14)Sınıf Mücadelesinin Kavranışındaki Yanlışların
Kapitalist Restorasyon Sürecine Etkisi
Komünizm,
proletaryanın azami amacıdır. Ve biliyoruz ki proletarya, proleter devrimle bir
çırpıda komünizme sıçrayamaz. Dolayısıyla, kapitalizmden komünizme geçiş uzun
bir tarihsel/politik süreci gerektirir. Olgunlaşmamış komünizm olan sosyalizm,
bu uzun tarihsel süreçte bir geçiş formasyonudur.
Proleter
devrimin zaferi ve proletarya diktatörlüğü sınıf mücadelesinin sonu değil,
sınıf mücadelesinin yeni koşullarda,
yeni ve sert, daha karmaşık biçimler aldığı yeni bir başlangıçtır.
Sosyalizmden
komünizme geçiş sürecinde sınıf mücadelesi, başlıca olarak, kapitalist yolla sosyalist
yol arasında olacaktır.
Sosyalist devrim, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşa sürecinin tarihsel
deneyimi de bunu göstermiştir.
Kapitalizmden
komünizme geçişte temel çelişki, kapitalist yol ile
sosyalist/komünist yol arasındadır. Gerçekte geçiş süreci, kesintisiz/sürekli bir devrim; devrimin iktisadi, siyasi,
entelektüel bakımlardan bütünsel bir
devrim süreci olarak derinleşmesi, genişlemesi sürecidir, süreci olmalıdır.
Süreç, devrimci bir geçiş sürecidir. Ve söz konusu geçiş süreci, doğası gereği,
ulusal ve uluslararası ölçekte özel mülkiyet ve kapitalist özel mülkiyet
dünyasının her türlü etki ve baskısını bütün kökleriyle yok etme sürecidir.
Süreç, bir ölüm kalım sürecidir. Ya proleter devrim kesintisiz
derinleştirilerek genişletilerek komünizme yürünecek ya da geriye, kapitalizme.
Ortası yok! Orta yol yok!
Emperyalist
dünya ve baskısı, devrilmiş gericiliğin kalıntıları, eski dünyanın zihniyet ve
alışkanlıkları, özel mülkiyet ve kalıntıları, tarihten devralınmış her türden
eşitsizlikler (sınıfsal, ulusal, cinsel, kültürel, ekonomik vb.),
antiMarksist-Leninist sapma ve çizgiler, yeni tip bürokrasi tehlikesi, tüm
bunlar kapitalist yolu temsil eder,
ona bağlanır.
Kapitalist
yola karşı mücadele ise sosyalist yolu temsil eder. Geçiş sürecindeki her türlü
sosyalist mücadele komünizm hedefine bağlanmıştır. İleriye doğru atılan her
adım komünizme doğru ilerlemeyi ifade eder. Bu süreç salt ulusal ölçekte
sosyalizmin inşası ve komünizme geçiş süreci değildir. Aksine dünya çapında komünizm amacına
bağlanmış, uluslararası proleter sosyalist devrim mücadelesine bağlanmış, dünya
devrim perspektif ve çıkarlarının yön verdiği bir mücadele
sürecidir. Dolayısı ile proletaryanın sosyalizm-komünizm mücadelesi, doğası
gereği, enternasyonalist bir
mücadeledir, her koşulda küresel/uluslararası karakter taşır.
Kapitalizmden
komünizme geçiş sürecinde daha üst düzeyde, yeni koşullar içerisinde daha sert
ve karmaşık biçimler alan ve alması kaçınılmaz olan sınıf mücadelesi tek
biçime, tek yönteme, sadece içeriye veya sadece dışarıya karşı mücadeleye
indirgenemez. O, ulusal ve uluslararası ölçekte sayısız biçimler alan karmaşık tek bir
süreçtir. Döneme ve koşullara bağlı olarak şu veya bu biçim veya biçimler,
görev ya da görevler öne çıkabilir ama diğer tüm biçimleri de kendisine tabi
kılarak aynı devrimci geçiş sürecine bağlanır.
Şimdi sorunu
SSCB bağlamında çeşitli yönleriyle daha yakından ele almaya çalışalım.
SSCB’de
sosyalizmde sınıf mücadelesinin kavranışındaki yetersizlikler ve zaaflar
giderek kapitalist restorasyona yol açmıştır. Bu yetersizliğin ve zafiyetin en
temel biçimi, yeni tipten bürokrasi tehlikesinin köklü ve iç bütünlüklü bir
tablo olarak bilince çıkarılamaması olmuştur. Bu olgu, SSCB’de ve SSCB
önderliğindeki sosyalist kampta yeni tip revizyonist burjuva karşı devrimin
galebe çalmasının, uluslararası proletarya devrimi açısından stratejik bir
yenilgiye yol açarak etkileri uzun yıllara yayılarak sürecek olan derin bir
tasfiyeci yıkıma yol açtı.
Tarihsel
deneyin kanıtladığı gibi, tek bir ülkede sosyalizmin zaferi, özel mülkiyetin,
sömürünün ortadan kaldırılması, hele de Rusya gibi büyük bir ülkede güçlü ve
birleşik bir sosyalist ekonominin inşa edilmesi, iç ve dış gericiliğin
yenilgiye uğratılması vb. tümüyle olanaklı ve daha kolaydır. Daha zor olan ve
daha büyük tehlikeyi oluşturan şey ise, yeni türden bürokrasi ve bürokratik
karşı-devrim tehlikesine karşı mücadeledir, bu mücadeleyi kazanmaktır. Açık düşmana karşı savaşmak her zaman için
daha kolaydır. Ama gizli düşmana, kızıl mı kızıl kamuflaja bürünmüş düşmana
karşı savaşmak her zaman için daha zordur.
Tarihi
deneyim bu gerçeği kanıtlamıştır.
SSCB’de
sosyalizmin inşa sürecinde sınıf mücadelesinin kavranışındaki bir diğer hata,
zaaf ve eksiklik de ideolojik ve kültürel devrimin yeterince güçlü bir
tarzda geliştirilememiş olmasıdır. SBKP(B) Tarihi’nde, konu hakkında şunlar yazılmaktadır:
“Genel eğitim
mecburiyetinin kabul edilmesi ve yeni okulların inşasıyla halk kültürel
bakımdan hızla kalkındı. Bütün ülkede çok sayıda okul yapıldı. İlk ve
ortaokullardaki öğrencilerin sayısı 1914’de 8 milyondan, 1936-37 öğrenim
yılında 28 milyona yükseldi. Üniversite öğrencilerinin sayısı aynı dönemde 112
binden 542 bine yükseldi
“Bu gerçek
bir kültür devrimiydi.” (Stalin, Eserler Cilt 15, s. 386)
SSCB’de
sosyalist inşa süreci, bir kültür devrimi süreciydi de. Evet, SSCB’de bir
“kültür devrimi” başarılmıştı. Bu gelişme, dev bir gelişmedir, büyük bir
tarihsel kazanımdır. Önemi asla küçümsenemez. Ama bu kültür devrimi ve genel
olarak da inşa sürecinin devrimci atılımları kültür devriminin sadece ilk temel adımı olarak çekirdeğin filiz verip dal budak
salmasıydı. SBKP(B) Tarihi’nde (Stalin Eserler C. 15) olduğu gibi kültür
devrimi olarak tanımlanan olguya bundan daha ileri düzeyde anlam biçmek aşırı
abartıdır. Evet, proletarya egemen sınıf olarak örgütlenmiştir. Halk sömürüden
kurtulmuştur. Okuma yazma bilmeyen kimse kalmamıştır. Proletarya ve halk yeni
bir dünya kurmak için pek çok sert deneyimden geçmiştir, ciddi bir şekilde
kültür silahıyla da kuşanmıştır. Halktan gelme yeni bir aydın kuşağı da
yetişmiştir; ama tüm bu ve benzeri olgulara karşın, kim ne derse desin, bizce
yapılan şey, olsa olsa, proleter kültür devriminin temel bir atılımı, öncü
bir olgusu, kültür devrimine öncü bir
giriştir.
Kapitalizmden
komünizme geçiş süreci yeni insanı yaratma sürecidir ve bir tüm olarak
komünizme kilitlenmiş kesintisiz devrim ve inşa süreci, kesintisiz bir kültür
devrimi sürecidir de.
Eski bin
canlıdır. Yeni kurulduğunda da eski azami
bir şekilde direnir. Kılık değiştirme, yeni içinde yeni bir biçimde tutunma,
yeniyi yolundan saptırma eskinin direnme, canlanma biçimlerinden birisidir. Ve
içerde ve dışarıda açık burjuva baskı, müdahale, işgal yöntemlerinden binlerce
kez daha etkili olan, olabilen bir yol ve yöntemdir. Biz bunu, SSCB ile
kıyaslayamayız, ama Marksist Leninist Komünistlerin Birlik Devrimi ve
partileşme deneyinden, Birlik Devrimi’nden bu yana geçen tarihsel sürecin
deneylerinden de net bir şekilde bilmekteyiz.
Evet, 36
Anayasası onaylanırken söylendiği gibi, SSCB tarihte ilk kez ortaya çıkan,
yaşam bulan bir toplumdur; proletaryası, kolhozcu köylülüğü, aydınları yeni
tarihsel koşulların ürünüdür. Ama SSCB toplumu, yeni sınıfsal- toplumsal
bileşimiyle yeni toplum, henüz sadece
yeninin çekirdeğidir. Henüz eskinin özellikle de entelektüel, kültürel
yaşantıda, zihniyette etkisi güçlüdür. Henüz yeni proletarya mujikliğin canlı
etkisi altındadır. Henüz kolhozcu köylülük bir tür mujik sayılır. Henüz SSCB
mujikliğin canlı etkisi ve baskısı altındadır. Bir de tabloya, eskinin canlı
etkisinin yanı sıra, 30’larda oluşan, gelişen, SSCB’yi bir kanser gibi saran
uru, bürokratik dejenerasyon sürecini eklemeliyiz.
Bu öyle bir
süreçtir ki sosyalizm adına sosyalizme yabancılaşan; çok dinli, pragmatik,
kariyerist, oportünist, entrikacı, komplocu, içten pazarlıklı; kendini
ayrıcalıklı gören, ayrıcalıkları doğal hakkı olarak lanse eden; yetkilerini
çıkarları ve yandaşı için kullanan; övgü bekleyen ve övülmekten hoşlanan;
ayrıcalıkları, hakları ve yetkileri kendisi için isteyen, yükümlülükleri,
özeleştiriyi, denetimi, biatı vb. başkası için geçerli sayan, makyavelist, egoist, narsist; sosyalizm,
devrim, feda ruhu, bürokratizme karşı mücadele vb. değerleri ağzına sakız yapan
dejenere insan tipini de yaratmıştır.
Bu aşağılık
tipin sosyalizmle, yeni insan tipiyle, devrim ve sosyalizm sürecinde harikalar
yaratan, bedel ödemekten kaçınmayan, büyük atılım ve zaferlerin altına imza
atan, yeni insan tipini oluşturmaya başlayan Sovyet komünistleri ve
emekçileriyle gerçekte hiçbir ilişkisi yoktur. Keza bu tipin, herhangi bir
komünist partisinde de yeri olmaması gerektiği, ama özel mülkiyet dünyasının
baskısı altında, komünist partilerdeki
küçük burjuvazinin, partilerin zaafları sayesinde sık sık ortaya çıktığını,
her türden gericilikten daha çok ve kıyaslanamaz
derecede ağır zararlar verdiğini de biliyoruz. Komünist partilerdeki küçük
burjuvaziye karşı mücadelenin, komünizm kılığına bürünmüş küçük burjuvaziye
karşı mücadelenin sınıflar yok oluncaya dek mücadele edilmesi gereken büyük
tehlike olduğu açık ve kesindir. Ki biz bunu kendi deneyimimizden de çok iyi
biliyoruz.
Yukarıda
vurguladığımız yeni tip yabancılaşmanın
ürünü olan değerler sistemi ve insan tipi, tam da işçi ve emekçilerden,
SBKP(B)’den gelme insanlardan oluşmuştur. Bunu görmezden gelemeyiz. Yani ilkeli
ve işlevli bir Marksist-Leninist çizgi ve önderlik olmaksızın işçi ve
emekçilerden gelmenin de tek başına bir şey ifade etmediğinin altı
çizilmelidir.
Bu yeni tipten yabancılaşma
Marksizm-Leninizm’in değil, yeni tipte
bürokratik yozlaşma sürecinin
eseridir. Ama bu süreç, aynı zamanda, gerçekte, yeni insan tipinin,
ideolojik-kültürel devrimin artan oranda yüzeyselleşmesi, dejenere olması ve
kesintiye uğraması anlamına da geliyordu.
Hatırlatmaya
gerek var mı: İç Savaş’ın ve emperyalist müdahalenin ardından 20’li, 30’lu
yıllar barışçıl ekonomik inşa dönemiydi. 40’lı yıllar savaş yıkım ve yeniden
inşa yıllarıydı.
Bir bütün
olarak ele alındığında inşa sürecinde ideolojik-kültürel devrimin ilk
atılımlarını koruyamayarak
gerilediğini, giderek kesintiye
uğradığını söyleyebiliriz.
Kanımızca
çıkarılacak temel ders, sosyalist inşa sürecinde özellikle de
ekonomik inşanın temelleri atıldıktan sonra
ideolojik- kültürel devrim halkasının devrimci inşa sürecinde, sıkıca
tutulması ve öne çıkarılması gerektiği dersidir.
SSCB’de sınıf
mücadelesine yaklaşımda bir diğer hata da 1936 Anayasası tartışmaları döneminde
yapılan değerlendirmelerdir. SBKP(B) Tarihi’nde şunları okuyoruz:
“Bu duruma
uygun olarak, dedi Stalin yoldaş raporunda, Sovyetler Birliği nüfusunun sınıf
yapısı da değişmiştir… sadece, tasfiye edilen sömürücü sınıfların önemsiz
kalıntıları vardı ve bunların tam olarak kaldırılması da çok yakın bir
gelecekte gerçekleşecektir.
“Sovyetler
Birliği emekçileri-işçiler, köylüler, aydınlar- sosyalizmin inşası döneminde
derin bir değişim geçirmişlerdi.
“… İşçi
sınıfı, artık eski dar anlamıyla proletarya olmaktan çıkmıştı. Devlet iktidarına
sahip olan Sovyetler Birliği proletaryası tamamen yeni bir sınıf haline
gelmişti. Sömürüden kurtulmuş, kapitalist iktisadi sınıfı yıkmış ve üretim
araçları üzerinde sosyalist mülkiyeti kurmuş olan bir işçi sınıfı haline
gelmişti. Bu yüzden, insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği bir işçi
sınıfıydı.
“Sovyetler
Birliği köylüsünün durumundaki değişme de daha az değildi … Şimdi Sovyetler
Birliğinde tamamen yeni bir köylülük ortaya çıkmıştı … bu, yeni tip bir
köylülük, her türlü sömürüden kurtulmuş bir köylülüktü, bu insanlık tarihinin
daha önce benzerini görmediği bir köylülüktü
“Sovyetler
Birliğinde aydınlar da değişime uğramıştı genel olarak tamamen yeni bir
aydınlar zümresi haline gelmişti. Aydınların çoğunluğu işçi ve köylülerin
saflarından geliyordu. … aydınlar sosyalist toplumun eşit bir öğesi haline
gelmişlerdi. … bu halkın hizmetinde olan ve her türlü sömürüden kurtulmuş olan
yeni tip bir aydınlar zümresiydi. Bu insanlık tarihinin daha önce benzerini
görmediği aydınlar zümresiydi.
“Böylelikle
Sovyetler Birliği emekçilerini birbirinden ayıran eski sınıf farkları
silinmekteydi, eski sınıfların içine kapanıklığı ortadan kalkıyordu. İşçiler,
köylüler ve aydınlar arasındaki iktisadi ve siyasi çelişmeler gitgide
zayıflıyor ve ortadan siliniyordu. Toplumun manevi ve siyasi birliğinin temeli
yaratılmıştı.
“Sovyetler
Birliğinin yaşamındaki bu derin değişiklikler, Sovyetler Birliğinde sosyalizmin
bu kesin zaferi, SSCB’nin yeni anayasasına yansıdı.
“Yeni
anayasaya göre Sovyet toplumu, iki dost sınıftan, işçilerden ve köylülerden
meydana gelmiştir; bu ikisi arasındaki sınıf farklılıkları devam etmektedir.
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, işçilerin ve köylülerin sosyalist
devletidir.” (Stalin, Eserler Cilt 15, s. 388-389)
Genel olarak
tablo çarpıcı bir tarzda çizilmiştir.
Şu saptama
doğrudur: “SSCB emekçilerini birbirinden ayıran eski sınıf farklılıkları” azalmaktaydı. “İktisadi ve siyasi
çelişmeler gitgide” zayıflıyordu.
“Toplumun manevi ve siyasi birliğinin temeli yaratılmıştı.”. ama işçi sınıfı ve
köylülük arasında “bu ikisi arasındaki sınıf farklılıkları devam” etmekteydi.
Ancak bu bir
şeydir söz konusu farklılıklar “ortadan silinmekteydi” demek farklı bir şeydir.
Doğru olan farkların “gitgide” azalmasıydı. Dost da olsa hala iki ayrı sınıf mevcuttu. Ve bu farklılık hele de
emperyalist kuşatma koşulları da dikkate alındığında daha uzun bir süre de
devam edecekti. Tablo abartılı ve aşırı iyimser çizilmiştir.
Bu analizlerin “tek ülkede”, SSCB’de “komünizme geçiş” teorisi ile bağı
kurulduğunda ve komünizme geçişin hafife alınması zaafı ile bağ içerisinde değerlendirildiğinde,
ki bu bağın mutlaka vurgulanması gerekir, bu durumda yapılan değerlendirmelerin
aşırı abartılı değerlendirmeler
olduğu daha açık görülebilir. Kuşkusuz bu zaaflı değerlendirmeler iç tehdidin küçümsenmesine yol açmıştır.
Dahası, yeni tip iç tehdidin de gözde
kaybolmasında belirgin bir rolü olmuştur.
Kuşkusuz ki
daha da önemli olan şey, yeni tipten bürokratik küçük burjuva bir tabakanın
doğuşu ve gelişimiydi. Bu tabaka, tam da 30’lu yıllarda oluşmaya, yükselmeye
başlamış, 40’lı 50’li yıllarda ise açık bir kastlaşmaya dönüşmüştür.
Bu şu
demektir: Yeni tipten bir ekonomik ve siyasi çelişkiler kategorisi oluşup
gelişmeye başlamıştır. Yeni tip küçük burjuvazinin oluşup gelişimi süreciyle birlikte,
yeni tip sınıf çelişmeleri gelişiyor,
“toplumun manevi ve siyasi birliğinin temelini” içten içe kemiriyor,
zayıflatıyor, çürütüyordu. Ama ne yazık ki bu olgu bilince çıkarılamamış,
gerekli tedbirler de bütünlüklü bir tarzda alınamamıştır.
Stalin Anayasası,
1936’da VIII. Sovyet Kongresi’nde oybirliği ile kabul edilir. SBKP(B)
Tarihi’nde 36 Anayasası ile ilgili şunlar yazılıyor:
“Anayasa bu
yolla SSCB’nin yeni bir gelişme aşamasına, sosyalist toplumun inşasının
tamamlanması ve toplum yaşamının yol gösterici ilkesinin ‘herkesten yeteneğine
göre, herkesten ihtiyacına göre’ şeklindeki komünist ilke alacağı, komünist
topluma tedricen geçiş aşamasına girmiş olduğunu belirtiyor ve yeni bir çağ
açan bu olguya yasal bir nitelik kazandırıyordu.” (age., s. 391)
Bu
saptamalar, yukarıdaki olgularla birlikte ele alındığında büyük bir devrimci
iyimserliği, coşkuyu ifade ediyor. Ancak bu saptamalar, dost sınıflar
arasındaki farklılıkların silinmeye
başladığı, sosyalizmin inşasının tamamlandığı
ve komünizme geçiş aşamasına
girildiği vb. vurgularıyla birlikte
ele alındığında ciddi bir abartıyı, SSCB’de komünizme tedricen geçişin de hafife
alındığını gösteriyor. Bu bağlamda, tek ülkede, emperyalist kuşatma altında
komünizme geçilebileceği ama devletin de var olmaya devam edeceği teziyle
birlikte ele alındığında, zaaflı tablo, tamamlanmış oluyor.
Bizce doğru
olan Lenin’in değerlendirme ve vurgularıdır; birkaç kuşakta komünizme
geçilemez, bunun için birçok kuşağın geçmesi gerekecek. Peki, kaç kuşak? Bunu
bilemeyiz. Buna tarih ve deneyler yanıt verecektir, aksi tartışmalar,
spekülatif ve mücadelenin gereksinimlerine yanıt vermeyen boş entelektüalist
gevezeliklerden ibaret kalacaktır.
Yaşam, her zaman için teoriden daha zengin ve karmaşıktır. Teori, yaşamı ancak
yaklaşık olarak yansıtabilir. “Teori gri,
yaşam ağacı yeşildir” sözlerini tam da burada anımsamakta ve üzerinde
düşünmekte yarar vardır. Sosyalizmin tarihsel deneyimleri de bu gerçeği çok
çarpıcı bir tarzda bir kez daha doğruladı. Yaşamı elbette ki ancak teori ile kavrayabiliriz, ama hiçbir
zaman unutulmaması gereken bir temel gerçekte, yaşamın daima teoriden daha
zengin olduğudur. Yaşamı doğru okuduğumuz, deneyin eleştirisini teoriyi
geliştirmenin aracı olarak ele aldığımız oranda güçlü olacağımızı bir an için
bile unutamayız ve unutmamalıyız.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder