Translate

30 Ekim 2016 Pazar

I. BÖLÜM



14)Sınıf Mücadelesinin Kavranışındaki Yanlışların Kapitalist Restorasyon Sürecine Etkisi
Komünizm, proletaryanın azami amacıdır. Ve biliyoruz ki proletarya, proleter devrimle bir çırpıda komünizme sıçrayamaz. Dolayısıyla, kapitalizmden komünizme geçiş uzun bir tarihsel/politik süreci gerektirir. Olgunlaşmamış komünizm olan sosyalizm, bu uzun tarihsel süreçte bir geçiş formasyonudur.
Proleter devrimin zaferi ve proletarya diktatörlüğü sınıf mücadelesinin sonu değil, sınıf mücadelesinin yeni koşullarda, yeni ve sert, daha karmaşık biçimler aldığı yeni bir başlangıçtır.
Sosyalizmden komünizme geçiş sürecinde sınıf mücadelesi, başlıca olarak, kapitalist yolla sosyalist yol arasında olacaktır. Sosyalist devrim, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşa sürecinin tarihsel deneyimi de bunu göstermiştir.
Kapitalizmden komünizme geçişte temel çelişki, kapitalist yol ile sosyalist/komünist yol arasındadır. Gerçekte geçiş süreci, kesintisiz/sürekli bir devrim; devrimin iktisadi, siyasi, entelektüel bakımlardan bütünsel bir devrim süreci olarak derinleşmesi, genişlemesi sürecidir, süreci olmalıdır. Süreç, devrimci bir geçiş sürecidir. Ve söz konusu geçiş süreci, doğası gereği, ulusal ve uluslararası ölçekte özel mülkiyet ve kapitalist özel mülkiyet dünyasının her türlü etki ve baskısını bütün kökleriyle yok etme sürecidir. Süreç, bir ölüm kalım sürecidir. Ya proleter devrim kesintisiz derinleştirilerek genişletilerek komünizme yürünecek ya da geriye, kapitalizme. Ortası yok! Orta yol yok!
Emperyalist dünya ve baskısı, devrilmiş gericiliğin kalıntıları, eski dünyanın zihniyet ve alışkanlıkları, özel mülkiyet ve kalıntıları, tarihten devralınmış her türden eşitsizlikler (sınıfsal, ulusal, cinsel, kültürel, ekonomik vb.), antiMarksist-Leninist sapma ve çizgiler, yeni tip bürokrasi tehlikesi, tüm bunlar kapitalist yolu temsil eder, ona bağlanır.
Kapitalist yola karşı mücadele ise sosyalist yolu temsil eder. Geçiş sürecindeki her türlü sosyalist mücadele komünizm hedefine bağlanmıştır. İleriye doğru atılan her adım komünizme doğru ilerlemeyi ifade eder. Bu süreç salt ulusal ölçekte sosyalizmin inşası ve komünizme geçiş süreci değildir. Aksine dünya çapında komünizm amacına bağlanmış, uluslararası proleter sosyalist devrim mücadelesine bağlanmış, dünya devrim perspektif ve çıkarlarının yön verdiği bir mücadele sürecidir. Dolayısı ile proletaryanın sosyalizm-komünizm mücadelesi, doğası gereği, enternasyonalist bir mücadeledir, her koşulda küresel/uluslararası karakter taşır.
Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde daha üst düzeyde, yeni koşullar içerisinde daha sert ve karmaşık biçimler alan ve alması kaçınılmaz olan sınıf mücadelesi tek biçime, tek yönteme, sadece içeriye veya sadece dışarıya karşı mücadeleye indirgenemez. O, ulusal ve uluslararası ölçekte sayısız biçimler alan karmaşık tek bir süreçtir. Döneme ve koşullara bağlı olarak şu veya bu biçim veya biçimler, görev ya da görevler öne çıkabilir ama diğer tüm biçimleri de kendisine tabi kılarak aynı devrimci geçiş sürecine bağlanır.
Şimdi sorunu SSCB bağlamında çeşitli yönleriyle daha yakından ele almaya çalışalım.
SSCB’de sosyalizmde sınıf mücadelesinin kavranışındaki yetersizlikler ve zaaflar giderek kapitalist restorasyona yol açmıştır. Bu yetersizliğin ve zafiyetin en temel biçimi, yeni tipten bürokrasi tehlikesinin köklü ve iç bütünlüklü bir tablo olarak bilince çıkarılamaması olmuştur. Bu olgu, SSCB’de ve SSCB önderliğindeki sosyalist kampta yeni tip revizyonist burjuva karşı devrimin galebe çalmasının, uluslararası proletarya devrimi açısından stratejik bir yenilgiye yol açarak etkileri uzun yıllara yayılarak sürecek olan derin bir tasfiyeci yıkıma yol açtı.
Tarihsel deneyin kanıtladığı gibi, tek bir ülkede sosyalizmin zaferi, özel mülkiyetin, sömürünün ortadan kaldırılması, hele de Rusya gibi büyük bir ülkede güçlü ve birleşik bir sosyalist ekonominin inşa edilmesi, iç ve dış gericiliğin yenilgiye uğratılması vb. tümüyle olanaklı ve daha kolaydır. Daha zor olan ve daha büyük tehlikeyi oluşturan şey ise, yeni türden bürokrasi ve bürokratik karşı-devrim tehlikesine karşı mücadeledir, bu mücadeleyi kazanmaktır. Açık düşmana karşı savaşmak her zaman için daha kolaydır. Ama gizli düşmana, kızıl mı kızıl kamuflaja bürünmüş düşmana karşı savaşmak her zaman için daha zordur.
Tarihi deneyim bu gerçeği kanıtlamıştır.
SSCB’de sosyalizmin inşa sürecinde sınıf mücadelesinin kavranışındaki bir diğer hata, zaaf ve eksiklik de ideolojik ve kültürel devrimin yeterince güçlü bir tarzda geliştirilememiş olmasıdır. SBKP(B) Tarihi’nde, konu hakkında şunlar yazılmaktadır:
“Genel eğitim mecburiyetinin kabul edilmesi ve yeni okulların inşasıyla halk kültürel bakımdan hızla kalkındı. Bütün ülkede çok sayıda okul yapıldı. İlk ve ortaokullardaki öğrencilerin sayısı 1914’de 8 milyondan, 1936-37 öğrenim yılında 28 milyona yükseldi. Üniversite öğrencilerinin sayısı aynı dönemde 112 binden 542 bine yükseldi
“Bu gerçek bir kültür devrimiydi.” (Stalin, Eserler Cilt 15, s. 386)
SSCB’de sosyalist inşa süreci, bir kültür devrimi süreciydi de. Evet, SSCB’de bir “kültür devrimi” başarılmıştı. Bu gelişme, dev bir gelişmedir, büyük bir tarihsel kazanımdır. Önemi asla küçümsenemez. Ama bu kültür devrimi ve genel olarak da inşa sürecinin devrimci atılımları kültür devriminin sadece ilk temel adımı olarak çekirdeğin filiz verip dal budak salmasıydı. SBKP(B) Tarihi’nde (Stalin Eserler C. 15) olduğu gibi kültür devrimi olarak tanımlanan olguya bundan daha ileri düzeyde anlam biçmek aşırı abartıdır. Evet, proletarya egemen sınıf olarak örgütlenmiştir. Halk sömürüden kurtulmuştur. Okuma yazma bilmeyen kimse kalmamıştır. Proletarya ve halk yeni bir dünya kurmak için pek çok sert deneyimden geçmiştir, ciddi bir şekilde kültür silahıyla da kuşanmıştır. Halktan gelme yeni bir aydın kuşağı da yetişmiştir; ama tüm bu ve benzeri olgulara karşın, kim ne derse desin, bizce yapılan şey, olsa olsa, proleter kültür devriminin temel bir atılımı, öncü bir olgusu, kültür devrimine öncü bir giriştir.
Kapitalizmden komünizme geçiş süreci yeni insanı yaratma sürecidir ve bir tüm olarak komünizme kilitlenmiş kesintisiz devrim ve inşa süreci, kesintisiz bir kültür devrimi sürecidir de.
Eski bin canlıdır. Yeni kurulduğunda da eski azami bir şekilde direnir. Kılık değiştirme, yeni içinde yeni bir biçimde tutunma, yeniyi yolundan saptırma eskinin direnme, canlanma biçimlerinden birisidir. Ve içerde ve dışarıda açık burjuva baskı, müdahale, işgal yöntemlerinden binlerce kez daha etkili olan, olabilen bir yol ve yöntemdir. Biz bunu, SSCB ile kıyaslayamayız, ama Marksist Leninist Komünistlerin Birlik Devrimi ve partileşme deneyinden, Birlik Devrimi’nden bu yana geçen tarihsel sürecin deneylerinden de net bir şekilde bilmekteyiz.
Evet, 36 Anayasası onaylanırken söylendiği gibi, SSCB tarihte ilk kez ortaya çıkan, yaşam bulan bir toplumdur; proletaryası, kolhozcu köylülüğü, aydınları yeni tarihsel koşulların ürünüdür. Ama SSCB toplumu, yeni sınıfsal- toplumsal bileşimiyle yeni toplum, henüz sadece yeninin çekirdeğidir. Henüz eskinin özellikle de entelektüel, kültürel yaşantıda, zihniyette etkisi güçlüdür. Henüz yeni proletarya mujikliğin canlı etkisi altındadır. Henüz kolhozcu köylülük bir tür mujik sayılır. Henüz SSCB mujikliğin canlı etkisi ve baskısı altındadır. Bir de tabloya, eskinin canlı etkisinin yanı sıra, 30’larda oluşan, gelişen, SSCB’yi bir kanser gibi saran uru, bürokratik dejenerasyon sürecini eklemeliyiz.
Bu öyle bir süreçtir ki sosyalizm adına sosyalizme yabancılaşan; çok dinli, pragmatik, kariyerist, oportünist, entrikacı, komplocu, içten pazarlıklı; kendini ayrıcalıklı gören, ayrıcalıkları doğal hakkı olarak lanse eden; yetkilerini çıkarları ve yandaşı için kullanan; övgü bekleyen ve övülmekten hoşlanan; ayrıcalıkları, hakları ve yetkileri kendisi için isteyen, yükümlülükleri, özeleştiriyi, denetimi, biatı vb. başkası için geçerli sayan,  makyavelist, egoist, narsist; sosyalizm, devrim, feda ruhu, bürokratizme karşı mücadele vb. değerleri ağzına sakız yapan dejenere insan tipini de yaratmıştır.
Bu aşağılık tipin sosyalizmle, yeni insan tipiyle, devrim ve sosyalizm sürecinde harikalar yaratan, bedel ödemekten kaçınmayan, büyük atılım ve zaferlerin altına imza atan, yeni insan tipini oluşturmaya başlayan Sovyet komünistleri ve emekçileriyle gerçekte hiçbir ilişkisi yoktur. Keza bu tipin, herhangi bir komünist partisinde de yeri olmaması gerektiği, ama özel mülkiyet dünyasının baskısı altında, komünist partilerdeki küçük burjuvazinin, partilerin zaafları sayesinde sık sık ortaya çıktığını, her türden gericilikten daha çok ve kıyaslanamaz derecede ağır zararlar verdiğini de biliyoruz. Komünist partilerdeki küçük burjuvaziye karşı mücadelenin, komünizm kılığına bürünmüş küçük burjuvaziye karşı mücadelenin sınıflar yok oluncaya dek mücadele edilmesi gereken büyük tehlike olduğu açık ve kesindir. Ki biz bunu kendi deneyimimizden de çok iyi biliyoruz.
Yukarıda vurguladığımız yeni tip yabancılaşmanın ürünü olan değerler sistemi ve insan tipi, tam da işçi ve emekçilerden, SBKP(B)’den gelme insanlardan oluşmuştur. Bunu görmezden gelemeyiz. Yani ilkeli ve işlevli bir Marksist-Leninist çizgi ve önderlik olmaksızın işçi ve emekçilerden gelmenin de tek başına bir şey ifade etmediğinin altı çizilmelidir.
Bu yeni tipten yabancılaşma Marksizm-Leninizm’in değil, yeni tipte bürokratik yozlaşma sürecinin eseridir. Ama bu süreç, aynı zamanda, gerçekte, yeni insan tipinin, ideolojik-kültürel devrimin artan oranda yüzeyselleşmesi, dejenere olması ve kesintiye uğraması anlamına da geliyordu.
Hatırlatmaya gerek var mı: İç Savaş’ın ve emperyalist müdahalenin ardından 20’li, 30’lu yıllar barışçıl ekonomik inşa dönemiydi. 40’lı yıllar savaş yıkım ve yeniden inşa yıllarıydı.
Bir bütün olarak ele alındığında inşa sürecinde ideolojik-kültürel devrimin ilk atılımlarını koruyamayarak gerilediğini, giderek kesintiye uğradığını söyleyebiliriz.
Kanımızca çıkarılacak temel ders, sosyalist inşa sürecinde özellikle de ekonomik inşanın temelleri atıldıktan sonra ideolojik- kültürel devrim halkasının devrimci inşa sürecinde, sıkıca tutulması ve öne çıkarılması gerektiği dersidir.
SSCB’de sınıf mücadelesine yaklaşımda bir diğer hata da 1936 Anayasası tartışmaları döneminde yapılan değerlendirmelerdir. SBKP(B) Tarihi’nde şunları okuyoruz:
“Bu duruma uygun olarak, dedi Stalin yoldaş raporunda, Sovyetler Birliği nüfusunun sınıf yapısı da değişmiştir… sadece, tasfiye edilen sömürücü sınıfların önemsiz kalıntıları vardı ve bunların tam olarak kaldırılması da çok yakın bir gelecekte gerçekleşecektir.
“Sovyetler Birliği emekçileri-işçiler, köylüler, aydınlar- sosyalizmin inşası döneminde derin bir değişim geçirmişlerdi.
“… İşçi sınıfı, artık eski dar anlamıyla proletarya olmaktan çıkmıştı. Devlet iktidarına sahip olan Sovyetler Birliği proletaryası tamamen yeni bir sınıf haline gelmişti. Sömürüden kurtulmuş, kapitalist iktisadi sınıfı yıkmış ve üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyeti kurmuş olan bir işçi sınıfı haline gelmişti. Bu yüzden, insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği bir işçi sınıfıydı.
“Sovyetler Birliği köylüsünün durumundaki değişme de daha az değildi … Şimdi Sovyetler Birliğinde tamamen yeni bir köylülük ortaya çıkmıştı … bu, yeni tip bir köylülük, her türlü sömürüden kurtulmuş bir köylülüktü, bu insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği bir köylülüktü
“Sovyetler Birliğinde aydınlar da değişime uğramıştı genel olarak tamamen yeni bir aydınlar zümresi haline gelmişti. Aydınların çoğunluğu işçi ve köylülerin saflarından geliyordu. … aydınlar sosyalist toplumun eşit bir öğesi haline gelmişlerdi. … bu halkın hizmetinde olan ve her türlü sömürüden kurtulmuş olan yeni tip bir aydınlar zümresiydi. Bu insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği aydınlar zümresiydi.
“Böylelikle Sovyetler Birliği emekçilerini birbirinden ayıran eski sınıf farkları silinmekteydi, eski sınıfların içine kapanıklığı ortadan kalkıyordu. İşçiler, köylüler ve aydınlar arasındaki iktisadi ve siyasi çelişmeler gitgide zayıflıyor ve ortadan siliniyordu. Toplumun manevi ve siyasi birliğinin temeli yaratılmıştı.
“Sovyetler Birliğinin yaşamındaki bu derin değişiklikler, Sovyetler Birliğinde sosyalizmin bu kesin zaferi, SSCB’nin yeni anayasasına yansıdı.
“Yeni anayasaya göre Sovyet toplumu, iki dost sınıftan, işçilerden ve köylülerden meydana gelmiştir; bu ikisi arasındaki sınıf farklılıkları devam etmektedir. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir.” (Stalin, Eserler Cilt 15, s. 388-389)
Genel olarak tablo çarpıcı bir tarzda çizilmiştir.
Şu saptama doğrudur: “SSCB emekçilerini birbirinden ayıran eski sınıf farklılıkları” azalmaktaydı. “İktisadi ve siyasi çelişmeler gitgide” zayıflıyordu. “Toplumun manevi ve siyasi birliğinin temeli yaratılmıştı.”. ama işçi sınıfı ve köylülük arasında “bu ikisi arasındaki sınıf farklılıkları devam” etmekteydi.
Ancak bu bir şeydir söz konusu farklılıklar “ortadan silinmekteydi” demek farklı bir şeydir. Doğru olan farkların “gitgide” azalmasıydı. Dost da olsa hala iki ayrı sınıf mevcuttu. Ve bu farklılık hele de emperyalist kuşatma koşulları da dikkate alındığında daha uzun bir süre de devam edecekti. Tablo abartılı ve aşırı iyimser çizilmiştir. Bu analizlerin “tek ülkede”, SSCB’de “komünizme geçiş” teorisi ile bağı kurulduğunda ve komünizme geçişin hafife alınması zaafı ile bağ içerisinde değerlendirildiğinde, ki bu bağın mutlaka vurgulanması gerekir, bu durumda yapılan değerlendirmelerin aşırı abartılı değerlendirmeler olduğu daha açık görülebilir. Kuşkusuz bu zaaflı değerlendirmeler iç tehdidin küçümsenmesine yol açmıştır. Dahası, yeni tip iç tehdidin de gözde kaybolmasında belirgin bir rolü olmuştur.
Kuşkusuz ki daha da önemli olan şey, yeni tipten bürokratik küçük burjuva bir tabakanın doğuşu ve gelişimiydi. Bu tabaka, tam da 30’lu yıllarda oluşmaya, yükselmeye başlamış, 40’lı 50’li yıllarda ise açık bir kastlaşmaya dönüşmüştür.
Bu şu demektir: Yeni tipten bir ekonomik ve siyasi çelişkiler kategorisi oluşup gelişmeye başlamıştır. Yeni tip küçük burjuvazinin oluşup gelişimi süreciyle birlikte, yeni tip sınıf çelişmeleri gelişiyor, “toplumun manevi ve siyasi birliğinin temelini” içten içe kemiriyor, zayıflatıyor, çürütüyordu. Ama ne yazık ki bu olgu bilince çıkarılamamış, gerekli tedbirler de bütünlüklü bir tarzda alınamamıştır.
Stalin Anayasası, 1936’da VIII. Sovyet Kongresi’nde oybirliği ile kabul edilir. SBKP(B) Tarihi’nde 36 Anayasası ile ilgili şunlar yazılıyor:
“Anayasa bu yolla SSCB’nin yeni bir gelişme aşamasına, sosyalist toplumun inşasının tamamlanması ve toplum yaşamının yol gösterici ilkesinin ‘herkesten yeteneğine göre, herkesten ihtiyacına göre’ şeklindeki komünist ilke alacağı, komünist topluma tedricen geçiş aşamasına girmiş olduğunu belirtiyor ve yeni bir çağ açan bu olguya yasal bir nitelik kazandırıyordu.” (age., s. 391)
Bu saptamalar, yukarıdaki olgularla birlikte ele alındığında büyük bir devrimci iyimserliği, coşkuyu ifade ediyor. Ancak bu saptamalar, dost sınıflar arasındaki farklılıkların silinmeye başladığı, sosyalizmin inşasının tamamlandığı ve komünizme geçiş aşamasına girildiği vb. vurgularıyla birlikte ele alındığında ciddi bir abartıyı, SSCB’de komünizme tedricen geçişin de hafife alındığını gösteriyor. Bu bağlamda, tek ülkede, emperyalist kuşatma altında komünizme geçilebileceği ama devletin de var olmaya devam edeceği teziyle birlikte ele alındığında, zaaflı tablo, tamamlanmış oluyor.
Bizce doğru olan Lenin’in değerlendirme ve vurgularıdır; birkaç kuşakta komünizme geçilemez, bunun için birçok kuşağın geçmesi gerekecek. Peki, kaç kuşak? Bunu bilemeyiz. Buna tarih ve deneyler yanıt verecektir, aksi tartışmalar, spekülatif ve mücadelenin gereksinimlerine yanıt vermeyen boş entelektüalist gevezeliklerden ibaret kalacaktır.
Yaşam, her zaman için teoriden daha zengin ve karmaşıktır. Teori, yaşamı ancak yaklaşık olarak yansıtabilir. “Teori gri, yaşam ağacı yeşildir” sözlerini tam da burada anımsamakta ve üzerinde düşünmekte yarar vardır. Sosyalizmin tarihsel deneyimleri de bu gerçeği çok çarpıcı bir tarzda bir kez daha doğruladı. Yaşamı elbette ki ancak teori ile kavrayabiliriz, ama hiçbir zaman unutulmaması gereken bir temel gerçekte, yaşamın daima teoriden daha zengin olduğudur. Yaşamı doğru okuduğumuz, deneyin eleştirisini teoriyi geliştirmenin aracı olarak ele aldığımız oranda güçlü olacağımızı bir an için bile unutamayız ve unutmamalıyız.
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder