SSCB’de
Kapitalizmin Restorasyonunun İktisadi Temelleri ve Evrimi; İki Dönem, İki Tablo
56 dönemeci ile
birlikte politik iktidarı ele geçiren yeni burjuvazi, iktisadi programını da yürürlüğe koydu. Sosyalist ekonomiyi tasfiye
ederek yerine yeni tip bir kapitalist ekonomi kurma amacı yeni burjuvazinin
ekonomik programının özü ve hedefiydi. 70’li
yıllara gelindiğinde revizyonist burjuvazi bu amacına ulaşmış bulunuyordu.
Yeni burjuvazi, kapitalist restorasyon programını “komünizme geçiş”
demagojisiyle örterek yürürlüğe
koydu. Bu programını adım adım geliştirerek ve Stalin döneminin
Marksist-Leninist çizgisini mahkum ederek ve bütünlüklü bir kopuşla
gerçekleştirdi. Stalin yoldaşın, “Sosyalizmin Ekonomik Sorunları” eserinde
mahkum ettiği her şey, yeni dönemin yükselen değerlerini ve pratiğini
oluşturdu. “Lenin’e dönüş”, “putlaştırma dönemine”, “dogmatizme” karşı mücadele
kamuflajı altında, tekelci devlet kapitalizmi ve sosyal emperyalizm inşa
edildi. Sosyalizm maskesi giydirilmiş kapitalist emperyalizmin inşası ile
birlikte, kapitalizme has bütün toplumsal kötülükler yeniden hortladı ve
sosyalizm adına derin tahribatlar yarattı. Böylece, kapitalizmin
restorasyonunda uluslararası sermayenin aktif desteğini almış olan yeni
burjuvazi, emperyalist burjuvazinin ve bağlaşıklarının eline,
revizyonist/kapitalist sistemin tüm zaaflarını sosyalizm olarak gösterme ve
emekçi kitlelere, işçi sınıfına pazarlama imkanını da alçakça sunmuş oluyordu.
Stalin’in
önderlik ettiği dönemde sosyalizm başarıyla inşa edilirken, devrimci atılımlar
birbirini kovalar ve tarihi zaferler kazanılırken, kapitalist restorasyon
süreciyle birlikte bu tablo tersine
döndü. Aşağıdaki tablo, bu olguyu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Sovyet Plan Dönemlerinde Gerçekleştirilen
Yıllık Büyüme Hızı (%)
|
1966-70 1971-75 1976-80 1981-84
|
Ulusal
Gelir 7.7 5.7 4.2 3.1
|
Sanayi
Üretimi 8.5 7.4 4.4 3.6
|
Tarım
Üretimi 3.8 2.4 1.7 1.1
|
Yatırımlar 7.6 7.0 3.4 3.1
|
Emek
Verimliliği 6.3 4.5 3.1 2.4
|
Kişi
Başına Gelir 5.7 4.3 3.3 1.7
|
(G. Altınoğlu,
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa NEREDEN NEREYE?, s. 26, Sun Yayıncılık)
Görüldüğü gibi,
kapitalist restorasyonun özellikle hızlandığı 1965 “reformları”ndan sonraki
süreçte, bütün ekonomik göstergeler baş aşağı gitmiştir.
“Çin kaynakları
ise, SB’deki yıllık milli gelir artış hızındaki düşüşü şu tabloyla saptıyorlar:
1950’lerde % 10.30
|
1960’larda
6.85
|
1970’lerde
4.90
|
1981 3.20
|
1982 2.60
|
(D. Perinçek,
Stalin’den Gorbaçova, s. 74)
Bu tablo da
kapitalizmin restorasyonu sürecine girildikten sonra SB’de, ekonominin nasıl
gerisin geriye gittiğini yansıtmaktadır.
Değişik kaynaklardan da incelendiğinde görülecektir
ki, SSCB ekonomisi 60’lar sonrası gittikçe gerileyerek baş aşağı gitmiştir. 60
öncesi başarılı bir iktisadi gelişim süreci vardır ve bu başarı, sosyalizm
dönemine aittir. 60 sonrası ise, başarısız ve sorunları katlanarak büyüyen bir
iktisadi tabloyla karşılaşıyoruz; bu başarısızlığın ana nedeni yeniden inşa
edilen kapitalizmdir.
“Stalin’in Tarım Bakanı” İvan Aleksandroviç
Benediktov gazeteci V. Litov’un bir sorusunu yanıtlarken şunları söyler:
“ ‘Muhafazakarlığım’ ve ‘dogmatizmimle’ sizi düş
kırıklığına uğratmaktan korkarım. Ben daima, bizde 1960’ların ortalarına kadar
geçerli olan ekonomik sistemin bugün de yüksek ve istikrarlı büyüme hızını,
verimlilik ve kaliteye doğru ısrarlı bir yönelimi ve bunun doğal bir sonucu
olarak geniş emekçi katmanların refahını sürekli arttırmayı sağlayabileceğini
düşündüm ve bugün de öyle düşünüyorum. Elbette hayat böyledir; bazı şeyleri
değiştirmek ve yenilemek gerekiyordu. Ancak bu sadece ikincil dereceden
ayrıntılara ilişkindir, bir bütün olarak ise birçok ekonomistin lanetlediği
‘Stalinist sistem’, sizin doğru bir biçimde tespit ettiğiniz gibi, yüksek
etkililik ve yaşamsallığa sahip olduğunu kanıtladı. Bu sistem sayesinde 50’li
yılların sonuna doğru Sovyetler Birliği dünyanın ekonomik ve toplumsal anlamda
en dinamik ülkesiydi. Önde gelen kapitalist devletlerle arasındaki aşılmaz
görünen geri kalmışlığını emin bir biçimde azaltmış ve hatta bilimsel-teknik
ilerlemenin belli bazı kilit noktalarında öne fırlamış bir ülkeydi. Uzay ve
atom enerjisinin barışçıl kullanımı alanındaki kazanımları, temel bilimlerdeki
başarıları hatırlamak yeterlidir.” (Stalin ve Hruşçov Hakkında, İvan
Aleksandroviç ile Söyleşi, V. Litov, s.10-11)
F. Çuyev, “Çekoslovakya’daki olaylardan, olayların
nedenlerinden, ekonomideki ağır durumundan konuşmaya başladık.” der ve
Molotov’un sözlerini şöyle aktarır:
“-Bizde böyle bir şey olmadı diye düşünüyorum, dedi
Molotov. Çünkü biz şimdi derin bir
ekonomik çukurun içinde bulunuyoruz. Bu çukurdan çıkış yolu, fiyatların
arttırılmasından geçmiyor. Bence sosyal ilişkilerin değiştirilmesi gerek.
Komünistlerin aldıkları en yüksek parti maaşlarından işe başlamalı. Bunun ülke
için çok büyük maddi ve manevi anlamı olacaktır. Mesele şu ki, hala MK’da bile
Hruşçovlar üstün durumdalar. Stalin’in
ölümünden sonra Stalin zamanında biriktirdiğimiz rezervler sayesinde hayatta
kalmıştık.
“-Stalin’e! dedi Molotov ve kadehi tabağa vurdu.
Çünkü onun omuzlarında taşıdığı yükü hiç kimse taşıyamazdı, hiç kimsenin ne
siniri, ne de gücü buna yeterdi! 18.12.1970” (Molotov Anlatıyor, s. 546, iba.)
Gerek Molotov’un, gerek Benediktov’un yukarıdaki değerlendirmesi, gerekse de bu önemli
röportaj boyunca yaptığı açıklamalar, açıkça, 1960 öncesi ile sonrası
arasındaki farklılığı görmemiz bakımından önemli bir kaynak işlevi görmektedir.
Birinci dönemde gelişen, yükselen, işçi ve emekçilerin yaşam düzeyini yükselten
bir ekonomi, ikinci dönemde ise, duraklayan, giderek gerileyen, kapitalizme has
hastalıklarla hasta bir ekonomi gerçeğine tanık oluyoruz. Geçerken
hatırlatalım, Benediktov, Kruşçevizm süreciyle birlikte giderek gözden düşmüş
ve kızağa çekilmiş “Stalinist”lerdendir.
“Sosyalist sistemin bilimsel-teknolojik devrimi”
yakalayamadığı ve geride kaldığı için yıkıldığı ya da yıkılmasının başta gelen
nedenlerinden biri olduğu çözümlemesi de yapılıyor yaygın bir şekilde. Bu
isimlerden birisi de Henri Lefebvre’dir.
“Stalinizm”i “kaba-saba bir dogmatizm” olarak
tanımlayan, Stalin için; “utanmasız, sıkılmasız biriydi, ama savaşı kazandı.
Zorba ve muhteşem, büyük bir siyasal şefti. Önüne koyduğu hedefi ısrarla
kovaladı: Rusya’yı kapitalizme ve emperyalizme direnmeye muktedir büyük bir
devlet statüsüne kavuşturma amacındaydı.”, diyen Lefebvre, “50’li yılların
kargaşa” getirdiğini belirtir. (Yaşamla Söyleşi, Sosyalizm, Günlük Yaşam,
Ütopya, s. 44, 45, Belge Yay.) Lefebvre, “En şaşırtıcısı, sürekli tersinin
açıklanmasına karşın, öyle görünüyor ki, sosyalist ülkelerde teknik yaratıcılık
azalmaktadır…” (age. s. 19), “Sosyalizmin
teknolojik reformlar üretmek ve bunlardan etkilenmek konusunda devam eden
yetmezliği çağımızın temel sorunudur.” (age. s. 20) saptamasında bulunuyor.
“Stalinizm”i dogmatizm ve diktatörlük olarak
tanımlayan, Kruşçevizm’i destekleyen ama Titoculuk gibi tutarlı olmamakla vs.
vb. “eleştiren”, “SBKP’nin XX. Kongresi’nden önceki metodlara dönüş,
Stalinciliğin yeniden canlandırılması politikasına verilecek en küçük taviz
komünist partileri iflasa götürecektir.” iddiasında bulunan ve Brejnev’le
birlikte “Stalinciliğe geri dönüldüğünü”, resmen olmasa bile “fiilen
Stalinciliğin” itibarının geri verildiğini savunan Garaudy da, SSCB’nin “bile
ekonomik, bilimsel, teknik alanlarda yer kaybına başla”dığını, “Bu gerileme”nin
“1960’ların sonlarına rastla”dığını
belirtmektedir. Garaudy, SSCB’nin bilimsel teknik devrimin gerisinde kalarak
kendini yenileyemediğini düşünmekte ve eleştirmektedir. (Bkz. Sosyalizmin Büyük
Dönemeci, Milliyet Yay.)
Evet, yeni burjuvazinin iktidar dönemi ile,
kapitalizmin yeniden restorasyonu ile “sosyalist sistem” “bilimsel-teknik
devrim”in gerisinde kalmış, ABD önderliğindeki kapitalist/emperyalist kamp, SSCB’yi
ve SSCB önderliğindeki “sosyalist kamp”ı ezerek geçmiştir. Bu bir gerçektir.
Fakat burada, geride kalan sosyalizm
değildir. Geride kalan, aşılan ve emperyalist dünyanın bilimsel-teknik gücüne
de yenilen açık ve kesin olarak modern revizyonist burjuvazi ve sosyal
emperyalist sistem ve kamptır. Sosyalizm, Stalin döneminde, ekonomik, siyasi,
askeri, bilimsel ve teknik alanlarda kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü kesin
olarak kanıtlamıştır. Nitekim gerek emperyalist dünyanın, gerek modern
revizyonist dünyanın, gerekse de yolunu şaşıran, gerici, revizyonist ve
Troçkist psikolojik harp yalan ve demagojisinden etkilenen aydınlar, bilimsel
ve teknik alanda SB’nin geri kalma sürecine girmesini ve gerilemesini, giderek
yenilmesini 60’lar sonrası üzerinde
tartışarak temellendirmeye çalışıyorlar. Açık ki, kapitalizmin restorasyonu
sürecini ve sosyal emperyalizm gerçeğini “sosyalizm” olarak gören ve göstermeye
çalışanlar, tümüyle barikatın diğer tarafında mevzilenerek konuşmaktadırlar.
Tarihsel gerçekler de bunu açıkça ortaya koymuştur… Stalin öncesi ve Stalin
sonrası tabloların karşılaştırılmasında da bu gerçekler arı ve durudur.
Stalin’i her
türden emperyalist ve Troçkist iftiralara sarılarak ve üreterek mahkum eden
Kruşçevciler ve ardılları Stalin’in önderliği döneminde yaratılmış güçlü
sosyalist ekonominin, bilimsel-teknik ve askeri gücün mirasın üzerine yatmanın
ve yemenin ötesinde, gerçekte, ona yeni bir şey de katmış sayılmazlar; tabii ki
sosyalizmi tasfiye etmelerini saymazsak!
Benediktov, Stalin’in sosyalizmin ekonomik inşası politikasının doğru olduğunu ve
harikaların yaratıldığını ama bu politikadan kopulduktan sonra, ekonominin
gerilemeye başladığını, “halkın yaratıcı güçleri”nin “yorulduğunu”, böylece “o
zaman biz düzenli olarak yurt dışından tahıl ve başka gıda maddeleri alma, çok
keskin bir temel ihtiyaç malları kıtlığına, hizmet sektöründeki tufan öncesi
duruma ve bilimsel teknik alanda Batı’dan gitgide artan bir biçimde geri kalma
rezaletine düştük.” (age., s. 26) der. Onun şu değerlendirmesi de sosyalizm
dönemi ile yeni tip burjuvazinin ve modern revizyonist iktidar dönemi
arasındaki farklılığa ışık tutmaktadır:
“Sovyet bilimini dünyada öncü konumlara getiren
özgün okulların çoğu bazı gazetecilerin ve edebiyatçıların lanetlediği Stalin
döneminde oluştu ve güçlendi. Bunların çiçek açması 50’lerin sonu ve 60’ların başına denk gelir, bundan sonra her şey
yavaş yavaş gerilemeye başladı…”
(age., s. 50, iba.)
Stalin
döneminde SSCB işçi ve emekçilerini sömüren bir zenginler sınıfı yoktu. Ama
sonrasında yeni bir zengin sınıf
(yeni tip burjuvazi) süreç içerisinde oluştu ve piramidin tepesine oturdu.
Şubat 1990 tarihinde SBKP üyesi olan Nina Andreyeva ile Le Figaro gazetesinin
yaptığı röportajda sorulan bir soruyu Nina’nın verdiği yanıtı aşağıya
aktarıyoruz.
“Le Figaro: Çok particiliğe geçiş aynı şekilde
sosyalizme bir ihanet midir?
“N. Andreyeva: Bu bir burjuva
düşüncedir. Şaşırmamak gerekir. Zira burjuvazi SB’de yeniden bir sınıfa
dönüştü. Ülkemizde 150 bin milyoner var, hatta bazıları mülti-milyoner. Ve
her sınıf gibi burjuvazi de politikasını yasallaştırmanın yolunu arıyor. Bu şu
anda çok particiliğin yürürlüğe konması ile yapılmaya çalışılıyor.” (iba.)
Bu sözler ve
tahlil tekrar tekrar okunmalı ve üzerinde düşünülmelidir. SSCB ve SBKP henüz
dağılmamıştır ama Gorbaçov reformlarıyla bu sürece girilmiştir. 1956
dönemeciyle içerisine girilen sosyalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin
restorasyonu ile 150 bin milyoner ve mülti-milyoner yaratılmıştır. Doğaldır ki
bu sınıf, tekelci devlet kapitalizminden klasik kapitalist biçimlere geçişi
dayatmış, nitekim bilindiği gibi hedeflerine de ulaşmıştır. Kuşkusuz ki
revizyonizm ve orta yolcu oportünizm bu gerçeği hiçbir zaman anlayamamıştır.
SSCB’de sosyalizmin yıkılışı ve tasfiyesini, kapitalizme dönüşümünü daima
SSCB’nin dağılışı ile anmaya, analiz etmeye devam edegelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder