Translate

30 Ekim 2019 Çarşamba

PROLETARYA ve POSTMARKSİZM*
III
''Altı çizilerek okunmalıdır: Marks’ın, Lenin’in dört dörtlük yadsınması ve tasfiyesinden, tipik bir kokuşmuş burjuva liberalizmden başka bir şey olmayan post-Marksizme göre, sosyalist bir hareket, ekonomik, sınıfsal ve politik temellerinden ve tablodan bağımsız ya da özerk olarak ideolojik-siyasi olarak kendini oluşturabilir ve oluşturmalıdır; sosyalist hareketin ilkesel ve pratik-politik olarak sınıfla bağlı olması, sınıfı temsil etme iddiası gereksizdir, zorunlu değildir. İdeolojik ve siyasal çıkarlar söylem yoluyla kurulmalı ve kurgulanmalıdır. Onların maddi ve sınıfsal temellere oturması gerekmez; pratik-politik olarak örneğin işçi sınıfına dayanması gerekmez ve gerekmemelidir. Proleter sınıfın maddi çıkarlarını ifade eden, ona dayanan bir önderlik ve hegemonya perspektifi, çokluk üzerinde iktidarcı, totaliter, indirgemeci perspektiftir. Sosyalist hareket ezilenler/çokluk/çoğul değişken özneler içerisinde çalışmalı, tekil kimlikler üzerinden, anı yaşayarak siyaset yapmalıdır. Politik çalışma nerde güç olunabilecekse oraya yöneltilmelidir. Sınıf siyaseti bitmiştir; 20. asrın hegemonik paradigmasına dayanan ve onu ifade eden sınıf mücadelesine proletaryanın önderlik/öncülük etmesi perspektifi artık bitmiştir. Proletaryanın mücadelede, devrimlerde hegemonyasını kurması gerektiği şeklindeki eski Marksist teorinin sınıfa biçtiği ayrıcalıklı yer de kalmamıştır; işçi sınıfı da diğer ezilen toplumsal kategorilerden birisidir en fazlasından; aralarındaki ilişki eşitlik ve özgürlük ilişkisi olmalı; sosyalistler, bu temelde, 'çokluk'a dönük çalışmalıdırlar. Ezilenler arasında hegemonik ve hiyerarşik paradigma dogmatizmdir, muhafazakarlıktır, anomalidir, anakroniktir. 'Eşdeğer farklılıklar' arasına hiyerarşiyi koymayalım. Söylem yoluyla üretilmiş totaliter, otoriter bakış açılarından kopalım. Ezilenler içinde ya da çokluk içinde modernist iktidar ilişkileri (önderlik, hegemonya vb.) kurmayalım. 20. yüzyılın sosyalizm deneyleri de proletaryanın ve ideolojisinin iflas ettiği, infilak ettiği bir yüz yıldır. Sınıf hiçbir zaman iddia edildiği gibi devrimci bir tarihsel rol falan da oynamamıştır; sınıfa neden güveniyorsunuz ki! Sizin sınıf dediğiniz artık 'çokluk'tur. 'Çokluk'a dönük çalışın ama bu da zaten sosyalist çalışmadır. Sınıf ve sınıf siyaseti artık ölmüştür, anlayın artık bunu canım! Üstelik bu perspektif, Marks-Engels’in Komünist Manifestosu’ndan daha radikal, daha militan bir Komünist Manifesto’dur; bu, çağımızın Manifestosu’dur. Bırakın şu dinozorluğu; muhafazakar olmayın, doktriner direnişinizden vazgeçin artık; direnmeyin yeni çağın Komünist Manifesto’suna karşı. Sizleri anlamak mümkün değil doğrusu!!! Modernizmin dünyasından, o dünyanın bir kolu, bir biçimi olan 'sınıfçı Marksizm'den, 'dogmatik Marksizm'den, 'mezhepçi Marksizm'den, Marksizm-Leninizm’den, 'Stalinizm'den kopalım artık. Lütfen proletaryaya önderlik rolü biçerek, sınıf hareketine dayanan bir sosyalist çalışma inşa ederek 'çokluk'u, 'çokluk'un işçiler dışındaki diğer 'ezilen' kesim ve kategorilerini ötekileştirmeyelim; önemli olan söylemdir pratik değil, söylem eylemi de belirler, her şey söylemdir, dildir, dilin de kemiği yoktur, anlayın lütfen vs. vs. İşte böyle!''
''Demek ki, maddi bir güç olarak, dünyayı değiştirecek tek sınıf olarak işçi sınıfını temel alarak, pratik tutarlılıkla sınıf hareketine bağlanmak yerine, söylemle, 'çokluk'a, yani 'ezilenler'e dönük söylem düzeyinde sosyalist politika yapmak; sınıf hareketine dayanan bir 'söylem', propaganda, ajitasyon, örgütlenme ve eylem yerine, sosyalizm adına çokluğa ('ezilenler'e) dönük genel politika yapmak Marksizm-Leninizm değil, post-modernizm, post-Marksizmdir. Demek ki maddi olarak sınıf hareketine dayanan, sınıfın önderlik misyonu temelinde emekçilerle, ezilenlerle ilişkilenmenin reddi tipik bir oportünizm ve inkarcılıktır. Demek ki bu, sınıf siyasetinin tasfiyesi, sınıfa dayanarak ezilenler dünyasına önderlik etme siyasetinin tasfiyesi; sınıfın, herhangi bir devrimci özne olarak ele alınması; sınıfın, diğer sınıf ve tabakalar karşısında özel, temel, ayrıcalıklı tarihsel misyonunun ve güncel pratik duruşunun yadsınmasından başka bir şey değildir.
''Demek ki, teori ile pratiğin birliğine (söz ile eylemin birliği!) dayanmayan, işçi sınıfına dayanmayan, ısrarla, istikrarlı bir tarzda komünist işçi hareketi yaratmaya yönelmeyen ve dayanmayan, biz zaten komünistiz, komünist hareketin çalışması zaten işçi çalışmasıdır özlü tez, halkçı oportünizmin ideolojik öncülük (ki bunun bilinen en önemli ve başta savunucusu Mahir Çayan’dır) teorisinin, stratejisinin, taktiğinin, daha güncel olarak, tasfiyeci post-modernizmin damgasını taşımaktadır.''
Oysa ''Komünist hareket, yalnızca teorik, programatik ve stratejik söylemiyle değil, aynı zamanda bunlarla tutarlı olarak pratik-politik gelişme hattındaki duruşu ve yönelimiyle de (söz ile eylemin birliği!) küçük burjuva demokrasisinin öteki eğilimleriyle kendi arasındaki sınır çizgilerini ortaya koymak; işçi sınıfına dayanan bir politik güç kimliği ile bu ayrımı netleştirmek, dost ve düşman önünde sınıfı temsil eden ve sınıf hareketine dayanarak halkların ve ezilenlerin mücadelesine öncülük yapan bir politik güç olduğunu kanıtlamak zorundadır. İşte devrimci ve komünist tarihimiz boyunca çözmediğimiz, çözemediğimiz ana sorun buradadır ya da sorunun kendisi budur! Ki burada da, yalnız teorik değil, pratik tutarlılıktan da uzaksan, bu durumda, ezilenlerin başına, proletaryayı eklemek de ('proletarya ve ezilenler'!) anlamlı bir duruş değildir.'' (Hasan Ozan, Kesintisiz Devrim ve İktidar Sorunu, Sınırsız Kitap ve Yayıncılık, 2014)
Lenin, Bolşevizm, ''özsel olarak, daima, tutarlı bir proleter sınıf savaşımının koşullarına ve gereklerine yan çizen küçük burjuva devrimciliğine karşı uzun yıllar süren bir savaşım içinde büyümüş, oluşmuş ve gelişmiştir'' der. Bu, her komünist partisinin tarihsel ve politik arenada karşılaştığı ve çözmek zorunda olduğu bir sorun ve görevidir. Böyle bir savaşım olmadan da herhangi bir komünist partisinin gelişip olgunlaşması vb. bir yana, kendini koruması bile olanaklı değildir.

IV
Marksizm Leninizm'i, ''işçicilik''ten, ''sınıf indirgemecilikten'', ''işçici sosyalizm''den, ''ezilenlere karşı ilgisizlik''ten kurtarmaktan bahsedenler tipik postMarksistlerdir. Hangi renk ve ton altında ortaya çıkarsa çıksın postMarksistler ısrarla, ''Marksizmi sınıfçı Marksizm''den, ''işçici Marksizm''den, ''dogmatik Marksizm''den, ''dar Marksizm''den, ''mezhepçi Marksizm''den, ''Ortodoks Marksizm''den, ''heterodoks ya da heretik Marksizm''den, ''pozitifist Marksizm''den, ''determenist, modernist Marksizm''den,'' arındırmaktan, ''pozitivist falcılıktan'' kurtarmak gerektiği propagandası yapmaktadırlar. "Marksizmi, Marksizmin Bolşevik versiyonu" nundan, yani Marksizmi-Leninizm'den arındırarak, ''Stalinizm''den kurtararak, ''yaratıcı Marksizm''e dayanarak Marksizmi yenilemek gerektiğini vurguluyorlar. ''21. yüzyılın sosyalizmi'' maskesi giyerek, ''Devrimci Marksizm''i geliştirmekten, ''Marksizm çelişkili bir öğretidir, onu çelişkilerinden arındırmak lazım'' propagandasıyla Marksizm-Leninizm'e karşı dizginsiz bir ideolojik saldırı gerçekleştiriyorlar. ''Doğu Marksizmi'', ''Batı Marksizmi'', ''Ezilenlerin Marksizmi'', ''Milli Marksizm'' vs. üzerine kalem oynatıyorlar. Marksizm-Leninizm'e ait olmayan, Uluslararası Komünist Hareket'in tarihsel gerçeğiyle ilişkisi olmayan sayısız ''fikir'' vb. öyleymiş gibi lanse ediliyor ve sonra saldırıya geçiliyor... Açık ki, her renk ve tondan tasfiyeciler, kaba ya da ince biçimlerde, ilk anda ya da son tahlilde Marksizm-Leninizm karşıtlığında birleşmektedirler. Bu güruh, uluslararası sermayenin ideolojik saldırı karargahından beslenmektedir...
Bu güruh, Marksizm-Leninizm'e dönük saldırılarını binbir formülasyonun, sloganının arkasına sığınarak gerçekleştirmektedir. ''Marksizmi'' yenileme, yeniden yorumlama, geliştirme adına ortaya çıkarak onu açık ya da kapalı bir tarzda red ve inkar etmektedir. Burjuva ve küçük burjuva sosyalizm anlayışı kutsanmaktadır. Emperyalist dünya sistemine yedeklenen ve onlar tarafından desteklenen bu süprüntüye karşı uzlaşmaz ve yaratıcı bir ideolojik mücadele yürütmek Marksist Leninist Komünistlerin görevidir. Fakat bu rüzgarlardan etkilenip, ''yaratıcı Marksizm'' adına öyle ya da böyle teorileştirmelerle uğraşmak, doğal ve kaçınılmaz olarak, komünistlerin sistematik ideolojik mücadele görevlerini yerine getirmesini de önler ve önlemektedir. Teoriyi ihmal ederek, bilmem kaçıncı derece ''önem'' vererek komünistler ideolojik mücadele görevlerini de zaten yerine getiremezler.
Lenin'i, emperyalizm ve proleter devrimler çağının Marksizmi olan Leninizm'i, Ekim Devrimi'ni ve sosyalist inşanın tarihsel başarı ve kazanımlarını unutturmak, revize etmek değişik renk ve tonlarda ortaya çıkan burjuva ve küçük burjuva ideolojik akıntının temel noktasıdır. Ve onlar, Mark-Engels'de, Marksizm'de asıl şey olan şeyi, proletarya diktatörlüğünü yadsıyarak görünüşte Marksizm'e sahip çıkar görünüp Marksizm-Leninizm'e saldırmaktadırlar. Aynı demagoji ve manipülasyonu ''Stalinizme karşı mücadele'' kılıfı altında da gerçekleştirmektedirler. Teorinin geliştirilememesi, proleteryanın tarihsel mücadelesinin deneyimlerinin eleştirel dersleriyle silahlanamamak, dünya komünistlerinin alabildiğine dağınık ve zayıf oluşu her bakımdan söz konusu burjuva cepheden gelen ideolojik ve siyasal saldırıların etkili olmasında özel bir yere ve role sahiptir...
Oportünizm hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın, içeriği, kendiliğinden hareket önünde secdeye geliştir. Bu nesnel olgu, revizyonizmin, oportünizmin sağ ve ''sol'' biçimlerininin Marksizm-Leninizm karşısında birleştiği temeldir. Bu tarihsel, uluslararası ve güncel olgu, burjuva dünyası tarafından kuşatılmış ve her saniye baskı ve saldırı altında tutulan enternasyonal proletaryanın komünist öncülüğünün tasfiyesini, yerine burjuvaziye ve küçük burjuvaziye yedeklenmiş bir sınıf inşa etme amacıyla bağlıdır.
Oportünizm ve tasfiyeciliğin her biçimine karşı mücadeleden bahsederken Lenin’in şu sözlerini de bir an olsun bile akıldan çıkarmamalıyız:
Oportünizmle savaştan sözederken, bugünkü oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini, yani bulanıklığını, şekilsizliğini kaypaklığını hiç akıldan çıkarmamalıyız. Oportünist kişi, yapısı gereği, her zaman açık ve kararlı bir tutum takınmaktan kaçınacaktır; her zaman orta yolu arayacaktır; her zaman birbirine karşıt görüşler arasında bir yılan gibi kıvır-kıvır gidip gelecek, her ikisiyle ‘görüş birliği’ içinde olmaya ve fikir ayrılıklarını küçük değişikliklere, kuşkulara, masum ve dindarca öğütlere, vb. indirgemeye çalışacaktır.” (Bir Adım İleri İki Adım Geri, s. 253)
*Yazının devamıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder