1 Kasım 2016 Salı

Çeviri-BELGE



Nikita Hruşçov’un Altmışbir Yalanı*

Literaturnaia Rossiia, Sayı: 24
13 Haziran 2008

| 24 (2008) |

Anti-Stalinist Alçaklık adlı kitabın yazarı Profesör Grover Furr ile mülakat
S. Khartsizov

(Çeviren: Garbis Altınoğlu)

Son günlerde yayımlanan araştırma kitaplarının en alışılmadıklarından biri de Montclair Eyalet Üniversitesi’nde profesör olan tarihçi Grover Furr’un, Nikita Hruşçov’un SBKP’nin ünlü 20. Kongresi’ne sunduğu raporun ayrıntılı bir biçimde incelendiği Anti-Stalinist Alçaklık (Antistalinskaia Podlost, Moskova, Algoritm yayınları, 2007) adlı kitabının Rusça çevirisiydi.

İlk yayımlanışından bu yana geçen kısa süre içinde binlerce okur bu kitapla tanışmışlardır. Okur-eleştirmenlerinin kendisine ilişkin tepkileri hem kınama ve hem de övgü biçimini alan kitap, pazar-yönelimli günümüzde bile bibliyografik bir ender yapıt haline gelmeyi başarmıştır.

Bundan ötürü, Profesör Furr’un kendisine başvurmanın, yazarı daha iyi tanımanın ve onun görüşlerini dendiği gibi birinci elden öğrenmenin öğretici olacağını düşündük.


Soru- Profesör, bize lütfen Princeton Üniversitesinde doktora derecesine sahip olan ve doktora tezinin konusu Fransa Ortaçağı olan sizin gibi birinin Stalin dönemi Sovyet tarihine nasıl ve neden ilgi duyduğunu söyler misiniz?

Yanıt- Benim ilk uzmanlık alanım ortaçağ incelemeleriydi. Bana, Stalin dönemi Sovyetler Birliği konusunda araştırma yapma ‘hakkını veren’ resmi bir sertifikam yok.
Ancak, bir ortaçağ uzmanı olarak, örneğin İngilizce dışındaki dillerde yazılı birincil kaynaklarda derin tarihsel araştırma yapacak bir eğitim almış bulunuyorum. Asla “genelgeçer bilgi”ye ya da “genelgeçer düşünce”ye dayanmakla yetinmem. “Yerleşik otoriteler”in düşüncelerine güvenmem. Her şeyi kendim denetlerim.

Lisansüstü öğrenci olduğum 1965-69 döneminde ABD’nin Vietnam’daki savaşına karşı çıktım. Bir kezinde biri bana hepsi de “Stalinist” oldukları ve “Stalin de milyonlarca masum insanı öldürmüş” olduğu için Vietnamlı komünistlerin “iyi taraf” olamayacağını söylemişti.

Bu sözü unutmadım. 1970’lerin başlarında basıldığında Robert Conquest’ın The Great Terror adlı kitabının ilk basısını okumamın nedeni herhalde buydu. Okuduklarım beni sarsmıştı!

Liseden bu yana zaten Rus edebiyatı üzerinde çalışmakta olmam nedeniyle Rusça okuyabildiğimi de eklemeliyim. Dolayısıyla, Conquest’in kitabını çok dikkatli bir biçimde inceleyebildim. Anlaşılan daha önce hiç kimse bunu yapmamıştı!

Conquest’in kaynakları dürüst bir biçimde kullanmadığını keşfettim. Verdiği dipnotlar vardığı Stalin karşıtı sonuçları doğrulamıyordu! O, esas olarak, güvenilir olup olmadığına bakmaksızın Stalin’e düşman olan tüm kaynakları kullanıyordu.

Daha sonra bu sözde “Terör” hakkında bir şeyler yazmaya karar verdim. Bu epey zaman aldı; ancak sonunda 1988’de “Mareşal Tuhaçevski’ye İlişkin Eski Öykülere Yeni Bir Bakış: Bazı Belgelerin Yeniden Değerlendirilmesi”ni yayımladım… Bu süre içinde, aralarında Arch Getty, Robert Thurston, Roberta Manning, Sheila Fitzpatrick, Jerry Hough, Lewis Siegelbaum, Lynne Viola ve diğerlerinin de bulunduğu yeni Sovyetler Birliği tarihçileri okulunun yapmakta olduğu araştırmaları inceledim.

Soru- Sanırım bu isimler Rus okuru için pek az şey ifade ediyor. Conquest’tan sonra herhangi bir yeni Batı “ekolü”nün temsilcilerinin Sovyetler Birliği tarihinin kavranışına farklı bir katkı yapabileceğini düşünmek güç…

Yanıt- İşin aslına bakılırsa durum bunun tersi. Sözünü ettiğim ekol, Conquest’ın ve Soğuk Savaş döneminin totaliter Sovyetoloji kavrayışının bir antitezi olarak doğdu.

Bu yeni ekole mensup araştırmacılar, eldeki kanıtları dikkatli bir biçimde incelemek ve en önemlisi objektif davranmak için büyük bir çaba harcamak suretiyle çoktan, Soğuk Savaş, Trotskist, Hruşçovcu ve onları izleyen Gorbaçov-Yeltsin tarzı “tarihin”, (yazarlarının- G. A.) siyasal önyargıları nedeniyle ölümcül bir biçimde sakatlanmış olduğunu göstermekteydiler. Bunlar, siyasal önyargıları nedeniyle çalışmalarını sakatlamakta o denli başarılı olmuşlardı ki, kitapları tarih değil propaganda metinleri olarak değerlendirilmelidir

Yeni ekolün kurucularından J. Arch Getty’nin The Origin of the Great Purges adlı kitabı, bilimsel tarih dünyasında gerçek bir sansasyon etkisi yaptı. Getty bu kitabında, doğru olarak kabul edilmiş bulunan çok sayıda yalanı başarıyla çürüttü. Bunların arasında, 1930’lardaki baskı eylemlerinin önceden Stalin tarafından planlandığı yolundaki düşünce de bulunuyordu.

Bu bilim adamının talihsizliği, yapıtının ABD’nde yayımlanışının “perestroyka” dönemine denk gelmiş olmasıdır. Bu dönemde, “glasnost” ya da “açıklık” örtüsü altında, sadece Getty’nin karşıtlarının, Soğuk Savaşçıların yapıtları, hem de çok büyük tirajlarla yayımlandı. Rusya tarihi üzerine yazdığı yapıtlarından bir tekinin bile Rusya’da yayımlanmadığı koşullarda Rus okurları Getty’nin çığır açan çalışmalarından nasıl haberdar olabilirlerdi?

Aynı husus yukarda adlarını andığım tarihçilerin çoğu için de geçerlidir. Ama, çok şükür ki daha yüreklendirici örnekler de var. Birkaç ay önce Ukrayna’daki bir internet dergisi, West Virginia Üniversitesi’nden Profesör Mark Tauger’in kusursuz yapıtlarından birini yayınladı. Tauger’in yapıtı, 1932-33 kıtlığının bir “Holodomor” ya da Sovyet liderlerinin gerçekleştirdiği bir “insan eseri kıtlık” olduğu yolundaki Nazi-esinli söylenceyi tümüyle çürütmektedir.

Soru- Hruşçov’un 20. Parti Kongresi’ne sunduğu Rapora ilginiz nasıl oluştu?

Yanıt- Hruşçov’un “kapalı” ya da Batı’da dendiği gibi “gizli” raporu, hiç abartısız, 20. yüzyılın en etkili konuşmalarından biridir. Nasıl ya da kim tarafından ister olumlu isterse olumsuz bir biçimde değerlendirilirse değerlendirilsin, bu konuşma Sovyet ya da Rusya tarihinin rotasını köklü bir biçimde değiştirmiştir. Bu konuşma, tam da “20. Kongrenin paradigması” diyebileceğimiz şeyin temel kaynağı olan “anti-Stalinizm” siyasal kavramının dayanaklarından biri haline gelmiş olduğu için önem taşır.

Özetle, Sovyetler Birliği’nin tarihine ilgi duyan hiç kimse bu denli önemli bir belgeyi görmezden gelemez.

Soru- Fakat bu konunun bu kadar çok işlenmesinin nedeni de bu işte. (Rusçası Antistalinskaia Podlost olan) Anti-Stalinist Villainy (=Anti-Stalinist Alçaklık) adlı kitabınıza duyulan yaygın ilgiyi nasıl açıklıyorsunuz?

Yanıt- Benim bunu yanıtlamam zor. Bunu okurların yargılamasına bırakalım… Ben ancak, bir araştırmacı olarak beni etkileyen hususlardan söz edebilirim.

Kafamda bu çalışmaya ilişkin bir düşünce oluştuğunda hedefim oldukça alçakgönüllüydü. (20. Kongreye sunulan- G. A.) Rapordaki “açığa vurmaları”, eski Sovyet arşivlerindeki bazı belgelerin gizliliklerinin kaldırılması sayesinde kamuya sunulan tarihsel kaynaklarla yanyana getirmek istedim. Son 10-15 yılda, Hruşçov’un konuşmasındaki şu ya da bu ifadenin objektif bir değerlendirmesini yapmayı olanaklı kılacak çok sayıda yeni kaynak bilim adamlarının kullanımına sunulduğundan, böylesi bir araştırmayı bir Rus tarihçi ya da hatta bir Çinli tarihçi bile yapabilirdi.

Ve tam da bu noktada ortaya tuhaf bir tablo çıkmaya başladı. Çünkü sonunda, rapordaki varlığını doğrulayabildiğim “açığa vurmalar”dan bir tekinin bile doğru çıkmadığı ortaya çıktı. Tek bir tanesinin bile!

Tabii, Hruşçov’un yalanlarının bazıları daha önce de biliniyordu. Örneğin, gizli oturum sırasında bile Kongre delegelerinin bir kısmı Hruşçov’un, Stalin’in “askerî operasyonları bir yerküreye bakarak planladığı” türünden bazı “açığa vurmalar”ının, en ılımlı bir anlatımla gerçeklerden son derece uzak olduğunu açıkça kaydetmişlerdi. Ancak, konuşmanın tümünün buna benzer “açığa vurmalar”dan oluşmuş olması…; bu çok şaşırtıcıydı.

Soru- Abartmıyor musunuz? Bu konuşmanın baştan ayağa yalanlardan oluştuğuna inanmak son derece güç. Siz Stalin’i savunmakla yetiniyor ve bundan ötürü Hruşçov’u ve onun çığır açan raporunu kötülüyor olmalısınız.

Yanıt- Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim; ancak ben Stalin’i ya da herhangi bir şeyi “savunmuyorum.” Bir araştırmacı ve bilimadamı olarak ben olgular ve kanıtlarla ilgilenirim. Eğer araştırmamın hedefi Hruşçov’un diyelim, uzay, mısır ya da SBKP’nin programı üzerine yaptığı bir konuşma olmuş olsaydı, ben bu ilgi alanlarına ilişkin kaynakları incelemek zorunda olurdum. Ama, benim araştırmamın konusu, Stalin’in ve Beria’nın sözümona suçlarını “açığa çıkaran” rapor oldu.

Ben (bu raporda- G. A.) altmışbir “açığa vurma” ya da suçlayıcı sav saptadım. Bunların her birini tarihsel kaynakların ışığında araştırdım. Hruşçov’un “Gizli Konuşması”nda yer alan “açığa vurmalar”ın bir tanesinin bile doğru olmadığı sonucuna vardım. Burada, “Stalin’i savunma” kaygısı sözkonusu değil. Kanıt sunma yükümlülüğü her zaman suçlayana –bu durumda Hruşçov’a- aittir. “Gizli Konuşma”daki “açığa vurma” savlarının hiçbiri kanıtlarla yüzleşmeye dayanamaz.

“İnanç” hakkında bir çift laf edeyim. Hiçbir ciddi araştırmacı, herhangi bir ifadeyi, kendi inançlarına ya da önyargılarına dayanarak kabul ya da reddetmek hakkına sahip değildir. İster beğenin, isterse beğenmeyin, Anti-Stalinist Alçaklık’ta sunulan tarihsel kanıtların ışığında Sovyetler Birliği’nin tarihini “Gizli Konuşma”nın eğlence parkı aynasında görmek artık olanaksızdır.

Soru- Peki, Anti-Stalinist Alçaklık, bilimsel bir araştırma için pek de uygun olmayan bir isim değil mi ?

Yanıt- Kitap; bibliyografik ve isim endeksleriyle, dipnotlarla ve belgesel eklerle birlikte, yani ciddi bir akademik yayının bütün gereklerine tamamen uygun bir biçimde yayımlandı. Hatta, daha geniş bir basım biçiminde yayımlandı. Bir yazarın bundan fazlasını beklemesi akla yatkın olur mu?

Tabii, ben taslak üzerinde çalışırken farklı bir başlık kullanıyordum. Kitapta, yapmış olduğum çalışmanın ana noktalarını öykü üslubuyla yansıtmak amacıyla düzenlediğim özgün bir bölüm daha vardı. Ancak, uzunluğu yüzünden ya da bir başka nedenle kitabın son hali içinde yer almadığını sanıyorum.

Sık sık rastlandığı gibi yayıncı bir başka isim önerdi. Ne de olsa, pazarda başarılı olacak bir yapıt yaratmak amacıyla redaksiyona, işin sanat yönüne ve diğer öğelere ilişkin düzenlemeleri yapmak yayıncının seçimine kalır.

Soru- Burada akla yatmayan bir husus var. Bir yandan, Hruşçov’un konuşmasının baştan ayağa yalanlardan oluştuğunu yazmışsınız. Öte yandan, SSCB liderliği içinde yer alan kişilerden bir teki bile hiçbir zaman bu açığa vurmalardan herhangi birinin yanlış olduğunu ileri sürmedi.

Yanıt- Ben daha da ileri gidiyor ve sessiz kalmak suretiyle onların tümünün Hruşçov’la tam bir dayanışma sergilediklerini söylüyorum. Ve burada en merak uyandırıcı sorulardan biriyle yüzyüze geliyoruz.

Varolan yaygın izlenimin tersine, “Gizli Konuşma”nın asıl hedefi Stalin’in kendisi değil, O’nun adının çağrıştırdığı belirli bir gelişme doğrultusuydu. Rus tarihçi Yuri Jukov bunu açıkça söyledi: Hruşçov’un amacı, Stalin’in sağlığında başlatılan, ancak henüz tamamlanmış olmaktan uzak olan demokratik reformları durdurmaktı.

Günümüzde insanların büyük çoğunluğunun kafasında “Stalin” ve “demokrasi” karşıt kavramlar, iki uyuşmaz ucu simgeleyen kavramlar, birbirine tamamen karşıt görüngülerdir, ki bunun –Hruşçov’un Konuşmasının etkisine bağlı olduğunu söylemeliyiz. Ancak, bu görüş yanlıştır. Stalin Lenin’in temsilî demokrasiye ilişkin görüşlerini paylaşıyor ve Sovyet devletinin inşası sırasında onun ilkelerinin yerleşmesi için uğraşıyordu.

Sovyet toplumunun demokratikleştirilmesi savaşımının, 1930’lardan 1950’lere kadar SSCB’nde yaşanan siyasal süreçlerin tam da merkezini oluşturan bu savaşımın başında Stalin bulunuyordu. Bu programın özü şuydu: Komünist Partisinin devlet içindeki rolü diğer ülkelerde olduğu gibi normal düzeylere indirilecek ve devletin siyasal liderliği parti listelerine göre değil, demokratik kurallar temelinde seçilecekti.

Sadece Hruşçov değil, anlaşıldığı kadarıyla diğer Sovyet liderleri de bu reformların ana doğrultusunu kabul etmiyorlardı. Her halükarda; Stalin’e yakın bellibaşlı siyasal kişililikler olan Malenkov, Molotov ve Kaganoviç, gönülsüz bir tarzda da olsa “Gizli Konuşma”nın altmetnini kabul etti ve onayladılar. Hruşçov ancak, Sovyet Parti elitinin (desteğini- G. A.) kazanmış olduğu için iktidara gelebildi, son derece tartışmalı “Gizli Konuşma”sını yapabildi ve kendi düşüncelerini kabul ettirebildi.

Bu vesileyle, Yuri Jukov (Rusya) ile John Arch Getty’ye (ABD), yapıtlarıyla benim “Gizli Konuşma”ya ilişkin çalışmama esin veren, Stalin’in, Hruşçov döneminden bu yana derinlere saklanmış bulunan demokrasi ilkelerine bağlılığı olgusunu açığa çıkaran bu iki tarihçiye minnettarlığımı ifade etmeme izin verin.

* Yazı dizimiz devam ederken arada bu vb. belgeler yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yöntemin sorunları inceleyecek okura katkı yapacağını düşünüyoruz. Bu yöntemi kullanırken ölçütümüz yayınladığımız yazılarla fikir birliği içinde olma ölçütü değildir ve olmayacaktır. Biz düşüncelerimizi 2011 yılında yayınlanmış olan kitabımızda ortaya koymuştuk. Keza bloğumuzda yayınlamaya devam ettiğimiz dizide de ortaya koymaya devam edeceğiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder