PROLETARYA ve POSTMARKSİZM*
III
''Altı çizilerek okunmalıdır: Marks’ın, Lenin’in
dört dörtlük yadsınması ve tasfiyesinden, tipik bir kokuşmuş
burjuva liberalizmden başka bir şey olmayan post-Marksizme göre,
sosyalist bir hareket, ekonomik, sınıfsal ve politik temellerinden
ve tablodan bağımsız ya da özerk olarak ideolojik-siyasi olarak
kendini oluşturabilir ve oluşturmalıdır; sosyalist hareketin
ilkesel ve pratik-politik olarak sınıfla bağlı olması, sınıfı
temsil etme iddiası gereksizdir, zorunlu değildir. İdeolojik ve
siyasal çıkarlar söylem yoluyla kurulmalı ve kurgulanmalıdır.
Onların maddi ve sınıfsal temellere oturması gerekmez;
pratik-politik olarak örneğin işçi sınıfına dayanması
gerekmez ve gerekmemelidir. Proleter sınıfın maddi çıkarlarını
ifade eden, ona dayanan bir önderlik ve hegemonya perspektifi,
çokluk üzerinde iktidarcı, totaliter, indirgemeci perspektiftir.
Sosyalist hareket ezilenler/çokluk/çoğul değişken özneler
içerisinde çalışmalı, tekil kimlikler üzerinden, anı yaşayarak
siyaset yapmalıdır. Politik çalışma nerde güç olunabilecekse
oraya yöneltilmelidir. Sınıf siyaseti bitmiştir; 20. asrın
hegemonik paradigmasına dayanan ve onu ifade eden sınıf
mücadelesine proletaryanın önderlik/öncülük etmesi perspektifi
artık bitmiştir. Proletaryanın mücadelede, devrimlerde
hegemonyasını kurması gerektiği şeklindeki eski Marksist
teorinin sınıfa biçtiği ayrıcalıklı yer de kalmamıştır;
işçi sınıfı da diğer ezilen toplumsal kategorilerden birisidir
en fazlasından; aralarındaki ilişki eşitlik ve özgürlük
ilişkisi olmalı; sosyalistler, bu temelde, 'çokluk'a dönük
çalışmalıdırlar. Ezilenler arasında hegemonik ve hiyerarşik
paradigma dogmatizmdir, muhafazakarlıktır, anomalidir,
anakroniktir. 'Eşdeğer farklılıklar' arasına hiyerarşiyi
koymayalım. Söylem yoluyla üretilmiş totaliter, otoriter bakış
açılarından kopalım. Ezilenler içinde ya da çokluk içinde
modernist iktidar ilişkileri (önderlik, hegemonya vb.) kurmayalım.
20. yüzyılın sosyalizm deneyleri de proletaryanın ve
ideolojisinin iflas ettiği, infilak ettiği bir yüz yıldır. Sınıf
hiçbir zaman iddia edildiği gibi devrimci bir tarihsel rol falan da
oynamamıştır; sınıfa neden güveniyorsunuz ki! Sizin sınıf
dediğiniz artık 'çokluk'tur. 'Çokluk'a dönük çalışın ama bu
da zaten sosyalist çalışmadır. Sınıf ve sınıf siyaseti artık
ölmüştür, anlayın artık bunu canım! Üstelik bu perspektif,
Marks-Engels’in Komünist Manifestosu’ndan daha radikal, daha
militan bir Komünist Manifesto’dur; bu, çağımızın
Manifestosu’dur. Bırakın şu dinozorluğu; muhafazakar olmayın,
doktriner direnişinizden vazgeçin artık; direnmeyin yeni çağın
Komünist Manifesto’suna karşı. Sizleri anlamak mümkün değil
doğrusu!!! Modernizmin dünyasından, o dünyanın bir kolu, bir
biçimi olan 'sınıfçı Marksizm'den, 'dogmatik Marksizm'den,
'mezhepçi Marksizm'den, Marksizm-Leninizm’den, 'Stalinizm'den
kopalım artık. Lütfen proletaryaya önderlik rolü biçerek, sınıf
hareketine dayanan bir sosyalist çalışma inşa ederek 'çokluk'u,
'çokluk'un işçiler dışındaki diğer 'ezilen' kesim ve
kategorilerini ötekileştirmeyelim; önemli olan söylemdir pratik
değil, söylem eylemi de belirler, her şey söylemdir, dildir,
dilin de kemiği yoktur, anlayın lütfen vs. vs. İşte böyle!''
''Demek
ki, maddi bir güç olarak, dünyayı değiştirecek tek sınıf
olarak işçi sınıfını temel alarak, pratik tutarlılıkla sınıf
hareketine bağlanmak yerine, söylemle, 'çokluk'a, yani
'ezilenler'e dönük söylem düzeyinde sosyalist politika yapmak;
sınıf hareketine dayanan bir 'söylem', propaganda, ajitasyon,
örgütlenme ve eylem yerine, sosyalizm adına çokluğa
('ezilenler'e) dönük genel politika yapmak Marksizm-Leninizm değil,
post-modernizm, post-Marksizmdir. Demek ki maddi olarak sınıf
hareketine dayanan, sınıfın önderlik misyonu temelinde
emekçilerle, ezilenlerle ilişkilenmenin reddi tipik bir oportünizm
ve inkarcılıktır. Demek ki bu, sınıf siyasetinin tasfiyesi,
sınıfa dayanarak ezilenler dünyasına önderlik etme siyasetinin
tasfiyesi; sınıfın, herhangi bir devrimci özne olarak ele
alınması; sınıfın, diğer sınıf ve tabakalar karşısında
özel, temel, ayrıcalıklı tarihsel misyonunun ve güncel pratik
duruşunun yadsınmasından başka bir şey değildir.
''Demek
ki, teori ile pratiğin birliğine (söz ile eylemin birliği!)
dayanmayan, işçi sınıfına dayanmayan, ısrarla, istikrarlı bir
tarzda komünist işçi hareketi yaratmaya yönelmeyen ve dayanmayan,
biz zaten komünistiz, komünist hareketin çalışması zaten işçi
çalışmasıdır özlü tez, halkçı oportünizmin ideolojik
öncülük (ki bunun bilinen en önemli ve başta savunucusu Mahir
Çayan’dır) teorisinin, stratejisinin, taktiğinin, daha güncel
olarak, tasfiyeci post-modernizmin damgasını
taşımaktadır.''
Oysa
''Komünist hareket, yalnızca teorik, programatik ve stratejik
söylemiyle değil, aynı zamanda bunlarla tutarlı olarak
pratik-politik
gelişme hattındaki duruşu
ve yönelimiyle de (söz ile eylemin birliği!) küçük burjuva
demokrasisinin öteki eğilimleriyle kendi arasındaki sınır
çizgilerini ortaya koymak; işçi sınıfına dayanan bir politik
güç kimliği
ile bu ayrımı netleştirmek, dost ve düşman önünde sınıfı
temsil eden ve sınıf hareketine dayanarak halkların ve ezilenlerin
mücadelesine öncülük yapan bir politik güç olduğunu kanıtlamak
zorundadır. İşte devrimci ve komünist tarihimiz boyunca
çözmediğimiz, çözemediğimiz ana sorun buradadır ya da sorunun
kendisi budur! Ki burada da, yalnız teorik değil, pratik
tutarlılıktan da uzaksan, bu durumda, ezilenlerin başına,
proletaryayı eklemek de ('proletarya ve ezilenler'!) anlamlı bir
duruş değildir.'' (Hasan
Ozan, Kesintisiz Devrim ve İktidar Sorunu, Sınırsız Kitap ve
Yayıncılık, 2014)
Lenin, Bolşevizm, ''özsel olarak, daima, tutarlı bir
proleter sınıf savaşımının koşullarına ve gereklerine yan
çizen küçük burjuva devrimciliğine karşı uzun yıllar süren
bir savaşım içinde büyümüş, oluşmuş ve gelişmiştir'' der.
Bu, her komünist partisinin tarihsel ve politik arenada karşılaştığı
ve çözmek zorunda olduğu bir sorun ve görevidir. Böyle bir
savaşım olmadan da herhangi bir komünist partisinin gelişip
olgunlaşması vb. bir yana, kendini koruması bile olanaklı
değildir.
IV
Marksizm Leninizm'i, ''işçicilik''ten, ''sınıf
indirgemecilikten'', ''işçici sosyalizm''den, ''ezilenlere karşı
ilgisizlik''ten kurtarmaktan bahsedenler tipik postMarksistlerdir.
Hangi renk ve ton altında ortaya çıkarsa çıksın postMarksistler
ısrarla, ''Marksizmi sınıfçı Marksizm''den, ''işçici
Marksizm''den, ''dogmatik Marksizm''den, ''dar Marksizm''den,
''mezhepçi Marksizm''den, ''Ortodoks Marksizm''den, ''heterodoks ya
da heretik Marksizm''den, ''pozitifist Marksizm''den, ''determenist,
modernist Marksizm''den,'' arındırmaktan, ''pozitivist
falcılıktan'' kurtarmak gerektiği propagandası yapmaktadırlar.
"Marksizmi, Marksizmin Bolşevik versiyonu" nundan, yani
Marksizmi-Leninizm'den arındırarak, ''Stalinizm''den kurtararak,
''yaratıcı Marksizm''e dayanarak Marksizmi yenilemek gerektiğini
vurguluyorlar. ''21. yüzyılın sosyalizmi'' maskesi giyerek,
''Devrimci Marksizm''i geliştirmekten, ''Marksizm çelişkili bir
öğretidir, onu çelişkilerinden arındırmak lazım''
propagandasıyla Marksizm-Leninizm'e karşı dizginsiz bir ideolojik
saldırı gerçekleştiriyorlar. ''Doğu Marksizmi'', ''Batı
Marksizmi'', ''Ezilenlerin Marksizmi'', ''Milli Marksizm'' vs.
üzerine kalem oynatıyorlar. Marksizm-Leninizm'e ait olmayan,
Uluslararası Komünist Hareket'in tarihsel gerçeğiyle ilişkisi
olmayan sayısız ''fikir'' vb. öyleymiş gibi lanse ediliyor ve
sonra saldırıya geçiliyor... Açık ki, her renk ve tondan
tasfiyeciler, kaba ya da ince biçimlerde, ilk anda ya da son
tahlilde Marksizm-Leninizm karşıtlığında birleşmektedirler. Bu
güruh, uluslararası sermayenin ideolojik saldırı karargahından
beslenmektedir...
Bu güruh, Marksizm-Leninizm'e dönük saldırılarını
binbir formülasyonun, sloganının arkasına sığınarak
gerçekleştirmektedir. ''Marksizmi'' yenileme, yeniden yorumlama,
geliştirme adına ortaya çıkarak onu açık ya da kapalı bir
tarzda red ve inkar etmektedir. Burjuva ve küçük burjuva sosyalizm
anlayışı kutsanmaktadır. Emperyalist dünya sistemine yedeklenen
ve onlar tarafından desteklenen bu süprüntüye karşı uzlaşmaz
ve yaratıcı bir ideolojik mücadele yürütmek Marksist Leninist
Komünistlerin görevidir. Fakat bu rüzgarlardan etkilenip,
''yaratıcı Marksizm'' adına öyle ya da böyle teorileştirmelerle
uğraşmak, doğal ve kaçınılmaz olarak, komünistlerin
sistematik ideolojik mücadele görevlerini yerine getirmesini de
önler ve önlemektedir. Teoriyi ihmal ederek, bilmem kaçıncı
derece ''önem'' vererek komünistler ideolojik mücadele görevlerini
de zaten yerine getiremezler.
Lenin'i, emperyalizm ve proleter devrimler çağının
Marksizmi olan Leninizm'i, Ekim Devrimi'ni ve sosyalist inşanın
tarihsel başarı ve kazanımlarını unutturmak, revize etmek
değişik renk ve tonlarda ortaya çıkan burjuva ve küçük burjuva
ideolojik akıntının temel noktasıdır. Ve onlar, Mark-Engels'de,
Marksizm'de asıl şey olan şeyi, proletarya diktatörlüğünü
yadsıyarak görünüşte Marksizm'e sahip çıkar görünüp
Marksizm-Leninizm'e saldırmaktadırlar. Aynı demagoji ve
manipülasyonu ''Stalinizme karşı mücadele'' kılıfı altında da
gerçekleştirmektedirler. Teorinin geliştirilememesi,
proleteryanın tarihsel mücadelesinin deneyimlerinin eleştirel
dersleriyle silahlanamamak, dünya komünistlerinin alabildiğine
dağınık ve zayıf oluşu her bakımdan söz konusu burjuva
cepheden gelen ideolojik ve siyasal saldırıların etkili olmasında
özel bir yere ve role sahiptir...
Oportünizm hangi biçimde ortaya çıkarsa çıksın,
içeriği, kendiliğinden hareket önünde secdeye geliştir. Bu
nesnel olgu, revizyonizmin, oportünizmin sağ ve ''sol''
biçimlerininin Marksizm-Leninizm karşısında birleştiği
temeldir. Bu tarihsel, uluslararası ve güncel olgu, burjuva dünyası
tarafından kuşatılmış ve her saniye baskı ve saldırı altında
tutulan enternasyonal proletaryanın komünist öncülüğünün
tasfiyesini, yerine burjuvaziye ve küçük burjuvaziye yedeklenmiş
bir sınıf inşa etme amacıyla bağlıdır.
Oportünizm ve tasfiyeciliğin her
biçimine karşı mücadeleden bahsederken Lenin’in
şu sözlerini de bir an olsun bile akıldan çıkarmamalıyız:
“Oportünizmle savaştan sözederken, bugünkü
oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini,
yani bulanıklığını, şekilsizliğini kaypaklığını hiç
akıldan çıkarmamalıyız. Oportünist kişi, yapısı gereği, her
zaman açık ve kararlı bir tutum takınmaktan kaçınacaktır; her
zaman orta yolu arayacaktır; her zaman birbirine karşıt görüşler
arasında bir yılan gibi kıvır-kıvır gidip gelecek, her ikisiyle
‘görüş birliği’ içinde olmaya ve fikir ayrılıklarını
küçük değişikliklere, kuşkulara, masum ve dindarca öğütlere,
vb. indirgemeye çalışacaktır.” (Bir
Adım İleri İki Adım Geri, s. 253)
*Yazının devamıdır.