EMPERYALİZMİN NESNEL GELİŞME YASALARI YOK MU?- VIII
“İşçilerin dünya çapındaki kardeşliği, bence yeryüzünün en yüce ve en kutsal şeyi; benim yol gösterici yıldızım, idealim ve vatanım; bu ideale ihanet etmektense, hayatımı vermeyi seve seve kabul ederim!” (Rosa)
VIII
Yazarın, revizyonist, tasfiyeci Troçkist emperyalizm ve proleter devrimleri çağı ''teori''sinin bir sac ayağı da Rosa Luxemburg'un emperyalizm anlayışına dayanmaktadır. Yazarın saf kapitalist dünya tasavvuru bunun ifadesidir. Yazarın,
''Üretiminin tarihsel sürecinin belli bir aşamasında sermaye, gelişmesinin sınırlarına dayanır. Bu da onun içsel bir yasasıdır. Öyle bir an gelir ki birkaç dünya tekeli dünya piyasasına hâkim hale gelir, artık ne fethedilecek yeni pazarlar vardır ne de yeterince mülksüzleştirilecek küçük kapitalist kalmıştır.'' sözleri, kapitalist emperyalizmi kendi nesnel gelişme yasaları ve iç dinamikleri bağlamında ele almaz. Kapitalist dünya pazarının kapitalist tekeller için bir pazar olduğunu anlamaz. Kapitalizmin üst ve son aşaması olan emperyalizm çağıyla birlikte kapitalizmin mutlak yasası olan ekonomik ve siyasal eşitsiz gelişme yasasının özellikle şiddetlendiğini, bu yasanın ''saf kapitalist'' pazarda da geçerli olacağını anlamaz. Kapitalizmin etki alanlarını, hammadde kaynaklarını ve stratejik bölgeleri yeniden ve yeniden paylaşım savaşlarının arenası olduğunu yadsır. ''Saf kapitalist pazar''ın da emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinin ve emperyalist paylaşımın arenası olduğunu kabullenmez. ''Birkaç dünya tekeli''nin ''dünya piyasası''na hükmedeceği bir tür Kautskyist ultra emperyalizm aşamasının tablosunu çizer. Kapitalizmin varlığını, yaşamasını kapitalizm öncesi mülkiyet biçimlerinin varlığına bağlar. Zaten Kautsky de, emperyalizmi kapitalizmin tarımsal alanlara yayılması politikası olarak görür.
Kautsky'nin tanımı şöyledir:
"Emperyalizm,
büyük ölçüde gelişmiş sınai kapitalizmin ürünüdür. Onu,
sanayileşmiş her kapitalist ulusun, gittikçe daha geniş tarım
[italikler
Kautsky'nindir] bölgelerini, bu bölgelerde hangi uluslar oturursa
otursun, ilhak etmek ya da egemenliği altına almak olarak da
tanımlayabiliriz."
Ve Lenin de şöyle der; ''Bu tanım, hiçbir değer taşımamaktadır; tek yanlıdır; yani ulusal sorunu keyfi olarak tek başına ele almakta, (ulusal sorun kendi başına olsun emperyalizmle ilişkileri yönünden olsun, çok önemli bir basamak olmakla birlikte) onu keyfi ve yanlış olarak yalnızca başka ulusları ilhak eden ülkelerin sınai sermayelerine bağlamakta; daha az keyfi ve daha az yanlış diyemeyeceğimiz bir tarzda, tarımsal bölgelerin ilhakını ön plana itmektedir.'' (Emperyalizm, s. 102, iLa.)
''Emperyalizm, bir ilhak eğilimidir; Kautsky'nin tanımı, siyasal yönden bu noktaya indirgenmektedir. Doğru, ama çok eksik bir tanım; çünkü emperyalizm, genellikle, bir şiddet ve gericilik eğilimidir.''
''Emperyalizm, yalnızca tarım bölgelerini değil, hatta en yüksek ölçüde sanayileşmiş bölgeleri de ilhak etmek istemesiyle belirlenmektedir'' (s. 103, iLa.)
Görüldüğü gibi, Kautsky'in emperyalizmi, mali sermayenin tercih ettiği bir politika olarak gören teori ve analizi, Leninizm'in karşısında durmaktadır. Burada başlı başına Kautsky'in eleştirisine girmeyeceğiz. Ancak Kautsky'in emperyalizmi tarımsal alanlara yayılmakla, tarımsal ülke ve ulusların ilhak edilmesi ve yönetilmesiyle sınırlanan bir politik olgu olarak görmesi tarihsel deneyim tarafından ıskartaya çıkarıldığı gibi, bilimsel teoriye aykırı olduğu açıktır.
Leninist emperyalizm teorisini kabul etmek, kapitalizmin kapitalizm dışı sosyo-ekonomik yapıları, ''çevre''yi gerektirdiği teorisine baştan karşı çıkmayı gerektirir. Lafa gelince karşı çıkıyorum demekle, gerçekte içerik olarak onu savunmak, oportünizmden başka bir şey değildir. Salt kapitalist bir dünyada birkaç dünya tekelin dünyayı idare edeceği, bu aşamanın ''artık ne fethedilecek yeni pazarlar vardır ne de yeterince mülksüzleştirilecek küçük kapitalist kal''madığı bir dünya olacağı varsayımı, Kautskyciliktir, ağır mı oldu, o halde ''yarı Kautskcilik''tir ya da ''yarı-Menşevizm''. Bu aşamada küçük mülk sahibi sınıflar yok, mülksüzleştirilecek küçük kapitalist yok. Bunlar yok diye herhalde kapitalizm çöküyordur. Oysa kapitalizmi belirleyen şey, bugün olduğu gibi o günde kapitalist pazarda artı-değer üretimi, azami kar rekabeti, karın, faizin, rantın bölüşümü, paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşım kavgasıdır. Zaten kapitalizm o aşamaya varmadan da proleter devrimle mezara gömülmüş olacaktır.
Harveycilik de ''Marksizm'' adına ''mülksüzleştirme yoluyla birikim'' ve ''Ultra emperyalizm teorisi''yle, aynı yolun yolcusu. Kuşkusuz ki ne Kautsky ne de Harvey, Rosa gibi bir komünist değil. Harvey'in sözde emperyalizm teorisi Kautsky'e dayanmakla birlikte Rosa'nın yanlış anlayışlarına da dayanmaktadır.
Rosa, Lenin'in vurgusuyla, ''O bir kartaldır'', yenilgiye uğrayan Alman proleter devrim ayaklanmasına önderlik eden liderlerden ve Alman burjuvazisinin sözcüsü haline gelen sosyal demokrasinin alçakça kurşuna dizdiği yiğit bir komünisttir. Tüm Leninizm düşmanı oportünistler, O'nun militan komünist karakterini, proleter ayaklanmanın önderi karakterinin üstünü örterek O'nun yarı-menşevik emperyalizm teorisini öne çıkartarak Leninizm'e, Ekim Devrimi'ne, Stalin'e, III. Enternasyonal'e saldırmaktadır.
Rosa’nın kapitalizm-emperyalizm teorisi Leninist değildir. O, bu konuda “yarımenşevik” (Lenin) bir konumda durmaktadır. Rosa, hatalı bir biçimde, Marx’ın genişletilmiş kapitalist yeniden üretim şemasını ve teorisini eleştirir ve üstelik Marx’ın “özellikle düşünce çizgisinin yetersizliğini” göstermeye çalıştığını vurgular. Oysa Marx’ı kavrayamamıştır. Rosa, salt kapitalist bir toplumda, Marx’ın genişletilmiş yeniden üretim teorisi ve şemasının, dolayısıyla sermaye birikiminin gerçekleşmeyeceğini iddia eder. Rosa, kapitalizmin varlığının ve gelişmesinin, zorunlu koşulunun prekapitalist (kapitalizm öncesi) üretim tarzlarının varlığı olduğunu vurgular. Saf kapitalist bir dünyada, kapitalizmin, kapitalist emperyalizmin gerek ülke içerisinde, gerekse küresel çapta prekapitalist üretim biçimlerine son verdikten sonra, artı-değeri realize edemeyeceği için sermaye birikimini gerçekleştirmeyeceğini, nihai sınırına varıp bir tür kendiliğinden çökeceğini ileri sürer. Kapitalizmin dünyaya egemen olması ve saf kapitalist bir dünyanın kurulmasıyla (ki Rosa’ya göre emperyalizm kapitalizmin içsel bir nesnel eğilimidir), “Marx’ın modeli’nin geçerlilik kazanacağını”, ama böylece, “Birikim, yani sermayenin daha da genişlemesi imkânsız hale gelir. Kapitalizm çıkmaz yolun sonuna ulaşır… nesnel sınırına dayanır” diyerek de gerçekte Marx’ın teori ve şemasını gerçekleşemez görür.
Yukarıdaki sözlerin devamındaki paragrafta şunları söyler Rosa:
“Yeryüzünü yutma ve diğer tüm ekonomi birimlerini silme eğiliminde olan… kapitalizm… Ancak aynı zamanda kendi başına varolmaya, ortam ve toprak olarak diğer ekonomik sistemlere gereksinme duyan iki (ilk olmalı-bn.) ekonomi biçimi de kapitalizmdir. Evrensel olmaya gayret göstermesine karşın ve aslında bu eğilim nedeniyle çökmek durumundadır. Çünkü nesnel olarak evrensel bir üretim biçimi haline gelmeye muktedir değildir” (Sermaye Birikimi, s.359)
Rosa bu teziyle ya da teorileştirmesiyle kapitalizmin nesnel gelişme yasalarına sahip, kendi nesnel dinamikleriyle gelişen ve salt kapitalist bir dünyada da sermaye birikimini gerçekleştirerek yaşayabilecek nitelikte bir üretim biçimi olduğunu yadsır. Temel hatası, Marx’ın kapitalist genişletilmiş yeniden üretim teorisini kavrayamamış olmasıdır. Bu kavrayış tarzıyla basit kapitalist üretim şemasına çakılıp kalmış ve kapitalizmi üretim alanı ve üretimin hareket yasaları temelinde değil de, dolaşım, “dış pazar” alanından hareketle açıklamaya çalışmıştır. Bu teorik bakış açısı, Harveycilerimize de yol göstermektedir. Gerçekte bu teori son tahlilde Kautskyciliğe dayanır. Geçmeden eklemek gerekir ki Rosa, emperyalizmi kapitalizmle bağlı ele alır ve emperyalist yayılmayı, militarizmi, emperyalist savaşları, emperyalist kapitalizmin içsel bir eğilimi olarak kavrar. Bu onu, Kautskycilikten ayırır ve Rosa, tüm ömrü boyunca Alman sosyal demokrasisinin oportünizmine, revizyonizmine karşı militanca mücadele eden bir komünist olmuştur.
Elbette ki pazarsız bir kapitalizm ve kapitalist emperyalizm düşünülemez. Kapitalizm, pazar ekonomisidir. Ve kapitalizmde iç pazar ayrılmaz bir biçimde dünya pazarına bağımlıdır. Ve kapitalizm bir dünya pazarı yaratmıştır. Zaten böyle bir iktisadi-tarihsel temel üzerinden, dünya tarihini ''evrensel bir tarih'' haline getiren ilk üretim tarzı kapitalist üretim tarzıdır. Ama Rosa’nın “dış pazar”dan anladığı hem ülke içinde hem de ülke dışında kapitalist olmayan ekonomi biçimleridir. Kapitalist bir ülkenin diğer kapitalist bir ülkenin ve kapitalist dünya pazarının kapitalist ülkeler için pazar olacağını kavrayamamış ve reddetmiştir. Dolayısıyla kapitalizm öncesi üretim biçimlerinin, küçük meta üreticilerinin, köylülüğün kapitalizm tarafında ortadan kaldırılmasından sonra, kapitalizmin kendiliğinden çökeceğini teorize ediyordu ya da ucu buraya çıkan bir sona işaret ediyordu. Ancak Rosa, Brenstein, Kautsky gibi kaşarlanmış oportünistler gibi kapitalizmin kendiliğinden çöküşünü beklemek gerektiğini savunmamış, aksine, Alman proletaryasının proleter devrim için ayaklanmasına, Karl Liebnecht ile birlikte önderlik etmiştir.
İşte yukarıda özetlediğimiz gerekçelerden dolayıdır ki Rosa, kapitalizmin “evrensel bir üretim biçimi haline gelmeye muktedir” olmayacağını ileri sürüyordu… Oysa günümüzün emperyalist kapitalizminin gerçekleri de bu teorinin anti Marksist-Leninist karakterini ayrıca çürütmüştür. 120 yıllık emperyalizm tarihi, kapitalizmin diyalektik gelişimi seyrinde küresel çapta kapitalist pazarın derinlemesine ve genişlemesine geliştiğini göstermiştir. Bugün ''küresel''leşmiş bir dünya pazarı ile karşı karşıyayız. Dün olduğu gibi bugün de, üstelik daha çarpıcı bir evrensel olgu olarak, her kapitalist ülke bir diğer kapitalist ülkenin “dış pazar”ı konumundadır. Kapitalizmin metropolleri “saf” kapitalist pazarlar haline geldiği halde kendi iç pazarını sürekli geliştirmeye, derinleştirmeye, artı-değeri ulusal, bölgesel, küresel ölçekte realize etmeye devam etmektedir. “Artık sermaye” ise “çevre” ve “merkez”in diğer ülkelerine ve kapitalist dünya pazarına ihraç edilmekte ve oralarda sermayeleştirilmekte ve değerlenmektedir.
Bu 120 yıllık süreçte dünya pazarı daralmak bir yana her bakımdan gelişmiş, derinleşmiş, genişlemiştir. Kapitalizm, prekapitalist bir üretim tarzı içinde doğup yükselmiş ve bir dünya pazarı örgütlemiştir. Ama prekapitalist üretim biçimlerinin tasfiyesiyle (bu süreç hızlanarak sürmektedir ama prekapitalist biçimler zaten artık belirleyici faktör olmaktan çıkmıştır) kapitalizm kendi iç dinamizmiyle, hareket yasalarıyla yaşamaya, kapitalist sömürü yapmaya devam etmektedir. Aslında Rosa’nın perspektifi, kapitalizmin kendine özgü nesnel hareket yasaları olan bağımsız ekonomik ve toplumsal bir sistem olduğunu, kendi iç dinamikleriyle gelişebileceğini reddetmektedir. Oysa kapitalizm, prekapitalist üretim tarzlarından daha güçlü, daha derin, kendini geliştirebilen ve yenileyebilen bir üretim tarzıdır. Bu da tarihsel tecrübeyle kanıtlanmıştır.
Bugün de emperyalizm kapitalizmin en yüksek ve son aşamasıdır. Çürüyen, asalak, can çekişen bir kapitalizmdir. Emperyalizm, tekelci kapitalizm olmaya devam etmektedir. Emperyalizm bugün uluslararası tekellere dayanan bir kapitalizmdir. Çağımız, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağıdır. Emperyalizm sosyalist devrimin öngünüdür. Tekelcilik, sermaye ihracı, emperyalist hegemonya ve rekabet mücadelesi emperyalist kapitalizmin tipik özellikleri olarak göz çıkarmaktadır. Kapitalist üretim ilişkileri, toplumsal üretici güçlerin ve insanlığın özgürce gelişimini önleyen ana engeldir. Kapitalist emperyalizmin tasfiyesi geciktiği oranda kapitalizm insanlığı daha hızlı uçuruma doğru sürüklüyor. Proletarya, emekçi insanlık ve doğayla kapitalist emperyalizm arasındaki uzlaşmaz karşıtlık bugün daha çarpıcı ortaya çıkmıştır. Proletaryanın geleceği, insanlığın geleceğidir. İnsanlığı ve eko-sistemi ancak proletarya kurtarabilir. Marx’ın dediği gibi, ancak proletarya kendisiyle birlikte insanlığı kurtarabilir. Bencil olmayan tek sınıf işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı ancak insanlığı kurtararak kendisini kurtarabilecek tek devrimci sınıftır. Nerede olursa olsun, ''Tarih yargıç, infazcısı da'' proletarya olmaya devam etmektedir.
Hasan OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder