Bozulan Gelir Dağılımı ve Yeni Sınıfsal Bölünmenin
Görünümü
Kar için
üretimin temel ekonomik yasa olarak yeni ekonomiye damgasını basmasının nesnel
ve mantıki sonucu olarak, gelir dağılımı bozulmaya, ulusal gelir yeni
burjuvazinin lehine dağıtılmaya, ortaya çıkan yeni burjuvazinin tüketim
alışkanlıklarına bağlı lüks tüketim nesneleri üretilmeye ve kitleler içerisinde
lüks tüketim alışkanlık ve eğilimleri kışkırtılarak geliştirilmeye başlandı. Bu
tabloyu yansıtan şu açıklama ve değerlendirmeler de bizlere veriler
sunmaktadır.
“ ‘Nüfusun
çeşitli halk grupları arasındaki eşitsiz gelir paylaşımı, aşağı gelir
basamakları gruplarının temel gereksinimlerini tam olarak giderememelerine
neden olurken, daha yüksek basamakların daha az önemli gereksinimlerini giderme
olanağı sağlamalarına neden olmuştur.’ (Rumyantsev)”
“Kısa bir
zaman öncesine kadar - iki ana grup için yaşam standardı planlanmıştı; işçiler,
ücretliler (memurlar) ve kolhozcu köylüler. Bugün ise, çeşitli gelir seviyesi
olan nüfus gruplarının yaşam standardının yükseltilmesinin hesaba katılması
zorunlu olmuştur. (Krilov ve Çistiyakov)”
“Sanayi
işletmeleri, görece az kar getiren ve özellikle tamamen karsız maddeler için
yüksek bir tüketici talebiyle karşı karşıya olmalarına rağmen- üretimini
sınırlamaya çalışıyorlar. (Levin)” (W.B. Bland, Sovyetler Birliğinde
Kapitalizmin Restorasyonu, s. 44)
“ ‘Sovyet
ekonomisinin gelişmesi üzerine eğilim analizleri, gelir farklılaşmasının özünün
tedrici bir değişime uğradığına işaret ediyorlar. Görece yüksek gelire sahip olan
grupların payı, kaçınılmaz olarak artıyor. Aynı zamanda, oldukça düşük bir
tasarruf kotası için tipik olan ailelerin payının azaldığı tespit ediliyor.’
(Ivensen)” (age., s. 45)
Yukarıdaki
açıklama ve değerlendirmeler, revizyonist burjuvazinin iktidarıyla birlikte
inşa edilen kapitalizmin tabanı üzerinde, gelir dağılımının hızla bozulduğunu
gösteriyor. Stalin döneminden farklı olarak, bir burjuva sınıfın egemenliği
koşullarında, gelir dağılımı yeniden biçimlendiriliyor, merkezi ve yerel
burjuvazinin hızla ve açık palazlanmasına bağlı olarak, üst gelir gruplarının
gereksinmeleri için üretim de hızla gelişiyor. Sosyalizm döneminde iki ana güç
olan işçi sınıfı ve kolhozcu köylülüğün gereksinimlerine göre şekillendirilen
yaşam standardı, bu kez yeni dönemde üçüncü
bir grubun, “üst gelir grubu”nun yaşam standardı da dikkate alınarak
yeniden düzenlenmek zorunda kalınıyor. Ve yeni burjuvaziyi oluşturan bu sınıfın
gereksinmeleri gittikçe daha belirleyici bir yer tutmaya başlıyor. Kar için
üretim yapan işletmelerin arz ve talebe göre çalışması, kar getirmeyen ya da
düşük kar getiren ama geniş kitlelerin gereksinmelerine yanıt vermekten kaçınma
eğilimi, inşa edilen kapitalizmin açık bir ürünüdür. Zenginleşme, köşe dönme
bilinç ve pratiği inşa edilen kapitalizmin değer yargıları ve insan tipi olarak
körüklenir. Belçikalı gazeteci konuyla ilgili şu çarpıcı değerlendirmeye
kitabında yer verir:
“Günlük
yaşamın özelleştirilmesi, tüketime çağrı, utanma duygusuna kapılmadan para
kazanmanın özendirilmesi; bütün bunlar SSCB’de Tüketici İnsan’ın ortaya
çıkışını gösterir. Gittikçe daha iyi tanınan Batı yaşamından örneklerle
dışardan körüklenen bir iç gelişme…” (J.M. Chauvıer, SB: E ve S G, s. 46)
Kapitalizmin
restorasyonuna bağlı olarak revizyonist burjuva tüketici tipi de ortaya
çıkmıştır. Lüks tüketim ve lüks tüketim hırsı alabildiğine kışkırtılmıştır.
Kapitalizme özgü tüketim açlığı yaratılmıştır. Batı hayranlığı körüklenmiştir.
Emperyalist sermayeye kapıların açılmasına koşut, sermaye ihracı beraberinde
kaçınılmaz olarak Batılı yaşam tarzını, kültürünü, tüketim çılgınlığını da
ihraç ederek, yeni burjuvaziyle kol kola, kendi değerlerini SB’ye ve eski
sosyalist kamp ülkelerine taşımıştır.
Fiedel
Castro’nun şu değerlendirmesi aydınlatıcıdır:
“Birçok
fırsatta emperyalistler, sosyalist ülkeler ve Doğu Avrupa ile ilgili
politikalarının ne olduğunu açıkladılar. Ve kongrede, basında her zaman liberal
eğilimlerin destekleneceğini, ekonomik yardımlar sağlanacağını ve orada
sosyalizme bir muhalefet yaratmak için tüm olanakların kullanacağını
açıkladılar. Emperyalistler yalnız Çekoslovakya’da değil, Doğu Avrupa’nın bütün
ülkelerinde, hatta Sovyetler Birliği’nde, bir kampanya yürütmektedirler. Her
türlü yolla kamuoyunun dikkatini gelişmiş sanayi toplumlarındaki hayat tarzına,
gelişmiş burjuva toplumundaki tüketim olanaklarına çekmeye çalışmaktadırlar.
Bütün bunları radyo aracılığıyla, kültürel değişim adını verdikleri nesne
aracılığıyla yürütmekteler ve açıkça, kitleler arasında bütün bunlara, tüketim
zevklerine bir hayranlık, bir arzu uyandırmaya çalışmaktadırlar. Bunları
yaparken bu duyguların kitlelerin devrimci duyguları ve fedakârlık duyguları
ile ters orantılı bir artış göstereceğinin çok iyi bilincindedirler.”
(Çekoslovakya Sorunu, s. 15)
Castro bu
eğilimin Sosyalist Kamp ülkelerinde geliştiğini ve geliştirildiğini düşünüyor
ve eleştiriyor. Aslında O, tüm bunların gelişmesinin Kruşçev-Brejnev çizgisinin
ürünü olduğunun da bilincindedir. Sorunun salt emperyalist propaganda ve
çabalardan kaynaklanmadığını görmektedir.
“Bugün, açık
ve samimi konuşmak gerek. Bu ideallerin ve enternasyonalist duyguların dünyanın
sorunlarına karşı ilginin ve uyanıklığın Avrupa’nın belirli sosyalist
ülkelerinde yok olduğunu ya da çok zayıf olduğunu ileri sürebiliriz. Hepsine
demiyoruz ama, Avrupa’daki sosyalist ülkelerin birden fazlasında. Küba bursuyla
giden öğrencilerimiz de dâhil olmak üzere bu ülkelere gidenler, çok kere
tamamen küskün ve gördüklerine canı sıkılmış olarak dönmekte ve bize ‘orada
gençlik devrimci ideallerle ve enternasyonalizm ilkeleriyle yetiştirilmiyor ve
Batı Avrupa ülkelerinde hüküm süren idealler ve eğilimlerin büyük etkisi
altında’ diyorlar. Çok yerde başlıca sohbet konuları para ve buna benzer
güdüler, maddi dürtülerin her çeşidi, maddi kazanç ve maaşlar olduğunu
söylüyorlar. Bütün bunlar gösteriyor ki bu gibi yerlerde sosyalist bilinç ve
enternasyonalist bilinç yerleşmemiş. Bazıları şaşkınlık içinde bize oralarda
gönüllü işi olmadığını, gönüllü işin karşılığının ödendiğini ve bunun olağan
bir davranış olduğunu ve oralarda gerçek gönüllü işin anti-marksist bir akım
kabul edildiğini söylediler.(Revizyonist burjuvazinin, maddi teşvikin üretimi
geliştirmenin zorunlu ön şartı olduğu, Leninci(!) bir ilke olduğu, eşitliğin
sosyalizme derinden düşman (!) olduğu vb saptamalarını hatırlayalım-bn.)…” (age., s. 23-24)
Castro,
burada yarı diplomatik bir dil kullanıyor; aslında bu kafanın ve uygulamaların
öncüsünün SB olduğunu çok iyi biliyor. Ama eleştiri yöntemini yarı dolaylı
kullanarak SB’yi de eleştiriyor. Örneğin O şöyle diyor:
“Bu
gerçekleri öğrenmeliyiz ve romantik ya da gerçeklerle uyuşmayan idealist
durumlara düşmek istemiyorsak bu isteğin diğer isteklere öncelik tanıması
gerektiğini belirtmeliyiz,
“Çekoslovakya’daki
bütün burjuva liberal reformlara karşıyız. Fakat, aynı zamanda Çekoslovakya’da
bundan önce yer alan ve sosyalist kampın diğer ülkelerinde yer almakta olan
liberal reformlara da karşıyız.” (age., s. 33)
Kapitalizmin
inşasıyla birlikte ortaya çıkan yeni sınıfsallaşmayı ve gelir dağılımındaki
aşırı bozulmayı görebilmek için Belçikalı gazetecinin kitabında yer verdiği şu
veriler de çok önemli bir ipucunu oluşturmaktadır:
“…Üçüncü
soru: Tasarruf kimin işine gelir? Letonya’daki mevduatların % 3’ünün toplam
mevduatların % 50’sine eşit olduğunu görüyoruz. Bir rantiyenin yıllık kazancı
500 rubleyken Sovyet ortalaması 25 rubledir.” (age., s. 82)
Konuyla
ilgili daha çarpıcı bir diğer örneği de G. Altınoğlu’ndan aktarıyoruz:
“…Örneğin,
daha önce yayınlanmayan bazı istatistiklerin Gorbaçov döneminde yayınlanması
sonucunda SB’de ‘mevduatların yarısının herbiri ortalama 20 bin rublelik olmak
üzere hesapların % 3’üne ait olduğu görüldü.’…” (Sovyetler Birliği ve Doğu
Avrupa Nereden Nereye?, s. 48)
Bu veriler,
proletarya burjuva karşıtlığını, servet sefalet farklılaşmasını açıkça
sergilediği gibi, bunun kapitalizm olduğunun da bir diğer çarpıcı verisini
bizlere sunmaktadır.
Kar için
üretim, karın azamileştirmesi politikası, kaçınılmaz olarak, işletme
bağımsızlığının geliştirilmesini, oto finansmanın yerleştirilmesini,
maliyetlerin düşürülmesini, işten atmanın gündemleştirilmesini, fiyatların
esnekleştirilmesini, ücret tarifelerinin yeni duruma göre şekillendirilmesini
vb. politikaların da gündeme getirilişini koşullar, yeniden ve yeniden üretir.
Böyle bir program ve uygulamadan çıksa çıksa kapitalizm ve kapitalizmin insan
tipi, kültürel ve ahlaki yaşam tarzı, apolitisizm, toplumsal ve kültürel çürüme
ve yıkım çıkar ve nitekim SB ve Doğu Avrupa ülkeleri de bu kaderi, bu çirkefi
yaşadı… Bu konuda bir de Y. Küçük’e baş vuralım:
“Svetlana
(Stalin’in kızı-bn.), 1967 yılında yazdığı mektubunda, artık Sovyetler
Birliği’nde (tarihe dikkatinizi çekmek isteriz: 1967; yani 70’leri ve bir de
sonrasını düşününüz!-bn) iyi-kötü Stalin
ile ilgilenmeyen bir kuşağın ortaya çıktığına işaret ediyor. Bu kuşağın ilgi
alanının başka olduğuna değiniyor; ‘onlar, parlak renkler, gökte saçılan ateş
oyunları, gürültü, heyecan istiyorlar.’ Bu kadar da değil; ‘ onlar, Avrupa’nın
geri kalan bölümünün yıllardır tadına vardıkları yaşam biçiminin,
eninde-sonunda Rusya’ya gelmesini istiyorlar.’ Bu kadar da değil; ‘onlar
dışarıda olan her şeyi, giyim, saç stili, düşünce, sanat, felsefedeki son
akımlar, bunların hepsini hırsla benimsiyorlar ve bizim kendi başarılarımızı,
bizim Rus geleneğimizi duygusuz bir biçimde atıveriyorlar.’ Svetlana’nın 1967
yılındaki bu mektubunu, o zamanlar kaç kişi fark ediyor ve Svetlana, ‘kim
onları suçlayabilir?’ diye soruyor…” (Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin
Çözülüşü, s. 588-589)
Yeniden
vurgulayalım: Stalin döneminde SSCB işçi ve emekçilerini sömüren bir zenginler
sınıfı yoktu. Ama 1956 modern revizyonist karşı devrimiyle açılan, içerisine
girilen yeni tarihsel süreçte yeni
bir zengin sınıf (yeni tip burjuvazi)
süreç içerisinde oluştu ve piramidin tepesine oturdu. Şubat 1990 tarihinde SBKP
Polit Büro üyesi olan (ve Gorbaçov tarafından 1991 Eylülünde partiden atılan) Nina
Andreyeva’nın Le Figaro gazetesinin sorduğu soruya verdiği şu yanıtı bir kez
daha hatırlatmak isteriz:
“Le Figaro: Çok particiliğe geçiş aynı
şekilde sosyalizme bir ihanet midir?
“N. Andreyeva: Bu bir burjuva
düşüncedir. Şaşırmamak gerekir. Zira burjuvazi SB’de yeniden bir sınıfa
dönüştü. Ülkemizde 150 bin milyoner var, hatta bazıları mülti-milyoner. VLe Figaroe
her sınıf gibi burjuvazi de politikasını yasallaştırmanın yolunu arıyor. Bu şu
anda çok particiliğin yürürlüğe konması ile yapılmaya çalışılıyor.” (iba.)
Okuyucunun
dikkatini bu değerlendirmeye tekrar tekrar çekmek isteriz. SSCB ve SBKP henüz
dağılmamıştır ama Gorbaçov reformlarıyla bu sürece girilmiştir. 1956
dönemeciyle içerisine girilen sosyalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin
restorasyonu ile 150 bin milyoner ve mülti-milyoner yaratılmıştır. Doğaldır ki
bu sınıf, tekelci devlet kapitalizminden klasik kapitalist biçimlere geçişi
dayatmış, nitekim bilindiği gibi hedeflerine de ulaşmıştır.
Tarihi
deneyimden çıkan şey şudur ki, sosyalizmden komünizme geçişte bir an bile olsun
Marksist-Leninist ideolojik ve kültürel devrim gevşetilmemelidir.
Proletaryanın devrimci ideolojik hegemonyası sürekli derinleştirilip
pekiştirilmelidir. Burjuva ve burjuva revizyonist ideolojik, siyasal, kültürel,
iktisadi değerlere, eğilimlere vs. karşı sistemli ama ısrarla sürekli saldırı
hattında ilerlenmelidir. Bu görevin ihmali, bu saldırının gevşetilmesi
kaçınılmaz bir biçimde hangi kılıkta ortaya çıkarsa çıksın burjuva değerler
sisteminin ve etkisinin ortaya çıkarak kitleleri etkilemesi kaçınılmazdır.
Dahası aynı tarihsel deneyimler gösteriyor ki, bu görevin ihmali,
savsaklanması, ikincil plana atılması, saldırı mevzilerinin terk edilmesi,
hatta savunma pozisyonunda kalış adeta “kelebek
etkisi” yaratıyor. Özel mülkiyetçi ideoloji ve kültürün hızla yayılmasını
ve geri kesimleri hızla girdabına çekmesine yol açabiliyor. Buna, asla ama asla
fırsat tanınmamalıdır. Dikkat edin, görkemli bir sosyalist geçmişe sahip ve
inanılmaz başarılara imza atmış SSCB proletaryası, gençliği, emekçileri 56
yılından sonra, daha 1967’lerde, yani bir on sene içinde müthiş bir gerilemeye
uğrayabiliyor, yeni burjuva ve Batı yaşam tarzına yenik düşebiliyor. Daha fazla
uzatmaya gerek var mı?
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder