12 Mart 2017 Pazar

CIA ve Kültürel Soğuk Savaş - James Petras



Stalin Arşivi

“Marksizm herşeye kadirdir, çünkü hakikattir.” V.İ.Lenin

CIA ve Kültürel Soğuk Savaş - James Petras

James Petras 
“Demokratik Sol” ile CIA arasındaki işbirliğine Fransa’daki grev kırıcılığı, Stalinistlerin (George Orwell ve Sidney Hook tarafından) ihbar edilmeleri ve solcu sanatçıların kabul görmesini engellemek için iftira kampanyaları düzenlemek de dâhildi
3 Kasım 2001

Frances Stonor Saunders’in “Parayı Verdi Düdüğü Çaldı: CIA ve Kültürel Soğuk Savaş” kitabı hakkında James Petras’ın tanıtım yazısı.

Bu kitap bize CIA’in, kurmuş olduğu paravan gruplar sayesinde ve Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı gibi kendisine yakın hayırsever kuruluşlar aracılığıyla çok sayıda kültürel örgüte sayısız yoldan nasıl nüfuz ettiğinin ayrıntılı bir dökümünü sunuyor. Yazar, Frances Stonor Saunders, CIA’in kültür kongreleri topladığını, sergiler açtığını, konserler düzenlediğini n’içini ve nasılıyla enikonu ele almış. CIA bu gibi faaliyetlerinin yanı sıra, Washington çizgisine bağlı ünlü yazarların kitaplarını yayınladı ve çevirdi, soyut sanattan toplumsal içeriği olmayan “eylem-karşıtı” sanata kadar hiçbirinden sponsorluğunu esirgemedi; tüm yeryüzünde Marksizmi, komünizmi ve devrimci politikaları eleştiren ve ABD’nin yıkıcı emperyalist politikalarını savunan ya da bu politikaları görmezden gelen yayınları sübvanse etti. CIA, Batı’da, aydının bağımsızlığı fikrini en dokunaklı biçimde dile getirenleri bu politikalarının hizmetine koştu ve bazı entelektüellere doğrudan CIA bütçesinden maaş bağlayarak onları vesayeti altına aldı. Pek çoğu CIA’in “projeleri”ne bilinçli olarak dahil olurken, CIA’in yörüngesinde dolanıp duran diğer bir kesim aydın 1960’ların sonlarına doğru CIA’deki sponsorları açıkça ortaya çıktıktan ve Vieatnam savaşından sonra, ibre sola kaymaya başlayınca CIA bağlantısından haberleri olmadığını iddia ettiler.

Aralarında Partisan Review, Kenyon Review, New Leader, Encounter ve bunun gibi birçoklarının bulunduğu ABD ve Avrupa menşeli antikomünist yayınlar bu fonlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlandılar. CIA’in fon sağladığı ya da kariyerlerinde yükselmelerini sağladığı aydınlar arasında Irving Kristol, Melvin Lasky, Isaiah Berlin, Stephen Spender, Sidney Hook, Daniel Bell, Dwight MacDonald, Robert Lowell, Hannah Arendt, Mary McCarthy’nin de içinde olduğu ABD ve Avrupa’dan çok sayıda isim yer alıyordu. CIA, Avrupa’da özellikle “Demokrat Sol” ve aralarında Ignacio Silone, Stephen Spender, Arthur Koestler, Raymond Aron, Anthony Crosland, Michael Josselson ve George Orwell’in bulunduğu eski solcularla ilgileniyor ve onları destekliyordu.

CIA; Sidney Hook ve Melvin Lasky’nin önayak olmasıyla Kültürel Özgürlük Kongresi’ne kaynak sağlayan bir aygıt, her türden “anti-Stalinist” solcu ve sağcıyı bir araya getiren bir çeşit kültürel NATO işlevi görmekteydi. Bunlar Batı’nın kültürel ve siyasal değerlerini savunmakta, “Stalinist totalitaryanizme” saldırmakta ve ABD ırkçılığı ve emperyalizminin dolayında dans etmekte tamamen özgür bırakılmışlardı. CIA destekli gazetelerde ABD toplumuna yönelik ucundan kıyısından ayrıntıya ilişkin eleştiriler getiren yazılar ancak istisnai olarak yer bulabilirdi.

CIA’in kaynak sağladığı bu aydınlar koleksiyonuna ilişkin özellikle tuhaf olan yalnızca bunların aşırı politik taraflılıkları değildi, bunlar kendilerini aynı zamanda, Stalinist aygıtın çürümüş “uşak” ruhlu “ucuz kiralık yazarları” karşısında, tarafsız araştırmacılar, putları yıkan hümanistler, özgür ruhlu aydınlar ya da sanat için sanat yapan sanatçılar olarak gösteriyorlardı.

CIA bağlantılarından habersiz oldukları iddialarına inanmak ise imkansız. Onca zaman, ABD’nin güneyindeki sayısız linç vakasına ilişkin herhangi bir eleştirinin gazetelerde yer almayışına nasıl razı oldular? ABD’nin Guatemala, İran, Yunanistan ve Kore’de milyonlarca kişinin ölümüne yol açan emperyalist müdahalesine ilişkin eleştirilere düzenledikleri kültür kongrelerinde nasıl yer vermeyebildiler? Yazı yazdıkları gazetelerin yaşadıkları yüzyılda işlenen her bir emperyalist suçun savunusuna yer verdiğini nasıl görmezden gelebildiler? Bunların hepsi birer kiralık askerdi: Bazıları Hook ve Lasky gibi rahat konuşan, ağzı laf yapan, sert, nezaketten uzak ve iyi polemikçiler; diğerleri Stephen Spender gibi kibarlık budalası makaleciler ya da George Orwell gibi kendini beğenmiş muhbirlerdi. Saunders WASP (White Anglo-Saxon Protestant - Beyaz Anglo-Sakson Protestan’lar Amerikan toplumunun geleneksel sosyal elitlerine verilen ad -ç.n.) Ivy League seçkinlerini, CIA’in ipleri elinde tuttuğu bir kukla topluluğu, sol muhalefete hırlayıp duran, eski solcu Yahudiler olarak betimlemektedir. Nihayet 1960’ların sonlarında gerçek açığa çıktığında ve New York, Paris ve Londra “aydınları” kullanılmış oldukları için öfkelenir gibi yaptıklarında, CIA de misilleme yaptı. CIA’in Uluslararası Örgütler Şube yöneticisi Tom Braden, maaşlarının ve bahşişlerinin kimler tarafından ödendiğini hepsinin de bilmek zorunda olduğunu ortaya koyarak sır perdesini kaldırdı.

Braden’a göre CIA, yine CIA’den Cord Meyer’in, Hook, Kristol ve Lasky’nin anti-Stalinist entelektüel çalışmalarından söz ederken kullandığı deyimle “edebi gevezeliklerini” finanse etti. Kendinden menkul “Demokratik Sol” yayınlardan (Encounter, New Leader, Partisan Review gibi) en saygın ve ünlü olanlarına gelince, Braden, onlara ayrılan paranın CIA’den geldiğini ve “Encounter dergisinin editörünün bir ajan olduğunu” yazdı. Braden 1953 yılında “her alanda faaliyet gösteren uluslararası örgütlere müdahale ettik ya da bunları etkiledik” diyordu.

Saunders’ın kitabı CIA’ye bağlı casus aydınların ABD’nin emperyalist çıkarlarını kültürel alanlarda ne şekillerde savunduklarına ilişkin birçok soru işaretini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca CIA aydınlarınca savunulan ideolojik ve sanatsal tavırların uzun vadede doğuracağı sonuçlar hakkında önemli bir tartışma da başlatmaktadır.

Saunders, Hook, Kristol ve Lasky tarafından ileri sürülen iddiaları çürütmektedir; bu iddialar CIA ve onun hayırsever vakıflarının hiçbir karşılık beklemeden yardımda bulunduğu şeklindedir. Yazar “CIA’in sübvanse ettiği birey ve kurumlardan bir propaganda savaşının … parçası gibi davranmalarını beklediğini” kanıtlamaktadır. CIA’e göre en etkili propaganda “bireyin CIA görüşlerini kendi görüşleri sanarak hareket etmesidir.” CIA, zaman zaman sosyal reformlar konusunda gevezelik yapsınlar diye bu gibilerin “Demokratik Sol” varlıklarına izin verirken, asıl ilgilendiği Batılı Marksistlere, Sovyet yazar ve sanatçılara karşı “anti-Stalinist” polemikler yürüten ve edebiyat tartışmalarına girişen aydınlardı; onlara bol miktarda para veriyor, bazılarını açık açık ödüllendiriyordu. Braden bu durumu, komünizme karşı savaşta CIA ile Avrupa “Demokratik Solu” arasındaki “ittifak” olarak niteliyordu. “Demokratik Sol” ile CIA arasındaki işbirliğine Fransa’daki grev kırıcılığı, Stalinistlerin (George Orwell ve Sidney Hook tarafından) ihbar edilmeleri ve solcu sanatçıların kabul görmesini engellemek için iftira kampanyaları düzenlemek de dahildi (Pablo Neruda’ya 1964 yılında Nobel Ödülü verilmesini önlemeleri örneğinde görüldüğü gibi).

ABD hükümetinin Kültürel Soğuk Savaş’la en çok ilgilenen organı olarak CIA, İkinci Dünya Savaşının hemen ardından özellikle Avrupa üzerinde yoğunlaştı. İki kapitalist savaş sonrası ortaya çıkan yıkım, bunalım ve savaş sonrası işgal deneyimine sahip Avrupalı aydınların ve sendikacıların büyük bir çoğunluğu kapitalizme karşıydılar ve Amerika’nın hegemonik taleplerini özellikle eleştiriyorlardı. Komünizmin çekici hale gelmesine ve (özellikle Fransa ve İtalya gibi ülkelerde) Avrupalı komünist partilerin büyümesine karşı koymak için CIA iki aşamalı bir program geliştirdi. Bir yandan Saunders’ın ortaya koyduğu gibi, belirli Avrupalı yazarlar, açıkça “antikomünist bir programın” parçası olarak bir kenara ayrıldı. CIA kültür komiserliğinin “uygun metinler” için aradığı vasıflar “Sovyet dış politikasına ve bir hükümet biçimi olarak komünizme yönelik nesnel olduğunu düşündüğümüz (evet, aynen böyle deniyor), ikna edici ve zamanlıca yapılmış her türden eleştiri” şeklinde tanımlanıyordu. CIA, Silone, Koestler ve Gide gibi hayalkırıklığına uğramış eski komünistlerin yapıtlarını yayınlamaya özellikle meraklıydı. CIA, antikomünist yazarları Paris, Berlin ve (Como Gölü’ne nazır) Bellagio Oteli’nde bolca para saçarak düzenlediği konferanslarla teşvik etti; buralarda aynı zamanda Isaiah Berlin, Daniel Bell ve Czeslow Milosz gibi kendi değerlerini (CIA’den patronları tarafından belirlenmiş antikomünist ve Washington yanlısı patronları parametreler çerçevesinde Batı özgürlüğünün ve aydın bağımsızlığının erdemlerini) vaaz eden pek nesnel sosyal bilimci ve filozoflar vardı. Bu saygın entelektüellerden hiçbiri Çin-Hindi ve Cezayir’deki kitlesel kıyımlara ABD’nin destek vermiş olabileceğinden, ilerici ABD’li aydınların cadı avına maruz bırakıldıklarından ya da (Ku Klux Klan gibi) paramiliter bir gücün ABD’nin güneyinde linç eylemleri gerçekleştirdiğinden kuşkulanmadı ya da bunları sorgulamaya kalkışmadı. İflasın eşiğine gelmiş yazınsal çalışmaları için bulmaya can attıkları fonlara kavuşan Sidney Hook, Melvin Lasky ve Partisan Review çevresine göre bu tür kaba işler ancak “Komünistlerin ellerine yakışırdı.” Bu sözümona saygın anti-komünist edebiyat ve siyaset dergilerinin pek çoğu bunların binlercesinin basılmasını ve ücretsiz dağıtılmasını sağlayan CIA desteği olmasaydı varlığını sürdüremeyeceklerdi.

CIA’in kültürel alanda uygulamaya koyduğu ikinci yöntem ise daha sinsiceydi. Bu kez açıkça Avrupa’daki anti-emperyalist duruşu hizaya getirmek ve ABD kültür ve yönetim biçimini yüceltmek amacı taşıyan senfonileri, resim sergilerini, dans gösterilerini, tiyatro topluluklarını ve ünlü caz ve opera sanatçılarını teşvik ediyordu. Bu politikanın ardında yatan niyet askeri-iktisadi imparatorluğunu destekleyecek kültürel hegemonyayı elde edebilmek için ABD kültürünü sergilemekti. CIA, Avrupalılar’ın Washington’un ırkçı politikalarına duyduğu nefreti köreltmek için siyah sanatçılarını —özellikle de (Marion Anderson gibi) şarkıcıları, yazarları ve (Louis Armstrong gibi) müzisyenleri— Avrupa’ya göndermeye oldukça meraklıydı. Siyah aydınlar, yazar Richard Wright örneğinde olduğu gibi, ABD’nin sanatsal senaryosunda rol almak istemeyecek ve bunu açıkça eleştirme yolunu seçmeye yeltenecek olduklarında derhal listeden çıkarılırlardı.

CIA’in, sözümona politik olmayan bu sanatsal etkinliklerin içeriği üzerindeki siyasal denetiminin derecesi Lasky, Kristol, vb. Encounter editörlerinin Dwight MacDonald tarafından yazılmış bir makaleye gösterdikleri tepkiyle açıkça kanıtlandı. Başıboş, anarşist bir aydın olan MacDonald, CIA destekli Kültürel Özgürlük Kongresi ve Encounter ile epeydir işbirliği halindeydi. Encounter için 1958 yılında yazdığı “Amerika Amerika” başlıklı makalesinde, Amerikan kitle kültürüne, kaba maddiyatçılığına ve medeniyet yoksunluğuna duyduğu tiksintiyi dile getiriyordu. Bu makale, CIA’in ve Encounter’in Komünizm ile mücadelelerinde başlıca propaganda malzemesi olan Amerikan değerler silsilesine bir saldırıydı. MacDonald’ın “çürümüş Amerikan iktidarına” saldırısı, CIA ve onun Encounter’daki entelektüel ajanlarına “orda dur bakalım!” dedirtecek cinstendi. Braden, entelektüellere verdiği tavsiyelerde, “CIA’den fon alan kurumların ABD’nin her politikasını desteklemelerine gerek olmadığını” ancak – özellikle ABD dış politikası söz konusu olduğunda – aşılmaması gereken kırmızı bir çizgi olması gerektiğini söylüyordu. MacDonald, Encounter’ın eski editörü olmasına karşın yazdığı makale kabul görmedi. Nicola Chiaromonte gibi Soğuk Savaş yazarlarının Encounter’ın ikinci sayısında dile getirdiği “hiçbir aydın kendini aşağılamadan yalanları açığa vurmaktan kaçamaz ve ‘faydalı yalanları’ doğru diye adlandıramaz” türünden dindar sözleri, sorun Batı’nın “faydalı yalanları” olunca Encounter ve bu dergiye yazan seçkin yazarlar için geçerli olmuyordu.

Saunders’ın kitabında yer alan en önemli ve etkileyici tartışmalardan biri de CIA’in ve onun Modern Sanat Müzesi’ndeki (MSM) müttefiklerinin Soyut Ekspresyonist (SE) resim ve ressamları desteklemek için, toplumsal içeriği olmayan sanata adeta ilaç gibi gelen çok miktarda para akıtmış olmasıdır. SE’ye destek vermede CIA, Kongre’nin sağ kanadıyla anlaşmazlığa düşmüştü. CIA’nin SE’de bulduğu şey bir “anti-Komünist ideoloji, özgürlükçü ideoloji, serbest girişimcilikti. Non-figüratiflik ve politik konularda suskunluk tam da toplumcu gerçekçiliğin anti-tezleriydi”. SE’yi ulusal iradenin gerçek bir ifadesi olarak gördüler. CIA, sağ kanattan gelen eleştirileri bertaraf etmek için özel sektöre (başka deyişle MSM’ye ve SE’yi “serbest girişimci resim” olarak tanımlayan MSM’nin kurucu ortaklarından Nelson Rockefeller’a) yöneldi. MSM’deki birçok yönetici CIA ile uzun bir geçmişe sahipti ve SE’yi, kültürel Soğuk Savaş’ta bir silah gibi kullanacak ellere teslim etmeye dünden razıydılar. Ağırlıklı olarak SE’nin Avrupa’da açılan tüm sergilerine kaynak sağladılar; sanat eleştirmenleri seferber edildi ve bu sanatı cömertçe öven makalelerle sanat dergileri de kıvamına getirildi. MSM ve CIA destekli Fairfield Vakfı kartelince sağlanan kaynaklar, sırası gelince Avrupa’daki estetik anlayışına yön verebilecek en saygın Avrupa galerilerine sunuldu.
SE, “özgür sanat” ideolojisi olarak (George Kennan), Avrupa’nın örgütlü ve politik sanatçılarına saldırmak amacıyla kullanıldı. (CIA sözcüsü) Kültürel Özgürlük Kongresi politik sanat söz konusu olduğunda temsili ya da gerçekçi sanattansa soyut sanattan yana tavır koydu. Saunders, SE’nin siyasal rolüne şu şekilde açıklık getiriyor: “Amerikan resim sanatının kültürel Soğuk Savaşta oynadığı sıra dışı başrollerden biri, bu sanatın serbest girişimin bir parçası olmaya başlaması değil, apolitiklik iddiası taşıyarak son derece politik olunabildiğini kanıtlayan bir hareket olmasıdır”. CIA apolitik sanat ve sanatçılarla özgürlük söylemi temelinde birleşti. Bu da Avrupalı solcu sanatçıları tarafsızlaştırmaya yönelmek demekti. Buradaki ironi elbette apolitik duruşun yalnızca sol kanat için geçerli olmasıdır.

Bununla birlikte CIA ve onun kültür örgütleri savaş sonrası sanat anlayışına esaslı olarak şekil verdiler. Pekçok saygın yazar, şair, sanatçı ve müzisyen politikayla ilgilenmediklerini ve sanatın sanat için olduğuna inandıklarını ilan ettiler. Politik uğraşlardan uzak biri olarak bağımsız sanatçı ya da aydın dogması itibar görmüş ve günümüze kadar gelmiştir.

Saunders, CIA’le Batılı sanatçı ve aydınlar arasındaki bağları zengin ayrıntılarla ortaya koyarken CIA’in aldatmacalarına ve muhalif fikirler üzerinde denetim kurmasına duyulan gereksinimin yapısal nedenlerini açıklamadan bırakıyor. Yazar tartışmayı daha çok siyasal rekabet ve Sovyet komünizmi ile çatışma bağlamında sürdürüyor. Kitapta, CIA’in yürüttüğü kültürel Soğuk Savaşın sınıf savaşımı, üçüncü dünya devrimleri ve ABD’nin emperyalist iktisadi hakimiyetine yönelik bağımsız Marksist mücadele bağlamında ortaya konmasına yönelik ciddi bir çaba yok. Bu da Saunders’ın CIA’in bazı girişimlerini, bazı ajanlarını övmesine yol açıyor. Saunders, CIA’in yürüttüğü kültürel savaşın emperyalist sistemin bir parçası olduğunu görmektense yalanlarını eleştirmeyi yeğliyor. ABD ve NATO’nun Doğu Avrupa ve eski SSCB’de kazandığı kültürel zafere bakarsak kültürel savaşın bir savunma eylemi olduğu fikrinin yanlışlığı hemen ortaya çıkacaktır.

Kültürel Soğuk Savaşın kökenleri doğrudan sınıf mücadelesine dayanıyordu. Daha başlangıçta, CIA ve AFL-CIO içerisindeki ajanları (eski komünistlerden) Irving Brown ve Jay Lovestone sosyal-demokrat birlikler kurarak devrimci sendikaları dağıtmak ve grevleri kırmak amacıyla milyonlarca dolar para harcadılar. Kültürel Özgürlük Kongresi ve ona bağlı budala aydınları destekleyen aynı CIA ajanları, 1948 yılındaki liman işçileri grevini kıran Marseilles haydutlarını da kiralamışlardı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, (faşistlerle ilişkileri açığa çıkan ve kapitalist sistemin oradaki zayıflığın yüzünden), Batı Avrupa’nın eski sağcılarının itibarlarını yitirmeleriyle CIA, NATO karşıtı sendikaları ve aydınları çökertmek için ideolojik savaşım yürütecek bir Demokratik sol bulmak (ya da icat etmek) gerektiğini fark etti. Kongrenin sağ kanadından gelen itirazları atlatabilmek için de CIA içerisinde özel bir birim oluşturuldu. Demokratik Sol temel olarak, radikal sol ile mücadele etmek ve ABD’nin Avrupa’daki hegemonyasına ideolojik bir cila sürmek amacıyla kullanıldı. ABD’nin stratejik politikalarını ve çıkarlarını belirlemek hiçbir zaman demokratik sol ideologların haddine düşmemişti. Onların yapması gereken sorgulamamak ve talep etmemek ama imparatorluğu “Batılı demokratik değerler” olarak göstermekti. Bir tek, Amerika’da ve Avrupa’da Vietnam Savaşı’na karşı kitle muhalefeti açığa çıktıktan sonra ve yüzlerindeki CIA maskesi düştükten sonra CIA güdümlü ve destekli pek çok aydın herkesten geri kalmamak için ABD dış politikasını eleştirmeye başladılar. Mesela kariyerinin önemlice bir bölümünü CIA çalışanı olarak geçirmiş Stephen Spender, Partisan Review editörlerinin yaptığı gibi, ABD’nin Vietnam politikasını eleştirmeye başladı. Hepsi de masum olduklarını iddia ediyorlardı ama söz konusu dergilerle bunca flört ettikten ve bu kadar içli dışlı olduktan sonra onlara kimse pek inanmadı.

CIA’in Amerika, Avrupa ve herhangi bir yerdeki kültürel yaşamı kuşatması uzun vadede önemli sonuçlar doğurdu. Pekçok entelektüel, CIA’in istediği ideolojik çizgi dahilinde faaliyet göstersin diye prestij, ün ve araştırma fonlarıyla ödüllendirildi. CIA destekli konferans ve yayınlar sayesinde felsefe, siyasal etik, sosyoloji ve sanat alanında ün yapan isimler yeni kuşakları, CIA tarafından belirlenmiş politik parametreler çerçevesinde desteklemeye teşvik eden kural ve ölçütleri oluşturmayı sürdürdüler. “Doğruluk” ve “erdem” artık ne başarı ne de yetenekle tersine —Washington çizgisindeki— politikalarla tanımlanıyor ve gelecek saygın akademik kuruluşlarda, vakıflarda ve müzelerde zincire vuruluyor.

ABD ve Avrupa Demokratik Solu’nun anti-Stalinist yaygaraları, demokratik değerlere ve özgürlüğe olan inançlarını ilan etmeleri Batı’nın utanç verici suçlarını başarıyla gizlemeye yarayan bir örtü işlevi gördü. NATO’nun Yugoslavya’ya müdahalesinde, Demokrat Sol aydınlar bir kez daha Batı’nın ve onbinlerce Sırp’ın kanlı kıyımından ve sayısız masum vatandaşın katledilmesinden sorumlu UÇK’nın (Kosova Kurtuluş Ordusu) yanında yer aldılar. Nasıl ki anti-Stalinizm, Soğuk Savaş yıllarında Demokratik Sol’un afyonu olduysa, insan haklarını korumak adına yapılan müdahaleler de günümüzde aynı uyuşturucu etkiyi yapıyor ve çağımızın Demokrat Solcularının aklını aynı şekilde çeliyor.

CIA’in yürüttüğü kültür kampanyaları günümüzün apolitik aydın, akademisyen ve sanatçı prototipini yarattı; bunlar kendilerini halk mücadelelerinden koparıyorlar, işçi sınıfından uzaklaştıkları ve saygın vakıflara yaklaştıkları ölçüde de değerleri artıyor. CIA’in sunduğu rol modeli bir ideolojik bekçidir; sınıf mücadelesi, sınıfsal sömürü ve ABD emperyalizmi gibi “nesnel” değil “ideolojik” olan, ya da öyle olduğu söylenen kategorileri kullanarak eleştirel yazan aydınları dışlamak bunun temelidir.

CIA’in Kültürel Özgürlük Kongresi topluluğunun verdiği asıl kalıcı zarar, bazı aydınların ABD’nin emperyalist politikalarını kendilerine özgü biçimde savunmaları biçiminde değil, etkili kültürel ve siyasal medya organları yoluyla ABD emperyalizminin tartışılmasını dahi dışlayan fikirleri yeni kuşak aydınlara benimsetmeyi başarmaları biçiminde ortaya çıkmıştır. Sorun günümüz aydın ve sanatçılarının şu veya bu konuda ilerici bir tavır alıp alamamalarında değildir. Sorun, yazarlar ve sanatçılar arasında, müzik, resim ya da yazın alanında verdikleri eserlerin yüksek sanatsal düzeyde sayılabilmesi için anti-emperyalist toplumsal ve siyasal öğeleri barındırmaması gerektiğine dair yaygın bir kanının ortaya çıkmış olmasıdır. CIA’in kalıcı siyasal zaferi, sola siyasal açıdan bağlanmanın ciddi bir sanatsal ve akademik başarıyla bağdaşmadığına aydınları inandırabilmiş olmasıdır. Günümüzde operalarda, tiyatrolarda, sanat galerilerinde ve akademik toplantılarda CIA’in Soğuk Savaş değerleri yaygın olarak görülmektedir: kim kral çıplak demeye cesaret eder ki?
Stalin Arşivi çeviri birimi Kasım 2006visit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder