerçeği yadsınıyor. Çağımızın temel çelişkinin proletarya ile burjuvazi, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki çelişki olduğu ve çağımızın bütün temel sorunlarının çözümünün, kapitalizmin mutlak yasası olan eşitsiz gelişme yasası ekseninde dünya proleter devriminin zaferiyle, sosyalizm vekomünizm aracılığıyla çözülebileceği unutturulmaya çalışılıyor.

Burjuva ulus devletlerin Koronavirüs karşısındaki zavallılığı burjuva ulus devletlere bölünmüş dünya sisteminin dünya tarihsel gelişme karşısında bir engele dönüştüğünü daha özgün bir şekilde açığa çıkarmış bulunuyor. Küresel salgınlara karşı başarılı mücadele bugün olduğu gibi yarın da dünya ölçeğinde kolektif birleşik mücadeleyi gerektirmekte ve gerektirecektir. Bu zorunluluk ve gerekliliğin gerçekleşmesinin ön şartı küresel ölçekte gelişmiş toplumsal üretici güçlerle mülk edinmenin kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin devrimci yoldan çözümüdür. Çünkü, kapitalist üretim tarzı, uluslararası tekellerin hegemonyası dünya çapında planlı kamusal bir ekonominin. birleşik mücadelenin önünde temel engeldir. Kamusal projelerin, doğayla barışık insan için kamusal sağlık sisteminin gerçekleşmesini engellemektedir. Tek amacı azami kar (tekel karı) olan; üretimin kar için yapıldığı bir üretim tarzında söz konusu ekonomik ve toplumsal projelerin yaşama geçirilmesi olanaklı değildir. Koronavirüs salgınından da bu gerçek görülmektedir. Her burjuva devlet kendi derdine gömülmüş ve ulusal sınırlarını kapatmakta. Kendi ulusal sermayesini/tekellerini koruma, ayakta tutma ve besleme derdinde. Kapitalizmde insan yok, müşteri var ve parası olmayanın yaşama hakkı da yok. Koronavirüs salgını dünya proletaryası ve halklarına bu gerçeği daha çarpıcı göstermiştir. Temel üretim araçlarına el koymadan, bir avuç sömürücü sınıfın egemenliğine son vermeden, üretimin insan ve toplum için yapıldığı, merkezi demokratik planlı ekolojik bir ekonomi ve gelişmenin sağlanmadığı koşullarda ne eko-sistem, ne gezegenimizin biyokimyası ne de insanlık korunabilir. Çözümün tek yolu ulusal ve uluslararası arenada devrim ve sosyalizm kavgasının zaferidir.

Tarih ücretli kölelik sistemine son vermeden ücretli kölelerin kurtulmasının olanaklı olmayacağını kanıtlamıştır. SSCB ve sosyalist kampın tarihsel tecrübesi bunu kanıtlıyor. Lenin ve Stalin’in önderliğindeki sosyalizm kuruluşunu ve sosyalist toplumun devasa kazanımlarını tüm kötülüklerin nedeni ve başı ilan edenlerin emperyalizmin, burjuvazinin temsilcileri ve yardakçıları olduğu bugün daha iyi görülmektedir. Bu olgu önümüzdeki onyıllarda daha güçlü gün ışığına çıkacak ve sosyalizm bayrağı dünya proletaryasının ve halkların elinde bir kez daha ama daha güçlü dalgalanacaktır. Açlığı, yoksulluğu, işsizliği, cehaleti, krizleri, savaşları yaratan, eko-sistemi yıkıma uğratan sosyalizm, eski sosyalist kamp ve SSCB değildi. Bütün bu toplumsal küresel kötülüklerin ana kaynağı kapitalist emperyalizmdi ve bugün de aynı yıkımları üretmeye, derinleştirmeye, genişletmeye devam etmektedir.

Şu gerçeklerin altı çizilmelidir;

Burjuva ulus devlet, sosyalizmin ve dolayısıyla sosyalist devletin (proletarya diktatörlüğü) 1917 ve sonrasında doğuşuyla, giderek sosyalist devletler kampının ortaya çıkmasıyla tarihsel olarak aşılmıştır. Tarihsel deneyim, kapitalizmin emperyalizmden öte gideceği bir yer olmadığını, kapitalizmin yerini bırakacağı toplumsal sistemin sosyalizm (ve komünizm) olacağını çoktan kanıtlamıştır*. Dolayısıyla, burjuva ulus devletin seçeneği emperyalist dünya sistemi içerisinde yok oluş, tek devlet ya da devletsizliğe geçiş değil ve olamaz da. Aksine temel seçenek, emperyalist dünya sisteminin devrimle tasfiyesine bağlı olarak, burjuva ulus devletin sonlandırılmasıdır. Böylece burjuva ulus devletin, yerini, biçimde ulusal, özünde enternasyonalist olan sosyalist devlete; uluslararası sovyetik tipte proletarya diktatörlüğü (sosyalist demokrasi) cumhuriyetler birliğine bırakması ve giderek sosyalist devletin sönümlenmesiyle/komünizme geçilmesiyle devletin ortadan kalkmasıdır…

Kuşkusuz ki, tarihsel bakımdan aşılmış olmakla birlikte, burjuva ulus devlet, henüz uluslararası ölçekte siyasal varlığını sürdürmektedir. Zaten siyasal bakımdan da ömrünü tamamlayan burjuva ulus devletler, emperyalist zincirin en zayıf halkasının ya da halkalarının kırılmasıyla devrim ve sosyalizmin zaferiyle, proleter devrimle tasfiye edilmiş olacaktır…

Kuşkusuz ki, burjuva ulus devletlerle, burjuva ulusal sınırlarla üretimin uluslararasılaşmasının ulaştığı düzey arasında derin bir uzlaşmaz çelişki mevcuttur. Tekelci kapitalizmin uluslararası tekeller aşamasına yükselmesiyle söz konusu çelişki daha küreselleşerek keskinleşmiştir. (Burjuvazinin önderleri de bu olguyu kendi sınıf diliyle ifade ediyorlar.) Bugün Koronavirüs salgını ve krizi de bu gerçeği yansıtmaktadır. Küresel çapta planlı, birleşik, kapsamlı başarılı bir mücadeleyle salgını etkisizleştirmek mümkünken bu yapılamıyor. Herbir burjuva ulus devlet kendi çıkarlarının peşinde. Oysa dünyamız birleşik, planlı, toplum için üretim ve kamusal sağlık için oldukça hazır. Maddi ve toplumsal temeli yeterince olgunlaştığı halde kapitalist üretim ilişkileri, mülk edinmenin özel karakterinden dolayı uygulanamıyor. Dünyamız ulus devletler ve ulusal burjuva sınırlarla parçalanmış durumda. Küresel üretici güçlerin gelişme düzeyiyle burjuva devletler arasındaki uzlaşmaz karşıtlık proletarya devrimin zaferiyle yol açılmadıkça proletarya ve halklar için daha büyük felaketler üretmeye devam edecektir.

Bu çelişki, “dünya ekonomisinin üretici güçlerinin büyümesi, böylece ekonomik hayatın biraz daha uluslararasılaşması ile burjuva devletin üretici güçlerin özgürce gelişmesinin, geliştirilmesinin önünde engel hale gelişinin ve uluslararası çapta gelişen üretici güçleri yönetme yeteneğinden yoksun oluşunun açık ürünü ve yansımasıdır. Öncelikle bu gerçeğin altı çizilmelidir.

Küresel ölçekte üretim ve sermayedeki yoğunlaşma ve merkezileşmenin ulaştığı yüksek düzey ve bu sürecin şu veya bu biçimde, diyalektik bir yönelim olarak devam edecek olması, söz konusu çelişkiyi daha da keskinleştirecektir. Bugün için emperyalist burjuvazi, bu çelişkiyi, burjuva devleti yeni dönemin gerekleri temelinde iç ve uluslararası işlevleri bakımından yeniden yapılandırarak çözmeye çalışmaktadır. Ama bu çelişkinin nihai çözümü değildir, nihai çözüm, dünya çapında yoğunlaşıp gelişen üretimin toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin, eşitsiz gelişme yasasına bağlı olarak, uluslararası proleter devrimin zaferiyle çözülmesi ve üretimin toplumsal karakterine denk düşen mülkiyetin toplumsal karakteriyle tamamlanması ve giderek artan oranda, dünya proletarya diktatörlüğü cumhuriyetler birliğinin ortak planlama ve yönetimi yoluyla çelişkinin çözümüdür.

Başta Troçkizm olmak üzere tüm yaşamları dünya burjuvazisinin saflarında III. Enternasyonal’e karşı mücadele etmekle, iftiralar üretmekle geçirenlere bu konuda da 1928 programında verilen yanıt/analiz şöyledir;

Emperyalizm çağı, kapitalizmin ölüm çağıdır. Dünya ekonomisinin büyüyen üretici güçleriyle devlete ilişkin sınırlamaların meydana getirdiği derin çelişkinin doğrudan sonucu olarak, 1914-18 Dünya Savaşı ile onun zincirlerinden boşalttığı genel bunalım, sosyalizmin maddi ön koşullarının kapitalist toplumun bağrında şimdiden olgunlaşmış bulunduğunu kanıtlamaktadır; ve yine kanıtlamaktadır ki, kapitalist kabuk, insanlığın gelişiminin devamı için dayanılmaz bir zincir haline gelmiştir ve tarih, kapitalizmin boyunduruğunun devrimle ortadan kaldırılmasını gündeme getirmiştir.” (III. Enternasyonal Belgeleri, Komünist Enternasyonal Programı-1928, s.126, Belge yay.)

Bu güçlü bilimsel komünist saptama 28 programından bu yana olgular tarafından daha parlak biçimde kanıtlanmıştır. Son olarak şu Koronavirüs salgını da söz konusu gerçeğin altını kalınca çizmiştir.

Kapitalist üretim ilişkilerinin toplumsal üretici güçleri geliştirdiği, böylece burjuva devletin geliştirici rol oynadığı tarihsel dönem çoktan geride kalmıştır. Kapitalist üretim ilişkileri tarihsel ve toplumsal gelişmenin önündeki başlıca engele dönüşmüştür ve burjuva ulusal devletin asli görevi kapitalist üretim ilişkilerini korumaktır.

Kapitalizmin evriminin değişik aşamalarında burjuva devletin ekonomik, mali ve siyasal işlevlerinin yeniden tanımlanması ve yapılanması kapitalist gelişmenin doğal bir olgusudur. Bu olguyu, neo-liberal politikalarla burjuva devletin uluslararası tekellerin devleti olarak yeniden yapılanması gerçeğinde de gördük Ve bu politikaların yaşam bulmasının ana dayanağı da “ulus devlet”ler olmuştur. Uluslararası tekellerin en güvenilir limanı daima kendi devletleridir. Ekonomik krizlerde, gerici savaşlarda, ticaret savaşlarında, devrimlerin ezilmesinde ya da teslim alınmasında ve şu Koronavirüs salgınında da bu gerçeği görmekteyiz.

Şu tarihsel gerçeklere dikkat çekmek isteriz.

Burjuva ulusal devlet, kapitalizmin doğuşu ve yükselişi aşamasında, dağınık yerel pazarları tek bir ulusal pazarda birleştirmekle, ulusal pazarı sıkı sıkıya burjuvazinin çıkarları doğrultusunda örgütlemekle, sermaye birikiminin önünü açmakla yükümlüydü. Kapitalizmin doğuşu ve yükselişi dönemi, kapitalist ulusal pazarın doğuşu ve yükselişi, bir dünya pazarının oluşması, ulusal pazarın dünya pazarına bağımlı hale gelişiyle şekillenen; kapitalist dünya pazarının artan oranda daha fazla uluslararasılaştığı bir tarih kesitidir.

Kapitalizmin serbest rekabetçi aşamasında, öne çıkan olgu, ulusal pazarların ve ulusal devletin doğuşu ve yükselişidir. Burjuva devletin ulusal pazar üzerindeki tartışılmaz hegemonyasının kuruluşu ve tahkim edilişi ve giderek artan oranda kapitalist pazarın ve sömürünün, uluslararası kapitalist iş bölümünün korunması olgusudur.

Emperyalizm aşamasında öne çıkan genel eğilim ise, burjuva ulusal devletin aynı zamanda dünya pazarını koruma, kendi burjuvazisinin dünya egemenliği ve rekabet mücadelesinde üstünlüğü ele geçirmesi veya var olan üstünlüğünün korunması ve kapitalist uluslararasılaşmayı, dünya ekonomisinin bütünleşmesini hızlandırma ve kendi tekellerinin lehine düzenleme ve devrimleri, proleter devrimi ezme mücadelesidir.

Söz konusu tarihsel evrime bağlı olarak burjuva devletin iktisadi işlevleri de her bir aşamada buna göre şekillenmiştir. Uluslararası tekellerin hegemonyasıyla belirlenen dönemde de söz konusu olan şey, kapitalist “ulusal ekonomilerin sonu”, burjuva “ulus devletin sonu” değil, burjuva ulusal devletin işlevlerinin yeniden tanımlanarak yeniden yapılanması olmuştur. Zaten “ulus devlet” gibi, burjuva zor aygıtı olmadan, bu örgütlü zora dayanmadan sermaye, ne “merkez”de ne de “çevre”de emperyalist yeni tip liberal politikaları, esnek birikim stratejisini yaşama geçiremezdi de. Koronavirüsü salgını ulus devletlerin sonu teorilerinin, propagandasının gerçek dışı karakterini sergilediği gibi her ulus devletin bencilliğini, burjuva ulusal çıkarlarını temel aldığını göstermiştir.

Koronavirüs salgını da içinde olmak üzere emperyalist kapitalizmin tüm temel gerçekleri, dünya sisteminin burjuva ulusal devletlere bölünmüş olmasıyla, toplumsal üretici güçlerin küresel ölçekte gelişmesinin vardığı düzey arasındaki derin çelişki ve çatışmanın mülk edinmenin kapitalist biçimine son vererek üretim ve yönetimi toplumsallaştırmak zorunluluğunu vurguluyor. Emperyalist uluslararası tekeller, burjuva devletler üretici güçleri yönetme yeteneğini kaybetmiştir. Bu nitelik ve yeteneğe sahip tek sınıf enternasyonal proletaryadır. O, geleceği elinde tutan ve sosyalist geleceği kuracak tek sınıftır.

* SSCB’nin ve sosyalist kampın Kruşçev’le başlayarak kapitalizmin restorasyonu yoluna girmesi ve giderek kapitalist-revizyonist kampın 89-91 dönemecinde yıkılışı bu gerçeği değiştirmemiştir.

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder