SSCB,
RESTORASYON ve MADDİ ÖNCÜLLERİ
Sosyalizmden kapitalizme
yeni tipten geri dönüş şu veya bu
ölçüde maddi-ekonomik öncüller ortaya
çıkmadan olanaklı değildir. Bilinen bir olgudur: Doğada, toplumda, düşüncede
öncüller olmadan olgular ortaya çıkmaz. Bu gelişme yasası, kapitalizmin
restorasyonu için de geçerlidir. Restorasyon, nesnel gerçeğin dışında salt
zihinsel bir süreç, zihinsel alanda olan biten bir süreç değildir ki; böyle bir
tez, açık ki sübjektif idealizmin damgasını taşır. Kapitalizmin restorasyonu,
ekonomik, politik, toplumsal bir bütünsel/yapısal
niteliksel değişimdir. Sosyalizmin her cephede tasfiyesi eylemidir. Eskinin
yeni üzerinde zafer kazanmasıdır. Yeni tip restorasyonun öncülleri ekonomik,
siyasal, toplumsal bakımdan sosyalizmin bağrında
ortaya çıkar, gelişir; niceliksel değişme sürecinden geçerek niteliksel değişme
sürecine sıçrayarak ilerler ve yeni duruma damgasını basar. Birinci durumda
(sosyalizm) yadsınan kapitalizmdir, ikinci durumda yadsınan sosyalizmdir. Niceliğin
niteliğe dönüşümü, yadsınmanın yadsınması gerçeği karşımızda durur bu tabloda.
Maddenin ve toplumsal gelişmenin diyalektik yasaları örneğimizde işte böyle
ortaya çıkar. Toplumsal gelişmenin diyalektiği, diyalektik gelişmenin nesnel
yasaları gereği maddenin hareketi ve toplumsal maddi gerçeğin hareketi sarmal
bir gelişmedir. Ama sarmal/helezonik gelişme süreci kendi içerisinde büyük
tarihsel geri çekilişleri ve gerilemeleri de, sapmaları da taşır ve gelişme düz
bir şekilde gerçekleşmez; bu büyük geri çekiliş kesitlerinde de diyalektiğin
yasaları işlemeye devam eder; bizler ancak diyalektikle, materyalizmle
diyalektiğin ve materyalizmin yasalarıyla bu süreçleri de anlayabilir,
kavrayabiliriz.
Engels şöyle
der:
“Sonuç olarak,
bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son
nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki
artan kavrayışlarında değil; üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde
aramak gerekir; onları, ilgili dönemin felsefesinde
değil, ama iktisadında aramak
gerekir. Eğer varolan toplumsal kurumların usa-aykırı ve adaletsiz oldukları,
usun budalalık ve iyiliğin kötülük durumuna geldiği sonucuna varılırsa bu,
üretim yöntemleri ve değişim biçimlerinde, daha eski ekonomik koşullara
uyarlanmış toplumsal rejimin artık uyuşmadığı gizli dönüşümler(iba.) olduğunun göstergesinden başka bir şey
değildir. Bu aynı zamanda, farkına varılan düzgünsüzlükleri ortadan kaldırma
araçlarının da -azçok gelişmiş bir durumda- zorunlu olarak değişmiş üretim
ilişkileri içinde bulundukları anlamına gelir. Öyleyse, insanın bu araçları
kafasından uydurması değil ama
beyninin yardımıyla, göz önünde bulunan maddesel üretim olguları içinde bulması gerekir.” (Anti-Dühring, s.
384-85, iEa.)
Engels,
materyalist tarih tezini böyle özetler. Kuşkusuz ki Engels, burada,
sosyalizmden kapitalizme geri dönüş (restorasyon) sorununu tartışmıyor, gerek
Engels’ten önce gerekse de Marks ve Engels yaşarken böyle bir tarihsel deneyim
de yoktur, ama bizlere tarihin materyalist çözümünün anahtarını veriyor.
Biz burada,
temel toplumların somutunda, temel toplumların tarihsel evrimi somutunda bu
temel tezin incelenmesine girmeyecek, sorunu SSCB’de kapitalizmin yeni tipte
yeniden inşasının gerçekleriyle kendimizi sınırlandıracağız. Zaten ana konumuz
da bu konudur.
SSCB’de,
1960’a dek üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında genel bir uyum olmuştur.
Bunu, toplumsal üretici güçlerin toplumsal üretim ilişkileriyle uyum içerisinde
gelişmesinden somut olarak görmekteyiz. Ama bu uyum, 50’lerin sonlarından
başlayarak bozulmaya yüz tutmuştur. 50’lerden sonra baş gösteren ekonomik
sorunlar ve artan sıkıntılardan bu görülebilir. Aşağıdaki tablo bunun
kanıtıdır.
Sovyet Plan Dönemlerinde Gerçekleştirilen
Yıllık Büyüme Hızı (%)
1966-70 1971-75 1976-80 1981-84
|
Ulusal Gelir 7.7 5.7 4.2 3.1
|
Sanayi Üretimi 8.5 7.4 4.4 3.6
|
Tarım Üretimi 3.8 2.4 1.7 1.1
|
Yatırımlar 7.6 7.0 3.4 3.1
|
Emek Verimliliği
6.3 4.5 3.1 2.4
|
Kişi Başına Gelir 5.7 4.3 3.3 1.7
|
(G.
Altınoğlu, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa NEREDEN NEREYE?, s. 26, Sun
Yayıncılık)
56’lardan
başlayarak gelişen yeni tip burjuva karşı devrim, salt politik bir karşı-devrim değildi. Evet, başlangıçta revizyonist burjuva karşı-devrim, modern revizyonist
ideolojinin eşliğinde politik bir karşı-devrim
olarak başlamıştır. 20. Parti Kongresi ile proletarya diktatörlüğün tasfiyesi,
yeni burjuvazinin politik iktidarı ele geçirerek politik iktidar tekelini
kurması bunun kanıtıdır. Ama politik iktidarın ele geçirilişi sadece bir başlangıçtır. Bu başlangıç
sayesinde yeni burjuvazi, ekonomik ve toplumsal programını yürürlüğe koyarak
kapitalizmin restorasyonunu ve böylece burjuva karşı devrimi toplumsal yaşamın
her alanında derinleştirerek geliştirmiş ve 70’lere gelindiğinde kapitalizmi
sosyalizm maskesi altında tekelci devlet kapitalizmi olarak inşa etmeyi
başarmıştır. Böylece, emek sermaye çelişkisi, üretimin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin kolektif kapitalist
biçimini alarak gündemleşmiştir. 91’de dağılışla, klasik kapitalist
sosyo-ekonomik yapılanmaya geçişle birlikte, emek sermaye çelişkisi, üretimin
toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki
uzlaşmaz karşıtlık olarak yeniden şekillenmiştir.
Ancak, bu
sürece ön gelen ve yeni tip burjuva karşı devrimine öncül oluşturan olgular,
“sosyalizmin zaferi” ve “kesin zaferi” koşullarında oluşmuş ve gelişmiştir.
Maddi/ekonomik alanda da aynı olgu-maddi öncüller- geçerliydi. Eğer bu öncüller
olmasaydı, oluşmasaydı, sosyalizmden kapitalizme geçiş düşünülemezdi. Biz, SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu,
Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler (Ceylan-Akademi Yayınları) kitabımızda bu olguyu da, kanıtlarıyla
birlikte ortaya koymuştuk. Dolayısıyla bu yazının sınırlandırılmış çerçevesi
içinde yeniden sorun üzerinde başlı başına durmak gerekmiyor. Sorunu
daraltarak, belli sınırlar içerisinde ele alacağız.
Engels’in “gizli dönüşümler” vurgusu önemlidir. Bu
vurgu farklı bir nedenle ilgili olarak yapılmış olmakla birlikte, kanımızca
sosyalizmden kapitalizme yeni tipten geriye dönüş için de tahlilimizde uyarıcı
olma işlevini yerine getirebilir ve getirmektedir. Restorasyonun köklerini
sosyalizmin inşası döneminde “maddi üretim olguları içinde” de aramalıyız.
Stalin’in
SSCB’de sosyalizmin ekonomik soruları üzerine yapılan son tartışmalardaki
yazılarını her okuyucu incelemelidir. Stalin’in Yaroşenko’ya dönük
eleştirilerinden birisi de sosyalizmde üretici güçlerle üretim ilişkileri
arasındaki ilişkiler konusuyla ilgilidir. Bu eleştirilerinde Stalin yoldaş,
Yaroşenko’nun “sosyalizmde üretim ilişkileriyle toplumun üretici güçleri
arasında hiçbir çelişki olmadığını iddia ederken yanıl”dığını vurgular.
Sosyalist üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişiminin gerisinde
kaldığında kaçılmaz olarak çelişkilerin ortaya çıkacağına işaret eder. Ve
“Yönetici organları doğru bir politika izlediklerinde, bu çelişkiler bir
çatışmaya dönüşemez ve burada üretim ilişkileriyle üretici güçler arasında
çatışma olamaz. Eğer Yaroşenko’nun tavsiye ettiği gibi yanlış bir politika
uygularsak durum farklılaşır. O durumda bir çatışma kaçınılmaz olur, ve üretim
ilişkilerimiz, üretici güçlerin gelişiminin devamı için ciddi bir ayak bağı
haline gelebilir. Bu yüzden yönetici organların görevi, büyüyüp gelen
çelişkileri zamanında fark etmek ve üretim ilişkilerini üretici güçlerin
gelişimine uyumlu hale getirerek, üstesinden gelmek için zamanında önlem
almaktır.” der. “Üretici güçlerin rasyonel organizasyonu, ekonominin planlaması
vb. gibi sorunlar, politik ekonominin değil, yönetici organların iktisadi
politikanın konusudur.”, der.
Stalin,
öncelikle de grup mülkiyetinin ve meta dolaşımının şimdilik yararlı olsa da,
giderek ilerlemek için daha fazla bir engel haline geldiğini vurgular. Grup
mülkiyetinin tüm halkın mülkiyeti düzeyine çıkarılması, meta dolaşımının yerini
adım adım ürün değiş tokuşuna bırakması gerektiğini ve bu olguların üretici
güçlerin gelişimini muazzam kösteklediğini, bu süreç ne kadar uzun sürerse o
kadar daha fazla üretici güçlerin gelişimini köstekleyeceğini vurgular.
Engels’in ve
Stalin’in tezleri ve değerlendirmeleri ışığında şunları söyleyebiliriz.
Birincisi,
60’lar öncesi genel olarak üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında bir uyum
vardı ve sosyalist üretim ilişkileri sosyalist üretici güçlerin gelişimini
kolaylaştırıyor ve hızlandırıyordu. Ama ne var ki, sosyalist üretim ilişkileri daha
hızlı gelişen toplumsal üretici güçlerin belli ölçüde gerisinde kaldığı için, giderek
üretici güçlerin gelişimini kösteklemeye başlamıştı. Parti ve devletin bu
duruma etkin iradi müdahalesi gerekiyordu. 50’de gündemleşen ekonomi sorunları
kapsamındaki tartışmaların bir yanı, kanımızca bunu ifade etmektedir. Aslında
Stalin’in yazıları dikkatli bir gözle okunursa görülecektir ki Stalin bunun
farkındadır. Bu müdahale, iki mülkiyet türü arasındaki ayrımları adım adım ama
sistemli ve temposu artacak ve giderecek tarzda yürümeyi; meta üretimi ve
dolaşımının, dolayısıyla değer yasasının alanını ekonomik yaşantıda daha fazla
daraltarak ve azaltarak yürümeyi, sosyalist üretici güçlerin daha yüksek bir
teknik temelde ve daha gelişkin ve büyük çaplı yoğunlaşıp merkezileştirilmesini
gerektiriyordu.
İkincisi,
50’deki ekonomik sorunlar eksenine dayanan tartışmalardan da ve 13 yıl aradan
sonra 1952’de toplanan 19. Parti Kongresi’nden de görülebileceği gibi bu dönem
bürokratik yozlaşma süreci esasen bilince çıkarılamamış, tedavisi de yapılamamıştır.
Stalin’in “Son Yazılar”ında eleştirdiği revizyonist tezler, gerçekte, yeni tip
küçük burjuva tabakanın, Stalin’in ölümünden sonra 56’da politik iktidarı gasp
ederek kapitalist restorasyonu örgütleyecek olan yeni burjuvazinin revizyonist
çizgisiydi. Bu tartışmalarda Stalin’in eleştirip mahkum ettiği teori ve tezler,
Stalin’in ölümüyle, 53-56 arası kısmi adımlar olarak, 56 ile birlikte ise
olduğu gibi yürürlüğe koyulmuştur. Yeni revizyonist çizginin erken
bir doğumunu temsil eden Varga ve Vozesensky’in 1947 ve 1949’da tasfiyesi, maddi öncülleri oluşmuş olan yeni tip küçük burjuvazinin ilk öne
çıkışını ve cüretini ifade etmekteydi. Ama boynu kesildi. Kökleri ise
derindeydi. Asıl önem taşıyan da bu kökleri yok etmekti ama yapılmadı,
yapılamadı.
30’lu
yıllardan başlayarak gelişen yeni tip küçük burjuva tabaka, ekonomik (siyasal
ve toplumsal) ayrıcalıklar kazanarak yükseliyordu. Ama toplumun yükselen yaşam
standardı bu tabakanın hemen ve doğrudan göze çarpmasını önemli ölçüde
örtebiliyordu. Ama bu tabaka, yükseldiği oranda, giderek kastlaştığı oranda,
sosyal yabancılaşma da giderek artıyordu. Bu tabaka, işçi ve emekçilerin, on
milyonların bağrından çıkıp gelmişti. Genelde ya da çoğunlukla kitlelerin en
nitelikli, yetenekli kesimini oluşturuyordu. Ekonomik, siyasal, ideolojik ve
kültürel yaşamı yönetiyordu. Ana gövdesi yeni toplumsal koşullarda, sosyalizm
koşullarında yetişmiş olanlardan oluşuyordu. Parti ve devlet yöneticileri,
işletme yöneticileri, aydınlar, subaylar, elit bürokratlar bu tabakanın değişik
sosyal kesimlerini oluşturuyordu. İşte bu tabaka, eşyanın doğası gereği, ulusal gelirden daha fazla pay alıyordu.
Bürokratik yozlaşma sürecinin öncüsü işte bu tabakaydı.
İşte Stalin ve
Partinin göremediği bu olguydu. Ama bu olgu, aynı zamanda sosyalist üretim ilişkilerinde bir bozulmanın ifadesi ve
yansımasıydı. Üretim ilişkilerinin giderek sosyalist üretici güçlerin
gelişimine ayak uyduramamasının, üretici güçlerin özgürce gelişiminin kösteklenmeye başlandığının da
ifadesiydi.
Dolayısıyla,
gerek sosyalist toplumdaki bozulma ve bu bozulmanın öncelikle üretim
ilişkilerindeki yansıması ve gerekse de Stalin’in işaret ettiği üretim
ilişkilerindeki yenilenme gereksinimi, ikisi bir arada üretici güçlerin
gelişimini frenleyen önemli bir olgu olarak ekonomik ve toplumsal gelişmenin
karşısına dikilmişti. Yenilenmeye gereksinim
vardı. Yalnızca iki seçenek vardı: Ya
komünizme doğru yürümek, bunun için
yolu temizlemek, ya da kapitalizm yolunda
sosyalizmin tasfiyesi yolunda yürümek. Yolun açılması için, üretim
ilişkilerindeki bu iki engelin devrimci bir tarzda aşılması gerekiyordu. Ama ne
var ki, bu başarılamadı.
İşte
kapitalist restorasyonun sosyalizmin bağrında üretim ilişkileri boyutunda ortaya çıkan bu maddi öncüller, tümüyle bir geçiş evresini oluşturan ve komünizmin alt evresi, olgunlaşmamış
komünizm olan sosyalizmden kapitalizme geçişin SSCB’deki içsel maddi temelini
oluşturuyordu. Bu tabakanın oluşma ve yükselme süreci, Sovyet komünistlerinin
bilince çıkaramadığı “gizli dönüşümler”di. Stalin’in eleştirdiği felsefi,
teorik, politik, kültürel, tarihsel, ekonomik revizyonist tezler, özellikle de
1945-53 arası partiden başlayarak tüm toplumsal yaşamı saran ideolojik
mücadele, işte bu tabakanın nesnel
gerçeğinin bir sonucu ve yansımalarıydı ve nesnel karakteri itibari ile
kasta karşı yürütülen bir mücadele karakterine sahipti Ama ne var ki bu
mücadele gerçek durumun anlaşılmamasından dolayı yüzeysel kaldı, daha sonra
revizyonist karşı-devrimi önleyecek bir dinamizm ve silahlanma yaratamadı.
Nitekim bu
yeni tip küçük burjuva tabaka, az-çok
olgulaşmış olan maddi temeline dayanarak, siyasal ve ideolojik konumlarını
sağlamlaştırarak, 53-56 arası, emperyalist dünya sisteminin ağır baskısı
altında ve bu baskıyı da arkalayarak, uluslararası sermayenin de desteğinde, 56
ile birlikte, politik iktidarı ele geçirerek yeni tip kapitalist yola girdi…
Modern
revizyonist burjuva karşı-devrim önce
alt yapıyı ele geçirip, sonra politik
üst yapıyı ele geçirerek restorasyonu
örgütleyemezdi. Restorasyonun zorunlu politik ön koşulu politik iktidarın ele
geçirilmesi, politik üst yapıya dayanarak kapitalizmi kurmaktı. Nitekim
gelişmeler bu yoldan, yeni bir yoldan gelişti ve bir olguya dönüştü. Sosyalist
üretim ilişkilerinin tasfiyesi, yukarıdan aşağı gerçekleştirildi. Böylece yeni tarihsel
deneyimle birlikte, Marksizm-Leninizm’in, “sosyalizmin zaferi” ve “kesin
zaferi” koşullarında sosyalizmden kapitalizme geriye dönüş olmayacağı ya da
artık sosyalizmin güvencede olacağı, olabileceği teorisinin de yetersizliği,
boşluğu, eksikliği açığa çıkmış oluyordu.
Politik
iktidarı ve üstyapıyı ele geçirmiş olan yeni tip burjuvazi, üretici güçler ile
üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi, sosyalist üretim ilişkilerini tasfiye
ederek uzlaşmaz karşıtlık düzeyine
çıkardı. Üretici güçleri çeşitli biçimlerde parçaladı. Kar için üretim yasası,
değer yasası, sosyalist planlamanın tasfiyesi, üretim araçlarının ve emek
gücünün meta haline getirilişi, işletmelerin fiilen özelleştirilmesi, üretim
araçları pazarlarının kuruluşu, kolhoz ve sovhozlarda özel mülkiyetin alanının
geliştirilmesi, MTİ’lerin satılışı, maddi teşvik ve primler politikasının karı
azamileştirmeye hizmet edecek tarzda değiştirilmesi vb. ile yeni kapitalist
ekonomiyi kurdu. Bu politikalar, nesnel karaktere sahip kapitalizmin
yasalarının harekete geçmesini sağladı ve rolünü de oynadı.
Güçlü bir
tarih bilgisine ve tarihin derin bir diyalektik materyalist kavrayışına sahip
olan Lenin, “tarihte hiç, yeni bir üretim tarzının, uzun bir başarısızlıklar,
hatalar, geri tepmeler dizisi olmadan bir çırpıda kök saldığı” görülmemiştir,
der. Sosyalizmin tarihsel deneyimleri de bunu göstermiştir. Ama aynı
deneyimler, proletaryanın yeni bir sosyalizm atılımında, bu kez, tarihin
dersleri ile daha donanımlı olarak sosyalizmi başarıyla kurmasının temel bir
güvencesi de olacaktır. Bunu da her an hatırlamalıyız.
Lenin,
komünist çalışmayı, hiçbir karşılık beklemeden toplum için yapılan çalışma
olarak niteler. O, sosyalizmi, komünizme geçişte, çalışmayı toplum için yapılan
çalışma, hiçbir maddi dürtüye gerek kalmaksızın yapılan çalışma, yaşamın başta
gelen bir zevki olacak ve doğal bir alışkanlığa dönüşecek bir çalışma olarak
hazırlamakla, bu geçişi sağlamakla yükümlü bir geçiş evresi olarak da tanımlar.
Böyle bir
düzeye geçebilmek için üretici güçlerin çok yüksek bir gelişme düzeyine
ulaşması, kitlelerin maddi ve manevi gereksinimlerini azami derecede
karşılayacak bir çizgide üretimin sürekli geliştirilmesi, ideolojik ve kültürel
devrimin komünizme geçiş ve yeni insan tipini yaratma sürecinde kesintisiz
sürdürülmesi gerekecektir. Ama bu geçiş sürecinde, başlangıçta ve özellikle de
geri ülkelerde gündemleşebilecek yüksek ücret ve maddi teşvikler yönteminin
sosyalist iktisadi temelin oluşup olgunlaşmasından sonra, giderek ortadan
kalkması gerekir. Bu vb. yöntemlerin geçicilik
perspektifiyle ele alınması, tüm kitlelerin de bu bilinç ve sorumlulukla yetiştirilmesi gerekir. Kaynağı toplum
için çalışma olan toplumsal üründen kaynaklanan toplumsal fonlara dayanan
parasız sosyal hizmetlerin alanının sistematik geliştirilmesi yoluyla yüksek
ücret ve ücret ve maddi teşvikler alanının daraltılarak, giderek
anlamsızlaştırılması gerekir. Daha çok
çalışanın bireysel bakımdan daha çok kazanacağı, eşitliğin “sosyalizme derinden
düşman olduğu” (Politik Ekonomi Ders Kitabı!) gibi revizyonist burjuva teori ve
tezlere asla prim verilmemesi gerekir. Bu vb. teori ve politikalar “Komünist Cumartesiler” olgusuna çok
yüksek değer biçen Lenin’in şu açıklamaları ışığında zaten onaylanamaz.
“…Bu
(komünist cumartesiler-bn.), burjuvaziyi devirmekten daha zor, daha önemli,
daha radikal, daha tayin edici bir devrimin başlangıcıdır, çünkü bu, kendi
ataleti ve dizginsizliği üzerinde, küçük burjuva egoizmi üzerinde, lanet olası
kapitalizmin işçilerle köylülere miras bıraktığı bu alışkanlıklar üzerinde bir
zaferdir. Bu zafer sağlamlaştığında, yeni toplumsal disiplin, sosyalist
disiplin o zaman ve ancak o zaman yaratılmış olacaktır, o zaman ancak o zaman
kapitalizme bir geri dönüş olanaksız olacaktır, komünizm gerçekten yenilmez
olacaktır.” (S.E. C. 9, s. 459-60)
“Komünizm,
gönüllü, bilinçli, birleşik, ileri teknikten yararlanan işçilerin kapitalizme
kıyasla daha yüksek emek üretkenliği demektir…” (age., s. 476)
Her yeni
üretim tarzı, eski üretim biçiminden daha yüksek bir emek üretkenliği
geliştirir. Toplumların tarihsel evriminden bunu kolaylıkla görebiliriz.
Sosyalizm kendi bağımsız özgün temelleri üzerinde yükselen bir temel toplum
olmamakla birlikte kapitalizmden daha yüksek emek üretkenliği geliştirme
nitelik ve yeteneğine sahiptir. SSCB deneyiminden bunu görmekteyiz. Eğer
kapitalist restorasyon süreci yaşanmamış olsaydı bu olgu, daha açık bir tarzda
bütün boyut ve sonuçlarıyla birlikte ortaya çıkacaktı…
Her ekonomik
toplumsal sistem kendine özgü iş disiplinini de yaratır. Sosyalizmde çalışma
bir sömürü aracı olmaktan çıkmıştır. Çalışma bir kahramanlık eylemi haline
gelmiştir. Gitgide daha bilinçli ve gönüllü yapılan bir çalışmaya dönüşmüştür.
Fakat bu süreç SSCB’de henüz kendi içerisinde yeterince oturmamıştır. Bu süreç,
kendi içerisinde yeni tip bir bireyciliği de geliştirmiştir.
Amaç bu olmasa
da, bu egoizm, 30’larla başlayan bildiğimiz yüksek ücret ve maddi teşvik
politikası eşliğinde kışkırtılmıştır. Proletaryanın kırdan, köylülükten gelen
bir işçi sınıfı yapısı kazanması ile küçük burjuva ruh hali ve alışkanlıkları,
derinlemesine ve genişlemesine sınıfa sızarak sınıfın bozulmasına da yol
açmıştır. Unutmayalım, devrimin zafere eriştiği Rusya bir küçük burjuvalar
ülkesiydi. % 80’ni köylülüktü.
Tarımda
sosyalist ekonomik temelin oluşturulmasına karşın kolhozcu köylülük henüz küçük
burjuva ruh halinden ve alışkanlıklardan kurtulmuş değildi. Bunun için uzun
vadeli bir mücadelenin yürütülmesi ve devrimin kesintisiz geliştirilmesi
gerekmekteydi.
Eski tarihten
ve zihniyetten devralınmış eşitsizlik ve alışkanlıklar ve eskinin yeni dönemde
de yeni biçimlerde üremesine yol açan bazı politikalar, bürokratik yozlaşmanın
eşliğinde yükselmeye başlamıştır. Birkaç devrimin deneyimi, iç savaş ve
emperyalist müdahalelerin deneyleri, olağanüstü koşullarda devasa başarıların
ve zaferlerin deneyimleri ve eğitici gücüne karşı eski bin canlı olduğunu
ortaya koymuştur. Emperyalist kuşatmayı ve baskısını ise, hatırlatmaya bile
gerek yoktur.
Devrimler ve
savaşlar süreçlerinde proletaryanın en nitelikli ve savaşkan kesimlerinin önemli
bir kesiminin şehit düşmesi yoluyla kaybedilmiş olması da söz konusu negatif
unsurlar lehine açık bir niteliksel zayıflık da yaratmıştır. Doğru
politikaların eşliğinde ısrarlı gündelik devrimci çalışmanın dışında özel
mülkiyetçi zihniyetin etkilerini de bir çırpıda ortadan kaldıracak “filozof taşı” ya da sihirli bir değnek ise elde
bulunmamaktaydı.
Ekonomik,
siyasal ve toplumsal ayrıcalıklara sahip yeni tipten bir küçük burjuva
tabakanın sosyalist inşa sürecinde ortaya çıkışı ve yükselişi de ideolojik ve toplumsal
bir hastalık olarak sosyalizm maskeli egoizmin doğuşu ve yükselişini ifade
etmekteydi. Çalışma bağlamında, bir yandan gelişen sosyalist iş bilinç ve
disiplini, öte yandan zamanla daha çarpıcı biçimler alarak gelişen ve özellikle
de fiili gelişimi daha hızlı olan yeni tip burjuva bireyciliği ve değerleri. Bu
çelişki, gerçeğin çelişkisiydi. Bu çelişkili gerçek yeni tip yabancılaşma ve
kişilik parçalanmasının da yeni biçimiydi. Bu geri ve gerici deformasyona ve
dejenarasyona karşı yeni bir mücadele, yeni bir başlangıç gerekiyordu. Ne var
ki bu başarılamadı. Bu durum, yeni dönemde, yenin içinde eskinin yeni tipten
baş göstererek gelişmesiydi. Sosyalist üretim ilişkilerinin deformasyonuydu,
bozulmasıydı. Küçük burjuva
bürokratikleşme sürecine zamanla alışıldı.
Toplumsal bir hastalık olarak meşruiyet
kazandı. Zaten en tehlikeli olan da alışmaktı…
Pek çok komünist duruma boyun eğdi. Demek ki,
başka nedenlerin yanı sıra, söz konusu durum, işte bu nedenle de, sosyalist
inşa sürecinde ortaya çıkmış ve toplumsal meşruiyet kazanmış ve sosyalizmde
bozulmanın da ifadesi olan söz konusu durumla da ilgiliydi. Bunu görmezden
gelmek mümkün değildir. Bu olguyu değerlendirirken, toplumsal yaşamın her
alanında öne çıkan ve bürokratik yozlaşma sürecinin bir parçası olan
milyonlarca ama milyonlarca insanın aile çevreleriyle birlikte toplum
içerisinde on milyonları kapsadığını, yeni tip burjuva yozlaşma sürecinin
özellikle bu yoldan sosyal taban bularak, gelişerek toplumsal meşruiyet
kazandığını da bir kez daha vurgulamak gerekir.
Revizyonist
karşı-devrim 56’da iktidarı ele geçirdi. Sosyalizmi tümden tasfiye etmeye hızla
girişti. Karı putlaştırdı. Bireysel kazanç ve köşe dönücülüğünü kutsadı.
Zenginleşmeyi, özel mülkiyeti, kazancı yüceltti vb. Buna karşı geniş kitlelerden
doğrudan bir tepki gelişmedi. Yeni tip restorasyonun içerdeki maddi temelinin
dışarıdaki/uluslararası alandaki maddi temeli olan emperyalist dünya sistemi
ile tamamlandığını, beslendiğini, desteklendiğini ise burada, bu yazı
kapsamında hatırlatmanın, çok da gerekli olmadığını sanıyoruz.
Yeni emek
üretkenliğini, yeni çalışma pratiğini, yeni iş disiplinini geliştirirken, bu
yeni olguyla bağdaşmayan eskinin etkilerine ve yeninin içinde ortaya çıkan ve
yenilik olarak kendini göstermekle birlikte gerçekte eskiyi ifade eden burjuva
şeylere karşı da iç bütünlüklü bir kesintisiz devrimi geliştirmek gerekir.
Deneyin eleştirisinden ortaya çıkan bir temel gerçek de budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder