28 Mart 2017 Salı

II. BÖLÜM... Bozulan Gelir Dağılımı ve Yeni Sınıfsal Bölünmenin Görünümü



Bozulan Gelir Dağılımı ve Yeni Sınıfsal Bölünmenin Görünümü
Kar için üretimin temel ekonomik yasa olarak yeni ekonomiye damgasını basmasının nesnel ve mantıki sonucu olarak, gelir dağılımı bozulmaya, ulusal gelir yeni burjuvazinin lehine dağıtılmaya, ortaya çıkan yeni burjuvazinin tüketim alışkanlıklarına bağlı lüks tüketim nesneleri üretilmeye ve kitleler içerisinde lüks tüketim alışkanlık ve eğilimleri kışkırtılarak geliştirilmeye başlandı. Bu tabloyu yansıtan şu açıklama ve değerlendirmeler de bizlere veriler sunmaktadır.
“ ‘Nüfusun çeşitli halk grupları arasındaki eşitsiz gelir paylaşımı, aşağı gelir basamakları gruplarının temel gereksinimlerini tam olarak giderememelerine neden olurken, daha yüksek basamakların daha az önemli gereksinimlerini giderme olanağı sağlamalarına neden olmuştur.’ (Rumyantsev)”
“Kısa bir zaman öncesine kadar - iki ana grup için yaşam standardı planlanmıştı; işçiler, ücretliler (memurlar) ve kolhozcu köylüler. Bugün ise, çeşitli gelir seviyesi olan nüfus gruplarının yaşam standardının yükseltilmesinin hesaba katılması zorunlu olmuştur. (Krilov ve Çistiyakov)”
“Sanayi işletmeleri, görece az kar getiren ve özellikle tamamen karsız maddeler için yüksek bir tüketici talebiyle karşı karşıya olmalarına rağmen- üretimini sınırlamaya çalışıyorlar. (Levin)” (W.B. Bland, Sovyetler Birliğinde Kapitalizmin Restorasyonu, s. 44)
“ ‘Sovyet ekonomisinin gelişmesi üzerine eğilim analizleri, gelir farklılaşmasının özünün tedrici bir değişime uğradığına işaret ediyorlar. Görece yüksek gelire sahip olan grupların payı, kaçınılmaz olarak artıyor. Aynı zamanda, oldukça düşük bir tasarruf kotası için tipik olan ailelerin payının azaldığı tespit ediliyor.’ (Ivensen)” (age., s. 45)
Yukarıdaki açıklama ve değerlendirmeler, revizyonist burjuvazinin iktidarıyla birlikte inşa edilen kapitalizmin tabanı üzerinde, gelir dağılımının hızla bozulduğunu gösteriyor. Stalin döneminden farklı olarak, bir burjuva sınıfın egemenliği koşullarında, gelir dağılımı yeniden biçimlendiriliyor, merkezi ve yerel burjuvazinin hızla ve açık palazlanmasına bağlı olarak, üst gelir gruplarının gereksinmeleri için üretim de hızla gelişiyor. Sosyalizm döneminde iki ana güç olan işçi sınıfı ve kolhozcu köylülüğün gereksinimlerine göre şekillendirilen yaşam standardı, bu kez yeni dönemde üçüncü bir grubun, “üst gelir grubu”nun yaşam standardı da dikkate alınarak yeniden düzenlenmek zorunda kalınıyor. Ve yeni burjuvaziyi oluşturan bu sınıfın gereksinmeleri gittikçe daha belirleyici bir yer tutmaya başlıyor. Kar için üretim yapan işletmelerin arz ve talebe göre çalışması, kar getirmeyen ya da düşük kar getiren ama geniş kitlelerin gereksinmelerine yanıt vermekten kaçınma eğilimi, inşa edilen kapitalizmin açık bir ürünüdür. Zenginleşme, köşe dönme bilinç ve pratiği inşa edilen kapitalizmin değer yargıları ve insan tipi olarak körüklenir. Belçikalı gazeteci konuyla ilgili şu çarpıcı değerlendirmeye kitabında yer verir:
“Günlük yaşamın özelleştirilmesi, tüketime çağrı, utanma duygusuna kapılmadan para kazanmanın özendirilmesi; bütün bunlar SSCB’de Tüketici İnsan’ın ortaya çıkışını gösterir. Gittikçe daha iyi tanınan Batı yaşamından örneklerle dışardan körüklenen bir iç gelişme…” (J.M. Chauvıer, SB: E ve S G, s. 46)
Kapitalizmin restorasyonuna bağlı olarak revizyonist burjuva tüketici tipi de ortaya çıkmıştır. Lüks tüketim ve lüks tüketim hırsı alabildiğine kışkırtılmıştır. Kapitalizme özgü tüketim açlığı yaratılmıştır. Batı hayranlığı körüklenmiştir. Emperyalist sermayeye kapıların açılmasına koşut, sermaye ihracı beraberinde kaçınılmaz olarak Batılı yaşam tarzını, kültürünü, tüketim çılgınlığını da ihraç ederek, yeni burjuvaziyle kol kola, kendi değerlerini SB’ye ve eski sosyalist kamp ülkelerine taşımıştır.
Fiedel Castro’nun şu değerlendirmesi aydınlatıcıdır:
“Birçok fırsatta emperyalistler, sosyalist ülkeler ve Doğu Avrupa ile ilgili politikalarının ne olduğunu açıkladılar. Ve kongrede, basında her zaman liberal eğilimlerin destekleneceğini, ekonomik yardımlar sağlanacağını ve orada sosyalizme bir muhalefet yaratmak için tüm olanakların kullanacağını açıkladılar. Emperyalistler yalnız Çekoslovakya’da değil, Doğu Avrupa’nın bütün ülkelerinde, hatta Sovyetler Birliği’nde, bir kampanya yürütmektedirler. Her türlü yolla kamuoyunun dikkatini gelişmiş sanayi toplumlarındaki hayat tarzına, gelişmiş burjuva toplumundaki tüketim olanaklarına çekmeye çalışmaktadırlar. Bütün bunları radyo aracılığıyla, kültürel değişim adını verdikleri nesne aracılığıyla yürütmekteler ve açıkça, kitleler arasında bütün bunlara, tüketim zevklerine bir hayranlık, bir arzu uyandırmaya çalışmaktadırlar. Bunları yaparken bu duyguların kitlelerin devrimci duyguları ve fedakârlık duyguları ile ters orantılı bir artış göstereceğinin çok iyi bilincindedirler.” (Çekoslovakya Sorunu, s. 15)
Castro bu eğilimin Sosyalist Kamp ülkelerinde geliştiğini ve geliştirildiğini düşünüyor ve eleştiriyor. Aslında O, tüm bunların gelişmesinin Kruşçev-Brejnev çizgisinin ürünü olduğunun da bilincindedir. Sorunun salt emperyalist propaganda ve çabalardan kaynaklanmadığını görmektedir.
“Bugün, açık ve samimi konuşmak gerek. Bu ideallerin ve enternasyonalist duyguların dünyanın sorunlarına karşı ilginin ve uyanıklığın Avrupa’nın belirli sosyalist ülkelerinde yok olduğunu ya da çok zayıf olduğunu ileri sürebiliriz. Hepsine demiyoruz ama, Avrupa’daki sosyalist ülkelerin birden fazlasında. Küba bursuyla giden öğrencilerimiz de dâhil olmak üzere bu ülkelere gidenler, çok kere tamamen küskün ve gördüklerine canı sıkılmış olarak dönmekte ve bize ‘orada gençlik devrimci ideallerle ve enternasyonalizm ilkeleriyle yetiştirilmiyor ve Batı Avrupa ülkelerinde hüküm süren idealler ve eğilimlerin büyük etkisi altında’ diyorlar. Çok yerde başlıca sohbet konuları para ve buna benzer güdüler, maddi dürtülerin her çeşidi, maddi kazanç ve maaşlar olduğunu söylüyorlar. Bütün bunlar gösteriyor ki bu gibi yerlerde sosyalist bilinç ve enternasyonalist bilinç yerleşmemiş. Bazıları şaşkınlık içinde bize oralarda gönüllü işi olmadığını, gönüllü işin karşılığının ödendiğini ve bunun olağan bir davranış olduğunu ve oralarda gerçek gönüllü işin anti-marksist bir akım kabul edildiğini söylediler.(Revizyonist burjuvazinin, maddi teşvikin üretimi geliştirmenin zorunlu ön şartı olduğu, Leninci(!) bir ilke olduğu, eşitliğin sosyalizme derinden düşman (!) olduğu vb saptamalarını hatırlayalım-bn.)…” (age., s. 23-24)
Castro, burada yarı diplomatik bir dil kullanıyor; aslında bu kafanın ve uygulamaların öncüsünün SB olduğunu çok iyi biliyor. Ama eleştiri yöntemini yarı dolaylı kullanarak SB’yi de eleştiriyor. Örneğin O şöyle diyor:
“Bu gerçekleri öğrenmeliyiz ve romantik ya da gerçeklerle uyuşmayan idealist durumlara düşmek istemiyorsak bu isteğin diğer isteklere öncelik tanıması gerektiğini belirtmeliyiz,
“Çekoslovakya’daki bütün burjuva liberal reformlara karşıyız. Fakat, aynı zamanda Çekoslovakya’da bundan önce yer alan ve sosyalist kampın diğer ülkelerinde yer almakta olan liberal reformlara da karşıyız.” (age., s. 33)
Kapitalizmin inşasıyla birlikte ortaya çıkan yeni sınıfsallaşmayı ve gelir dağılımındaki aşırı bozulmayı görebilmek için Belçikalı gazetecinin kitabında yer verdiği şu veriler de çok önemli bir ipucunu oluşturmaktadır:
“…Üçüncü soru: Tasarruf kimin işine gelir? Letonya’daki mevduatların % 3’ünün toplam mevduatların % 50’sine eşit olduğunu görüyoruz. Bir rantiyenin yıllık kazancı 500 rubleyken Sovyet ortalaması 25 rubledir.” (age., s. 82)
Konuyla ilgili daha çarpıcı bir diğer örneği de G. Altınoğlu’ndan  aktarıyoruz:
“…Örneğin, daha önce yayınlanmayan bazı istatistiklerin Gorbaçov döneminde yayınlanması sonucunda SB’de ‘mevduatların yarısının herbiri ortalama 20 bin rublelik olmak üzere hesapların % 3’üne ait olduğu görüldü.’…” (Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa Nereden Nereye?, s. 48)
Bu veriler, proletarya burjuva karşıtlığını, servet sefalet farklılaşmasını açıkça sergilediği gibi, bunun kapitalizm olduğunun da bir diğer çarpıcı verisini bizlere sunmaktadır.
Kar için üretim, karın azamileştirmesi politikası, kaçınılmaz olarak, işletme bağımsızlığının geliştirilmesini, oto finansmanın yerleştirilmesini, maliyetlerin düşürülmesini, işten atmanın gündemleştirilmesini, fiyatların esnekleştirilmesini, ücret tarifelerinin yeni duruma göre şekillendirilmesini vb. politikaların da gündeme getirilişini koşullar, yeniden ve yeniden üretir. Böyle bir program ve uygulamadan çıksa çıksa kapitalizm ve kapitalizmin insan tipi, kültürel ve ahlaki yaşam tarzı, apolitisizm, toplumsal ve kültürel çürüme ve yıkım çıkar ve nitekim SB ve Doğu Avrupa ülkeleri de bu kaderi, bu çirkefi yaşadı… Bu konuda bir de Y. Küçüke baş vuralım:
“Svetlana (Stalin’in kızı-bn.), 1967 yılında yazdığı mektubunda, artık Sovyetler Birliği’nde (tarihe dikkatinizi çekmek isteriz: 1967; yani 70’leri ve bir de sonrasını düşününüz!-bn)  iyi-kötü Stalin ile ilgilenmeyen bir kuşağın ortaya çıktığına işaret ediyor. Bu kuşağın ilgi alanının başka olduğuna değiniyor; ‘onlar, parlak renkler, gökte saçılan ateş oyunları, gürültü, heyecan istiyorlar.’ Bu kadar da değil; ‘ onlar, Avrupa’nın geri kalan bölümünün yıllardır tadına vardıkları yaşam biçiminin, eninde-sonunda Rusya’ya gelmesini istiyorlar.’ Bu kadar da değil; ‘onlar dışarıda olan her şeyi, giyim, saç stili, düşünce, sanat, felsefedeki son akımlar, bunların hepsini hırsla benimsiyorlar ve bizim kendi başarılarımızı, bizim Rus geleneğimizi duygusuz bir biçimde atıveriyorlar.’ Svetlana’nın 1967 yılındaki bu mektubunu, o zamanlar kaç kişi fark ediyor ve Svetlana, ‘kim onları suçlayabilir?’ diye soruyor…” (Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Çözülüşü, s. 588-589)
Yeniden vurgulayalım: Stalin döneminde SSCB işçi ve emekçilerini sömüren bir zenginler sınıfı yoktu. Ama 1956 modern revizyonist karşı devrimiyle açılan, içerisine girilen yeni tarihsel süreçte yeni bir zengin sınıf (yeni tip burjuvazi) süreç içerisinde oluştu ve piramidin tepesine oturdu. Şubat 1990 tarihinde SBKP Polit Büro üyesi olan (ve Gorbaçov tarafından 1991 Eylülünde partiden atılan) Nina Andreyeva’nın Le Figaro gazetesinin sorduğu soruya verdiği şu yanıtı bir kez daha hatırlatmak isteriz:
Le Figaro: Çok particiliğe geçiş aynı şekilde sosyalizme bir ihanet midir?
N. Andreyeva: Bu bir burjuva düşüncedir. Şaşırmamak gerekir. Zira burjuvazi SB’de yeniden bir sınıfa dönüştü. Ülkemizde 150 bin milyoner var, hatta bazıları mülti-milyoner. VLe Figaroe her sınıf gibi burjuvazi de politikasını yasallaştırmanın yolunu arıyor. Bu şu anda çok particiliğin yürürlüğe konması ile yapılmaya çalışılıyor.” (iba.)
Okuyucunun dikkatini bu değerlendirmeye tekrar tekrar çekmek isteriz. SSCB ve SBKP henüz dağılmamıştır ama Gorbaçov reformlarıyla bu sürece girilmiştir. 1956 dönemeciyle içerisine girilen sosyalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin restorasyonu ile 150 bin milyoner ve mülti-milyoner yaratılmıştır. Doğaldır ki bu sınıf, tekelci devlet kapitalizminden klasik kapitalist biçimlere geçişi dayatmış, nitekim bilindiği gibi hedeflerine de ulaşmıştır.
Tarihi deneyimden çıkan şey şudur ki, sosyalizmden komünizme geçişte bir an bile olsun Marksist-Leninist ideolojik ve kültürel devrim gevşetilmemelidir. Proletaryanın devrimci ideolojik hegemonyası sürekli derinleştirilip pekiştirilmelidir. Burjuva ve burjuva revizyonist ideolojik, siyasal, kültürel, iktisadi değerlere, eğilimlere vs. karşı sistemli ama ısrarla sürekli saldırı hattında ilerlenmelidir. Bu görevin ihmali, bu saldırının gevşetilmesi kaçınılmaz bir biçimde hangi kılıkta ortaya çıkarsa çıksın burjuva değerler sisteminin ve etkisinin ortaya çıkarak kitleleri etkilemesi kaçınılmazdır. Dahası aynı tarihsel deneyimler gösteriyor ki, bu görevin ihmali, savsaklanması, ikincil plana atılması, saldırı mevzilerinin terk edilmesi, hatta savunma pozisyonunda kalış adeta “kelebek etkisi” yaratıyor. Özel mülkiyetçi ideoloji ve kültürün hızla yayılmasını ve geri kesimleri hızla girdabına çekmesine yol açabiliyor. Buna, asla ama asla fırsat tanınmamalıdır. Dikkat edin, görkemli bir sosyalist geçmişe sahip ve inanılmaz başarılara imza atmış SSCB proletaryası, gençliği, emekçileri 56 yılından sonra, daha 1967’lerde, yani bir on sene içinde müthiş bir gerilemeye uğrayabiliyor, yeni burjuva ve Batı yaşam tarzına yenik düşebiliyor. Daha fazla uzatmaya gerek var mı?
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder