Stalin Arşivi
“Marksizm herşeye kadirdir, çünkü
hakikattir.” V.İ.Lenin
CIA ve Kültürel Soğuk Savaş - James Petras
“Demokratik Sol”
ile CIA arasındaki işbirliğine Fransa’daki grev kırıcılığı, Stalinistlerin
(George Orwell ve Sidney Hook tarafından) ihbar edilmeleri ve solcu
sanatçıların kabul görmesini engellemek için iftira kampanyaları düzenlemek de dâhildi
3 Kasım 2001
Frances Stonor
Saunders’in “Parayı Verdi Düdüğü Çaldı: CIA ve Kültürel Soğuk Savaş”
kitabı hakkında James Petras’ın tanıtım yazısı.
Bu kitap bize CIA’in,
kurmuş olduğu paravan gruplar sayesinde ve Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı gibi
kendisine yakın hayırsever kuruluşlar aracılığıyla çok sayıda kültürel örgüte
sayısız yoldan nasıl nüfuz ettiğinin ayrıntılı bir dökümünü sunuyor. Yazar,
Frances Stonor Saunders, CIA’in kültür kongreleri topladığını, sergiler
açtığını, konserler düzenlediğini n’içini ve nasılıyla enikonu ele almış. CIA
bu gibi faaliyetlerinin yanı sıra, Washington çizgisine bağlı ünlü yazarların
kitaplarını yayınladı ve çevirdi, soyut sanattan toplumsal içeriği olmayan
“eylem-karşıtı” sanata kadar hiçbirinden sponsorluğunu esirgemedi; tüm
yeryüzünde Marksizmi, komünizmi ve devrimci politikaları eleştiren ve ABD’nin
yıkıcı emperyalist politikalarını savunan ya da bu politikaları görmezden gelen
yayınları sübvanse etti. CIA, Batı’da, aydının bağımsızlığı fikrini en
dokunaklı biçimde dile getirenleri bu politikalarının hizmetine koştu ve bazı
entelektüellere doğrudan CIA bütçesinden maaş bağlayarak onları vesayeti altına
aldı. Pek çoğu CIA’in “projeleri”ne bilinçli olarak dahil olurken, CIA’in
yörüngesinde dolanıp duran diğer bir kesim aydın 1960’ların sonlarına doğru
CIA’deki sponsorları açıkça ortaya çıktıktan ve Vieatnam savaşından sonra, ibre
sola kaymaya başlayınca CIA bağlantısından haberleri olmadığını iddia ettiler.
Aralarında Partisan
Review, Kenyon Review, New Leader, Encounter ve bunun gibi birçoklarının
bulunduğu ABD ve Avrupa menşeli antikomünist yayınlar bu fonlardan doğrudan ya
da dolaylı olarak yararlandılar. CIA’in fon sağladığı ya da kariyerlerinde
yükselmelerini sağladığı aydınlar arasında Irving Kristol, Melvin Lasky, Isaiah
Berlin, Stephen Spender, Sidney Hook, Daniel Bell, Dwight MacDonald, Robert
Lowell, Hannah Arendt, Mary McCarthy’nin de içinde olduğu ABD ve Avrupa’dan çok
sayıda isim yer alıyordu. CIA, Avrupa’da özellikle “Demokrat Sol” ve aralarında
Ignacio Silone, Stephen Spender, Arthur Koestler, Raymond Aron, Anthony
Crosland, Michael Josselson ve George Orwell’in bulunduğu eski solcularla
ilgileniyor ve onları destekliyordu.
CIA; Sidney Hook
ve Melvin Lasky’nin önayak olmasıyla Kültürel Özgürlük Kongresi’ne kaynak
sağlayan bir aygıt, her türden “anti-Stalinist” solcu ve sağcıyı bir araya
getiren bir çeşit kültürel NATO işlevi görmekteydi. Bunlar Batı’nın kültürel ve
siyasal değerlerini savunmakta, “Stalinist totalitaryanizme” saldırmakta
ve ABD ırkçılığı ve emperyalizminin dolayında dans etmekte tamamen özgür
bırakılmışlardı. CIA destekli gazetelerde ABD toplumuna yönelik ucundan
kıyısından ayrıntıya ilişkin eleştiriler getiren yazılar ancak istisnai olarak
yer bulabilirdi.
CIA’in kaynak
sağladığı bu aydınlar koleksiyonuna ilişkin özellikle tuhaf olan yalnızca
bunların aşırı politik taraflılıkları değildi, bunlar kendilerini aynı zamanda,
Stalinist aygıtın çürümüş “uşak” ruhlu “ucuz kiralık yazarları” karşısında,
tarafsız araştırmacılar, putları yıkan hümanistler, özgür ruhlu aydınlar ya da
sanat için sanat yapan sanatçılar olarak gösteriyorlardı.
CIA
bağlantılarından habersiz oldukları iddialarına inanmak ise imkansız. Onca
zaman, ABD’nin güneyindeki sayısız linç vakasına ilişkin herhangi bir
eleştirinin gazetelerde yer almayışına nasıl razı oldular? ABD’nin Guatemala,
İran, Yunanistan ve Kore’de milyonlarca kişinin ölümüne yol açan emperyalist
müdahalesine ilişkin eleştirilere düzenledikleri kültür kongrelerinde nasıl yer
vermeyebildiler? Yazı yazdıkları gazetelerin yaşadıkları yüzyılda işlenen her
bir emperyalist suçun savunusuna yer verdiğini nasıl görmezden gelebildiler?
Bunların hepsi birer kiralık askerdi: Bazıları Hook ve Lasky gibi rahat konuşan,
ağzı laf yapan, sert, nezaketten uzak ve iyi polemikçiler; diğerleri Stephen
Spender gibi kibarlık budalası makaleciler ya da George Orwell gibi kendini
beğenmiş muhbirlerdi. Saunders WASP (White Anglo-Saxon Protestant - Beyaz
Anglo-Sakson Protestan’lar Amerikan toplumunun geleneksel sosyal elitlerine
verilen ad -ç.n.) Ivy League seçkinlerini, CIA’in ipleri elinde tuttuğu bir
kukla topluluğu, sol muhalefete hırlayıp duran, eski solcu Yahudiler olarak
betimlemektedir. Nihayet 1960’ların sonlarında gerçek açığa çıktığında ve New
York, Paris ve Londra “aydınları” kullanılmış oldukları için öfkelenir gibi
yaptıklarında, CIA de misilleme yaptı. CIA’in Uluslararası Örgütler Şube
yöneticisi Tom Braden, maaşlarının ve bahşişlerinin kimler tarafından ödendiğini
hepsinin de bilmek zorunda olduğunu ortaya koyarak sır perdesini kaldırdı.
Braden’a göre
CIA, yine CIA’den Cord Meyer’in, Hook, Kristol ve Lasky’nin anti-Stalinist
entelektüel çalışmalarından söz ederken kullandığı deyimle “edebi
gevezeliklerini” finanse etti. Kendinden menkul “Demokratik Sol” yayınlardan
(Encounter, New Leader, Partisan Review gibi) en saygın ve ünlü olanlarına
gelince, Braden, onlara ayrılan paranın CIA’den geldiğini ve “Encounter
dergisinin editörünün bir ajan olduğunu” yazdı. Braden 1953 yılında “her alanda
faaliyet gösteren uluslararası örgütlere müdahale ettik ya da bunları
etkiledik” diyordu.
Saunders’ın
kitabı CIA’ye bağlı casus aydınların ABD’nin emperyalist çıkarlarını kültürel
alanlarda ne şekillerde savunduklarına ilişkin birçok soru işaretini ortadan
kaldırmaktadır. Ayrıca CIA aydınlarınca savunulan ideolojik ve sanatsal
tavırların uzun vadede doğuracağı sonuçlar hakkında önemli bir tartışma da
başlatmaktadır.
Saunders, Hook,
Kristol ve Lasky tarafından ileri sürülen iddiaları çürütmektedir; bu iddialar
CIA ve onun hayırsever vakıflarının hiçbir karşılık beklemeden yardımda
bulunduğu şeklindedir. Yazar “CIA’in sübvanse ettiği birey ve kurumlardan bir
propaganda savaşının … parçası gibi davranmalarını beklediğini” kanıtlamaktadır.
CIA’e göre en etkili propaganda “bireyin CIA görüşlerini kendi görüşleri
sanarak hareket etmesidir.” CIA, zaman zaman sosyal reformlar konusunda
gevezelik yapsınlar diye bu gibilerin “Demokratik Sol” varlıklarına izin
verirken, asıl ilgilendiği Batılı Marksistlere, Sovyet yazar ve sanatçılara
karşı “anti-Stalinist” polemikler yürüten ve edebiyat tartışmalarına
girişen aydınlardı; onlara bol miktarda para veriyor, bazılarını açık açık
ödüllendiriyordu. Braden bu durumu, komünizme karşı savaşta CIA ile Avrupa
“Demokratik Solu” arasındaki “ittifak” olarak niteliyordu. “Demokratik Sol” ile
CIA arasındaki işbirliğine Fransa’daki grev kırıcılığı, Stalinistlerin (George
Orwell ve Sidney Hook tarafından) ihbar edilmeleri ve solcu sanatçıların kabul
görmesini engellemek için iftira kampanyaları düzenlemek de dahildi (Pablo
Neruda’ya 1964 yılında Nobel Ödülü verilmesini önlemeleri örneğinde görüldüğü
gibi).
ABD hükümetinin
Kültürel Soğuk Savaş’la en çok ilgilenen organı olarak CIA, İkinci Dünya
Savaşının hemen ardından özellikle Avrupa üzerinde yoğunlaştı. İki kapitalist
savaş sonrası ortaya çıkan yıkım, bunalım ve savaş sonrası işgal deneyimine
sahip Avrupalı aydınların ve sendikacıların büyük bir çoğunluğu kapitalizme
karşıydılar ve Amerika’nın hegemonik taleplerini özellikle eleştiriyorlardı.
Komünizmin çekici hale gelmesine ve (özellikle Fransa ve İtalya gibi ülkelerde)
Avrupalı komünist partilerin büyümesine karşı koymak için CIA iki aşamalı bir
program geliştirdi. Bir yandan Saunders’ın ortaya koyduğu gibi, belirli
Avrupalı yazarlar, açıkça “antikomünist bir programın” parçası olarak bir
kenara ayrıldı. CIA kültür komiserliğinin “uygun metinler” için aradığı
vasıflar “Sovyet dış politikasına ve bir hükümet biçimi olarak komünizme
yönelik nesnel olduğunu düşündüğümüz (evet, aynen böyle deniyor), ikna edici ve
zamanlıca yapılmış her türden eleştiri” şeklinde tanımlanıyordu. CIA, Silone,
Koestler ve Gide gibi hayalkırıklığına uğramış eski komünistlerin yapıtlarını
yayınlamaya özellikle meraklıydı. CIA, antikomünist yazarları Paris, Berlin ve
(Como Gölü’ne nazır) Bellagio Oteli’nde bolca para saçarak düzenlediği
konferanslarla teşvik etti; buralarda aynı zamanda Isaiah Berlin, Daniel Bell
ve Czeslow Milosz gibi kendi değerlerini (CIA’den patronları tarafından belirlenmiş
antikomünist ve Washington yanlısı patronları parametreler çerçevesinde Batı
özgürlüğünün ve aydın bağımsızlığının erdemlerini) vaaz eden pek nesnel sosyal
bilimci ve filozoflar vardı. Bu saygın entelektüellerden hiçbiri Çin-Hindi ve
Cezayir’deki kitlesel kıyımlara ABD’nin destek vermiş olabileceğinden, ilerici
ABD’li aydınların cadı avına maruz bırakıldıklarından ya da (Ku Klux Klan gibi)
paramiliter bir gücün ABD’nin güneyinde linç eylemleri gerçekleştirdiğinden
kuşkulanmadı ya da bunları sorgulamaya kalkışmadı. İflasın eşiğine gelmiş
yazınsal çalışmaları için bulmaya can attıkları fonlara kavuşan Sidney Hook,
Melvin Lasky ve Partisan Review çevresine göre bu tür kaba işler ancak
“Komünistlerin ellerine yakışırdı.” Bu sözümona saygın anti-komünist edebiyat
ve siyaset dergilerinin pek çoğu bunların binlercesinin basılmasını ve ücretsiz
dağıtılmasını sağlayan CIA desteği olmasaydı varlığını sürdüremeyeceklerdi.
CIA’in kültürel
alanda uygulamaya koyduğu ikinci yöntem ise daha sinsiceydi. Bu kez açıkça Avrupa’daki
anti-emperyalist duruşu hizaya getirmek ve ABD kültür ve yönetim biçimini
yüceltmek amacı taşıyan senfonileri, resim sergilerini, dans gösterilerini,
tiyatro topluluklarını ve ünlü caz ve opera sanatçılarını teşvik ediyordu. Bu
politikanın ardında yatan niyet askeri-iktisadi imparatorluğunu destekleyecek
kültürel hegemonyayı elde edebilmek için ABD kültürünü sergilemekti. CIA,
Avrupalılar’ın Washington’un ırkçı politikalarına duyduğu nefreti köreltmek
için siyah sanatçılarını —özellikle de (Marion Anderson gibi) şarkıcıları,
yazarları ve (Louis Armstrong gibi) müzisyenleri— Avrupa’ya göndermeye oldukça
meraklıydı. Siyah aydınlar, yazar Richard Wright örneğinde olduğu gibi, ABD’nin
sanatsal senaryosunda rol almak istemeyecek ve bunu açıkça eleştirme yolunu seçmeye
yeltenecek olduklarında derhal listeden çıkarılırlardı.
CIA’in, sözümona
politik olmayan bu sanatsal etkinliklerin içeriği üzerindeki siyasal
denetiminin derecesi Lasky, Kristol, vb. Encounter editörlerinin Dwight
MacDonald tarafından yazılmış bir makaleye gösterdikleri tepkiyle açıkça
kanıtlandı. Başıboş, anarşist bir aydın olan MacDonald, CIA destekli Kültürel
Özgürlük Kongresi ve Encounter ile epeydir işbirliği halindeydi.
Encounter için 1958 yılında yazdığı “Amerika Amerika” başlıklı makalesinde, Amerikan
kitle kültürüne, kaba maddiyatçılığına ve medeniyet yoksunluğuna duyduğu
tiksintiyi dile getiriyordu. Bu makale, CIA’in ve Encounter’in Komünizm ile
mücadelelerinde başlıca propaganda malzemesi olan Amerikan değerler silsilesine
bir saldırıydı. MacDonald’ın “çürümüş Amerikan iktidarına” saldırısı, CIA ve
onun Encounter’daki entelektüel ajanlarına “orda dur bakalım!” dedirtecek
cinstendi. Braden, entelektüellere verdiği tavsiyelerde, “CIA’den fon alan
kurumların ABD’nin her politikasını desteklemelerine gerek olmadığını” ancak –
özellikle ABD dış politikası söz konusu olduğunda – aşılmaması gereken kırmızı
bir çizgi olması gerektiğini söylüyordu.
MacDonald, Encounter’ın eski editörü olmasına karşın yazdığı makale kabul
görmedi. Nicola Chiaromonte gibi Soğuk Savaş yazarlarının Encounter’ın ikinci
sayısında dile getirdiği “hiçbir aydın kendini aşağılamadan yalanları açığa
vurmaktan kaçamaz ve ‘faydalı yalanları’ doğru diye adlandıramaz” türünden
dindar sözleri, sorun Batı’nın “faydalı yalanları” olunca Encounter ve bu
dergiye yazan seçkin yazarlar için geçerli olmuyordu.
Saunders’ın
kitabında yer alan en önemli ve etkileyici tartışmalardan biri de CIA’in ve
onun Modern Sanat Müzesi’ndeki (MSM) müttefiklerinin Soyut Ekspresyonist (SE)
resim ve ressamları desteklemek için, toplumsal içeriği olmayan sanata adeta
ilaç gibi gelen çok miktarda para akıtmış olmasıdır. SE’ye destek vermede CIA,
Kongre’nin sağ kanadıyla anlaşmazlığa düşmüştü. CIA’nin SE’de bulduğu şey bir
“anti-Komünist ideoloji, özgürlükçü ideoloji, serbest girişimcilikti.
Non-figüratiflik ve politik konularda suskunluk tam da toplumcu gerçekçiliğin
anti-tezleriydi”. SE’yi ulusal iradenin gerçek bir ifadesi olarak gördüler.
CIA, sağ kanattan gelen eleştirileri bertaraf etmek için özel sektöre (başka
deyişle MSM’ye ve SE’yi “serbest girişimci resim” olarak tanımlayan MSM’nin
kurucu ortaklarından Nelson Rockefeller’a) yöneldi. MSM’deki birçok yönetici
CIA ile uzun bir geçmişe sahipti ve SE’yi, kültürel Soğuk Savaş’ta bir silah
gibi kullanacak ellere teslim etmeye dünden razıydılar. Ağırlıklı olarak SE’nin
Avrupa’da açılan tüm sergilerine kaynak sağladılar; sanat eleştirmenleri
seferber edildi ve bu sanatı cömertçe öven makalelerle sanat dergileri de
kıvamına getirildi. MSM ve CIA destekli Fairfield Vakfı kartelince sağlanan
kaynaklar, sırası gelince Avrupa’daki estetik anlayışına yön verebilecek en
saygın Avrupa galerilerine sunuldu.
SE, “özgür
sanat” ideolojisi olarak (George Kennan), Avrupa’nın örgütlü ve politik
sanatçılarına saldırmak amacıyla kullanıldı. (CIA sözcüsü) Kültürel Özgürlük
Kongresi politik sanat söz konusu olduğunda temsili ya da gerçekçi sanattansa
soyut sanattan yana tavır koydu. Saunders, SE’nin siyasal rolüne şu şekilde
açıklık getiriyor: “Amerikan resim sanatının kültürel Soğuk Savaşta oynadığı
sıra dışı başrollerden biri, bu sanatın serbest girişimin bir parçası olmaya
başlaması değil, apolitiklik iddiası taşıyarak son derece politik
olunabildiğini kanıtlayan bir hareket olmasıdır”. CIA apolitik sanat ve
sanatçılarla özgürlük söylemi temelinde birleşti. Bu da Avrupalı solcu
sanatçıları tarafsızlaştırmaya yönelmek demekti. Buradaki ironi elbette
apolitik duruşun yalnızca sol kanat için geçerli olmasıdır.
Bununla birlikte
CIA ve onun kültür örgütleri savaş sonrası sanat anlayışına esaslı olarak şekil
verdiler. Pekçok saygın yazar, şair, sanatçı ve müzisyen politikayla
ilgilenmediklerini ve sanatın sanat için olduğuna inandıklarını ilan ettiler.
Politik uğraşlardan uzak biri olarak bağımsız sanatçı ya da aydın dogması
itibar görmüş ve günümüze kadar gelmiştir.
Saunders, CIA’le
Batılı sanatçı ve aydınlar arasındaki bağları zengin ayrıntılarla ortaya
koyarken CIA’in aldatmacalarına ve muhalif fikirler üzerinde denetim kurmasına
duyulan gereksinimin yapısal nedenlerini açıklamadan bırakıyor. Yazar
tartışmayı daha çok siyasal rekabet ve Sovyet komünizmi ile çatışma bağlamında
sürdürüyor. Kitapta, CIA’in yürüttüğü kültürel Soğuk Savaşın sınıf savaşımı,
üçüncü dünya devrimleri ve ABD’nin emperyalist iktisadi hakimiyetine yönelik
bağımsız Marksist mücadele bağlamında ortaya konmasına yönelik ciddi bir çaba
yok. Bu da Saunders’ın CIA’in bazı girişimlerini, bazı ajanlarını övmesine yol
açıyor. Saunders, CIA’in yürüttüğü kültürel savaşın emperyalist sistemin bir
parçası olduğunu görmektense yalanlarını eleştirmeyi yeğliyor. ABD ve NATO’nun
Doğu Avrupa ve eski SSCB’de kazandığı kültürel zafere bakarsak kültürel savaşın
bir savunma eylemi olduğu fikrinin yanlışlığı hemen ortaya çıkacaktır.
Kültürel Soğuk
Savaşın kökenleri doğrudan sınıf mücadelesine dayanıyordu. Daha başlangıçta,
CIA ve AFL-CIO içerisindeki ajanları (eski komünistlerden) Irving Brown ve Jay
Lovestone sosyal-demokrat birlikler kurarak devrimci sendikaları dağıtmak ve
grevleri kırmak amacıyla milyonlarca dolar para harcadılar. Kültürel Özgürlük
Kongresi ve ona bağlı budala aydınları destekleyen aynı CIA ajanları, 1948
yılındaki liman işçileri grevini kıran Marseilles haydutlarını da
kiralamışlardı.
İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra, (faşistlerle ilişkileri açığa çıkan ve kapitalist sistemin
oradaki zayıflığın yüzünden), Batı Avrupa’nın eski sağcılarının itibarlarını
yitirmeleriyle CIA, NATO karşıtı sendikaları ve aydınları çökertmek için
ideolojik savaşım yürütecek bir Demokratik sol bulmak (ya da icat etmek)
gerektiğini fark etti. Kongrenin sağ kanadından gelen itirazları atlatabilmek
için de CIA içerisinde özel bir birim oluşturuldu. Demokratik Sol temel olarak,
radikal sol ile mücadele etmek ve ABD’nin Avrupa’daki hegemonyasına ideolojik
bir cila sürmek amacıyla kullanıldı. ABD’nin stratejik politikalarını ve
çıkarlarını belirlemek hiçbir zaman demokratik sol ideologların haddine
düşmemişti. Onların yapması gereken sorgulamamak ve talep etmemek ama
imparatorluğu “Batılı demokratik değerler” olarak göstermekti. Bir tek,
Amerika’da ve Avrupa’da Vietnam Savaşı’na karşı kitle muhalefeti açığa
çıktıktan sonra ve yüzlerindeki CIA maskesi düştükten sonra CIA güdümlü ve
destekli pek çok aydın herkesten geri kalmamak için ABD dış politikasını
eleştirmeye başladılar. Mesela kariyerinin önemlice bir bölümünü CIA çalışanı
olarak geçirmiş Stephen Spender, Partisan Review editörlerinin yaptığı gibi,
ABD’nin Vietnam politikasını eleştirmeye başladı. Hepsi de masum olduklarını
iddia ediyorlardı ama söz konusu dergilerle bunca flört ettikten ve bu kadar içli
dışlı olduktan sonra onlara kimse pek inanmadı.
CIA’in Amerika,
Avrupa ve herhangi bir yerdeki kültürel yaşamı kuşatması uzun vadede önemli
sonuçlar doğurdu. Pekçok entelektüel, CIA’in istediği ideolojik çizgi dahilinde
faaliyet göstersin diye prestij, ün ve araştırma fonlarıyla ödüllendirildi. CIA
destekli konferans ve yayınlar sayesinde felsefe, siyasal etik, sosyoloji ve
sanat alanında ün yapan isimler yeni kuşakları, CIA tarafından belirlenmiş
politik parametreler çerçevesinde desteklemeye teşvik eden kural ve ölçütleri
oluşturmayı sürdürdüler. “Doğruluk” ve “erdem” artık ne başarı ne de yetenekle
tersine —Washington çizgisindeki— politikalarla tanımlanıyor ve gelecek saygın
akademik kuruluşlarda, vakıflarda ve müzelerde zincire vuruluyor.
ABD ve Avrupa
Demokratik Solu’nun anti-Stalinist yaygaraları, demokratik değerlere ve
özgürlüğe olan inançlarını ilan etmeleri Batı’nın utanç verici suçlarını
başarıyla gizlemeye yarayan bir örtü işlevi gördü. NATO’nun Yugoslavya’ya
müdahalesinde, Demokrat Sol aydınlar bir kez daha Batı’nın ve onbinlerce
Sırp’ın kanlı kıyımından ve sayısız masum vatandaşın katledilmesinden sorumlu
UÇK’nın (Kosova Kurtuluş Ordusu) yanında yer aldılar. Nasıl ki anti-Stalinizm,
Soğuk Savaş yıllarında Demokratik Sol’un afyonu olduysa, insan haklarını
korumak adına yapılan müdahaleler de günümüzde aynı uyuşturucu etkiyi yapıyor
ve çağımızın Demokrat Solcularının aklını aynı şekilde çeliyor.
CIA’in yürüttüğü
kültür kampanyaları günümüzün apolitik aydın, akademisyen ve sanatçı
prototipini yarattı; bunlar kendilerini halk mücadelelerinden koparıyorlar,
işçi sınıfından uzaklaştıkları ve saygın vakıflara yaklaştıkları ölçüde de
değerleri artıyor. CIA’in sunduğu rol modeli bir ideolojik bekçidir; sınıf
mücadelesi, sınıfsal sömürü ve ABD emperyalizmi gibi “nesnel” değil “ideolojik”
olan, ya da öyle olduğu söylenen kategorileri kullanarak eleştirel yazan
aydınları dışlamak bunun temelidir.
CIA’in Kültürel
Özgürlük Kongresi topluluğunun verdiği asıl kalıcı zarar, bazı aydınların
ABD’nin emperyalist politikalarını kendilerine özgü biçimde savunmaları
biçiminde değil, etkili kültürel ve siyasal medya organları yoluyla ABD
emperyalizminin tartışılmasını dahi dışlayan fikirleri yeni kuşak aydınlara
benimsetmeyi başarmaları biçiminde ortaya çıkmıştır. Sorun günümüz aydın ve
sanatçılarının şu veya bu konuda ilerici bir tavır alıp alamamalarında
değildir. Sorun, yazarlar ve sanatçılar arasında, müzik, resim ya da yazın
alanında verdikleri eserlerin yüksek sanatsal düzeyde sayılabilmesi için
anti-emperyalist toplumsal ve siyasal öğeleri barındırmaması gerektiğine dair
yaygın bir kanının ortaya çıkmış olmasıdır. CIA’in kalıcı siyasal zaferi, sola
siyasal açıdan bağlanmanın ciddi bir sanatsal ve akademik başarıyla
bağdaşmadığına aydınları inandırabilmiş olmasıdır. Günümüzde operalarda,
tiyatrolarda, sanat galerilerinde ve akademik toplantılarda CIA’in Soğuk Savaş
değerleri yaygın olarak görülmektedir: kim kral çıplak demeye cesaret eder ki?
Stalin Arşivi
çeviri birimi Kasım 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder