3 Kasım 2016 Perşembe

I. BÖLÜM



15)1945-1953 Arası Dönemin Genel Bir Değerlendirilmesi
1945-53 arası dönemde, Stalin önderliğinde, içte ve dışta ciddi bir ideolojik mücadele yürütülür. İdeolojik mücadele bir dizi sorunu kapsar.
Bürokratizme ve onun görüngülerine karşı aslında küçümsenmeyecek bir mücadele yürütülür. Fakat bu mücadele de, bürokrasi eliyle, gerçekte, adım adım işlevsizleştirilerek, biçimselleştirilerek ve bürokrasi elinde yeni taktik manevraların, konumlarını güçlendirmenin aracı haline dönüştürülür. Çünkü bu mücadele yeni tip bürokratik dejenerasyonun arka planının bilince çıkarılmasına dayanmamaktaydı. Dolayısıyla köklü ve bütüncül ele alınamamıştı. Bu durumda da bürokrasiye karşı mücadelenin başarısız kalması kaçınılmazdı.
Yine bu kesitte dikkat çeken bir diğer olgu da, II. Emperyalist Dünya Savaşı ve Anti Faşist Savaş yıllarında gelişen liberal demokratik literatürün giderek yerini (esas olarak) Marksist Leninist literatürün kavramlarına, vurgularına bırakmasıdır.
O uluslararası koşullarda bir ölçekte kaçınılmaz olan yeni bir dil geliştirilmişti. “Demokratik müttefikler” olarak nitelendiren ABD, İngiltere gibi ülkeler ve Hitler faşizmine karşı sadece ve sadece kendi sınıf çıkarları doğrultusunda politik ve askeri mücadeleye belli bir aşamada istikrarsız da olsa katılan burjuva kanatlarla (Fransa, İtalya vb.) kurulan cephesel birlikler* ; faşizme karşı demokratik hak ve özgürlüklere sahip çıkma gereksinimi ve demokrasi-özgürlük mücadelesinin de önderliğini üstlenme doğal ve acil misyonu o koşullarda belli bir derecede halkçı ve liberal söyleme kayma gibi aşırılıkları da geliştirmişti.
Bu bakımdan liberal, demokrat; sosyalist söylemi ciddi bir şekilde zayıflamış dilden esasen arınılması, yeni koşullarda yeniden Marksist -Leninist söyleme dönülmesi, önemli bir ideolojik duruşu ve mücadeleyi ifade ettiğini açık bir şekilde vurgulamak ve önemsemek gerekmektedir.
Daha 1945’de, dünya savaşının hemen ardından başlayan yeni tarihsel kesitte, ideolojik ve kültürel alanda da gerçekten ciddi bir ideolojik mücadele Stalin önderliğinde, Stalin-Jdanov yönetiminde başlatılır. SBKP(B) XIX. Parti Kongre Raporu’nda şunları okuyoruz:
“Kitap, gazete ve dergilerle bilimsel ve diğer ideolojik kurumların faaliyetinde ciddi hata ve çarpıtmaların olması ender değildir, çünkü ideolojik çalışma yetersiz bir şekilde yürütülüyor ve içerik olarak denetlenmiyor. Birçok bilimsel alanda parti MK’sının müdahalesiyle, Sovyet insanına yabancı alışkanlık ve gelenekler ortaya çıkarıldı, kast gibi içine kapanıklılık ve eleştiri karşısında tahammülsüzlük saptandı, burjuva ideolojisinin çeşitli görünüm biçimleri ve tüm olası bayağılaştırıcı çarpıtmalar açığa çıkarılıp bertaraf edildi. Felsefe, biyoloji, fizyoloji, dilbilimi ve ekonomi politik alanındaki bilinen tartışmalar, çeşitli bilimsel alanlarda çeşitli ideolojik boşluklar ortaya çıkarıp, eleştirinin geliştirilmesi ve fikir mücadelesine atılım verdi ve bilimin gelişmesinde büyük bir rol oynadı. Bilimsel cephenin birçok kesimde var olan Arakçeyev rejimi dağıtıldı. Ama bazı bilim dallarında, büyüyen taze güçleri geri iten, eleştiri karşısında sipere yatan ve bilimsel sorunları idari yoldan çözmeye çalışan bazı bilim adamı gruplarının tekeli daha henüz tamamıyla tasfiye edilmiş değil. Hiçbir bilim, yaltaklanma ve hatalar karşısında sessiz kalma ortamında başarılı bir şekilde gelişemez: Bazı bilim adamı gruplarının tekelini kurma ve sağlamlaştırma çabaları bilimde kaçınılmaz olarak durgunluğa ve çürümeye yol açar.” (SBKP (B) XIX. SBKP XX. Parti Kongre Raporları, s. 99-100)
Görüldüğü gibi, bu mücadele, oldukça kapsamlı bir alanda sürmüştür.
Partinin düşen ideolojik-siyasi seviyesine, açık bir şekilde ihmal edilen ideolojik çalışma olgusuna ısrarla dikkat çekilir Stalin tarafından. Bu olgu, ciddi bir nitelik zayıflığına ve ideolojik boşluğa yol açmış, dahası, kızıl maskeli küçük burjuva eğilimleri, bu eğilimin de aktif desteğinde açık burjuva ideolojik ve kültürel bir canlanma ortaya çıkarak gelişmiştir.
SSCB’de milliyetçi ve şoven eğilimler boy vermiştir. Parti ve Stalin, Sovyet ve sosyalist yurtseverliği politikasının geliştirilmesine bağlı olarak, bu eski dünyanın kalıntılarına karşı da mücadele eder. Konuyla ilgili ünlü Troçkist İsaac Deutscher, “Stalin, Bir Devrimcinin Hayatı, Cilt 2”de şu aktarımı yapar:
“1945 yılı başlarında, Merkez Komitesi, Rus tarihçilerinin dergisi Istoriçeski Journal’ı kapamaya ve onun yerine Voprosk İstari’yi yayınlamaya karar verdi. Bu derginin ilk sayısında şöyle deniyordu: ‘son birkaç yıldır yapılan tarih araştırmalarımızda büyük devlet şovenliğine yönelen kusur ve eksiklikler vardı. Çarlığın sömürgeci ve ilhakçı siyasetini yeniden değerlendirmek, Rusya devletinin gelişmesinin açıklanmasına burjuva kavramlarını yeniden sokmak, köylü hareketinin ihtilalci önemini inkar etmek, otokratik düzenin ileri gelenlerini idealize etmek ve tarihi olayların incelenmesinde sınıf analizini bir yana bırakmak gibi eğilimler ortaya çıkmıştı’(Voprosy İstorii, no 1 , 1945)” (s. 387)
Malenkov, SBKP(B) MK adına, 1947’de komünist partiler toplantısına sunduğu Çalışma Raporu’nda ise şunları söyler:
“Parti son zamanlarda batının burjuva kültürü karşısında secdeye kapanan ve yaltaklanan çeşitli söylemlere karşı enerjik bir mücadele başlatmak zorunda kaldı. Bu söylemler belirli ölçülerde aydınlarımızın bazı tabakaları arasında yayılmış bulunmakta ve çarlık Rusya’sı menfur geçmişinin bir kalıntısını oluşturmaktadır.”
“SBKP(B) MK’sının kararları Sovyet kültürünün temsilcilerini çürüyüp dağılmakta olan burjuva edebiyatı ve sanatına tapınma karşısında uyarmıştır.” (SBKP(B) MK Çalışma Raporu Üzerine, G. Malenkov, yayınlayan Özgürlük Dünyası, Sayı 84, Mart 1997, s. 95-96)
Aynı derginin yine 84. sayısında yayınlanan “SBKP(B) MK’nın ‘Zvezda’ ve ‘Leningrad’ Dergileri Hakkında Kararı - 14 ağustos 1946-” belgesinde yapılan değerlendirmeler de çarpıcıdır.
Buna göre, “Zvezda” dergisinde “son zamanlarda ideolojisiz ve ideolojiye zarar verici pek çok yapıt da yayınlanmıştır”, derginin “büyük hatası, Sovyet edebiyatına yabancı olan yazar Zeşçenko’nun eserlerine yer vermesidir”, dergi, dergi redaksiyonu,  “uzun süreden beri, gençlerimizi yoldan çıkarmayı ve zihinlerini yıkamayı hedefleyen boş, içeriksiz ve seviyesiz eserleri yazmada, ideolojisizliği, bayağılığı ve depolitizasyonu yaymada” bu burjuva baya dayanmakta, “Sovyet insanını küçük burjuvaya özgü zevkleri ve ahlakı olan, ilkel, az kültürlü, aptal farz ederek Sovyet düzeniyle insanını çirkin ve alaycı bir tarzda” tasvir etmektedir.
Yine aynı kararda, aynı derginin “sanat için sanat” anlayışını savunan, halka “yabancı, boş ve ideolojisi olmayan şiirin tipik temsilcisi olan” Anna Ahmatova’nın eserleri de, dergide yayınlanan eserleri de mahkûm edilir. “Onun sanat için sanat deyimi gibi eski salon zevklerini ifade eden burjuva aristokrat estetiği ve dekadanlığı (simgecilik akımı-bn) pozisyonda donup kalan, halkın ayağına gitmeyi amaç edinmeyen karamsar ve hayal kırıklığı anlatan şiirleri de gençliğimizin eğitimine zarar vermektedir. Sovyet edebiyatında bu şiirlere” katlanılamayacağı vurgulanır.
“Zvezda” ve “Leningrad” dergilerinin redaksiyonu eleştirilirken, dergi yöneticilerinin “Leninizm ideolojisini unuttuk”ları, dergilerin kitlelerin özellikle de gençliğin eğitimini göz ardı ettikleri vurgulanır ve “bundan dolayı her ideolojisiz, depolitik ‘sanat sanat içindir’ propagandası, Sovyet edebiyatına yabancıdır; Sovyet halkı ve devleti için zararlıdır ve dergilerimizde” bu tür burjuva yazı ve görüşlerin yer alamayacağının altı çizilir.
MK, Sovyet Yazarlar Birliği Yönetimi’ni de sert bir biçimde eleştirir. SBKP (B) Leningrad Şehir Komitesi de benzer bir biçimde sert bir eleştiriden geçirilir. Sonuçta “Leningrad” dergisi kapatılır. “Zvezda” dergisi yönetimi yeniden yapılandırılır, MK, MK Propaganda Kurulu Başkan Yardımcısını “Zvezda” dergisinin baş redaktörü olarak tayin eder.
Hatırlatmak isteriz ki bu gelişmeler 1946 yılında yaşanır. Yani 20’lerde vb. değil!
Yine aynı tarihte “SBKP(B) MK’nın dramatik tiyatro repertuvarların iyileştirilmesi konusunda ele alınan önlemler hakkındaki kararı” da önemli bir belgedir.
Kararda, tiyatro repertuvarında “Sovyet yazarlarının modern oyunlarına fiilen yer vermemesi”, zayıf niteliksiz, ideolojisiz oyunların sahnelenmesi eleştiriliyor, bu kategorideki oyunların alışılmamış şekilde arttığı saptanıyor; “bu oyunlarda Sovyet insanı küçük burjuvaya özgü zevkleri ve ahlak yapısı olan ilkel, az kültürlü, biçimsiz ve alaycı bir tarzda tasvir ediliyor, olumsuz kahramanlar daha çok canlı bir karakter olarak veriliyor, kuvvetli, iradeli ve becerikli niteliklere sahip oluyorlar. Benzeri oyunlarda ele alınan konular genelde uydurma ve yalan. Oyunlar, Sovyet yaşamı hakkında yanlış ve çirkin bir düşünce oluşturuyor.”; “şu an tiyatrolarda sergilenen ve tarihi hiçbir eğitici yönü olmayan oyunların bazılarında Çarların, hanların, ve makam sahibi kişilerin yaşamları idealize edilmektedir.” “SBKP(B) MK, tiyatroların repertuarına yabancı dram yazarlarının burjuva içerikli oyunlarını koyan Sanat Komitesi’nin doğru bir çizgide olmadığını düşünmektedir.” “Yabancı burjuva yazarların oyunlarını sahneleyen tiyatrolar aslında Sovyet sahnelerini kullanarak gerici burjuva ideoloji ve ahlaki propaganda yapmak, Sovyet insanının zihniyetini çelmeye gayret etmek, Sovyet toplumuna düşman dünya görüşünü yaymak ve kapitalizmden kalma izleri insanların zihinlerinde tekrar canlandırmak için çabalamaktadırlar.” “Sovyet tiyatroları eleştirmenleri rolünde pek çok uzman ortaya çıkmaktadır gazete, edebiyat, sanat ve tiyatro dergilerinde sayıları birkaç kişiyi geçmeyen, oyun ve tiyatrodan anlayan tarafsız ve yetenekli yeni eleştirmenler de vardır.”  Diğerleri Sovyet devletinin, halkının, Sovyet dramının çıkarlarına ideolojik ve sanatsal gelişimine “göre değil; grup, dostluk ve kişisel çıkarlara göre hareket etmektedirler.” “ ‘Pravda’, ‘İzvestia’, ‘Komsomolskaya Pravda’ ve ‘Trud’ gazeteleri tiyatroların önemli bir eğitici özelliğini fazla dikkate almamakta ve sanat meselesine gereken önemi vermemektedir.” “Sovyet basınına oldukça yabancı olan eğilim ve ahlak kuralları yayılırken tiyatroların ve Sanat Komitesi’nin hatalarına sessiz kalınıyor.” Sovyet gençliği cesur, yaşam dolu, davasına inanan, engellerden korkmayan vb. özelliklere sahip olarak yetiştirmeliyiz. Bunu yaparken de “aynı zamanda bu özelliklerin sadece bazı insanlara ya da kahramanlara değil, milyonlarca Sovyet insanın sahip olduğu gösterilmelidir” değerlendirmeleri yapılıyor.
Bu sert ideolojik -siyasal eleştiriler, Sovyet yaşantısında hızla yeşerip yayılan burjuva ideoloji ve kültürüne işaret eder. Bu olgu, eskiye ait kalıntıların elverişli bir ortam bulur bulmaz düştüğü yerden hemen doğrulmaya ve hızla yayılmaya nasıl da yetenekli olduğunu gösterir. (Daha özgün ve kuşkusuz SSCB deneyimi yanında küçük bir örnek oluşturmakla birlikte, bu olguyu, komünist hareketin tarihsel gelişmesinden gerekse de güncel gerçeğinden, yani eskinin canlanarak komünist hareketi pençesine alması gerçeğinden de kolayca görmekteyiz.)
Peki, ama devrimden 28 yıl sonra söz konusu kalıntılar nasıl oluyor da yaşamın her alanında bu denli cüretle boy verip yayılabiliyor? Evet, nasıl oluyor da sosyalizmin ideoloji, sanat, kültür kaleleri ve araçları, Yazarlar Birliği’nin, Sanat Komitesi’nin, dergi yöneticilerinin destek ve teşvikiyle böylesine hızla kirlenebiliyor; açık ve çıplak bir güçle kendini ortaya koyabiliyor?
Evet, eski bin canlıdır, ideolojik seviye düşmüştür vb.; ancak tablo salt bu nedenlerle izah edilemez, gerçekte SBKP(B) MK’nın eleştirdiği şey sadece sınırlı ölçekte görebildiği yeni tip bürokrasinin; aristokratik, teknokratik, bürokratik bir küçük burjuva tabakanın dışa vuran çürümesinin biçimleridir. Söz konusu cüretin arkasında her şeyden önce bürokratik tabaka ve bürokratik dejenerasyon durmaktadır. Parti ve önderliğinin göremediği temel neden her şeyden önce bu bürokratik çürümedir.
Dil bilimi ve sosyalizmin ekonomik sorunları üzerine süren tartışmalar da ideolojik mücadelenin diğer cepheleriydi. Partinin ideolojik donanımı geliştirmede tüm bu mücadelelerin önemli rolü olduğunu ifade etmeliyiz.
Ayrıca, Fransa, İtalya, Yunanistan Komünist Partilerinin sağ oportünist sapmaya tekabül eden zaaflarının eleştirilerek düzeltilmesi, bu partilerin yaptıkları özeleştiriler (bu özeleştirilerini ne kadar özümsedikleri, daha doğrusu özümsemeden yaptıkları daha sonraki süreçte açığa çıkmıştır, işin bu yanı ayrı bir tartışma konusudur) önemli bir gelişmeydi.
Keza Titoizm’in gerçek yüzünün açığa çıkarılarak Uluslararası Komünist Hareket’ten atılması son derece önemli bir diğer mücadeleydi.
Sonuç itibariyle, ekonomik sorunlardan sanat- kültür cephesine, dil biliminden bürokrasi eleştirisine dek uzanan acil ve temel sorunlarda kapsamlı bir çizgide gerçekleştirilen ideolojik mücadele gerçekte, Stalin önderliğinde geliştirilen önemli duruş ve mücadelelerdi.
Stalin’in ve Parti’nin hata zaaf ve eksiklikleri bir yandan bürokratik dejenerasyonun önünü açmışken, öte yandan da gerçekte bürokratik yozlaşmanın önündeki en büyük engeldi Stalin. Bürokrasi, Stalin hayattayken henüz bir sınıfa ya da istikrarlı bir burjuva sınıf haline dönüşmemişti. Ama yeni burjuva sınıfa dönüşecek, böyle bir sınıfın öncül tabakasıydı, bir kasta dönüşmüştü, yeni tip küçük burjuva sınıfsal karaktere de sahipti.
Bütün derinliğiyle kavranmamış da olsa Stalin önderliğindeki ideolojik-siyasi mücadele, gerçekte, nesnel olarak, filizlenmiş olan yeni tip burjuvaziye karşı bir mücadele karakteri de taşıyordu.
Yalçın Küçük, 1947 yılı sonunda Bakanlar Kurulu’nun, savaş yıllarında uygulanan karne sistemini kaldırdığını, “Bu dönemde ısrarla işçilerin ve bu arada en düşük ücretli kesimin durumunun düzeltilmeye” çalışıldığını belirtir. Küçük şöyle der:
“Alec Nove’un verdiği bilgiye göre ücretlerdeki artış şöyle sıralanıyor: ‘ayda 110 rublelik maksimum artış, en düşük ücretli kesime verildi. Orta düzeyli işçiler aylık 90 ruble artış aldılar. Ayda 900 rublenin üzerinde artış alanlara hiçbir artış yapılmadı’. Savaştan sonra ekonomiyi normal işleyişine kavuşturacak adımlar atıldı. Ancak bunlar pek de öyle, değer yasasını tüketim ve işgücü ödemelerine egemen kılma yönünde olmadı. ‘para reformu’, bir Sovyet iktisat tarihinde yazıldığı gibi ‘emekçilerin çıkarları göz önünde tutularak yapıldı ve esas olarak, güç savaş yıllarında yeşeren ve ‘çekmecelerinde’ büyük miktarda para biriktiren spekülatif unsurlara darbe indirdi.’ ” (Sovyetler Birliği’nde Sosyalizmin Çözülüşü)
Bu ve benzeri adımlar Stalin önderliğinde ücret ve gelir farklılaşmasının ayrıcalıklar kazanmış tabakalar aleyhine kısmi de olsa azaltma yönünde atılan somut adımları ifade ediyordu.
Ayrıca, savaştan sonra, 1947-52 arası dönemde, kitlesel ihtiyaç maddelerinin (devlet perakende satış fiyatlarının) 5 kez düşürülmesi de aynı yöndeki çarpıcı adımlardır.
Yukarıdaki tablo, 1945-53 arası dönemde, Stalin önderliğinde yürütülen önemli mücadeleleri gösteriyor. Ama aynı tablo, daha sonra yaşanan sürecin somut verilerinden de görülebileceği gibi, Stalin önderliğinde 45-53 arası yürütülen mücadelenin köklü ve yol açıcı, sürecin gerektirdiği devrimci yenilenme ve atılım gereksinimine yanıt vermekten uzak olduğunu ve bu mücadelenin parti ve kadroları yeni bir atılımla ayağa kaldırma misyonunu oynayamadığını kanıtlamıştır. Eğer bu mücadeleler yeni bir olgu olan yeni tip küçük burjuva tabakaya ve bürokrasiye karşı mücadele ile birleştirilmiş olsaydı kuşkusuz ki sonuç, farklı olacaktı.

* Ki bu taktik ittifakın bir nevi stratejik özellik kazanarak faşist kampın ezilmesinden sonra örneğin Fransa ve İtalya’da ortak hükümetler kurmaya dek ilerletilmesi tipik bir sağ oportünist sapmaydı.
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder