Translate

19 Kasım 2012 Pazartesi

SSCB, RESTORASYON ve MADDİ ÖNCÜLLERİ



SSCB, RESTORASYON ve MADDİ ÖNCÜLLERİ
Sosyalizmden kapitalizme yeni tipten geri dönüş şu veya bu ölçüde maddi-ekonomik öncüller ortaya çıkmadan olanaklı değildir. Bilinen bir olgudur: Doğada, toplumda, düşüncede öncüller olmadan olgular ortaya çıkmaz. Bu gelişme yasası, kapitalizmin restorasyonu için de geçerlidir. Restorasyon, nesnel gerçeğin dışında salt zihinsel bir süreç, zihinsel alanda olan biten bir süreç değildir ki; böyle bir tez, açık ki sübjektif idealizmin damgasını taşır. Kapitalizmin restorasyonu, ekonomik, politik, toplumsal bir bütünsel/yapısal niteliksel değişimdir. Sosyalizmin her cephede tasfiyesi eylemidir. Eskinin yeni üzerinde zafer kazanmasıdır. Yeni tip restorasyonun öncülleri ekonomik, siyasal, toplumsal bakımdan sosyalizmin bağrında ortaya çıkar, gelişir; niceliksel değişme sürecinden geçerek niteliksel değişme sürecine sıçrayarak ilerler ve yeni duruma damgasını basar. Birinci durumda (sosyalizm) yadsınan kapitalizmdir, ikinci durumda yadsınan sosyalizmdir. Niceliğin niteliğe dönüşümü, yadsınmanın yadsınması gerçeği karşımızda durur bu tabloda. Maddenin ve toplumsal gelişmenin diyalektik yasaları örneğimizde işte böyle ortaya çıkar. Toplumsal gelişmenin diyalektiği, diyalektik gelişmenin nesnel yasaları gereği maddenin hareketi ve toplumsal maddi gerçeğin hareketi sarmal bir gelişmedir. Ama sarmal/helezonik gelişme süreci kendi içerisinde büyük tarihsel geri çekilişleri ve gerilemeleri de, sapmaları da taşır ve gelişme düz bir şekilde gerçekleşmez; bu büyük geri çekiliş kesitlerinde de diyalektiğin yasaları işlemeye devam eder; bizler ancak diyalektikle, materyalizmle diyalektiğin ve materyalizmin yasalarıyla bu süreçleri de anlayabilir, kavrayabiliriz.
Engels şöyle der:
“Sonuç olarak, bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki artan kavrayışlarında değil; üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde aramak gerekir; onları, ilgili dönemin felsefesinde değil, ama iktisadında aramak gerekir. Eğer varolan toplumsal kurumların usa-aykırı ve adaletsiz oldukları, usun budalalık ve iyiliğin kötülük durumuna geldiği sonucuna varılırsa bu, üretim yöntemleri ve değişim biçimlerinde, daha eski ekonomik koşullara uyarlanmış toplumsal rejimin artık uyuşmadığı gizli dönüşümler(iba.) olduğunun göstergesinden başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda, farkına varılan düzgünsüzlükleri ortadan kaldırma araçlarının da -azçok gelişmiş bir durumda- zorunlu olarak değişmiş üretim ilişkileri içinde bulundukları anlamına gelir. Öyleyse, insanın bu araçları kafasından uydurması değil ama beyninin yardımıyla, göz önünde bulunan maddesel üretim olguları içinde bulması gerekir.” (Anti-Dühring, s. 384-85, iEa.)
Engels, materyalist tarih tezini böyle özetler. Kuşkusuz ki Engels, burada, sosyalizmden kapitalizme geri dönüş (restorasyon) sorununu tartışmıyor, gerek Engels’ten önce gerekse de Marks ve Engels yaşarken böyle bir tarihsel deneyim de yoktur, ama bizlere tarihin materyalist çözümünün anahtarını veriyor.
Biz burada, temel toplumların somutunda, temel toplumların tarihsel evrimi somutunda bu temel tezin incelenmesine girmeyecek, sorunu SSCB’de kapitalizmin yeni tipte yeniden inşasının gerçekleriyle kendimizi sınırlandıracağız. Zaten ana konumuz da bu konudur.
SSCB’de, 1960’a dek üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında genel bir uyum olmuştur. Bunu, toplumsal üretici güçlerin toplumsal üretim ilişkileriyle uyum içerisinde gelişmesinden somut olarak görmekteyiz. Ama bu uyum, 50’lerin sonlarından başlayarak bozulmaya yüz tutmuştur. 50’lerden sonra baş gösteren ekonomik sorunlar ve artan sıkıntılardan bu görülebilir. Aşağıdaki tablo bunun kanıtıdır.
Sovyet Plan Dönemlerinde Gerçekleştirilen Yıllık Büyüme Hızı (%)

                                             1966-70       1971-75         1976-80                  1981-84 
Ulusal Gelir                              7.7             5.7                4.2                         3.1
Sanayi Üretimi                         8.5             7.4               4.4                          3.6
Tarım Üretimi                          3.8             2.4               1.7                          1.1
Yatırımlar                                 7.6             7.0               3.4                       3.1
Emek Verimliliği                      6.3             4.5               3.1                       2.4
Kişi Başına Gelir                       5.7            4.3               3.3                          1.7

(G. Altınoğlu, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa NEREDEN NEREYE?, s. 26, Sun Yayıncılık)
56’lardan başlayarak gelişen yeni tip burjuva karşı devrim, salt politik bir karşı-devrim değildi. Evet, başlangıçta revizyonist burjuva karşı-devrim, modern revizyonist ideolojinin eşliğinde politik bir karşı-devrim olarak başlamıştır. 20. Parti Kongresi ile proletarya diktatörlüğün tasfiyesi, yeni burjuvazinin politik iktidarı ele geçirerek politik iktidar tekelini kurması bunun kanıtıdır. Ama politik iktidarın ele geçirilişi sadece bir başlangıçtır. Bu başlangıç sayesinde yeni burjuvazi, ekonomik ve toplumsal programını yürürlüğe koyarak kapitalizmin restorasyonunu ve böylece burjuva karşı devrimi toplumsal yaşamın her alanında derinleştirerek geliştirmiş ve 70’lere gelindiğinde kapitalizmi sosyalizm maskesi altında tekelci devlet kapitalizmi olarak inşa etmeyi başarmıştır. Böylece, emek sermaye çelişkisi, üretimin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin kolektif kapitalist biçimini alarak gündemleşmiştir. 91’de dağılışla, klasik kapitalist sosyo-ekonomik yapılanmaya geçişle birlikte, emek sermaye çelişkisi, üretimin toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki uzlaşmaz karşıtlık olarak yeniden şekillenmiştir.
Ancak, bu sürece ön gelen ve yeni tip burjuva karşı devrimine öncül oluşturan olgular, “sosyalizmin zaferi” ve “kesin zaferi” koşullarında oluşmuş ve gelişmiştir. Maddi/ekonomik alanda da aynı olgu-maddi öncüller- geçerliydi. Eğer bu öncüller olmasaydı, oluşmasaydı, sosyalizmden kapitalizme geçiş düşünülemezdi. Biz, SSCB’de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizmin Sorunları ve Tarihi Dersler (Ceylan-Akademi Yayınları) kitabımızda bu olguyu da, kanıtlarıyla birlikte ortaya koymuştuk. Dolayısıyla bu yazının sınırlandırılmış çerçevesi içinde yeniden sorun üzerinde başlı başına durmak gerekmiyor. Sorunu daraltarak, belli sınırlar içerisinde ele alacağız.
Engels’in “gizli dönüşümler” vurgusu önemlidir. Bu vurgu farklı bir nedenle ilgili olarak yapılmış olmakla birlikte, kanımızca sosyalizmden kapitalizme yeni tipten geriye dönüş için de tahlilimizde uyarıcı olma işlevini yerine getirebilir ve getirmektedir. Restorasyonun köklerini sosyalizmin inşası döneminde “maddi üretim olguları içinde” de aramalıyız.
Stalin’in SSCB’de sosyalizmin ekonomik soruları üzerine yapılan son tartışmalardaki yazılarını her okuyucu incelemelidir. Stalin’in Yaroşenko’ya dönük eleştirilerinden birisi de sosyalizmde üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki ilişkiler konusuyla ilgilidir. Bu eleştirilerinde Stalin yoldaş, Yaroşenko’nun “sosyalizmde üretim ilişkileriyle toplumun üretici güçleri arasında hiçbir çelişki olmadığını iddia ederken yanıl”dığını vurgular. Sosyalist üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişiminin gerisinde kaldığında kaçılmaz olarak çelişkilerin ortaya çıkacağına işaret eder. Ve “Yönetici organları doğru bir politika izlediklerinde, bu çelişkiler bir çatışmaya dönüşemez ve burada üretim ilişkileriyle üretici güçler arasında çatışma olamaz. Eğer Yaroşenko’nun tavsiye ettiği gibi yanlış bir politika uygularsak durum farklılaşır. O durumda bir çatışma kaçınılmaz olur, ve üretim ilişkilerimiz, üretici güçlerin gelişiminin devamı için ciddi bir ayak bağı haline gelebilir. Bu yüzden yönetici organların görevi, büyüyüp gelen çelişkileri zamanında fark etmek ve üretim ilişkilerini üretici güçlerin gelişimine uyumlu hale getirerek, üstesinden gelmek için zamanında önlem almaktır.” der. “Üretici güçlerin rasyonel organizasyonu, ekonominin planlaması vb. gibi sorunlar, politik ekonominin değil, yönetici organların iktisadi politikanın konusudur.”, der.
Stalin, öncelikle de grup mülkiyetinin ve meta dolaşımının şimdilik yararlı olsa da, giderek ilerlemek için daha fazla bir engel haline geldiğini vurgular. Grup mülkiyetinin tüm halkın mülkiyeti düzeyine çıkarılması, meta dolaşımının yerini adım adım ürün değiş tokuşuna bırakması gerektiğini ve bu olguların üretici güçlerin gelişimini muazzam kösteklediğini, bu süreç ne kadar uzun sürerse o kadar daha fazla üretici güçlerin gelişimini köstekleyeceğini vurgular.
Engels’in ve Stalin’in tezleri ve değerlendirmeleri ışığında şunları söyleyebiliriz.
Birincisi, 60’lar öncesi genel olarak üretici güçlerle üretim ilişkileri arasında bir uyum vardı ve sosyalist üretim ilişkileri sosyalist üretici güçlerin gelişimini kolaylaştırıyor ve hızlandırıyordu. Ama ne var ki, sosyalist üretim ilişkileri daha hızlı gelişen toplumsal üretici güçlerin belli ölçüde gerisinde kaldığı için, giderek üretici güçlerin gelişimini kösteklemeye başlamıştı. Parti ve devletin bu duruma etkin iradi müdahalesi gerekiyordu. 50’de gündemleşen ekonomi sorunları kapsamındaki tartışmaların bir yanı, kanımızca bunu ifade etmektedir. Aslında Stalin’in yazıları dikkatli bir gözle okunursa görülecektir ki Stalin bunun farkındadır. Bu müdahale, iki mülkiyet türü arasındaki ayrımları adım adım ama sistemli ve temposu artacak ve giderecek tarzda yürümeyi; meta üretimi ve dolaşımının, dolayısıyla değer yasasının alanını ekonomik yaşantıda daha fazla daraltarak ve azaltarak yürümeyi, sosyalist üretici güçlerin daha yüksek bir teknik temelde ve daha gelişkin ve büyük çaplı yoğunlaşıp merkezileştirilmesini gerektiriyordu.
İkincisi, 50’deki ekonomik sorunlar eksenine dayanan tartışmalardan da ve 13 yıl aradan sonra 1952’de toplanan 19. Parti Kongresi’nden de görülebileceği gibi bu dönem bürokratik yozlaşma süreci esasen bilince çıkarılamamış, tedavisi de yapılamamıştır. Stalin’in “Son Yazılar”ında eleştirdiği revizyonist tezler, gerçekte, yeni tip küçük burjuva tabakanın, Stalin’in ölümünden sonra 56’da politik iktidarı gasp ederek kapitalist restorasyonu örgütleyecek olan yeni burjuvazinin revizyonist çizgisiydi. Bu tartışmalarda Stalin’in eleştirip mahkum ettiği teori ve tezler, Stalin’in ölümüyle, 53-56 arası kısmi adımlar olarak, 56 ile birlikte ise olduğu gibi yürürlüğe koyulmuştur. Yeni revizyonist çizginin erken bir doğumunu temsil eden Varga ve Vozesensky’in 1947 ve 1949’da tasfiyesi, maddi öncülleri oluşmuş olan yeni tip küçük burjuvazinin ilk öne çıkışını ve cüretini ifade etmekteydi. Ama boynu kesildi. Kökleri ise derindeydi. Asıl önem taşıyan da bu kökleri yok etmekti ama yapılmadı, yapılamadı.
30’lu yıllardan başlayarak gelişen yeni tip küçük burjuva tabaka, ekonomik (siyasal ve toplumsal) ayrıcalıklar kazanarak yükseliyordu. Ama toplumun yükselen yaşam standardı bu tabakanın hemen ve doğrudan göze çarpmasını önemli ölçüde örtebiliyordu. Ama bu tabaka, yükseldiği oranda, giderek kastlaştığı oranda, sosyal yabancılaşma da giderek artıyordu. Bu tabaka, işçi ve emekçilerin, on milyonların bağrından çıkıp gelmişti. Genelde ya da çoğunlukla kitlelerin en nitelikli, yetenekli kesimini oluşturuyordu. Ekonomik, siyasal, ideolojik ve kültürel yaşamı yönetiyordu. Ana gövdesi yeni toplumsal koşullarda, sosyalizm koşullarında yetişmiş olanlardan oluşuyordu. Parti ve devlet yöneticileri, işletme yöneticileri, aydınlar, subaylar, elit bürokratlar bu tabakanın değişik sosyal kesimlerini oluşturuyordu. İşte bu tabaka, eşyanın doğası gereği, ulusal gelirden daha fazla pay alıyordu. Bürokratik yozlaşma sürecinin öncüsü işte bu tabakaydı.
İşte Stalin ve Partinin göremediği bu olguydu. Ama bu olgu, aynı zamanda sosyalist üretim ilişkilerinde bir bozulmanın ifadesi ve yansımasıydı. Üretim ilişkilerinin giderek sosyalist üretici güçlerin gelişimine ayak uyduramamasının, üretici güçlerin özgürce gelişiminin kösteklenmeye başlandığının da ifadesiydi.
Dolayısıyla, gerek sosyalist toplumdaki bozulma ve bu bozulmanın öncelikle üretim ilişkilerindeki yansıması ve gerekse de Stalin’in işaret ettiği üretim ilişkilerindeki yenilenme gereksinimi, ikisi bir arada üretici güçlerin gelişimini frenleyen önemli bir olgu olarak ekonomik ve toplumsal gelişmenin karşısına dikilmişti. Yenilenmeye gereksinim vardı. Yalnızca iki seçenek vardı: Ya komünizme doğru yürümek, bunun için yolu temizlemek, ya da kapitalizm yolunda sosyalizmin tasfiyesi yolunda yürümek. Yolun açılması için, üretim ilişkilerindeki bu iki engelin devrimci bir tarzda aşılması gerekiyordu. Ama ne var ki, bu başarılamadı.
İşte kapitalist restorasyonun sosyalizmin bağrında üretim ilişkileri boyutunda ortaya çıkan bu maddi öncüller, tümüyle bir geçiş evresini oluşturan ve komünizmin alt evresi, olgunlaşmamış komünizm olan sosyalizmden kapitalizme geçişin SSCB’deki içsel maddi temelini oluşturuyordu. Bu tabakanın oluşma ve yükselme süreci, Sovyet komünistlerinin bilince çıkaramadığı “gizli dönüşümler”di. Stalin’in eleştirdiği felsefi, teorik, politik, kültürel, tarihsel, ekonomik revizyonist tezler, özellikle de 1945-53 arası partiden başlayarak tüm toplumsal yaşamı saran ideolojik mücadele, işte bu tabakanın nesnel gerçeğinin bir sonucu ve yansımalarıydı ve nesnel karakteri itibari ile kasta karşı yürütülen bir mücadele karakterine sahipti Ama ne var ki bu mücadele gerçek durumun anlaşılmamasından dolayı yüzeysel kaldı, daha sonra revizyonist karşı-devrimi önleyecek bir dinamizm ve silahlanma yaratamadı.
Nitekim bu yeni tip küçük burjuva tabaka, az-çok olgulaşmış olan maddi temeline dayanarak, siyasal ve ideolojik konumlarını sağlamlaştırarak, 53-56 arası, emperyalist dünya sisteminin ağır baskısı altında ve bu baskıyı da arkalayarak, uluslararası sermayenin de desteğinde, 56 ile birlikte, politik iktidarı ele geçirerek yeni tip kapitalist yola girdi…
Modern revizyonist burjuva karşı-devrim önce alt yapıyı ele geçirip, sonra politik üst yapıyı ele geçirerek restorasyonu örgütleyemezdi. Restorasyonun zorunlu politik ön koşulu politik iktidarın ele geçirilmesi, politik üst yapıya dayanarak kapitalizmi kurmaktı. Nitekim gelişmeler bu yoldan, yeni bir yoldan gelişti ve bir olguya dönüştü. Sosyalist üretim ilişkilerinin tasfiyesi, yukarıdan aşağı gerçekleştirildi. Böylece yeni tarihsel deneyimle birlikte, Marksizm-Leninizm’in, “sosyalizmin zaferi” ve “kesin zaferi” koşullarında sosyalizmden kapitalizme geriye dönüş olmayacağı ya da artık sosyalizmin güvencede olacağı, olabileceği teorisinin de yetersizliği, boşluğu, eksikliği açığa çıkmış oluyordu.
Politik iktidarı ve üstyapıyı ele geçirmiş olan yeni tip burjuvazi, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiyi, sosyalist üretim ilişkilerini tasfiye ederek uzlaşmaz karşıtlık düzeyine çıkardı. Üretici güçleri çeşitli biçimlerde parçaladı. Kar için üretim yasası, değer yasası, sosyalist planlamanın tasfiyesi, üretim araçlarının ve emek gücünün meta haline getirilişi, işletmelerin fiilen özelleştirilmesi, üretim araçları pazarlarının kuruluşu, kolhoz ve sovhozlarda özel mülkiyetin alanının geliştirilmesi, MTİ’lerin satılışı, maddi teşvik ve primler politikasının karı azamileştirmeye hizmet edecek tarzda değiştirilmesi vb. ile yeni kapitalist ekonomiyi kurdu. Bu politikalar, nesnel karaktere sahip kapitalizmin yasalarının harekete geçmesini sağladı ve rolünü de oynadı.
Güçlü bir tarih bilgisine ve tarihin derin bir diyalektik materyalist kavrayışına sahip olan Lenin, “tarihte hiç, yeni bir üretim tarzının, uzun bir başarısızlıklar, hatalar, geri tepmeler dizisi olmadan bir çırpıda kök saldığı” görülmemiştir, der. Sosyalizmin tarihsel deneyimleri de bunu göstermiştir. Ama aynı deneyimler, proletaryanın yeni bir sosyalizm atılımında, bu kez, tarihin dersleri ile daha donanımlı olarak sosyalizmi başarıyla kurmasının temel bir güvencesi de olacaktır. Bunu da her an hatırlamalıyız.
Lenin, komünist çalışmayı, hiçbir karşılık beklemeden toplum için yapılan çalışma olarak niteler. O, sosyalizmi, komünizme geçişte, çalışmayı toplum için yapılan çalışma, hiçbir maddi dürtüye gerek kalmaksızın yapılan çalışma, yaşamın başta gelen bir zevki olacak ve doğal bir alışkanlığa dönüşecek bir çalışma olarak hazırlamakla, bu geçişi sağlamakla yükümlü bir geçiş evresi olarak da tanımlar.
Böyle bir düzeye geçebilmek için üretici güçlerin çok yüksek bir gelişme düzeyine ulaşması, kitlelerin maddi ve manevi gereksinimlerini azami derecede karşılayacak bir çizgide üretimin sürekli geliştirilmesi, ideolojik ve kültürel devrimin komünizme geçiş ve yeni insan tipini yaratma sürecinde kesintisiz sürdürülmesi gerekecektir. Ama bu geçiş sürecinde, başlangıçta ve özellikle de geri ülkelerde gündemleşebilecek yüksek ücret ve maddi teşvikler yönteminin sosyalist iktisadi temelin oluşup olgunlaşmasından sonra, giderek ortadan kalkması gerekir. Bu vb. yöntemlerin geçicilik perspektifiyle ele alınması, tüm kitlelerin de bu bilinç ve sorumlulukla yetiştirilmesi gerekir. Kaynağı toplum için çalışma olan toplumsal üründen kaynaklanan toplumsal fonlara dayanan parasız sosyal hizmetlerin alanının sistematik geliştirilmesi yoluyla yüksek ücret ve ücret ve maddi teşvikler alanının daraltılarak, giderek anlamsızlaştırılması gerekir.  Daha çok çalışanın bireysel bakımdan daha çok kazanacağı, eşitliğin “sosyalizme derinden düşman olduğu” (Politik Ekonomi Ders Kitabı!) gibi revizyonist burjuva teori ve tezlere asla prim verilmemesi gerekir. Bu vb. teori ve politikalar “Komünist Cumartesiler” olgusuna çok yüksek değer biçen Lenin’in şu açıklamaları ışığında zaten onaylanamaz.
“…Bu (komünist cumartesiler-bn.), burjuvaziyi devirmekten daha zor, daha önemli, daha radikal, daha tayin edici bir devrimin başlangıcıdır, çünkü bu, kendi ataleti ve dizginsizliği üzerinde, küçük burjuva egoizmi üzerinde, lanet olası kapitalizmin işçilerle köylülere miras bıraktığı bu alışkanlıklar üzerinde bir zaferdir. Bu zafer sağlamlaştığında, yeni toplumsal disiplin, sosyalist disiplin o zaman ve ancak o zaman yaratılmış olacaktır, o zaman ancak o zaman kapitalizme bir geri dönüş olanaksız olacaktır, komünizm gerçekten yenilmez olacaktır.” (S.E. C. 9, s. 459-60)
“Komünizm, gönüllü, bilinçli, birleşik, ileri teknikten yararlanan işçilerin kapitalizme kıyasla daha yüksek emek üretkenliği demektir…” (age., s. 476)
Her yeni üretim tarzı, eski üretim biçiminden daha yüksek bir emek üretkenliği geliştirir. Toplumların tarihsel evriminden bunu kolaylıkla görebiliriz. Sosyalizm kendi bağımsız özgün temelleri üzerinde yükselen bir temel toplum olmamakla birlikte kapitalizmden daha yüksek emek üretkenliği geliştirme nitelik ve yeteneğine sahiptir. SSCB deneyiminden bunu görmekteyiz. Eğer kapitalist restorasyon süreci yaşanmamış olsaydı bu olgu, daha açık bir tarzda bütün boyut ve sonuçlarıyla birlikte ortaya çıkacaktı…
Her ekonomik toplumsal sistem kendine özgü iş disiplinini de yaratır. Sosyalizmde çalışma bir sömürü aracı olmaktan çıkmıştır. Çalışma bir kahramanlık eylemi haline gelmiştir. Gitgide daha bilinçli ve gönüllü yapılan bir çalışmaya dönüşmüştür. Fakat bu süreç SSCB’de henüz kendi içerisinde yeterince oturmamıştır. Bu süreç, kendi içerisinde yeni tip bir bireyciliği de geliştirmiştir.
Amaç bu olmasa da, bu egoizm, 30’larla başlayan bildiğimiz yüksek ücret ve maddi teşvik politikası eşliğinde kışkırtılmıştır. Proletaryanın kırdan, köylülükten gelen bir işçi sınıfı yapısı kazanması ile küçük burjuva ruh hali ve alışkanlıkları, derinlemesine ve genişlemesine sınıfa sızarak sınıfın bozulmasına da yol açmıştır. Unutmayalım, devrimin zafere eriştiği Rusya bir küçük burjuvalar ülkesiydi. % 80’ni köylülüktü.
Tarımda sosyalist ekonomik temelin oluşturulmasına karşın kolhozcu köylülük henüz küçük burjuva ruh halinden ve alışkanlıklardan kurtulmuş değildi. Bunun için uzun vadeli bir mücadelenin yürütülmesi ve devrimin kesintisiz geliştirilmesi gerekmekteydi.
Eski tarihten ve zihniyetten devralınmış eşitsizlik ve alışkanlıklar ve eskinin yeni dönemde de yeni biçimlerde üremesine yol açan bazı politikalar, bürokratik yozlaşmanın eşliğinde yükselmeye başlamıştır. Birkaç devrimin deneyimi, iç savaş ve emperyalist müdahalelerin deneyleri, olağanüstü koşullarda devasa başarıların ve zaferlerin deneyimleri ve eğitici gücüne karşı eski bin canlı olduğunu ortaya koymuştur. Emperyalist kuşatmayı ve baskısını ise, hatırlatmaya bile gerek yoktur.
Devrimler ve savaşlar süreçlerinde proletaryanın en nitelikli ve savaşkan kesimlerinin önemli bir kesiminin şehit düşmesi yoluyla kaybedilmiş olması da söz konusu negatif unsurlar lehine açık bir niteliksel zayıflık da yaratmıştır. Doğru politikaların eşliğinde ısrarlı gündelik devrimci çalışmanın dışında özel mülkiyetçi zihniyetin etkilerini de bir çırpıda ortadan kaldıracak  “filozof taşı” ya da sihirli bir değnek ise elde bulunmamaktaydı.
Ekonomik, siyasal ve toplumsal ayrıcalıklara sahip yeni tipten bir küçük burjuva tabakanın sosyalist inşa sürecinde ortaya çıkışı ve yükselişi de ideolojik ve toplumsal bir hastalık olarak sosyalizm maskeli egoizmin doğuşu ve yükselişini ifade etmekteydi. Çalışma bağlamında, bir yandan gelişen sosyalist iş bilinç ve disiplini, öte yandan zamanla daha çarpıcı biçimler alarak gelişen ve özellikle de fiili gelişimi daha hızlı olan yeni tip burjuva bireyciliği ve değerleri. Bu çelişki, gerçeğin çelişkisiydi. Bu çelişkili gerçek yeni tip yabancılaşma ve kişilik parçalanmasının da yeni biçimiydi. Bu geri ve gerici deformasyona ve dejenarasyona karşı yeni bir mücadele, yeni bir başlangıç gerekiyordu. Ne var ki bu başarılamadı. Bu durum, yeni dönemde, yenin içinde eskinin yeni tipten baş göstererek gelişmesiydi. Sosyalist üretim ilişkilerinin deformasyonuydu, bozulmasıydı. Küçük burjuva bürokratikleşme sürecine zamanla alışıldı. Toplumsal bir hastalık olarak meşruiyet kazandı. Zaten en tehlikeli olan da alışmaktı…
 Pek çok komünist duruma boyun eğdi. Demek ki, başka nedenlerin yanı sıra, söz konusu durum, işte bu nedenle de, sosyalist inşa sürecinde ortaya çıkmış ve toplumsal meşruiyet kazanmış ve sosyalizmde bozulmanın da ifadesi olan söz konusu durumla da ilgiliydi. Bunu görmezden gelmek mümkün değildir. Bu olguyu değerlendirirken, toplumsal yaşamın her alanında öne çıkan ve bürokratik yozlaşma sürecinin bir parçası olan milyonlarca ama milyonlarca insanın aile çevreleriyle birlikte toplum içerisinde on milyonları kapsadığını, yeni tip burjuva yozlaşma sürecinin özellikle bu yoldan sosyal taban bularak, gelişerek toplumsal meşruiyet kazandığını da bir kez daha vurgulamak gerekir.
Revizyonist karşı-devrim 56’da iktidarı ele geçirdi. Sosyalizmi tümden tasfiye etmeye hızla girişti. Karı putlaştırdı. Bireysel kazanç ve köşe dönücülüğünü kutsadı. Zenginleşmeyi, özel mülkiyeti, kazancı yüceltti vb. Buna karşı geniş kitlelerden doğrudan bir tepki gelişmedi. Yeni tip restorasyonun içerdeki maddi temelinin dışarıdaki/uluslararası alandaki maddi temeli olan emperyalist dünya sistemi ile tamamlandığını, beslendiğini, desteklendiğini ise burada, bu yazı kapsamında hatırlatmanın, çok da gerekli olmadığını sanıyoruz.
Yeni emek üretkenliğini, yeni çalışma pratiğini, yeni iş disiplinini geliştirirken, bu yeni olguyla bağdaşmayan eskinin etkilerine ve yeninin içinde ortaya çıkan ve yenilik olarak kendini göstermekle birlikte gerçekte eskiyi ifade eden burjuva şeylere karşı da iç bütünlüklü bir kesintisiz devrimi geliştirmek gerekir. Deneyin eleştirisinden ortaya çıkan bir temel gerçek de budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder