PROLETARYA ve POSTMARKSİZM
''Komünist parti, proletaryanın
ve bütün emekçi kitlelerin öncüsünü toplayıp
birleştirebilecek, eğitebilecek ve örgütleyebilecek tek partidir.
... yani siyasal olarak proletaryayı yönetebilecek ve onun
aracılığıyla bütün emekçi kitlelere klavuzluk edebilecek tek
partidir.''
(Lenin,
Anarşizm ve Anarko Sendikalizm, s. 402-403, Sol Yayınları)
I
Komünist
partiler hangi sınıfı temsil eder? Proletaryayı. Komünist
partilerin teori ve pratiğinin merkezinde hangi sınıf durur?
Proletarya. Proletaryayı ve amaçlarını temel almayan bir komünist
partisi düşünülebilir mi? Pratik çalışmalarının merkezine
proletaryayı koymayan herhangi bir komünist partisi, sınıfa,
tarihe karşı öncülük misyonunu yerine getirebilir mi? Komünist
partilerin proletarya ile ilişkilenişi öncünün ideolojik
önderliği ile mi sınırlıdır? Komünist partinin,
Marksizm-Leninizm ile proletarya hareketinin birliği olduğu
düşüncesi, eğer pratik
çalışmaların merkezinde
proletarya durmuyorsa, lafta ne söylenirse söylensin, gerçekte bu
tanımlama yaşam bulabilir mi? Proletaryanın diğer
emekçi sınıf ve tabakalarla, ezilen toplumsal kesimlerle
ilişkilenişi,
kesintisiz devrimde proletaryanın önderlik ve hegemonya strateji ve
taktiklerinin gereklerine uygun olması gerekmez mi? Proletarya
hareketini temel almayan herhangi bir komünist partinin, bu durumda,
başka sınıf ve tabakaları temel aldığı ya da buna yöneldiği
anlamına gelmez mi?!
Belirleyici
ve açıklayıcı olan sözler mi pratik-politik duruş mu?
Ezilenleri temel almak, nerde rüzgar esiyorsa oraya yönelmek
Marksizm-Leninizm'le, Uluslararası Komünist Hareket'in tarihsel
deneyimleriyle açık ve kesin bir çelişki içerisinde değil mi?
Bugün dünyamızın, tarihte görülmemiş ölçüde proletarya ve
burjuvazi olarak daha derin ve kapsamlı bölündüğü (dünya
çapında 4 milyara
yakın bir proletarya
var!) açık değil mi? Aynı olgunun Türkiye ve Kürdistan için de
(16 milyonu aşan
bir proletarya!)
keskin bir şekilde geçerli olduğu yadsınabilir mi? Böyle bir
tarihsel ve güncel tablo içerisinde proletarya hareketini temel
almanın daha berrak ve asla ihmal edilemez bir görev olduğu açık
değil mi? Proletaryayı değil de ''ezilenleri'' temel almak bir
komünist partisininin teorik olarak savunacağı, pratik olarak
uygulayacağı bir yönelim olabilir mi? Herhangi bir komünist
partisinin, yalnız teorik olarak değil, aynı zamanda işçi sınıfı
hareketine bağlanarak, burjuva liberalizmiyle, küçük burjuva
devrimci-demokrasisi ile arasına pratik-politik sınır çektiğini
kanıtlaması
gerekmiyor mu? Komünistler propaganda, ajitasyon, örgütlenme,
eylem alanında proletaryaya herhangi bir ezilen sınıf gibi
bakabilir ve ilişkilenebilir mi? Halkçı devrimciliğin ve
postMarksistlerin bu vb. sorulara vereceği yanıtların açık ya da
örtülü geçerli kabul edilmesi onaylanabilir mi?
Devrimci-demokrasinin, burjuva liberal postMarksizmin bu sorulara
teorik ve pratik olarak verdiği ve verecekleri yanıtların kendi
nesnel varlık koşullarıyla bağlı olacağı ve olduğu açık
değil mi?..
II
Komünist partilerin varlık
hakkı herhangi bir sömürülen, ezilen
sınıf ve tabakanın değil, yalnızca
proletaryanın sınıf çıkarlarının temsiliyetinde somutlaşır.
Komünist partiler bu tarihsel ve toplumsal gerçeğin ışığında
öteki sınıf ve tabakalarla ilişkilenir ve devrimci-demokratik
mücadeleye de bu bakış açısıyla önderlik ederler; tıpkı Ekim
Devrimi'nde ve sosyalist inşa sürecinde olduğu gibi!
Ekim Devrimi ve Orta Avrupa'da gerçekleşen devrimlerin
öz deneylerinin de kanıtladığı gibi, tüm ezilen sınıf ve
tabakaları, ezilen toplumsal kesimleri, sömürge ve bağımlı ulus
ve ulusal toplulukları da kurtaran proletarya ve öncüsü komünist
partiler olmuştur. Dünyada gericiliğin atağa kalktığı ve
tasfiyeci dalganın kabardığı vb. dönemlerde Marks-Engels'in,
Marksizm'in, Marksizm-Leninizm'in, III. Enternasyonalin ''ezilenleri
görmediği''ni ileri sürmek tasfiyeci oportünist dalganın
ideolojik saldırısıyla bağlıdır. Teoriyi, tarihi, komünist
işçi hareketinin uluslararası deneyimlerini öğrenmeden ya da
biliniyorsa bilinçli bir tahrifatla sözde eleştirmek ya cehaletin
ya da oportünizmin ürünüdür.
Hatırlatmak gerekiyor; Birlik Devrimi, burjuvazinin ve
küçük burjuvazinin, ''Elveda proletarya!'' ''Elveda
Marksizm-Leninizm!'', ''Elveda devrim!'' vb. ideolojik ve siyasal
saldırılarının doruğa çıktığı koşullarda gerçekleştirildi.
Dolayısıyla, Birlik Devrimi, her renkten burjuva ve küçük
burjuva akıma karşı ilkeli yanıt ve pratik-siyasal bir meydan
okumaydı. Birlik Devrimi ve partileşme atılımı, teori ve
pratiğinin; strateji ve taktiğinin, örgütlenmesinin merkezine
proletaryayı koyduğunu güçlü bir tarzda ilan etmişti. Nitekim
bu duruşumuz bir dönem devam etti ama giderek hem teorik hem de
pratik olarak esaslı bir şekilde geriledi; özellikle de pratikte
proletaryaya sıradan ezilen bir sınıf olarak bakılmaya başlandı.
Kişi imzasıyla yazılan tasfiyeci oportünist, postMarksist
''Sınıfçı Tekçilik mi, Toplumsal Devrimci Rezerv Çoğulluğu
mu?'' (Atılım, ETHA, 6 Eylül) yazısı aynı zamanda bu yönelim
ve duruşa ışık tutan bir yazı olmanın ötesinde başka bir
değer taşımamaktadır.
Komünist partisi sınıfın partisidir. Komünist
politika sınıf politikasıdır. Proletarya, kendi dışındaki
sömürülen ve ezilenlerin mücadelesiyle sayısız biçimlerde
ilişkilenir ve bu mücadelelere önderlik eder. Ezilenlerin
mücadelesi sadece ilerici demokratik, demokratik-devrimci karaktere
sahip mücadelelerdir. Proletarya demokratik görevleri ihmal etmek
bir yana, sosyalist görevlerine bağlı
olarak bu mücadelelere önderlik
eder. Demokratik görevler proletarya
ve komünist partisinin sosyalist-komünist amaç
ve görevleri
karşısında, geçici
ve ikincil
derecede önem taşıyan
görevler ve mücadelelerdir. Bu ilkesel temel ve pratik-politik
duruş, komünist partileri, proletarya sosyalizmini küçük burjuva
demokrasinin devrimci-demokratik mücadelesinden ayıran temeldir. Bu
temelin ezilencilik adına bulanıklaştırılması, giderek
önemsizleştirilmesi, giderek silinmesi önce küçük burjuva
demokrasisine verilen ideolojik tavizi, ardından zamanla o mevzilere
gitmeyi koşullar...
İşçi sınıfının kendi sınıf dili, ilkeleri,
kavram ve kategorileri, kavramlaştırmaları vardır. Oportünist,
revizyonist, postMarksist eğilimler, kavramlarla daima
oynamışlardır, eğip bükmüşlerdir. Marksist Leninist komünist
kavramların içeriğini sürekli bozarak yeniden
şekillendirmişlerdir. Bu olgu o dünyanın nesnel karakteridir.
Oportünizmin, revizyonizmin, postMarksizmin nesnel sınıfsal
temelini küçük burjuva sınıfı oluşturur ve uluslararası
burjuvaziden de beslenir...
''Devrimci romantizm'', ''öncü feda birliği''
''Ezilenler'', ''Ezilenlerin Marksizmi'', ''Ezilenlerin Marksist
Partisi'', ''21. asrın sosyalizmi'' vb. nitelemeler ve içerikler
(ister teori katına yükselsin isterse yükselmesin, ister açık
isterse kamufle edilmiş bir tarzda olsun) kullanılmamalı ve teorik
temelleriyle birlikte pratik olarak da mahkum edilmelidir.
Komünistler
burjuva ve küçük burjuva ideolojisine, literatürüne ideolojik
taviz vermezler.
Kavramları ilke
bozmaya tekabül
edecek tarzda kullanmazlar. PostMarksizmin sınıf ideolojisini,
sınıfın partisini reddetmesi, sınıf politikasını, ilkeli sınıf
politikasını reddetmesi,
işçi sınıfı ile
Marksizm-Leninizm ve
komünist hareketin ilişkisinin teorik alanla sınırlı, politik
pratiğine yön vermeyen bir
ilişki olarak
lanse etmesi; önemli olanın güç ve iktidar olmak olduğu
teorileri, pratikleri kesinlikle red ve mahkum edilmeli ve bu görev,
etkin bir ideolojik mücadele ve ideolojik arınma ile beraber
yürütülmelidir. Bu teori ve politikalar aynı zamanda ''nihai
hedef hiçbir şeydir, hareket her şeydir'' diyen Bernsteinciliğin
damgasını taşır.
Revizyonizmin üstadı Bernstein şunları yazar;
'' 'Bu bakımdan, hareketin benim her
şeyim olduğu ve genellikle “sosyalizmin nihai amacı' denilen
şeyin aslında hiçbir şey15
olmadığı cümlesini yazdım ve bugün yine aynı cümleyi
yazıyorum. 'Genellikle' kelimesi önerinin sadece 'şarta bağlı'
olarak anlaşılması gerektiğini göstermediyse bile sosyalist
ilkelerin nihai uygulamasına ilişkin ilgisizliğini ifade edemediği
ve sadece son düzenlemelerin şekline ilişkin dikkatsizliği ifade
ettiği açıktı. Hiçbir zaman genel ilkelerin ötesinde geleceğe
çok ilgim olmadı, geleceğin resmini sonuna kadar okuyamadım.
Benim düşüncelerim ve çabalarım günümüzün ve en yakın
geleceğin görevleriyle ilgili oldu ve ben kendimi sadece uygun
eylem için şimdi bana verdikleri tavrın ötesindeki
perspektiflerle meşgul ediyorum.'' (Evrimsel
Sosyalizm, Batıya Yön Veren Metinler,
dusuncetarihi.kapadokya.edu.tr
› makale › evrimsel-sosyalizm
)
Açık
ki komünistler nerde hareket orada bereket, anı yaşa, esen rüzgara
göre davran, önemli olan güç olmaktır vbg., perspektiflerle,
yönelimlerle, duruşlarla uzlaşmaz ve davranmazlar. Marks'ın
dediği gibi, ''İşçi
sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının geçmek zorunda
olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde,
tüm hareketin çıkarlarını temsil ederler.'' (Komünist
Manifesto) ve
proletaryanın nihai amacı tüm gelişme aşamalarında komünist
partileri yönetir.
Teori ve Politika dergisinde dile getirilen
ilkesizliğin, pragmatizmin, postMarksizmin ifadesi olan şu
değerlendirme, hiçbir biçimde örnek alınamaz;
''Politika, ne bir sınıf politikasıdır, ne de ilke
politikası. Marksist bir politik örgütün izleyeceği politikanın
tek sağlaması, örgüt olarak, güç ve kudret edinmek, ve iktidar
olmaktır.''
Oysa komünist politika Bilimsel Komünizmin ilkelerine
dayanan ilkeli politikadır. İlkeler politikanın yerine ikame
edilemez ama tek ilkeli politika ilkelere dayanan politikadır.
Önemli olan ne olursa olsun güç ve iktidar olmak değil, önemli
ve belirleyici olan işçi sınıfı hareketine, onun önderliğine
ve hegemonyasına dayanarak güç ve iktidar olmaktır. Marksizm
Leninizm'in emri budur. Nerde hareket orada bereket politikası
komünist partileri ilkesizliğe, zaman içinde nihai hedefini de
yadsımasına, küçük burjuva pragmatizmine mahkum eder.
Marksizm-Leninizm'e, Uluslararası Komünist Hareket'e
(UKH) ait olmayan görüşleri ''sınıfçı Marksizm'' vs. adı
altında ona atfedip sonra karşısına geçip salvo atışları
yapmak, olsa olsa anti-Marksist-Leninistlerin işidir. UKH'nın ve
kendi tarihimizin komünist eleştirisini yapmakla, o tarihi ve
pratiği revize ederek sunmak; ve yenilenme, yeni açılım adına
bambaşka sulara yelken açmak farklı şeylerdir. Sorunların
nedenleri üzerine düşünmek ve gelecek için dersler çıkarmak
yerine, gerçekleri tahrif etmeye ve tepkileri değiştirmeye
odaklanmış bir algı yönetimi komünistlerin ilkesel ve yöntemsel
duruşuna da karşıdır.
Dünya komünistleri, daima, Engels'in çarpıcı tarzda
vurguladığı şu yoldan yürümüştür;
''… gerçekten proletarya partisi olan her parti, her
zaman ilk koşul olarak sınıf politikasını, proletaryanın
bağımsız tek parti halinde örgütlenmesini ve savaşımın
birinci hedefi olarak da proletarya diktatörlüğünü koymuştur.''
''Biz sınıfların kaldırılmasını istiyoruz. Buna
ulaşmanın aracı nedir? Proletaryanın siyasal egemenliği... Ancak
yapılması gereken siyaset, işçi siyasetidir....''
Ve bu bağlamda da belirleyici olan, ''Önemli olan
siyasetin nasıl yapıldığı ve hangi siyasetin yapıldığıdır.''
(Marx-Engels,
Düşünceler ve Aforizmalar, s. 111, 61)
Komünist hareketi de ciddi bir şekilde etkileyen
postMarksist ve küçük burjuva ideolojik etkileri ifade eden
teorilere, tezlere, eğilimlere, kavramlara karşı sistematik bir
ideolojik mücadele yürütmek ve proletarya devrimciliğinin
pratik-politik duruşunu geliştirmek her komünist partisinin görevi
olduğuna inanıyoruz. Bu bağlamda Birlik
Devrimi'nin Kongre
Belgeleri'nde ortaya konulan sınıf, parti,
sınıf hareketi, program, strateji, taktik, örgütsel gücün
teksifi çizgisine bağlı kalmamak ya da ondan uzaklaşmak kabul
edilemez. Komünist parti olma iddiası ve duruşu
devrimci-demokratik ve postMarksist ideolojilerle de hesaplaşmayı
gerektirir. Komünistler, biz zaten işçi sınıfını temsil
ediyoruz, siyasetimiz de işçi sınıfı siyasetidir, dolayısıyla
her faaliyetimiz zaten sınıfı temsil eder, kadrolarımıza bakın
''çoğu'' işçi kökenlidir vb. gibi ana sorunun tartışılmasını
karartan ilkesiz ve tasfiyeci yorumlardan, teorileştirmelerden
özenle kopmalıdır. Burada asıl sorun, komünist partinin,
komünist hareket ile proletarya hareketinin birliği olduğu
tespitine bağlı kalarak, sınıf hareketine dayanan komünist işçi
hareketi olarak ereklere doğru yürünüp yürünmediğidir.
Peki ama gerçeğimiz bu mu? Kuşkusuz değil, politik faaliyetlerin
yansıdığı komünist basını takip eden her insan bu gerçeği
görebilir ya da görmektedir.
Devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder