Translate

31 Ekim 2020 Cumartesi

KÜÇÜK BURJUVA VE KÜÇÜK BURJUVAZİ

 

KÜÇÜK BURJUVA VE KÜÇÜK BURJUVAZİ


''Aydınlanmış küçük burjuvazi her zaman ilkesiz siyasetçilerin dayanağı idi. Hem geçmişte hem de bugün, hem Batı'da hem de ne acıdır ki sosyalist toplumda.'' (Benediktov)


Küçük burjuva karakter, küçük burjuvazinin damgasını taşır. Küçük burjuva, proletaryayı temsil etmez ve edemez. Nesnel karakteri gereği temsil edemez. O, Marksizm-Leninizm'den etkilenmiş olabilir. İçtenlikle buna inanabilir de. Fakat küçük burjuvazi anti-kapitalist-sosyalist bir teoriye ve pratiğe sahip değildir. Bu sınıfın teorisi özel mülkiyete, özel mülkiyetin tüm biçimlerine karşı olmadığı gibi politik ufku ve hedefi de en ileri noktada devrimci-demokrasiyle sınırlıdır. Çünkü kendisi de mülk sahibi bir sınıftır. Küçük burjuvazinin proletarya karşıtlığı, komünist işçi hareketi yaratmaya, devrimde proletaryanın hegemonyasına karşı çıkması ya da pratik olarak karşı duruş geliştirmesi bundandır. Bu teori ve pratik nihai olarak demokratik bir kapitalist sistemle sınırlıdır. Onun perspektifi, haykırışı ve mücadelesi kendisini ezen büyük burjuvaziye ve onun diktatörlüğüne karşıdır. O, bunu proletarya sosyalizmi, komünizm, Marksizm-Leninizm olarak lanse eder. Bu olgu, UKH'nın tüm bir tarihsel deneyimi ile sabittir.


Proletaryanın teorisi ve pratiği, nihai amacı ise özel mülkiyetin ve sınıfların kaldırılmasıdır. İşçi sınıfının politik ufku proletarya devrimin zaferi, proleter devrimin ürünü olan proletarya diktatörlüğü ve proletarya diktatörlüğü aracılığıyla komünizmin alt evresi olan sosyalizmden üst evresi olan komünizme (sınıfsız toplum) geçmektir.


Proletaryanın teorisi ve pratiğini belirleyen bu olgunun nesnel temelinde onun kapitalizmin asıl ve özgül ürünü olması yatmaktadır. Bu sınıf, özel mülkiyetle bağlarını koparmıştır. Ücretli kölelik sisteminde proletarya ücretli bir köledir. Kapitalizm geliştikçe, küçük mülk sahibi sınıf ve tabakalar çözülüp dağılırken proletarya sınıfı ise sürekli büyür, gelişir, güçlenir. Gelecek proletaryanın ellerindedir. Proletaryayı ücretli kölelik düzenine mahkum eden, sömürülmesinin, ezilmesinin nedeni kapitalist özel mülkiyet dünyasıdır. Dolayısıyla özel mülkiyeti kaldırmak proletaryanın ekmek kadar, su kadar yaşamsal gereksinimidir.


Küçük burjuvazi ise, kapitalizmde dağılmakta olan bir sınıftır. Artık o, eski çağların istikrarlı sınıfı olmaktan çoktan çıkmıştır. Onun nostaljik karakteristiği buradan gelir. O, kapitalizmin iki temel sınıfı olan burjuvazi ile proletarya arasında yer alan ara bir sınıftır. Kapitalizmde küçük burjuvazinin bir geleceği yoktur. Küçük burjuvazi gelişen kapitalizm karşısında her gün, her saat iflas ederek proletaryanın saflarına atılır. Bu onun kapitalizmdeki tarihsel ve sınıfsal kaderidir. Bu kader onu, proletaryaya karşı alerjisinin de nesnel temelidir.


Bir yandan küçük mülk sahibi bir sınıf olarak sınıf atlamak, burjuva olmak ister, diğer yandan her saat iflasa doğru sürüklendiği için proletarya saflarına katılmak zorunda kalır. Onun bu nesnel sınıfsal temeli küçük burjuvazinin politik ekonomisini belirler ve biçimlendirir Böylece o, bir yandan bir elini burjuvaziye, diğer elini proletaryaya uzatır. Onun bu iktisadi ve sosyal gerçeği, ikili sınıfsal karakterini belirlediği gibi, küçük burjuvazinin, küçük burjuva karakterin politikadaki istikrarsızlığının, ilke yoksunluğunun, pragmatizminin, romantizminin maddi temelini oluşturur. Bu nesnel maddi gerçek onun teoride ve politikada kolayca bir uçtan diğer uca savrulmasının ana nedenidir.


Proleter dalganın yükseldiği, Marksizm-Leninizm ve Uluslararası Komünist Hareket'in (UKH) güç kazandığı, rüzgarın proletaryadan yana estiği veya dünya proleter devrim dalgasının atılımı ve sosyalist devrimlerin zaferi koşullarda kendinden geçerek ya komünistliğini ilan eder ya da o, zaten komünisttir, hem de en iyi komünist vs. Fakat yenilgi ve gericilik dalgası başladı mı, yenilgi bir olguya dönüştü mü işte o koşullarda Marksizm-Leninizm'den uzaklaşır. Ona reddiye yazar. Öyle ya da böyle ''Elveda proletarya!'' der. Oportünizm ve inkarcılık çarpıcı bir durum alır. Tıpkı ''ezilenci''lerin teorisi ve pratiğinde olduğu gibi.


...marksın yöntemi, her şeyden önce, her dönemin kendi kesin ve somut koşulları altında o tarihsel sürecin nesnel içeriğini layıkıyla değerlendirmektir, buradaki amaç, öncelikle, söz konusu somut koşulları altında mümkün olan ilerlemenin kaynağında hangi sınıfın hareketi olduğunu anlamaktır.” (Engels) Ama komünizm adına ortaya çıkan küçük burjuvazi ve küçük burjuva ne bu yöntemi anlar ne de insanlığı kendisiyle birlikte kurtaracak olan tek sınıf olan proletaryanın enternasyonalist karakterini ve nihai amacını. Çünkü ona göre kainatın merkezinde kendisi, kendi küçük mülkü ve iktidarı durur. Ve teorize ederek sorar; proletarya da hangi köyün muhtarıdır?


Durumun teorisini yapmada, zeytin yağı gibi suyun üstünde kalmada ondan üstünü yoktur. Bu sınıfın ilkesizliği, pragmatizmi, anı, dönemi kurtarma tarzı, başarılardan kolayca zafer sarhoşluğuna kapılması, yenilgilerde kolayca kendisini kaybetmesi; kariyerizmi, kendine tapınması, kurnazlığı, orta yolculuğu, romantik hayal dünyasında yaşaması, sağcılık ve solculuk arasında kıvranması, ''sol'' çığırtkanlık yapması, belkemiksizliği, dün savunduğu ya da savunur göründüğü değerlere bugün kara çalması, Marksizm-Leninizm'e, UKH'nın tarihine saldırması, Ekim Devrimi ile açılan yolda sosyalizmin başarıyla inşa edilmesine, sosyalist bir kampın doğuş ve gelişmesine reddiye yazması, duruma göre davranma manevrası, demagoji ve manipülasyonda sınır tanımaması vb. gibi özellikler küçük burjuvazinin, küçük burjuva kişiliğin karakterisitikleridir. Küçük burjuvazi ve küçük burjuva kadrolar, oportünizmin komünist partilerdeki ''Truva atı''dır. Bu onların nesnel işlevidir. Bunu bilince çıkaramayan ve bu gerçeğe uygun mücadele yürütemeyen komünist partilerin geleceği yoktur. Hem muhalefette olduğu dönemlerde hem de iktidarda olduğu dönemlerde, küçük burjuvazinin ''aydınlanmış'' temsilcileri daima komünist partilerin baş belası olmuştur.


''Ve sözde sosyalist, gerçekte küçük-burjuva demokratlar olan sosyalistlerin (Martov'lar, Çernov'lar, Kautsky'ler ve ortakları) sosyalizmin özünü anlamamaları şaşırtıcı değildir.'' (Lenin) Tıpkı komünist partilerdeki küçük burjuva demokratları ve küçük burjuva liberalleri gibi.



Tıpkı, ''Büyük, ilkesel düşüncelerin günün geçici çıkarları uğruna bu unutuluşu; bu, sonuçları hesaba katmaksızın anlık başarılar peşinde koşma, bu, hareketin geleceğinin onun bugününe kurban edilişi'' (Lenin) gerçeğinde olduğu gibi. Küçük burjuva için önemli olan güç olmaktır. Küçük burjuva tek ilkeli politikanın sınıf politikası olduğuna reddiye yazar. ''Önemli olan siyasetin nasıl yapıldığı ve hangi siyasetin yapıldığıdır.'', '' Ancak yapılması gereken siyaset, işçi siyasetidir....'' diyen Engels'in ve diğer ustaların ne dediği zaten önemli değildir. Ya da bu vb. sözler birer süs olarak kullanılır.


Oportünizm sayısız biçimler alarak ortaya çıkar ama gerçek yaşamda daima sınıf mücadelesinin nesnel gelişme yasalarını anlamaktan uzaktır; kendiliğindenlik önünde boyun eğme son tahlilde onların ortak karakteridir. Bunlar idare-i maslahatçıdır. ''Devrimde, özsel olarak, gerçek ilişkilerin yerine, irade''yi (Marx) koymaktan en pespaye sağ teorilerle ortaya çıkmaya kadar pek maharetlidirler. Aslında sağ oportünizmden ''sol'' oportünizme kadar uzanan renkli kuşak, proletaryanın ve kitlelerin devrimci gücüne inanmaz. Bu inançsızlık, güvensizlik, kuşkuculuk, umutsuzluk onların ortak erdemidir. Fakat tüm bunlar ''Marksist'', ''Marksist-Leninist'' lafazanlığın arkasına gizlenmiştir.


Bir atasözünde denildiği gibi, “Tek kanatla kuş uçmaz!” Fakat bunlar daima tek kanatla uçmaya çalışan kuşlar gibidirler. Bunlar hep kendi küçük burjuva önyargılarının kurbanıdır ve bunun için hep yeni kurbanlar arayışı içerisindedirler. Bunlar Marksizm-Leninizm'in, proletarya sosyalizmin geçici yol arkadaşlarıdır. Bunlar, Bilimsel Komünizm'den, proletaryadan umudu kesmiş, tükenmişlik sendrumunun girdabında, çıkışı tasfiyecilikte, II. Enternasyonal oportünizminde, Troçkizm'de, ''ezilenlerin Marksizmi''nde, ''ezilenlerin feda bölüğü''nde, postMarksizmde arıyorlar. Yani renga renk tasfiyecilik son tahlilde aynı cephede, tasfiyeci oportünist cephede birleşmektedir. Onların arayışları hep Marksizm-Leninizm karşıtlığı üzerinde yükselmekte ve kendisini durmaksızın üretmektedir. Bu kaçınılmazdır çünkü, Marksizm-Leninizm inançları bitmiştir. Proletaryadan umut kesilmiştir. Küçük burjuva sınıfın tarihsel ve güncel cephaneliğinden aldıkları ve sözde yenilikçilik adına savundukları teoriler onları buna koşullamakta, her geçen gün küçük burjuvazinin bataklığına daha derinden gömmektedir.


Küçük burjuvazinin ve küçük burjuva bireylerin devrimci-demokrasi ile proletarya sosyalizmi arasındaki farklılığı silikleştirmesi, bulanık düşünceleri ve sapmaları, çizgisel ayrılıkları Marksizm-Leninizm olarak sunması yukarıdaki gerçeklerle bağlıdır. İlkesizlik, ilkelerden kopma, ideolojik uzlaşmacılık, ideolojik tavizler verme, taktik başarılar uğruna program ve stratejiyi red ya da programa, stratejiye uygun politik-pratikten kopmaları, dahası ideolojik değerlere, proletarya sosyalizminin tarihsel gerçeğine ve kazanımlarına reddiye yazılması bundandır. Bu gerçekler onların kötü niyetiyle açıklanamaz. Bu onların nesnel sınıf karakteriyle, içerisinde geçilen nesnel koşullardaki ve güç dengelerindeki değişmelerle bağlıdır.


Küçük burjuvazi (ve küçük burjuva karakter) kendi özel mülkünü her şeyden üstün tutar. Nereye baksa orayı kendi özel mülkü olarak görmek, üzerine yatmak ister. Bu özel mülkiyetçilik, komünist partilerde kılık değiştirmiş bir görünümle ortaya çıkar. Küçük burjuvanın komünist partiyi kendi arka bahçesi görmesi, kendini amaçlaştırarak partileri araçlaştırması, ''stratejik önderlik'', ''stratejik önderler'' formülasyonunda da dile geldiği gibi kişi ve önderlik kültünü kutsanıp teşvik etmesi bundandır. Dünyanın merkezi olarak eleştirisiz bağımlılık talep eder. Marksizm-Leninizm'e, parti ilkelerine bağlı, mücadeleci, bağımsız komünist karakterden ve kadrolardan rahatsız olur, dahası düşmanca davranır. Bu küçük burjuva zihniyet, karakter ve önderlik anlayışına göre ''Sıradan insanların yapacakları şey, onların vahiymişcesine tebliğ ettikleri kutsal mesajı uygulamaktan ibarettir...'' (Marx) Özneleşmek üzerine yazılıp çizilir, lafazanlık yapılır ama en istenmeyen durumda budur. Eh ne de olsa özne var, o özne de egoizme boğulmuş küçük burjuvadır. O, tüm ölçülerin ölçüdür. Dünya onunla başlar ve onunla sonlanır. İşte o, bu kadar yüce ve değerlidir. Küçük burjuva der ki, iyi er olmayı öğreneceksiniz, iyi bir emireri olmak için de itaat etmeyi öğreneceksiniz. Yani kendisi biricik öznedir, gerisi nesne... Bu zihniyet ve duruş küçük burjuvazinin nesnel doğasından kaynaklanır ve bu gerçeğin yansımasıdır.


Küçük burjuvazi narsist bir sınıftır; teoride ve pratikte, dünyayı kendi mülkü olarak görür; inanılacak olursa, dünyanın tapusu ona aittir. Dünya kendi çevresinde döner. Bu olgu, küçük burjuvanın kendisini biat edilecek biricik görmesinin sınıfsal temelini oluşturur. Küçük burjuva zihniyet ve temsilcileri kendilerini bulunmaz Hint kumaşı olarak lanse eder, yetinmez, ettirir. Onun başarısız olması zaten mümkün değildir, bir başarısızlık varsa, tabii ki bu başarızlık vs. kendi dışındadır, örneğin ''taktik önderlikler'', falanca bireyler sorumludur vs. Yenilgileri, başarısızlıkları, dibe vurmuşluğu, krizleri vs. dışsallaştırma onun karakteri ve hile-i şerriyesidir. Dahası hep ağzında dua yüreğinde hile ile her yerde boy gösterir ya da açıkça hileli taktiklerle proletarya sosyalizmine karşı savaşır.


Bu gerçekler gösterilince küçük burjuvazi/küçük burjuvamız küplere biner, ''moral bozukluğu, güvensizlik yayma, yorgunluk'' vs. üzerine demagoji yapar. Çünkü o, kendi gerçeğini tersyüz edilmiş tarzda başka yerlere fatura ederek gerçek yüzünü gizlemeyi de erdem ve maharet bilmiştir. Daima yarattığı yıkımların, kirlenmenin, başarısızlıklarının sorumluluğunu üstlenmekten kaçmıştır. O, toplumsal ve bireysel kültürümüzde egemen olan günah keçileri yaratma zaafını sömürmede ustalaşmıştır. Aslında öz değersizliği içinde kıvranmaktadır. Çoğu zaman bunu farkeder. Farkettikçe saldırganlaşır, saldırganlaştıkça kendisine daha fazla liberalizmi başkasına ise daha keskin sektarizmi uygular. Fakat bu narsist-egoist saldırganlığı arttıkça öz değersizlik, sevgiden yoksunluk, yaşayamadığı ve mahrum kaldığı şeyler, yaşadığı travmalar ve işlediği günahlar ruhunu daha yoğun kıvrandırarak acısını azdırır. Ne yapsa ne etse de derdine çare bulamaz. Yıkım ile boyun eğme girdabında bulunmaz Hint kumaşı, adanmışlık ve feda ruhu üzerine lafazanlıkla gerçeğini örtmeye son ana kadar direnir ve azap içinde sürüklenip gider.

Bu küçük burjuvazidir. Kapitalizmde küçük burjuvanın geleceği yoktur. Onun nesnel sınıfsal karakteri, ikili sınıf niteliği umutsuzluk içinde onu her türlü taşkınlığa taşır veya değişik türden istikrarsızlık, tükenmişlik sendromu ile yaşar. Kendini yüceltse de gerçekte kendine öz güveni yoktur ya da tükenmektedir. Marksizm-Leninizm'e, proletaryanın tarihte oynadığı ve oynayacağı role inancı giderek tükenmiştir. Arayışı, çıkışı, dayatmaları hep proletarya sosyalizmi dışı kimliklerle buluşarak şekillenir.


Sorunların teorik temellerine inilmesine, ideolojik, siyasi, örgütsel karakterinin açığa çıkarılmasına düşmanlık besler ve hemen saldırıya geçer. Diyalektiği, materyalizmi, Marksizm-Leninizm'i kavramamıştır; yarım yamalak ''kavrayış''ını ve kendi gerçek karakterini gizlemeyi maharet bilir ve bu işte de maharetlidir. “Ne kadar nahoş olsa da, olguları açıkça görmek, adlı adınca çağırmak, işçilere doğruyu söylemek zorundayız.” diyen Lenin gerçekte küçük burjuvazinin korkulu düşüdür. Leninist eleştiri, özeleştiriden bundan dolayı korkar. Bundan dolayı oportünizm ve tasfiyeciliğe özgü eleştiri ve özeleştiriyi Leninist perspektif ve duruşun karşısına koyarak onun içeriğini boşaltır.


Küçük burjuvanın eleştiriden anladığı şey, kendisine, kendilerine övgüdür, kendilerinin yüceltilmesidir; eleştiri onları yüceltmelidir, dokunulmaz kılmalıdır, otoritelerine gölge düşürmemelidir. Ve onlar, kendi gerçeklerinin açığa çıkarılmaması koşuluyla masumca, dindarca yapılmış ''eleştirileri'' ''olgunluk''la, ''empati''yle, ''zerafet'' dolu manevralarla karşılarlar. Özeleştiriden anladıkları ise, bir kez daha kendilerinin yüceltilmesi, kadroların ve örgütlerin kendilerini yerden yere vurarak biatlarını yüksek sesle dile getirmesidir. İstenen budur. Dayatılan budur. Elverişli koşullar olduğunu ya da oluştuğunu düşündükleri anlarda, dönemlerde bunu kabaca da dayatırlar. ''Otorite''lerinin ''güçlü'' olduğu zamanlarda bu çizgilerini fütursuzca gerçekleştirirler, zayıfladıkları dönemlerde ise, ''zarafet'', ''kızıl'' gülücükler, karşıdakilerin ruhunu okşama manevralarıyla vb. tepkileri savuşturmaya çalışırlar. Etraflarında gizemli bir hava yaratmaya önem verirler. Eğer varsa illegalite de bu işi kolaylaştırır. Oportünizmin, oportünist karakterin manevraları, demagoji ve manipülasyonu sınır tanımaz. Küçük burjuva nesnel karakteri gereği gerçekleri dizginsizce çarpıtmaya ve tanınmaz hale getirmeye her zaman hazırdır ve zaten bunu da yapar.


Küçük burjuvazi günahkardır ama günahlarını dışsalaştırarak sevabı hep kendisine, günahı ise proletaryaya ve komünistlere yazar. Bu uğurda durmaksızın şeytanlar yaratır, ''tarihte iz bırakma'' adına her türlü küçük burjuva şeytanlığı yapar. Nostaljik, mistik, romantik kahramanlığa özenir ama onu da yapma karakterinden yoksundur ya da devrimci olduğu kesitte bunu yapmaya kendini, kendilerini hazır hissedenler, yenilgiler, başarısızlıklar, umut kırılmasıyla şekillendikçe, bundan geri durur ama herkesi, proletarya ve halklara bedel ödeme, ''adanmış devrimcilik'' çağrısı; ''bütün mesele ölmesini bilmektir. Buna hazır mıyız!'' vs. çığırtkanlığı yapar. Duygusal, ajitatif söylemle çok romantik kesilir. ''Devrim sözcüğünü büyük harfle yaz''ar, ''devrime nerdeyse tanrısal bir erek gibi paye ver''erek (Lenin) kendinden geçmiş tarzda konuşmaya daima özel önem verir. Yitirdiği masumiyetinin farkındadır ama olsun dünya onun mülküdür. O yine biriciktir, Tanrının insanlığa armağanıdır, onun değeri bilinmelidir ve bu da biatta somutlaşmalıdır.


Burjuvazi bireycidir. Küçük burjuvazi bireycidir. Bencillik onun sınıf karakteridir. Küçük burjuvanın proleter kolektivizme, demokratik merkeziyetçiliğe, proleter demokrasiye, komünistlere karşı durması, her şeyin merkezine kendisini (sözgelimi biz önderiz, bizim önderliğimizi tanıyacaksınız, biz stratejik önderiz gerisi, sizler taktik öndersiniz, iti erler olmayı öğreneceksiniz vs. gibi) koyması, kariyerizm ve bürokratizmi işte bu sınıfsal karakterle, bencillikle bağlıdır. Eh, sözkonusu bir komünist parti olunca tabii ki bu bencilliğin üstüne kızıl şal falan da çekilerek bencillik pazarlanacak.


Küçük burjuvazi doyumsuzdur. Ruhu açtır. Kapitalizmde bir geleceği olmadığını farkettikçe saldırganlaşır. Proletaryaya baktıkça alerjisi yoğunlaşır; çünkü o, bu alt tabakalardan, altta olanlardan, kalanlardan olamaz; çünkü o, seçkindir, o dünyanın merkezidir. Küçük burjuvazinin ''biz'' kavramının içinde ''ben'' kavramı gizlidir ve sahtedir. ''Biz'' derken gerçekte ''ben'' demektedir.


Hele de ''küreselleşme''yle, ''serbest piyasa'' ile, ''neoliberalizm'' ile belirlenen ve şekillenen bir ideolojik ve politik saldırganlıkla, aşırıya varmış toplumsal çürümeyle belirlenen tarihsel kesitten bu yana sözde bireyin, şirazesinden çıkmış bireyciliğin şaha kalktığı bir dönemde, üstelik sosyalizmin, Marksizm-Leninizm'in itibarının da aşırı gerilediği bir kesitte, komünist partilerin yaşadıkları dünya gerçeklerinden azade yaşadıklarını düşünmek; kaçınılmaz olarak böyle bir dünyanın baskısı altında olan herhangi bir komünist partisinin burjuva bireyciliğinden etkilenmeyeceğini, saflarında karşılık bulmayacağını; öncelikle de partilerin en zayıf, çürük birey ve kategorilerin saf ve temiz kalacağını düşünmek kaskatı idealizmdir...


Bu süreç ( ''küreselleşme'') öyle bir süreç ki, birey ve bireycilik aşırıya varır. Başarı ya da başarısızlıktan bireyin kendisi sorumlu tutulur. Sorunlar vb. bireylere, onların sorumluluğuna indirgenir. Bireycilik ve rekabetçilik, acımasızlık, postunu kurtaran iyidir, başarılıdır, değerlidir ve gemisinin kaptanıdır. Düşenin dostu yoktur, akıllı olacaksın bir tekme de sen vuracaksın, senden daha yüce bir değer yoktur. İyiliğin, doğruluğun, güzelliğin, gerçeğin tek ölçüsü sensin. Senin bencilliğine karşı olan her şey sana düşmandır, ezip geçeceksin; eline bir fırsat mı geçti, çok güzel bir sen vur bir de yer vursun. Tüketmeye bak. Anı yaşa. Faydalıysa doğrudur. Popüler olmaya, kişisel imaja bak. Yoksa imaja dayanan sanal karakter yarat, ardına gizlen, reklamını yap ve yaptır. Bir marka ol. Tüm bunlar için her şey mübahtır. Sen biriciksin. Sen tanrının, olmadı mı doğanın insanlığa yüce bir armağanısın. Zeytinyağı olacaksın, yoksa ezilmeye mahkumsun. Her adımda hesaplı-kitaplı davranacaksın. Dikkat et ayağını kaydırırlar. Dikkat et ayrıcalıklarını kaybedersin. Kendini kendine adayacaksın ama kurnaz olacaksın, için başka dışın başka olmalı. Ben değil, ''biz'' diyeceksin, ''biz'' ile ben dediğini gizleyeceksin. İlkeler, ahlak, moral değerler, vicdan mı, bunları geçeceksin. İntikamcı olacaksın. Ne de olsa sözkonusu olan senin kariyerin. Senin ihtiyaçların. Senin geleceğin. Vampir gibi insanların emeğini, sevgisini, arkadaşlık ve dostluk duygularını sömüreceksin. Ama etrafında sempati halesi yaratmaya daima önem vereceksin. Kişisel bağımlılık yaratmaya özel önem vereceksin; ''biz'' maskesi ardına saklanarak kendine insan kazanacaksın. Yaptığın şeyin kendin için değil, onların, ''bizler''in yararına olduğuna inandıracaksın. Onların saflıklarını, geriliklerini, zaaflarını, donanımsızlığını, komplekslerini sömüreceksin, onlara ne denli aşırı önem verdiğini göstermede maharet sahibi olacaksın. Romantik olacaksın. Nezaketin doruğu görüneceksin ama daima gülücüklerin, güllerin, zarafetin arkasında zehirli bir hançer taşıyacaksın. Gerekli mi oldu, elindeki o hançeri yüreğine sokacaksın.


Tilki gibi, yılan gibi, kurt gibi olacaksın. Gerçek durumun ortaya mı çıktı, fırsat bırakmadan boğacaksın ya da dersini vereceksin. Durumun teorisini maharetle yapacaksın. Önemli olan sensin. Çünkü sen hep en büyüksün. Çünkü yalnızca sen hakkediyorsun her şeyin en güzelini. Başarı mı, elbetteki sana aittir. Kolektif başarı ve emek mi, elbette ki onlar da senin sayende kazanılmıştır. Kitabına uydurup, saman altından su yürütüp kendine mal edeceksin. Zaaflarını, suçlarını bir erdem olarak, yüceliğinin kanıtı olarak pazarlamasını bileceksin. Öyle ya, iyilik, güzellik, başarı senden gelir, kendi ölçütlerini kendin koyacaksın. Başkalarını dikkate alır gibi davranacaksın, tabi olana, tabi olabilecek olanlara özel bir itinayla davranır gözükecek, onları kendi ''ben''ine, kendi egoizmine, kendi yaşanmamışlıklarına, sevgisizliğine, kendi çıkarlarına tabi kılarak ne denli değerli insanlar olduğunu vurgulayarak sömüreceksin. Eh, her şeyin bir fiyatı var değil mi! İnsanlığın kurtuluşunun sana bağlı olduğu umudunu, imajını canlı tutacaksın. İnsanların gerçeklerle, gerçeğinle hesaplaşmasına, öncelikle de görmesine, anlamasına fırsat yaratmayacaksın. Akıllı olacaksın. Bunun için hep tetikte olacak ve iktidarını koruyacaksın. Hele de etrafında bir gizem perdesi, sempati halesi örmüşsen aman dikkat et, gerçeğin görülmesin. Bu dünya kötülerin dünyası. Çünkü sen biriciksin, eşi bulanmaz bir kutsallıksın. Sana dokunan yanmalıdır. Başkaları da bu deneyimden ders alarak haddini bilmelidir. Öncü onun küçük mülküdür. O kendi mülkü gördüğü partiyi tanrısallık katına ve biata çevirerek kendisini yüceltir, aşırı bencil karakterini, dar grupçuluğunu bu yolla örtüler.


Küçük burjuvazinin toplumsal maddi gerçeğini ve bu nesnel gerçeğin onun sınıfsal karakterini; teorisini, politikasını, örgütsel yaşamını, ahlaki, moral ve vicdani değerlerini nasıl biçimlendirdiğini bilince çıkaramazsan ya bunları anlamazsın ya da korkakça görmezden gelirsin, en fazlasından mızmızlanırsın.


Kağıt üzerinde ayrı yaşamda ise bambaşka davranma ve bunda ısrar etme oportünizmdir. Burada bir karakter yarılması var. Burada karşımızda duran olgu, küçük burjuvazinin ikili sınıfsal nesnel gerçeğidir, bu olgunun çift kişilikli, ''çok dinli'' olarak ortaya çıkmasıdır. Ozan Vicdani'nin 70'li yıllarda saflarımızda popüler olan bir türküsünde söylediği gibi ''teorisi ayrı pratiği ayrı oportünistler'' sözleri oportünizmin kısa, özlü, çarpıcı bir tanımlanmasıdır.


Küçük burjuvazi teoride, politikada, örgütsel yaşamda ilkesizdir, pragmatiktir, eklektiktir ve tüm bunları da Marks ve Lenin adına yapar ya da her renkten oportünizmi komünizm olarak pazarlar. Lenin'in son derece değerli şu analizi komünist partilerdeki oportünizmi, oportünist unsurları kavramak bakımından özel olarak özümsenmelidir;


''Marksizmin oportünist çarpıtmasında diyalektiğin eklektik çarpıtması, yığınları en büyük kolaylıkla aldatan çarpıtmadır; eklektizm, yığınlara aldatıcı bir doygunluk verir; sürecin bütün yönlerini, bütün gelişme eğilimlerini, bütün çelişik etkileri vb. hesaba katıyormuş gibi görünür; ama aslında, toplumun gelişmesi üzerine hiçbir tutarlı ve devrimci düşün vermez.''


Teorik ve pratik olarak eklektisizmi temsil edenler, bu işin ustası haline gelmiş olanlar da dahil proletaryaya, onun ideolojisine, sınıf mücadelesine daima çok zarar vermiştirler ve vermektedirler. Komünistler olarak bilmeliyiz ki oportünizm komünist hareketi tüketiyor, onu o olmaktan çıkartıyor, onu bir başka dünyanın parçası haline getiriyor ve getirmektedir.


Özellikle 80 sonları ve 90'lı yıllar sonrası, kapitalist/revizyonist kampın çöküşünün yarattığı ağır yıkımın, dünya devriminin geçici yenilgisi ve gericilik dalgasının dünyayı derinden sarstığı, kasıp kavurduğu tarihsel bir dönemdi. UKH tasfiye oldu. Devrimci ve komünist hareketin geniş bir kesimi yenilgi ve gericilik dalgasına erken teslim oldu ve devrim ve sosyalizm kavgasından hızla koptu. Bir bölümü ise, gericilik yıllarının ve tasfiyeciliğin saldırısına daha geç katıldı. Yenilginin etkileri, kendi özgün gelişme sürecinin etkileriyle, başarısızlıklarıyla, yorgunluğuyla vb. birleşerek daha geç yansıdı. Bu deneyime coğrafyamızda da tanık olduk. Büyük bir öz güvenle gerçekleşen Birlik Devrimi'nin üzerinden kısa bir zaman geçtikten sonra Marksist Leninist Komünist Harekette ortaya çıkan ve özü burjuva liberalizmi, burjuva demokratizmi olan sapmaların, çizgisel yönelimlerin deneyi söylediklerimizi ayan-beyan kanıtlamaktadır.


Proletaryadan, Marksizm-Leninizm'den kesilen umut, legal Marksizmde, postMarksizmde, Troçkizm'de, ezilenlerin Marksizminde, ortayolcu oportünizmde, vb. somutlaşarak ortaya çıktı. İşte bu geç etkilenmenin ifadesi olan olgu ya da olgular komünist harekette de adım adım gelişti ve yükselen değerlere dönüştü. Bunun sonucu ''ideolojisizleştirme'', deorganizasyon, sınıftan ve kitlelerden kopma, istikrarsızlık gerçek bir tablo oluşturmaya, durumun teorisi ile en kaba biçimlerden en ince biçimlerine kadar oportünizm ve tasfiyeciliği, Bilimsel Komünizme ve Birlik Devrimi'ne karşı nesnel bir birlik kurmaya götürdü. Bu sürece karşı yürütülen mücadele ise sayısız biçimlerde etkisizleştirilmeye çalışıldı. Bu etkisizleştirme duruşunun etkisiz kaldığını ise zaten söyleyemeyiz. Dahası, ne yazık ki başarılı da oldu. Her şeye karşın komünistler inandıkları yoldan geri kalmadılar ve kalmayacaklarına da inanıyoruz. Eğer hala Birlik Devrimi'nin temel çizgisi, sürekli içeriği boşaltılmasına rağmen, açıktan red ve mahkum edilemiyorsa, hala komünist eleştiri gücü tümden boğulamamışsa komünist güçlerin mücadelesinden dolayıdır. Belli ki kısa erimli düşünmeden bu mücadeleyi çok yönlü sürdürmek gerekiyor. Sınıf mücadelesinde kolay yol yoktur. Sınıf mücadelesinin zorlu yolunda yürürken elbette ki komünist karaktere ve yenilenme gücüne dayanan çözüm ya da çözümler ortaya çıkacaktır.

Ve burada da komünistlerin tek sorumluluğu sınıfa, Marksizm-Leninizm’e, tarihe karşıdır. Bilimsel Komünizm’in bunun dışında başka hiçbir ölçütü ya da ölçütleri bulunmaz.

Hasan OZAN İLTEMUR





























25 Ekim 2020 Pazar

''TEK ÜLKEDE SOSYALİZM'' VE EKİM DEVRİMİ (EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA)

 

''TEK ÜLKEDE SOSYALİZM'' VE EKİM DEVRİMİ

(EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA)



''TEK ÜLKEDE SOSYALİZM'' VE EKİM DEVRİMİ

(EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA)


Dış görünüş ile şeylerin özü eğer doğrudan doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” (Marks)


Kautskizmin ve II. Enternasyonalin kuyruğundan hiçbir zaman ayrılmamış akımlar, dahası ona katılmaya devam eden yeni oportünist unsurlar, SSCB'nin ve ''Doğu bloku''nun 89-91 çöküşünün Leninist tek ülkede veya bir ya da birkaç halkada proleter devrimin zaferiyle sosyalizmin inşasının olanaklı olmadığını, SSCB'de hiçbir zaman sosyalizmin kurulmadığını, zaten sosyalizmin=komünizm olduğunu; Avrupa merkezli bir devrim olmadan da tekil ülkelerde proletarya diktatörlüklerin yaşamasının bile olanaklı olamayacağının kanıtı olduğunu ileri sürmektedir.


I

Bu vb. iddialar tümüyle sahtedir. Burjuvazinin, Troçkizm'in, postmodern ve postMarksist akımların, Marksizm-Leninizm'e, proletarya devrimine, sosyalist inşa sürecine ve başarılarına kara çalmak için ortaya attığı çağımızın en büyük yalanlarından birkaçıdır. Özellikle yenilgi ve gericilikle belirlenen süreçle birlikte komünist partilerdeki oportünist unsurlar da dünya burjuvazisinin ve Troçkizm'in, II. Enternasyonal'in bu sahte iddialarının temsilciliğine soyunmuştular. Bu gerçeğe Türkiye ve Kürdistan komünist hareketinin saflarında da tanık olduk.


Bu olgu, özellikle 89-91 çözülüşünün ardından küçük burjuva aydınlar ve komünist partilerde küçük burjuva zihniyetin değişik türevlerinin temsilcileri tarafından gündemleştirildi. Bunlar, sonrada görmelerin açlığıyla teoriye ve tarihsel deneyime tümüyle aykırı ideolojik saldırılara enerjikçe katıldılar. Üstelik bu gibi tezleri, teori ve pratikleri savunurken sanki bu pespaye teorileri ilk defa kendileri üretmiş ve geliştirmiş gibi lanse ettiler. İlkesiz ve herhangi bir ahlaki tereddüt taşımadan burjuvazinin ve küçük burjuvazinin cephaneliğinden aldıkları ayan-beyan ortada olan sözde eleştiri ve teorileri ''21. yüzyılın sosyalizmi'' ve ''yaratıcı Marksizm'', ''Birlik Devrimi'nin teoriyle yeni ve yaratıcı tarzda kurduğu zihniyet'' iddiasıyla teorize ederek propaganda ettiler ve etmektedirler.


Durumun teorisini yapma, duruma göre davranma, birlik devriminin zihniyetini dizginsizce revize ederek kılıflama tavrı, aynı zamanda diyelim ki 100-120 yıl öncesine ait olan ve dün olduğu gibi bugün de Marksizm-Leninizm'e karşı ideolojik ve örgütsel saldırı aracı olan teori ve pratikleri ilkesizce, moral değerlerden yoksun bir şekilde sanki kendi ''yaratıcı Marksist'' açılımlarıymış gibi pazarlamada ısrarları da ayrıca dikkat çekmektedir. Sözkonusu teori ve pratiklerin tarihsel kaynaklarına, ana temsilcilerine, liderlerine atıfta bulunmadan, kaynak göstermeden yaptıkları şey, gerçekte, tam olarak zayıflıklarını ve kendi gerçek yüzlerini örtüleme tutumudur. Çünkü komünist hareketi kendi niteliğinden koparabilmek, komünist partiyi liberal, halkçı, Troçkist bir partiye dönüştürebilmek için gerçek durumun örtülmesi gerekiyor. Yoksa, Bernsteincılığın, II. Enternasyonal oportünizminin, Troçkizm'in, burjuva sosyal demokrat akımın vb. izleyicileri küçük burjuva liberalleri oldukları gerçeği hızla ortaya çıkacaktır. Kimileri Troçkizm'i Marksizm'in eğilimlerinden biri, kimileri çağımızın Marksizm'i, kimileri ise ''küreselleşmeyle birlikte'' artık Troçkizm'in küreselleşme çağının Marksizm'i olduğunu savunmaktadır. Adı koyulsun ya da koyulmasın, hangi formülasyonla ortaya çıkılırsa çıkılsın bu vb. tahlillerin özü, Troçkizm üzerinde birleşerek Marksizm-Leninizm'e ve UKH'ya ve sosyalist inşaya ve zaferlere, komünist öncüye karşı tasfiyeci bir mücadele karakteri taşımaktadır. Niyetlere göre değil de nesnel gerçeğe dayandığımızda realite budur.


Bu teoriler, pratikler, sapmalar ve çizgiler, Ekim Devrimi'ni reddettiği gibi Birlik Devrimi'ni de, onun ideolojik-teorik temellerini, program ve stratejisini (vb.) de red ve inkar etmektedir. Daha da önemlisi, sahte mi sahte kızıl giysilere bürünerek, ağzında dua, yüreğinde hile dolu oportünist unsurlar ve zihniyet komünist harekete ve Birlik Devrimi'ne karşı Troçkizm'in yolunda ''Ağustos bloku'' inşa ettiler. Oportünizmle oportünist karakterleri gereği birlik kuranlar her eğilimden oportünist sapma ve çizgisel yönelimden daha tehlikeli, daha kirli, daha yıkıcı rol oynamaktadır.* Vurgulanmalıdır ki, orta yolculuk da oportünizmin bir biçimidir, oportünizmin kendisidir. Maddi temelini de küçük burjuvazi oluşturur; küçük burjuvazinin bir elini burjuvaziye, diğer elini proletaryaya uzatan nesnel sınıf karakterinin ideolojik-siyasi ifadesidir. Bu zihniyet ve duruşta her türlü ilkesizliği, eklektisizmi, paragmatizmi, liberalizmi, kariyerizmi kolayca bulabilirsiniz.


Lenin'in şu anlayışı komünist hareketteki oportünizmin bütün karakterisitiklerini, ortak özelliklerini anlamamız için yaşamsal önemdedir;


Oportünizmle savaştan sözederken, bugünkü oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini, yani bulanıklığını, şekilsizliğini kaypaklığını hiç akıldan çıkarmamalıyız. Oportünist kişi, yapısı gereği, her zaman açık ve kararlı bir tutum takınmaktan kaçınacaktır; her zaman orta yolu arayacaktır; her zaman birbirine karşıt görüşler arasında bir yılan gibi kıvır-kıvır gidip gelecek, her ikisiyle ‘görüş birliği’ içinde olmaya ve fikir ayrılıklarını küçük değişikliklere, kuşkulara, masum ve dindarca öğütlere, vb. indirgemeye çalışacaktır.” (Lenin)

Lenin'in Troçki'yi, Troçkizm'i eleştirirken dile getirdiği şu eleştiri komünist hareketteki tasfiyeci liberalizmin gerçeğine de ışık tutmaktadır;

Troçki, Marksizm'in bütün düşmanlarını bir araya getiriyor, Troçki, Marksizm'in savunmasıyla ilgilenmeyen, ideolojik çürümeyi en değerli tutanları birleştiriyor; mücadelenin nedenlerini anlamayan ve görüş ayrılığının ideolojik kökenini öğrenmek, düşünmek ve keşfetmek istemeyen tüm dar kafalıları bir araya getiriyor...''


Marksist olmayan Troçki'nin bu duruşu ve persfektifi, Leninizm, Marksizm-Leninizm düşmanlığıyla bağlı olduğunu ise hepimiz biliyoruz...


Kendi içerisinde ideolojik olarak parçalanmış küçük burjuvazinin değişik kategorilerinin tasfiyeci ''Ağustos bloku''u etrafında kurduğu liberal birlik, ''parti – sınıf ilişkisinin en özlü tanımı'' olan '‘sosyal demokrasi (komünist partisi-bn.), işçi hareketiyle sosyalizmin (bilimsel komünizmin) birliğidir'' (Lenin) formülasyonunun ve içeriğininin ret ve tasfiye edilmesinden başka bir şey olmayan ''ezilencilik'' üzerinde birleşmesi de ayrıca trajikomik bir durumdur; keza, alıntının devamında Lenin'in ''Bu formülasyonda herhangi bir tek yanlılık sınıf mücadelesinin güçsüzleşmesine, burjuva egemenliğin perçinlenmesine yol açar.'' sözleri, yapılana, yapılmak istenene ışık tutmaktadır... Özü bir (küçük burjuva ideolojisi) ama görünüşte farklı ''uçlar''da da kendini yansıtan sağ ya da ''sol'' liberalizm çeşitlerinin ''ezilencilik''te birleşmesi, bu sapmaların oportünist uzlaşıcı karakterini ve pragmatizmini, ilkesizliğini de parlak biçimde ortaya sermektedir. Birlik Devrimi'nin verili çizgisini ve onun ideolojik ve siyasal niteliğini boşaltıp ''düzelten'' bu yönelimler, son tahlilde, hep birlikte öncünün ve UKH'nın ret ve inkarında birleşmekte ve uzun yıllardır öncüyü kendi öz temellerinden uzaklaştırarak koparma çizgisi izlemektedir. Unutmamalıyız ki, ''Kayayı aşındıran suyun akış şiddeti değil, sürekliliğidir.'' Yine unutulmamalıdır ki, ''Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.''


Marksist Leninist Komünistlerin, Birlik Devrimi atılımı ve deneyimine dayanarak ısrarla vurgulaması gereken şey, şudur;


Birlik büyük bir şey ve büyük bir slogandır. Fakat işçilerin davasının gereksindiği Marksistlerin birliğidir; Marksistlerle Marksizmin düşmanları ve çarpıtıcıları arasında birlik değil.” (Lenin)


II


Aynı sistematik ideolojik-siyasal saldırılar Ekim Devrimi'nin 103. yıldönümünde de her cephede yoğunlaşarak devam etmektedir ve etmeye de devam edecektir.


Ekim Devrimi'nin zaferiyle SSCB'de proletarya diktatörlüğü kurulmuş, sosyalist inşa yolunda başarıyla yol alınmış, sanayi ve tarımda sosyalist devrim kesintisiz derinleştirilmiş, dünya proletarya devrimi süreci hızlandırılmış ve faşist kamp ezilmiştir. Burjuvazinin, Troçkizm benzeri akımların Ekim Devrimi, Leninizm, Stalin düşmanlığının ana nedeni budur.

      Emperyalist savaşın içinde geliştirilen direnişler ''Doğu bloku'' ülkelerinde sosyalist devrimlerin zaferiyle taçlanmış ve bu ülkelerde de kentte ve kırda sosyalist iktisadi temel yaratılarak dünya proleter devriminin gelişimi daha da ivmelenmiştir. Faşist kampın Stalin önderliğinde ezilmesi, sosyalist kampın doğuşu, küresel çapta ulusal kurtuluşçu devrimlerin, devrim ve sosyalizm kavgasının güçlü bir itilim kazanarak yükselmesine, emperyalist sömürge sisteminin yıkılmasına da yol açmıştır... Doğal olarak Stalin, SBKP, SSCB, Kızıl Ordu, dünya komünistleri dünya proletaryası ve halklarının haklı yüksek sevgi, saygı ve desteğini kazanırken, dünya burjuvazisinin de sınır tanımaz düşmanlığını kazanmıştır.

      Kuşkusuz ki uluslararası sermaye ve burjuva devletler, Stalin'e ve sosyalizme saldırısında başlangıçta en büyük desteği sosyal demokrasiden, Troçkizm'den, sözde IV. Enternasyonal'den, daha sonra Titoizmden almıştır. Ancak emperyalizm, dünya gericiliği, sosyal demokrasi, Troçkizm için bulunamaz destek ve işbirliği Kruşçevci modern revizyonist karşı-devrimle gelmiştir. 1956'da Kruşçev liderliğinde kızıl maskeli karşı devrimin SSCB'de zafer kazanması, anti-Stalinist kampanyaya yaslanılarak SSCB ve sosyalist kampın kapitalist restorasyon yoluna yönlendirilmesi ile, emperyalizm ve gericiliğin eline ancak rüyada görülebilecek bir silah verilmiş, Stalin düşmanlığı devrim ve sosyalizm davasına karşı dizginsiz bir saldırının önünü açmış ve modern revizyonist ihanet, Troçkizm, modern revizyonizm, emperyalizm bağlaşması ekseninde doludizgin yol almıştır...

      Bu hatırlatmayı yaparken vurgulamak gerekir ki, 1917 Ekim Devriminin zaferiyle SSCB'de giderek sosyalizm başarıyla gerçekleştirilmiş, bu çizgide yüksek başarılar kazanılmıştır. Kapitalist üretim tarzı ve burjuvazi tarihten ilk kez silinmiş, yok edilmiştir. Kuşkusuz ki bu başarı, bir son değildi, aksine ulusal ve uluslararası alanda komünizme dek sürecek kesintisiz devrimin sadece bir evresini oluşturmaktaydı... Bu tarihsel süreçte, devrimin ilk evresinde, bir Bolşevik, bir Leninist olmamasına karşın, SBKP kararlarını uyguladığı ölçüde Troçki devrimci bir rol oynamış ama onun kendi öz çizgisi giderek emperyalizm ve burjuvaziyle stratejik ve taktik bağlaşmaya dönüşmüş ve ''zora dayanan politik devrimle Stalinist bürokratik totaliter diktatörlüğü yıkma''yı kendi varlık şartı sayan bir karşı-devrimciliğe dönüşerek burjuvazinin safına geçmiştir.
      Troçki, başlangıçta katkılar yaptığı SSCB'yi, daha sonra, bütün yaşam enerjisini kullanarak SSCB'yi, sözde ''Stalinizm''i ''devrimci zora dayanan politik devrim''''le yıkmaya adamıştır. Böyle de olsa, ''sol'' çığırtkanlıkta ve özel demagojik söyleminde sınır tanımayan Troçkizm'in arayış içerisinde olan pekçok devrimciyi etkilediğini ve saflarına çekebildiğini görmek ve küçümsememek gerekir. Hele de UKH'nın dağınık ve toparlanmaktan da oldukça uzak olduğu ve komünist öncünün ağır kan kaybettiği ve ''Yarım doktor''un ''candan, yarım imamın din''den ettiği koşullarda Troçkizm tehlikesi daha fazla önemsenmelidir. Dogmatizmle, ilkesizlikle, aşırı ''sol'' demagojiyle, teorinin ve tarihsel deneyimin sınır tanımaz çarpıtılmasıyla, egoizmle, kendine tapınmayla, proletaryaya ve dünya proleter devrimine inançsızlıkla belirlenen nitelikler Troçki'nin, Troçkist akımın ve onun yeni izleyicilerinin, yeni katılımcılarının karakteristikleri olduğu bir an olsun unutulmamalıdır. Teori ve tarihi bilmeyen ya da henüz donanımsız kadro ve genç devrimcileri kazanılmaya çalışıldığı gerçeğinin altı çizilmelidir. Bu, gerçek bir tehdittir. Açık ki her cepheden güçlü ve kesintisiz bir ideolojk mücadeleye gereksinim var...


Bir yandan SSCB'yi, Stalin'i ezmek için dünya emperyalizmin destek ve kışkırtmasıyla, emperyalist kuşatma altında, Hitler faşizminin ve faşist kampın SSCB'yi yıkma saldırganlığı, diğer yandan Troçki'in ve Troçkizm'in, bağlaşıklarıyla birlikte ''Stalinizm''i, SSCB'yi yıkma çalışması; bu bağlamda aynı temel üzerinde Troçkizm'in emperyalizm ve gericilikle birleşmesi kaçınılmazdı; Troçkizm'in teorisi ve pratiği Troçki'yi gericiliğin batağına gömmüştür. Olay budur.

      Devam edecek olursak;

      1945 öncesi tek ülkede, SSCB'de, sosyalizm başarıyla inşa edilmiş, böylece Leninizm'in emperyalizmin bir veya birkaç halkasının kırılmasıyla sosyalizmin inşa edilebileceği teorisi pratik-politik olarak kanıtlanmıştır. Faşizm bu sayede ezilmiştir. SSCB bu sayede dünyanın ikinci sanayi devi haline gelmiştir.


1917 Ekim Devrimi'nden 1945-50'lere kadar sosyalizm tek ülkede inşa edilirken, sonrasında sosyalizm birçok ülkede, sosyalist kamp çapında birlikte inşa sürecine girilmiş ve geliştirilmiştir. Yani bu kez, emperyalizmin en zayıf birkaç halkasının kırılmasıyla sosyalizmin inşa yoluna girilmiştir Böylece emperyalist kuşatma ve saldırı altında tek ülkede sosyalizmin inşası koşulları aşılarak sosyalist kamp çapında sosyalizm inşa edilmiştir. Bu olgu, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının ifadesi ve ürünüdür ve tarihsel deneyim, tartışmasız teoriyi de kanıtlamıştır. Yani, gerisi yalandır...


İşte bu gerçek, ''tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmadığı'', ''proletarya diktatörlüğünün zorunlu olarak yıkılacağı'', yenilginin bir kader olduğu, ancak Avrupa merkezli bir devrim ile proletaryanın kurtulabileceği teorisine, manüpilatif ideolojik saldırılarına karşı verilmiş güçlü ve yenilmez tarihsel bir yanıttır. Proletarya önderliğinde kesintisiz devrim zafer kazanmış, sosyalist inşa bir gerçeğe dönüşmüş, burjuvazi ilk defa SSCB'de yok edilmiş, içerden ve dışarıdan tüm saldırılara karşı, emperyalist kuşatma altında zafer üzerine zafer kazanılmış, emperyalizm ve faşist kamp ezilmiştir. Burjuvazinin ve Troçkizm'in amansız kininin nedeni budur. Proletaryadan, proleter devrimden, Marksizm-Leninizm'den, sosyalizmin zaferinden, kendi ülkelerinde devrimden umudunu kesmiş oportünist, tasfiyeci, bürokrat unsurların her yerde olduğu gibi coğrafyamızda da II. Enternasyonal'in ihanetine, sosyal demokrasiye, Troçkizm'e, postMarksizme kapaklanması ise bizce anlaşılırdır.

Troçki ve Troçkizm'in, özü ve özeti, Leninizm'in, bir diğer vurguyla Marksizm-Leninizm'in uluslararası proleter devrim teorisinin inkarıdır. Kautsky'in, II. Enternasyonal oportünizminin sağcı dünya devrimi teorisini şehvetle savunmaktır. Burada Troçkizm'in çağımızın emeperyalizm ve proletarya devrimler çağı olduğu gerçeğini, Leninist emperyalizm teorisinin anlamaktan uzak olduğu açıktır. Bununla bağıntılı olarak, inanacak olursak, tek ülkede sosyalizm kurulamaz. Sosyalizm ancak dünya ölçeğinde kurulabilir. ''Sosyalizm, yerel ya da ulusal ölçekte değil, ancak dünya ölçeğinde inşa edilebilecek sınıfsız ve devletsiz bir toplumdur. Tarihsel deneyim, Stalinizmin yerleştirdiği 'tek ülkede sosyalizm' sözde teorisinin ve onun pratikteki ifadesi olan 'ulusal sosyalizmin' gerici bir ütopya olduğunu kanıtlamıştır.'' Avrupa merkezli proleter devrim olmadan da geçtik sosyalizmi inşa etmeyi tek ülkede, bir ya da birkaç ülkede proletarya diktatörlüğe de yaşayamaz. Kurulacak şey, devlet kapitalizmi ve bürokratik despotik yozlaşmış bir diktatörlüktür. Yani yenilgi bir kaderdir. O halde ne uğraşıyorsunuz, oturun oturduğunuz yerde, Avrupa, ABD merkezinde ('' ileri kapitalist ülkelerde'') gerçekleşecek devrimle dünya kurtulacak. Dahası dünya devriminin gerçekleşmesiyle dünya çapında sosyalizmin kurulması da olanaklı değildir.  Çünkü sosyalizm=komünizmdir. İnsanlığın sosyalizme geçebilmesi için dünya çapında bir geçiş süreci gerekiyor. Bu geçiş süreci de sosyalizm değil, sosyalizmin kurulmasının imkansız olduğu, ancak uzun bir geçiş sürecinin ardından kurulacak sınıfsız sosyalist toplumdur vs.


Bu teori ve pratiğin merkezinde, ''sürekli devrim'' safsatasının merkezinde, yenilginin bir kader olduğu durmaktadır. Buradan baktığımız zaman, safça inanacak olursak, Troçkizm'e göre, Leninizm ile kapitalizmden kurtulmak imkansız, devrim yapsan ne yazar, sosyalizm kuramayacağına ve proletarya diktatörlüğe de ayakta kalamayacağına, yıkılacağına göre ve zorunlu olarak kapitalizmi kuracağına göre, en iyisi gelin bu sevdadan vazgeçin, bunu umut bile etmeyin yoksa gerici olursunuz ha ya da zaten gericisiniz! Gerici olacağınıza, bir ya da birkaç ülkede sosyalizmi kurma proleter devrimciliği yapacağınıza, gelin devrimci (!) kalın, yan gelip yatın nasılsa Avrupa devrimi ile zaten kurtulacaksınız. Bu teoride devrimciliğin D'si, komünizmin K'sı bile var mı!!! Bu tablodan da anlaşılacağı gibi, dünya burjuvazisinin Troçkizm'i desteklemesi, teşvik etmesi son derece doğaldır. Her yoldaşın, her devrimcinin, Troçkizm'e aldanan ve o saflarda yer alan her devrimcinin bu gerçekleri görmesi gerekir.


Yani, yanisi şu ki, burjuvazi, siz devrim yapıp sosyalizmi kuramazsınız, geçin bunları, devrim sizin neyinize be, akıllı olun; Troçki'nin ve Troçkizm'in dediği gibi, tek ülkede, bir veya birkaç ülkede sosyalizmi kurmak zaten olanaklı değil ve “ulusal sosyalizmi” kurmak karşı-devrimdir. Bu teori gerici ''Stalinist bir teoridir'' ve kalkıp sosyalizmi kurmak tabii ki gericiliktir. Tekil ükelerde sosyalizmi kurmak ''gerici bir ütopyadır.'' ''Bürokratik totaliter, despotik karşı-devrimciliktir.'' Troçkizm'in dediği gibi ha Stalin ha Hitler, al birini vur ötekine. Hatta Stalin Hitler'den de kötüdür vs. vs.


Burada devrimciliğin, hele de proleter devrimciliğin izi bile yok. Burjuvazi ve Troçkistler, bırakın Ekim Devrimi'ni, bırakın sosyalizmi inşa etmeyi, bırakın bu hedefle mücadele etmeyi, bırakın proletarya ve halklara devrim ve sosyalizm için ayağa kalkın çağrısını ve pratiğini, bekleyin Avrupa, ABD devrimini, nasılsa küresel devrimle zaten kurtulacaksınız; bir veya birkaç ülkede sosyalizmi inşa ederek ve emperyalizmin zayıf halkaları kırılmaya devam edeceği için, sosyalist inşa yoluna girecek ülkeler zaten gericilik yapmış olacak; lütfen o halde, bizi (ve emperyalizmi, gericiliği, egemen sınıfları) üzmeyin, pasif bir bekleyişle Troçkistlerin, II. Enternasyonalcilerin sizi kurtarmasını bekleyin demektedirler. Dünya burjuvazisine bundan daha büyük hizmet mi olur? Açık ki proleterya ve halklara devrimin, sosyalizmin imkansızlığı öğretilmek isteniyor. Ekim Devrimi ve sosyalist kamp deneyiminin teori ve tarihten bir sapma, bir yol kazası olduğu propaganda ve ajitasyonu yapılıyor. Uluslararası sermaye ile Troçkizm'in bağlaşması, dünya burjuvazisinin Troçkist hareketi her cephede destekleyerek, teşvik ederek güçlendirme politikası işte bu gerçeklerle bağlıdır.


Ve vurgulamak gerekir ki, “Gerçek yaşamda küçük burjuvazi burjuvaziye bağımlıdır… burjuvazinin dünya görüşünü izler.” (Lenin) Ekim Devrimi'nin 103 yıl dönümünde de bu gerçek çarpıcı bir tarzda doğrulanmaya devam etmektedir. Ve bu gerçek, bir elini burjuvaziye, diğer elini proletaryaya uzatan oportünzmin, oportünist sapmaların, oportünist unsurların tarihsel ve güncel kaderidir.


Marksizm-Leninizm'in yolunda, Ekim Devrimi'nin yolunda, SSCB'de, sosyalist kampta sosyalizmin dev başarı ve kazanımlarının yolunda tutarlılıkla yürüyemeyen, bundan geleceğe dönük ilkelere bağlı eleştirel dersler çıkaramayan, tasfiyeci oportünizme saplanan komünist partilerin proletarya ve proletarya devrimi adına bir geleceği de olamaz. Teorinin aydınlattığı, tarihsel deneyimin kanıtladığı olgu budur.


Büyük, ilkesel düşüncelerin günün geçici çıkarları uğruna bu unutuluşu; bu, sonuçları hesaba katmaksızın anlık başarılar peşinde koşma, bu, hareketin geleceğinin onun bugününe kurban edilişi'' (Lenin) gerçeği, ilkesizlik, pragmatizm, eklektisizm, umut kırılması tasfiyecilikle belirlenen oportünist bir kimliğe, bir tarza, bir önderlik teorisi ve pratiğine, garip bir böbürlenmeye, dar bir sekte, bir kendine tapınmaya dönüşerek komünist öncüyü yiyip bitirmeye, güçten düşürmeye, küçük burjuva bir partiye dönüşme yolunda hızla yürümesini koşullayıp yönlendirmiştir. Komünistlerin görevi, bu tasfiyeci gidişe dur demektir.


Büyük Ekim Devrimi'nin 103. yıldönümünde bu gerçekler üzerinde ilkeli bir şekilde düşünmeliyiz. Gerçek durumu bilince çıkarmalıyız. Tarihin ve deneyimin, teorinin gücüyle var olan tabloyu nedenlerine inerek ve derslerine kilitlenerek köklü bir şekilde sorgulamalıyız. Tarihin ve güncel gerçeğin bilince çıkarılmasına özel önem vermeliyiz.


* ''Ama bu sorunlar, ilkeleri içeren düşünce farklılıklarıyla bağlantılılaştırılırsa, o zaman uzlaşma olmaz, hiç bir  "orta yol" sorunları halledemez. İlkeleri içeren sorunlarda bir "orta" yol yoktur ve  olamaz. Biri ya da diğeri, ilkelerin ikisinden birisi Parti çalışmalarının temeli yapılmalıdır (temelini oluşturmalıdır). İlkeleri ilgilendiren sorunlar üzerine bir "orta" yol çizgisi, kafa karışıklığına yol açan bir "çizgi", farklılıkları belirgesizliştiren bir çizgi, Partinin  ideolojik dejenerasyonun çizgisi, Parti nin ideolojik ölümünün çizgisidir.


Batı'da Sosyal Demokrat partiler nasıl yaşadılar ve geliştiler? Bu partilerde ilkeler üzerinde herhangi bir iç çelişkiler ve farklılıklar var mı? Şüphesiz ki var. Onlar bu çelişkileri teşhir edip ve parti kitlelerinin gözleri önünde dürüstçe ve açıkça bunların üstesinden gelmeye çalışıyorlarmı? Hayır, şüphesizki yapmıyorlar. Bu uzlaşmazlıkları gizlemek sosyal-demokratların bir pratiğidir, konferans ve kongrelerini maskeli baloya çevirmek, parti içinde herşeyin iyi gittiğini göstermeye çalışan resmi geçite dönüştürmek  sosyal-demokratların bir pratiğidir; Parti içindeki  farklılıkları gizlemek ve perdelemek için her çareye baş vururlar. Ama, böyle pratiklerden, kafa karışıklığı ve partinin entellektüel yoksullaşmasından başka bir sonuç elde edilemez. Bu,  bir zamanlar  devrimci, ama şimdi reformist olan Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin çöküş  nedenlerinden biri sidir. Ancak biz,  bu şekilde yaşayamaz ve gelişemeyiz. İlke sorunları üzerinde bir "orta yol" bulma politikası, bizim politikamız değildir. Ilke sorunları üzerinde bir "orta yol" bulma politikası çöken ve yozlaşan partilerin politikasıdır. 


Böyle bir politika  sadece, bürokratik aygıt haline dönüp  havayı dövme ve kitlelerden kopmakla sonuçlanabilir, başka türlü değil. Bu yol bizim yolumuz değildir. '' (Stalin)

Hasan OZAN İLTEMUR








21 Ekim 2020 Çarşamba

EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA

 

                                  EKİM DEVRİMİ 103 YAŞINDA



MARKSİZM-LENİNİZM ''EZİLENLERİ'' İHMAL Mİ ETTİ?


''Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat (komünist-bn) açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların herbirini, entellektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal-demokrat değildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir.'' (Lenin)

I

Burjuva liberalizmin değişik türden eğilimlerini temsil eden akımlar (post-modernizmden postMarksist akıma kadar geniş bir cephe) Marksizm-Leninizm'in ve Uluslararası Komünist Hareket'in (UKH) ''ezilenleri ihmal ettiği'', ''görmezden geldiği'', ''sınıf indirgemeci'', ''sınıfçı'' bir politika izlediği, proletarya ve ezilenler arasında ''hiyerarşik'' ayrımlar yaparak proletaryaya ''ayrıcalıklı ve öncelikli'' bir yer verdiği, proletaryayı ''tanrılaştırdığı''nı iddia ederek sözde eleştiriler yapageldi.


Marksizm-Leninizm'e ve UKH'ya dönük sözkonusu ideolojik saldırganlığı belirleyip yönlendiren maddi temel ve sınıfsal eksen kapitalizm ve burjuvazidir. Öncelikle bu tarihsel ve güncel gerçeğin altı çizilmelidir. Bu akımlar ve sözde eleştirileri uluslararası burjuvaziden beslenmekte, burjuvazi tarafından desteklenip teşvik edilmektedir. Kapitalizme ve burjuvaziye yedeklenen küçük burjuvaziyi temsil eden ideolojik ve siyasal akımların aynı ya da benzer çizgi ve mevziden Marksizm-Leninizm'e, uluslararası komünist işçi hareketine dönük ideolojik saldırganlığı da sözkonusu demagoji ve manipülasyonun bir bileşenidir.


Ekim Devrimi 103 yaşında. Marks ve Engels'ten bu yana, Marksizm-Leninizm'in teori ve pratiğinin merkezinde proletarya durmaktadır ve Ekim Devrimi'nin ve sosyalist kampın tarihsel deneyimlerinin de kanıtladığı gibi enternasyonal proletarya devrim ve sosyalizm kavgasının önderidir... Çağımızın temel çelişkisi emek ve sermaye çelişkisidir ve bu çelişkiyi devrimci bir şekilde çözme niteliği ve yeteneği yalnızca enternasyonal proletaryaya özgü çağsal bir görevdir.


Proletaryayı teori ve pratiğinin merkezine koymayan; ve bu gerçeğe uygun siyaset izlemeyen hiçbir akım Marksist Leninist komünist olamaz ve olmamıştır da.


Proletarya ve halklar, ezilen toplumsal kesimler arasındaki ilişkiler sistemini belirleyen şey, liberallerin ve halkçıların dar kafalı, romantik, burjuvazinin hizmetinde olan ya da ona yedeklenen sözde analizleri, ''teorik derinliği'' vs değil, nesnel somut tarihsel gerçeklerdir. Bu bağıntıda belirleyici olan temel olgu, yalnızca ve yalnızca somut tarihsel gerçeğin somutlaşmış ifadesi olan sınıflar arası temel ilişkiler alanıdır...


Çağımızda, emperyalizm ve proletarya devrimler çağında, proletarya devrim ve sosyalizm kavgasının önderidir. Çünkü anti-kapitalist sosyalist perspektif ve pratiğe sahip tek sınıf proletaryadır. Gelecek devrimci proletaryanın ellerindedir. Proletarya dışındaki bütün sömürülen ve ezilen sınıf ve tabakalar özel mülkiyet tabanı üzerinde yükselmektedir. Bu sosyo-ekonomik tarihsel gerçek, komünizm nihai amacına kilitlenmiş olan komünist proletaryanın dünya devriminin önderi ve hegemonik gücü olmasını koşullayıp yönlendirmektedir. Bu bağlamda proletarya dışındaki hiçbir sınıf ve tabaka ile proletarya arasına eşit işareti koyulamaz.


Bu perspektif proletarya dışında kalan emekçi sınıf ve tabakaların, ezilen inançların, ulus ve ulusal toplulukların, ekolojik demokratik hareketin, LGBT + 'nin, demokratik kadın hareketinin vb. dışlanmasını değil, aksine proletaryanın sınıf savaşında tüm bu kesimlerin ilerici ve devrimci gereksinmelerinden yola çıkarak politika yapmasını; değişik strateji ve taktiklerle bu kesimlerle değişik türden ittifaklar kurarak devrimin zaferi için savaşmasını zorunlu ve gerekli kılmaktadır.


Hatırlatmak bile gereksizdir ki, ''Komünistler işçi sınıfının ivedi hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler.'' (Marx)


Bu bağlamda dünya proleter devriminin gelişimi ve zaferi ve sosyalist inşa sürecinde, emperyalizm ve gericiliğe, burjuvaziye karşı savaşımın her bir tarihsel dönemecinde değişen görevlerle bağlı olarak proletaryanın ''ezilenler''le ilişkisi de yeniden ve yeniden yapılanır. Dolayısıyla devrimci proletaryanın ezilenlerle ilişkisi mekanik kalıplara göre şekillenmediği gibi, ezilenler tanrılaştırılmaz, proletaryayı önemsizleştiren ''ezilenci indirgemeci'', ''özcü'' politikalar da izlenmez. Proletarya her bir tarihsel dönemeçte içerik ve kapsamı değişen ve yeniden şekillenen ezilenlerin de önderidir. ''Ezilenler'' burjuvaziye terkedilemez. Onlar özgül politikalarla proletarya önderliğinde devrimci-demokratik savaşıma çekilmeli ve proletaryanın önderliğine kazanılmalıdır. Ezilenler kapitalizm karşısında burjuvaziden bağımsız sosyalist bir ideolojik ve politik gücü; nihai olarak insanlığın gerçek kurtuluşunu ifade eden komünizmi (sınıfsız toplum) temsil edemez ve ''ezilenler'' homojen bir birlik oluşturmaz. Kendi içinde değişik sınıf ve tabakalara bölünmüştür. Hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın proletarya dışındaki ezilen sınıf ve tabakaların hareketinin nihai olarak gidebileceği sınır demokratik bir kapitalizmdir...


Proletaryanın ezilenlerle ve onların değişik toplumsal ve siyasal kategori ve eğilimleriyle ilişkisinde belirleyici olgu ya da olgular bunlardır. Dolayısıyla proletarya ile küçük burjuva sınıf ve tabakaları, ezilen değişik toplumsal kesimleri eşitleyen her teori ve pratik, gerçekte burjuva liberalizmini ve küçük burjuva halkçılığını temsil eder. Proletaryanın önderliğini ve devrimlerde hegemonyasını ''ideolojik önderlikle'' sınırlayanlar revizyonist tasfiyeci teori ve pratikler de dahil, sözkonusu çizgi proletarya sosyalizmiyle tam bir uzlaşmaz karşıtlık halinde bulunur ve tümüyle anti-Marksist-Leninist karaktere sahiptir.


İster doğrudan isterse de dolaylı (ki birinciler hiç olmazsa bir ölçekte namuslu sayılır) proletaryayı değil, ''ezilenler''i temel alan, proletarya ile ezilenleri eşitleyen her akım ve birey gerçekte ''Elveda proletarya!'' demektedir. ''Ezilenlerin Marksizmi''ni savunan, Marksizm-Leninizm'i ''ezilenlerin ideolojisi'' olarak tanımlayan, proletaryayı değil, ''ezilenleri'' temel alan, proletaryanın sosyalist devrimci görevlerini ezilenlere havale eden, ezilenlere sosyalist anti-kapitalist misyon biçen; kendilerini Marksist olarak tanımlayanları Marksist sayarak onlarla Marksist birlik kurma düşü kuranlar; komünist partinin yerine ''ezilenlerin partisi'' teori ve pratiğini geçirenler post-Marksist burjuva liberal teori ve pratiği temsil ettikleri kadar dünya burjuvazisine de değerli bir hizmet sunmaktadır. 80-90'lı yıllardan beri bu vb. tasfiyeci liberal gerici teoriler revaçtadır. Sözkonusu teori ve pratikler, ideolojik saldırganlıklar, özellikle de 1980 sonlarından bu yana içerisine girilen ve hala köklü bir şekilde aşılamamış olan gericilik döneminde burjuvaziye sunulan daha büyük bir hizmeti ifade etmektedir. Kuşkusuz ki, henüz bir atılıma geçememiş olmasına karşın, küresel çapta proletarya ve halkların yükselişe başlayan mücadelesi sözkonusu burjuva liberal saldırıların daha ''radikal'', daha ince kılıklarla ortaya çıkmasına da yol açacaktır...


Burjuvazi ve küçük burjuvazinin proletarya karşıtlığı ve alerjisi anlaşılırdır. Burjuvazi kendi sınıf egemenliğini koruma ve ebedileştirme peşindedir... Küçük burjuvazinin ise nihai perspektifi demokratik kapitalizmle sınırlıdır. Kapitalizmde temel bir sınıf olmaktan çıkmış, kapitalizm tarafından her gün, her saat iflasa sürüklenen bu sınıf, bir elini burjuvaziye diğer elini proletaryaya uzatmakta ve ikili karakteri gereği proletaryaya karşı alerji duymaktadır...


Burjuvazinin sınıf egemenliği ve küçük burjuvazinin ikili karakteri, doğası gereği, Marksizm-Leninizm karşıtlığını, proletarya karşıtlığını, sosyalist devrim ve proletarya diktatörlüğü karşıtlığını belirleyip yönlendirmektedir... Gerek burjuvazi gerekse de küçük burjuvazi devrimlerde proletaryanın önderliğine ve hegemonyasına karşı olduğu içindir ki ''Elveda proleterya!'', ''Elveda Marksizm-Leninizm!'', ''Elveda Leninizm!'', Elveda Stalin!'' diye haykırmaktadır. Bu bağlamda burjuvazinin ve küçük burjuvazinin teorisyenlerine, politik sözcülerine, ideolojik uşaklarına, kirli kalemşörlerine düşen de sözkonusu ideolojik-siyasi saldırıları teorize etmek, küresel ve yerel ölçekte sistematik bir şekilde geliştirmektir.


II

Dünya devriminin ağır yenilgisi, inisiyatifin, merkezinde emperyalizmin durduğu dünya karşı devrim cephesine geçmesi, sosyalizmin prestijinin dibe vurması, UKH'nın tasfiye olması; uluslarası tekellerin yükselen hegemonyası ve bu hegemonyanın ideolojik ifadesi olan neo-liberal dizginsiz saldırı, emperyalist küreselleşmenin atağı; bu gerçeklerle bağlı olarak, yenilgi ve doludizgin karşı devrimin ürünü olan ve hem coğrafyamızda hem de küresel ölçekte modaya dönüşen uluslararası tasfiyeci akımın atağı sözkonusu sözde eleştirilerin, liberal gerici ideolojik saldırganlığın kaynağını oluşturmaktadır.


Ekim Devrimi'nin 103. yıldönümündeyiz. Ve değişik renk ve tonlardan oportünist, revizyonist, reformist akımlar, en ince biçimlerden en kaba biçimlerine dek küresel sermayenin yedeğinde Marksizm-Leninizm'i, Ekim Devrimi'ni, Stalin'i, UKH'yı ''ezilenleri'' hor görmekle, küçümsemekle, görmezden gelmekle, sınıf indirgemecilikle vs. itham ediyorlar. Burada teori ve tarih çarpıtıcılığı, tarihsel gerçeklerin ve deneyiminlerin fütursuzca yok sayılması, burjuva ve küçük burjuva liberal demagoji ve manipülasyonuyla karşı karşıyayız. Bu bağlamda demagojik genellemelerle Marksizm-Leninizm'le, proletarya sosyalizmiyle ilişkisi olmayan ya da ''Marksizm'', ''Marksizm-Leninizm'' maskesi takan sayısız ekonomist, oportünist, revizyonist, Troçkist akımın teori ve pratiğini UKH'ya ve proletaryanın dünya görüşüne yıkma kurnazlığıyla proletarya sosyalizmine karşı mücadele edildiğinin altı da çizilmelidir.


Bernsteincılığın, Kauskyciliğin, II. Enternasyonal oportünizminin, Menşevizm'in ve ''sol'' çığırtkanlıkla Menşevik özünü örtmeye çalışan Troçki ve Troçkizm'in, modern revizyonizmin günahlarının kaşla göz arasında Marksizm-Leninizm'e ve UKH'ya yıkılması burjuvanin ve yedeğindeki akımların sınır tanımaz ikiyüzlülüğünü göstermektedir.


SSCB'de ve sosyalist kampta kapitalizmin yeni tipte restorasyonu, giderek kapitalist/revizyonist sistem ve kampa dönüşerek süreç içinde yıkılışı da sınırsız bir çarpıtmanın eşliğinde proletarya devrimlerine, proletarya ve sosyalizme saldırının etkili aracı olarak kullanılmaktadır. Keza, 1956'lardan sonra, modern revizyonist karşı-devrimin SSCB'de ve sosyalist kampta iktidarlaşmasıyla birlikte UKH dağıldı. Aynı tarihsel sürecin içinde UKH yeni saflaşmalarla yeniden yapılandı ancak oldukça ağır güç kaybına uğradı. Keza istikrarsız gelişen UKH'nın dünya proletaryasının ve halklarının mücadelesine önderlik edememesi, dahası, oldukça geride kalışının; yeni deneyimlerin ışığında Marksist-Leninist teoriyi geliştirememesinin de burjuvazinin, tasfiyeciliğin ve Troçkizmin sözkonusu ideolojik saldırılarının etkili olmasını sağladığını özel olarak vurgulamak gerekir.


Tüm bunlara karşın, Marksizm-Leninizm'in bilimsel olarak aydınlattığı, sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin kanıtladığı gibi UKH ve enternasyonal proletarya, ''sınıf indirgemeci'', ''ezilenleri'' yok sayma teori ve pratiklerini daima mahkum etmiştir. Sömürülen, ezilen sınıf ve tabakaları burjuvaziye terketmemiştir. İnançsal, ataerkil cins ayrımcı adaletsizliğe, ulusal baskı ve zulmün her türüne karşı savaşarak, onları da emperyalist sömürgeci boyunduruktan ve ulusal vb. baskıdan kurtararak özgürce gelişmelerinin yolunu açmıştır.

III

Büyük Ekim Devrimi pratiğinden, sosyalist inşa sürecinin eşsiz deneyim ve yüksek başarılarından bu gerçeği berrak bir biçimde görmekteyiz.


Rusya'da Leninist kesintisiz devrim teori ve pratiği buna kanıttır.


Sosyalist inşa sürecinde tarımsal sosyalist devrim buna kanıttır. SSCB'de tarımsal sosyalist dönüşüm ve sıçrama, tarımda gerçekleşen 2. Ekim Devrimi'ydi ve %80'ni köylü nüfusa sahip bir ülkeydi Rusya...


''Uluslar hapishanesi olan Çarlık Rusyası''nın yıkılması, başta ayrı devlet kurma hakkı olmak üzere Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı; ulusların ve dillerin eşitliğinin gerçekleşmesi ve SSCB'nin kuruluşu bunun kanıtıdır.


Yok olmakla yüzyüze kalan, nüfusu beşbine, onbine düşmüş ulusal toplulukların bile tüm ulusal demokratik haklarının tanınması, güvence altına alınması ve ulusal dil ve kültürlerini özgürce geliştirmesi için özel olarak desteklenmesinden de bu gerçeği görmekteyiz.


Ezilen cinsin, ezilen inaçların üzerindeki her türlü baskının tasfiye edilerek haklarının anayasal düzeyde ve pratikte güvence altına alınmasından bunu görebiliriz

.

Eğer Lenin, Stalin ve partisi kesintisiz devrim sürecinde ve sosyalist inşa döneminde emekçilerin, baştada köylülüğün desteğini kazanmamış olsaydı kuşku yok ki zafer kazanamaz ve sosyalist inşa sürecinde ilerleyemezdi.


Eğer Lenin ve Stalin'in partisi ezilen ve sömürge ulusların sevgi ve güvenine dayanan gönüllü birlikteliği kurmamış olsaydı 16 ulustan ve 30'a yakın özerk bölgeden oluşan ve devasa coğrafyaya yayılmış bir SSCB'nin varlığından bahsedemezdik.


1930-45 arası dönem faşizmin yükselişi ve emperyalist savaşla karakterizedir. Eğer Stalin ve SSCB, kendi öz hazırlığının eşliğinde, SBKP ve III. Enternasyonal'in önderliğinde faşizme ve savaşa karşı birleşik cephe kurmayı, proletarya ve halkları, ezilen ulusları, sömürgeleştirilen ulusları birleştirmeyi başarmasaydı, daha ağır yıkımlar yaşabilecek ve ortaya sosyalist bir kampta çıkmayacaktı.


Savaşa ve faşizme karşı birleşik cephe politikası ''işçiciliği'', ''ezilenleri görmezden gelme''yi değil, ezilenlerle birlikte zaferler kazanmayı sağlamıştır.


Lenin ve Stalin yoldaşın önderliğinde, SBKP'nin, SSCB'nin, III. Enternasyonal'in, her dönemde uluslararası ilerici ve devrimci hareketi teşvik ettiğini, maddi ve manevi olarak desteklediğini, sömürge ve ezilen bağımlı ulusların ulusal kurtuluş hareketlerini ve ulusal devrimlerini desteklediklerini biliyoruz.


        II. Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan zaferle çıkan ve sosyalist kampın doğmasına yol açan devrimler ve bu ülkelerde sosyalist inşa sürecinin başarıları o ülkelerde yaşayan halkların, ezilenlerin proletaryanın komünist partilerin önderliğindeki ortak zaferidir...

        Eğer yukarıda işaret ettiğimiz başarı ve zaferler olmasaydı başta Nazizim olmak üzere faşist kamp yenilgiye uğratılamaz, Berlin'e o görkemli orak çekiçli kızıl bayrak dikilemezdi. Avrupa'yı faşist istiladan kurtaran da SSCB'iydi, Stalin'di.



        III. Enternasyonalin 28 Programı; keza faşizme ve savaşa karşı birleşik cephe politikası incelendiğinde işçicilikten en küçük bir iz bile bulamazsınız. Enver Hoca yoldaşın eserlerini incelediğinizde orada ''işçicilik''ten, proletaryanın tanrısallaştırılmasından, ezilenleri görmemezlikten gelmenin en küçük izini bile bulamayacaksınız.

Gerçekte burjuvazi ve yedeğindeki akımlar bu tarihsel gerçekleri dünya proletaryasının ve halklarının belleklerinden silme operasyonu örgütlediği içindir ki, bu vb. sahte iddialar üreterek küresel çapta Marksizm-Leninizm'e, proletarya sosyalizmine, komünizme, sosyalizmin devasa tarihsel başarı ve kazanımlarına karşı sistematik saldırılar örgütlemektedir. Burjuvazi ve liberaller, küçük burjuva avanaklar bu sistematik çabalardan hiçbir zaman vazgeçmeyecektir... ''Elveda proletarya!'', ''Elveda Marksizm-Leninizm!'', ''Elveda devrim!'', ''Elveda sosyalizm!'', ''Yaşasın çokluk!'', proletarya da hangi köyün muhtarıdır, artık ''ezilenler'' var, SSCB'de sosyalizm falan yoktu zaten vs. diyenlerin; keza, öyle ya da böyle komünist hareket saflarında kapsamlı mevziler kazanarak komünizmden kopmanın ifadesi olan aynı tezleri, teorileri savunan oportünizm ve temsilcileri, iki tarafa çiçek atarak kızıl mı kızıl ikiyüzlülükle küçük burjuva sınıfsal karakterlerini örtmeye çalışanlar (ki en tehlikeli tasfiyeciler de bunlardır!) doğası gereği proletaryaya karşı burjuvazinin cephesinde durmaktadırlar.

Burjuva ve küçük burjuva çevrelerin ve tasfiyecilerimizin sözkonusu ideolojik saldırıları, propaganda ve ajitasyonu çağımızın Marksizmi olan Leninizm'e, Ekim Devrimi'ne yazılan reddiyedir. Dünya burjuvazisinin sınıf bilinçli sınır tanımayan kin ve intikamının en aşağılık saldırganlığının ifadesi olan Stalin düşmanlığı da Leninizm ve Ekim Devrimi düşmanlığının açık, berrak, keskin bir kanıtıdır.


      1. yüzyıl, Ekim Devrimi'nin ve Marksizm-Leninizm'in, tarihten çıkarılan yeni derslerle yeni Ekim devrimleriyle dünya proleter devrimine koştuğu ve zafer tacı giydiği bir yüzyıl olacağına inanıyoruz. Bu karanlık dönem aşılacak ve proletarya sosyalizminin bayrağı her yerde dalgalanacaktır. Lenin'in dediği gibi;


''...ucuz entelektüel kuşkuculuğu vb. şeyler, bütün bunlar aslında burjuvazinin proletaryaya karşı sınıf mücadelesinin yöntemleridir, sosyalizme karşı kapitalizmi savunmasıdır.''

Hasan Ozan İltemur