FAŞİZM, NEOFAŞİZM, ABD, TRUMP, SEÇİMLER-2
Kongre baskını bir megalomanın, kendini bilmez bir başkanın eylemi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Gerici, faşist basın, yaşananları ırkçı-faşist Trump şahsında bireyselleştirip eylemin arka planını örtmek, ABD proletaryası ve halkı başta olmak üzere dünya halklarını aldatmak; ''Hür dünyanın lideri'' olarak pazarlanagelen ''ABD demokrasisi''nin sarsılan prestijini kurtarmak peşinde.
ABD'deki
Kongre binasına yapılan baskın ve işgal, ne rastlantısaldır, ne
kendiliğinden gelişen bir eylemdir ne de bir megalomanın kişisel
hırslarının ürünüdür. Bu eylem, planlanarak gerçekleştirilmiş
bir eylemdir. Gerçek durum budur.
Kuşkusuz
ki bu durumda sorulması
gereken sorular
var; o halde bu baskının sorumlusu kimdir ya da kimlerdir? Nasıl
oluyor da ABD'nin anayasal düzenini yasa ve istikrar adına
korumakla yükümlü olan ''Başkan Trump'' böyle bir eylemi
yönlendirebiliyor? ''Darbe'' girişimi sırası ve sonrasında daha
çarpıcı açığa çıktığı gibi Cumhuriyetçi Parti, ondan da
daha geniş bir ''muhafazakâr kesim'', neden bu eylem karşısında
parçalandı ve geniş bir kesimi de ''darbe'' karşıtı bir tablo
sergiledi? Yaşanan gelişmeler ''neo-liberal'' politikalardan, onun
yarattığı toplumsal yıkımdan, yaşanan ekonomik krizden,
proletarya ve halkın radikalleşme eğilimi gösteren ve gösterecek
tepkisinden bağımsız mı? Bu girişimin gerilemekte olan Amerikan
emperyalizminin dünya hegemonyasıyla bir bağı yok mu? ABD politik
sisteminin faşistleşme eğilimi ile bu gelişme arasında bir bağ
yok mu? Dünya çapında keskinleşen emperyalizmin genel bunalımı
ile, emperyalist dünya sisteminin yaşadığı güncel yapısal,
kronik, genelleşmiş yıkıcı kriz ve köhnemiş gerçekliğiyle bu
gelişmenin ilişkisi yok mu?
Elbette
sorular çoğaltılabilir fakat biz burada durarak yukarıdaki
sorular ekseninde meseleyi irdelemeye çalışalım.
ABD sözcülerine inanacak olursak, Kongre baskının bu gelişme ve süreçlerle bir bağı yoktur, sözkonusu olan şey, bir megolamanın kişisel hırslarıyla ilgili. ABD'nin yüce, kutsal demokrasisi oturmuş, sarsılmaz ve eşsizdir; bu durum ortaya çıkan ya da çıkabilecek ''demokrasiye'' aykırı, kişisel hırslara sahip kötü adamların girişimlerini etkisiz hale getirme kudretine sahiptir ve ABD, ''bir üçüncü dünya ülkesi'' değildir. ABD, demokrasinin öncüsü, yıkılmaz kalesi, Tanrı krallığının kutsal tapınağıdır.
Kuşkusuz ki Kongre baskını ve işgalinin arka planı hakkında yeni veriler ortaya çıkacaktır. Böylece gelişmeler bir ölçüde daha anlaşılır olacaktır. Önümüzdeki süreçte faşist baskınla bağlı olarak ABD tekelleri, devlet klikleri arasındaki çelişki ve çatışmalara, iktidar kavgalarına daha yakından tanık olacağız. İngiltere'nin 200 yıl önce Kongre binasını yaktığı, yıktığı uzun bir aradan sonra ortaya çıkan ve dünyanın gözleri önünde yaşanan sözkonusu eylemin nedenleri, arka planı öyle basitçe geçiştirilecek, üstü örtülecek, bir megalomanla izah edilecek bir gelişme değildir. Trump liderliğinde gerçekleşen bu baskın daha çok tartışılacak.
Filmlere,
romanlara, komplo teorilerine konu olan ABD'nin geleceği üzerine
çizilen senaryolarda dikkat çeken öğelerden bir tanesi de ABD'de
ordunun devlete el koyarak ''demokrasi''ye son vermesidir. Fantazi
gibi görünen bu vb. senaryo, ileride gerçekleşebilecek bir
senaryodur. ABD'nin ''köklü demokrasisi''nin, ''oturmuş demokratik
gelenek ve kurumsallaşması''nın, ''kuvvetler ayrılığı'' ve
''yargı bağımsızlığı''nın bir faşist diktatörlüğün
kurulmasına, askeri bir faşist darbenin gerçekleşmesine ya da
parlementer demokrasi görüntüsü altında bir faşizmin
kurulmasına izin vermeyeceği ya da bu olasılıkların ABD için
zaten geçersiz olduğu analizleri, sadece liberal gerici propaganda
ve ajitasyondan ibarettir. İç ve küresel alandaki belli
gelişmeler, keskin ve sert ekonomik, siyasi krizler, proleter devrim tehditti ABD'de faşist diktatörlüğün değişik görünümler
kazanarak gerçekleşmesini gündeme getirecektir. Faşizm çağımızın
(emperyalizm ve proleter devrimler .ağının) bir olgusudur.
Burjuvazinin varlığı tehlikeye düştüğünde, burjuva devlet
biçimlerinden birisi olarak faşist diktatörlük herhangi bir
burjuva demokratik ülkede pratikleşebilir. Gelecekte ABD'de bir
faşist diktatörlüğün kurulmasını engelleyebilecek temel etken
başta ABD proletaryası ve halkları olmak üzere dünya
proletaryası ve halklarının demokratik ve sosyalist mücadelesi
olacaktır. ABD'nin yerleşik burjuva demokrasisine dayanan ya da
böylece perdelenen klasik burjuva siyaset tarzıyla bağdaşmayacak
tarzda üstelik ABD tarihinde bir ilk olan neo-faşist bir ABD
başkanının önderliğinde gerçekleştirilen Kongre binası baskın
ve işgali ABD'nin geleceğine dair de önemli ip uçları
sunmaktadır.
Bugün
için sözkonusu darbe girişimi, ABD politik sisteminin, müesses
nizamanın bekası için erken bir girişim olarak görülüp boşa
çıkarılmıştır. Bu olgu, uzun süreden beri ABD'de neofaşist
tehlikenin yükseliş sürecinde olduğunu, devlet aygıtı
içerisinde önemli güç kazandığı gerçeğinin üstünü
örtmemelidir. Kongre binasının basılması ve tahrip edilmesinin
ardından yapılan kamuoyu yoklamasında ''muhafazakar'' kitlenin %
45'nin baskın ve işgali onaylaması da bir veridir. 74 milyon oy
almayı başaran neofaşist Trump kliği, kutsal Amerikan
demokrasisinin geleceği bakımdan değerlendirilmesi gereken önemli
verilerden bir tanesidir.
Yazımızın 3. bölümünde sorunu değişik yönleriyle incelemeye devam edeceğiz.
DEVAM EDECEK
Hasan OZAN İLTEMUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder