KAPİTALİZM,
CORONA VİRÜS, TEKNOLOJİ VE
DEVLETLER
KORONA
SALGINI VE BURJUVA DEVLET(LER) GERÇEĞİ
II
Korona
salgını üzerine yapılan liberal gerici analizlere göre, dünyayı
yöneten bir ‘’üst akıl var’’. Dünya bu üst akıl
tarafından yönetilecek. ‘’Artık
hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.’’ Tarih,
Koronavirüs
salgını öncesi ve
sonrası diye
yazılacak. Ulusal
devletler tasfiye edilecek. ‘’Tek dünya devleti’’ kurulacak.
Tümüyle dijitalleşmiş bir
dünyada robotlar üretim yapacak.
Böylece proletarya da
kalmayacak; geri
kalan nüfus yok edilmesi gereken bir nüfus olacak.
Dünya artık birkaç güçlünün
dünyası olacak vb.
Bu
ve benzeri teoriler, tezler, sözde
açılımlar yeni değildir; yeni olan
Korona salgını vesilesiyle sorunun gündemleştirilerek propaganda
ve ajitasyonun yapılmasıdır. Bu sözde
iddialar, süngüsü düşmüş
‘’Küreselleşme’’
propagandasının Korona salgını aracılığıyla yeniden
parlatılmasından ve pazarlanmasından
ibarettir.
Bu
sözde analizler tarihsel, sosyolojik ve
güncel gerçeklere dayanmıyor. Sınıfsal dünya gerçeği yok
sayılıyor. Emperyalizm olgusu ve onu yöneten nesnel yasalar
görmezden geliniyor. Emperyalist dünya sistemi uzlaşmaz
çelişki ve çatışmalardan azade
tutuluyor. Kautsk’inin
‘’ultra emperyalizm’’ savunuculuğu yapılıyor. Kara
ütopyaya dayanan felaket tellallığı yapılarak dünya
proletaryası, halklar umutsuzluğun girdabına çekilerek
emperyalizme, dinsel gericiliğe, kaderciliğe mahkum
edilmek isteniyor.
Bu
vb. sözde analizlerle
tarihsel ve güncel gerçeklerin
çarpıtılmasıyla
çağımızın
emperyalizm ve proletarya devrimler çağı olduğu gerçeği
yadsınıyor. Çağımızın
temel çelişkinin proletarya ile burjuvazi, kapitalizm ile sosyalizm
arasındaki çelişki olduğu ve çağımızın bütün temel
sorunlarının çözümünün, kapitalizmin mutlak yasası olan
eşitsiz gelişme yasası ekseninde
dünya proleter devriminin
zaferiyle,
sosyalizm vekomünizm
aracılığıyla çözülebileceği
unutturulmaya çalışılıyor.
Burjuva
ulus devletlerin Koronavirüs karşısındaki zavallılığı burjuva
ulus devletlere bölünmüş dünya sisteminin dünya tarihsel
gelişme karşısında bir engele dönüştüğünü daha özgün bir
şekilde açığa çıkarmış bulunuyor. Küresel salgınlara karşı
başarılı mücadele bugün olduğu gibi yarın da dünya ölçeğinde
kolektif birleşik mücadeleyi gerektirmekte ve gerektirecektir. Bu
zorunluluk ve gerekliliğin gerçekleşmesinin ön şartı küresel
ölçekte gelişmiş toplumsal üretici güçlerle mülk edinmenin
kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin devrimci yoldan
çözümüdür. Çünkü, kapitalist üretim tarzı, uluslararası
tekellerin hegemonyası dünya çapında planlı kamusal bir
ekonominin. birleşik mücadelenin önünde temel engeldir. Kamusal
projelerin, doğayla barışık insan için kamusal sağlık
sisteminin gerçekleşmesini engellemektedir. Tek amacı azami kar
(tekel karı) olan; üretimin kar için yapıldığı bir üretim
tarzında söz konusu ekonomik ve toplumsal projelerin yaşama
geçirilmesi olanaklı değildir. Koronavirüs salgınından da bu
gerçek görülmektedir. Her burjuva devlet kendi derdine gömülmüş
ve ulusal sınırlarını kapatmakta. Kendi ulusal
sermayesini/tekellerini koruma, ayakta tutma ve besleme derdinde.
Kapitalizmde insan yok, müşteri var ve parası olmayanın yaşama
hakkı da yok. Koronavirüs salgını dünya proletaryası ve
halklarına bu gerçeği daha çarpıcı göstermiştir. Temel üretim
araçlarına el koymadan, bir avuç sömürücü sınıfın
egemenliğine son vermeden, üretimin insan ve toplum için
yapıldığı, merkezi demokratik planlı ekolojik bir ekonomi ve
gelişmenin sağlanmadığı koşullarda ne eko-sistem, ne
gezegenimizin biyokimyası ne de insanlık korunabilir. Çözümün
tek yolu ulusal ve uluslararası arenada devrim ve sosyalizm
kavgasının zaferidir.
Tarih
ücretli kölelik sistemine son vermeden ücretli kölelerin
kurtulmasının olanaklı olmayacağını kanıtlamıştır. SSCB ve
sosyalist kampın tarihsel tecrübesi bunu kanıtlıyor. Lenin ve
Stalin’in önderliğindeki sosyalizm kuruluşunu ve sosyalist
toplumun devasa kazanımlarını tüm kötülüklerin nedeni ve başı
ilan edenlerin emperyalizmin, burjuvazinin temsilcileri ve
yardakçıları olduğu bugün daha iyi görülmektedir. Bu olgu
önümüzdeki onyıllarda daha güçlü gün ışığına çıkacak
ve sosyalizm bayrağı dünya proletaryasının ve halkların elinde
bir kez daha ama daha güçlü dalgalanacaktır. Açlığı,
yoksulluğu, işsizliği, cehaleti, krizleri, savaşları yaratan,
eko-sistemi yıkıma uğratan sosyalizm, eski sosyalist kamp ve SSCB
değildi. Bütün bu toplumsal küresel kötülüklerin ana kaynağı
kapitalist emperyalizmdi ve bugün de aynı yıkımları üretmeye,
derinleştirmeye, genişletmeye devam etmektedir.
Şu
gerçeklerin altı çizilmelidir;
Burjuva
ulus devlet, sosyalizmin ve dolayısıyla sosyalist devletin
(proletarya diktatörlüğü) 1917 ve sonrasında doğuşuyla,
giderek sosyalist devletler kampının ortaya çıkmasıyla
tarihsel
olarak aşılmıştır.
Tarihsel deneyim, kapitalizmin emperyalizmden öte gideceği bir yer
olmadığını, kapitalizmin yerini bırakacağı toplumsal sistemin
sosyalizm (ve komünizm) olacağını çoktan kanıtlamıştır*.
Dolayısıyla, burjuva ulus devletin seçeneği emperyalist dünya
sistemi içerisinde yok oluş, tek
devlet ya da devletsizliğe geçiş
değil ve olamaz da. Aksine temel seçenek, emperyalist dünya
sisteminin devrimle tasfiyesine bağlı olarak, burjuva ulus devletin
sonlandırılmasıdır. Böylece burjuva ulus devletin, yerini,
biçimde ulusal, özünde
enternasyonalist olan sosyalist devlete;
uluslararası sovyetik tipte proletarya
diktatörlüğü (sosyalist demokrasi)
cumhuriyetler birliğine bırakması ve
giderek sosyalist devletin sönümlenmesiyle/komünizme
geçilmesiyle devletin ortadan kalkmasıdır…
Kuşkusuz
ki, tarihsel bakımdan aşılmış olmakla birlikte, burjuva ulus
devlet, henüz uluslararası ölçekte siyasal
varlığını sürdürmektedir. Zaten
siyasal bakımdan da ömrünü
tamamlayan burjuva ulus devletler, emperyalist zincirin en zayıf
halkasının ya da halkalarının
kırılmasıyla
devrim ve sosyalizmin zaferiyle, proleter devrimle tasfiye edilmiş
olacaktır…
Kuşkusuz
ki, burjuva ulus devletlerle,
burjuva ulusal sınırlarla üretimin uluslararasılaşmasının
ulaştığı düzey arasında derin
bir uzlaşmaz çelişki mevcuttur.
Tekelci kapitalizmin uluslararası
tekeller aşamasına yükselmesiyle söz konusu çelişki daha
küreselleşerek keskinleşmiştir. (Burjuvazinin
önderleri de bu olguyu
kendi sınıf diliyle ifade ediyorlar.)
Bugün Koronavirüs salgını ve krizi de bu gerçeği
yansıtmaktadır. Küresel
çapta planlı, birleşik, kapsamlı başarılı bir mücadeleyle
salgını etkisizleştirmek mümkünken bu
yapılamıyor. Herbir burjuva ulus
devlet kendi çıkarlarının peşinde. Oysa dünyamız birleşik,
planlı, toplum için üretim ve kamusal sağlık için oldukça
hazır. Maddi
ve toplumsal temeli yeterince olgunlaştığı halde kapitalist
üretim ilişkileri, mülk edinmenin
özel karakterinden dolayı
uygulanamıyor.
Dünyamız ulus
devletler ve ulusal burjuva sınırlarla
parçalanmış durumda. Küresel
üretici güçlerin gelişme düzeyiyle burjuva devletler arasındaki
uzlaşmaz karşıtlık proletarya devrimin zaferiyle yol açılmadıkça
proletarya ve halklar için daha büyük felaketler üretmeye devam
edecektir.
Bu
çelişki, “dünya
ekonomisinin üretici güçlerinin büyümesi, böylece ekonomik
hayatın biraz daha uluslararasılaşması”
ile burjuva devletin üretici
güçlerin özgürce
gelişmesinin, geliştirilmesinin önünde engel
hale gelişinin ve uluslararası
çapta gelişen üretici güçleri yönetme yeteneğinden yoksun
oluşunun açık ürünü ve
yansımasıdır. Öncelikle bu gerçeğin
altı çizilmelidir.
Küresel
ölçekte üretim ve sermayedeki yoğunlaşma ve merkezileşmenin
ulaştığı yüksek
düzey ve bu sürecin şu veya bu biçimde, diyalektik bir yönelim
olarak devam edecek olması, söz konusu çelişkiyi daha
da keskinleştirecektir. Bugün için
emperyalist burjuvazi, bu çelişkiyi, burjuva
devleti yeni dönemin gerekleri temelinde iç ve
uluslararası işlevleri bakımından
yeniden yapılandırarak çözmeye
çalışmaktadır. Ama bu çelişkinin nihai çözümü değildir,
nihai çözüm, dünya çapında
yoğunlaşıp gelişen
üretimin toplumsal karakteriyle
mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin,
eşitsiz gelişme yasasına bağlı olarak, uluslararası proleter
devrimin zaferiyle çözülmesi ve üretimin toplumsal karakterine
denk düşen mülkiyetin toplumsal karakteriyle tamamlanması ve
giderek artan oranda, dünya proletarya diktatörlüğü
cumhuriyetler birliğinin ortak planlama ve yönetimi yoluyla
çelişkinin çözümüdür.
Başta
Troçkizm olmak üzere tüm
yaşamları dünya burjuvazisinin saflarında III. Enternasyonal’e
karşı mücadele etmekle, iftiralar
üretmekle geçirenlere
bu konuda da
1928 programında verilen
yanıt/analiz şöyledir;
“Emperyalizm
çağı, kapitalizmin ölüm çağıdır. Dünya ekonomisinin büyüyen
üretici güçleriyle devlete ilişkin sınırlamaların meydana
getirdiği derin çelişkinin doğrudan sonucu olarak, 1914-18 Dünya
Savaşı ile onun zincirlerinden boşalttığı genel bunalım,
sosyalizmin maddi ön koşullarının kapitalist toplumun bağrında
şimdiden olgunlaşmış bulunduğunu kanıtlamaktadır; ve yine
kanıtlamaktadır ki, kapitalist kabuk, insanlığın gelişiminin
devamı için dayanılmaz bir zincir haline gelmiştir ve tarih,
kapitalizmin boyunduruğunun devrimle ortadan kaldırılmasını
gündeme getirmiştir.” (III.
Enternasyonal Belgeleri, Komünist Enternasyonal Programı-1928,
s.126, Belge yay.)
Bu
güçlü bilimsel komünist saptama 28 programından bu yana olgular
tarafından daha parlak biçimde kanıtlanmıştır. Son
olarak şu Koronavirüs salgını da söz
konusu gerçeğin altını kalınca
çizmiştir.
Kapitalist
üretim ilişkilerinin toplumsal üretici güçleri geliştirdiği,
böylece burjuva devletin geliştirici rol oynadığı tarihsel dönem
çoktan geride kalmıştır. Kapitalist üretim ilişkileri tarihsel
ve toplumsal gelişmenin önündeki başlıca engele dönüşmüştür
ve burjuva ulusal devletin asli görevi kapitalist üretim
ilişkilerini korumaktır.
Kapitalizmin
evriminin değişik aşamalarında burjuva devletin ekonomik, mali ve
siyasal işlevlerinin yeniden tanımlanması ve yapılanması
kapitalist gelişmenin doğal bir olgusudur. Bu olguyu, neo-liberal
politikalarla burjuva devletin uluslararası tekellerin devleti
olarak yeniden yapılanması gerçeğinde de gördük Ve bu
politikaların yaşam bulmasının ana dayanağı da “ulus
devlet”ler olmuştur. Uluslararası tekellerin en güvenilir limanı
daima kendi devletleridir. Ekonomik krizlerde, gerici savaşlarda,
ticaret savaşlarında, devrimlerin ezilmesinde ya da teslim
alınmasında ve şu Koronavirüs salgınında da bu gerçeği
görmekteyiz.
Şu
tarihsel gerçeklere dikkat çekmek isteriz.
Burjuva
ulusal devlet, kapitalizmin doğuşu ve yükselişi aşamasında,
dağınık yerel pazarları tek bir ulusal pazarda birleştirmekle,
ulusal pazarı sıkı sıkıya burjuvazinin çıkarları
doğrultusunda örgütlemekle, sermaye birikiminin önünü açmakla
yükümlüydü. Kapitalizmin doğuşu ve yükselişi dönemi,
kapitalist ulusal pazarın doğuşu ve yükselişi, bir dünya
pazarının oluşması, ulusal pazarın dünya pazarına bağımlı
hale gelişiyle şekillenen; kapitalist dünya pazarının artan
oranda daha fazla uluslararasılaştığı bir tarih kesitidir.
Kapitalizmin
serbest rekabetçi aşamasında, öne çıkan olgu, ulusal pazarların
ve ulusal devletin doğuşu ve yükselişidir. Burjuva devletin
ulusal pazar üzerindeki tartışılmaz hegemonyasının kuruluşu ve
tahkim edilişi ve giderek artan oranda kapitalist pazarın ve
sömürünün, uluslararası kapitalist iş bölümünün korunması
olgusudur.
Emperyalizm
aşamasında öne çıkan genel eğilim ise, burjuva ulusal devletin
aynı zamanda dünya pazarını koruma, kendi burjuvazisinin dünya
egemenliği ve rekabet mücadelesinde üstünlüğü ele geçirmesi
veya var olan üstünlüğünün korunması ve kapitalist
uluslararasılaşmayı, dünya ekonomisinin bütünleşmesini
hızlandırma ve kendi tekellerinin lehine düzenleme ve devrimleri,
proleter devrimi ezme mücadelesidir.
Söz
konusu tarihsel evrime bağlı olarak burjuva
devletin iktisadi işlevleri de her bir aşamada buna göre
şekillenmiştir. Uluslararası
tekellerin hegemonyasıyla belirlenen dönemde de söz
konusu olan şey, kapitalist
“ulusal ekonomilerin sonu”, burjuva “ulus devletin sonu”
değil, burjuva ulusal devletin işlevlerinin yeniden
tanımlanarak yeniden yapılanması
olmuştur.
Zaten “ulus devlet” gibi, burjuva
zor aygıtı olmadan, bu örgütlü zora dayanmadan sermaye, ne
“merkez”de ne de “çevre”de emperyalist yeni tip liberal
politikaları, esnek birikim stratejisini yaşama geçiremezdi de.
Koronavirüsü salgını ulus
devletlerin sonu teorilerinin, propagandasının gerçek dışı
karakterini sergilediği gibi her ulus devletin bencilliğini,
burjuva ulusal çıkarlarını temel aldığını göstermiştir.
Koronavirüs
salgını da içinde olmak üzere emperyalist
kapitalizmin tüm temel gerçekleri, dünya sisteminin burjuva
ulusal devletlere bölünmüş
olmasıyla, toplumsal üretici güçlerin küresel ölçekte
gelişmesinin vardığı düzey arasındaki derin çelişki ve
çatışmanın mülk edinmenin kapitalist biçimine son vererek
üretim ve yönetimi toplumsallaştırmak
zorunluluğunu vurguluyor. Emperyalist
uluslararası tekeller, burjuva devletler üretici güçleri yönetme
yeteneğini kaybetmiştir. Bu nitelik ve yeteneğe sahip tek sınıf
enternasyonal proletaryadır. O, geleceği elinde
tutan ve sosyalist geleceği kuracak
tek sınıftır.
*
SSCB’nin ve sosyalist kampın Kruşçev’le başlayarak
kapitalizmin restorasyonu yoluna girmesi ve giderek
kapitalist-revizyonist kampın 89-91 dönemecinde yıkılışı bu
gerçeği değiştirmemiştir.
DEVAM
EDECEK
Hasan
OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder