11) SBKP (B) 19. Parti Kongresi Yeni Bir Devrimci
Dinamizm Uyandırmadı
19. Parti
Kongresi, 13 yıl aradan sonra, 1952’de toplanır. Aradan geçen 13 yıllık tarih
kesitinde muazzam alt üst oluşlar ve değişmeler yaşanmıştı. Ama parti
kongreleri bu dönem toplanmamıştı. 19. Parti Kongresi Raporu’nda ise bu olgu üzerinde tek bir cümleyle
dahi durulmuyor, hesap verilmiyordu.
19. Parti
Kongresi, SBKP(B)’ye, Sovyet proletaryasına ve halka yeni bir dinamizm ve yeni bir donanım kazandırmadı. Hemen eklemek gerekir ki, 19. Parti Kongresi’nden
beş ay sonra Stalin yoldaş ölür ya
da öldürülür.
Amacımız
başlı başına 19. Parti Kongresi Raporu’nu irdelemek değil, ancak şu olgulara,
kısaca da olsa, dikkat çekmek isteriz:
Öncelikle
kural ve geleneğe aykırı olarak Rapor’un Stalin tarafından değil de Malenkov
tarafından Kongre’ye sunulmuş/okunmuş olması ilginç ve dikkat çekici bir durum.
Kuşkusuz ki bu bağlamda söylenebilecek şeyler var ama şimdilik geçiyoruz.
Burada, geçmeden, süreçlerin anlaşılması bakımından şu bilgi ve verileri aktarmak
önem taşıyacaktır.
“… 1953
yılının Haziran ayında, aralarında Hruşçov’un bulunduğun da bulunduğu pek çok
Politbüro üyesi son birkaç yılda Stalin’in tam kapasiteyle çalışamadığını
bildirdiler. Stalin de bu konuda Ekim 1952 SBKP MK Genel Toplantısında şöyle
demişti: ‘Yaşlandım artık. Belgeleri okumuyorum.’ (“Önemli Görevimizi Kimin
Eline Güvenle Bırakabiliriz?” Stalin’in 16 Ekim 1952 tarihli SBKP MK Genel
Toplantısında yaptığı yayınlanmayan konuşma.” )
“Stalin’in Kremlin’deki
ziyaretçi listesinden de anlaşılacağı gibi üzerindeki iş yükü 1950 yılı
Şubatından itibaren hafiflemeye başladı. Bilgi kaynakları Stalin’in 1950
yılında 73, 1951 yılında sadece 48 ve 1952 yılında 45 gün çalıştığını
gösteriyor.’” (G. Furr, Hruşçov’un Yalanları, s. 139-140)
Savaş ve
yeniden inşa yıllarının Stalin’i aşırı derecede yıprattığı, ilerlemiş yaşının
da etkisiyle Stalin’in ömrünün son yıllarında parti ve devlet yaşantısında
yeterince aktif olmadığı, bunun da yeni tip bürokratik küçük burjuva tabakaya,
doğrusu artık kasta olağanüstü bir fırsat yarattığı anlaşılıyor…
Devam edecek
olursak.
2. Dünya
Savaşı yıllarında gelişen ve belirgin unsurlardan biri olan burjuva demokratik
liberal kavramlar (“anti-demokratik
kamp, demokratik kamp”, “barış-demokrasi kampı”, “ABD egemen çevrelerinin
hataları”, “özgür kapitalist devletler”, “kalıcı barış”, çağımızda, Marks,
Engels, Lenin ve Stalin’in öğretisinin , “tüm insanlığa” dünya uygarlığının
gelişme yolunu gösterdiği vb.) dikkat çekiyor.
“Tüm halkın
partisi”ne, “barış içinde bir arada yaşama”ya aşırı vurgular, kapitalist kuşatma koşullarında komünizme geçilebileceği ve devletin de varolabileceği gibi tezler göze batıyor.
Stalin’in
kapanış konuşmasındaki demokratik halkçı
vurguları ile sosyalizm vurgusunun
zayıflığı üzerinde eleştirel durulması gereken bir diğer olgu.
19. Parti
Kongresi’nde bürokratik paslanmaya dikkat çekilir. Yapılan eleştirel
değerlendirmeleri birlikte okuyalım:
“Savaştan
sonra parti MK’sı partiye üye alımını frenlemeyi kararlaştırdı, fakat buna
rağmen üye alımı hızlı bir tempoyla sürdü. Safların çabucak çoğalmasının
sakıncalarının da olduğu ve bunun partinin nitel bileşiminin bir dereceye dek
kötüleşmesini, parti saflarında siyasi bilincin seviyesinde belli bir düşüşe
yol açacağı partinin gözünden kaçmıyordu. Parti saflarının nicel çoğalmasıyla
parti üye ve aday üyeleri arasında siyasi eğitim arasında belli bir oransızlık
oluştu.” (SBKP (B) XIX. SBKP XX. PARTİ KONGRE RAPORLARI, s. 86, İnter Yay.)
“Burada savaş
dönemi ilişkilerinin parti tarafından uygulanan yönetim yöntemlerinin bazı
özelliklerini koşullandırılması ve beraberinde parti organlarıyla parti
örgütlerinin çalışmasında büyük eksiklikleri getirmesi söz konusudur. Bu
ifadesini her şeyden önce parti organlarının, partinin örgütsel ve ideolojik
çalışmasına daha az dikkat harcamalarında buldu, bu yüzden bu çalışma birçok
parti örgütünde savsaklandı. Böylece parti organlarının kitlelerle bağlarını
yitirmesi, siyasi yönetim organlarından, mücadeleci ve üyelerinin
inisiyatifiyle götürülen örgütlerden; tüm olası yerelcilik ve departmantalizm
ve devlete zarar verici diğer çabalara karşı direnecek durumda olmayan, parti
siyasetinin iktisadi inşada tarifi ve devlet çıkarlarının ihlalinin farkına
varacak durumda olmayan, bir nevi emirler yayımlayan yönetim kademesine
dönüşebilmesi şeklinde belli bir tehlike ortaya çıktı… parti çalışmasının
bürokratlaşmasına götüren, parti kitlelerinin etkinliği ve inisiyatifini
zayıflatıcı idari yürütme yöntemlerinin parti örgütlerine sirayeti gibi
görüntüleri ortadan kaldırmak gerekliydi.” (age., s. 87-88)
“Parti
örgütlerinde partinin ve devletin yaşantısında eleştiri ve özeleştirinin
rolünün hala küçümsendiği görülmektedir, eleştiriye takibat ve zorbalıkla
karşılık verilmesine hala göz yumuluyor. Partiye sadakatlerine toz kondurmayan,
ama gerçeklikte aşağıdan gelen eleştiriye katlanmayan, eleştiriyi boğan ve
eleştiriden öç alan fonksiyonerlere rastlamak nadir değildir. Eleştiri ve
özeleştiriye karşı bürokratik tavrın parti davasına büyük zarar verdiği, parti
örgütlerinin inisiyatifini felce uğrattığı, partili kitleler arasında yönetimin
otoritesine zarar verdiği ve tek tek parti örgütlerinin yaşantısında
bürokratların, partinin bu yeminli düşmanlarının, parti düşmanı alışkanlıkları
beslediği az olay bilinmemektedir.
“Parti,
eleştiri ve özeleştirinin bastırıldığı, örgüt ve kuruluşların faaliyeti üzerine
kitlenin denetiminin zayıfladığı yerde bürokratizm, çürüme, hatta aygıtımızın
bazı öğelerinin yıkılması gibi hastalıklı görünümlerin zorunlu olarak
oluşacağını göz önüne almamazlık edemez. Doğal olarak, böylesi görünümler bizde
çok yaygın değil. Partimiz her zamankinden daha güçlü ve sağlıklı.” (age., s.
88-89)
“Gerçek
başarıların parti saflarında kendini beğenmiş, her şeyi tozpembe gören, düşünme
hantalı dar zihniyetli, ve köşesine kurulup geçmiş başarılarından yaşama
isteğinde olan unsurların ortaya çıktığını gösteriyor. ‘Herşeye kadiriz’,
‘bizim için her şey çocuk oyuncağı’, ‘zaten her şey yolunda’ diyen, çalışmadaki
eksiklik ve hataların ortaya çıkarılması ve örgütlerimizdeki olumsuz ve
hastalıklı görünümlere karşı savaşım gibi cansız şeylerle uğraşmanın bir amacı
olmadığını söyleyen az sayıda fonksiyoner yoktur. Böylesi zarar verici ruh
hali, kötü eğitilmiş ve parti açısından az sebatlık kadroların bir kısmını
sardı. Parti, Sovyet ve iktisat örgütleri yöneticileri; toplantıları, aktif
oturumları, genel kurul ve konferansları kendilerini tanrılaştırdıkları kutlama
gösterilerine çevirdikleri nadir değildir, bu yüzden çalışmadaki hata ve
eksiklikler, hastalık ve zaaflar örtülü kalmakta, eleştirilmemekte, bu da
kendini beğenmişlik ve safdilliliği güçlendirmektedir. Parti örgütlerinde
kaygısızlık ortaya çıktı. Parti, iktisat, Sovyet ve diğer fonksiyonerlerde
uyanıklılığın köreldiği safdillilik ve parti ve devlet sırlarının ulu orta
söylendiği durumlar olmaktadır.” (age., s. 90)
“Bir komünist
partisi üyesinin çalışmadaki eksiklik ve hastalıklı görünümlere karşı kayıtsız
kalmaya ya da hatta bunları partiden gizli tutmaya hakkı yoktur. Parti üyesi,
şu yada bu örgütte durum kötü ve parti ve devlet çıkarlarına zarar veriliyorsa
kişiye bakmaksızın yukarıya, parti merkez komitesine kadar yönetici parti
organlarına eksiklikler hakkında bilgi vermekle yükümlüdür. Bu, her komünist
partisi üyesinin yükümlülüğü, en önemli parti yükümlülüklerinden biridir.
Kendileriyle çalışanların parti merkez komitesine eksiklikleri rapor etmesi
halinde, bunun yönetimin ifasını rahatsız ettiği ve kendi otoritelerine halel
getirdiği görüşünde olan yöneticilerimiz var. …
“Eleştiri ve
özeleştirinin geliştirilmesine katkıda bulunmayan fonksiyonerler ilerlememizi
yavaşlatmaktadır, onlar yönetici olma olgunluğunda değildir ve Partinin
güvenini alamazlar.
“Kadrolarımız
arasında kadro ve hükümet kararlarına karşı biçimsel bir tavır takınan …
fonksiyonerlerin sayısı az değildir … partinin kemikleşmiş, kayıtsız, kişisel
rahatlarını davanın çıkarlarından üstün tutan bürokratlara ihtiyacı yoktur …
“Parti ve
devlet disiplininin en tehlikeli ve en kötü ihlallerinden biri, bazı
fonsiyonerler tarafından uygulanan kendine bağlı işletme ve kurumlarda gerçek
durum hakkında gerçeği gizleme, çalışmanın sonuçlarını tozpembe göstermedir.
Merkez Komitesi ve hükümet, bazı fonsiyonerlerin kendi dar, departmantal ve
yerel çıkarlarını devletin genel çıkarlarının üstüne geçirme, kendilerine bağlı
işletmeler için kaygı görünümü altında tasarruflarındaki maddi kaynakları
devletten gizleme ve parti ve devlet yasalarını yaralamaya kalkışma olayları
ortaya çıkardı. İktisat yöneticilerinin parti örgütlerinin göz yummasıyla,
bilerek ihtiyaçlarından fazla hammadde ve yardımcı madde talep ettikleri ve
üretim planlarının gerçekleştirilmemesi durumundaki üretilen ürünler hakkındaki
raporlarında oldukça yüksek veriler gösterdikleri olaylar da bilinmektedir.”
(age., s. 91-92-93)
“Gerçekler
merkezi ve yerel parti, Sovyet ve iktisat örgütlerinin yönetim çalışmasında
kararların uygulanmasının denetiminin ve kişilerin doğru seçiminin hala
gerçekten en önemli moment haline gelmediğini gösteriyor.
“Merkezi
kademelerin direktiflerinin ve kendi kararlarının pratikte uygulanışının kötü
örgütlenişi, uygulamanın gerekli denetimden yoksun oluşu, Sovyet, iktisat ve parti
örgütlerinin çalışmasındaki en yaygın ve derin kök salmış eksikliklerdir. …
yönetici organların direktiflerinin yerine getirilmesinde vicdansız ve sorumsuz
bir davranış, bürokratizmin en tehlikeli ve en kötü görünüm biçimidir.” (age.,
s. 94)
“Ana eksiklik,
kimi yönetici fonksiyonerlerin, kadroları siyasi ve mesleki uygunluklarına göre
seçmemeleri, onları akrabalık, dostluk yada hemşerilik temelinde seçmelerinde
yatmaktadır. Namuslu, uzman, ama eleştirici, eksikliklere göz yummayan ve bu
yüzden yönetimin rahatını bozan fonksiyonerlerin çeşitli bahanelerle
iğrendirilip dışarı atıldığı; yerlerine gerçek değerinden kuşku duyulabilecek
ve dava için uygunluktan yoksun olsa da, ama bazı yönetici fonksiyonerler için
rahat ve hoş kişilerin alındığı nadir değildir. Kadroların seçimle
yükseltilmesinde parti çizgisinin böyle tahrifi sonucu bazı örgütlerde
danışıklı dövüşlü ve grup çıkarlarını parti ve devlet çıkarlarının üstüne
geçiren bir avane oluşmaktadır. Böylesi durumların olağan olarak yıkıma ve
çürümeye götürmesi o kadar şaşırtıcı değildir. Bölge örgütünün ekonomi, Sovyet
ve Parti aygıtında çalışan yönetici fonksiyonerlerin bir bölümünün ahlaken
yıkılmaya yüz tuttuğu ve zimmete geçirme, apartma ve devlet malının suistimal
edildiği Ulyanovsk bölgesi parti örgütü örneğin böyleydi.” (age., s. 96)
“Bazı parti
örgütlerimizin aklında salt iktisat var ve ideolojik sorunları unutuyorlar,
bunları atlıyorlar. Örneğin Moskova Parti Örgütü gibi böyle önde gelen parti
örgütlerinde bile ideolojik mücadeleye yeterince dikkat harcanmıyor. Ve bu da
sonuçsuz kalmıyor. İdeolojik sorunlara az dikkat harcanmaya başlandığı
yerlerde, bize yabancı görüş ve düşüncelerin yeşermesi için elverişli bir zemin
ortaya çıkar. İdeolojik çalışmaya partinin yönetim ve nüfuzunun gevşediği
herhangi bir nedenle parti örgütlerinin gözünden kaçan bölümler bize öz olarak
yabancı, parti tarafından dağıtılmış her türlü anti-Leninist grupların
kalıntıları tarafından ele geçirilmeye çalışılıyor, bunlar kendi çizgilerini
sinsice partiye sokmak için, her türlü anti Marksist ‘tavır’ ve ‘anlayış’ları
yeniden canlandırmak ve yaymak için bu bölümlerden yararlanmaya çalışıyorlar.
“İdeolojik
çalışmanın küçümsenmesi, büyük ölçüde, yönetici kadrolarımızın belli bir
bölümünün kendi bilinçlerini geliştirmek için uğraşmamalarına, Marksizm
Leninizm alanındaki bilgilerini zenginleştirmemelerine, partinin tarihi
deneyimlerini kendi malı edinmemelerine dayanmaktadır. Ama bu olmaksızın,
mükemmel, olgun önder fonksiyoner olunamaz. İdeolojik siyasi bakımdan geri
kalan, ezbere öğrenilmiş formüllerle yaşayan ve yeni için hiçbir hissi olmayan
kişi, iç ve dış durumda yönünü bulacak durumda, hareketin başında durmaya
yetenekli ve layık değildir, yaşam onu er yada geç aşar…
“Daha hala
parti örgütleri, parti üye ve aday üyelerinin ideolojik siyasi düzeyinin
yükseltilmesi için çok az çalışma yapıyor; Marksizm Leninizm teorisinin
incelenmesi çalışması kötü bir şekilde örgütleniyor ve denetleniyor, bu yüzden birçok
komünistin Marksizm Leninizm alanında gerekli bilgisi yok. Parti üye ve aday üyelerinin
siyasi bilgisinin arttırılması onların yaşamın bütün alanında önder rolünü
gittikçe daha yüksek ölçüde oynamaları, partili kitlelerin daha da
aktifleştirilmesi ve parti örgütlerinin çalışmalarının iyileştirilmesinin
vazgeçilmez ön koşuludur.” (age., s. 98-99)
Görüldüğü
gibi ciddi bir tarzda küçük burjuva bürokratik zaaflara vuruluyor. Fakat bu eleştiriler, bürokratik
paslanma ve çürümenin siyasal ve toplumsal yaşama egemen hale gelmiş olduğu
geçeği temeline dayanarak yapılmıyor. Eleştiriler önemli ama sınırlı çerçevede
kalıyor.
“Bizim Sovyet toplumumuzda burjuva
ideolojisinin iktidarı için hiçbir sınıfsal temel yoktur, olamaz da” (age., s. 98, iba.) vurgusu büyük bir özgüven duygusu içerisinde yapılırken, bürokrasi
tehlikesine dikkat çekilir ve bürokratlar partinin “en yeminli düşmanları” ilan
edilirken “doğal olarak, böylesi görünümler bizde çok yaygın değil. Partimiz
her zamankinden daha güçlü ve sağlıklı”dır,
değerlendirmesi son derece dikkat çekicidir.
Bürokratik
hastalıklar eleştirilirken, “Bilge
bir yönetim, tehlikeyi daha tohum halindeyken tanımak, bu tehlikenin tehdide
dönüşmesine izin vermemektir” vurgusu
yapılırken, gerçekte tehlike çoktan
tehdide dönüşmüştür.
Kruşçevciliğin 1956’da iktidara gelişi olgusundan bu gerçeği açıkça görmekteyiz.
Biliyoruz ki 1952 ile 1956 arasında dört yıl var. Bu dört yıllık süreçte
bürokratik revizyonist karşı- devrim 20. Parti Kongresi’yle iktidarı gasp etmek için etkin bir
şekilde hazırlanmıştır.
Peki, bu
tablo, 19. Parti Kongresi’nin bürokratizmle ilgili tahlil ve uyarıları gerçekte
neyi ifade etmektedir?
İfade ettiği
şey, 19. Parti Kongresi’nin gerçeği devrimci,
bilimsel, nesnel bir şekilde
saptayamadığıdır. Bürokratik paslanma ve çürümeyi bütün derinliğiyle göremediğidir. Göremediği için; ideolojik,
siyasal, iktisadi alanda görevleri sınıf mücadelesinin gerçek gereksinimlerine
yanıt verecek tarzda saptayamadığıdır. Sorunu partinin, kadroların, işçi
sınıfının ve halkların önüne doğru bir tarzda koyamadığı ve gerçek bir devrimci
dinamizm uyandıramadığıdır. Böylece, bürokratik
kastın 19. Parti Kongresi’nin arkasına sığınarak kendisini gizlediğini, meşruiyetini
onaylattığını görüyoruz.
Gerçekte, o
koşullarda Stalin’in ve partinin kadrolar ve kitleler nezdindeki güçlü prestiji
düşünüldüğünde, bürokratik yozlaşmaya ve kastlaşmaya karşı dev bir kitle
hareketi, bir tür “kültür devrimi” örgütlenebilirdi. Gerçek ihtiyaç da buydu.
Ama Parti ve Stalin bunu yapmadı, yapamadı.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder