15)1945-1953 Arası Dönemin Genel Bir Değerlendirilmesi
1945-53 arası
dönemde, Stalin önderliğinde, içte ve dışta ciddi bir ideolojik mücadele
yürütülür. İdeolojik mücadele bir dizi sorunu kapsar.
Bürokratizme
ve onun görüngülerine karşı aslında küçümsenmeyecek bir mücadele yürütülür.
Fakat bu mücadele de, bürokrasi eliyle, gerçekte, adım adım işlevsizleştirilerek, biçimselleştirilerek ve
bürokrasi elinde yeni taktik
manevraların, konumlarını güçlendirmenin
aracı haline dönüştürülür. Çünkü bu mücadele yeni tip bürokratik
dejenerasyonun arka planının bilince çıkarılmasına dayanmamaktaydı. Dolayısıyla
köklü
ve bütüncül ele alınamamıştı.
Bu durumda da bürokrasiye karşı mücadelenin başarısız kalması kaçınılmazdı.
Yine bu
kesitte dikkat çeken bir diğer olgu da, II. Emperyalist Dünya Savaşı ve Anti
Faşist Savaş yıllarında gelişen liberal demokratik literatürün giderek yerini
(esas olarak) Marksist Leninist literatürün kavramlarına, vurgularına
bırakmasıdır.
O
uluslararası koşullarda bir ölçekte kaçınılmaz olan yeni bir dil
geliştirilmişti. “Demokratik müttefikler” olarak nitelendiren ABD, İngiltere
gibi ülkeler ve Hitler faşizmine karşı sadece ve sadece kendi sınıf çıkarları
doğrultusunda politik ve askeri mücadeleye belli bir aşamada istikrarsız da
olsa katılan burjuva kanatlarla (Fransa, İtalya vb.) kurulan cephesel birlikler*
; faşizme karşı demokratik hak ve
özgürlüklere sahip çıkma gereksinimi ve demokrasi-özgürlük mücadelesinin de
önderliğini üstlenme doğal ve acil misyonu o koşullarda belli bir derecede
halkçı ve liberal söyleme kayma gibi aşırılıkları da geliştirmişti.
Bu bakımdan
liberal, demokrat; sosyalist söylemi ciddi bir şekilde zayıflamış dilden esasen
arınılması, yeni koşullarda yeniden Marksist -Leninist söyleme dönülmesi,
önemli bir ideolojik duruşu ve mücadeleyi ifade ettiğini açık bir şekilde
vurgulamak ve önemsemek gerekmektedir.
Daha 1945’de,
dünya savaşının hemen ardından başlayan yeni tarihsel kesitte, ideolojik ve
kültürel alanda da gerçekten ciddi bir ideolojik mücadele Stalin önderliğinde,
Stalin-Jdanov yönetiminde başlatılır. SBKP(B)
XIX. Parti Kongre Raporu’nda şunları okuyoruz:
“Kitap,
gazete ve dergilerle bilimsel ve diğer ideolojik kurumların faaliyetinde ciddi
hata ve çarpıtmaların olması ender değildir, çünkü ideolojik çalışma yetersiz bir
şekilde yürütülüyor ve içerik olarak denetlenmiyor. Birçok bilimsel alanda
parti MK’sının müdahalesiyle, Sovyet insanına yabancı alışkanlık ve gelenekler
ortaya çıkarıldı, kast gibi içine kapanıklılık ve eleştiri karşısında
tahammülsüzlük saptandı, burjuva ideolojisinin çeşitli görünüm biçimleri ve tüm
olası bayağılaştırıcı çarpıtmalar açığa çıkarılıp bertaraf edildi. Felsefe,
biyoloji, fizyoloji, dilbilimi ve ekonomi politik alanındaki bilinen
tartışmalar, çeşitli bilimsel alanlarda çeşitli ideolojik boşluklar ortaya
çıkarıp, eleştirinin geliştirilmesi ve fikir mücadelesine atılım verdi ve
bilimin gelişmesinde büyük bir rol oynadı. Bilimsel cephenin birçok kesimde var
olan Arakçeyev rejimi dağıtıldı. Ama bazı bilim dallarında, büyüyen taze
güçleri geri iten, eleştiri karşısında sipere yatan ve bilimsel sorunları idari
yoldan çözmeye çalışan bazı bilim adamı gruplarının tekeli daha henüz tamamıyla
tasfiye edilmiş değil. Hiçbir bilim, yaltaklanma ve hatalar karşısında sessiz
kalma ortamında başarılı bir şekilde gelişemez: Bazı bilim adamı gruplarının
tekelini kurma ve sağlamlaştırma çabaları bilimde kaçınılmaz olarak durgunluğa
ve çürümeye yol açar.” (SBKP (B) XIX. SBKP XX. Parti Kongre Raporları, s.
99-100)
Görüldüğü
gibi, bu mücadele, oldukça kapsamlı bir alanda sürmüştür.
Partinin
düşen ideolojik-siyasi seviyesine, açık bir şekilde ihmal edilen ideolojik
çalışma olgusuna ısrarla dikkat çekilir Stalin tarafından. Bu olgu, ciddi bir
nitelik zayıflığına ve ideolojik boşluğa yol açmış, dahası, kızıl maskeli küçük
burjuva eğilimleri, bu eğilimin de aktif desteğinde açık burjuva ideolojik ve
kültürel bir canlanma ortaya çıkarak gelişmiştir.
SSCB’de
milliyetçi ve şoven eğilimler boy vermiştir. Parti ve Stalin, Sovyet ve
sosyalist yurtseverliği politikasının geliştirilmesine bağlı olarak, bu eski
dünyanın kalıntılarına karşı da mücadele eder. Konuyla ilgili ünlü Troçkist
İsaac Deutscher, “Stalin, Bir Devrimcinin Hayatı, Cilt 2”de şu aktarımı yapar:
“1945 yılı
başlarında, Merkez Komitesi, Rus tarihçilerinin dergisi Istoriçeski Journal’ı
kapamaya ve onun yerine Voprosk İstari’yi yayınlamaya karar verdi. Bu derginin
ilk sayısında şöyle deniyordu: ‘son birkaç yıldır yapılan tarih
araştırmalarımızda büyük devlet şovenliğine yönelen kusur ve eksiklikler vardı.
Çarlığın sömürgeci ve ilhakçı siyasetini yeniden değerlendirmek, Rusya
devletinin gelişmesinin açıklanmasına burjuva kavramlarını yeniden sokmak,
köylü hareketinin ihtilalci önemini inkar etmek, otokratik düzenin ileri
gelenlerini idealize etmek ve tarihi olayların incelenmesinde sınıf analizini
bir yana bırakmak gibi eğilimler ortaya çıkmıştı’(Voprosy İstorii, no 1 ,
1945)” (s. 387)
Malenkov, SBKP(B) MK adına, 1947’de komünist
partiler toplantısına sunduğu Çalışma Raporu’nda ise şunları söyler:
“Parti son
zamanlarda batının burjuva kültürü karşısında secdeye kapanan ve yaltaklanan
çeşitli söylemlere karşı enerjik bir mücadele başlatmak zorunda kaldı. Bu
söylemler belirli ölçülerde aydınlarımızın bazı tabakaları arasında yayılmış
bulunmakta ve çarlık Rusya’sı menfur geçmişinin bir kalıntısını
oluşturmaktadır.”
“SBKP(B)
MK’sının kararları Sovyet kültürünün temsilcilerini çürüyüp dağılmakta olan
burjuva edebiyatı ve sanatına tapınma karşısında uyarmıştır.” (SBKP(B) MK
Çalışma Raporu Üzerine, G. Malenkov, yayınlayan Özgürlük Dünyası, Sayı 84, Mart
1997, s. 95-96)
Aynı derginin
yine 84. sayısında yayınlanan “SBKP(B) MK’nın ‘Zvezda’ ve ‘Leningrad’ Dergileri
Hakkında Kararı - 14 ağustos 1946-” belgesinde yapılan değerlendirmeler de
çarpıcıdır.
Buna göre, “Zvezda” dergisinde “son zamanlarda
ideolojisiz ve ideolojiye zarar verici pek çok yapıt da yayınlanmıştır”,
derginin “büyük hatası, Sovyet edebiyatına yabancı olan yazar Zeşçenko’nun
eserlerine yer vermesidir”, dergi, dergi redaksiyonu, “uzun süreden beri, gençlerimizi yoldan çıkarmayı
ve zihinlerini yıkamayı hedefleyen boş, içeriksiz ve seviyesiz eserleri
yazmada, ideolojisizliği, bayağılığı ve depolitizasyonu yaymada” bu burjuva
baya dayanmakta, “Sovyet insanını küçük burjuvaya özgü zevkleri ve ahlakı olan,
ilkel, az kültürlü, aptal farz ederek Sovyet düzeniyle insanını çirkin ve
alaycı bir tarzda” tasvir etmektedir.
Yine aynı
kararda, aynı derginin “sanat için sanat” anlayışını savunan, halka “yabancı,
boş ve ideolojisi olmayan şiirin tipik temsilcisi olan” Anna Ahmatova’nın
eserleri de, dergide yayınlanan eserleri de mahkûm edilir. “Onun sanat için
sanat deyimi gibi eski salon zevklerini ifade eden burjuva aristokrat estetiği
ve dekadanlığı (simgecilik akımı-bn) pozisyonda donup kalan, halkın ayağına
gitmeyi amaç edinmeyen karamsar ve hayal kırıklığı anlatan şiirleri de
gençliğimizin eğitimine zarar vermektedir. Sovyet edebiyatında bu şiirlere”
katlanılamayacağı vurgulanır.
“Zvezda” ve
“Leningrad” dergilerinin redaksiyonu eleştirilirken, dergi yöneticilerinin
“Leninizm ideolojisini unuttuk”ları, dergilerin kitlelerin özellikle de
gençliğin eğitimini göz ardı ettikleri vurgulanır ve “bundan dolayı her
ideolojisiz, depolitik ‘sanat sanat içindir’ propagandası, Sovyet edebiyatına
yabancıdır; Sovyet halkı ve devleti için zararlıdır ve dergilerimizde” bu tür
burjuva yazı ve görüşlerin yer alamayacağının altı çizilir.
MK, Sovyet
Yazarlar Birliği Yönetimi’ni de sert bir biçimde eleştirir. SBKP (B) Leningrad
Şehir Komitesi de benzer bir biçimde sert bir eleştiriden geçirilir. Sonuçta “Leningrad”
dergisi kapatılır. “Zvezda” dergisi yönetimi yeniden yapılandırılır, MK, MK
Propaganda Kurulu Başkan Yardımcısını “Zvezda” dergisinin baş redaktörü olarak
tayin eder.
Hatırlatmak
isteriz ki bu gelişmeler 1946 yılında yaşanır. Yani
20’lerde vb. değil!
Yine aynı
tarihte “SBKP(B) MK’nın dramatik tiyatro repertuvarların iyileştirilmesi
konusunda ele alınan önlemler hakkındaki kararı” da önemli bir belgedir.
Kararda,
tiyatro repertuvarında “Sovyet yazarlarının modern oyunlarına fiilen yer
vermemesi”, zayıf niteliksiz, ideolojisiz oyunların sahnelenmesi eleştiriliyor,
bu kategorideki oyunların alışılmamış şekilde arttığı saptanıyor; “bu oyunlarda
Sovyet insanı küçük burjuvaya özgü zevkleri ve ahlak yapısı olan ilkel, az
kültürlü, biçimsiz ve alaycı bir tarzda tasvir ediliyor, olumsuz kahramanlar
daha çok canlı bir karakter olarak veriliyor, kuvvetli, iradeli ve becerikli
niteliklere sahip oluyorlar. Benzeri oyunlarda ele alınan konular genelde
uydurma ve yalan. Oyunlar, Sovyet yaşamı hakkında yanlış ve çirkin bir düşünce
oluşturuyor.”; “şu an tiyatrolarda sergilenen ve tarihi hiçbir eğitici yönü
olmayan oyunların bazılarında Çarların, hanların, ve makam sahibi kişilerin
yaşamları idealize edilmektedir.” “SBKP(B) MK, tiyatroların repertuarına
yabancı dram yazarlarının burjuva içerikli oyunlarını koyan Sanat Komitesi’nin
doğru bir çizgide olmadığını düşünmektedir.” “Yabancı burjuva yazarların
oyunlarını sahneleyen tiyatrolar aslında Sovyet sahnelerini kullanarak gerici burjuva
ideoloji ve ahlaki propaganda yapmak, Sovyet insanının zihniyetini çelmeye
gayret etmek, Sovyet toplumuna düşman dünya görüşünü yaymak ve kapitalizmden
kalma izleri insanların zihinlerinde tekrar canlandırmak için
çabalamaktadırlar.” “Sovyet tiyatroları eleştirmenleri rolünde pek çok uzman
ortaya çıkmaktadır gazete, edebiyat, sanat ve tiyatro dergilerinde sayıları
birkaç kişiyi geçmeyen, oyun ve tiyatrodan anlayan tarafsız ve yetenekli yeni
eleştirmenler de vardır.” Diğerleri
Sovyet devletinin, halkının, Sovyet dramının çıkarlarına ideolojik ve sanatsal
gelişimine “göre değil; grup, dostluk ve kişisel çıkarlara göre hareket
etmektedirler.” “ ‘Pravda’, ‘İzvestia’, ‘Komsomolskaya Pravda’ ve ‘Trud’
gazeteleri tiyatroların önemli bir eğitici özelliğini fazla dikkate almamakta
ve sanat meselesine gereken önemi vermemektedir.” “Sovyet basınına oldukça
yabancı olan eğilim ve ahlak kuralları yayılırken tiyatroların ve Sanat
Komitesi’nin hatalarına sessiz kalınıyor.” Sovyet gençliği cesur, yaşam dolu,
davasına inanan, engellerden korkmayan vb. özelliklere sahip olarak
yetiştirmeliyiz. Bunu yaparken de “aynı zamanda bu özelliklerin sadece bazı
insanlara ya da kahramanlara değil, milyonlarca Sovyet insanın sahip olduğu
gösterilmelidir” değerlendirmeleri yapılıyor.
Bu sert
ideolojik -siyasal eleştiriler, Sovyet yaşantısında hızla yeşerip yayılan burjuva ideoloji ve kültürüne işaret eder. Bu
olgu, eskiye ait kalıntıların elverişli
bir ortam bulur bulmaz düştüğü yerden hemen doğrulmaya ve hızla yayılmaya nasıl
da yetenekli olduğunu gösterir. (Daha özgün ve kuşkusuz SSCB deneyimi
yanında küçük bir örnek oluşturmakla birlikte, bu olguyu, komünist hareketin
tarihsel gelişmesinden gerekse de güncel gerçeğinden, yani eskinin canlanarak
komünist hareketi pençesine alması gerçeğinden de kolayca görmekteyiz.)
Peki, ama
devrimden 28 yıl sonra söz konusu
kalıntılar nasıl oluyor da yaşamın her alanında bu denli cüretle boy verip yayılabiliyor? Evet, nasıl oluyor da sosyalizmin
ideoloji, sanat, kültür kaleleri ve araçları, Yazarlar Birliği’nin, Sanat
Komitesi’nin, dergi yöneticilerinin destek ve teşvikiyle böylesine hızla
kirlenebiliyor; açık ve çıplak bir güçle kendini ortaya koyabiliyor?
Evet, eski
bin canlıdır, ideolojik seviye düşmüştür vb.; ancak tablo salt bu nedenlerle
izah edilemez, gerçekte SBKP(B) MK’nın eleştirdiği şey sadece sınırlı ölçekte görebildiği yeni tip bürokrasinin; aristokratik,
teknokratik, bürokratik bir küçük burjuva tabakanın dışa vuran çürümesinin biçimleridir. Söz konusu cüretin arkasında
her şeyden önce bürokratik tabaka ve
bürokratik dejenerasyon durmaktadır. Parti ve önderliğinin göremediği temel
neden her şeyden önce bu bürokratik çürümedir.
Dil bilimi ve
sosyalizmin ekonomik sorunları üzerine süren tartışmalar da ideolojik
mücadelenin diğer cepheleriydi. Partinin ideolojik donanımı geliştirmede tüm bu
mücadelelerin önemli rolü olduğunu ifade etmeliyiz.
Ayrıca,
Fransa, İtalya, Yunanistan Komünist
Partilerinin sağ oportünist sapmaya tekabül eden zaaflarının eleştirilerek
düzeltilmesi, bu partilerin yaptıkları özeleştiriler (bu özeleştirilerini ne kadar
özümsedikleri, daha doğrusu özümsemeden yaptıkları daha sonraki süreçte açığa
çıkmıştır, işin bu yanı ayrı bir tartışma konusudur) önemli bir gelişmeydi.
Keza
Titoizm’in gerçek yüzünün açığa çıkarılarak Uluslararası Komünist Hareket’ten
atılması son derece önemli bir diğer mücadeleydi.
Sonuç
itibariyle, ekonomik sorunlardan sanat- kültür cephesine, dil biliminden
bürokrasi eleştirisine dek uzanan acil ve temel sorunlarda kapsamlı bir çizgide
gerçekleştirilen ideolojik mücadele gerçekte, Stalin önderliğinde geliştirilen
önemli duruş ve mücadelelerdi.
Stalin’in ve
Parti’nin hata zaaf ve eksiklikleri bir yandan bürokratik dejenerasyonun önünü açmışken, öte yandan da gerçekte bürokratik yozlaşmanın önündeki en büyük engeldi Stalin. Bürokrasi,
Stalin hayattayken henüz bir sınıfa ya da
istikrarlı bir burjuva sınıf haline dönüşmemişti. Ama yeni burjuva sınıfa
dönüşecek, böyle bir sınıfın öncül
tabakasıydı, bir kasta dönüşmüştü, yeni tip küçük burjuva sınıfsal karaktere de
sahipti.
Bütün
derinliğiyle kavranmamış da olsa Stalin önderliğindeki ideolojik-siyasi
mücadele, gerçekte, nesnel olarak, filizlenmiş olan yeni tip burjuvaziye karşı
bir mücadele karakteri de taşıyordu.
Yalçın Küçük,
1947 yılı sonunda Bakanlar Kurulu’nun, savaş yıllarında uygulanan karne
sistemini kaldırdığını, “Bu dönemde ısrarla işçilerin ve bu arada en düşük
ücretli kesimin durumunun düzeltilmeye” çalışıldığını belirtir. Küçük şöyle
der:
“Alec Nove’un
verdiği bilgiye göre ücretlerdeki artış şöyle sıralanıyor: ‘ayda 110 rublelik
maksimum artış, en düşük ücretli kesime verildi. Orta düzeyli işçiler aylık 90
ruble artış aldılar. Ayda 900 rublenin üzerinde artış alanlara hiçbir artış
yapılmadı’. Savaştan sonra ekonomiyi normal işleyişine kavuşturacak adımlar
atıldı. Ancak bunlar pek de öyle, değer yasasını tüketim ve işgücü ödemelerine
egemen kılma yönünde olmadı. ‘para reformu’, bir Sovyet iktisat tarihinde
yazıldığı gibi ‘emekçilerin çıkarları göz önünde tutularak yapıldı ve esas
olarak, güç savaş yıllarında yeşeren ve ‘çekmecelerinde’ büyük miktarda para
biriktiren spekülatif unsurlara darbe indirdi.’ ” (Sovyetler Birliği’nde
Sosyalizmin Çözülüşü)
Bu ve benzeri
adımlar Stalin önderliğinde ücret ve gelir farklılaşmasının ayrıcalıklar
kazanmış tabakalar aleyhine kısmi de olsa azaltma yönünde atılan somut adımları
ifade ediyordu.
Ayrıca,
savaştan sonra, 1947-52 arası dönemde, kitlesel ihtiyaç maddelerinin (devlet
perakende satış fiyatlarının) 5 kez düşürülmesi de aynı yöndeki çarpıcı
adımlardır.
Yukarıdaki tablo,
1945-53 arası dönemde, Stalin önderliğinde yürütülen önemli mücadeleleri
gösteriyor. Ama aynı tablo, daha sonra yaşanan sürecin somut verilerinden de
görülebileceği gibi, Stalin önderliğinde 45-53 arası yürütülen mücadelenin
köklü ve yol açıcı, sürecin gerektirdiği
devrimci yenilenme ve atılım
gereksinimine yanıt vermekten uzak olduğunu ve bu mücadelenin parti ve kadroları yeni
bir atılımla ayağa kaldırma misyonunu oynayamadığını kanıtlamıştır. Eğer bu
mücadeleler yeni bir olgu olan yeni tip küçük burjuva tabakaya ve bürokrasiye
karşı mücadele ile birleştirilmiş olsaydı kuşkusuz ki sonuç, farklı olacaktı.
* Ki bu
taktik ittifakın bir nevi stratejik özellik kazanarak faşist kampın
ezilmesinden sonra örneğin Fransa ve İtalya’da ortak hükümetler kurmaya dek
ilerletilmesi tipik bir sağ oportünist sapmaydı.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder