İşletme Sermayesinin Merkezi Devlete Ödenmesi: Sosyalist
İşletmelerin Özelleştirilmesinin Bir Biçimi
Eylül 1965
tarihinde SBKP MK, işletmelerin kullandıkları sermayenin bedelini ödemeleri
gerektiğini ilkesel olarak karar altına alır. Sadece ödenecek tutar ve ödeme
biçimi alınacak yeni kararlara bırakılır. Aslında bu uygulamayla, kâğıt
üstünde, sermayesi işletmeler tarafından ödenen işletmelerin hukuki olarak
sosyalist devlet işletmesi olduğu iddia edilse de, gerçekte bir tür özelleştirme
ve mülk devrini ifade etmekteydi. Bu
uygulamayla, işletmeler fiili ve yarı-resmi olarak, işletme, müdür ve
çevresine devredilmiş oluyordu.
“ ‘Toplum
tarafından herhangi bir üretim birimine tahsis edilen sabit varlıkların bedava
kullanımına bırakılması durumuna son vermenin zorunlu olduğu zamanı artık
gelmiştir.’(Nemçinov) ” (Aktaran W.B.Bland, age., s. 49), diye bas bas bağırır
yeni burjuvazi. Nitekim yeni politika
ve uygulama bu temelde yükselmiştir.
Oysa
sosyalizmdeki uygulama şöyleydi:
“Devlet
sektöründe üretilen üretim araçları-makineler, tezgâhlar, metaller, kömür,
petrol vs.- devlet işletmelerine dağıtılır. Halk iktisadi planlarında, her
işletmeye üretim programına denk düşen maddi fonlar verilmektedir. Bu fonlar,
aralarında vardıkları anlaşma temelinde, üretici işletmeler tarafından tüketici
işletmelere teslim edilmektedir. Sosyalist devlet, üretim araçlarının bir
işletmeye devri sırasında, bu üretim araçları üzerindeki tüm mülkiyet hakkını
korur. Sosyalist devletten üretim aracı elde eden işletmelerin müdürleri, kesinlikle
bunların sahibi olmazlar; tam tersine onlar, devletin temsilcileridirler ve bu
üretim araçlarını devlet planına göre kullanmakla yükümlüdürler….”( PEDK, C.
II, s.166-167)
“…devlet
işletmeleri-üretim tesisleri fonlarıyla (üretim aygıtları, binalar, donanımlar
vs.) birlikte işletmeler, fabrikalar, maden ocakları, santraller- ne
satılabilir ne de satın alınabilir, yalnızca devlet örgütlerinden birinin özel
tasarrufuyla bir diğerine verilebilir; çünkü bunlar meta, alım-satım nesnesi
değildirler.” (age., s. 166)
İşletmelere
devlet tarafından bedava olarak dağıtılan üretim araçları, üretim araçlarının meta olmamasıyla
bağlıydı. İşletmeler dolaysız devlet mülkiydi. Bu mülkiyet ve ürünleri tüm
halkın mülkiyetiydi. Üretim araçları ve devlet işletmeleri meta olmadıkları
için, üretim araçları pazarı kurarak alım satımın konusu değildi. İşletmelerin
öz sermayesini ödeyerek işletmelere sahip olmak mümkün değildi. Oysa yeni
burjuvazi, tam tersini uyguladı ve ülke çapında tüm bunları yasallaştırdı.
“ ‘Bir
işletmenin iktisadi değerliliği için ölçü olarak karın kullanılması, üretim
varlıkları için ödenme yapılması sorunun doğru çözümünü koşullar…
“ ‘Üretken
varlıklar için ödenme yapılması gerektiği ilkesinin uygulamaya konması, bu
varlıkların daha iyi kullanımı için güçlü bir teşvik olacaktır.’ (Leontiev) ”
(Aktaran age., s. 50)
Birinci
alıntıda, her işletmenin değeri karlılığıyla belirleniyor ve devlete ödenerek
satın alınacak işletmenin değeri de buna göre belirleniyor. İkinci alıntıda,
devlete geri ödemenin her işletmenin üretken sermayesinin daha karlı
kullanmalarını teşvik edeceği açıklanıyor.
“İşletmelerin
karından devlet bütçesi için, kendilerine tahsis edilen sabit ve dolaşan üretim
varlıkların değerine orantılı olarak kesintilerin yapılması zorunludur, bu
kesintiler, üretken sermaye için ödemeler olarak görülmelidir.
“Bu ödemeler,
işletmelerin şimdi, devlet bütçesine ödedikleri meblağı aşan ek vergiler olarak
görülmemelidir. Bilakis, düşüncemiz, yapılan ödemelerin önemli bir bölümünün
yeni bir kanaldan iletilmesinden ibarettir. Gelecekte üretken varlıklar için
ödemeler, devlet için en önemli gelir kaynağı olacak, muamele vergisi de dâhil
diğer ödemelerin önemi buna uygun olarak azalacaktır. ‘(Kosigin)” (Aktaran
age., s. 50)
İşletme
sermayesinin ödenmesi ve işletmelere “bağımsız işletme” statüsünün verilmesi,
kendi planını yapma, işten çıkarma vb. yetkilerin ve hakların verilmesiyle ve
bu yönelimin sürekli geliştirilip sistematize edilmesiyle, yeni kapitalist
sistemin işletme temsilcilerine
dayanan bir bölüğü oluştu ve gelişti. Başta müdürler olmak üzere işletme
yöneticileri işletmenin fiili sahibi oldu.
“İşletmenin
kendi üretimine ve ekonomik faaliyetlerine ilişkin hakları, kendi müdürü
tarafından uygulanır.(Tüzük)
“ ‘Sanayi
yöneticileri, devlet tarafından kendilerine emanet edilen üretim sektörleri
için tam sorumluluk taşırlar. Bu sorumluluk, tek kişilik yönetimin üretimdeki
rolü, şimdi bilhassa önemli hale gelmektedir.’(Kosigin) ” (Aktaran age., s. 66)
Müdürün asli işlevi kar için üretimi
garantilemek ve en yüksek karlılığa
ulaşmaktır. İşletme bağımsızlığı bu amaca tabidir. ABD iktisat gazetesi
“Harvard Busines Reviev”in bir yazarı bu olguyu şöyle değerlendirir:
“Bir çok
Sovyet işletme yöneticileri, Birleşik Devletler’deki her şirket hiyeyarşisine dâhil
olabilirler ve orada olağanüstü başarılı olurlar.’ (Goldman) ” (Aktaran age.,
s. 66-67)
Kapitalizmin
inşasına bağlı olarak kapitalist yasalar işlemeye başlar. Kapitalist yönetici
tipi de bu restorasyonun ürünüdür. Öyle ki, yukarıdaki alıntıdan da görülebileceği
gibi, yeni burjuvazinin bir bölüğünü oluşturan Sovyet menajerleri ABD’nin
hayranlığını kazanır. Yeni burjuvazi kapitalist dünyanın deneyimlerinden her
bakımdan yararlanır. Bu, kapitalist işletme yöneticileri yetiştirme gereksinimi
bakımından da geçerlidir. ABD’nin ünlü Harvard Üniversitesi, tekellerin
gereksinimi için kadroların yetiştirildiği en önemli üniversitelerden
birisidir. SB’de yeni burjuvazi bu modeli örnek alır ve 1971 yılında Moskova’da
“İktisat ve Teknoloji İçin Devlet Komitesi”ne bağlı “Yöneticilik ve Ulusal
Ekonomi Enstitüsi”ni ilk iktisat okulu olarak açar. Aynı
gazeteci şöyle yazar:
“ ‘Ruslar,
tekrardan komünist olmayan dünyaya döndüler, ticaret okullarından oluşan bir ağ
oluşturuyorlar.’ ” (Aktaran age., s. 67)
Bu alıntıları
okurken, Kosigin’in, kar, yalnızca yerel
işletmelerin değil, aynı zamanda devlet merkezi bütçesinin de ana kaynağıdır
açıklamasını hatırlayalım. Bu açıklamaları okurken, aynı zamanda sosyalizm
döneminde merkezi devlet bütçesinin ana kaynağı olan “muamele vergisi”nin nasıl
giderek adım adım büyük oranda tasfiye edilerek yerine, karlardan beslenen yeni
bir yapıya geçildiğini de hatırlayalım. Üretim araçlarının meta olduğu ve azami
karın üretimin-ekonominin temel itici gücü olduğunu hatırlayalım. Değer
yasasının üretimin düzenleyicisi olduğunu unutmayalım. Merkezi sosyalist planlamanın
nasıl tasfiye edildiğini anımsayalım. İşletmelerin özerkliğini/bağımsızlığını
geliştirmenin yeni ekonomi politikanın temel taşlarından birisi olduğu gerçeği
dikkate alındığında, bu durumda, işletme
sermayelerinin devlete geri ödenmesi politikası ile “işletme bağımsızlığı”,
“işletmelerin oto finansmanı”, “işletmelerin karlı hale getirilmesi”, “zararla
çalışan ekonomi anlayışına son verilmesi” politikası arasında temel bir bağ
olduğunu, aynı resmin bir parçası olduğunu görebilmeliyiz. Dolayısıyla, işletme
sermayesinin devlete geri ödenmesinin toplam tabloyu tamamlayan temel önemdeki
belirleyici adımlardan birisini oluşturduğunu kolayca kavrayabiliriz. Açık ki,
bu adım da kapitalist karakterde olan
bir program ve eylemin ifadesi ve yansıma biçimlerinden birisidir.
İşletme
özerkliğinin geliştirilmesi adına, işletmeler, “…kendi operasyonel kontrolü
altında bulunan mülk üzerinde tasarruf hakkını uygular. İşletme, o yerelde
saptanan kira miktarı karşılığında binaları ve tesisleri, üretimi, meta
depolarını ve kendisine verilen başka tesisleri başka işletmelere ve örgütlere
kiralayabilir… Kullanılmayan tesisler… işletme tarafından diğer işletmelere
veya kuruluşlara satılabilir…Sabit varlıkları temsil eden maddi değerlerin
satımı ile elde edilen meblağlar, işletmenin tasarrufundadır.’ (Sosyalist
üretim işletmeleri tüzüğünden) ” (Aktaran age., s. 63)
Bu haklara
sahip olan işletme ve yöneticileri, açık ki, üretim sermayesinin ödenmesiyle
bağlı olarak, mülkün de sahibidir ve adeta dilediğince mülkü ve ürünleri
üzerinde yetki sahibidir. Hukuki bakımdan, yani biçimsel bakımdan, bu
işletmelerin “sosyalist devlet mülkü “ sayılması bu fiili ve resmi gerçeği
değiştirmiyor. Açık ki işletmeler pazar için üretim yapıyor, pazardan üretim
araçları alıyor ya da satıyor, işletme mülkiyetindeki tesisleri, aletleri vs.
kiraya verebiliyor vb. Bu uygulamalara sosyalizmde yer yoktur. Bakın sosyalizm
dönemindeki uygulama ve perspektif nasıldı:
“ Meta
üretimi, sosyalist toplumda, kapitalizmde olduğu gibi sınırsız ve kapsamlı bir
yaygınlığa sahip değildir. Meta üretimi
ve meta dolaşımı alanı, öncelikle kişisel gereksinim eşyaları ile sınırlıdır.
Sosyalist toplumda iş gücü meta değildir. Toprak ve toprak zenginlikleri
devletin mülkiyetidir. Ve alım-satımın ya da kiraya verilmenin nesnesi
olamazlar. Devlet işletmeleri-üretim tesisleri fonlarıyla (üretim aygıtları,
binalar, donanımlar vs.) birlikte işletmeler, fabrikalar, maden ocakları,
santraller- ne satılabilir ne de satın alınabilir, yalnızca devlet
örgütlerinden birinin özel tasarrufuyla bir diğerine verilebilir; çünkü bunlar
meta, alım-satım nesnesi değildirler. ” (PEDK C. II, s.166)
Ama
kapitalizmin inşası sürecine bağlı olarak bu uygulama ve perspektifler tasfiye
edilir. “Üretim sermayesi”nin ödenmesi ile fiili olarak işletmeler, işletme
yöneticilerine devredilir; kuşkusuz, merkezi siyasi bürokrasi işletme
yöneticileri üzerindeki inisiyatifi elde tutmaya özen göstermeye de devam eder.
1965 yılında,
merkezi devlete işletmeler tarafından yapılan yıllık ödemeler ortalama olarak,
işletmeler tarafından kullanılan “üretim sermayesi”nin değerinin % 15’ini
buluyordu. Bu oran, 1971 yılına gelindiğinde işletme karlarının ortalama
olarak, % 17’sini buluyordu.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder