17 Kasım 2016 Perşembe

I. BÖLÜM



17)Enver Hoca Ne Diyor?
Uzun olmakla birlikte Enver Hoca’nın bazı değerlendirmelerini aktarmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Hoca’nın eleştiri ve değerlendirmeleri önemlidir. Hele de kibir ve cehalet bataklığında boğulmuş, ne oldum delisine dönmüş, kendilerini “21. yüzyılın Marksizmi” üstadı olarak lanse eden, Marksizm-Leninizm’e saldırmayı erdem olarak kuşanmış, Enver Hoca’ya da oldukça küstahça tepeden bakanları gördükçe bu aktarmaları aynı zamanda bir vefa borcu olarak da yapmak gerektiğine inanmaktayız. Enver Hoca’nın ve AEP’in hata ve zaaflarını, ASHC’nin çöküşünün nedenlerini ise yazı dizimizin daha ileriki bölümlerinde ayrıca ele alacağız.
“Stalin ölümünün açıklanış ve cenaze töreninin düzenleniş tarzı, biz Arnavut Komünistlerinde ve halkında ve bizim gibi başkalarında da SBKP MK’sı Prezidyumu’nun bir çok üyesinin onun ölümünü sabırsızlıkla bekledikleri izlenimini yarattı. Stalin’in ölümünden bir gün sonra 6 Mart 1953’te, Parti Merkez Komitesi, Bakanlar Kurulu ve SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu hemen ortak toplantıya çağrıldı. Stalin’in ölümü gibi büyük kayıp durumlarında, acil toplantılar gerekli ve kaçınılmazdır. Ne var ki, bir gün sonra basına açıklanan pek çok önemli değişiklik bu acil toplantının başka bir nedenle değil …. koltukları paylaşmak için yapıldığını gösterdi! Stalin daha yeni ölmüştü: naaşı henüz son saygı duruşunun yapılacağı salona yerleştirilmemişti, saygı duruşunun ve cenaze töreninin programı henüz hazırlanmamıştı, Sovyet komünistleri ve Sovyet halkı büyük kayıplarına ağlıyorlardı. Üst düzey Sovyet önderliği ise tam da koltukları paylaşacak günü bulmuştu! Malenkov Başbakan, Beria Başbakan 1. Yardımcısı ve İçişleri Bakanı oldu; ve Bulganin, Kaganoviç, Mikoyan, Molotov diğer mevkileri paylaştılar. Aynı gün içinde parti ve devletin bütün üst organlarında önemli değişiklikler yapıldı. Merkez Komitesi Prezidyum Bürosu ve Prezidyum tek bir organda birleştirildi, parti MK’sına yeni sekreterler seçildi, birkaç bakanlık birleştirildi, Yüksek Sovyet Prezidyumu’nda değişiklikler yapıldı vb.
“Bu hareketler bizde hiç de iyi olmayan derin izlenimler bırakmamazlık edemezdi. Nasıl oluyor da bütün bu önemli değişiklikler aniden bir gün içinde yapıldı, hem de herhangi bir günde değil, yasın ilk gününde?! Mantık, bize her şeyin önceden hazırlanmış olduğuna itiyor. Bu değişiklikler listesi çok önceden kuşkulu bir gizlilik içinde hazırlanmıştı ve onlar yalnızca şunu bunu hoşnut etmek üzere bunları açıklamak için fırsat kolluyordu…
“Böyle olağanüstü önemli kararların tamamen olağan bir çalışma gününde bile, birkaç saat içinde alınması asla mümkün değildir.
“Ama bunlar başta yalnızca bizi sarsan daha sonra öğreneceğimiz gelişmeler, olaylar ve olgular, gizli ellerin komployu çok önceden hazırladığına ve Bolşevik Partisinin ve Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi yıkacak yola adım atmak için fırsat beklediğine bizi daha da inandırdı.
“… Biz ve bizim gibi birçokları, Stalin’in en yakın çalışma arkadaşı, eski ve en olgun Bolşevik, en deneyimli, Sovyetler Birliği içinde ve dışında en çok tanınan Molotov’un SBKP MK’sı Birinci Sekreterliği’ne seçileceğini düşünüyorduk. Ama öyle olmadı. Malenkov başa getirildi, Beria ikinci sıradaydı. O günlerde onların arkasında biraz daha gölgede bu iki önceli yutup tasfiye etmeye hazırlanan bir ‘panter’ duruyordu. Bu, Nikita Kruşçevdi.
“Kruşçev’in yükselişi gerçekten şaşırtıcı ve kuşku uyandırıcıydı… Yalnızca bir kaç gün sonra, 14 Mart 1953’te Malenkov ‘kendi isteğiyle’ parti merkez komitesi sekreterliği görevinden alındı (!); aynı gün seçilen yeni sekretaryanın bileşiminde ise Nikita Kruşçev ilk sırada yer aldı.
“Bunlar bizi ilgilendirmese de, bu tür davranışlar hiç de hoşumuza gitmedi. Üst düzeyde Sovyet önderliğinin sağlamlığıyla ilgili görüşlerimizde hayal kırıklığına uğramıştık, fakat bunun Sovyetler Birliği partisinde ve önderliğinde gelişen durum hakkında tam bilgi sahibi olmamamıza bağladık. Stalin’in kendisiyle, Malenkov, Molotov, Kruşçev, Beria, Mikoyen, Suslov, Voroşilov, Kagoneviç ve diğer belli başlı liderlerle yaptığım temaslarda, aralarında en küçük bölünme yada anlaşmazlık görmemiştim
“Stalin Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Marksist-Leninist birliği için tutarlılıkla savaşmıştı ve bu birliğin belirleyici etkenlerinden biriydi…
“Stalin, açık ilkeleri, büyük cesareti ve soğukkanlılığı, bir Marksist devrimcinin olgunluğu ve uzak görüşlülüğü olan seçkin bir Marksist Leninist olduğunu kanıtladı. Sovyetler Birliğindeki iç ve dış düşmanların gücünü giriştikleri oyunları ve sınırsız propagandaları, kullandıkları şeytani taktikleri düşünürsek, Sovyetler Birliği Komünist Partisi başındaki Stalin’in ilkelerini ve doğru hareketlerini hakkıyla değerlendirebiliriz. Bu haklı ve muazzam mücadele sürecinde bazı aşırılıklar olduysa bunları yapan Stalin değil, henüz o kadar güçlü olmadıkları dönemde meşum gizli amaçları için kendilerini en hararetli temizlik taraftarlarından gösteren Kruşçev, Beria ve şürakasıdır.” (Kruşçevciler, s, 10-11-12-13)
“Büyük yurtsever savaştan sonra, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde bazı olumsuz olgular belirdi. Zor ekonomik durum, Sovyetler Birliği’nin yakılıp yıkılması, uğradığı büyük insan kayıpları, Sovyetler Birliği’nin sağlamlaşıp ilerlemesi için kadroların ve kitlelerin tümüyle seferber edilmesini gerektiriyordu. Ama bunun yerine bir çok kadroda karakter ve ahlak düşkünlüğü fark ediliyordu. Öte yandan, kendini büyük gören unsurlar, kazanılan çarpışmalar hakkında yaygaraları ve böbürlenmeleriyle, madalyaları ve ayrıcalıklarıyla bir sürü kötü alışkanlıkları ve çarpık görüşleriyle partinin uyanıklığını boğuyor, içten çürümesine neden oluyorlardı. Ordu içinde despot ve küstah egemenliğini partiye de yayan, partinin proleter niteliğini değiştiren tabakalar yaratılmıştı. Parti devrimin kılıcı olmalıydı, ama bu tabaka onu paslandırdı.
“Savaştan önce de, ama özelikle savaştan sonra SBKP’de hoş olmayan ilgisizlik belirtilerinin ortaya çıktığı görüşündeyim. Bu partinin büyük bir itibarı vardı, çalışmasında muazzam başarılar elde etmişti, ama devrimci ruhunu kaybetmeye başlamıştı. Bürokrasi ve alışkanlık mikrobunu kapmıştı. Leninist normlar, Lenin ve Stalin öğretileri, aparaçikler tarafından, işlevsel değerden yoksun, bayat sloganlara, formüllere dönüştürüldü. Sovyetler Birliği, halkın çalıştığı, ürettiği ve yarattığı büyük bir ülkeydi. Sanayinin gerekli hızlarda geliştiği, sosyalist tarımın ilerlediği söyleniyordu, ama bu gelişme olması gereken düzeyde değildi.
“Gelişmeyi engelleyen Stalin’in ‘yanlış’ çizgisi değildir. Tersine bu çizgi doğru ve Marksist Leninistti ama çoğunlukla kötü uygulandı, hatta düşman unsurlarca çarpıtıldı, baltalandı. Stalin’in doğru çizgisi, parti saflarında ve devlet organlarındaki gizli düşmanlar, oportünistler, liberaller, troçkistler ve revizyonistler tarafından çarpıtıldı. Kruşçevler, Mikoyanlar, Suslovlar, Kosiginler vb. böyleydi ve böyle olduklarını daha sonra açıkça gösterdiler.
“Kruşçev ve darbedeki yakın arkadaşları daha Stalin’in ölümünden önce saman altından su yürüten, geniş çapta eyleme geçmek için hazırlık yapıp uygun anı bekleyen başlıca önderler arasındaydılar. Gerçek şu ki bu hainler çeşitli Rus karşıdevrimcilerinin deneylerinden, anarşistlerin, Troçkistlerin, Buharincilerin, deneyinden yararlanan kemikleşmiş komploculardı. Her ne kadar devrimden yararlı bir şey değil de, devrimin ve proletarya diktatörlüğün darbelerinden kaçarken, devrim ve sosyalizmi baltalamak için ihtiyaç duydukları her şeyi öğrendilerse, devrimin ve Bolşevik Partisi’nin deneyine de yabancı değillerdi. Tek kelimeyle karşıdevrimciydiler ve dalavereciydiler. Bir yandan sosyalizme, devrime, Bolşevik Komünist Partisi’ne, Lenin ve Stalin’e övgüler düzdüler, öte yandan karşıdevrimi hazırladılar.
“Bu nedenle, tüm bu birikmiş tortu, Stalin’i ve sosyalist rejimi överek gizledikleri en ince yöntemlerle sabotajı gerçekleştirdi. Bu unsurlar karşıdevrimi örgütlerken devrimi örgütsüzleştirdi; partide, devlette ve halkta korku ve terörü yaygınlaştırmak için iç düşmanlara ‘sertlik’ gösterdiler. Stalin’e ilettikleri esenlik dolu durumu yaratan onlardı; oysa gerçekte partinin temelini, devletin temelini yıktılar, manevi yozlaşmaya neden oldular ve gelecekte onu daha kolay yıkabilmek için Stalin putunu göklere çıkardılar.
“Bu, Sovyetler Birliği, SBKP ve tarihsel olguların gösterdiği gibi, düşmanlar tarafından kuşatılmış olan – Stalin üzerinde boğucu bir egemenliği olan şeytanca düşmanlık idi. Prezidyum ve Merkez Komite üyelerinden hemen hiç biri sosyalizmi ve Stalin’i savunmak için seslerini yükseltmedi.
“Parti, savaş ve çalışmalar konusunda Stalin’inin yönetim ve örgütlenme için verdiği politik, ideolojik ve örgütsel talimatların ayrıntılı bir tahlili yapıldığında genelde ilke hataları bulunmayacaktır;  ama bunların düşmanlar tarafından nasıl çarpıtıldığını ve uygulandığını göz önüne aldığımızda bu çarpıtmaların tehlikeli sonuçlarını, partinin neden bürokratikleşmeye başladığı, kendisini felce uğratan, devrimci ruh ve coşkusunu boğan, alışılagelen çalışmaya ve tehlikeli biçimciliğe gömülmeye başladığı gibi sonuçları görürüz. Parti, yalnızca başın, önderliğin kendi başına çalışıp her şeyi çözdüğü şeklinde yanlış bir yaklaşım, kalın bir pas tabakasıyla, siyasal duyarsızlıkla kaplandı. Böyle bir yaklaşımla öyle bir durum yaratıldı ki her yerde ve her şey hakkında şöyle deniyordu: ‘bu önderliğin işidir’, ‘Merkez Komitesi hata yapmaz’, ‘bunu Stalin söyledi’, ‘Nokta koy’, vb. vb. birçok şeyi Stalin söylememiş olabilirdi ama bunlar onun adıyla örtüldü.
“Aygıt ve memurlar ‘tam yetkili’, ‘yanılmaz’ oldular; demokratik merkeziyetçilik sloganı ve artık gerçekten Bolşevik olmayan Bolşevik eleştiri ve özeleştiri sloganları altında bürokratik bir biçimde çalıştılar. Kuşku yok ki Bolşevik parti eski canlılığını böyle kaybetti. Doğru sloganlarla yaşamını sürdürüyordu, ama bunlar yalnızca slogandı; emirleri yerine getiriyor ama kendi inisiyatifiyle hareket etmiyordu; parti yönetiminde kullanılan yöntemler ve çalışma biçimleriyle istenilenin tersine sonuçlar elde edildi.
“Böylesi koşullarda bürokratik idari önlemler devrimci önlemlere ağır basmaya başladı. Uyanıklık artık işlemiyordu. Çünkü ne kadar böbürlenilse de artık devrimci değildi. Parti ve kitlelerin uyanıklılığından, bürokratik aygıtların uyanıklığına dönüştürülüyordu; gerçekten de biçim açısından bütünüyle olamasa bile, devlet güvenlik organlarının ve mahkemelerin uyanıklığına dönüştürüldü.
“Böylesi koşullarda proleter olmayan işçi sınıfına ait olmayan duygu ve düşüncelerin SBKP’de, komünistler arasında ve birçok komünistin bilincinde kök salması ve yeşermesi anlaşılır bir şeydir. Kariyerizm, uşaklık, şarlatanlık, ahbap-çavuşluk, anti proleter ahlak vb. yaygınlaşmaya başladı. Bu kötülükler partiyi içinden çürüttü, sınıf mücadelesi ve fedakârlık duygularını boğdu, rahat, ayrıcalıklı, kişisel kazanç getiren ve olabildiğince az çalışma ve çaba gerektiren ‘iyi yaşam’ aramayı teşvik etti. Böylece burjuva ve küçük burjuva mantığı yaratıldı ve ‘biz bu sosyalist devlet için çalıştık’, ‘savaştık ve başarıya ulaştık, şimdi bırakın da faydasını görelim’, ‘bize dokunulamaz, geçmiş bizim kalkanımızdır’ şeklindeki sözlerle bu düşünce tarzı dile getirildi. En büyük tehlike ise, bu anlayışın iyi geçmişi ve proleter kökeni olan eski parti kadrolarında, hatta diğerlerine dürüstlük örneği olması gereken Merkez Komite Prezidiyum’u üyelerinde bile yerleşiyor olmasıydı. Önderliklerde, aygıtlarda bu tür pek çok insan vardı; devrimci söz ve deyimleri, Lenin ve Stalin’in teorik formüllerini ustalıkla kullandılar; başkalarının çalışmalarının şerefine sahip çıktılar ve kötü örneği yüreklendirdiler. Böylece Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde bürokratik kadrolardan oluşan bir işçi aristokrasisi yaratıldı.
“Ne yazık ki böylesi bir yozlaşma süreci, ‘sevindirici’, ‘umut veren’ sloganlar altında gelişti: ‘her şey olağan yolunda, partinin yasa ve kuralları çerçevesinde iyi gidiyor’. Gerçekte ise parti yasa ve normları çiğnendi. ‘sınıf mücadelesi sürüyor ve veriliyor’, ‘demokratik merkeziyetçilik korunuyor’, ‘eleştiri ve özeleştiri eskisi gibi sürüyor’, ‘partide çelikten birlik var’, ‘artık hizipçi parti düşmanı unsurlar yok’, ‘Troçkist ve Buharinci grupların zamanı geçti’ vb. vb. genel olarak söylenirse devrimci unsurlar bile, durumun böylesine çarpıtılarak görülmesini genelinde olağan bir gerçeklik olarak kabul ettiler, dramın ve ölümcül hataların özü burada yatıyor, bu nedenle de; düşmanların, hırsızların, ahlak kurallarını çiğneyenlerin mahkemelerce mahkûm edildiği değersiz üyelerin her zamanki gibi partiden atıldığı ve her zamanki gibi yeni üyelerin alındığı, bazıları gerçekleştirilmese de planların hayata geçirildiği, insanların eleştirildiği mahkûm edildiği, övüldüğü vb. telaşlanacak bir şey olmadığı düşünüldü. Bu yüzden, onlara göre yaşam olağan akışında sürüyordu, onun için de Stalin’e: ‘her şey olağan yolunda gidiyor’ diye bildirildi’. Eminiz ki büyük bir devrimci olan Stalin, partideki gerçek durumu bilseydi, bu sağlıksız anlayışa ezici yumruğunu indirir ve bütün parti ve Sovyet halkı onu desteklemek için ayağa fırlardı; çünkü haklı olarak Stalin’e büyük güven duyuyorlardı.
“Aygıtlar, Stalin’e yanlış bilgi vermek ve onun doğru talimatlarını bürokratik yoldan çarpıtmakla kalmadılar, üstelik parti ve halk içinde öylesine bir durum yaratmışlardı ki, Stalin yaşı ve sağlığı izin verdiği ölçüde parti ve halk kitlelerine gittiğinde var olan eksiklik ve hatalar hakkında ona bilgi vermediler; çünkü aygıt, komünistler ve kitleler arasında ‘Stalin’i kaygılandırmamalıyız’ düşüncesini yaygınlaştırmıştı.” (age., s. 25-26-27-28)
“Kruşçev ve Mikoyan planlı çalıştılar ve Stalin’in ölümünden sonra, Malenkov, Beria, Bulganin ve Voroşilov’un yalnız kör değil, hırslı olduklarının da ortaya çıkması ve her birinin iktidar için mücadele etmesi sayesinde de faaliyetlerine açık saha buldular.
“Onlar ve başkaları, eski devrimciler ve dürüst komünistler artık bürokratik alışkanlıkların baş gösteren bürokratik ‘yasallığın’ tipik temsilcisi olup çıkmışlardı; bu ‘yasallığı’ Kruşçevcilerin açık komplosuna karşı kullanmak için zayıf bir girişimde bulunduklarında iş işten geçmişti.” (age., s. 28-29)
“Kruşçev, Mikoyan ve öteki Kruşçevciler konumlarını güçlendirdiklerini, mareşaller aracılığıyla orduyu ele geçirdiklerini, Güvenlik Örgütünü kendi yollarına soktuklarını, Merkez Komitesinin çoğunluğunu kazandıklarını düşününce, Şubat 1956’da Stalin aleyhtarı ‘gizli’ raporu sundukları kötü ünlü 20. Kongreyi hazırlayıp yaptılar.
“Stalin’in ölümünden 20. Kongre’ye kadar, Kruşçevci komplocular ‘bürokratik yasallık’, ‘parti kuralları’, ‘kollektif önderlik’ ve ‘demokratik merkeziyetçilik’ ile şeytanca manevralar yaptılar; Stalin’in kaybı üzerine sahte gözyaşı döktüler böylece adım adım Stalin’in eserini, kişiliğini ve Marksizm Leninizm’i kundaklamaya hazırlandılar. Bu dönem Marksist Leninistler için çok öğretici derslerle doludur, çünkü Marksist Leninist bir parti için büyük tehlike olan ‘bürokratik yasallığın iflasını ortaya koyar; revizyonistlerin bu ‘bürokratik yasallık’tan yararlanmak için kullandıkları yöntemleri ortaya koyar; dürüst, deneyimli ama devrimci sınıf ruhunu yitirmiş olan devrimci önderlerin nasıl entrikacıların kucağına düştüğünü, devrimci lafızlarla maskeli revizyonist hainlerin şantaj ve demagojisi önünde nasıl boyun eğdiklerini gösterir.” (age., s. 94)
“Kruşçev ve Mikoyan, parti Merkez Komitesi Prezidiyumu’nun daha sonra ‘parti düşmanı grup’ olarak ilan edecekleri üyelerini önce birer birer, sonunda toptan tasfiye etmeye başladılar.
“Böylece, Stalin’in şanlı eserine iftira kampanyasına katılan onun eski savaş arkadaşları, bu umutsuz girişimden sonra, ‘parti düşmanı bir grup’ olarak tanımlandılar ve Kruşçevcilerden kesin darbeyi yediler. Kimse onların ardından ağlamadı, kimse onlara acımadı. Devrimci ruhlarını yitirmişlerdi, artık Marksist Leninist değil, Bolşevizm’in cesediydiler. Kruşçev’le birleşip Stalin’e ve yapıtına çamur atılmasına izin vermişlerdi: bir şeyler yapmaya çalıştılar ama parti yolunda değil, çünkü onlar için de parti yoktu.” (age., s. 97-98)
Komünist hareketin bu değerlendirmelerden de eleştirel dersler çıkarması gerektiği açıktır. Doğru şiarlar ya da doğru görünen şiarlar altına, doğru sözler ya da doğru görünen sözler ardına, parıltılı ya da çekici görünen sözler ardına gizlenen, kâğıt üzerinde farklı hayatın içinde farklı davranan küçük burjuva bürokratizmine; parti yasallığını çiğnemekte tereddüt etmeyen, kendini parti yasallığının üstünde ve dokunulmaz gören ama parti yasallığını partiye ve kadrolarına karşı çifte standart ekseninde kullanan tasfiyeciliğe karşı mücadele yaşamsal önemdedir. Parti yasallığına ilkeli bağlılıkla parti yasallığına bürokratik bağımlılık iki farklı şeydir. Sosyalist yasallığı çiğnemede tereddüt etmeyen, sosyalist yasallığın içini boşaltan, bürokratik yasallığa sığınan, ilkeli ve işlevsel değil bürokratik bağımlılık isteyen ve dayatan tasfiyeciliğe karşı mücadele ilkelere bağlı komünistlerin görevidir. Bürokratizm ve tasfiyecilik ikiz kardeştir. İkisi de anti-Marksist-Leninist, anti-parti zihniyet ve ruha sahiptir. Etkinleşsin ya da etkinleşmesin ikisi de komünist hareketteki küçük burjuvaziye dayanır, özel mülkiyet dünyasının baskısından da beslenir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder