Değer Yasası, Sosyalizm ve Kapitalizm
Bilindiği
gibi, sosyalist toplumda, temel üretim araçları toplumsallaştırılarak meta olmaktan çıkarılmışlardır.
Devletleştirilmiş olan mülkiyet, tüm
halkın mülkiyeti kategorisinde yer almaktadır. Temel üretim araçları alınamaz,
satılamaz. Meta üretimi ve değer yasasının burada hiçbir hükmü kalmamıştır.
Değer yasasının üretimin düzenleyicisi
rolü bulunmamaktadır. Sosyalizmden komünizme geçiş sürecinde, eskinin kalıntısını ifade eden meta ve
değer yasasının etki alanı sürekli sınırlandırılarak, giderek iktisadi ve
tarihsel bir kategori olarak ortadan kaldırılacaktır. Komünizmin alt evresi ve
bir geçiş toplumu olan sosyalist toplumda tüm halkın mülkiyeti olan toplumsal
mülkiyetle, henüz grup mülkiyeti olan
kolhoz biçimindeki toplumsal mülkiyet arasındaki farklılığın azalması ve
giderek ortadan kaldırılması ile, tek bir toplumsal mülkiyetin ortaya
çıkışıyla, artık eskinin kalıntısını ifade eden değer yasasının ve meta
üretiminin kalıntıları da ömrünü doldurmuş olacağından, asar-ı atika
müzesindeki yerini de almış olacaktır.
Komünist
toplumsal mülkiyetin en yüksek biçimi, “komünizmin alt evresi” ve
“olgunlaşmamış komünizm” olan sosyalizmden “komünizmin üst evresine” (sınıfsız
toplum, “olgunlaşmış komünizm”) geçilmesiyle ortaya çıkacak mülkiyet biçimi
olacaktır. Komünizmde sınıflar ve tabii ki devlet de olmadığı için ne devlet
mülkiyetinden ne de grup mülkiyetinden, dolayısıyla herhangi bir sınıfa ait bir
mülkiyetten de bahsedilemez artık. Komünizmde mülkiyet tüm toplumun kolektif
mülkiyeti olacak ve toplumsal mülkiyet bu haliyle en yüksek formuna kavuşmuş
olacaktır. Açık ki, sosyalist mülkiyet, komünist mülkiyetin alt bir biçimidir
ve nihai bakımdan komünist mülkiyetin en yüksek toplumsal mülkiyeti
kategorisini ifade etmez ve böylece, sosyalist mülkiyet, bir geçiş mülkiyetine
tekabül eder ve etmektedir.
Sosyalist
toplumda, temel üretim araçları meta olmaktan çıkmış olduğu için, değer yasası
bu alanda işlememektedir. Değer yasasının işlediği, etkin olduğu alan, başlıca
olarak, sosyalist mülkiyetin iki biçimi arasındaki meta alış verişinde
(alma-satma, metanın mülk değiştirmesi eyleminde) ortaya çıkar. Dış ticarette
ise ürünler meta olma özelliğini korur. (Kuşkusuz ki kapitalist dünyayla ticari
ilişkiler bağlamında. Belki buna, geçici zorluklar ve bir geçiş önlemi, kalıcı
olmayacak bir uygulama olarak sosyalist ülkeler arasındaki ticareti de
eklemeliyiz.) Buna bir de “kolhoz pazarı”nı (“örgütsüz pazar”) eklemek lazım;
ama kolhoz pazarının bütün ekonomik yaşam içerisindeki yeri ve ağırlığı,
sosyalist sanayinin kurulduğu, tarımda tarımsal sosyalist dönüşümün başlıca
olarak zafer kazandığı koşullarda, ikincil derecede bir önem taşır. Ki,
sosyalizmden komünizme geçiş süreci olgunlaştıkça, tarımsal alanda artel tipi
yerini komün tipine bıraktıkça “kolhoz pazarı” da önemsizleşerek
sönümlenecektir.
Sosyalist
toplumda, değer yasası, esasen kişisel
tüketim mallarını kapsar. Yani sosyalist pazarda alınıp satılan, mülk
sahipliği el değiştiren metalar sadece tüketim nesneleriyle sınırlıdır ve temel
üretim araçlarını kapsamaz. Tüm halkın
mülkiyetinde olan sosyalist sektör, adı üstünde tüm emekçilere aittir. Oysa
kooperatifsel kolhozcu mülkiyet, sadece gruba ait, kolhozcu köylülüğe ait bir
mülkiyet biçimidir. Birincisinde üretilen ürünler tüm toplumun kolektif
mülkiyetine girerken, ikincisinde üretilen ürünler salt kolhozcu köylülüğe
aittir. Bu olgu, doğal ve kaçınılmaz olarak, iki tip sosyalist mülkiyet
arasındaki ticarette, değer yasasının devreye girmesini getirmekte ve
koşullamaktadır. Ancak iki sektör arasındaki meta dolaşımı, arz ve talep
yasasına göre, üretimin plansız ve anarşik yapısına göre, serbest piyasa
ilişkilerine göre şekillenmemektedir Aksine, merkezi
planlı ekonominin gereksinmelerine dayalı, merkezi
plan ekseni ve zorunlu hedeflerine
bağlı bir tarzda, önceden planda belirlenmiş fiyatlarla işleyen ekonomik işlerlikle belirlenen
bir meta dolaşımıdır. İki sektör arasındaki meta alış verişinde değer yasası
işlemekle birlikte, bu yasa iradi bir
tarzda da sınırlandırılmıştır.
Stalin, “Nerede meta ve meta üretimi
bulunuyorsa, değer yasası zorunlu olarak vardır. Bizde değer yasasının etki
alanı, önce meta dolaşımını, metaların alım satımı biçiminde değişimini,
özellikle kişisel kullanım metaların değişimini kapsar. Bu alanda değer yasası,
kuşkusuz bazı sınırlar içinde, düzenleyici bir rolü sürdürmektedir. Ancak değer
yasasının etkisi yalnızca metaların dolaşımı alanı ile sınırlanamaz. Değer
yasası üretim alanında da etkilidir. Değer yasasının sosyalist üretimimizde
düzenleyici bir rol oynamadığı doğrudur. Buna karşın üretimimizi etkilemektedir
ve üretimi yönetmek için onu hesaba katmak gereklidir.” (age., s. 78), “bizim
ekonomik sistemimizde değer yasası etkisini sıkı bir biçimde sınırlanmış bir
çerçeve içerisinde duyurur.” diyerek, değer yasasının etki ve sınırlarını
açıkça ortaya koyar. Stalin yoldaş, “Son Yazılar”ında, meta üretimin alanını
giderek daha fazla daraltmak, değer yasasının alanını daha da kısmak için,
henüz tohum halinde olan “ürün takası” sistemini önerir. Bu uygulamanın
sosyalizmden komünizme geçiş sürecini hızlandıracağını vurgular.
Sosyalist
toplumda, sosyalizmin nesnel ekonomik yasaları ve bu yasalara dayanan,
komünizme gidiş sürecini yöneten parti ve proletaryanın önderlik iradesiyle
değer yasasının alanı önce kısıtlanır (ve süreç içerisinde giderek ortadan
kalkar, kaldırılır). Sosyalist toplumda, sosyalizmin iktisadi temelinin kent ve
kırda oluşturulmasından sonra bu kısıtlama çok daha ileri biçimler alır. Devlet
mülkiyeti ve demokratik merkezi planla ekonominin yönetilmesi bu sınırlamanın
en temel araçlarıdır.
Sosyalist
toplumda, temel üretim araçlarının ve iş gücünün meta olmaktan çıkarılması
nedeniyledir ki, meta ve değer yasasının alanı sınırlanır ve burada söz konusu
olan meta üretimi, “özel türden” bir
meta üretimidir. Ve sosyalizmde üretim araçları alınmaz ve satılmaz, ancak
devlet tarafından işletmelere vb. dağıtılır. Üretim araçlarının işletmeye devri
sırasında da devlet üretim araçları üzerindeki mülkiyetini korur. “Ülke çapında
devlet işletmelerine dağıtılan üretim araçları, özleri itibari ile meta
değildirler: ama bunlar meta biçimlerini muhafaza ederler, hesap verme ve hesap
yapmak için gerekli olduğundan değerleri parayla ifade edilmektedir.” (Politik
Ekonomi Ders Kitabı, C. II, s. 167) Yani
burada söz konusu olan şey, bir hesaplama yöntemidir, bir muhasebe
kategorisi olarak söz konusu yöntemin kullanılmasıdır.
Oysa
biliyoruz ki, kapitalizmde her şey metadır. Kapitalizm, her şeyi meta haline
getirerek genelleştirir. Üretim kar içindir. Pazar için üretim yapılır. Metalar
kullanım değerleri için değil, değişim değeri için üretilir ve piyasaya
sürülür. Kullanım değeri değişim değerine tabidir. Kapitalist meta üretimi,
pazar için üretimdir. Ve kapitalizmde değer yasası, üretimin düzenleyicisi
olarak işler. Kapitalist toplumda, kapitalist, ortalama karın altına düştüğünde
üretimden çekilir bir başka seçeneğe, karı “garanti” altında olan sektörlere
akar. Dolayısıyla, zarar eden işletmeler tasfiye edilir.
Oysa
sosyalist toplumda işletmeler kar ve zarar mantığına göre işletilmez. Kısa
vadede karlı olmayan ama toplumun gereksinimleri için gerekli olan işletmeler
kapatılmaz, zarar toplumsal fondan
finanse edilir.
SB’de ve
kapitalist restorasyon sürecine giren ülkelerde, sosyalizmin tasfiyesine bağlı
olarak, her şey meta haline getirilmiştir ve yeni tip kapitalist pazarda alınıp
satılmaktaydı.
SSCB Devlet
Bankası Başkanı, şöyle diyor:
“İşletmelere
ve örgütlere kredi verildiğinde, onların, üretim sermayelerinin iktisadi
değerliliğini iyileştirmeleri, maliyet masraflarını düşürmelerini, üretim
maliyetini yükseltmelerini ve zarar getiren üretime son vermeleri sağlamalarına
yol açmak oldukça önemlidir.”
Görüldüğü gibi,
en yetkili ağızlardan biri, bankacılık silahı kullanılarak, işletmelerin kar
için üretim amacıyla teşvik edildiklerini, zarar getiren üretime son
vermelerinin dayatıldığını açıkça itiraf etmektedir. Artık ekonomiye, tipik
kapitalist bir gözle bakılmakta, kar zarar ikilemi içinde ekonomik çarklar
yönetilmektedir. Devlet aygıtı elindeki merkezi araçları, yüksek düzeydeki
merkezileşmenin avantajlarını bu amaçla etkin bir tarzda kullanmaktadır. Tabii
ki bu da, diğer uygulamalar gibi, “sosyalizm”, “komünizm” vb. maskesiyle
gerekçelendirilerek yapılmaktadır.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder