17)Enver Hoca Ne Diyor?
Uzun olmakla
birlikte Enver Hoca’nın bazı değerlendirmelerini aktarmanın yararlı olacağını
düşünüyoruz. Hoca’nın eleştiri ve değerlendirmeleri önemlidir. Hele de kibir ve
cehalet bataklığında boğulmuş, ne oldum delisine dönmüş, kendilerini “21.
yüzyılın Marksizmi” üstadı olarak lanse eden, Marksizm-Leninizm’e saldırmayı
erdem olarak kuşanmış, Enver Hoca’ya da oldukça küstahça tepeden bakanları
gördükçe bu aktarmaları aynı zamanda bir vefa borcu olarak da yapmak
gerektiğine inanmaktayız. Enver Hoca’nın ve AEP’in hata ve zaaflarını, ASHC’nin
çöküşünün nedenlerini ise yazı dizimizin daha ileriki bölümlerinde ayrıca ele
alacağız.
“Stalin
ölümünün açıklanış ve cenaze töreninin düzenleniş tarzı, biz Arnavut
Komünistlerinde ve halkında ve bizim gibi başkalarında da SBKP MK’sı
Prezidyumu’nun bir çok üyesinin onun ölümünü sabırsızlıkla bekledikleri
izlenimini yarattı. Stalin’in ölümünden bir gün sonra 6 Mart 1953’te, Parti
Merkez Komitesi, Bakanlar Kurulu ve SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu hemen ortak
toplantıya çağrıldı. Stalin’in ölümü gibi büyük kayıp durumlarında, acil
toplantılar gerekli ve kaçınılmazdır. Ne var ki, bir gün sonra basına açıklanan
pek çok önemli değişiklik bu acil toplantının başka bir nedenle değil ….
koltukları paylaşmak için yapıldığını gösterdi! Stalin daha yeni ölmüştü: naaşı
henüz son saygı duruşunun yapılacağı salona yerleştirilmemişti, saygı duruşunun
ve cenaze töreninin programı henüz hazırlanmamıştı, Sovyet komünistleri ve
Sovyet halkı büyük kayıplarına ağlıyorlardı. Üst düzey Sovyet önderliği ise tam
da koltukları paylaşacak günü bulmuştu! Malenkov Başbakan, Beria Başbakan 1.
Yardımcısı ve İçişleri Bakanı oldu; ve Bulganin, Kaganoviç, Mikoyan, Molotov
diğer mevkileri paylaştılar. Aynı gün içinde parti ve devletin bütün üst
organlarında önemli değişiklikler yapıldı. Merkez Komitesi Prezidyum Bürosu ve
Prezidyum tek bir organda birleştirildi, parti MK’sına yeni sekreterler
seçildi, birkaç bakanlık birleştirildi, Yüksek Sovyet Prezidyumu’nda
değişiklikler yapıldı vb.
“Bu hareketler
bizde hiç de iyi olmayan derin izlenimler bırakmamazlık edemezdi. Nasıl oluyor
da bütün bu önemli değişiklikler aniden bir gün içinde yapıldı, hem de herhangi
bir günde değil, yasın ilk gününde?! Mantık, bize her şeyin önceden hazırlanmış
olduğuna itiyor. Bu değişiklikler listesi çok önceden kuşkulu bir gizlilik
içinde hazırlanmıştı ve onlar yalnızca şunu bunu hoşnut etmek üzere bunları
açıklamak için fırsat kolluyordu…
“Böyle
olağanüstü önemli kararların tamamen olağan bir çalışma gününde bile, birkaç
saat içinde alınması asla mümkün değildir.
“Ama bunlar
başta yalnızca bizi sarsan daha sonra öğreneceğimiz gelişmeler, olaylar ve
olgular, gizli ellerin komployu çok önceden hazırladığına ve Bolşevik
Partisinin ve Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi yıkacak yola adım atmak için
fırsat beklediğine bizi daha da inandırdı.
“… Biz ve
bizim gibi birçokları, Stalin’in en yakın çalışma arkadaşı, eski ve en olgun
Bolşevik, en deneyimli, Sovyetler Birliği içinde ve dışında en çok tanınan
Molotov’un SBKP MK’sı Birinci Sekreterliği’ne seçileceğini düşünüyorduk. Ama
öyle olmadı. Malenkov başa getirildi, Beria ikinci sıradaydı. O günlerde
onların arkasında biraz daha gölgede bu iki önceli yutup tasfiye etmeye
hazırlanan bir ‘panter’ duruyordu. Bu, Nikita Kruşçevdi.
“Kruşçev’in
yükselişi gerçekten şaşırtıcı ve kuşku uyandırıcıydı… Yalnızca bir kaç gün
sonra, 14 Mart 1953’te Malenkov ‘kendi isteğiyle’ parti merkez komitesi
sekreterliği görevinden alındı (!); aynı gün seçilen yeni sekretaryanın
bileşiminde ise Nikita Kruşçev ilk sırada yer aldı.
“Bunlar bizi
ilgilendirmese de, bu tür davranışlar hiç de hoşumuza gitmedi. Üst düzeyde
Sovyet önderliğinin sağlamlığıyla ilgili görüşlerimizde hayal kırıklığına
uğramıştık, fakat bunun Sovyetler Birliği partisinde ve önderliğinde gelişen
durum hakkında tam bilgi sahibi olmamamıza bağladık. Stalin’in kendisiyle,
Malenkov, Molotov, Kruşçev, Beria, Mikoyen, Suslov, Voroşilov, Kagoneviç ve
diğer belli başlı liderlerle yaptığım temaslarda, aralarında en küçük bölünme
yada anlaşmazlık görmemiştim
“Stalin
Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Marksist-Leninist birliği için
tutarlılıkla savaşmıştı ve bu birliğin belirleyici etkenlerinden biriydi…
“Stalin, açık
ilkeleri, büyük cesareti ve soğukkanlılığı, bir Marksist devrimcinin olgunluğu ve
uzak görüşlülüğü olan seçkin bir Marksist Leninist olduğunu kanıtladı.
Sovyetler Birliğindeki iç ve dış düşmanların gücünü giriştikleri oyunları ve
sınırsız propagandaları, kullandıkları şeytani taktikleri düşünürsek, Sovyetler
Birliği Komünist Partisi başındaki Stalin’in ilkelerini ve doğru hareketlerini
hakkıyla değerlendirebiliriz. Bu haklı ve muazzam mücadele sürecinde bazı
aşırılıklar olduysa bunları yapan Stalin değil, henüz o kadar güçlü olmadıkları
dönemde meşum gizli amaçları için kendilerini en hararetli temizlik
taraftarlarından gösteren Kruşçev, Beria ve şürakasıdır.” (Kruşçevciler, s,
10-11-12-13)
“Büyük
yurtsever savaştan sonra, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde bazı olumsuz
olgular belirdi. Zor ekonomik durum, Sovyetler Birliği’nin yakılıp yıkılması,
uğradığı büyük insan kayıpları, Sovyetler Birliği’nin sağlamlaşıp ilerlemesi
için kadroların ve kitlelerin tümüyle seferber edilmesini gerektiriyordu. Ama
bunun yerine bir çok kadroda karakter ve ahlak düşkünlüğü fark ediliyordu. Öte
yandan, kendini büyük gören unsurlar, kazanılan çarpışmalar hakkında
yaygaraları ve böbürlenmeleriyle, madalyaları ve ayrıcalıklarıyla bir sürü kötü
alışkanlıkları ve çarpık görüşleriyle partinin uyanıklığını boğuyor, içten
çürümesine neden oluyorlardı. Ordu içinde despot ve küstah egemenliğini partiye
de yayan, partinin proleter niteliğini değiştiren tabakalar yaratılmıştı. Parti
devrimin kılıcı olmalıydı, ama bu tabaka onu paslandırdı.
“Savaştan
önce de, ama özelikle savaştan sonra SBKP’de hoş olmayan ilgisizlik
belirtilerinin ortaya çıktığı görüşündeyim. Bu partinin büyük bir itibarı
vardı, çalışmasında muazzam başarılar elde etmişti, ama devrimci ruhunu
kaybetmeye başlamıştı. Bürokrasi ve alışkanlık mikrobunu kapmıştı. Leninist
normlar, Lenin ve Stalin öğretileri, aparaçikler tarafından, işlevsel değerden
yoksun, bayat sloganlara, formüllere dönüştürüldü. Sovyetler Birliği, halkın
çalıştığı, ürettiği ve yarattığı büyük bir ülkeydi. Sanayinin gerekli hızlarda
geliştiği, sosyalist tarımın ilerlediği söyleniyordu, ama bu gelişme olması
gereken düzeyde değildi.
“Gelişmeyi
engelleyen Stalin’in ‘yanlış’ çizgisi değildir. Tersine bu çizgi doğru ve
Marksist Leninistti ama çoğunlukla kötü uygulandı, hatta düşman unsurlarca
çarpıtıldı, baltalandı. Stalin’in doğru çizgisi, parti saflarında ve devlet
organlarındaki gizli düşmanlar, oportünistler, liberaller, troçkistler ve
revizyonistler tarafından çarpıtıldı. Kruşçevler, Mikoyanlar, Suslovlar,
Kosiginler vb. böyleydi ve böyle olduklarını daha sonra açıkça gösterdiler.
“Kruşçev ve
darbedeki yakın arkadaşları daha Stalin’in ölümünden önce saman altından su
yürüten, geniş çapta eyleme geçmek için hazırlık yapıp uygun anı bekleyen
başlıca önderler arasındaydılar. Gerçek şu ki bu hainler çeşitli Rus
karşıdevrimcilerinin deneylerinden, anarşistlerin, Troçkistlerin,
Buharincilerin, deneyinden yararlanan kemikleşmiş komploculardı. Her ne kadar
devrimden yararlı bir şey değil de, devrimin ve proletarya diktatörlüğün
darbelerinden kaçarken, devrim ve sosyalizmi baltalamak için ihtiyaç duydukları
her şeyi öğrendilerse, devrimin ve Bolşevik Partisi’nin deneyine de yabancı
değillerdi. Tek kelimeyle karşıdevrimciydiler ve dalavereciydiler. Bir yandan
sosyalizme, devrime, Bolşevik Komünist Partisi’ne, Lenin ve Stalin’e övgüler
düzdüler, öte yandan karşıdevrimi hazırladılar.
“Bu nedenle,
tüm bu birikmiş tortu, Stalin’i ve sosyalist rejimi överek gizledikleri en ince
yöntemlerle sabotajı gerçekleştirdi. Bu unsurlar karşıdevrimi örgütlerken
devrimi örgütsüzleştirdi; partide, devlette ve halkta korku ve terörü
yaygınlaştırmak için iç düşmanlara ‘sertlik’ gösterdiler. Stalin’e ilettikleri
esenlik dolu durumu yaratan onlardı; oysa gerçekte partinin temelini, devletin
temelini yıktılar, manevi yozlaşmaya neden oldular ve gelecekte onu daha kolay
yıkabilmek için Stalin putunu göklere çıkardılar.
“Bu,
Sovyetler Birliği, SBKP ve tarihsel olguların gösterdiği gibi, düşmanlar
tarafından kuşatılmış olan – Stalin üzerinde boğucu bir egemenliği olan
şeytanca düşmanlık idi. Prezidyum ve Merkez Komite üyelerinden hemen hiç biri
sosyalizmi ve Stalin’i savunmak için seslerini yükseltmedi.
“Parti, savaş
ve çalışmalar konusunda Stalin’inin yönetim ve örgütlenme için verdiği politik,
ideolojik ve örgütsel talimatların ayrıntılı bir tahlili yapıldığında genelde
ilke hataları bulunmayacaktır; ama
bunların düşmanlar tarafından nasıl çarpıtıldığını ve uygulandığını göz önüne
aldığımızda bu çarpıtmaların tehlikeli sonuçlarını, partinin neden
bürokratikleşmeye başladığı, kendisini felce uğratan, devrimci ruh ve coşkusunu
boğan, alışılagelen çalışmaya ve tehlikeli biçimciliğe gömülmeye başladığı gibi
sonuçları görürüz. Parti, yalnızca başın, önderliğin kendi başına çalışıp her
şeyi çözdüğü şeklinde yanlış bir yaklaşım, kalın bir pas tabakasıyla, siyasal
duyarsızlıkla kaplandı. Böyle bir yaklaşımla öyle bir durum yaratıldı ki her
yerde ve her şey hakkında şöyle deniyordu: ‘bu önderliğin işidir’, ‘Merkez
Komitesi hata yapmaz’, ‘bunu Stalin söyledi’, ‘Nokta koy’, vb. vb. birçok şeyi
Stalin söylememiş olabilirdi ama bunlar onun adıyla örtüldü.
“Aygıt ve
memurlar ‘tam yetkili’, ‘yanılmaz’ oldular; demokratik merkeziyetçilik sloganı
ve artık gerçekten Bolşevik olmayan Bolşevik eleştiri ve özeleştiri sloganları
altında bürokratik bir biçimde çalıştılar. Kuşku yok ki Bolşevik parti eski
canlılığını böyle kaybetti. Doğru sloganlarla yaşamını sürdürüyordu, ama bunlar
yalnızca slogandı; emirleri yerine getiriyor ama kendi inisiyatifiyle hareket etmiyordu;
parti yönetiminde kullanılan yöntemler ve çalışma biçimleriyle istenilenin
tersine sonuçlar elde edildi.
“Böylesi
koşullarda bürokratik idari önlemler devrimci önlemlere ağır basmaya başladı.
Uyanıklık artık işlemiyordu. Çünkü ne kadar böbürlenilse de artık devrimci
değildi. Parti ve kitlelerin uyanıklılığından, bürokratik aygıtların
uyanıklığına dönüştürülüyordu; gerçekten de biçim açısından bütünüyle olamasa
bile, devlet güvenlik organlarının ve mahkemelerin uyanıklığına dönüştürüldü.
“Böylesi koşullarda
proleter olmayan işçi sınıfına ait olmayan duygu ve düşüncelerin SBKP’de,
komünistler arasında ve birçok komünistin bilincinde kök salması ve yeşermesi
anlaşılır bir şeydir. Kariyerizm, uşaklık, şarlatanlık, ahbap-çavuşluk, anti
proleter ahlak vb. yaygınlaşmaya başladı. Bu kötülükler partiyi içinden
çürüttü, sınıf mücadelesi ve fedakârlık duygularını boğdu, rahat, ayrıcalıklı,
kişisel kazanç getiren ve olabildiğince az çalışma ve çaba gerektiren ‘iyi
yaşam’ aramayı teşvik etti. Böylece burjuva ve küçük burjuva mantığı yaratıldı
ve ‘biz bu sosyalist devlet için çalıştık’, ‘savaştık ve başarıya ulaştık,
şimdi bırakın da faydasını görelim’, ‘bize dokunulamaz, geçmiş bizim
kalkanımızdır’ şeklindeki sözlerle bu düşünce tarzı dile getirildi. En büyük tehlike
ise, bu anlayışın iyi geçmişi ve proleter kökeni olan eski parti kadrolarında,
hatta diğerlerine dürüstlük örneği olması gereken Merkez Komite Prezidiyum’u
üyelerinde bile yerleşiyor olmasıydı. Önderliklerde, aygıtlarda bu tür pek çok
insan vardı; devrimci söz ve deyimleri, Lenin ve Stalin’in teorik formüllerini
ustalıkla kullandılar; başkalarının çalışmalarının şerefine sahip çıktılar ve
kötü örneği yüreklendirdiler. Böylece Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde
bürokratik kadrolardan oluşan bir işçi aristokrasisi yaratıldı.
“Ne yazık ki
böylesi bir yozlaşma süreci, ‘sevindirici’, ‘umut veren’ sloganlar altında
gelişti: ‘her şey olağan yolunda, partinin yasa ve kuralları çerçevesinde iyi
gidiyor’. Gerçekte ise parti yasa ve normları çiğnendi. ‘sınıf mücadelesi
sürüyor ve veriliyor’, ‘demokratik merkeziyetçilik korunuyor’, ‘eleştiri ve
özeleştiri eskisi gibi sürüyor’, ‘partide çelikten birlik var’, ‘artık hizipçi
parti düşmanı unsurlar yok’, ‘Troçkist ve Buharinci grupların zamanı geçti’ vb.
vb. genel olarak söylenirse devrimci unsurlar bile, durumun böylesine
çarpıtılarak görülmesini genelinde olağan bir gerçeklik olarak kabul ettiler,
dramın ve ölümcül hataların özü burada yatıyor, bu nedenle de; düşmanların,
hırsızların, ahlak kurallarını çiğneyenlerin mahkemelerce mahkûm edildiği
değersiz üyelerin her zamanki gibi partiden atıldığı ve her zamanki gibi yeni
üyelerin alındığı, bazıları gerçekleştirilmese de planların hayata geçirildiği,
insanların eleştirildiği mahkûm edildiği, övüldüğü vb. telaşlanacak bir şey
olmadığı düşünüldü. Bu yüzden, onlara göre yaşam olağan akışında sürüyordu,
onun için de Stalin’e: ‘her şey olağan yolunda gidiyor’ diye bildirildi’.
Eminiz ki büyük bir devrimci olan Stalin, partideki gerçek durumu bilseydi, bu
sağlıksız anlayışa ezici yumruğunu indirir ve bütün parti ve Sovyet halkı onu
desteklemek için ayağa fırlardı; çünkü haklı olarak Stalin’e büyük güven
duyuyorlardı.
“Aygıtlar,
Stalin’e yanlış bilgi vermek ve onun doğru talimatlarını bürokratik yoldan
çarpıtmakla kalmadılar, üstelik parti ve halk içinde öylesine bir durum
yaratmışlardı ki, Stalin yaşı ve sağlığı izin verdiği ölçüde parti ve halk
kitlelerine gittiğinde var olan eksiklik ve hatalar hakkında ona bilgi
vermediler; çünkü aygıt, komünistler ve kitleler arasında ‘Stalin’i
kaygılandırmamalıyız’ düşüncesini yaygınlaştırmıştı.” (age., s. 25-26-27-28)
“Kruşçev ve
Mikoyan planlı çalıştılar ve Stalin’in ölümünden sonra, Malenkov, Beria,
Bulganin ve Voroşilov’un yalnız kör değil, hırslı olduklarının da ortaya
çıkması ve her birinin iktidar için mücadele etmesi sayesinde de faaliyetlerine
açık saha buldular.
“Onlar ve
başkaları, eski devrimciler ve dürüst komünistler artık bürokratik
alışkanlıkların baş gösteren bürokratik ‘yasallığın’ tipik temsilcisi olup
çıkmışlardı; bu ‘yasallığı’ Kruşçevcilerin açık komplosuna karşı kullanmak için
zayıf bir girişimde bulunduklarında iş işten geçmişti.” (age., s. 28-29)
“Kruşçev,
Mikoyan ve öteki Kruşçevciler konumlarını güçlendirdiklerini, mareşaller
aracılığıyla orduyu ele geçirdiklerini, Güvenlik Örgütünü kendi yollarına
soktuklarını, Merkez Komitesinin çoğunluğunu kazandıklarını düşününce, Şubat
1956’da Stalin aleyhtarı ‘gizli’ raporu sundukları kötü ünlü 20. Kongreyi
hazırlayıp yaptılar.
“Stalin’in
ölümünden 20. Kongre’ye kadar, Kruşçevci komplocular ‘bürokratik yasallık’,
‘parti kuralları’, ‘kollektif önderlik’ ve ‘demokratik merkeziyetçilik’ ile
şeytanca manevralar yaptılar; Stalin’in kaybı üzerine sahte gözyaşı döktüler
böylece adım adım Stalin’in eserini, kişiliğini ve Marksizm Leninizm’i
kundaklamaya hazırlandılar. Bu dönem Marksist Leninistler için çok öğretici
derslerle doludur, çünkü Marksist Leninist bir parti için büyük tehlike olan
‘bürokratik yasallığın iflasını ortaya koyar; revizyonistlerin bu ‘bürokratik
yasallık’tan yararlanmak için kullandıkları yöntemleri ortaya koyar; dürüst,
deneyimli ama devrimci sınıf ruhunu yitirmiş olan devrimci önderlerin nasıl
entrikacıların kucağına düştüğünü, devrimci lafızlarla maskeli revizyonist
hainlerin şantaj ve demagojisi önünde nasıl boyun eğdiklerini gösterir.” (age.,
s. 94)
“Kruşçev ve
Mikoyan, parti Merkez Komitesi Prezidiyumu’nun daha sonra ‘parti düşmanı grup’
olarak ilan edecekleri üyelerini önce birer birer, sonunda toptan tasfiye
etmeye başladılar.
“Böylece,
Stalin’in şanlı eserine iftira kampanyasına katılan onun eski savaş
arkadaşları, bu umutsuz girişimden sonra, ‘parti düşmanı bir grup’ olarak
tanımlandılar ve Kruşçevcilerden kesin darbeyi yediler. Kimse onların ardından
ağlamadı, kimse onlara acımadı. Devrimci ruhlarını yitirmişlerdi, artık
Marksist Leninist değil, Bolşevizm’in cesediydiler. Kruşçev’le birleşip
Stalin’e ve yapıtına çamur atılmasına izin vermişlerdi: bir şeyler yapmaya
çalıştılar ama parti yolunda değil, çünkü onlar için de parti yoktu.” (age., s.
97-98)
Komünist
hareketin bu değerlendirmelerden de eleştirel dersler çıkarması gerektiği
açıktır. Doğru şiarlar ya da doğru görünen şiarlar altına, doğru sözler ya da
doğru görünen sözler ardına, parıltılı ya da çekici görünen sözler ardına
gizlenen, kâğıt üzerinde farklı hayatın içinde farklı davranan küçük burjuva
bürokratizmine; parti yasallığını çiğnemekte tereddüt etmeyen, kendini parti
yasallığının üstünde ve dokunulmaz gören ama parti yasallığını partiye ve
kadrolarına karşı çifte standart ekseninde kullanan tasfiyeciliğe karşı
mücadele yaşamsal önemdedir. Parti yasallığına ilkeli bağlılıkla parti yasallığına bürokratik bağımlılık iki farklı şeydir. Sosyalist yasallığı
çiğnemede tereddüt etmeyen, sosyalist yasallığın içini boşaltan, bürokratik
yasallığa sığınan, ilkeli ve işlevsel değil bürokratik bağımlılık isteyen ve
dayatan tasfiyeciliğe karşı mücadele ilkelere bağlı komünistlerin görevidir.
Bürokratizm ve tasfiyecilik ikiz kardeştir. İkisi de anti-Marksist-Leninist,
anti-parti zihniyet ve ruha sahiptir. Etkinleşsin ya da etkinleşmesin ikisi de
komünist hareketteki küçük burjuvaziye dayanır, özel mülkiyet dünyasının
baskısından da beslenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder