11 Ocak 2021 Pazartesi

FAŞİZM, NEOFAŞİZM, ABD, TRUMP, SEÇİMLER-2

 FAŞİZM, NEOFAŞİZM, ABD, TRUMP, SEÇİMLER-2

Kongre baskını bir megalomanın, kendini bilmez bir başkanın eylemi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Gerici, faşist basın, yaşananları ırkçı-faşist Trump şahsında bireyselleştirip eylemin arka planını örtmek, ABD proletaryası ve halkı başta olmak üzere dünya halklarını aldatmak; ''Hür dünyanın lideri'' olarak pazarlanagelen ''ABD demokrasisi''nin sarsılan prestijini kurtarmak peşinde.


ABD'deki Kongre binasına yapılan baskın ve işgal, ne rastlantısaldır, ne kendiliğinden gelişen bir eylemdir ne de bir megalomanın kişisel hırslarının ürünüdür. Bu eylem, planlanarak gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Gerçek durum budur.


Kuşkusuz ki bu durumda sorulması gereken sorular var; o halde bu baskının sorumlusu kimdir ya da kimlerdir? Nasıl oluyor da ABD'nin anayasal düzenini yasa ve istikrar adına korumakla yükümlü olan ''Başkan Trump'' böyle bir eylemi yönlendirebiliyor? ''Darbe'' girişimi sırası ve sonrasında daha çarpıcı açığa çıktığı gibi Cumhuriyetçi Parti, ondan da daha geniş bir ''muhafazakâr kesim'', neden bu eylem karşısında parçalandı ve geniş bir kesimi de ''darbe'' karşıtı bir tablo sergiledi? Yaşanan gelişmeler ''neo-liberal'' politikalardan, onun yarattığı toplumsal yıkımdan, yaşanan ekonomik krizden, proletarya ve halkın radikalleşme eğilimi gösteren ve gösterecek tepkisinden bağımsız mı? Bu girişimin gerilemekte olan Amerikan emperyalizminin dünya hegemonyasıyla bir bağı yok mu? ABD politik sisteminin faşistleşme eğilimi ile bu gelişme arasında bir bağ yok mu? Dünya çapında keskinleşen emperyalizmin genel bunalımı ile, emperyalist dünya sisteminin yaşadığı güncel yapısal, kronik, genelleşmiş yıkıcı kriz ve köhnemiş gerçekliğiyle bu gelişmenin ilişkisi yok mu?


Elbette sorular çoğaltılabilir fakat biz burada durarak yukarıdaki sorular ekseninde meseleyi irdelemeye çalışalım.

ABD sözcülerine inanacak olursak, Kongre baskının bu gelişme ve süreçlerle bir bağı yoktur, sözkonusu olan şey, bir megolamanın kişisel hırslarıyla ilgili. ABD'nin yüce, kutsal demokrasisi oturmuş, sarsılmaz ve eşsizdir; bu durum ortaya çıkan ya da çıkabilecek ''demokrasiye'' aykırı, kişisel hırslara sahip kötü adamların girişimlerini etkisiz hale getirme kudretine sahiptir ve ABD, ''bir üçüncü dünya ülkesi'' değildir. ABD, demokrasinin öncüsü, yıkılmaz kalesi, Tanrı krallığının kutsal tapınağıdır.

Kuşkusuz ki Kongre baskını ve işgalinin arka planı hakkında yeni veriler ortaya çıkacaktır. Böylece gelişmeler bir ölçüde daha anlaşılır olacaktır. Önümüzdeki süreçte faşist baskınla bağlı olarak ABD tekelleri, devlet klikleri arasındaki çelişki ve çatışmalara, iktidar kavgalarına daha yakından tanık olacağız. İngiltere'nin 200 yıl önce Kongre binasını yaktığı, yıktığı uzun bir aradan sonra ortaya çıkan ve dünyanın gözleri önünde yaşanan sözkonusu eylemin nedenleri, arka planı öyle basitçe geçiştirilecek, üstü örtülecek, bir megalomanla izah edilecek bir gelişme değildir. Trump liderliğinde gerçekleşen bu baskın daha çok tartışılacak.


Filmlere, romanlara, komplo teorilerine konu olan ABD'nin geleceği üzerine çizilen senaryolarda dikkat çeken öğelerden bir tanesi de ABD'de ordunun devlete el koyarak ''demokrasi''ye son vermesidir. Fantazi gibi görünen bu vb. senaryo, ileride gerçekleşebilecek bir senaryodur. ABD'nin ''köklü demokrasisi''nin, ''oturmuş demokratik gelenek ve kurumsallaşması''nın, ''kuvvetler ayrılığı'' ve ''yargı bağımsızlığı''nın bir faşist diktatörlüğün kurulmasına, askeri bir faşist darbenin gerçekleşmesine ya da parlementer demokrasi görüntüsü altında bir faşizmin kurulmasına izin vermeyeceği ya da bu olasılıkların ABD için zaten geçersiz olduğu analizleri, sadece liberal gerici propaganda ve ajitasyondan ibarettir. İç ve küresel alandaki belli gelişmeler, keskin ve sert ekonomik, siyasi krizler, proleter devrim tehditti ABD'de faşist diktatörlüğün değişik görünümler kazanarak gerçekleşmesini gündeme getirecektir. Faşizm çağımızın (emperyalizm ve proleter devrimler .ağının) bir olgusudur. Burjuvazinin varlığı tehlikeye düştüğünde, burjuva devlet biçimlerinden birisi olarak faşist diktatörlük herhangi bir burjuva demokratik ülkede pratikleşebilir. Gelecekte ABD'de bir faşist diktatörlüğün kurulmasını engelleyebilecek temel etken başta ABD proletaryası ve halkları olmak üzere dünya proletaryası ve halklarının demokratik ve sosyalist mücadelesi olacaktır. ABD'nin yerleşik burjuva demokrasisine dayanan ya da böylece perdelenen klasik burjuva siyaset tarzıyla bağdaşmayacak tarzda üstelik ABD tarihinde bir ilk olan neo-faşist bir ABD başkanının önderliğinde gerçekleştirilen Kongre binası baskın ve işgali ABD'nin geleceğine dair de önemli ip uçları sunmaktadır.


Bugün için sözkonusu darbe girişimi, ABD politik sisteminin, müesses nizamanın bekası için erken bir girişim olarak görülüp boşa çıkarılmıştır. Bu olgu, uzun süreden beri ABD'de neofaşist tehlikenin yükseliş sürecinde olduğunu, devlet aygıtı içerisinde önemli güç kazandığı gerçeğinin üstünü örtmemelidir. Kongre binasının basılması ve tahrip edilmesinin ardından yapılan kamuoyu yoklamasında ''muhafazakar'' kitlenin % 45'nin baskın ve işgali onaylaması da bir veridir. 74 milyon oy almayı başaran neofaşist Trump kliği, kutsal Amerikan demokrasisinin geleceği bakımdan değerlendirilmesi gereken önemli verilerden bir tanesidir.

Yazımızın 3. bölümünde sorunu değişik yönleriyle incelemeye devam edeceğiz.

DEVAM EDECEK

Hasan OZAN İLTEMUR





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder